Arz'dan Arş'a Evrenin Sırları, Sınırları 1


ŞEKiL-17: "KAFDAĞI MADDE DALGASI" YA DA "BİR" SABİTİNİN DALGA MEKANİĞİNDEKİ GÖSTERİMİ



Yüklə 3,15 Mb.
səhifə14/19
tarix08.09.2018
ölçüsü3,15 Mb.
#67636
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   19

ŞEKiL-17: "KAFDAĞI MADDE DALGASI" YA DA "BİR" SABİTİNİN DALGA MEKANİĞİNDEKİ GÖSTERİMİ

image020

Şekildeki formülde görülen işlemin karşılığı (1)'dir. Bu bakımdan (1) sayısını hem Schrödinger hem de Broglie dalgaları biçiminde (2π)^-4 olarak gösterebiliriz. Birisi madde ötekisi enerji dalgaları olur ve "AYNI" görünümü verirler. Kur'an cifirinde "KAFDAĞI" zinciri olarak da verilen "BULUT GİBİ GEÇEN DAĞLAR" ya da şeklimizdeki dalgalar, 8 tepelidir. Bunlardan İLKİ "YERLEŞİK MADDE DALGASI" diğerleri ise özgür ve nihayetsiz enerji dalgalarıdır. "Asymptotic Freedom" denen "Sonu gelmez bağımsızlığından" dolayı, diğerleri gözümüze görünmez. Ama birinci dağ (Kafdağı) bize zaman zaman görünebilir, bizi hayalet bir ülkeymiş gibi kandırabilir, oradaki ifritlerle sürpriz karşılaşmalar (Kuantum teoremine göre) daima mümkündür. Işık hızının % 99'u hızla giden biri de bu dağları madde olarak görür. Kafdağı bulutu (Kur'an'da "SEN DAĞLARI YERİNDE SABİT SANIRSIN, OYSA ONLAR BULUT GİBİ GEÇERLER" ayeti misali) ya da "Deve = Cemel = Gimmel kervanı" denen ("Arz'dan Arş'a Mi'rac" 2. cilt Şekil-34, 35); bu şekli tamamen ters çevirirseniz (başıyla, eğri uzun boynu, çift hörgücü ve kuyruğuyla) "Deve" dalgasını Sekil-19'da ters-yüz ederek özellikle görebilirsiniz. Bir başka çizimde küçük tepeler büyük tepe üzerine eklenerek matematik 5'inci işlem için evrensel piramit halinde gösterilebilir. Beşinci işlem matematikte şekilde gösterilmeyen bir dördüncü yatay eksene tekabül eder. Bu evrenin saklı düzlemidir.



ŞEKİL-18: "KAFDAĞI BULUTU MADDE DALGALARININ" SIRA SAYILARIN KARESİ TABLOSUNDA "ARTIK VE EKSİK" DEĞER VERMESİ

image021

Bir önceki şeklin kalıbını "Vefk = Matris" ile yazdığımızda, ikinci bir ilginç sonuç daha vermektedir: Sıra sayıların ibareleriyle TAM UYUŞUM halindeki bu dalga eğrisi çok şaşırtıcıdır. (Sayıların karelerini almamızın nedeni, ilgili formülün 1 sayısına tam eşit olmasıdır.) Dolayısıyla basit aritmetik ile de gösterilebilen "SIRA SAYILARIN KARESİ" geometrik bir çizimle bize yine "KAFDAGI BULUT DALGALARINI" AYNEN vermektedir. Şekilde, sıra sayılar üstte ve bunların kareleri, aynı hizada altta işaretlenmiştir. Şeklin içinde ise yatay üç eksen (+), (-) ve (0) sembollerinin seviyeleridir. Ortadaki eksen "Sıfır" olup, hem kendini hem beşi hem de beşin katlarını (5-10-25-40-100) temsil etmektedir. Eğer sayıların karelerinin tam beşin katları olması halinde [Örneğin (5)^2 = 25 ve (10)^2 = 100] ortadaki eksende işaretlenir. Üstteki (+) yatay ekseni ise, eğer bir sayının karesi, beşin herhangi bir katından bir fazlaysa oraya işaretlenir: (1) sayısı sıfır sayısından bir (+1) fazladır. 16 sayısı beşin üç katından (+1) fazladır. Bunun gibi 36 ve 81 sayıları da beşin katlarından (+1) fazladır. Alttaki eksi çizgisi, yine beşin katlarından bir eksiği olan sayı karelerini göstermektedir: Örneğin 4 sayısı beşten bir (-1) eksiktir. 9 sayısı 10'dan (-1) eksik; 49 ve 64 sayıları, yine beşin katları içinde (kendilerine en yakın olandan) bir (-1) noksandır. Ortadaki beşin katları ise ne noksan ne fazladır. Bu çizelgeye işaretlenen artık ve eksik sayıların ortaya koyduğu dalga da KAFDAĞI MADDE BULUTU DALGASIYLA aynıdır. Bu şekli simdi yük teorimize uygularsak, sayıların karelerinin fazlası (+1) ve eksiği (-1) elektrik yüklerini oluşturmaktadır. Beşin katları ise "Yüksüz" taneciklerden sorumludur. Bu dalga sonsuza kadar sıra sayıların kareleri için aynı olup, evrenin 3. düzleminin teğeti üçlü vefklerdeki matriste ortadaki beş sayısı ile anlatılır ki, pratik olarak YÜKSÜZ'dür. Buna karşılık, matematikte sonu 1 ve 6 ile biten kare 1, 81, 16, 36 sayılar nedeniyle, 1, 4, 6, 9 evrenimizde (+1) elektrik yükü verir ve 4, 64, 9, 49 gibi sonu 4 ve 9 ile biten kare sayıların kökü olan 2, 3, 7, 8'in ise eksi yükleri içerdiği ortaya çıkıyor.



ŞEKİL-19: SONSUZ ÖZENERJİNİN ASYMPTOTIC FREEDOM ÖZELLİĞİNİN DALGA MEKANİĞİNDEKİ GÖSTERİMİ

image022

Bir önceki şeklin yatay eksendeki onar aralıklı açılmış şekli: Bu bize hem sıra sayıların karelerinin gittikçe büyüyerek sonsuza gittiğini, fakat ana biçimini koruduğunu gösteriyor. Okurlarımız, bunu sönüşerek pesleşen bir dalga gibi almamalıdır. Tersine SONSUZ ÖZENERJİ, katlanarak enerjisini karesi kadar büyütür. Böylece "Asymptotic freedom" denen "Sonu gelmez özgürlük" ilkesine uyar. Doğanın diğer kuvvetlerinde olmayan bu özellik, yalnızca KUARKLAR nedeniyle "Güçlü nükleer kuvvet"te bulunmaktadır. Bu kuvvetin güdümündeki tüm parçacıklardaki (+), (-) ve nötr değerler, (daha doğrusu kuarkların kesirli elektrik yüklerinin toplamı) basit bu aritmetik sürprize dayanmaktadır. "Niçin elektrik yükleri vardır?" sorusuna matematik bir soruyla cevap bulalım : "Niçin sayıların kareleri beşin katından bir eksik ya da bir fazladır?" (Örneğin 6'nın karesi niçin 36'dır da 38 değildir?)



APENDIX - 10
KUARKLARDA ÜSTÜN KÜTLE GARABETİ

Kuarklarda kesirli elektrik yükü sorunu ile sımsıkı bağlı olan bir de "İçi dışından büyük olma" sorunu vardır. Örneğin, bir radyoyu tartıyorlar, sonra onun içini çıkarıp bir daha tartıyorlar ve bakıyorlar ki, ilk buldukları değerin 100 katı daha ağırlaşmış radyo!..

Şimdi bunu kuarklar düzeyinde açıklayalım:

Protonun ağırlığı bellidir ve sabittir. Fakat kuarklardan oluşunca bu iş açmazdadır.

Kuarklar bileşeni olduğunda, kuarkların (Protona, nötrona) bağlanma enerjisi, çekirdeğin kendisinden daha ağır çıkacaktır. (Aksi halde şimdiye değin akseleratörlerde çoktan kuarklar görmemiz gerekirdi.) Klasik-Fizik olarak alıştığımız şey, bir atomun ya da çekirdeğinin bağlanma enerjisinin sistemin kütlesinden küçük olması zorunluluğudur.

Ancak alışamadığımız tuhaf şey, bir "Çekirdek" üç kuarkın bağlanması olduğuna göre, bu bağlanma enerjisinin kütlece çekirdeklerden de büyük olmasıdır;

m → m0 + mj → üstün kütledir;

mj negatiftir ve soyut olduğu için ölçülemez olan bağlanma enerjisidir. Öğretimiz bu birleşmede (Somut ve soyut) toplam kütlenin korunduğunu bildiren teoreme, farklı tipteki şomut-soyut bileşimlerin her varlığa, tamsayı cinsinden bağlandığı bir ÜSTÜN KÜTLE KUANTUM SAYISI önermiştir. Üstün enerji türlü fazlarda ve yük değerindedir, dolayısıyla yüklere, kesirden tamsayılara kadar yansıyan değerler ortaya çıkar.

Kütle hem maddeyi, hem de enerjiyi kapsar ve üstün kütle, üstün enerji ve üstün maddedir. Üstün (ya da soyut) enerji sözünü ettiğimiz sonsuz özenerjidir. Üstün madde ise soyut maddedir. (Bunun da antisoyut maddesi vardır.)

Kuarklar (Elektrik yükü sorunları gibi) üstün yükle özdeş bir de üstün kütle içermektedirler. Bu örneğin, proton olarak, ölçülen kütle değildir. Bağlanma enerjisi denen saklı bir kütledir. Bu nedenle doğada hiçbir parça, bütününden büyük olmadığı halde, kuarklar gibi yüksek enerjetik bileşenler, bütünlerinden büyüktür.

Saklı üstün kütle, yine kuarkların (Sicim, yay, tünel teoremine göre) ardındaki tünelde saklı olan intrinsic özünlü enerji kütlesidir. (Bu, renk iplikçikleri denen mini tünellerden de gözlemlenmiştir.) Çünkü kuarkların kesirli oluşlarına bakılırsa, biraz somut biraz soyut "Sınır parçacıkları" oldukları ve artlarındaki sonsuz özenerjiyi zorunlu hallerde kullanabilecekleri de doğrulanmıştır.

Sonsuz özenerji, sıfırdan küçük bir kütle içerdiğinden asla teraziyle ölçülemeyecektir ama kendisini "Bağlanma enerjisi" olarak hesaplattırmaktadır.

Bu yüzden kuarklarda MATEMATİKSEL BiR SOYUTLANMA vardır. Bunu denel olarak da biliyoruz. Çünkü hiçbir kuarkı tek başına atomun dışına çıkaramamaktayız.

Hadron da denen mezonları dahi, ne kadar ezersek ezelim, bunlar, bir çift kuarktan yapıldığı halde birbirini bırakmazlar, bir mezonu asla ikiye bölememekte ve bir kuarkı dışarı alamamaktayız. Çünkü tek olmak kuarklara yasaklanmıştır. (Bir kuark dışarı çıkacakken onu RENK tünelciği geri çeker.) Eğer enerjiyi limit üzerine çıkarırsak, bu kuark hemen ikiye bölünüp, kendisinin "Antiparçacığı" olan karşıt-kuarkı oluşturup, birlikte yine bir mezon mermisi olarak dışarı çıkar. Tek bir kuark yasaklandığından, en az mezon denen ikili ve nükleon denen üçlü kombinezonlar oluştururlar.

Bir de, tünelin (denge gereği) enerji ve zamanı denetleyen etki kuarkı daha vardır. Bunun da kütlesi saklı, ÜSTÜN BİR KÜTLEDİR. Nitekim bir kuarkı dışarı almak istediğimizde "Boşluktan" (yokluktan) kendi anti-kuarkını oluşturması da bu ÜSTÜN KÜTLE'nin somutlaşmış bir örneğidir.

Bir kuarkın monopolarite denen tek kutupluluğu doğada yasaklanmıştır.

Bir mıknatısı ne kadar bölersek bölelim; iki kutuplu, küçük mıknatısçıklar olur, yani ikinci kutbunu kendinden üretir.

Mıknatısa özdeş olarak tek bir kuark ve yüksüz kuark yasaklanmıştır. Tek kuarkın asla çekirdek dışında olmayışı ve buna zorlandığında kendisinin anti-kuarkını üretip dışarı birlikte "Mezon" olarak çıkar. Mezon ise eşlenik bir çift kuarkın "Quarkonium" denen raksından sonra yok olur. Kuarkların, "Eşleniklerinin" etki kuarkından oluşturduğunu savlarsak; antimaddenin temelde "Nerede" olduğunu soruşturabiliriz:

Madde ve antimadde birbirlerini (Bir kuark çifti eşlenik oluşturamadan) yok edecek zamanı bulamadığında etkileşemiyorlar. Antimadde, "Hilbert çapının" altındaki çapların iç uzayında gizlidir. Buradaki tünel onu "Başka bir atoma" karşı kanal olayı ile gizlice bir değişime iletir.

(Öğretimiz Cosmo-osmos teoremi uyarınca) "Üstün kütle" de aslında bir varlığın ardındaki tünelde, yani Hilbert uzayında saklı olan Feinberg enerjisinin kendisidir. Gereğinde yüksek enerji düzeylerinde kendini o enerjiye "Karşı koyduğu için" hissettirip, kuarkları tek başına alamazsa, bu kez mezon olarak fırlatır. Fakat bir kuarkı tek başına salmadığından sadece mezon (Kuark-antikuark çifti) dışarı alınabilir. Mezonu, ne kadar ezersek ezelim ikiye bölüp, iki kuarkı ayrı ayrı atmayacaktır. Bu durum, atomun mini-mini derinliklerindeki bir "Matematiksel SOYUTLANMAYA" kanıttır.

"Soyut" terimi ise, hemen takyon doğasını ve onun sonsuz özenerji güçlüğünü çağrıştırır. Takyonların en düşük hızı "Işık hızıdır". (*)

(*) Oysa maddenin (Tardyonların) en düşük hızı ise mutlak soğuk derecedir. İlkinde takyon ikincisinde de madde DURUR, atom donar, elektron dönemez, her şey kaskatı, kristalize, kırılgan, gevrek olur. Takyonların ışık hızından milyarlarca kez hızlı olması göz önüne alınırsa, bunların da mutlak soğuk dereceleri "Işık hızı" olup, onlar donar ve PATLARLAR.

Böylece takyonların "Minimum hız limitinde" KUARKLAR boy gösterir. Kuarkların üçte-ikisi ya da üçte-biri soyut; kalanı somuttur. Bu kütlece de böyledir. Somut yanını ölçebiliriz, fakat soyut yanını ölçemeyiz, ÜSTÜN KÜTLE olarak kendini özel şartlarda ve deneylerde belli eder.

Söz konusu deneylerin mantığını da şöyle açıklayabilirim: Bir kısmı TAKYON'dan oluşan KUARK'ın o soyut (Takyon kütlesinin intrinsic yanları) sonsuz özenerji güçlüğü vermektedir: Takyonların bu Nur da denen doğaları, kendilerine Nar denen bizim enerjimizi verdiğimizde, hızlanacaklarına yavaşlayarak, hız düşmektedirler.

Yani ne kadar yüksek enerji verirsek verelim, kuarkı bileşenine ayıramayız. Bileşenlerinden üçte ikisi somut ve kalanı soyut ise, verdiğimiz enerji, soyut olanı somuttan ayıracağına, tam tersine birbirine yapıştırır. (Böylece kuark dışarı tek başına çıkamaz ama bunun yerine gluonu dışarı bırakır.)

Biz bir kuarkı koparmak istediğimizde onlar tersine birbirine yapışınca, verdiğimiz enerji bize rezonans olarak geri döner. Böylece, kuarkların üstün kütlesi olan "TAKYON BİLEŞEN", çekirdekten kopacağına, kristalize olup sımsıkı yapışır. Verdiğimiz katma enerji onlara, bir tür "Somut-soyut" fusion enerjisi olarak etkir.

Çünkü, atomun bileşenlerinin bağlanma enerjileri soyut olup, atomun somut ağırlığından nicelik olarak çok daha büyüktür. (Yarıçapı sıfır olan noktasal değerler için (r=0) bu sonsuz özenerjidir.) Sonsuz özenerjiye (Nur) bildiğimiz enerji (Nar) vererek, "Kuark" çözülemez; tam tersine "Enerji" alınmalı, eksiltilmelidir. Böylece kuarkların durumu mutlak soğukta atomların kristaline kırılgan olarak yansır.

Kuarklar ile elektronlar arasında (Leptokuark teoremi gereği ve her ikisinin de elektromagnetik dinamiğe uymaları sonucu) büyük bir benzerlik yardır. Kuarklar güçlü çekirdek kuvvetinin ve elektronlar zayıf çekirdek kuvveti (Elektro-zayıf kuvvet) gereği vardır. Kuarkların bu noktasal durumunun aynısının "Elektronda" da olup olmadığını sormuştuk.

Elektronun asal, temel bir parçacık olması halinde "Birleşik Alanlar teoremini" terk etmemiz gerekecektir. Eğer asal değilse, bileşik ise, bileşenleri nelerdir?

Birleşik alanlar teoremini terk edemeyiz. Çünkü elektron ve kuarklar (Öteki adıyla elektromagnetizma ve güçlü çekirdek kuvveti), ayrıca bozonların temsil ettiği zayıf kuvvet bir temelde birleşmelidir. Bunlara LEPTOKUARK adını vermiştik. Bu leptokuarklar, evrenin sıcaklığının çok yüksek olduğu ilk dönemlerde TEK bir parçacık iken, daha sonraki soğumayla leptonlar (Elektron, pozitron, nötrino) ile kuarklara bölünmüşlerdi.

Elektron soruşturmasında, onun "Noktasal" olabileceğini ve o zaman, soyut bir özünlü enerjiyle, artık elektron olmaktan çok, bir kuark gibi noktasal (1 boyutlu) olacağını anlıyoruz.

Bu nedenle elektromagnetik fırtınalardaki garip olaylarda, elektronlar tıpkı aynı aileden (Lepton) oldukları "Nötrinolar" gibi noktasal olacaklar ve bir kuant gibi sadece "Işık dalgası" halinde elektro-magnetizmal fırtına enerjisinin ittiği yere kadar "Uzay-zaman" içinde hareket edecek, enerjinin bittiği yerde ise yeniden bu noktasal elektronlar açılıp, yeniden çaplı olarak başka bir zamana başka bir uzaya nakledileceklerdir. O "Öte-yer"de yeniden "Madde dalgası" olarak gözükeceklerdir.

Elektronlar bu tayyı mekanlarını, bağlı bulundukları atomla birlikte de yapabilmektedirler. Örneğin hidrojen atomu bir elektron ve bir protondan oluşur. Ama bir proton = üç kuark olduğuna göre, hidrojen otomu (H) en temel olarak, bir elektron ve üç kuarktan oluşmuştur deriz.

Bu ikisi LEPTOKUARK diye birleştiğinde noktasal bir tek parça olacaklardır ve bu hidrojen atomu, uzay-zamanda yürüyen bir noktasal LEPTOKUARK gibi, yeri gelince yeniden bir elektron ve üç kuarka dönüşerek birdenbire ortaya çıkacak ve oradaki diğer atomları şaşırtacaktır.

Evren-üstü yapı (Transkozm) tüneller yumağı denen SÜPER UZAY'dır. Hangi zerre olursa olsun ardında bir minik sicim tüneli vardır. Bu iplikçik tünel parçacığın üstün kütlesini saklamaktadır.

Tünel (5'inci boyut) ardındaki ÜSTÜN KÜTLESİ cebirin negatifi ve soyut cebir ile ölçüldüğüne göre, kütlece terazilerimizde tartılmaları mümkün değildir. Açıkçası bir kuark lokalizasyonu gösterilemez ve kuarkların soyut olan üstün-kütleleri de, ne kuarkın somut bileşeninden ayrılabilir, ne de kuarkın soyut lokalizasyonunu (Gördüğümüz rüyanın yerini gösteremediğimiz gibi) gösteremeyiz.

Fakat kuarkların somut bileşenini yüksek enerjilerde (O da gluon jeti ve yeni yeni bilmediğimiz kuarklar olarak) gösterebiliriz. (Çünkü her ileri enerji düzeyinde, buna karşılık bir parçacık ve ona gösterge olan yeni bir kuark bulacağız, sayılarını sınırlandıramayacağız.)

Böylece kuarkların türlü garabetlerine değinmiş olduk ve anladık ki, kuarkların üçü bir çekirdek parçacığı oluşturuyor. Şimdi karşımıza yeni sorular ve sorunlar çıkıyor:

• Kuarkların rasgele üçü bir araya gelebilir mi?


• Onların üçünü bir arada tutan kuvvet nedir?
• O kuvvet, üç kuarka nasıl etkimektedir?

Şimdi bu soruların önce ilkine, sonra başlık koyup ikincisine ve ilginç "Hızır tezkiresi" ile araya girip ardından üçüncü sorusuna da yeni bölümde cevap bulacağız.

Kuarkların rasgele değil; fakat belli kuarkların bir araya gelerek üçlü kombinezon biçiminde tertiplendiğini görüyoruz. Belli kuarklar dememizin nedeni, hem kuark dinamiğindeki kararlılık (Proton, nötron) kararsızlık (Hyperon) belirteci hem de renk ve "Elektrik yükü uygun" kuarklardır.

Bunlar örnek olarak nötron, iki tane d (-1/3) ve bir tane de u (+2/3) elektrik yüklü üç kuarktan oluşur; toplam yük cebir işlemi sonucu "Sıfır" olur. Proton ise iki tane u (+2/3) ve bir tane d (-1/3) yüklü kuark üçlüsünden oluşur; toplam yük 4/3 - 1/3 = +1 olur. Antiproton ve antinötronda da tersi olur. Çünkü kuarkların da birer "Anti-parçacığı" vardır.

Fakat iş yük eşitlemesiyle bitmiyor: Birbirine yükçe özdeş olan iki kuark birbirini itmeliyken, niçin itmiyor, bir arada kalıyor? Bunu sağlayan parçacığı artık tanıyabiliriz.

KESİM - 12
GLUONLAR (Z-ZAMK)

Doğanın diğer kuvvetlerinden elektromagnetizmada elektron ve zayıf kuvvette nötrino ne ise güçlü kuvvette de kuark odur. Ve yine aynı mantıkla, elektromagnetizma kuvvetini üstlenen alan parçacığının adı foton ve zayıf kuvvette bozon neyse güçlü kuvvette öngörülen kuvvet parçacığı GLUON da odur.

Yani kuarkları bir arada tutan ve bağlayan GLUON olup, "Glue = Tutkal, yapışkan, zamk" isminden türetilmiştir. Çünkü gluonlar iki özdeş kuarkı birbirine yapıştırmaktadır.

Gluon da (kuantlaşmış güçlü kuvvet alanının) değiş-tokuş parçacığı olduğundan, foton ve bozon gibi yüksüz ve spini (1) olmalıdır. Gluon da diğerleri gibi asal bir tanecik sayılmaktadır. Kütlece ve kuvvetçe bozon ve fotonlardan çok daha ağır ve güçlü olduğu için (değil çekirdek) proton ve nötron dışına çıkamamaktadır.

Ancak kuvvet etkileşimini (gel-gitlerini) 10^-13 cm içinde icra edebilir; bunu normalde aşamadığından bize foton gibi "IŞIK" veremez, gluonu asla olağan şartlarda fark edemeyiz. Ancak onu 30 GeV'lik muazzam bir enerji "dolaylı" açığa çıkarabilir. (*)

(*) Ana birim (1 eV) yani bir elektron volt denen ve elektronun 1 voltluk elektrik alanda kazandığı enerjidir (Basit piller 1,5 volttur). G=Giga deyimi (Amerika'da BeV diye yazılır, billiard=milyarın baş harfidir) ise 1 milyar elektrik volt demektir. CERN sinkrotronunda [synchrotron] bu yıl ulaşılan rekor enerji düzeyi, parçacıkları 400 milyar elektron volta hızlandırmaktadır. Nasıl ki suyu sadece alevle ısıtmakla, onu buharlaştırıp kaparsak da patlamaya hazır hale getiriyorsak, atomları titreştiren enerjinin tam bir cehennemi olan parçacık hızlandırıcılarında, atomaltı parçacıklar, bir buhar kazanının enerjisinin milyonlarca katı olan sinkrotron enerjisiyle parçacıklar kozmik ŞIHAB haline döner. 400 GeV'lik bir enerji, parçacıkları (Protonun sekiz katı olan) 3200 GeV güce yükseltir. Bu, şimdilik rekorumuzdur (CERN, DESY, SLAC vb).

Bu indikatör özelliğinden yararlanarak, tek başına çekirdek dışına çıkması yasaklanan kuarkları ve dolayısıyla gluonu atom dışına almak üzere, 1980 yılında PETRA (Hamburg) sinkrotronunda yapılacak deneye soyunduk.

Kuarkların tek başına olması yasaklandığı için, bir kuark, eğer çekirdek dışına çıkarsa, hemen kendisinin "ANTİKUARKINI" oluşturur ve ikisi bir araya gelerek, bir MEZON halinde dışarı çıkarlar. Bu mezonlar, bir çift olduğundan, birbirlerine 180 derece ters dönerek, sis odası ya da film plakasında "Jet seli" denen bir çizgi halinde birbirinden uzaklaşırlar (Atomaltı mermileri de denir).

Mezonların bu 180 derecelik "Zıt bir çift jet seli" ilk akseleratörlerdeki enerji seviyeleri düşük olduğundan daima gözleniyordu. Fakat 30 GeV değerindeki muazzam enerji düzeyinde, (Eğer kuarklar teoremi doğruysa) klasik bir jet selinden başka, üçüncü jet seli ilk kez ortaya çakacak, gluon, ilave üçüncü jet seli halinde çekirdekten dışarı fırlayacak ve bu jet çizgisi (Sis odası ya da film tabakasında) iz bırakacak, toplam üç jet seli gözlenecekti. Bir kuarkın tek başına dışarı alınamayışına karşılık, onu "TEK BAŞINA" gibi almamızı sağlayacak olan "GLUON"un üçüncü jetidir. Bu da kuarkın İSPATI olacaktır.

İki jet seli 180 açı derecesi yaparak, birbirlerini magnetik alanda zıt yönlere iterler. Ama üç jet seli çıkarsa, bu üçü birbirinden 120 açı derecesiyle ayrılacaktır.

Eğer bu dehşetli enerjiye rağmen, sadece her zamanki gibi iki jet seli çıksaydı, mezon, proton ve nötronların kuarklardan oluşmadığını anlayarak, hem kuarklar hem de birleşik alanlar teoremlerini terk edecektik. Neyse ki bozonlar gibi, gluonlar da, Zig-Zag gayretini boşa çıkarmadılar.

Gerçekten deney sonucu umulan oldu: 120° aralıklı, tastamam teorik olarak hesaplanan frekansta üçüncü jet selini yakalamayı başarıyorduk. Deneyin anlamı şuydu: İki jet seli kuarklardı. Üçüncüsü ise gluondu. Böylece bir taşla iki kuş vurulmuştu, hem kuarklar hem de gluon denel olarak ispat edilmiş, her ikisinin de varlığı kesinleşmişti.

Çünkü, gluonlar ve kuarklar birbiriyle "Bozon-fermion" ilişkisine sahiptirler. Gluon (Jet selinin) varlığı, kuarkların var olmasıyla mümkündü. Görünen görünmeyeni doğruluyordu. (*)



(*) Örneğin ışıma vermeyen karanlık nötron yıldızları gözlemek mümkün olmadığı için hep hipotetik kalmışlardı. Fakat Jocelyn Bell pulsarları bulunca, nötron yıldızların da varlığı kanıtlanmıştı. Çünkü nötron yıldızlar dönmeyen pulsarlar; pulsarlar ise dönen nötron yıldızlardır. Bu dönme sırasında periyodik sinyal gönderen bir pulsar, kendini belli ettiğinden, kendisiyle birlikte görünmeyen nötron yıldızları da ispat etmiş olmaktadır. Kuarklar (Nötron yıldız) ve gluonlar da (Puisar) sayılırsa, niçin bir taşla iki kuş vurduğumuz anlaşılır. İkinci bir konu da 120 açı derecelik zorunluluktur. (Eğer dört jet çıkarsa, bu gluonu ispat edemezdi. Ancak 6 gibi jet seli "Gluon çiftine" işaret sayılır.) 120 derecenin bilim adamlarının gözünden kaçan bir diğer yanı ise, TRİPOL (Üç kutup) olayının haberciliğiydi. Gerek gluon jeti, gerekse doğadaki şimşekler-yıldırımlar hep (+) ve (-) bir çiftli dipol (İki kutup) sayılıyorlardı. Fakat bu olaydan sonra altta ve üstte artı; ortalarında da eksi elektrik yüklü üç kutuplu olduğu ortaya çıkmaktadır. Eksi yüklü jet bir mezon (Bir çift kuark); artı yüklü ikinci jet ise artı yüklü mezondur. Üçüncü artı yüklü olan (Aslında doğada yüksüz olduğu halde) jet selinde önceden saptadığımız artı yüklü bir parçacığa dönüşmüş olan gluondur. Yüksüzün böyle yüklü olması tripol (3 kutup) olayıdır.

PETRA deneyindeki atomaltı mermilerle vurma yöntemi, bize birçok şeyi daha kanıtlıyordu: Sanıldığı gibi çekirdek parçacıkları yusyuvarlak bir mekanik bilye benzerinde değildi. Tripolarize üçgen gibi 3 kuark çıkıntılıydı. Tepkimeler, ancak, bu sivri uçlardan birine rastlarsa kuarklar üç jet bırakabilir.

Bu üç somut kuarktan başka, bir de (Örneğin kavanozdaki su gibi) kalan boşluğa yayılmış "Etki kuarkı" vardır ki bu, belirsizlik ilkesinin sonucu çekirdek parçacığının göbeğindeki bir tünelin çıkışında bekler ama oyuna girmez, yedek oyuncu gibi saha kenarındadır. (Gereğinde oyuna girer.)

Bu çevrim sürecinde bozon nötrino; kuarklar proton; elektromagnetizma da elektronu ortaya çıkarken, etki kuarkı ise kendini üstün kütlenin, kütleden farkı olan bağlanma enerjisi olarak saklar. Etki kuarkı, bu üstün kütleyi, kütleye taşımakla görevlidir. Adeta boşluktan madde üretmek mekanizmasından sorumludur. Örneğin, 2 tane d kuarkından birini u kuarkı haline sokarak, protona iki tane (Ayrı renkli) "uu" çifti sağlar. Buna rağmen etki kuarkı, (Soyunma odasından oyun sahasına çıkan) TÜNEL'in parçacığı (Bir yedek oyuncu olup, nötrino gibi, gereğinde evrene yan pencereden girmek üzere) spin yaparak, tünelden oyuna girer.

Etki kuarkı, farklı kuarkları birbirine çevirmekten başka, (Kuarklarda monopol = tekkutup yasaklandığı için) kendini tek başına kalan bir kuarkın antiparçacığına dönüştürür. Böylece hem kendini tek kalmaktan hem de tek kalan öteki kuarka arkadaş olaraktan, bir çift kuark yani MEZON adıyla çekirdek dışına bir mermi gibi fırlar.

Öte yandan, antimadde-madde yok olmasına göre, mezonlar çok kısa salise dilimlerinde başka parçacığa dönüşür.

Etki kuarkı, aynı zamanda kuarkların tek sayıda olmasını da önler. Örneğin mezondaki tek kuarka eşlik ederek, iki kuark olduğu gibi, proton ya da nötrondaki üç kuarkı da dördüncü kuark olarak çifte tamamlar.

Buna rağmen etki kuarkını dördüncü kuark saymamalıyız. Çünkü o gerçekte tünele aittir, tünelden bir parçacıktır ve proton ya da nötronun malı değildir.

Kuarkların, proton, nötron gibi nükleonlar (Çekirdek tanecikleri) içinde nasıl bir modeli olduğu yeniden soruşturulmaya başlanacaktı. Çünkü "Yuvarlak" kavramı, terk edilmişti. Proton, atomaltı mermilerle bombalandığında, geriye yuvarlak bir modelin tipik yansıtmasını yapmazlar, tersine "SİVRİ UÇLAR" içerirler. Bu uçlardan birine atomaltı mermi rastlarsa, deneyden jet selleri ortaya çıkar. Dolayısıyla "Yuvarlak demir bilye" yerine daha değişik modeller öngörmek gerekiyordu.

İlk akla gelen "Topolojik" matematik modele dayanan görüştü. Bunu amip gibi biçimsiz bir biçime ya da bir torbanın öylesine bırakılmış pörsük haline benzetebiliriz. Buna "Torba, poş, torchy" gibi isimler verilmişti.

Fakat "Torba" modeli, pek esnek, muğlak ve zaman zaman kuarkın hapis olduğu limit dışına da taşıyormuş gibi matematiksel mantıksızlıklar vermekteydi. Bu yüzden ondan daha tutarlı "Kabarcık = Bubble" modeli daha popüler oldu.

Kabarcık modeline, su altındaki hava kabarcığı ya da havaya üfürülmüş köpük balonları gibi "Kaba mekanik" bir benzetmeyle bakabiliriz. Topolojik modellerin karmaşık ve sadece uzmanlarınca anlaşılabilirliğine karşın, kabarcık modeli "Örnekle" anlatılabiliyor.

Kabarcık modelini, su dolu ve içinde hava kabarcıkları olan küresel bir akvaryum camına benzetebiliriz. Cam kavanoz atomun kendisidir, içindeki hava kabarcıkları ise bu suyun içinde serbestçe gezinen fakat camdan dışarıya çıkamayan proton ve nötronlardır.

Fakat nötron ve protonu temsil eden hava kabarcıklarının içinde su değil, adı üzerinde "Hava" (Daha doğrusu havai gazların) molekülleri vardır. Hava molekülleri de hava kabarcığının içinde serbestçe gezinmekte, fakat onlar da o kabarcığın zarından dışarı çıkamamaktadırlar. İşte hava moleküllerini "Kuarklar" olarak düşünmek gerekir.

Her hiyerarşik sistem kendi hapishanesinin duvarları dışına çıkamamakta, fakat hapishanesi içinde serbestçe gezinebilmektedir. Böylece kuarkların da içinde organize olup, nasıl bir arada durduklarının modelini belirliyoruz.

Ancak, "Bu bir arada durma" mekanizmasının türlü açmazları vardır.

- Aynı yüklü kuarklar birbirini niçin itmiyor?
- Onları bir arada tutan kuvvetler nelerdir?
- Bu kuvvetler nasıl bir yöntemle özdeş kuarkları bir arada tutma işini başarabilmektedir?

Çünkü elektronlar gibi kuarklar da elektromagnetizmanın elektrodinamik yasalarına tabidirler: Özdeş yüklüler birbirini iter, eşlenik yüklüler ise çeker, yani bir arada kalmak ya da birbirlerini reddetmek zorundadırlar.


Protonu yeniden örneksersek artı yüklü iki tane (u) ve eksi yüklü tek (d) kuarkı vardır. Fakat bunlardan iki tanesinin elektrik yükleri (Kesirleri farklı olduğundan) eşlenip birbirlerini çekemezler. (Çünkü +2/3 ile -1/3 iki elektrik yükünün birbirine bire bir tekabülü, eşdeğerliği yoktur.)

Bu ikisi birbirini çekseydi bile, iki özdeş yüklü kuarkın birbirini itip reddetmesi gerekirdi ki, o zaman da asla proton yaratılamazdı.

Bunun gibi (udd) kombinezonundan oluşmuş nötronda iki özdeş (d)'nin ve Ω = sss kombinezonunda özdeş üç kuarkın birbirini reddetmesi gerekirken, bize inat bir arada durmaktadırlar.

Elektromagnetik kuvvetin elektromagnetizması (protonda geçerli olduğundan) kuarklar düzeyinde de geçerlidir, çünkü protonlar kuarklardan oluşmaktadır. Hatırlanırsa, elektromagnetizmanın ittiği protonları, "Güçlü çekirdek kuvveti" bin kat güçle bastırıp, bir arada tutuyordu. Bu nedenle önceki dönemlerde bilinmeyen güçlü çekirdek kuvvetinin keşfi ve talebi gerekmişti.

Şimdi buna benzer bir mantıkla, acaba, kuarkların birbirini itmesini önleyerek, bir arada tutan, güçlü kuvvetin bile pabucunu dama atan, ondan da güçlü bir beşinci doğa kuvveti mi vardır?

Kısa cevap "Hayır"; uzun cevap ise, "Beşinci bir kuvveti artık talep edemeyeceğimiz" olacaktır. Çünkü, zaten kuarklar (ve gluonlar) bizatihi kendileri güçlü çekirdek kuvvetini açıklamak üzere vardırlar. (Bir örnek verirsek, insanın hücrelerden yapıldığı doğrudur ama bir hücre insancıklardan yapılmamıştır. İnsan için hücreye dayanan bir altyapı talep edilir. Fakat, hücre için altyapı birimi insanlar talep edilemez.)

Bilim adamları, "Özdeş kuarkları" bir arada tutan kuvvetin "GLUONDAN" kaynaklandığını; kuarkların bu gluonları yutup-saçarak "BİR ARADA KALDIĞINI" belirlemişler, ancak bu yutulup-saçılma mekanizmasının nasıl işlediğini o sırada henüz bilemediklerinden, Kuarklar teoremi, (Her ne kadar kozmik bir şaka gibi tesadüflerle hep korunuyorsa da) yine tıkanıp kalmıştı.

Fakat tesadüfleri düzenleyen doğaüstü güç, bir kez daha "HIZIR GİBİ İMDADA" yetişiyordu. Bunu daha sonraya erteleyerek, bu tesadüflerin tarihçesine değinelim:



Yüklə 3,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə