Arz'dan Arş'a Evrenin Sırları, Sınırları 2 Zİg-zag'dan sunuş


Referans 39 Sevgi ve değer bağlantısı



Yüklə 0,69 Mb.
səhifə3/21
tarix08.09.2018
ölçüsü0,69 Mb.
#67637
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   21

Referans 39
Sevgi ve değer bağlantısı

Cennet ile müjdeleyip, Cehennem ile korkutmanın özeti "Sevgi Cennet'e değer, Cehenneme değmez!"

Sevgisizlikle bu dünyayı Cehenneme çevirip Cehennemi satın almaya ise hiç değmez!

Sevgi, arka fon ışıması gibi evrenin her zerresine yayılan kozmik bir yayın olup, bazılarına değer, bazılarına değmez. Ama, sevgi bizim sevgideğer okurlarımıza peşinen değer.

Hepinizi bir-bir, tek-tek, ayrı-ayrı, çok-çok ALLAH rızası için gıyaben sevdiğimizi yinelerken, kitaplarımıza tam anlamıyla verilen destekle artık biliyoruz sevgideğer okurlar... Herbirinizi tek tek / ayrı ayrı / çok çok sevmemizin nedeni ne ticari amaç, ne şöhret için dalkavukluk yatırımı, ne sevimli "Polyanna" tipinin aptalca mutluluk oyunu değil sevgideğer okurlar.

Pekiyi, herbirinizi tek tek/ayrı ayrı/çok çok sevmemizin gerekçesi olarak geriye ne kalabilir ALLAH rızası dışında?..

Sevgi doluluğumuz sizlere erişip "değsin", gönül tellerimiz aynı rezonansla titreşsin, ALLAH hoşnutluğuyla mana dostları olalım diye sizlere "SEVGİDEĞER OKURLAR" diyoruz.

Kur'an'ın en başı okumak, evrenin en başı sevgi üzerine kurulduğundan dolayıdır ki, sizlere SEVGİDEĞER OKURLAR diyoruz sevgideğer okurlar.

Sevgi en değerli kavram olduğundan, sevgiDEĞERLİ'siniz. Okur-yazar ikilisi birlikte var olur, birbirine yar olur, sevgili olur ki, SEVGİ değerine ulaşır. Bunun için sevgi değerlisiniz...

Amaç sevgiyle dokumak ve öylece okumak.


Sevgiyle dokumaya çabalıyoruz önce...

Son "Ortadoğu" savaşına bir bakıp, İslam ülkelerinin birbirini ne kadar sevdiğini ya da yakın örnek olarak bazı İslami yayıncıların yine İslam adına iftira scud'ları attıklarını... Sevgiyle değil; nefretle de okumak böyle...

Okumaya gelince, okuma alışkanlığını kaybetmiş bir ümmetiz! Şimdi piyasada yeni diye gördüğünüz tüm kitaplar aslında 1200 yıllık!

"Bilimsiz Kur'an olamayacağından" bilim sahibi olmayanın Kur'an ve yazılanlar hakkında yakından uzaktan tevil yapmamaları gerekir.

"KUR'AN BİR OYUN-EĞLENCE (Hafif kitaplarınız gibi kul kelamıyla bir tutulacak) DEĞİLDİR."

Bu yüzden bin düşünüp bir yazıyoruz.

Öte yandan Kur'an'ı ve Kur'an'a dayanarak islamı yazacakların tümü için görünür (bedensel) temizlik gibi görünmez temizlik olan dürüstlük, ahlak gerekir. Ahlak odur ki, Kur'an'ı hediyesi bir maaş fiyatına satmayan, karısıyla birlikte bir din şarlatanına teslim olmayan, dinsel sapık kişinin ahlakından başkadır:

"KUR'AN'A TEMİZLENDİRİLMİŞLERDEN BAŞKASI EL SÜREMEZ."

Bütün bu ilahi uyarıların sonucu sürekli diken üzerinde, bıçak sırtında, Demokles'in kılıcı altında, her bir satırı sürekli "ALLAHU ALEM" diye tekrarlayarak yazdıklarımızın kontrolünü elden bırakmıyoruz.

"Hakk'a tapan milletimindir İstiklal" diyen milli marşımızın şairi Mehmet Akif ERSOY'un Kur'an tefsirini bitirdiği halde yayınlamadan yakmasının mantığıyla zorlanıyoruz.



Auto-reference/1
73 takımlı lig

Bu aslında tüm dinlerin özetidir. En büyük kurumlar ve moral değerler bile kısa zamanda "biraz kül; biraz duman" / biraz tahrif; biraz tahrip / biraz hurafe; biraz batıl / biraz bidat; biraz şeytana biat / biraz tağut; biraz put / biraz Altın buzağı, biraz Lat, Uzza ve Menat yapılmış!

Bu tahrif ve tahrip, maalesef İslam'ın da başında! Mübarek dinimizi, elbette Resulullah'tan başkası dört-dörtlük temsil edemedi. Diğerleri bu ölçüye ne kadar yaklaştılarsa o kadar mertebeleri yükseldi. Örneğin kim Resulullah'tan daha seçkin kulluk yapsaydı, zaten ALLAH, ilahi adalet gereği öyle birini peygamber olarak görevlendirir, Resulullah'ı da sahabisi kılardı...

Demek istiyoruz ki tüm milyarlarca insan içinde en layık olan İNSANIN ümmetindeyiz ve "Müslüman olarak ölmekten" şeref duyarız.

"Asr-ı saadet" dediğimiz en fazla 53 yıl süren NOMOKRATİK (*) İslamiyetten onur duyduğumuz kadar bunun ardından gelen 14 yüzyıl boyu babadan-oğula geçen saltanattan utanç duymayı da bilmeliyiz.

* Nomokrasi : Nomos: Yasa; Kratos: Güç, iktidar.

İslamı saltanat dini haline çevirmek için binlerce hadis bile uydurdular! ALLAH, alimlerin canını alarak tüm İslam saltanatlarını cezalandırdığında "Sultan cehalet" dini esir aldı.

Allah misallerini anlayacak İlim sahibi bir kimse kalmadığından, meydan dinsel sapıkların horgörülü cehalet rejimine terk edilmiştir.

Bilim hakemdir, uzlaştırır; bilim paylaşmaktır, birleştirir; bilim, parçaları sentezler. Cehalet ise ayırır, böler ve basit küçük çıkarlar peşinde hizipler oluşturur. Bölen, parçalayan ve böylece hükmeden kurnaz emperyalizm, bu taktiğini cehaletin zaafından gözlemleyerek almıştır.

Bilgi, zeki insanı etkiler. Cahil de cahilden etkilenir. Böylece bilenle bilmeyenin bir olmadığı ortaya çıkar. Cahil kişi kıt aklının peşinden yanlış saplantılara saplanır. Çünkü gerçek tek; yanlış ise onbinlercedir. Tek gerçeğin çevresinde tüm dünya insanlığı birleşebilir. Sayısız yanlışın ardından ise birleşme değil, ayrılıkçılık başgösterir. Dinler; "Birleştirmek" özelliğiyle indirilmişlerdir.

Cehalet ise TEK bir dini, ihtilaflara, tefrikalara ve mezheblere bölerek saltanatını sürmüştür. İşte geçmişte hristiyanlık mezheplerinin her biri ruhbanlığı (Papa, piskopos, metropolitler vb.) sayesinde tahrip, tahrif ve ayrılıkçılık gördü. Örneğin Roma imparatorluğu ikiye bölününce Batı Roma'da Katoliklik; Doğu Roma'nın da hatırı kalmasın diye Orthodoxluk icat oldu. Aynı dert Hz. Ali ve Muaviye bölünmesinden sonra İslamiyetin başında: Dürziler ALLAH ile eşit olarak şeytana da tapan Müslümanım diye şirk ehli doğdu (!)

ALLAH'tan çok Hz.Ali'ye tapan ve Kur'anın eksiltildiğini söyleyenler de Müslüman (!) (Gulat-ı Şia) ALLAH'tan çok Resulullah'a tapanlar da Müslüman (!) Bunun gibi filanca hazretlerine de herşeyiyle teslim olanlar da...

Bir taraf da erkek çocuklarını taptıkları bir kula kurban ederek, kız çocuklarını, zevcelerini de fuhuş için teslim ederek, kapıkulu zinayı bekleyerek deyyus diye sürmanşet olanlar da "Müslüman" (!) Hepsi Müslüman da, öz eleştiri yaptığımızda bizler Yahudi (!) oluyoruz.

Kimse çıkıp da biz gibi "Sünnetullah" dininde birleşmiyor! İşlerine, ticaretlerine gelmiyor!..

Ümmetler yarışını yitirmemizin nedeni; hizibler, zann zehabları, kıl-tüy ihtilafları dinlerinden daha çok sevenlerin ayrık cemaatler oluşturdukları için ümmetleşememesi, iletişimsizlik, ilimsizlik, bireysellik, bencillik! vs.

Auto-reference/2
Paylaşmak-Paydalaşmak

Oysa birlik bireysellikten değil, ümmetçe ortaklaşmaktan kurulur. Birlik, BİZ'liktir, pay değil payda, tam sayı olmaktır.

Her konuda, hep birlikte ortaklaşarak şura, hey'et, kurul kurarak, her konuda ortak prodüktivite yapmamız gerekiyordu.

İdrak ehli Müslümanın şaşırıp kaldığı şey şu: Madem ki İslam dini cemaat ve bunun en kapsamlısı olan ümmet dinidir, niçin Müslümanlar arasında koordinasyon, eşgüdüm, icma-i ümmet yok; bunun yerine ayrılık, hizip çok?

Kur'an'da bizzat ALLAH'ın adını koyduğu Sünnetullah tek din. Herkese de "Allah'ın ipine sarılın, kardeş olun", iyiliği (sevgi, barış, bilimi, kolaylığı, müjdeyi, kardeşliği, birleşmeyi) salık verir; kötülüğü ise yasaklarız.

Okuyucu kesinlikle, mübarek dinimize, Allah elçisine, mezheblere, tarikatlara, din büyüklerimize dil uzattığımızı sanmamalıdır.

Tam tersine dinimize ve Kur'an'a sahip çıkıyoruz ve her Müslümanın sahip çıkmasını Müslümanlığa "Dinsel sapma ve horgörünün" değil "Dinsel sadakat ve hoşgörü" görüşünün sahiplenmesini istiyoruz.

"Asr-ı saadet" ardındaki sapmaların, saplantıların, saltanatların, tabuların oyuncağı "Dinsel sapma ve horgörülü" olmak yerine "İslamı sahiplenmek ve hoşgörü"ye dayanan, "Asr-ı Saadet"denen ASIL İSLAM Nomokrasisini istiyoruz.

Dini kula, kullara değil, dolaysız, doğruca, dümdüz ALLAH'a has kılmayı, Asr-ı Saadet'i çağımıza taşımayı, dinimizi Süfyanilik mafyasının tekelinden kurtarmayı, Mehdi'li geleceği diliyoruz.

Auto-reference/3
Sahibinden satılık veya kiralık

Bizler ALLAH'ın aklen bulunmasını istiyoruz. Böylece, İslam'ın yeniden keşfini istiyoruz.

Bunları istemeye hakkımız var. Çünkü bizler de ELHAMDÜLİLLAH MÜSLÜMANIZ !

Müslümanlıkta dini tek yanlı sahiplenip, başka mü'minlerin görüşlerine dini kapamak, din tekeli kurmak, ruhbanlık-misyonerlik, din ağalığı yoktur.

53 yıllık "Asr-ı Saadet" yanlısı olan bizler, çoğu dinsel sapıklığa uğramışların sapıttırdığı, mukallit ve bidatçılara tabi olup ödün verecek de değiliz. Elbette İslam tüm sapıklıkların üzerinde Rabb'e has bir kurum, yani ALLAH MÜESSESESİ'dir.

İşte dinimiz o kurum! O kurum kıdemlilerin ev sahipliğinde değildir. O kurum asla Arabesk sahibinden satılık ya da Alaturka ev sahibinden kiralık ilanıyla bize nazire tutulamaz!

O kurumun evsahibisi gibi davranıp "İslamiyeti sahibinden satılık" ilanlarıyla sonradan Müslüman olanların başına kakmak alışkanlığı bırakılmalı, asla "Çok yaşayanın en fazla bilen" olduğu sanılmamalı, sonradan Müslüman olan emsallerime evsahipliği yapılmamalı, dönme devşirme diye bakılmamalı!

Biz dönmedik, Müslüman olduk! Biz devşirilmedik, kendimiz geldik. Ne biz acemi oğlanlarıyız, ne de eskiler Yeniçeri ocağı ağabeylerimiz değil! Bu bizim de dinimizdir. Paylaşmak yerine sahiplenmenizi asla affetmeyiz.



Auto-reference/4
Siz hancı, biz yolcu

Sonradan müslüman olanlara karşı için için beslenen bu ukde, sinsice seyreden ata mirası bu "Gavurluk sendromu" alerjisi, bir dinsel sapma, din saplantısı, dini paranoya dediğimiz bu şeytan tuzağı yeni değildir:

Emeviler'de İslam aşkı yerini saltanat aşkına bırakınca, Arap olmayan örneğin Türk, Fars, vb. Müslümanlara (Merva ya da) Mevali=köle diyerek, (Museviliğin Yahudi ırkı dini olmasını takliden) İslamı da Araplara özgü kılmaya yeltendiler.

Ahiret İslamında kimseden pasaport sorulmayacak. Irk, renk, makam, rütbe, ünvan tasnifi ile değil sadece kişisel bilançomuz olan hesap defteriyle değerlendirme yapılacağını sağır sultan bile duydu.

Sonradan müslüman olanlarla ilişkilerini evsahibi-misafir, hancı-yolcu, usta-çırak, erbab-çaylak biçiminde düzenlemeleri dinsel sapma hastalığıdır...

Hala "Misafir gavur, Nöbetçi gavur" sayılınca biz de onları (Evrene dek herkese açık olan) dinimizin gaspçı sahipleri ve rahipleri görüyoruz. Onlar dinimizi sahibinden satıyor ve kiralıyorlar.

Onlar Allah ile aramızda mübaşir, komisyoncu, simsar kesilmişler. Oysa ALLAH hem doğu (Müslümanı) 'nun hem de Batı (Müslümanı) 'nın da Rabb'idir. İslamda misyonerlik, ruhbanlık, inisyatörlük, din-min başkanlığı yoktur! Bu dinin sahibi ALLAH'dır; kendileri değil! Artık (Cennet'ten şefaat tapulu arsa ofisçiliği) ALLAH'ın komisyonculuğunu bırakıp biraz bilim yapsınlar! Bu din kimsenin patentinde değil!

Auto-reference/5
Yakına randevu

Bu dinin her hakkı Lehv-i Mahfuz'da saklıdır. Bu dinin sahibi ALLAH'tır, bu din O'na mahsustur!

Cennet'in tapu ve kadastro müdürlerinin "Din" kavramından anladıkları "Vahşet, zulüm, istibdat, taassub, cehalet, irtica, zevksizlik" özetinden oluşuyor. Tebliğ biçimleri böyle!

Tebliğde zora koşmamak, kolaylaştırmak; az korkutmak çok müjdelemek, düşman değil dost kazanmak, birlik, kardeşlik ve barış emredilmiştir.

Önce sevmeyi, barışmayı, birleşmeyi, uzlaşmayı öğretmemiz gerekiyor. Rahim sevgiye, Rahman barışa, Ahad (Vahdaniyet) birleşmeye; Rabb'in örtücü isimleri (Ğafur, Afüvv, Ğaffar, Settar gibi) ise uzlaşmaya anahtarlardır.

ARZ-ARŞ dizisi sevgi ve bilim içermek üzere iki bölümlü olup, bilim bölümünü uzun, sevgi albümünü de kısa tutuyorduk. Bu kez bilimi beklemede bırakmak bahasına sevgi ve okumayı uzun tutacağız.

Sevmeyi belki kemikleşmiş kafalara, nasırlaşmış kalplere hemen öğretemeyeceğiz ama, onların çocuklarına sevdireceğiz. O çocukların eti-kemiği ebeveynlerinin ama akılcı beyinleri bizim! Çünkü gelecek bizim; yakında büyük İslam içsavaşında taraf olma seçeneğini vermek; ve yine pek yakında tüm dünyanın ezici çoğunlukla müslüman ümmeti olduğu ilan olunana kadar (dünyaya değil) zamana kazık çakmak bizim işimiz! "Sevgiyle dokumayı; öylece okumayı" öğretmek de bizim işimiz.

Sevgi bölümünde yer alacak olan "Özeleştiriler" kesinlikle sevgisizlik, yıkıcı saldırı değil; tam tersine yapıcı, yeniden yapılandırıcı, apaçık, açıklıklı söyleşilerimizi oluştururken, kitabın sevgi-barış ve kardeşlik ögelerini yarı-yarıya yükseltmek zorunda olmamıza gerçekten ihtiyacı vardı!



Auto-reference/6
Yağlı ipi ipleyemeyenler

Mübarek Kur'an'ın bile içimizde pek çok düşmanı varken, öğretimizin kendi dindaşlarımız arasındaki muhaliflerinin sert tepkilerinin "Süfyani" zihniyeti değil; sayısal çokluğu bizi caydırabilirdi. Yoksa bir-iki cılız ve çatlak ses için insanlık görevimizi askıya alacak değildik.

Özellikle ciltler boyunca ele alacağımız, yeniden düzenlenme, özeleştiriye saydamlık, belirlilik, alternatif İslam bilimi ve bilimsel darbe, ümmetçe birleşme çağrılarımıza elbette olumsuz, sert tepkilerden öte yakası açılmamış iftira beklentilerimiz vardı.

Şimdiye kadar sırf bu tepkiden kaçınmak için 60 milyon batılı müslümanın içi gittiği halde birleşmekten uzak kaldığını öğretimizin önsözündeki sitemden okurlar anlayabilirler. Sitemin nirengi noktası bu dizi kitapların konularını oluşturuyor.

Çünkü İslam güneşi geçmişte doğudan doğduğu gibi, bu kez batıdan doğmak üzere...

Doğmak üzere; çünkü klasik doğu-yarı küre zifiri karanlığa boğulmak üzere... Bu bir devrandır, görev devri teslimidir.

Batıdan doğmakta olan güneşin öncü ışıklarını, halen Kur'an öğretisi temsil ediyor. Tüm batı ufkunun ağarmasıyla bir gün gelecek önce batı, sonra tüm dünya İslam ümmetinden olacak.

Sanılmasın ki Zig-Zag, düz olmayan zikzaklar çizen bir yol tutturmuş... Bu uzun ve ince yolun "Sıratel müstakiym" ve de "Sünnetullah" adıyla dümdüz uzadığını ve ALLAH korkusunun tek gerekçesi olan bilim yoluyla ALLAH'ın ipine sımsıkı sarıldığımız, hiç bir kul ipiyle işimiz olmadığı, kulların yüceltilmesine karşı olduğumuz öncelikle iyice bellensin! Yoksa kendi darağacıklarının yağlı ipini çekeceklerini şu ayetler ihtar ediyor:

"De ki: Ey kitap verilenler (Musevi, hristiyan ve özellikle cahil müslümanlar). Niçin Allah'ın ayetlerini inkar ediyorsunuz? Allah yaptıklarınızı sürekli görmektedir. De ki: Ey kitap verilenler, sizler İslam dininin hak olduğunu kitabınızdan (Tevrat'ta Hz. İsmail'in soyu ve İncil'de Resulullah'ın geleceği ismen verilmişti) okuyan şahitler olduğunuz halde, Allah'ın ayetlerinde bir takım çarpıklıklar bulmaya çalışarak, iman edenleri Allah yolundan döndürmeye niçin yelteniyorsunuz? Kuşkusuz Allah yaptıklarınızdan gafil değildir. Ey inananlar (müslümanlar), o kitap verilenlerden herhangi bir fırkaya (görüş grubuna) uyarsanız sizi imanınızdan sonra çevirip kafir ederler. Sizler inkara nasıl dönersiniz ki, önünüzde Allah'ın ayetleri okunuyor, içinizde elçisi bulunuyor. Her kim ki, Allah'a sımsıkı (Lebbeyk diyerek) sarılırsa muhakkak ki o doğru yola çıkarılmıştır. Ey iman edenler, Allah'tan nasıl korkmanız gerekiyorsa öyle korkun. (Dikkat, ayet ayeti açıkladığından, nasıl korkmamız gerektiğini, "Allah'tan kulları içinde alimler korkar" ayeti gereği İlim okumayı emretmekte cehaleti asgariye indirmek için bu yolu takibetmektedir.) İlla ki Müslüman olarak canverin ve topluca Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, parçalanıp ayrılmayın ve Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Sizler birbirinize candüşmanı iken O, kalpleriniz arasında barış ve sevgi oluşturup birleştirdi de nimeti sayesinde kardeşler oldunuz ve sizler ateşten bir çukurun tam kıyısındayken O, sizi son anda kurtardı. Şimdi size ayetlerini açıklıyor ki hidayete eresiniz. Hem içinizden öyle bir cemaat çıkmalıdır ki, hayra çağırsınlar iyiliği emretsinler, kötülükten vazgeçirmeye çalışsınlar. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Ve kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ayrılıp ihtilaf edenler gibi olmayın. Öyle davrananlar için büyük azap vardır. (Dikkat bu ayet biz müslümanlara!) O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara: İnanmanızdan sonra inkar ettiniz ha? Öyle ise inkar etmenize karşılık azabı tadın (denilir). Yüzleri ağaranlar ise Allah'ın rahmeti içindedirler, orada sürekli kalacaklardır. İşte bunlar Allah'ın ayetleridir. Bunları sana hak ile okuyoruz. Allah, alemlere zulmetmek istemez. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Bütün işler Allah'a döndürülür."
(Al-i İmran 99-109)

Auto-reference /7
104'ler cemaati

Al-i İmran suresi 99 ila 109. ayetleri sunmamızın nedeni "Batılı Müslümanın" konumuyla ilgili. Batılı Müslüman öğretisi için "Yahudi grubudur, Zig-Zag bir Bilderberg mason örgütüdür" diyenlere karşı ilahi adresimizi göstermek zorunluluğu vardır.

Kendimizi savunmayız ama, sözkonusu "Bizler" olunca, bizleri savunuruz, hem de savunmamızı sadece Kur'an ayetleriyle yapmaya çalışırız; başka bir şeyle yapmayız.

Gerçekten ya Zig-Zag denen müslüman grubun ardında bir takım ard niyetler varsa?

Sunduğumuz ayetler, "Zig-Zag"ın ard niyetli olması halinde okuyucu kuşkularına Kur'an'dan cevap oluşturuyor. Ayetlerden anlaşıldığı üzere ehli kitab fasıklar, mü'minleri yoldan çıkaracak ard niyetlilerdir.

Bu nedenle yazacaklarımıza ilişkin türlü kuşkular duymakta okurlarımız yerden göğe kadar haklılar ki bu son derece makul... Örneğin; septik bir okuyucu haklı olarak aklından geçirebilir:

"Ey inananlar o kitap verilen (Hristiyan veya Musevi) lerden herhangi bir fırkaya (görüş grubuna) uyarsanız, sizi iman getirdikten sonra çevirip kafir ederler."

Ya biz böyle birileriysek? Ya mü'minleri ayartıp, ateistlere çevirmek istiyorsak? Ayette siyonist kökenli localara üye olan yerli müslimler de bariz şekilde belli!

Bizim de böyle birileri olmamız bir ihtimal!.. Ya da bir başka ihtimalle ayetin devamındaki gibi şöyle olabiliriz:

"Hem içinizden öyle bir cemaat çıkmalıdır ki, hayra çağırsınlar iyiliği emretsinler, kötülükten vazgeçirmeye çalışsınlar. İşte onlar ki kurtuluşa erenlerin ta kendileridir."

Belki bu bizim "Hüsn-ü kuruntumuz"dur. Diyelim ki burada kastedilen biz, yani "İslamın batı cephesi" değil! Bakalım öyle mi?

"Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah'a inanırsınız. Eğer kitap ehli, inansaydı, elbette kendileri için iyi olurdu. Onlardan inananlar da var, ama çokları fasıklardır."

"Onlardan inananlar da var" denilenler kimlerdir? Fasıklar denen ehli kitabın inançsızlarının (özellikle yahudilerin) yapacakları, akibetlerinin ne olacağı ayet devamında belli:

"Size eziyetten başka bir zarar veremezler. Sizinle savaşsalar bile, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra onlara yardım da edilmez."

"Her nerede olsalar, onlara alçaklık (damgası) vurulmuştur (Ezilmeye mahkumdurlar). Meğer ki Allah'ın ipi yerine insanların ipine sığınmış olanlar Allah'ın gazabına uğradılar ve üzerlerine miskinlik (damgası) vuruldu. Böyleydi çünkü onlar Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar, haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Ve çünkü onlar, isyan etmişlerdi, aşırı gidiyorlardı."

"Ehli kitap" yani kitap verilenler içindeki çoğunluktaki fasıkların hali böyle. Zaten bunu biliyor ve görerek, yaşıyoruz. (Üstelik "Müslümanlar da ehli kitap, yani kitap verilenlerden olduklarına göre, yahudileştirilmiş batıyı taklit eden yerli fasıkları da ayete dahil etmeliyiz".)



Auto-reference/8
Ehli kitabın içindeki cemaat

"Eğer kitap ehli, inansaydı, elbette kendileri için iyi olurdu. ONLARDAN İNANANLARDA VAR, ama çokları fasıklardır" diyordu ayet. Çoğunluğu anladık da ya "azınlıktaki inananlar" neyin nesi? Yani fasıklar içinde bu inananlar kimlerdir ve nasıl tarif edilmişler, bunu ardışık ayet devamında etüd edelim:

"Ama hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde gece saatlerinde ayakta durup, Allah'ın ayetlerini okuyup, (Allah korkusuyla) secdeye kapanan bir (Gizli müslüman) topluluk da vardır."

Bizler "Bir gün gelecek tüm dünya müslüman olacak" hadisinin tecellisinin öncüleri olan 60 milyonluk bir kitleyiz. Bunun özündeki 6 milyonluk bölüm, sadece müslim değil; aynı zamanda mü'minler...

Onların çekirdeğinde de (Zick-Zack, Sieg-Saga, Zig-Zag ve bağımsızlar) toplam yarım milyonluk seçkin, din ve bilimde ileri derecede zakirler, arifler ve alimler var. Böylece imanlarımız derece derece, hepimiz bir değiliz. Biz kitap ehlindeniz. Yani gizli müslüman olarak çoğu "hristiyan görünen" ama gerçekte müslüman olanlardan söz ediliyor. (Kaldı ki müslümanlık da kitap sahibi bir dindir.)

Bir önceki ayetler diyor ki, klasik müslümanlar içinde fasıklar da var! Şimdi de diyor ki, ehli kitab fasıklar içinde gizli bir grup var, ki gece sabahlara kadar bilim yapıyor, tefekkür yapıyor, yazıyor ve bütün bunları ALLAH ayetlerine dayanarak, onları "Oku"yup yapıyor. Bir kısmı gizli müslüman olup, secde eden bu topluluk başka kimler olabilir ki?

"Ehli kitab" içinde bir cemaatın var olduğunu ve onların kesinlikle "Fasıklarla bir değil" mü'minlerden olduğunu belirtiyor.

"Ama hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde, gece saatlerinde ayakta durup..."

Uyumuyor, sabahlara kadar el emeği, göznuru, kafa patlatırcasına insana nasıl hizmet vereceğimizi düşünüyor, ALLAH'ın bilimini vaaz, irşad ve tebliğ ediyoruz ve uykusuzuz! Ömrümüzün üçte-birini götüren (75 yıl yaşayan biri için 25 yıl) uykuya ayıracağımız süre günde 4-5 saati geçemez, biz o kadar hovarda değiliz! Hele o miskinler bir de cahilse, gafilse ömrü billah uykudadır.

Herhalde gece hayatımız ayrı bir merak konusu. Bunun da cevabı ayetin devamında yer alıyor:

"...Allah'ın ayetlerini okuyarak..."

Demek ki Kur'an okuyoruz! Ama nasıl okunur Kur'an? İşte bunun cevabını ilerleyen bir bölümde uzun uzadıya vermeden önce özetle, Kur'an'ı hem bildiğimiz kıraatiyle hem de bilimsel anlamıyla okumayı kastettiğimizi belirtmek isteriz.

ALLAH MİSALLERİNİ içeren her bir bilimsel sırrı bulduğumuzda, Allah korkusundan kendimizi hemen secdeye atarız. Gece ibadetlerimiz (Zikr, Namaz) kulluğumuzun ibadetleri olup, bunu her mü'min ile zaten bölüşüyoruz, eksiğimiz yok. Ya fazlamız?

"Secdeye kapanan bir cemaat de vardır..."

İşte bu korku ve hamd secdesi! Biz Kur'an'ın karasevdalısıyız. Her dinsel-bilimsel birleştirici çözümlemelerimizde, kapaklandığımız secde var ya! Alim kul dışında kimsenin bilemeyeceği gizli ve fazladan bir ibadet olduğundan, ayette "Secdeye kapanmaktan" söz ediliyor:

Bu secdeye kapanmak, Rabb'in meleklerine ve şeytana emrettiği secdeden değil. Ne İblis gibi secde etmeyenlerden, ne melekler gibi ısmarlandığı için secde edenlerden, ne de rutin (Vakit girdi secdeye durayım alışkanlığıyla otomatik şartlı-içtepili) secde edenlerden değil.

Bizim secdemiz içimizden gelir, ALLAH korkusu işte bu tür bir secdenin adıdır. Bu bireysel değil; "Secdeye kapanan Cemaat" olarak secdedir!

Auto-reference /9
114'ler cemaati

İşte biz o cemaatiz: Siz de daha önceki (104.) ayette sözü edilen klasik müslümanlar safındaki bidatçılar arasından hak yolunda ortaya çıkmış, uyanmış şu cemaatten olmalısınız: (Olmalısınız, yoksa Süfyanist yobazlar oluverirsiniz.)

"Hem içinizden öyle bir cemaat çıkmalıdır ki, hayra çağırsınlar iyiliği emretsinler, kötülükten vazgeçirmeye çalışsınlar. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir."

Biz de aynı tanımla siz "104'ler cemaatine nazire olarak şu (114. ayet) cemaatinden olmalıyız":

"Onlar Allah'a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emreder, kötülükten men ederler; hayır işlerine koşuşurlar. İşte onlar iyilerdendir. Yaptıkları hiç bir iyilik inkar edilmeyecektir, kuşkusuz Allah, korunanları bilmektedir."

Biz, ailemizden görerek değil, BİLİM YOLUYLA ve tahkik ederek, AKLEN ALLAH'a inandık. ALLAH tekilliğini bilimsel teoremlerle bulup, tek bir ALLAH'ı kabul edip, teslisi reddettikten sonra MÜSLÜMAN olduk. Bizim ALLAH ve Ahiret inancımız, peri masallarını anlatan klasik kitaplarınkine benzemez.

"Onlar Allah'a ve ahiret gününe inanırlar..."

Bilimsel ahiret inancı için, önce bilimsel yaratılışı yani yoktan var olduğumuz "Tekillik" (Singularity) aknoktasından büyük patlamayla (Big Bang) genişleyen ve sonra tersine büzülecek ya da birden çökecek (Doom Day, Big Crunch) bir evreninin böylece kozmik bir karadeliğe yutulacağı, ardındaki tünelden yeniden bir akdelikle Ahiret denen final bölgeye Süper uzay'a sekeceğini, nasıl yaratılmışsak öylece iade edileceğimizi KUR'AN'dan (Örneğin Enbiya-114. ayetten) bulduk, bilime armağan ettik! "Hunnes ve Künnes" gibi iki "Misal"den dev kitaplar yazdık.

"Onlar Allah'a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emreder; hayır işlerine koşuşurlar. İşte onlar iyilerdendir. Yaptıkları hiç bir iyilik inkar edilmeyecektir, kuşkusuz Allah, korunanları bilmektedir."

Biz; karadelikleri, ardındaki tüneli ve sonradan bilimsel zorunlu akdelikten yine yaratılacağımızı isbat ederek, Ahiret gününün fizik tanımını getirdikten başka, iyiliği, sevgiyi, birleşmeyi, bilimi, kolaylığı önermiyor muyduk? İnanmayanlara, ümitsizlere, aklen ikna bekleyerek inanmak isteyenlere tebliği ve bilimsel irşada eriştirmiyor muyuz? Yaptığımız hayır işleri değil mi?

"...İyiliği emreder, kötülükten men ederler; hayır işlerine koşuşurlar..."

Böyle bir cemaat kötü müdür; iyi midir? Yaptıkları kötülük müdür, iyilik midir? Buna, yine ardından izleyen ayet pasajı cevap veriyor:

"...İşte onlar iyilerdendir. Yaptıkları hiç bir iyilik inkar edilmeyecektir. Kuşkusuz Allah korunanları bilmektedir."

Ve korunuyoruz: Haramdan, günahtan sakınıyoruz. Uyuşturucu tutkunlarıyla, alkolik ve kumarbazla birlikte olmazsak nasıl onları safınıza çekebilirsiniz ki? Yoksa onları Camiye mi bekliyorsunuz? Tüm Zig-Zag üyeleri aşağı-yukarı hemen her yeri işrethane olan Avrupa'da, tebliğ götürüp, oradan insan çıkarıp almak için böyle yapıyorlar, başarıyorlar da... ALLAH dilediklerini kurtuluşa erdirmek için bizi vesile, aracı kılıyor.



Yüklə 0,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   21




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə