Arz'dan Arş'a Evrenin Sırları, Sınırları 1



Yüklə 3,15 Mb.
səhifə12/19
tarix08.09.2018
ölçüsü3,15 Mb.
#67636
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   19

REFERANS - 25
KARA KÜRE - KARAGÜLLE

Bölüm başından şimdiye kadar sunduklarımız ve daha sunacaklarımız, aslında gelecek cildimizin sürpriz bir bölümünden kısa özetli bir alıntıdır. (Doğrusu, izleyen cildimiz çok şaşırtacaktır.)

Bağdadi'ye dikte ettirilen Hızır Tezkiresi'nden bir kısmını günümüzün Türkçe'siyle sunalım:

"Ben Allah'ın lütuf, kerem ve fazlından ihata ettiği ilmi alarak, cümle âlimlerden bilgili kılındım" diyen yoldaşım ve öğretmenim Hızır, bana kapkara içi boş bir küre, sanki karagülle verdi. Bir tek deliği vardı. Hızır şöyle dedi: "Ey Hâlid, sana göstereceğim Misâli iyi belle. Bu güllenin bir tek tıpası vardır ki, bu sanki Beytullah'ın Hacerülesved'i (KARATAŞ) gibidir. Eğer bu tıpayı kaparsan içi ZİFİRÎ'dir. Eğer bu tıpayı açarsan içine ZERREİ ZİYA (Işık taneciği) girer ve tek bir zerrei ziya Zifiriliği ZULMETE çevirir. Bu kara kürrenin dışı ve içi ZİFT'lenecektir. İçi ZİNDAN olacaktır. Ey Halid, ziya iki tertiptir. Biri ziyâi zerrei ZAHİR (Optik ışık) diğeri de ziyâi zerrei ZİMNA (Sezilgen ışık taneciği). Ümmetinden Müslüman olacak bir çift âlime bu sırrı vereceğin zamanı da ben işaretle bildireceğim."

1763 yılında yazılı bu tezkirede acaba ne söylenmek isteniyordu? Bir yüzyıl sonra Zig-Zag teknisyenlerinden birisi bunu "Fotoğrafın ilkesi" olarak kabul etti. "Kara bir kutu" yaptı ve tıpadan (Objektif kapağı) içeri "Zulmet" kadar bir ışığı kabul ederek, fotoğraf makinesinin teorisini kurdu ve gümüş nitratı buldu. Sanki karakutunun içi zindan (Karanlık oda da buna dahil) gibi ve sanki ışık girmesin diye siyah örtülerle yalıtılan sistem de bir tür ziftleme tekniğidir. Zig-Zag teknisyenlerine daha önce kısaca yer vermiştik. Şimdi de Zig-Zag teorisyenlerine dönüş yapalım:

K. M. Allein mektupları; böyle MİSÂLLERİ, sembolleri ve şifreleri içererek, gerekli bilginlere gidiyordu. Bu teorisyenlerin Z-Döneminin ilki Alman bilgini Max Planck'tır. 1900 yılının Noel'ini Max Planck başka bir biçimde kutladı. Çünkü bir yıl önce K. M. Allein mektuplarınca gizlice Müslüman olduğundan, Noel artık hiçbir şey ifade etmiyordu. Bunun yerine Noel'de (Yukarıda sunduğumuz türden Misâllerle dolu K. M. Allein mektuplarınca) insanlık tarihinin en yüce, en evrensel teoremini açıklamıştı.

Beyaz Noel'de Planck, bir karagülle almış, buna siyah cisim demiş, sadece bir tek minicik delik açarak, (Tıpkı fotoğraf makinesi karanlık bölmesi gibi düşünerek) içini soğurucu bir tabakayla yalıtıp, dışını da siyah ziftle boyamıştı. Bu küçük delikten sadece bir tek ışık zerresini içeri almış, bunun enerjisini ölçmüştü. Böylece ortaya "PLANCK'IN SİYAH CİSİM IŞIMA YASASI" çıkıyordu.

Gerçekten de karaküre (Siyah cisim) ZİFTLİ, ZİFİRÎ, ZİNDAN gibiydi. Fakat içine alınan bir tek ZİYA ZERRESİ, o zifiriliği ZULMETE çeviriyordu.

Planck'a gelen öteki Tezkire metinlerinde de tastamam 28 Z harfi yer alıyordu. Z-Üç karanlık dönemi gereği bütün bunlar 1950 yılına kadar deşifreyle ders kitaplarımıza kadar tescil edildiler.

Z-Dönemi Arapça'daki üç tane Z harfinin (Zel, Zal, Zı) ortak simgesidir. Q ise aydınlıktır. Örneğin Planck'ın kara güllesinden çıkan Q harfi "QUANT" denen (Q-Zerre) olarak tescil edilmiş, ilk kez bir fotonun enerjisi hesaplanmıştır. (Böyle fotonun enerjisi o kadar düşüktür ki, bu fotonlar gözün görme bölgesinin altında kalırlar ve örneğin "Kızılötesi-Infrared ışın" adını alırlar.)

Daha sonra gündeme gelen TERMODİNAMİK yasalar ise, bize bu en düşük enerji düzeyinin ya da evrendeki en düşük sıcaklık derecesi olan MUTLAK SOĞUK'la sonlanır.

Mutlak soğuk -273,16 Selsius (C°) ya da 0° - Kelvin (K°) derecesidir. Bunun Kur'an ve Tezkire misâlleri ise ZEMHERİ adını almaktadır. Termodinamik yasalar bize, "Isı hareketlerinin sıcaktan soğuğa tek yönlü aktığını" bildirir. Böylece enerjiden ZİYAN ile kaybedilerek, bir devridaim makinesi yapamayacağımızı bildirir. Enerji ZAİD =Artı, ziyâde bir sıcak uçtan, "Nakıs ya da ZİYAN" olur ve evren kararıp (ZULMET) sonra soğur (ZEMHERİ).

Aynı zamanda termodinamik yasa bize bu termik dengeleme sırasında entropi (Isı düzensizlik ölçüsü) sonucu hareketin oluştuğu dinamizmi anlatır. Hareketin adı da Tezkire'nin Z şifrelerinde ZİKİR diye geçmektedir.

Yine termodinamik yasa bizlere evrenin "KAPALI BİR SİSTEM" yani en basit örneğiyle dev bir termos olduğunu bildirir. Bunun da Kur'an şifresindeki ismi ZİNDAN'dır. Zindan mutlaka "izole" bir sistem olmalıdır. Kur'an Cifir terminolojisinde izolasyon (Yalıtım, tecrit, soyutlama) sistemleri ZİFT terimiyle açıklanır.

Şimdi de Planck kuantlarının Z şifrelerine değinelim: Hz. Hızır, ışığın (ZİYA) bir ZERRE olduğunu bize çok önce bildirmekte ve tanecik özelliğine ZERRE, dalgacık özelliğine de ZİKİR diye sembolize etmektedir. Ziyanın türleri ise söyle bildirilmektedir:

• ZİYÂ-İ ZİYNET: Ziynet pırıltı, ışıltı demektir. Işığın ışıdığını, akkor olduğunu anlatır.

• ZİYÂ-İ ZUHURAT: Yine optik ışık olup, bize turuncu, sarı, kırmızı vb. görünüp, ısı olarak da kendini hissettirir.

• ZİYÂ-İ ZENCİ: Soğuk ışıma ya da soğuk ısı olup, (Zemheri soğuğundan, IR bölgesine kadar) gözümüzün görmediği dalga boyundaki ışık bölgesidir.

• ZİYÂ-İ ZEHİR: Zehirli ışık, yine gözümüzün görmediği ve morötesinde kalan fakat radyoaktif radyasyon içeren ZEHİRLİ ışık sınıfı (Cinlerin yapısındaki Nar).

• ZİYÂ-İ ZIMNİYYE: Hiçbir kategoriye girmeyen tüm bozon ailesinin sezilgen (Optik olmayan) etkisinin adıdır.

Bunlardan başka Ziyâ-i Zerrin, Ziyâ-i Zinnûr, Ziyâ-i Züccac, Ziyâ-i Zeman, Ziyâ-i Zemin, Ziyâ-i Zehab, Ziya-i Zann (Sırayla altın ışıklı Dhurakhapalam, Bhurakhapalam, Laser, zaman enerjisinin ışıması, alan enerjisi, gölge madde, aksiyon-fotino vb.) ile Z serisi 28 tane olmaktadır.

Fakat Kur'an'da zikredilen ana "Üç karanlık" sözlük ve fizik anlamıyla şöyledir:

- ZİFİR: Mutlak karanlık olup, kör ne görüyorsa odur. Mutlak zindan hâli...

- ZULMET: Gecenin karanlığı olup, zifiri değildir, zûlmetlidir. (Örneğin mehtap, yakamoz, yıldız ışıkları vb.) Zulmet, yarı loş olup, imsak (yalancı şafak) dönemine kadar süren geceyi simgeler.

- ZIMNÎYET: Bütün karanlıkların içinde yer alan üçüncü karanlıktır. Bu karanlık diğerleri gibi aydınlatılamaz ama karanlığın gücü kendini hissettirir. Gecenin şerri olarak da bu kötü etkiler biyolojik yaşam üzerinde iyi-kötü ruhanî yâni sezilgen etkiler bırakırlar. Örneğin Zulmet karanlığında ışık yakarsak, yeniden eşyaları görürüz. Zımnî karanlıkta ise paranormal fenomenler (Cin etkileri, Şeytan vesveseleri) görürüz. Örneğin magnetizma "Zımnî" karanlıktandır.

Magnetizma, ışımadığı için (Zımnî) "Z-Karanlığın" sırlarındandır. Fakat onun ışıyanı olan "Elektrik" ile bu karanlık da delinmiştir. Böylece elektrik ile magnetizma (Maxwell denklemleriyle) birleştirilmiş ve bir tek kuvvet olan ELEKTROMAGNETİK KUVVET (ya da elektromagnetizm) diye bilimde tescil edilmiştir.

Önceleri magnetizma ile elektrik ayrı ayrı iki kuvvet sanılıyordu. Tezkire'de magnetizma (Cazibe) Z-Karanlığından, elektrik (Ziya, nar) ise Q-Aydınlığından olarak tanımlandığından, bizler elektrik alanı o günden beri Q sembolüyle göstermekteyiz. Elektrik alan, magnetik alanın karanlığının aydınlanmasından ibarettir.

K. M. Allein mektupları Max Planck'a "Kara-küre / Karagülle" sembolüyle "SİYAH CİSİM" denen mekanizma sayesinde "Işıma yasasını" buldurdu (E=hv). Bu sayede, Tezkire'deki Q-Zerre aydınlığına karşılık Q-Zerre = Quant'ları ortaya atan Planck'ı Einstein E=mc2 formülüyle Photons=Fotonlar olarak doğruladı. Böylece Zig-Zag teknisyenleri, bilim dağının bir bayırını; Zig-Zag teorisyenleri de öteki yamacını fethetmeye koyulmuş oluyorlardı.



REFERANS - 26
SIRLAR ALEMİNİN SEMBOLİZMİ

Kuantum teoremini kuran Planck'ın doğrulamasını yapan zaten doğanın elektromagnetik kuvvetiydi. Elektro-magnetizma, yüklü iki kuvvet arasında foton ya da kuantların transfer (yutulma-saçılma) ilişkisinden ibarettir. Zaten, klasik dönemin Kuantum teoremi, sadece "ELEKTROMAGNETİZMA" üzerine kurulmuştu.

Dâhi Dirac ise, bu kuvvetin "Elektrodinamik yasasını" tanımladı: ALAN teorisini içeren bu yasa, "Aynı kutupların birbirini itmesi; zıt kutupların birbirini çekmesi" etkisinin (Optik değil de) "Zımnî" fotonlar (Işımayan kuantlar) aracılığıyla gerçekleştirildiğini ortaya koyuyordu. Böylece, görünmeyen (fakat sadece sezilen) bu zımnî fotonlar iki yüklü parçacık arasında etkileşim yapıyorlar, buna da elektromagnetik kuvvet diyorduk.

Elektromagnetizma yerçekiminden sonra bilinen klasik bir kuvvet idi. Daha sonra bir çift çekirdek kuvvetiyle toplam olarak doğanın dört temel kuvveti içerdiği anlaşılıyordu. Parçacıklar (Fermionlar) arasında alan tanecikleri (Bozonlar) etkileşimi sağlıyorlardı. Bunun yerçekimi olarak bir tanımı yoktu ama, elektromagnetik kuvvet cinsinden iyice belirlenmişti.

Acaba elektromagnetizmaya uygulanan "Elektrodinamik yasa" çekirdek kuvvetlerine de uygulanabilir miydi? Bunu güçlü çekirdek kuvveti için ilk akıl eden 1936'da Hideki Yukawa idi. Zayıf kuvvet için de 38 yıl sonra Abdüsselâm ile Weinberg öngördüler. (*)

(*) Üçüncü albümde göreceğimiz gibi Büyük Birleştirme teoremleri, dört doğa kuvvetinin tek bir ana kuvvetten ayrıldığına dayanan "Birleşik Alanlar" fikridir. Abdüsselâm ile Weinberg bir foton (Fotonlar kütlesiz bozonlardır) benzerinde fakat tersine kütleli olan fotonları (Vektör bozonlarını) öngördüler ki denel olarak da doğrulandı. Bozonların en üzerindeki Z° bozonu, elektromagnetik kuvvet ile zayıf çekirdek kuvvetini de "Elektro-zayıf kuvvet" olarak birleştirip, tek bir tanecik ile gösterilebiliyordu. Bunun kolaylığı teorik olarak tek ve umulan, beklenen parçacıkların doğruluğuydu. Oysa Güçlü çekirdek kuvveti tam bir kargaşa halindeydi. Bu yüzden 50 yıl sonra bile "Güçlü çekirdek kuvveti elektrodinamiği" açmazdadır. Oysa "Zayıf çekirdek kuvveti" böyle müşkülpesent değildir: 1974'te teorik olarak öngörüldüğü gibi kendini göstermiştir. Nitekim on yıl sonra denel olarak bulunma beklentisinden kuşkulanılmadı.

Güçlü çekirdek kuvvetine "Dirac elektrodinamiğini" uygulamayı akıl eden Yukawa'nın (1936) matematiksel gerekçesi başlangıçta kusursuzdu. Bu yüzden güçlü çekirdek kuvvetinin "Elektrodinamik parçacığı" (yani alan kuvvetinin yutulan-yayınlanan aracı) MEZON parçacığı bir sevinç estirmişti. Matematiksel bir harika olan mezonların "Fiziği" konusunda ise tam bir hüsran vardı. Beklenen temel 3 parçacık (Piyonlar) yerine "Yüzlercesi sökün" etmiş, ortalık mezonlardan geçilmez olmuştu. Gerek teorisyenler, gerekse deneyciler kara kara işin fiziğinin nasıl çözümleneceğine kafa yoruyorlardı. Bu fizikçiler içinde en heveslisi, en tutkunu her kimse, bu gayretkeşliğinin ve işgüzarlığının armağanını dört yıl sonraki bir sürprizle alacaktı.

1940'larda kuantum teoreminin en ünlü isimlerinden Sinitro Tomanage'in (Sin-Itiro (Siniçiro) Tomonaga) tek tutkusu "Kuantum teoreminin" güçlü çekirdek kuvvetiyle ilgili, özellikle mezonların denel yolla bulunmasıyla kesinleşen hadron dinamiğini oluşturmaya kendini adamış, yemiyor, içmiyor ve işin içinden çıkmaya çalışıyordu. Onun bu gayretkeşliğini fark edenler olmuştu:

Günün birinde posta kutusundan "Çok esrarengiz" bir mektup çıktı. Mektupta, "Mezonların güçlü nükleer kuvvet için bir çözüm olamayacağını, fakat asıl gerçek için bir basamak daha aşılması için geçiş teoremi sayılması gerektiğini, mezonların asal olmadığını ileri sürüyor, bu geçiş dönemini çok acil atlatmak için kendisine yardım edecekleri" teklifi yer alıyordu.

Sinitro Tomanage'i asıl şaşırtan, mektupta boy boy, aranıp da bulunamayacak, hatta akıl bile edilemeyecek formüllerin yer almasıydı. Öyle ki, Tomanage, bu formülleri pek az değiştirerek, (neredeyse aynen) açıklamış, Yukawa mezonlarının mükemmel betimlemesi yapılabilmiş, 8 katlı bakışımlı HADRON dinamiği kusursuz ortaya konmuştu.

Tomanage'in bilim dünyasını sarsan bu buluşunun hemen ardından aynı kişilerden aynı elyazısıyla ikinci bir mektup gelmişti. Bu mektup bilimle değil, fakat din ile ilgiliydi: Kendisini "islamiyete" çağırıyor, bulunduğu yere en yakın müftüye başvurması halinde, çok büyük kozmolojik ve kozmogonal bilimsel sırların mektupla sürekli aktaracağını belirtiyordu.

Tomanage bu pazarlık gereği kendisinden isteneni yapmamıştı ki, bir daha mektup gelmedi. Fakat dostlarına bu mektupları heyecanla gösterdiği, okuttuğu biliniyordu. Gelen mektupların ikisinde de bir çift imza vardı: Charles M. Alan ve Drakansberg. (*)

(*) Daha sonra Philadelphia deneyine bağlı olarak, Charles M. Alan'ın Karl M. Allein ile aynı kişi olduğu belirlenince, ünlü "Esrarengiz K. M. Allein notlarına" doğan sansasyon ile birlikte, Tomanage'in mektupları da basına açıklanacaktı. Tomanage'e yapılan yatırım aslında, mezonlar yerine konacak kavrama geçişten ibaretti.

Q-Serisi mektuplarda dönemin K. M. Allein'i, ismini İngilizce'ye adapte ederek Charles M. Alan diye lanse ediyordu. Asistanı Drakensberg ise aslında ünlü teorisyen ve bilim odamı G. Zweig'dan başkası değildi. Zweig, Z döneminde Hubble (Kozmolojinin ilk kurucusu) ve Klein (Kozmogoninin kurucusu) ile birlikte K. M. Allein mektupları etkisiyle Müslümanlığı kabul eden Zig-Zag bilim adamlarındandır. Zweig'ın dehası, Allein notlarının "Güçlü nükleer kuvvet" üzerine yönlendirilmiş, Yukawa'nın "Mezon" enflasyonuna temel bir çözüm bulması için görevlendirilmişti. Bu dönem iyice yaşlanan Zweig, daha sonra asistanlık görevini "Cronnbjerg" isimli kişiye bırakarak, ortaya çıkmak zorunda kaldı. Çünkü kendisine "Açıkta" ihtiyaç vardı.

Zweig, Hızır tezkireleri üzerine uzun düşüncelerden sonra şu açıklamayı yaptı: "Atoma bölünemez dendi ve bölündü. Şimdi de mezonlara, proton ve nötrona bölünemez deniyor ama, bunların altında yatan daha temel bir parçacık var olmalıdır. O zaman çekirdek de bölünebilir!"

O sırada bütün kuantum teorisyen ve matematikçileri bu açıklamaya "Çılgınca ve sorumsuzca bir düşünce" diye gülüp geçiyorlardı. Kendisine inanan tek bilimci Amerikalı fizikçi Murray Gell-Mann çıkınca, hem bizzat Zweig, hem de Cronnbjerg adlı yeni asistan aracılığıyla Gell-Mann ile çok yönlü temasa geçildi. Başkalarına saçma gelen iddia nötron ve çekirdeğin içinin kütlesi, ölçülen kütlesinden bile ağır olmalı, üstelik tamsayı sabiti olan elektrik yükü de kesirli çıkmalıdır ki, böyle bir iddia ileri sürülebilsindi. Gerçekten "Bir şeyin içi dışından nasıl ağır" ve (Doğada tastamam 1 olan) elektrik yükü nasıl kesirli olur?..

Fakat "Hızır Tezkiresi" bunun olabilirliğini Q (Kef)-Zerre diye verilen misal aleminin sembolü olan bir Kuvvayı ırk'tan söz ederek doğruluyordu.

Arapça'da kuvvet kelimesinin çoğulu olan Kuvva ile "Fark ve ırk" kelimesi anlamına gelen IRK bu şifrenin adı olup belki de farklı kuvvetler anlamında kullanılıyordu. Tezkire'de ismi C harfiyle başlayan bir yazarın "Yazılmamış mısralarından" söz edildiğinden bu kerametin çıkması için çaresiz beklemek gerekiyordu.

Beklenen keramet bir tesadüf eseri "Gell-Mann"da ortaya çıkacaktı: G. Zweig'ın "Proton, nötron ve mezonların bölünebileceğine" ilişkin kıyasıya ısrarıyla iyice dolduruluşa gelerek kafasını yoran Gell-Mann, gündüz uykusunda garip bir düş gördü:

Bir eline üstünde proton, diğerine de nötron yazılı iki yumurta verilmiş, bu yumurtalar içeriden darbelenmiş ve çatlayarak (Civciv yerine) her birinden üçer tane minik renkli bilye çıkmış; sonra da (kendi deyimiyle Santi = Noel Baba benzeri entarili) bir ihtiyar, Gell-Mann'a düşünde bir kitap vermişti ki içinde birtakım kısa şiirler vardı.

Aynı rüya, bu mısraları Gell-Mann iyice ezberleyene kadar birkaç kez tekrar etmişti. Gell-Mann'ın gördüğü 6 mısra ve yığınla anlaşılmaz bilmeceli semboller, İngilizce gramerine aykırı olarak ters yazılmıştı. Şimdi bunun doğru sintaksını sunalım:

Three darks for master Mark


Dark is strenght of light

Three arks for master Mark


Ark is string of bright

Three quarks for master Mark


Quark is strange of tight (*)

(*) Söz konusu dizelerin (Rüyalarda bir şeyler terstir) orijinaline sadık kalınarak, önceden yayınladığımız "Arz'dan Arş'a Mi'rac" bandı 3. cilt, sayfa 264 Apendix-3'te sunulmuştur.

Gell-Mann bu garip rüyayı ilk ve tek olarak bilimsel çalışma ortağı Zweig'a açtı. Zweig, böyle bir kitabın gerçekte varolduğunu sanki duymuştu. Nitekim üniversite kitaplığında bu kitabı bulunca, Gell-Mann'a telefon ederek, hemen oraya çağırdı.

Gell-Mann kütüphanede yukarıda sunduğumuz dizelerden sonuncusunun aynen yazılı olduğu bir romanla karşılaşınca herhalde bayılmasına ramak kalmıştı. Fakat diğer iki beyit, gerçekte o romanda yer almıyordu. Sadece "Three quarks for master Mark" dizesi vardı.

Önceki kitapta yayınladığım "Kuarkların" bulunma mekanizması ile çok ilgilenen okurlarım, böyle bir kitabın varlığı hakkında daha fazla bilgi istediklerini belirttiler. Şimdi söz konusu kitaba değineceğim:

Kitabın yazarı İrlandalı şair, romancı ve gizemci James Joyce (1882-1941), işin içinde "Kuarklar" olmasaydı, hiç de tanınmayacak, unutulmaya terk edilmiş bir yazar olarak kalacaktı. Çünkü eserlerinin tutmamasının nedeni, binlerce bilmecemsi anlamsız sözcükler içeren garip üslubuydu. Örneğin, Kuark kelimesinin ne anlama geldiğini günümüze kadar halen hiç kimse bilememektedir. Bu anlaşılmaz bilmeceli yüzlerce kelimenin yer aldığı eserin adı (Bir erkek ismi olan) "Finnegan's wake=Finnegan'ın uyanışı"dır. Bu romanın yapısı ve kurgusu cevapsız bilmeceli, sembolizmle yazılı olduğundan pek çok kimsenin "Uydurma" sandığı sembol sözcüklerle doludur.

Ayrıca, iki romanında daha ilkinin benzeri cümleler vardır:


Finnegan's wake romanında söz konusu cümle şöyle kullanılmıştır:

• "Three guarks for master Mark = Mark usta için üç kuark"

Daha sonra yazdığı romanının adı da şudur:

• "Three quarks for Mister Mark = Bay Mark'a üç kuark"

Diğer müsvedde halindeki isimsiz kitabında şöyle bir cümle var olduğunu James Joyce'un yaşayan ahfadından bazıları Gell-Mann'a gösterdiler:

• "Three quarks for muster Mark"

"Ouark" sözcüğü gibi "Muster" sözcüğünün de (Arap kriptolojisi dışında) bilinen hiçbir dilde anlamı yoktur. Kısaca kitap bilmece kitabıydı. Fakat bu bilmeceyi "Ustabaşı Mark, Bay Mark ve Muster Mark olarak" üç biçimde diğer sembollerle birlikle irdelendiğinde "Ana işaret, Bayrak işaret ve Muster işaret (Mastar halindeki işaret)" olarak simgeleyebiliyoruz.

"Muster Mark" kitabındaki diğer anlaşılmaz sözcüklerden bazıları şunlardır: Agyb, Jazebel, Axan, Sophil, Yula, Zemna, Zirway... Bunların en eski Kelt dininin rahiplerinin (Drüidler) ya da Skandinav Runik alfabesinin tılsımlı sözcükleri olduğu da ileri sürüldü. Şimdi bunların anlamı olup olmadığına başka bir açıdan bakalım:

Agyb = Arapca Âcib / Jazebel = Arapça Cazib / Axan = Ahsen / Sophil = Süfli, sefil / Yula = Ûla / Zemna = Zımn, zeman / Zirway = Zirve. (*)

(*) Türkçeleri sırayla "Acayip / çekici / güzel / aşağı (taban) /yukarı (tavan) / içsel (ya da zaman) / doruk" olan bu kelimelerin anlamına izleyen kesimlerde yeniden değinecek olan yazarımız bir rastlantı sonucu Gell-Mann ile tanıştığında "Kuarkların isim babası" Gell-Mann'ın ifadesine göre, romancı Joyce'un yaşayan aile bireylerinden yaptığı soruşturmaya hiçbir cevap bulamamıştı. Gell-Mann'dan bu şiirin tamamını alan yazarımız, Joyce'un Hızır Tezkiresi'nde "Yazılmamış mısraların sahibi" okduğunu anlamıştı. Şiirin yazılmayanları ve kitaptaki sembollerin tamamı Zig-Zag öğretisinin ilgili bilginlerine gerçekten ipuçları oldular. Ne hikmetse, Joyce'un bütün anlamsız sözcüklerinin tamamı, Arapça bazında bir transkripsiyon içeriyordu. Bu sözcükler Arapça'ya çevrildiğinde ve sonra Türkçe'ye, en sonra Türkçe'si de İngilizce'ye çevrildiğinde bu şifre sözcükler tamamen aydınlığa kavuşuyordu ki ilerleyen bölümlerde bu, okurlarımıza anlatılacaktır.

KESİM - 10
KUARKLAR SAHNEDE

Böylece 1950 yılında Zweig, Tezkire'de yer alan ye nükleonun benzerinde Nüveon teriminden türetmeyle Newon = Yeni-parçacık önerdiğinde, resmi bilim mafyası, "Kesirli ve içi dışından büyük" bir parçacık önermesini "Delilik" diye gülüp geçerken, Gell-Mann, Zweig'ın "Newon"larını izleyerek, 1963 yılında "Kuarkları" ortaya koydu. Bu "Zaferin" başı 1950 yılı Zweig teorisidir. O yıl Kahire yöresindeki Zagazig kentinde bir araya gelen Batı ve Doğu koordinatörleri K. M. Allein ve Ekim Bey, Z-Dönemini bitirerek, Q-Döneminin 2000 yılına kadar açıldığını kararlaştırdılar.

Q-Dönemi 2000 yılına kadar sürecek ve sonra R-Dönemiyle (2050) Hz. Mehdi'nin dönemine bağlanacak, teorik bilimin bu konuda sonu gelmiş ve kitap silinmiş olacaktır.

Gell-Mann "Kuarklar teoremiyle" bilim dünyasını bir anda alt-üst edip, mezonların ve bütün çekirdek parçacıklarının TEMEL KURGUSUNU buldu. Kuarklar en önce G. Zweig'ın hipoteziydi. Daha sonra Gell-Mann onu teorileştirdi ve en sonra da denel olarak ayırt edildi.

Kuarklar teoremi en yalın model olup, güçlü nükleer kuvvetin de işlevini açıklıyordu; evrendeki "Çekirdek maddenin" ne olduğunu betimliyor, ayrıca "Birleşik Alanlar teoremine" giden tıkanmış yolu da açıyordu. Kuarklar ile Zweig ve Gell-Mann, kararlı, asal parçacıklar olduğuna kesin inanılan proton ve nötronun da bir "Bileşik" yapı olduğunu, bu iki parçacığın ve diğer yüzlerce mezon ile daha bulunacakların tamamının sadece 2 kuarktan oluştuğunu söylemek cüretini gösteriyordu. Böylece bu konuda en yalın ama en zor teori doğuyordu.

Gell-Mann'ın öngördüğü ilk bir çift kuark (u) ve (d) kuarklarıdır: u (Up=yukarı) kuarkı 2e/3 yüklü; d (Down =Aşağı) kuarkı e/3 yüklüdür. Proton (uud) üçlü kombinezonu; nötron da (udd) üçlü kuark kombinezonundan oluşmaktadır. Elektrik yükleri zıt olarak, bu iki kuarkın eşleniği antikuarklar da vardır [u = (2e-/3), d = (e+/3)]. 3 kuark, proton ve nötronu oluşturur. Fakat kuarkların ikili kombinezonu da mezonlan oluşturur. Mezonlardaki ayrıcalık, biri kuark, diğeri antikuark olarak kuark çiftinin bir arada bulunmak zorunluluğudur. Örneğin Yukawa kütlesi olan pionlar π° : (uu) π+ (ud) π- (ud) ve dd(Ψ) gibi kuarkların olası tertiplenmelerine bağlı olarak ÇOK SAYIDA bulunmuştu.

Daha sonra umulmadık biçimde λ° (Lambda hiperonu) bulununca ve K-mezonlarının (Kaon) tuhaflığı için üçüncü kuark yani (s) kuarkı gerekti. Bu s (Strange=Tuhaf) kuarkı bir katalizör gibi davranıp (u ve d) kuarklarını üçleyerek birleştiriyordu. λ° parçacığı (uds) kombinezonu olup, aynı zamanda Σ° parçacığını da açıklar. Σ+ (uus) Σ- (dds) ile anlatılır ve bir tane "s" içerdiği için tuhaflık (Strangeness) derecesi (1)'dir. Ancak Σ° (uss) Σ- (dss) çifter "s" içerdiğinden, tuhaflık derecesi (2)'dir. Ω- parçacığı ise (sss) yani üç tuhaflık derecesi gösterir.

s kuarkının antikuarkı (s), K-mezonlarda (Kaon) görev alır. Tuhaflığı (2) olan (ss) dubleksi ETA (Σ°) mezonudur. Diğerlerinin tuhaflık derecesi (1)'dir; su (K+), sd (K-), sd (K1°), sd (K°) gibi...

(s) tuhaflık sıfatında olduğu gibi, kuarklar hangi harfle kombine edilmişse o sıfatla (Kuark derecesiyle) anılırlar. Tıpkı, suya "Soğuk, ılık, sıcak" dediğimiz gibi. Örneğin proton uud olduğundan "İki yukarı bir aşağı" ve tersine nötron (udd) "Bir yukarı iki aşağı" gibi. (u) ve (d) kuarkları sadece iki baryon (proton ve nötron) ile dört mezon oluşturur. Bunlar birinci ailedir.

Fakat s kuarkının ilavesiyle bu baryon sayısı 10 parçacık (Toplam u, d, s kombinezonları 12 nükleonu) açıklar, (u) ve (d) kuarkları elektron-pozitron çifti ve bunların nötrinoları ile aynı ailedendir.

Fakat rezonanslardan (Δ) Delta parçacıkları bulununca yeni bir kuark daha gerekti. Adına (c) denen ve Glashow'un öngördüğü bu yeni kuarka da bir "Sıfat derecesi" olarak c = Charm (Çekicilik, cazibe, tılsım) dendi. Örneğin ccc rezonansı üç; cc mezonu iki çekicilik derecesine sahiptir; (c) ve (s) kuarkları ise "İkincil aileden" olup, her iki ailenin (u, d, s, c) dört kuarkı 44 parçacığı açıklıyor; (s) ve (c) kuarkları muonlar ve bunların nötrinoları ile aynı kategoridendir.

Ancak, akseleratörlerin enerji düzeyi yükseldikçe "Yeni yeni parçacıklar" dolu gibi yağıyordu. Bunların yorumunu da 1974 yılında Türk bilim adamı Feza Gürsey yaparak, kuark sayısını altıya yükseltti. Bunlar (t =Top, tepe, tavan) ve (b =Bottom, dip, bodrum) 'durlar. (t)'nin sıfatı ise truth (İngilizce gerçeklik) olup, örneğin (ttt) rezonansının üç doğruluğu vardır. Yine (b) kuarkının simgesiyle mütenasip olarak b=beauty, güzellik sıfatı örneğin (bbb) rezonans parçacığınında "Üç güzellikli" diye tanımlanır.

Böylece 6 kuark 184 parçacığı açıklamaktadır. Savour = Lezzet de böyle bir kuark derecesi açıklayan sıfat olup, "Tatlı, acı, tuzlu, ekşi" diye tanımlar için kullanılır; (b) ve (t) kuarkları da üçüncü aileden olup, bu kuarklar, tauon (artı ve eksi) leptonlarını ve bunların nötrinolarını açıklamaktadır.

Kozmoloji (Evren bilim) ve Kozmogoni (Yaratılış bilim) bilimlerinin temeline inildikçe, kolaylık yerine zorluk çıkmakta, fakat YARATAN, insan aklını cilalayacak türlü vesilelerle zorlukların altedilmesi için çıkış yollarını, çareleri de göstermektedir (Hastalık varsa ilaç da vardır evrende). YARATAN, bu zorluklarla kendisinin erişilmezliğinden küçük örnekler vermekte, yarattıklarına bakılarak, kendisinin anlaşılmasını yani bilim yoluyla bulunmasını dilemektedir. (Yaratan'dan ötürü bütün yaratılanların hoşgörülmesi şartıyla...)

Bu nedenle kuarklara ulaştığımızda da sevincimiz kursağımızda kalmıştır. Çünkü gerçekten açmazları vardır. Aslında bu açmazlar, bizi yüreklendirmektedir, çünkü Kur'an'ı pusula edindiğimizden üstesinden gelebilmekteyiz. Fakat pusulayı şaşıran bilim adamları için, elbette kasvet kaçınılmaz bir sonuç oluyor. Şimdi "O tür" bilim adamlarının saptadığı bu açmazları ve cevabımızı gündeme alalım:


Yüklə 3,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə