174
olduğunu ileri sürer. Doğa, toplum için insanı şekillendirdiğinde mutlu olması için ona
orijinal bir arzu ve orijinal bir “kardeşlerini incitmekten kaçınma duygusu” bahşetti ve
insan başkalarının tasviplerindeki mutluluk hissini ve tasvip etmemelerindeki acı hissini
öğrendi.
493
Adam Smith’i günümüz açısından önemli kılan düşüncelerinden biri, onun
adaletle yardımseverlik arasında kurduğu ilişkidir. Ona göre adaletin ölçüsü, bilme ve
mecbur kalma değildir. Smith, adalet kurallarının acıma duygusundan ve bu duyguyu
rahatsız eden davranışları beğenmemekten kaynaklandığını düşündü. Yardımseverliğin
ve adaletin olmaması, memnuniyetsizlik uyandırır ve haksız davranış, karşısında daha
güçlü bir hissi doğurur. Bu tepki, devlet müdahalesi olmaksızın sürgün etme, toplumdan
dışlama, organizasyonlara katılımı engelleme, alış-verişi kesme, dinî gruptan çıkarma
(aforoz) ve ihtarda bulunma gibi toplumsal ve dinî baskı ve bazı durumlarda da kendi
haline bırakma yoluyla oluşabilir.
494
Bu düşünceler, iki kavramın iç içe girdiği izlenimini verebilir. Smith’e göre
yardımseverliğin olmaması tasvip edilecek bir şey değildir; ancak onu zorla yaptırma
teşebbüsü, daha uygunsuz bir tavır olacaktır: “Onu ihmal etmek, milleti birçok
düzensizlik, kargaşa ve şok edici kötülüklerle karşı karşıya getirir ve onu yapmaya
zorlamak da özgürlük, güvenlik ve adalet için hayli yıkıcı olur.”
495
Adalet ve
yardımseverlik duygularının kaynağı aynıdır. Adalet, toplum için çok daha büyük bir
öneme sahiptir. Bu yüzden devlet, adaleti teşvik etme konusunda etkili ve yetkili
olabilir; ancak devlet, yardımseverliği sadece “öğüt ve ikna” yöntemiyle teşvik
edebilir.
496
Zorla para vermek, yardımseverlik sayılamaz. Bu şekilde Smith,
yardımseverliğin ve özel mülkiyetin birbirine feda edilemeyecek kadar önemli olduğunu
vurgulamıştır.
Hume ve Smith’in tarafsız gözlemci teorisine göre bir eylem, kendi başına iyi
olduğu için tasvip edilemez; belirli nedenlerden dolayı tarafsız gözlemcinin bu
eylemleri tasvip ediyor olması nedeniyle eylemler iyi ve erdemlidir. Fakat onlar,
gözlemcilerin tepkilerinin ne şekilde olması gerektiği ve ahlâkî dürtülerin açıklanması
konularında uzlaşamazlar. Yine onlar, failin dürtüsü ile gözlemcinin onayının/tasvibinin
ortak bir noktada buluşup buluşamayacağı noktasında da ihtilaf ederler.
Hume ve Smith’in, Francis Hutcheson (1694-1746)’dan mülhem, bir ahlâkî
karar alma mekanizmaları vardır. Bizim ahlâkî kararlarımızın erdemliliği, tarafsız
4
4
9
9
3
3
Smith, age., s. 113.
4
4
9
9
4
4
Ratnapala, agm., s. 220.
4
4
9
9
5
5
Smith, age., s. 79.
4
4
9
9
6
6
Age.
, s. 81.
175
gözlemcilerin bizim duygularımızı paylaşıyor olmasına (sempati) ve dolaylı olarak
davranışlarımızı tasvip etmesine bağlıdır. Aynı şekilde biz karar alırken, tarafsız
gözlemcilerin duygularını ve ihtiyaçlarını göz önüne almak zorundayız. O halde ahlâkî
karar, bizim kendi başımıza; ancak, kendimizi merkeze koymadan aldığımız karardır.
Hume ve Smith, bu sürecin iyi bir şekilde işlemesinde geleneksel yapının veya
alışkanlıklarımızın bize yardımcı olacağını ileri sürer. Fail ve gözlemciler, karar
sürecinde daha önceki alışkanlıklardan istifade edecekler; farklı kararların alınmasında
bu alışkanlıkların çağrışımından faydalanılacaktır.
b. Faydacılık
Klasik faydacılığın en önemli savunucuları Jeremy Bentham, John Stuart Mill,
Henry Sidgwick (1838–1900), Richard M. Hare ve Peter Singer (d.1946)’dir (bunlara
John C. Harsanyi (1920–2000), James Griffin, D. W. Haslett, Derek Parfit, Thomas
Nagel ve bir pragmatist olan Richard Rorty (1931-) gibi çağdaşları da ilave edebiliriz).
En genel anlamıyla faydacılık, ahlâkî açıdan doğru eylemin toplumun üyelerine en
büyük mutluluğu getiren eylem olduğunu savunur. Bu tanım, klasik faydacılıkla ilgili
iki unsuru içinde barındırır: 1. nsanın mutluluğu önemlidir; ahlâkın amacı da bu insanî
mutluluktur 2. Ahlâkî kuralların insanın mutluluğu üzerindeki sonuçlarıyla sınanması
gerekir.
497
Klasik faydacılık, bunu fayda ilkesi olarak adlandırır. Diğer taraftan üçüncü
bir unsur vardır: 3. Faydacılık, bize isteklerimizi uygun bir şekilde tatmin etmemizi ve
tutarlı ahlâkî karar almamızı sağlayacak bir süreç ve yöntem sunar.
Klasik faydacılık, bir eylemin sadece fayda ilkesine uygun olması durumunda
doğru olacağını savunur. Fayda ilkesine göre bir eylem, alternatiflerinden daha fazla
sonucunda bize mutluluk/haz sağlıyor veya bizi acıdan uzaklaştırıyorsa doğrudur.
Günümüzdeki metinlerde haz ve mutluluk yerine refah kelimesi kullanılmaktadır. Bir
eylemin sonuçlarının değeri, yalnızca bireylerin refahına dayanarak belirlenir. Ahlâkî
açıdan doğru eylemler, faydayı en üst seviyeye çıkaranlardır. Klasik faydacılık, bir
eylemin sadece fayda ilkesine uygun olması durumunda doğru olacağını savunur. Fayda
ilkesine göre bir eylem, alternatiflerinden daha fazla sonucunda bize mutluluk/haz
sağlıyor veya bizi acıdan uzaklaştırıyorsa doğrudur. Günümüzdeki metinlerde haz ve
mutluluk yerine refah kelimesi kullanılmaktadır. Bir eylemin sonuçlarının değeri,
yalnızca bireylerin refahına dayanarak belirlenir. Ahlâkî açıdan doğru eylemler, faydayı
497
Kymlicka, age., ss. 13, 16.
Dostları ilə paylaş: |