* Vakıf bir mülkün tasarrufundaki kimsenin erkek evladı olursa ve bu evlat,
mülkün vakıftan çıkarılarak aile fertleri arasında bölünmesine razı olursa
mülk bölünebilirdi.
Bay Bennet yılda ancak on sterlin zararlı çıkacaktı. Çünkü
kızının yemesi içmesi, cep harçlığı, annesinin aracılığıyla
sızdırdığı paralar neredeyse bu miktara çok yaklaşıyordu. Bu
işin kendine bu kadar az yorgunluk vermesini de gene tatlı bir
hayretle karşılıyordu. Çünkü şu an başlıca isteği bu konuda
mümkün olduğu kadar az üzülmekti. Kızını ararken duyduğu
öfkenin ilk şiddeti geçince Bay Bennet elbette eski
tembelliğine döndü. Mektubu hemen yolladı, çünkü bir işe
başlamayı geciktirdiğinde başladıktan sonra hızla yapardı.
Bay Bennet kayınbiraderine daha neler borçlu olduğunun
ayrıntılı olarak bildirilmesini rica etti, ama Lydia'ya bir selam
bile yollamayacak kadar çok kızgındı.
Müjde hemen bütün evde ve aynı hızla çevrede duyuldu.
Konu komşu bu konu üzerine bir hayli fikir yürüttü. Bayan
Lydia Bennet'ın Londra'da kalması veya gözden uzak bir
çiftlik evinde dünyadan soyutlanması daha iyi bir konuşma
konusu olurdu, ama evlenmesi de gene bir hayli dedikoduya
yol açtı. Meryton'un kıskanç kocakarılarının daha önce Lydia
için bulundukları iyi dilekler, durumun değişmesi üzerine pek
de farklı olmadı. Çünkü böyle bir koca ile genç kızın mutsuz
olacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Bayan Bennet odasından
aşağı inmeyeli iki hafta olmuştu, ama bu mutlu günde tekrar
masanın başındaki yerine oturdu. Çevresindekileri sıkacak
kadar
neşeliydi.
Zaferini
hiçbir
utanç
duygusu
gölgelemiyordu. Jane on altı yaşına girdiğinden beri bir kızını
evlendirmeye yönelik dilekleri artık gerçekleşmek üzereydi.
Bütün düşünceleri ve sözleri evlenme töreninde hizmet
edecek zarif kılıklı uşaklarda, güzel muslinlerde ve yeni
faytonlarda dolaşıyordu. Harıl hani o yakınlarda kızının
oturabileceği uygun bir yer arıyordu. Gelirlerinin ne olacağını
bilmeden ve düşünmeden birçok evi büyüklüğüne ve
gösterişli olup olmadığına göre değerlendiriyordu:
"Gouldings'ler çıksa Haye Park fena değil. Stoke'daki
büyük ev de iyi ama salonu biraz küçük. Ashworth desen çok
uzak. Lydia'nın benden on mil uzakta oturmasına
dayanamam. Pulvis Köşkü'nün de çatı odaları pek kötü!"
Hizmetçiler oradayken kocası böyle konuşmasına izin
verdi, sözünü kesmedi. Ama hizmetçiler çekilince, "Bayan
Bennet, bu evlerden birini veya hepsini oğlunuz ve kızınız
için tutmadan önce konuyu netleştirelim," dedi. "Bu yörede
bir eve hiçbir zaman giremeyecekler. Onları Longbourn'a
kabul ederek, ihtiyatsızlıklarım cesaretlendirecek değilim."
Bu sözleri uzun bir çatışma izledi; ama Bay Bennet kararlıydı.
Çok geçmeden bu kavga başka bir kavgaya yol açtı. Bayan
Bennet kocasının, kızına elbise alınması için tek bir kuruş bile
harcamayacağını şaşkınlıkla ve dehşetle anladı. Bay Bennet,
Lydia'ya bu konuda, en ufak bir sevgi belirtisi bile
göstermemeye karar vermişti. Bayan Bennet bunu
anlayamazdı. Kocasının Lydia'ya böyle davranarak onun
evlenmesinin saygıyla karşılanmasına engel olacak kadar
öfkelenmesinin mümkün olduğuna inanamıyordu. Ona göre,
Lydia'nın evlenmeden iki hafta önce Wickham ile kaçıp
beraber yaşamasından değil de, evlenme töreninde yeni
elbiseler giyememesinden utanç duymak gerekiyordu.
Elizabeth o anın üzüntüsü içinde Bay Darcy'ye Lydia
hakkındaki
endişelerini
söylediğine
şimdi
yürekten
üzülüyordu. Çünkü bu kadar kısa bir zamanda evlenmesi
kaçışının ayıbını sileceği için, bu uygunsuz başlangıcı elden
geldiği kadar gizlemek daha iyi olurdu. Bay Darcy'nin bu
haberi çevreye yayacağından korkmuyordu. Ondan daha iyi
sır tutacağına inandığı pek az insan vardı; ama kız kardeşinin
hafifliğini öğrenmesinden daha büyük azap duyacağı da pek
az insan vardı. Ancak bu, kendine zarar gelebileceği
korkusundan değildi, çünkü hangi açıdan bakılırsa bakılsın
artık aralarında aşılmaz bir uçurum olduğu görülüyordu.
Lydia'nın evlenmesi en şerefli koşullarda bile olsaydı Bay
Darcy'nin eleştirdiği birçok şey bulunan bir aileyle, hem de
çok haklı olarak aşağılayarak baktığı bir adamın en yakın
akrabalığını kabul ederek yakınlaşmayı göze alacağı
düşünülemezdi. Elizabeth genç adamın böyle bir akrabalıktan
kaçınmasını son derece doğal buluyor ve hak veriyordu. Gerçi
Derbyshire'da iken Bay Darcy onun sevgisini kazanmaya,
gözüne girmeye çalışmıştı, ama bu duyguların böyle bir
rezaletten sonra hâlâ yaşamasını beklemek akla aykırı olurdu.
Elizabeth kederli olduğu kadar kendini küçülmüş de
hissediyordu; nedenini bilmediği halde pişmanlık duyuyordu.
Artık hiç ümidi kalmadığı halde, Bay Darcy'nin yakınlık
gösterdiği insanları kıskanıyor, bir haber almasına hemen hiç
imkân olmadığı halde onun ne durumda bulunduğunu
öğrenmek istiyor; bir daha karşılaşmayacaklarını bildiği şu
anda onunla mutlu olabileceğine inanıyordu.
Daha dört ay önce gururla bir tekme vurduğu teklifi şimdi
sevinçle kabul edeceğini Bay Darcy bilse, kim bilir onun için
ne büyük bir zafer olurdu! Onun yüce gönüllü, hatta
erkeklerin en yüce gönüllüsü olduğuna kuşkusu yoktu.
Sonuçta o da insandı ve her insan zaferden sevinç duyardı.
Elizabeth, Bay Darcy'nin huy ve yetenek bakımından
kendine en uygun kişi olduğunu şimdi anlıyordu. Onun
anlayışı ve karakteri genç kızınkine benzememekle beraber,
arzularına cevap verebilecek, her ikisinin de kesinlikle
yararına bir birleşme olacaktı. Genç kız rahatlığı ve canlılığı
ile onu yumuşatıp tavırlarını iyileştirebilir; kendisi de Bay
Darcy'nin akıllıca kararlarından, bilgisinden ve görgüsünden
önemli ölçüde yararlanabilirdi. Herkese mutluluk örneği
olacak böyle bir mutlu evlilik artık söz konusu bile olamazdı.
Ailelerinde, yakında kurulacak olan bir başka yuva, böyle
mutlu bir evlilik olasılığını ortadan kaldırıyordu.
Wickham ile Lydia'nın nasıl geçineceklerini hiç aklı
almıyor; fakat yalnız ve yalnız ihtiraslarının erdemlerine
üstün gelmesiyle evlenen bir çiftin mutluluktan ne kadar az
pay alabileceğini tahmin ediyordu.
Bay Gardiner çok geçmeden eniştesine bir mektup daha
yolladı. Bay Bennet'ın teşekkürlerine, ailesinden herkesin
huzuru için çalışmaya her zaman hazır olduğunu belirterek
kısa cevap veriyor, bu konudan kendisine bir daha söz
açılmamasını rica ediyordu. Mektubun başlıca amacı Bay
Wickham'ın alayından ayrılmaya karar verdiğini bildirmekti.
Bay Gardiner şöyle devam ediyordu:
"Evlenmesi kararlaştırılır kararlaştırılmam böyle yapması
benim en büyük dileğimdi. Bu kolordudan ayrılmasının gerek
kendisi, gerek yeğenim açısından hayırlı olacağını
düşünmekte bana hak vereceğinizi sanıyorum. Bay Wickham
şimdi orduya girmek niyetinde. Eski arkadaşları arasında
alayda hâlâ ona yardım etmekte istekli olanlar var. Kendisine
General ...'in halen kuzeyde karargâh kurmuş bulunan
alayında ona bir asteğmenlik söz verdiler. Buralardan bir süre
için uzaklaşmaları da iyi bir şey. Wickham'ın geleceği fena
görünmüyor. Bambaşka insanlar arasında bulunmak umarım
her ikisinin de daha ölçülü hareket etmelerine neden olur.
Şimdiki önlemlerimizi Albay Forster'e bir mektupla bildirdim
ve Brighton ve civarındaki alacaklılara Bay Wickham'ın
borçlarının yakında ödeneceğini haber vermesini rica ederek,
buna ben kefil olacağımı söyledim. Lütfen siz de
Meryton'daki alacaklılarına aynı şekilde güvence veriniz. Bay
Wickham'ın verdiği bilgiye göre hazırlanan listeyi ekli olarak
gönderiyorum. Bütün borçlarını söyledi. Umarım bizi
aldatmamıştır. Haggerston'a talimat verdim, bir hafta
içinde her şey tamam olacak.
Bundan sonra Wickham ile Lydia eğer Longbourn'a davet
edilmezlerse, kuzeydeki alaya katılmak üzere yola çıkacaklar.
Bayan Gardiner'dan öğrendiğime göre yeğenim Güney
İngiltere'den ayrılmadan önce hepinizi görmek istiyor.
Kendisi iyi ve saygılarını gerek sizin gerek annesinin kabul
etmesini dilemekte. Saygılar. E. Gardtner."
Bay Bennet ile kızları, Bay Wickham'ın ... alayından
ayrılmasının yararlarını Bay Gardiner kadar açık olarak
görüyorlardı. Ama Bayan Bennet bundan pek hoşlanmamıştı.
Yanında bulunmasından büyük haz ve gurur duymaya
hazırlandığı
bu
sırada
çünkü
kızıyla
damadının
Hertfordshire'da yerleşmelerinden ümidini hiç kesmemişti
Lydia'nın Kuzey İngiltere'ye gitmesi onun için şiddetli bir
hayal kırıklığı oldu. Ayrıca, Lydia'nın herkesi tanıdığı ve
hoşlandığı
birçok
kişinin
bulunduğu
bir
alaydan
uzaklaştırılması da kötüydü. "Bayan Forster'ı öyle seviyor ki,
ondan ayrılması güç olacak. Ayrıca alayda beğendiği birçok
genç var. Generalin alayındaki subaylar o kadar hoş
olmayabilir," diye sızlanıyordu. Lydia'nın Kuzey İngiltere'ye
gitmek üzere yola çıkmadan önce ailesi tarafından tekrar
kabul edilmesi için yaptığı rica Bay Gardiner'ın mektubundan
bu anlam çıkıyordubaşlangıçta Bay Bennet tarafından kesin
olarak reddedildi. Ama kardeşlerinin kırılmasını ve herkesin
gözünde küçük düşmesini istemeyen Jane ile Elizabeth,
Lydia'nın evlenir evlenmez kocasıyla birlikte annesi ve babası
tarafından Longbourn'a kabul edilmesi ve böylece bu evliliğin
onaylanması konusunda, babalarına o kadar kuvvetle, ama
aynı zamanda o kadar makul ve yumuşak bir dille ısrarda
bulundular ki, Bay Bennet kızlarının düşüncelerini kabul etti
ve onların istedikleri gibi davranmaya karar verdi. Anneleri
de evli kızı kuzeye gitmeden önce onu komşulara
gösterebileceğini öğrenmekten büyük bir memnuniyet duydu.
Bu nedenle Bay Bennet kayınbiraderine tekrar mektup
yazdığında kızı ile damadının eve gelmelerine izin" verdiğini
de bildirdi. Evlenme töreni biter bitmez genç çiftin
Longbourn'a gelmeleri kararlaştırıldı. Ancak Elizabeth,
Wickham'ın bu tasarıya razı olmasına şaştı. Kendine kalsa
onunla yüz yüze gelmeyi dünyada istemezdi.
LI
Lydia'nın düğün günü geldi çattı. Jane ile Elizabeth'in
Lydia hesabına hissettikleri, büyük ihtimalle onun kendisi için
hissettiklerinden daha derindi. Gelinle damadı ...'da
karşılamak üzere araba gönderildi. Yemek zamanında
Longbourn'a gelmiş olacaklardı. Gelişlerini, Jane ile
Elizabeth endişe içinde bekliyorlardı. Hele Jane, kendini
Lydia'nın yerine koyarak, o anda neler hissedeceğini
düşünüyor, kardeşinin çektiğini düşündüğü ıstıraplar
karşısında keder duyuyordu.
Sonunda geldiler. Ev halkı onları karşılamak için kahvaltı
odasında toplanmıştı. Araba kapıya vardığı zaman Bayan
Bennet'ın yüzünü büyük bir gülümseme kapladı. Kocası çok
ciddi görünüyordu. Kızlar da telaşlı, kaygılı ve ürkektiler.
Lydia'nın sesi sofada duyuldu. Kapı hızla açıldı ve genç kız
içeri koştu. Annesi de koşup onu kucakladı ve sarhoş bir
sevinçle, "Hoş geldin," dedi; şefkatli bir gülümsemeyle elini,
karısının arkasından yürüyen Wickham'a uzattı; her ikisine de
mutluluklar diledi; sesinde öyle bir sevinç seziliyordu ki genç
çiftin mutluluğundan hiç kuşku duymadığı belliydi. Ama Bay
Bennet'ın onları karşılayışı annelerininki kadar içten olmadı.
Yüz hatlarındaki gerginlik biraz daha artmıştı ve ağzını bıçak
açmıyordu. İşin aslı, genç çiftin böylesine rahat tavrı onu
öfkelendirmeye yetmişti. Elizabeth bundan tiksinti duymuş,
Jane Bennet bile şaşırmıştı. Lydia, hâlâ o eski çılgın, utanma
nedir bilmez, gürültücü ve pervasız Lydia'ydı. Bir
kardeşinden öbürüne gidiyor, kendini kutlamalarını istiyordu.
Sonunda hepsi oturdukları zaman odayı gözden geçirdi,
gözüne çarpan ufak bir değişiklik üstüne düşüncesini söyledi
ve bir hayli zamandır buradan uzak olduğunu gülerek belirtti.
Wickham karısından da rahattı; ancak tavırları her zaman o
kadar hoştu ki, karakteri ve evlenme şekli istedikleri gibi
olsaydı, Bennet ailesine karıştığını söylerken gülümseyişi ve
rahatlığı gerçekten hepsine keyif verecekti. Elizabeth onun bu
kadar yüzsüz olabileceğini hiç aklına getirmemişti. Oturduğu
yerde, bu adamın küstahlığının sınır tanımayacağını fark
edince kızardı. Jane de kızardı. Fakat onların böyle
şaşırmasına asıl neden olan iki insanın renkleri hiç değişmedi.
Konuşacak konu bulmakta güçlük çekilmedi. Gelin ve
annesi hızlı hızlı konuştukları halde söyleyeceklerini gene de
yetiştiremiyorlardı ve Elizabeth'in yanında oturan Wickham
rahat bir tavırla yöredeki tanıdıkları hakkında genç kıza
sorular soruyordu, ama Elizabeth cevap verirken onun kadar
rahat davranamıyordu. Yeni evliler dünyanın en mutlu
anılarını taşıyor gibiydiler. Geçmişteki hiçbir şey acı ile
anılmıyordu. Lydia ablalarının, dünyayı verseler açmaya
cesaret edemeyecekleri konuyu kendiliğinden "açtı. "Düşünün
ben gideli üç ay olmuş!" dedi. "İnanamıyorum, bana on beş
gün gibi geliyor, ama bu arada o kadar çok şey oldu ki. Aman
Tanrım! Giderken, döndüğümde evlenmiş olacağımı rüyamda
görsem inanmazdım! Fakat evlenirsem pek hoş olur diye de
düşünmüştüm." Babası bakışlarını yerden kaldırıp ona dikti,
Jane üzüntüden kıvranıyordu. Elizabeth kardeşine anlamlı
baktı; ama aldırış etmemeye karar verdiği şeyleri görmek ve
duymak gibi bir âdeti olmayan Lydia neşeyle anlatmaya
devam ediyordu: "Anne, köydekilerin benim bugün
evlendiğimden haberleri var mı? Belki yoktur diye
korkuyordum. Yolda William Goulding'in faytonuna
yetiştiğimiz zaman, evlendiğimi öğrenmesi için, ondan yana
olan camı indirdim, eldivenimi çıkardım, alyansımı görmesi
için elimi pencereli 5 nin kenarına dayadım. Sonra da büyük
bir nezaketle gülümseyerek selam verdim." Elizabeth daha
fazla dayanamadı ve kalkıp odadan dışarı çıktı. Salondan
yemek odasına geçtiklerini duyuncaya kadar da yanlarına
dönmedi. Onlara yemekte katıldı. Lydia kendini gösterme
hevesine engel olamayarak annesinin sağ tarafında gidiyordu
ve büyük ablasına şöyle dedi:
"Eh, Jane, artık senin yerini ben alıyorum. Sen daha
geriden yürümelisin, çünkü ben artık evli bir kadınım!"
Lydia'mn ilk bakışta hiç duymadığı sıkılganlığı zamanla
hissedeceği düşünülemezdi. Tavırları gittikçe daha rahat bir
hal alıyor, neşesi artıyordu. Teyzesi Bayan Philips'i, Lucas'lan
ve bütün diğer komşularını görmek, her birinin ona Bayan
Wickham diye hitap ettiğini duymak için sabırsızlanıyordu.
Ama bu arada, yemekten sonra Bayan Hill ile iki hizmetçi
kıza alyansını göstermeye ve evlendiğini böbürlenerek haber
vermeye gitti. Hepsi kahvaltı odasına döndükleri zaman
annesine, "Söyle bakalım anne, kocamı nasıl buldun?" diye
sordu. "Çok alımlı bir erkek değil mi? Eminim bütün
kardeşlerim beni kıskanıyorlardır. Bari benim güzel talihimin
yansına konabilseler. Hepsi Brighton'a gitmeli. Tam koca
bulunacak bir yer. Oraya hep beraber gitmemiş olmamız çok
kötü." "Çok doğru. Eğer benim dediğim olsaydı gidecektik.
Ama Lydia'cığım, senin o kadar uzaklara gidecek olmana
üzüldüm. İlle de gitmeniz şart mı?"
"Ah, Tanrım, evet. Ama bunda ne var? Orasını çok
seveceğimden eminim. Siz, babam ve kardeşlerim gelip beni
görürsünüz. Bütün kış Newcastle'dayız. Herhalde çok şık
balolar yapılır. Kardeşlerimin hepsine iyi kavalye bulmaya
dikkat edeceğim." Annesi, "İşte buna her şeyden çok
sevinirim!" diye cevap verdi. "Sonra siz dönerken
kardeşlerimin bir ikisini bırakırsınız; kış çıkmadan onlara
birer koca bulurum."
Elizabeth, "Bu iyiliğin benim payıma düşen kısmı için
teşekkür ederim, fakat senin koca bulma yöntemin hoşuma
gitmiyor," dedi. Misafirler Longbourn'da' on günden fazla
kalacak değillerdi. Bay Wickham, Londra'dan aynlmadan
önce atanma emrini almıştı ve on beş güne kadar alayına
katılmak zorundaydı. Misafirliklerinin bu kadar kısa
süreceğine Bayan Bennet'tan başka kimse üzülmüyordu. Kızı
ile ziyaretler yaparak ve evde de bir sürü toplantı
düzenleyerek bu zamandan elinden geldiğince yararlandı. Bu
toplantılar hepsinin de işine geliyordu: Bir aile sohbetinden
kaçınmak, bunu düşünebilenler için düşünemeyenlerden daha
çok istenilir bir şeydi.
Wickham'ın Lydia'ya karşı sevgisi tam Elizabeth'in tahmin
ettiği gibiydi; yani Lydia'mn ona olan sevgisine hiç de eşit
değildi. Kaçmalarına genç adamınkinden çok, Lydia'mn
sevgisinin etkisi olduğuna inanmak için onlan yakından
gözlemeye bile gerek yoktu. Elizabeth'in, Wickham'ı
Brighton'dan uzaklaşmak zorunda bırakan bir durum
olduğundan kuşkusu yoktu. Yoksa şiddetli bir ilgi
beslemediği bir kızla kaçmaya kalkışması akla sığdırılamazdı.
Bu hüküm doğru ise, Wickham kaçarken yanında bir arkadaş
olmasına itiraz edecek türden bir genç değildi. Lydia ona
fazlasıyla düşkündü. Her dakika "Wickham'cığım" diyor ve
onunla kimsenin boy ölçüşemeyeceğini düşünüyordu. Her
şeyi en iyi o yapıyordu. Eylül başında kocasının ülkedeki
herkesten çok kuş avlayacağından emindi.
Geldiklerinden hemen sonra bir sabah Lydia iki büyük
ablasıyla otururken Elizabeth'e: "Lizzy, galiba sana evlilik
törenimden bahsetmedim," dedi. "Annemle diğerlerine her
şeyi anlatırken yanımda değildin. Nasıl olduğunu merak
etmiyor musun?" "Hayır, etmiyorum," dedi Elizabeth, "bence
bu konuda ne kadar az şey söylenirse o kadar iyi." "Öyle
tuhafsın ki! Ama nasıl olduğunu sana anlatmalıyım.
Wickham'ın oturduğu yer St. Clements papazlığı bölgesinde
olduğu için o kilisede evlendik. Saat on bir gibi hepimizin
oraya gelmesini kararlaştırmıştık. Dayım, yengem ve ben hep
beraber
gidecektik.
Öbürleri
de
bizimle
kilisede
buluşacaklardı. Pazartesi sabahı öyle telaşlıydım ki! Bilirsin,
bir şey çıkacak da evlenmeme engel olacak diye
korkuyordum; işte o zaman tam çılgına dönerdim. Yengem de
ben giyinirken durmadan öğüt verdi. Sanki karşımda vaiz
vardı.
Ama
ben
on
kelimeden
ancak
birini
duyuyordum, çünkü tahmin edeceğin gibi, Wickham'cığımı
düşünüyordum. Evlenirken mavi ceketini mi giyecek diye
meraktan bitiyordum.
Neyse her zamanki gibi saat onda kahvaltı ettik. Bana
kahvaltı hiç bitmeyecekmiş gibi geldi. Ha, sırası gelmişken
söyleyeyim, dayımla yengem beni hiç el üstünde tutmadılar.
İnanır mısın, orada on beş gün kaldığım halde bir kez bile
kapıdan dışarı adım atamadım. Ne bir toplantı, ne de başka bir
gezme, hiçbir şey! Doğru, Londra biraz durgundu, ama ne de
olsa Küçük Tiyatro açıktı. Evet, işte tam araba kapıya geldiği
sırada dayımı iş için şu Bay Stone denen korkunç herif
çağırtti. Sonra, biliyorsun, bunlar bir araya geldiler mi artık
bekle dur. Ah, öyle korktum ki, ne yapacağımı bilmiyordum.
Çünkü kiliseye dayımın kolunda gidecektim ve eğer
zamanında gidemezsek o gün evlenemeyecektik. Ama şükür
ki, on dakikada geri döndü de, hepimiz hazırlanıp çıktık.
Fakat sonradan hatırladım, eğer dayım gelmeseydi evlenme
töreninin ertelenmesi kesinlikle gerekmezdi. Bay Darcy onun
yerini pekâlâ tutabilirdi!" Elizabeth şaşırıp kalmıştı.
İstemeden ismi tekrarladı: "Bay Darcy!" "A, tabii. O da
Wickham'la gelecekti, biliyorsun. Aman Tanrım ben ne
yaptım! Unuttum gitti! Bu konu hakkında tek kelime bile
etmemeliydim. Onlara o kadar sıkı söz verdim ki! Wickham
şimdi ne diyecek? Bu bir sır olarak kalacaktı!"
"Eğer bir sır olarak kalacaktıysa," dedi Jane, "artık bu
konuda daha fazla bir şey söyleme. Benim bunun üzerinde
durmayacağıma güvenebilirsin," dedi. Elizabeth de meraktan
kıvrandığı halde ablası gibi davrandı: "A, tabii! Seni sorulara
boğacak değiliz."
"Teşekkür ederim. Çünkü eğer bunu yapsaydınız
kesinlikle her şeyi anlatırdım ve Wickham bana çok kızardı."
Bu cesaretlendirme üzerine Elizabeth soru sormamak için
oradan kaçtı. Ama bu nokta aydınlanmadan duramazdı; bilgi
edinmeye çalışmaması imkânsızdı. Bay Darcy, kız kardeşinin
nikâhında hazır bulunmuştu. Tören de, törene katılanlar da
Bay Darcy'yi hiç heveslendirecek nitelikte değildi ve bu işle
hiçbir ilgisi de olamazdı. Buna ne anlam verilebilirdi.
Birbirini çılgınca kovalayan tahminler kafasına hücum ediyor
ama hiçbiri Elizabeth'i tatmin etmiyordu. En çok hoşuna
giden fikirler genç adamın karakterini asil bir ışık altında
gösterdiği için akla yakın görünmüyordu. Bu merakı
bastıramayacaktı. Acele bir kâğıt bularak yengesine kısa bir
mektup yazdı. Lydia'nın ağzından kaçırdığı bu sözleri eğer
saklamaya niyetlendikleri sırra aykırı düşmezse, kendisine
anlatmasını dileyerek şöyle devam etti:
"Hiçbirimizle bir bağı olmayan ve ailemizin yabancısı
sayılabilecek bir kimsenin böyle bir zamanda aranızda
bulunduğunu öğrenince ne kadar merak içinde kaldığımı
anlamak zor değil. Ne olur, bana hemen yazın da anlayayım.
Fakat Lydia'nın sandığı gibi önemli nedenler yüzünden bunun
gizli kalması gerekiyorsa o zaman öğrenmeden durmak
zorunda kalacağım."
Ama içinden, "Hoş öğrenmeden duramam ya," dedi.
Sonra mektubunu şöyle bitirdi: "Yengeciğim, eğer bana bunu
açıkça anlatmazsanız, ben de kuşkusuz, anlamak için hilelere,
dalaverelere başvurmak zorunda kalacağım."
Jane'in inceliği Elizabeth'le bu konuyu konuşmasına
engeldi. Elizabeth bundan memnundu. Merakını yatıştıracak
bir cevap alıp alamayacağını anlayıncaya kadar sır ortağı
olmaması daha iyiydi.
LII
Elizabeth'in mektubuna hemen cevap gelmesi onu çok
memnun etti. Zarfı eline alır almaz koruya koştu, rahatsız
edilme tehlikesinin en az olduğu yer orasıydı. Tahta sıralardan
birine oturdu; mektubun uzunluğundan yanıtın olumlu
olduğunu anladığı için kendini sevinmeye hazırlamıştı.
Gracechurch Caddesi, 6 Eylül
"Sevgili yeğenim,
Mektubunu şimdi aldım, sana anlatacaklarımın birkaç
satıra sığamayacağını tahmin ettiğim için bütün sabahımı bu
işe ayıracağım. İtiraf edeyim ki isteğin beni şaşırttı; bunu
senden beklemiyordum. Kızdım sanma. Demek istediğim şu
ki, senin bu gibi soruları sormaya gerek duyacağını
sanmamıştım. Eğer beni anlamak istemiyorsan cüretimi affet.
Dayın da benim kadar şaşırdı. Senin de konuyla ilgili
olduğuna inanmasaydı dayın bu türlü bir çözüm yolu
seçmezdi. Ama mademki bu konudan habersiz ve bilgisizsin
daha açık yazmalıyım. Longbourn'dan ayrıldığım gün dayına
hiç beklemediği biri ziyarete gelmiş: Bay Darcy! Saatlerce bir
odaya kapanıp konuşmuşlar. Ben geldiğim zaman her şey
olup bitmişti Bu yüzden senin gibi uzun süre merak içinde
beklemedim. Bay Darcy, Bay Gardiner'a Lydia ile
Wickham'ın nerede olduklarını öğrendiğini, Wickham ile
birçok kez, Lydia ile yalnız bir kez konuştuğunu haber
vermeye gelmiş. Anladığım kadarıyla bizden bir gün sonra o
da Derbyshire'dan ayrılmış, bizimkileri arayıp bulmak
amacıyla Londra'ya gelmiş. Bu hareketine neden olarak;
Wickham'ın değersizliğinin herkesçe bilinmesi ve böylece
karakter sahibi hiçbir genç kızın onu sevmesine ve ona
güvenmesine imkân olmaması gerektiğini, olayların böyle
gelişmesinden kendini suçlu gördüğünü öne sürmüş.
Büyüklük göstererek her şeyi yersiz gururuna yüklüyor, Bay
Wickham'ın özel bazı olaylarını dünyaya ilan etmeyi bundan
önce bir küçüklük saydığını, nasıl olsa tavırları onun ne mal
olduğunu ortaya çıkarır diye düşündüğünü itiraf ediyormuş.
İşte bu nedenleri ileri sürerek kendisinin yol açtığı bir
kötülüğe çare bulmayı boynuna borç bilmiş. Eğer böyle
hareket etmesine bir başka neden daha varsa eminim ki gene
küçülmezdi. Lydia ile Wickham'ı Londra'ya geldikten ancak
birkaç gün sonra bulabilmiş. Araştırmalarında onun başarması
imkânı bizden daha çokmuş; ardımızdan gelmeye karar
vermesinin bir başka nedeni de bunu bilmesiymiş. Bir süre
önce Bayan Georgiana Darcy'ye mürebbiye olarak tutulan,
fakat sonra ne olduğunu söylemediği bir münasebetsizlik
yüzünden kovulan Younge adında bir bayan varmış. Bayan
Younge kovulduktan sonra Edward Street'de büyük bir ev
tutmuş, oda kiralayarak geçiniyormuş. Bay Darcy bu bayanın
Bay Wickham ile sıkı fıkı olduğunu biliyormuş. Bunun için
Londra'ya varır varmaz genç adam hakkında bilgi edinmek
için doğrudan bu bayana gitmiş. Ama ondan istediğini
öğreninceye kadar birkaç gün geçmiş. Bayan Younge
anlaşılan, rüşvet almadan kendine emanet edilen sırrı açığa
vurmamakta ayak diremiş, çünkü aslında arkadaşının nerede
olduğunu biliyormuş. Gerçekten de Londra'ya vardıkları gün
Wickham ona gitmiş. Bayan Younge onları evine olabilse
Lydia ile Wickham hemen oraya yerleşeceklermiş. Ama
sonunda iyi kalpli dostumuz istediği adresi öğrenmiş.
Bizimkiler ... caddesindeymişler. Bay Wickham'ı görmüş,
daha sonra Lydia'yı da görmekte ısrar etmiş. Bay Darcy önce
Lydia'yı bu utanç verici durumdan kaçmaya ve ailesi onu
kabul etmeye razı olur olmaz oraya dönmesi için ikna etmeye
çalışmış ve kıza elinden gelen bütün yardımı yapma sözü
vermiş. Ama Lydia'nın olduğu yerden kımıldamaya zerre
kadar gönlü yokmuş. Ailesinden kimse umurunda değilmiş,
kendisinin yardımını da istemiyor ve Wickham'ı bırakıp
gitmenin lafını bile ettirmiyormuş! Genç adamın er geç
kendisiyle evleneceğinden eminmiş, böyle olunca da bunun
ne zaman olduğunun önemi yokmuş. Kızın duygularının
böyle olduğunu görünce Bay Darcy tek yapılacak şeyin onları
acele evlendirmek olduğunu düşünmüş. Ancak Wickham ile
daha ilk konuşmasında onun hiç de böyle bir niyeti
olmadığını kolayca anlamış. Wickham, alayını, yüklü kumar
borçları yüzünden terk etmek zorunda kaldığını itiraf etmiş ve
Lydia'nm kendisiyle kaçmasından doğacak bütün kötü
sonuçların suçunu kızın aptallığına yüklemekten çekinmemiş.
Görevinden hemen ayrılmak niyetindeymiş, gelecekte ne
olacağı hakkında pek az bir tahminde bulunabüiyormuş. Bir
yere gitmeliymiş, ama nereye gideceğini ve neyle
geçineceğini bilmiyormuş. Bay Darcy kardeşinle neden
hemen evlenmediğini sormuş. Bay Bennet'ın çok zengin
olduğunu sanmadığını fakat gene de ona yararı
dokunabileceğini,
evlenmekle
durumunun
bir
hayli
düzelebüeceğini söylemiş. Ama aldığı cevaptan Wickham'ın
hâlâ başka bir ülkede evlenerek istediği zenginliğe kavuşmayı
umut ettiğini anlamış. Yine de bu sıkıntılı durumdan hemen
kurtulma hevesine de aldırış etmeyecek bir adam olmadığı
için birçok kez çeşitli şeyler kararlaştırmak için buluşmuşlar,
Wickham elbette elde edebileceğinden fazlasını istemiş; ama
sonunda yola gelmiş. Aralarında anlaşmaya vardıklarında,
Bay Darcy ilk iş olarak bunu dayına bildirmek istemiş, ben
gelmeden bir gece önce Gracechurch Caddesi'ne gelmiş. Ama
Bay Gardiner'ı görememiş; biraz daha soruşturunca babanın
da hâlâ bizde olduğunu, fakat ertesi sabah Londra'dan
ayrılacağını öğrenmiş. Babanla, dayınla olduğu gibi ayrıntıh
bir görüşme yapamayacağını düşündüğünden Bay Gardiner'ı
görmeyi, babanın gidişinden sonraya bırakmış. İsmini
vermediği için ertesi güne kadar yalnızca bir bayın bir iş
hakkında görüşmek üzere geldiği bilmiyormuş. Cumartesi
tekrar geldiğinde, baban gittiğinden, dayın da evde
olduğundan, yukarıda da söylediğim gibi uzun görüşmüşler.
Pazar günü gene buluştular. O zaman onu ben de gördüm. Her
şeyin çözümlenmesi pazartesiyi buldu ve çözümlenir
çözümlenmez de Longboum'a ulakla bir mektup gönderildi.
Ama misafirimiz çok inatçıydı. Onun karaktefihdeki gerçek
kusurun inatçılık olduğunu sanıyorum Lizzy. Değişik
zamanlarda ona türlü kusurlar yüklendi, ama doğrusu budur.
Her şeyi kendisi yapmakta ayak diredi, oysa eminim, dayın
her şeyi halledebilirdi (Bunu teşekkür edesin diye
yazmıyorum, onun için bir şey söyleme). Uzun uzun
çekiştiler. Olayın kahramanlarını düşününce bu emeklerine
acıdım. Sonunda dayın boyun eğmek zorunda kaldı, yeğenine
yararlı olmasına izin verilmediği gibi, üstüne üstlük bu
yardımın şerefini taşımak zorunda bırakıldı. Böyle bir hareket
karakterine çok ters. Bu yüzden, bu sabahki mektubunun onu
çok sevindirdiğine gerçekten inanıyorum. Çünkü bu konuda
verilmesini istediğin bilgi sayesinde bu yalancı şerefin
yükünden kurtulacak ve minnettarlığın esas sahibine karşı
duyulması mümkün olacaka. Yalnız Lizzy bunu şimdilik
senden ve belki de Jane'den başkası bilmemedi.
Genç çift için yapılanları aşağı yukan biliyorsun
sanıyorum. Wickham'ın borçları temizlenecek. Bin sterlini bir
hayli aşan bu borçlar ödendiği gibi Lydia'ya verilecek paraya
da bin sterlin eklenecek ve Wickham'ın yeni görevi satın
alınacak. Dediğim gibi, bunu Bay Darcy tümüyle kendi
üzerine aldı; çünkü ailemizin uğradığı felaketin suçunu kendi
ilgisizliğinde buldu. Wickham'ın karakterinin bu kadar yanlış
anlaşılmasına, bunun sonucu olarak iyi insan ve aileler
arasına kanşabümesine neden olan, kendisinin çekingenliği ve
düşüncesizliğiymiş. Belki bunda biraz gerçek payı var; fakat
ben bu olayın ne onun ne de bir başkasının çekingenliğiyle
açıklanabileceğinden kuşku duyuyorum. Lizzy'ciğim, emin
ol, bütün bu güzel sözlere rağmen dayın. Bay Darcy'nin bu
işle bir başka şekilde ilgili olduğuna inanmasaydı ona asla
izin vermezdi. Bütün bu işler çözüldükten sonra Bay Darcy,
Pemberley'de bırakmış olduğu dostlarının yanına döndü.
Fakat nikâh töreni sırasında gene Londra'ya geleceğine ve
para sorunlarını bir sonuca bağlayacağına söz verdi. Sanırım
sana her şeyi anlattım. Mektubuna bakılırsa bunlara
şaşıracaksın, ama umarım canın sıkılmaz. Lydia bizde
kalmaya başladı, Wickham da ne zaman isterse gelip
gidiyordu. Wickham tıpkı Hertfordshire'da tanıdığım gibiydi;
fakat kardeşin bizde kaldığı süre içinde tavırlarını hiç mi hiç
beğenmediğimi sana söylemeliyim. Jane'in geçen çarşamba
yolladığı mektuptan eve geldiği zaman da aynı şekilde
davrandığını anlıyorum. Bu nedenle sana bunu söylemekle
yeni bir ıstırap vermiş olmayacağımı düşünüyorum. Ona
tekrar tekrar çok ciddi bir şekilde öğüt verdim, yaptığı işin ne
kadar kötü olduğunu, bütün ailesini ne kadar üzdüğünü
anlattım. Ama söylediklerimi duyduysa bile rastlantı eseri
duymuştur, çünkü dinlemediğine eminim. Bazen adamakıllı
sinirleniyordum, fakat Jane'ciğimi ve Elizabeth'çiğimi
hatırlayarak onların hatırı için dişimi sıkıyordum. Bay Darcy,
kararlaştırılan tarihte Londra'ya döndü; Lydia'nın da söylediği
gibi nikâh töreninde hazır bulundu. Ertesi gün yemeği bizimle
yedi, çarşamba veya perşembe günü Londra'dan ayrılacaktı.
Lizzy'ciğim bufırsattan yararlanarak, şimdiye kadar
söylemeye cesaret edemediğim bir şeyi, ondan ne kadar
hoşlandığımı söylersem bana kızar mısın? Bize, her bakımdan
Derbyshire'da olduğumuz zamanki kadar nazik davrandı.
Anlayışı ve fikirleri pek hoşuma gidiyor. Biraz daha hayat
dolu olsa bir eksiği kalmayacak. Ama eğer akıllıca bir evlilik
yaparsa onu da belki karısından öğrenir. Bence çok kurnaz;
senin adını bir kez bile anmadı. Ama bu kurnazlık galiba
moda. Çok ileri gittiysem beni lütfen bağışla veya hiç
olmazsa bana, beni Pemberley'e sokmama gibi bir ceza
verme. Parkın her tarafını gezmezsem gözlerim açık gidecek.
Bir çift güzel tay ile alçak bir fayton işimi pek güzel görür.
Daha fazla uzatmamalıyım. Çocuklar yarım saattir beni
çağırıyor. Sevgiler. Bayan Gardiner."
Mektupta yazılanlar Elizabeth'in duygularını altüst etti.
Bunda sevincin mi yoksa ıstırabın mı daha büyük payı
olduğunu
kestirmek
zordu.
Lydia'nın
evlenmesini
kolaylaştırmak için Bay Darcy'nin Lydia'nın evliliği hakkında
ne yapacağı konusundaki tereddütten doğan belirsiz ve
kararsız olan kuşkulan, yapılması mümkün olmayacak kadar
büyük bir iyilik diye düşünerek korkmuş, aynı zamanda bu
kuşkulan doğru çıktığı takdirde duyacağı ıstıraplı
minnettarlıktan ürkmüştü. İşte şimdi bunlann doğruluğu
büyük ölçüde kanıtlanmıştı! Bay Darcy, arkalarından özellikle
Londra'ya gitmiş; tiksindiği ve nefret ettiği bir kadına
yalvarmak da dahil bütün zahmetleri ve ıstıraplanyla böyle bir
araştırma işini üzerine almış; karşılaşmak; tan şiddetle
kaçındığı, adını anmayı bile en büyük ceza saydığı bir adam
ile hem de birçok kez, görüşmek, tartışmak, ikna etmeye
çalışmak ve nihayet onu para ile yola getirmek zorunda
kalmıştı. Bütün bunlan ne saygı, ne de beğeni duyamayacağı
bir kız uğruna yapmıştı. Gerçi kalbi, genç adamın bunu
kendisi için yaptığını fısıldıyordu, ama başka düşünceler bu
ümide hemen gem vurdu. Kendisini reddettiği halde, Bay
Darcy'nin onu hâlâ sevdiğine ve bu sevginin Wickham ile
akraba olmak gibi doğal olarak nefretle karşılamayacağı bir
duyguyu yenecek kadar güçlü olduğuna inanmak için boş
gururu bile ona yetmiyordu. Wickham'ın bacanağı! Bu
akrabalığa hangi gurur isyan etmezdi. Kesinlikle büyük, genç
kızın düşünmekten utanç duyacağı kadar büyük bir iyilik
yapmıştı. Ama bu müdahalesi için öne sürdüğü neden pek de
akla sığacak gibi değildi. Hata işlediğini düşünmesi akla
uygundu. Cömert bir adamdı, bu cömertliğini gösterecek
niteliklere de sahipti. Genç kız, Bay Darcy'nin bu hareketinin
başlıca nedeni olarak kendisini görmemekle beraber, onu
üzüntüden kurtararak huzura kavuşturacak bir konu için
uğraşmasında genç adamın kalbinde kendisine karşı kalan
duygulann rolü olacağına inanma eğilimindeydi. Karşılığını
almayı asla kabul etmeyecek bir adama karşı borçlu
olduklarını bilmek çok acı verici bir şeydi. Lydia'nın adının
ve namusunun kurtanlmasını, her şeyi ona borçluydular. Ah,
bu gence karşı beslediği bütün kötü duygular ve ona söylediği
bütün iğneli sözler için şimdi ne kadar üzülüyordu! Kendi
onurunun zedelendiği bu anda Darcy'nin merhamet ve şeref
söz konusu olunca iyi taraflannı ortaya dökebilmesinden
gurur duyuyordu. Yengesinin onu öven sözlerini tekrar okudu.
Bu sözler yeterli sayılamazdı, ama hoşuna gidiyordu. Bay
Darcy'yle birbirlerine sevgi ve güven duygulan beslediklerine
gerek yengesinin, gerek dayısının inandığını görmekten,
üzüntüyle kanşık olmakla beraber, az da olsa keyif
duyduğunu hissediyordu. Ayak sesi duyunca düşüncelerinden
sıynldı ve oturduğu sıradan kalktı. Başka bir yola sapmaya
zaman bulamadan Wickham ona yetişmiş bulunuyordu. Genç
adam Elizabeth'in yanına gelince, "Korkanm ki sizi rahatsız
ettim sevgili kardeşim," dedi.
Elizabeth gülümseyerek, "Kesinlikle öyle," diye cevap
verdi. "Ama bunun mutlaka can sıkması gerekmez."
"Eğer sizi rahatsız etseydim, gerçekten üzülürdüm. Biz
sizinle her zaman iyi dosttuk, şimdi de kardeş olduk."
"Doğru. Evdekiler de geliyor mu?"
"Bilmiyorum. Bayan Bennet ile Lydia arabayla Meryton'a
gidiyorlar. Sevgili kardeşim, dayımızla yengemizden
duyduğuma
göre
Pemberley'yi
gerçekten
gezip
görmüşsünüz." Elizabeth doğru olduğunu söyledi.
"Sizi adeta kıskanıyorum. Fazla yorulmayacağımı bilsem
Newcastle'a giderken ben de uğrardım. Yaşlı kâhya kadını
gördünüz herhalde. Zavallı Reynolds, beni hep çok sevmiştir.
Ama tabii size benden söz etmedi."
"Etti."
"Ne dedi?"
"Askere
yazıldığınızı
ve
hayırsız
çıkmanızdan
korktuğunu. Kimi olaylar uzaktan yanlış yansıtılıyor,
sanırım."
Wickham dudaklarını ısırarak, "Kuşkusuz," diye cevap
verdi. Elizabeth onu böylelikle susturduğunu ummuştu. Ama
biraz sonra Wickham gene söze başladı:
"Geçen ay Darcy'yi Londra'da görünce şaşırmıştım.
Birçok kez karşılaştık. Acaba Londra'da ne yapıyordu?"
Elizabeth, "Belki de Anne de Bourgh ile evlilik
hazırlığıdır. Yılın bu zamanında onu Londra'ya çeken özel bir
neden olması gerekir," dedi.
"Kuşkusuz. Lambton'da iken kendisini gördünüz mü?
Gardiner'lardan öğrendiğime göre görüşmüşsünüz." "Evet.
Bizi kız kardeşiyle tanıştırdı." "Ondan hoşlandınız mı?"
"Çok." "Son bir iki yılda bir hayli düzeldiğini ben de duydum.
Kendisini son gördüğüm zaman bir şeye benzemiyordu.
Ondan hoşlanmanıza çok sevindim. Umarım iyi bir kız olur."
"Bence olacak. En tehlikeli yaşı atlattı." "Kympton köyü
yoluyla mı gittiniz?" "Oradan geçtiğimizi hatırlamıyorum."
"Papazlığını alacağım yer oradaydı da onun için söylüyorum.
Çok güzel bir yer! Papaz lojmanı da çok güzeldir. Benim için
her bakımdan çok iyi olacaktı." "Vaaz vermek de hoşunuza
gidecek miydi?" "Hem de çok. Bunu görevimin bir parçası
sayacaktım ve kısa bir süre sonra bu benim için bir yorgunluk
olmaktan çıkacaktı. İnsan halinden şikâyet etmemeli, ama bu
papazlık kesinlikle tam bana göreydi! O, gürültüden uzak,
sessiz hayat benim mutlulukla ilgili bütün hayallerime cevap
verecekti! Ama olmadı. Kent'teyken Darcy'nin bu konudan
söz açtığını hiç duydunuz mu?" "Onun ağzından dinlemiş
sayılacak kadar iyi bir kaynaktan öğrendiğime göre, bu
papazlık size ancak koşullu olarak ve şimdiki koruyucusunun
arzusuyla verilmek üzere bırakılmış." "Demek öyle! Evet,
tamamıyla yalan değil; ilk konuştuğumuzda bu noktanın
üzerinde durmuştum, herhalde hatırlarsınız."
"Gene duyduğum kadarıyla vaaz vermek bir zamanlar size
şimdiki gibi zevkli görünmemiş. Papazlığa hiç girmemek
kararında olduğunuzu bildirmiş, her şeyi buna göre
ayarlamışsınız." "Demek böyle duydunuz! Bu da büsbütün
yanlış değil. Bundan ilk söz açtığımız zaman bu noktayı size
söylediğimi hatırlayacaksınız."
Elizabeth ondan kurtulmak için hızlı hızlı yürüdüğünden
evin kapısına yaklaşmışlardı. Kız kardeşinin hatırı için onu
kışkırtmak istemeyen genç kız uysal bir gülümseme ile şu
cevabı verdi:
"Bay Wickham, biliyorsunuz, biz artık kardeşiz! Geçmiş
için kavga etmeyelim. Gelecekte umarım hep aynı düşüncede
oluruz."
Bu sözleri söyledikten sonra elini uzattı. Genç adam bu eli
sevgi ve nezaketle öptü. Ama birlikte içeri girerlerken nasıl
bir tavır takınması gerektiğini bilemiyordu.
LIII
Bay Wickham bu konuşmadan yeterince tatmin olmuş
olsa gerek ki, bu konudan bir daha söz açıp da sevgili
baldızını üzmedi. Elizabeth de onun ağzını kapayabildiği için
seviniyordu. Wickham ve Lydia'nın gidecekleri gün gelip
çattı. Ancak hep birlikte Newcastle'a gitme planlarına kocası
hiçbir şekilde sıcak bakmadığı için Bayan Bennet on iki ay
sürmesi beklenen olası bir ayrılığa boyun eğmek zorunda
kaldı.
"Ah Lydia'cığım!" diye sızlandı, "bir daha ne zaman
görüşeceğiz?" "Ah Tanrım! Bilmiyorum. Belki de iki üç yıl
sonra."
"Bana sık sık yaz, canım."
"Elimden geldiği kadar sık yazarım. Ama evli kadınların
mektup yazmaya pek zamanlan kalmayacağını siz de
bilirsiniz. Kardeşlerim bana yazsın. Zaten başka yapacak
işleri olmayacak."
Bay Wickham'ın vedalaşması karısınınkinden daha sevgi
doluydu. Gülümsüyor ve yakışıklı görünüyordu. Birçok da
güzel söz söyledi.
Damadı ile kızı evden çıkar çıkmaz Bay Bennet,
"Wickham bugüne kadar gördüğüm en hoş adamlardan biri,"
dedi. "Alık alık gülüyor, sırıtıyor; sanki hepimizle flört ediyor.
Onunla ne kadar övünsem az. Sir William Lucas'ın damadı
bile benimki kadar paha biçilmez değildir." Kızının yokluğu
Bayan Bennet'ın günlerce keyfini kaçırdı.
"Çoğu zaman düşünüyorum da insanın sevdiklerinden
ayrılması kadar zor bir şey yok. İnsan onlarsız öyle
garipleşiyor ki," diyordu.
"Görüyorsunuz, kız evlendirmenin sonu bu. Diğer dört
kızınızın bekâr oluşu sizi sevindirmeli," diye cevap verdi
Elizabeth.
"Öyle değil. Lydia beni evlendiği için değil, kocasının
alayı uzakta olduğu için gidiyor; eğer daha yakında olsaydı,
bu kadar erken gitmezdi."
Ancak bu ayrılığın yarattığı keyifsizlik kısa bir süre sonra
dağıldı ve Bayan Bennet ortalarda dolaşmaya başlayan bir
haber yüzünden yine ümitlenerek canlandı. Netherfield'deki
kâhya kadına bir iki güne kadar efendisinin geleceği
bildirilmiş ve haftalarca burada kalarak ava çıkacak olan Bay
Bingley için hazırlıklar yapması emri verilmişti. Bayan
Bennet adeta yerinde duramıyordu. Jane'e bakıp gülümsüyor,
arada sırada da başını anlamlı anlamlı sallıyordu.
Bu haberi getiren kız kardeşi Bayan Philips'di. Bayan
Bennet: "İyi, iyi. Demek Bay Bingley geliyor kardeşim,"
diyordu. "Eh, pekâlâ. Aldırış ettiğim yok. Ama biliyorsun, o
bizim gözümüzde bir hiç ve onu bir daha görmek
istemediğimden eminim. Ama keyfi isterse, Netherfield'e hoş
geldi, safa geldi. Ne olacağını kim bilebilir? Ama bize ne?
Biliyorsun ki kardeşim, bunun lafını etmemeye çoktan karar
vermiştik. Pekâlâ, geleceği kesin mi?"
Bayan Philips, "Emin olabilirsiniz, çünkü Kâhya kadın
Bayan Nichols dün akşam Meryton'daydı," diye cevap verdi.
"Kapının önünden geçtiğini gördüm ve bu haberin doğru olup
olmadığını öğrenmek için sokağa çıktım. Bana kesinlikle
doğru olduğunu söyledi. En geç perşembe günü geliyor,
aslında çarşamba günü de gelmesi bekleniyor. Bayan Nichols
çarşamba günü et yollamasını söylemek için kasaba gittiğini
söyledi. Evde kesmek üzere üç çift de besili kaz aldı."
Jane Bennet, Bingley'nin geleceğini haber aldığında
renkten renge girdi. Elizabeth'e onun adını anmayalı aylar
geçmişti, ama şimdi kardeşi ile yalnız kalır kalmaz: "Teyzem
bize son haberleri verirken bana baktığını gördüm, Lizzy,"
dedi. "Biliyorum gerçi heyecanlandım, ama bunun herhangi
bir saçma nedenden kaynaklandığını sanma. Bana
bakılacağım hissettiğim için bir an şaşırdım. Fakat emin ol,
bu haber beni ne sevindirdi, ne de üzdü. Yalnız bir şeye
memnunum: O da yalnız başına gelecek olması. Çünkü
böylelikle onu daha az göreceğiz. Kendimden korktuğum için
değil, dedikodulardan çekindiğimden." Elizabeth buna ne
anlam vereceğini bilmiyordu. Bay Bingley'yi Derbyshire'da
görmemiş olsaydı şimdi söylendiği gibi avlanmak niyetiyle
geleceğine inanırdı; ama Jane'e karşı hâlâ bir eğilim duyduğu
kanısındaydı. Acaba genç adam, arkadaşının izniyle mi
geliyordu, yoksa onun iznini almadan hareket edecek kadar
cesur muydu?
Bazen şöyle düşünüyordu: "Zavallı adam, kendi parasıyla
kiraladığı eve, ortalığı velveleye veren bir dedikoduya neden
olmadan gelemiyor! Bence adamcağızı kendi haline
bırakmalı." Ablası gerçek duygularını ifade ettiğini sanıyordu,
ama Elizabeth, Bingley'nin geleceği haberiyle Jane'in
duygularının altüst olduğunu fark ediyordu. Jane'i bu kadar
tedirgin, bu kadar tasalı görmemişti.
On iki ay kadar önce anneleriyle babalan arasında
hararetli bir tartışmaya yol açan konu tekrar ortaya çıkmıştı.
Bayan Bennet, "Bay Bingley gelir gelmez doğal olarak
ziyaretine gideceksiniz, hayatım," diyordu.
"Hayır, hayır. Geçen yıl da beni zorla yolladınız; eğer
gidersem kızlarımdan biriyle evleneceğini söyledin. Sonunda
bir şey çıkmadı. Bir daha böyle enayilik edip gitmem." Karısı,
Bay
Bingley'nin
Netherfield'e
dönmesi
üzerine
Longbourn'daki
bütün
beyefendilerin
onu
ziyarete
gitmelerinin ne kadar gerekli olduğunu anlattı. Bay Bennet,
"Bu âdete çok kızıyorum," dedi. "Bizimle görüşmek istiyorsa,
buyursun o gelsin. Nerede oturduğumuzu biliyor.
Komşularımın her gidiş gelişlerinde arkalarından koşmak için
zaman harcayamam."
"Eh, bildiğim bir şey varsa, gitmemekle korkunç bir
kabalık edeceğinizdir. Ama bu benim onu yemeğe davet
etmeme engel olamaz. Ayrıca bunu yapmakta kararlıyım.
Bayan Long ile Goulding'ler'i bir an önce çağırmamız
gerekiyor. Bizimle beraber on üç kişi oluyoruz. Bu durumda
masada Bay Bingley için de bir yer kalıyor."
Bütün komşularının genç adamı kendilerinden önce
görmeleri olasılığının böyle güçlenmesi karşısında Bayan
Bennet'm çok ağrına gidiyorsa da, kocasının kabalığını
unutmak zorundaydı. Bay Bingley'nin geliş günü yaklaşınca
Jane kardeşine, "Keşke gelmeseydi diyeceğim geliyor," dedi.
"Böyle sürekli lafı edilmese hiç önemi olmazdı; onunla
tamamıyla kayıtsızca konuşabilirdim. Ama hep ondan söz
açılmasına dayanacak gücüm kalmadı. Annem iyi
niyetle davranıyor; fakat söylediklerinin beni nasıl üzdüğünü
bilmiyor. Bunu kimse bilemez. Bay Bingley, Netherfield'den
çekip gittiği zaman çok mutlu olacağım." Elizabeth, "Keşke
seni teselli edecek bir şey söyleyebilseydim," dedi. "Ama ne
diyebilirim ki. Sana sabır bile dilemiyorum, çünkü sen zaten
yeterince sabırlısın." Sonunda Bay Bingley geldi. Bayan
Bennet hizmetkârların yardımıyla bu haberi önceden aldı.
Böylelikle endişe ve huzursuzluk devresini elinden geldiği
kadar uzatmış oluyordu. Genç adamı daha önce görmekten
ümidi olmadığı için onu davet etmeden kaç gün beklemesi
gerektiğini
hesaplıyordu.
Ama
Bay
Bingley'nin
Hertfordshire'a geldiğinin üçüncü günü sabahı, onun at
üstünde avluya girdiğini ve eve doğru geldiğini giyinme
odasının penceresinden gördü.
Heyecanla kızlarını bu sevinci paylaşmaya çağırdı. Jane
inadına masadan kalkmadı, ama Elizabeth annesini memnun
etmek için pencereye gitti ve Bay Bingley ile beraber Bay
Darcy'nin de geldiğini gördü. Genç kız tekrar gelip ablasının
yanına oturdu. Kitty, "Yanında biri daha var anne. Kim
olabilir?" diye sordu. "Herhalde bir tanıdığıdır yavrum. Emin
ol bilmiyorum."
"Hayır," diye karşılık verdi Kitty, "Daha önce de yanında
olan adama benziyor. Tıpkı Bay... Adı neydi? Şu uzun boylu,
mağrur adam."
"Aman Tanrım! Tabii ki Bay Darcy! Evet o geliyor. Eh,
madem Bay Bingley'nin arkadaşıdır, evimize hoş geldi, safa
geldi. Ama Bay Bingley'nin hatırı olmasa suratına bile
bakmam."
Jane
hayret
ve
endişeyle
Elizabeth'e
baktı.
Derbyshire'daki buluşmaları hakkında pek az şey biliyordu ve
bu yüzden Elizabeth'e ayrıntılı bilgi veren mektubu uzattığı
günden sonra hemen ilk kez karşılaşacaklarını sandığından
kız kardeşinin içine düştüğü bu zor durumdan üzülüyordu.
Her iki kardeş de bir hayli heyecanlıydı. Hem birbirlerini,
hem de doğal olarak kendilerini düşünüyorlardı. Anneleri de
durmadan Bay Darcy'den nefret ettiğini, ancak Bay
Bingley'nin hatırı için ona nazik davranacağını söyleyip
duruyordu. İki büyük kız da dinlemiyordu. Elizabeth, Bayan
Gardiner'ın mektubunu ablasına göstermeye ve Bay Darcy'ye
karşı duygularının değiştiğini anlatmaya cesaret edememişti.
Bu nedenle şimdi duyduğu huzursuzluğun nedeninden Jane'in
hiç haberi yoktu. Onun gözünde Bay Darcy, kız kardeşi
tarafından değeri bilinmemiş ve reddedilmiş bir adamdan
başka bir şey olamazdı. Ama Elizabeth edindiği ayrıntılı bilgi
sayesinde Bay Darcy'nin bütün ailenin büyük minnet borcu
duyduğu biri olduğunu biliyor ve Jane'in Bingley'ye karşı
duyduğu ilgi kadar ince olmasa bile, en az o kadar akla yakın
ve haklı bir ilgi ile ona bağlandığını hissediyordu. Genç
adamın Netherfield'e, hele Longbourn'a kadar gelmesi ve
kendisini tekrar araması karşısında Elizabeth'in duyduğu
şaşkınlık, Derbyshire'da onun tavırlarının tamamıyla
değiştiğini gördüğü zaman duyduğu şaşkınlıktan aşağı
kalmıyordu. Yüzündeki bütün kan çekilmişti, ama Bay
Darcy'nin kendisine beslediği sevgi ve umutların sarsılmış
olamayacağını düşününce yanaklarına eskisinden daha parlak
bir renk, yüzüne sevinçli bir gülümseme ve gözlerine ayrı bir
pırıltı geldi. Ama yine de emin olamıyordu. Kendi kendine
şöyle düşündü: "Önce, nasıl davranıyor bir göreyim.
Umutlanmayı ondan sonra düşünürüm."
Soğukkanlılığını korumaya çalışarak, kendini nakısına
verdi ve hizmetçi kapıya yaklaşırken endişeli gözleri merakla
ablasına kayıncaya kadar da nakışıyla oyalanmaya devam etti.
Jane her zamankinden biraz daha solgun, ama Elizabeth'in
beklediğinden daha soğukkanlı görünüyordu. Erkekler
görününce yüzündeki kırmızılık arttı. Bununla birlikte onları
oldukça rahat ve kırgınlık belirtisi göstermeden ve gereksiz
övgülerden uzak, ağırbaşlı bir tavırla karşıladı.
Elizabeth her iki misafirle de nezaket kurallarının
elverdiğince az konuşarak, pek sık olmasını istemediği bir
hevesle tekrar işine koyuldu. Bay Darcy'ye yalnız bir kez
bakmaya cesaret etmişti. Genç adam her zamanki gibi ciddi
görünüyordu; hatta Elizabeth onu, Pemberley'de gördüğünden
daha da ciddi buldu. Ama belki de Bay Darcy annesinin
karşısında
dayısıyla
yengesinin
karşısındaki
gibi
davranamazdı. Bu acı, fakat akla yakın bir tahmindi.
Bingley'ye de aynı şekilde şöyle bir baktı ve onun hem
memnun hem de şaşkın olduğunu fark etti. Bayan Bennet
genç adamı iki büyük kızını utandıracak kadar büyük bir
yaltaklıkla karşılamıştı. Ayrıca yanındaki arkadaşına
gösterdiği nezaketin soğuk ve zoraki olduğu ise son derece
açıktı.
Lydia'yı tamiri olanaksız bir şekilde lekelenmekten Bay
Darcy'nin kurtardığını bilen Elizabeth'e, sevgili kızma bu
kadar iyilik etmiş bir adama karşı annesinin bu yanlış tavrı
çok acı verici gelmişti.
Bay Darcy, Elizabeth'e Bay ve Bayan Gardiner'ın nasıl
olduğunu sorduktan sonra hemen hiç konuşmadı. Elizabeth de
bu soruya cevap verirken şaşırmadan edemedi. Yan yana
oturmamışlardı. Genç adamın sessiz durmasının nedeni belki
de buydu; ama Derbyshire'da öyle olmamıştı. Orada Bay
Darcy kendisiyle konuşmadığı zamanlar akrabalarıyla
konuşmuştu.
Şimdi
dakikalar
geçiyor,
onun
sesi
duyulmuyordu. Genç kız arada sırada merakını yenemeyerek
bakışlarını onun yüzüne kaydırdığında kendisi kadar Jane'i de
süzdüğünü, hatta bazen gözlerini yere diktiğini görüyordu.
Bay Darcy'nin davranışlarından, son karşılaşmalarına oranla
çok daha düşünceli ve kendini beğendirmeye daha az hevesli
olduğu okunuyordu. Elizabeth hayal kırıklığına uğramıştı;
bunun için de kendine kızıyordu. "Başka türlü olmasını
bekleyebilir miydim?" dedi kendi kendine ve sonra "Öyleyse
buraya niye geldi?" diye düşündü.
Canı Bay Darcy'den başkasıyla konuşmak istemiyordu,
onunla konuşmaya da cesareti yoktu. Kız kardeşinin hatırını
sordu, ama daha fazla bir şey söyleyemedi. "Sizi görmeyeli
uzun zaman oldu Bay Bingley," dedi Bayan Bennet. Genç
adam bu sözleri hemen doğruladı. Bayan Bennet devam etti:
"Bir daha gelmeyeceğinizden korkmaya başlamıştım.
Michaelmas yortusunda burasını tamamen boşaltacağınızı da
söyleyenler oldu, ama umarım öyle bir niyetiniz yoktur. Siz
gideli bizim buralarda bir hayli değişiklik oldu. Charlotte
Lucas evlenip gitti. Benim kızlarımdan biri de evlendi.
Herhalde duymuş, gazetelerde görmüş olmalısınız. Times ve
Courier'de çıktığını biliyorum; fakat iyi yazılmamış. Ne kızın
babası, ne nerede oturduğu ne de hakkında herhangi bir şey
yazmadan, sadece 'Geçenlerde Bay George Wickham ile
Bayan Lydia Bennet evlendiler' denmiş. İlanı veren de erkek
kardeşim Gardiner. Nasıl oldu da böyle yarım yamalak bir iş
yaptı anlayamıyorum. Siz de gördünüz mü?"
Bingley gördüğünü söyleyerek Bayan Bennet'ı kutladı.
Elizabeth'in gözlerini kaldırmaya cesareti yoktu. Onun için
Bay Darcy'nin bu sözleri nasıl karşıladığını göremedi. Annesi,
"İnsanın bir kızını iyi bir kocaya vermesi kuşkusuz çok hoş
bir şey," diye devam etti konuşmasına, "fakat aynı zamanda
uzaklara gitmesi de pek zoruma gitti Bay Bingley.
Newcastle'a, ta kuzeyde bir yere gittiler ve orada kim bilir ne
kadar kalacaklar. Wickham'ın alayı orada. Wickham'ın
alayından aynhp orduya girdiğini duymuşsunuzdur herhalde.
Tanrıya şükür, layık olduğu kadar çok dostu yoksa da
büsbütün dostsuz değil." Bu sözlerin Bay Darcy'yi hedef
aldığını bilen Elizabeth, utancından yerin dibine geçeceğini
sandı. Ama annesinin bu yersiz konuşması şimdiye kadar
hiçbir şeyin yapamadığını yapmış, genç kıza konuşma gayreti
vermişti. Bay Bingley'ye şimdilik köyde kalıp kalmayacağını
sordu. Bay Bingley birkaç hafta kalmayı umduğu cevabını
verdi.
Annesi gene söze karıştı: "Bay Bingley, kendi
koruluğunuzdaki kuşların hepsini vurduktan sonra buraya
gelerek Bay Bennet'm arazisinde de istediğiniz kadar
avlanabilirsiniz. Eminim, Bay Bennet sizi memnun etmekten
büyük mutluluk duyacak ve en iyi av bulunan vadileri size
ayıracaktır."
Bu gereksiz, bu aşın yaltaklık karşısında Elizabeth için
için kıvranıyordu. Genç kız, bir yıl önce hepsini umutlandıran
güzel olasılıklar bugün gene belirseydi, her şeyin hızla, gene
aynı sıkıcı sonuca doğru gideceğinden emindi. O anda böyle
ıstırap dolu dakikaların acısını ne Jane'in kalbinden ne de
kendi kalbinden silmeye, yıllarca sürecek bir mutluluğun bile
yetmeyeceğini hissetti.
Kendi kendine, "Kalbimin en büyük dileği," dedi, "ne
Darcy'yi ne de Bingley'i bir daha ömür boyu görmemek.
Dostlukları şimdi duyduğumuz azabı giderecek kadar büyük
bir zevk veremez. Umarım hiçbirini bir daha görmem!"
Yine de yıllarca sürecek bir mutluluğun bile
gideremeyeceği mutsuzluk ve ablasının, güzelliği ile eski
âşığının hayranlığını yeniden alevlendirdiğini görünce
adamakıllı hafifledi. Bay Bingley odaya ilk girdiği zaman
Jane ile pek az konuşmuştu, ama giderek daha çok
ilgileniyordu. Eskisi kadar konuşkan olmasa da, onu geçen
yılki kadar güzel, bir o kadar cana yakın, bir o kadar doğal
bulmuştu. Oysa genç kız her zamankinden farklı
davranmamaya çok dikkat etmiş, kendini her zamanki kadar
konuştuğuna inandırmıştı. Ama kafası öyle doluydu ki sessiz
oturduğunu kendisi de bilmiyordu.
Misafirler gitmek için kalktıklarında Bayan Bennet
niyetlendiği daveti unutmadı ve iki genç birkaç gün içinde
gerçekleştirilmek üzere Longbourn'da bir yemek daveti
aldılar. Bayan Bennet bu davet kabul edildikten sonra, "Bana
bir ziyaret borcunuz vardı Bay Bingley," diye devam etti.
"Çünkü geçen kış Londra'ya giderken, döner dönmez bizimle
yemek yiyeceğinize söz vermiştiniz. Görüyorsunuz,
unutmadım. İnanın, Londra'dan dönmediğinizi ve sözünüzü
yerine getirmediğinizi görünce büyük bir hayal kırıklığına
uğramıştım." Bingley bu sözler üzerine biraz bocalar gibi
oldu ve işleri nedeniyle erken dönemediğini, bunun için
üzüldüğünü belirten bir şeyler söyledi. Bu konuşmadan sonra
da iki arkadaş izin isteyip ayrıldı.
Bayan Bennet onları o gün yemeğe alıkoymayı pek
istemişti. Ama evinde her zaman iyi yemekler olmasına
rağmen son derece ciddi niyetler beslediği bir adam için iki
ana yemekten aşağısına razı olamazdı. Yılda on bin sterlin
gelirli bir gencin iştahı ve gururu da ancak bu kadarıyla
duyurulabilirdi.
LIV
Misafirler gider gitmez Elizabeth heyecanını yatıştırmak,
daha doğrusu rahatsız edilmeden duygularını körletecek
konular üzerinde durmak için bahçeye çıktı. Bay Darcy'nin
tavrı onu şaşırtmış ve sıkmıştı.
"Sessiz oturmayı, ciddi ve kayıtsız davranmayı
kararlaştırdıysa niye geldi?" diye düşünüyordu. Bu soruya,
kendisini rahatlatacak bir yanıt bulamadı.
Genç kız, "Londra'dayken dayıma ve yengeme karşı hâlâ
sokulgan davranabiliyor, onların hoşuna gitmeye çalışabiliyor
da," diye düşünüyordu. "Niye bana gelince böyle olmuyor?
Benden korkuyorsa buraya neden geldi? Artık bana
aldırmıyorsa neden susup oturuyor? Sıkıcı, hain adam!
Bundan sonra onu düşünmeyeceğim."
Jane'in, misafirlerin gelişine kız kardeşinden daha çok
memnun olduğunu gösteren neşeli bir ifadeyle yanına gelmesi
üzerine Elizabeth, ister istemez bu düşüncelerine ara verdi.
Ablası, "Bu ilk karşılaşmayı atlattıktan sonra adamakıllı
rahatladığımı hissediyorum. Kendi gücümün derecesini
biliyorum ve onun buraya gelmesi artık beni şaşırtamaz. Salı
günü bizde yemek yiyeceğine de memnunum.
Çünkü herkes iki tarafın da birbirlerine sıradan ve kayıtsız
iki tanıdık gibi davrandığını görecek," diyordu.
Elizabeth gülerek cevap verdi: "Evet, gerçekten çok
kayıtsız. Jane'ciğim, dikkat et!" "Lizzy'ciğim, beni tehlikede
sayılacak kadar zayıf bulmuyorsun herhalde." "Sanırım onu
kendine her zamankinden daha çok âşık etmek gibi büyük bir
tehlike karşısındasın."
Salı gününe kadar iki genci görmediler. Bu süre içinde
Bayan Bennet kendini, Bay Bingley'nin yarım saatlik
misafirliği sırasında gösterdiği neşe ve kibarlığın uyandırdığı
mutlu hayallere kaptırmıştı.
Salı günü Longbourn'da bir hayli davetli vardı. Gelmeleri
dört gözle beklenen iki misafir de tam zamanında gelerek
sözlerinin eri olduklarını gösterdiler. Yemek odasına
geçtiklerinde Elizabeth, Bay Bingley'nin daha önce burada
yemek yediği zamanlardaki gibi Jane'in yanındaki yerine mi
oturacağını merakla gözledi. Aynı şeyi düşünen annesi
tedbirli davrandı ve genç adamı kendi yanında oturmaya
davet etmedi. Bay Bingley odaya girdiğinde bir an tereddüt
eder gibi oldu, ama nedense Jane bir rastlantı eseriymiş gibi o
sırada ona bakıp gülümsedi. Bingley kararını verdi ve Jane'in
yanına oturdu. Elizabeth zafer kazanmış gibi bir duyguyla
genç adamın arkadaşına baktı. Bay Darcy bunu soylu bir
kayıtsızlıkla karşılamıştı. Genç kız, Bay Bingley'nin hafifçe
gülümseyerek bakışlarını ona çevirdiğini görmeseydi, mutlu
olmak için arkadaşından izin aldığını düşünecekti.
Bay Bingley'nin yemek boyunca Jane'e olan tavırları tam
bir hayranlık ifade ediyordu. Eskisinden daha ölçülü de olsa
bu ilgi, Elizabeth'te genç adam tamamıyla kendi haline
bırakılsa, hem onun hem de Jane'in çok kısa bir süre içinde
mutlu olacakları kanısını uyandırdı. Sonuçta, henüz güvenme
cesaretini gösteremese de, genç adamı izlemekten
memnuniyet
duymaya
başlamıştı.
Keyfi
yerinde
olmadığından, bu durum, ona duygularının izin verdiği
kadarıyla en büyük neşeyi vermişti. Bay Darcy ile bir
masanın iki insanı ayırabileceği kadar uzak oturmuşlardı.
Genç adam annesinin yanındaydı. Böyle bir durumun her
ikisini de ne kadar az hoşnut edebileceğini, onları birbirlerine
ne kadar az yaklaştıracağını biliyordu. Ne konuştuklarını
duyabilecek kadar yakınlarında değildi. Ama birbirleriyle ne
kadar az konuştuklarını ve konuştukları zaman da ne kadar
soğuk ve resmi davrandıklarını görebiliyordu. Annesinin
kabalığı karşısında Elizabeth bu gence karşı olan minnet
borçlarının yükünü bir kat daha acıtıcı bir şekilde
hissediyordu. Zaman zaman Bay Darcy'ye, yaptığı
iyiliklerden ailede herkesin habersiz olmadığını ve bunun
değerini bilenlerin de bulunduğunu söylememek için kendini
zor tutuyordu.
Akşam üzeri çay servisi yapılmak üzere diğer odaya
geçtiklerinde birbirlerine yaklaşmak için bir fırsat çıkacağını,
bütün
konuşmalarının
yalnızca
gelişlerindeki
selamlaşmalarıla sınırlı kalmayacağını umuyordu. Erkekler
gelinceye kadar duyduğu sabırsızlık ve huzursuzluk
Elizabeth'e öyle sıkıcı ve öyle bunaltıcı gelmişti ki onu adeta
kabalaştırmıştı. O akşam üzeri, hoş vakit geçirme şansı
onların odaya girmesine bağlıymış gibi merakla bekliyordu.
Kendi kendine, "O odaya girdiğinde yanıma gelmezse
artık ondan sonsuza kadar ümidimi keseceğim," diyordu.
Erkekler geldiler. Elizabeth bir anlığına, Bay Darcy
umduğu gibi yanına gelecekmiş ümidine kapıldı. Ama ne
yazık ki hayır! Jane'in çay hazırladığı masayı kadınlar
çevrelemişlerdi. Kahve dağıtan Elizabeth'in yanı da
kalabalıktı, bir iskemle bile koyacak boş yer yoktu.
Erkeklerden birinin yaklaşması üzerine bir kız Elizabeth'in
yanına sokularak, "Erkeklerin gelip bizi ayırmalarına izin
vermeyelim. Onları istemiyoruz, değil mi?" diye fısıldadı.
Darcy odanın başka bir tarafına gitmişti. Genç kız onu
gözleriyle izliyor, konuştuğu herkesi kıskanıyor, kimseye
kahve dağıtmaya sabn kalmadığını hissediyor ve aptallığına
kızıyordu: "Bir defa reddedilmiş bir adam! Aşkının yeniden
canlanmasını beklemek ne aptallık? Aynı kadına ikinci defa
evlenme teklifi yapmak gibi bir zayıflığa isyan etmeyecek
erkek var mı? Erkeklik duygularına bu kadar aykırı kaçan bir
onursuzluk olamaz!" Yine de Bay Darcy'nin kahve fincanını
kendisi getirmesi onu biraz ferahlatmıştı ve bu fırsattan
yararlanarak: "Kız kardeşiniz hâlâ Pemberley'de mi?" diye
sordu. "Evet. Noel'e kadar orada kalacak."
"Yalnız başına mı? Arkadaşları gittiler mi?"
"Bayan Annesley yanında. Öbürleri üç hafta önce
Scarborough'ya gittiler." Elizabeth'in aklına söyleyecek başka
bir şey gelmiyordu; ama Bay Darcy kendisiyle konuşmak
isteseydi daha başarılı olabilirdi. Fakat genç adam onun
yanında birkaç dakika hiçbir şey söylemeden öylece durdu.
Sonunda az önceki genç kızın Elizabeth'e tekrar bir şeyler
fısıldaması üzerine uzaklaştı.
Çay servisi bittikten ve oyun masalan hazırlandıktan sonra
bütün kadınlar yerlerinden kalktı. Elizabeth, Bay Darcy'nin
hemen yanına geleceğini umuyordu, ama genç adamın,
annesinin Vist oyunu hırsına kurban gittiğini görerek bütün
ümitleri kırıldı. Bir iki dakika içinde o da diğer oyuncularla
birlikte oyun masasına oturmuştu. Elizabeth artık o gün
eğlenmekten ümidini kesmişti. Ayrı masalarda oturmak
zorundaydılar. Elizabeth'i umutlandıran tek şey, Bay
Darcy'nin gözlerinin sık onun bulunduğu tarafa kayması, bu
nedenle de genç adamın da en az kendisi kadar berbat oyun
oynamasıydı.
Bayan Bennet, Netherfield'li iki genci akşam yemeğine de
alıkoymayı tasarlamıştı; ama ne yazık ki onların arabası
herkesinkinden önce gelmiş ve ev sahibi bu niyetini
gerçekleştirme fırsatını bulamamıştı.
Yalnız başlarına kalır kalmaz Bayan Bennet, "Evet kızlar,
bugün yaşananlar hakkında ne düşünüyorsunuz?" dedi.
"İnanın bana, bence her şey çok iyiydi. Ziyafet eşsiz denecek
kadar güzeldi. Geyik kebabı nefisti, herkes bu kadar semiz
but görmediğini söylüyordu. Çorba ise geçen hafta
Lucas'larda içtiğimizden elli kat daha iyiydi; kekliklerin
tadının eşsiz olduğunu Bay Darcy bile kabul etti. Sanırım
evinde en az iki üç Fransız ahçısı var. Sevgili Jane, seni de hiç
bu akşamki kadar güzel görmedim, Bayan Long'a da güzel
görünüp görünmediğini sordum. Bana hak verdi. Sonra ne
dedi bilin bakalım? 'Ah, Bayan Bennet sonunda onu
Netherfield'e vereceğiz.' Gerçekten böyle söyledi. Bence
Bayan Long çok iyi bir insan! Yeğenleri de terbiyeli kızlar,
pek güzel değiller, ama onları pek seviyorum."
Kısacası Bayan Bennet'in keyfine diyecek yoktu.
Bingley'nin hareketleri Jane'in en sonunda onu elde edeceği
kanısını edinmesine yetmişti. Mutlu zamanlarında ailesinin
yararına olan konularda öylesine umut dolu oluyordu ki Bay
Bingley'nin ertesi gün gelip Jane'e evlenme teklif etmemesi
onu adamakıllı hayal kırıklığına uğratmıştı. Jane de
Elizabeth'e, "Davetliler o kadar iyi seçilmiş, birbirlerine öyle
uygundu ki! Umarım sık sık bir araya geliriz," dedi.
Elizabeth gülümsedi.
"Lizzy, böyle yapmamalısın. Benden kuşkulanmamalısm.
Bu bana acı veriyor. İnan, ona hoş, aklı başında bir genç
olarak bakmasını ve başka bir niyet beslemeden onu keyifle
dinlemesini artık öğrendim. Şimdiki haline bakınca hiçbir
zaman benim sevgimi kazanmayı hedeflemediğini anlıyorum.
Yalnız şu var, diğer erkeklerin hepsinden daha tatlı konuşuyor
ve yanındakilere hoş görünmek istiyor."
"Çok zalimsin," dedi kız kardeşi. "Hem gülmeme izin
vermiyorsun hem de beni güldürecek şeyler söylüyorsun."
"Bazı durumlarda insanın karşısındakini kendine
inandırması ne kadar zor!" "Başka durumlarda da ne kadar
imkânsız!"
"Neden beni söylediğimden daha fazlasını hissettiğime
inandırmak
istiyorsun
ki?"
"Bu
soruyu
nasıl
cevaplandıracağımı bilmiyorum. Hepimiz, bilinmesinde bir
değeri olmayan şeyleri öğretebildiğimiz takdirde ders vermeyi
severiz. Kusuruma bakma eğer ona ille de âşık olmadığını
ileri süreceksen kendine başka dert ortağı bul. Çünkü ben
buna hiç inanmıyorum."
LV
Bu ziyaretten birkaç gün sonra Bay Bingley gene geldi,
hem de yalnız başına. Arkadaşı o sabah Londra'ya gitmiş,
ama on gün içinde dönecekmiş. Bennet'larla bir saat kadar
oturdu ve göze çarpacak kadar neşeliydi. Bayan Bennet
yemeği beraber yemelerini teklif etti; fakat genç adam
üzüntüyle başka bir yere söz verdiğini söyledi.
Bayan Bennet, "Bir dahaki ziyaretinizde umarım talihimiz
daha açık olur," dedi. Bay Bingley başka bir gün onlarda
yemek yemekten özellikle memnun olacağını, izin verirlerse
yakın bir gelecekte böyle bir fırsattan yararlanmak istediğini
söyledi. Bayan Bennet, "Yarın gelebilir misiniz?" diye sordu.
Evet, genç adam ertesi gün boştu ve Bayan Bennet'ın
davetini sevinçle kabul etti. Ertesi gün Bay Bingley o kadar
erken geldi ki, bayanların hiçbiri henüz giyinmemişlerdi.
Bayan Bennet sabahlıkla ve saçları yarı yapılmış bir halde
acele kızlarının odasına koştu. Heyecanla:
"Jane'ciğim, acele et ve hemen aşağı koş. Geldi, Bay
Bingley geldi. Gerçekten geldi. Çabuk ol, çabuk ol. Bana bak
Sarah, derhal Bayan Jane Bennet'ın yardımına koş ve
elbisesini giydir; Bayan Lizzy'nin saçını yapmayı da bırak."
Jane, "Hazırlanır hazırlanmaz ineriz. Ama sanırım Kitty
bizden önce giyinmeye başladı. Çünkü yarım saat önce
odasına çıkmıştı," dedi.
"Bırak şimdi Kitty'yi; Kitty'nin bununla ne ilgisi var?
Hadi, çabuk ol, çabuk! Kuşağın nerede hayatım?"
Annesi gittikten sonra Jane yanında kardeşlerinden biri
olmadan aşağı inmemekte ayak diredi.
"Onları" baş başa bırakma telaşı o gün akşam üzeri gene
ortaya çıktı. Çaydan sonra Bay Bennet âdeti olduğu üzere
kitaplığına çekildi, Mary de piyano çalışmak için yukarı çıktı.
Beş engelden üçü böylece ortadan kalktıktan sonra, Bayan
Bennet epey bir süre Elizabeth ile Catherine'e göz kırpıp
durdu, ama bir faydası olmadı. Elizabeth görmezlikten
geliyordu. Sonunda Kitty farkına vardığında pek masum bir
tavırla sordu:
"Ne oluyor anne? Niye durmadan bana göz
kırpıyorsunuz? Ne yapmamı istiyorsunuz?" "Hiç çocuğum,
hiç. Sana göz kırpmadım." Bunun üzerine Bayan Bennet beş
dakika daha oturdu, ama böyle değerli bir fırsatı kaçırmak
elinden gelmediği için birdenbire kalktı ve Kitty'e:
"Gel, canım, sana söyleyeceklerim var," diyerek onu
dışarı çıkardı. Jane hemen Elizabeth'e baktı. Bu bakışta,
annesinin niyeti karşısında duyduğu üzüntü ve Elizabeth'in
buna alet olmaması ricası okunuyordu.
Bir iki dakika sonra Bayan Bennet kapıyı aralayarak içeri
seslendi: "Lizzy'ciğim, sana söyleyeceklerim var."
Elizabeth gitmek zorunda kaldı.
Annesi, "Onları yalnız bıraksak daha iyi ederiz. Kitty ile
ben yukarı çıkıyoruz. Tuvalet odamda oturacağız," dedi.
Elizabeth, annesiyle tartışmaya kalkışmadı. Onlar
gidinceye kadar holde bekledi ve sonra tekrar salona döndü.
Bayan Bennet'ın o günkü planı etkili olmamıştı. Bingley
çok hoş, çok cana yakındı ama kızına ilanı aşk etmemişti.
Doğal davranışları ve neşesi ile o akşamki toplulukta güzel
bir değişiklik yaratmıştı. Annesinin yersiz ikramlarına, daha
önce de olduğu gibi o aptalca düşüncelerine sabırla ve
kendine hâkim bir tavırla dayanmıştı elbette özellikle Jane'in
hatırı için. 452
Bay Bingley akşam yemeğine kalmak için davet
beklememişti denebilir; ayrılmadan önce hem kendi isteği
hem de Bayan Bennet'ın ısrarıyla ertesi sabah Bay Bennet ile
ava çıkmaları kararlaştırıldı.
O günden sonra artık Jane ona yalnızca arkadaş gözüyle
bakmaktan dem vurmaz oldu. Kardeşler arasında Bingley'ye
ait bir kelime bile geçmedi. Ama Elizabeth o akşam yatağa,
Bay Darcy söylendiği tarihe kadar gelmezse her şeyin
çabucak yoluna gireceğinin mutluluk veren inancıyla girdi.
Yine de bütün bunların beyefendinin rızasıyla olduğu
kanısındaydı. Bingley ertesi sabah tam zamanında geldi.
Sabahı, kararlaştırıldığı gibi Bay Bennet ile birlikte geçirdiler.
Genç adam, ev sahibini tahmin ettiğinden çok daha hoş buldu.
Bingley'de onun alaycı duygularını kamçılayacak veya itici
bulup sessiz durmasına neden olacak bir yüzsüzlük yoktu. Bu
nedenle misafirine her zamankinden daha konuşkan, daha
doğal davrandı. Bingley tabii ki yemeğe onunla beraber
döndü ve gece Bayan Bennet herkesi Bay Bingley ile
kızından uzaklaştırma çabalarını gene uygulamaya koydu. Bir
mektup yazması gereken Elizabeth, çaydan hemen sonra bu
amaçla kahvaltı odasına gitti; çünkü herkes kâğıt oyununa
oturacağı için genç kızın annesinin programlarına karşı
gelmesi istenemezdi. Ama mektubunu bitirip salona
döndüğünde, annesinin ince zekâsını kabul etmek zorunda
olduğunu hayretle gördü. Kapıyı açtığında ablasıyla
Bingley'yi şöminenin önünde çok hararetli bir şeyler konuşur
halde buldu. Bu, kuşku uyandırmasa bile acele dönüp
birbirlerinden uzaklaşırken yüzlerindeki bakış her şeyi
anlamaya yeterdi. Onların durumu yeterince tuhaftı; ama
kendi durumu daha da kötüydü. Ne Jane ne de Bingley
ağızlarını açıp tek kelime söylemediler ve tam Elizabeth geri
dönmek üzereyken Bingley ansızın kalktı ve genç kıza bir
şeyler fısıldadıktan sonra koşarak odadan çıktı.
Sırlarını Elizabeth'e açmaktan keyif duyan Jane'in ondan
gizleyeceği bir şey olamazdı ve hemen kardeşini
kucaklayarak büyük, bir heyecanla dünyanın en mutlu varlığı
olduğunu söyledi ve: "Bu kadarı fazla," diye ekledi. "Çok
fazla. Ben, buna layık değilim. Ah, neden herkes benim kadar
mutlu değil."
Elizabeth, kelimelerin ifade etmekte yetersiz kaldığı
içtenlik, coşku ve sevinçle ablasını kutladı. Kız kardeşinin iyi
niyetli her cümlesi Jane için yeni bir mutluluk kaynağı oldu.
Ama kardeşiyle uzun uzadıya kalmayı veya söylenecek
şeylerin yansını bile söylemeye zamanı yoktu. Heyecanlı bir
ses tonuyla, "Hemen anneme gitmeliyim," dedi. "Onun
şefkatli merak duygularını göz ardı edemem. Bu haberi
benden başkasından duymasına da izin veremem. Bingley,
babamın yanına gitti bile. Ah Lizzy! Söyleyeceklerimin bütün
aileme büyük bir sevinç vereceğini bilmek ne güzel şey! Bu
kadar mutluluğa nasıl dayanacağım!"
Sonra kâğıt oyununu yanda keserek, yukanda Kitty ile
oturmakta olan annesine koştu.
Yalnız kalan Elizabeth onlara aylarca üzüntü ve sıkıntı
veren bir işin sonunda bu kadar hızla ve bu kadar kolay
çözülmesi karşısında gülümsedi.
Kendi kendine, "Demek arkadaşının bütün o titiz sakınma
önlemlerinin; kız kardeşinin sahtekârlığının ve hilelerinin
sonucu bu! En mutlu, en akıllıca, en akla yakın sonuç," dedi.
Bay Bennet ile görüşmesi kısa süren ve amaca uygun
sonuçlanan Bay Bingley birkaç dakika sonra Elizabeth'in
yanına gelmişti.
Daha kapıyı açarken acele sordu: "Ablanız nerede?"
"Yukarda, annemin yanında. Sanınm birkaç dakikaya
kadar gelir." Genç adam kapıyı kapattı ve Elizabeth'e
yaklaşarak ondan, bir kız kardeş sıfatıyla iyi dileklerini ve
sevgisini sunmasını beklediğini söyledi. Elizabeth akraba
olacaklanna sevindiğini candan bir içtenlikle belirtti. Büyük
bir nezaketle birbirlerinin elini sıktılar ve daha sonra ablası
gelinceye kadar genç kız, Bingley'nin, duyduğu mutluluk ve
Jane'in eşsizliği hakkında söylediklerini dinledi. Elizabeth,
adamın, âşık olmakla birlikte, mutluluk hakkındaki
ümitlerinin akılcı bir temele dayandığına gerçekten
inanıyordu. Çünkü bu mutluluk Jane'in mükemmel derecede
olan anlayışından ve mükemmel ötesi güzel huyundan, iki
gencin duygu ve zevk bakımından genel benzerliklerinden
doğacaktı.
O akşam hepsi için olağanüstü sevinçli bir akşamdı. Jane
Bennet'in mutluluğu yüzüne tatlı bir canlılık vermişti ve genç
kız her zamankinden daha güzel görünüyordu. Kitty alık alık
sırıtıyor, gülümsüyor ve yakında sıranın kendisine geleceğini
umuyordu. Bayan Bennet bu birleşmeye ne kadar taraftar
olduğunu, bunu nasıl candan onayladığını Bingley'ye uzun
anlatırken, duygularını yansıtacak kadar coşkulu sözler
bulamadığına üzülüyordu. Bay Bennet akşam yemeğinde
onlara katıldığında sesi ve tavırları ile ne kadar mutlu
olduğunu açıkça gösteriyordu. Yine de misafir gidinceye
kadar buna dair ağzından tek kelime bile çıkmadı. Ama Bay
Bingley gider gitmez, kızına dönerek:
"Jane, seni kutlarım. Çok mutlu bir kadın olacaksın," dedi.
Jane hemen babasına koştu, onu öptü ve iyi niyeti için
teşekkür etti. Babası, "Sen iyi bir kızsın," dedi. "Güzel bir
yuva kuracağını düşündükçe içim rahat ediyor. İyi
anlaşacağınızdan kuşkum yok. Huylarınız birbirine hiç de
aykırı değil. İkiniz de o kadar uysalsınız ki hiçbir şeyin
üzerinde bir karara varamayacaksınız; o kadar yumuşaksınız
ki bütün hizmetçiler sizi aldatacak; o kadar cömertsiniz ki, iki
yakanız hiç bir araya gelmeyecek." "Umarım öyle olmaz
babacığım, para işlerinde hesapsızlık veya düşüncesizlik
etmek benim için bağışlanmaz bir suç olur."
Bayan Bennet heyecanla söze karıştı: "Gelirlerini aşmak
mı? Bay Bennet'cığım siz neler söylüyorsunuz? Bay
Bingley'nin yılda dört beş bin sterlin, belki daha da fazla
geliri var." Sonra kızına dönerek, "Ah, Jane'ciğim, öyle
mutluyum ki, eminim bu akşam gözüme bir damla bile uyku
girmeyecek," dedi. "Bunun böyle olacağını biliyordum.
Kesinlikle böyle olması gerektiğini hep söyledim. Bu
güzelliğin boşa gitmeyeceğinden emindim. Geçen yıl
Hertfordshire'a ilk geldiği zaman onu görür görmez, ikinizin
bir araya gelmesini ne kadar akla yakın bulduğumu
hatırlıyorum. Ah! O, bugüne kadar gördüğünü en yakışıklı
genç!"
Wickham ve Lydia unutulmuştu bile. En sevgili çocuğu
Jane'di. O anda başka hiçbir kızı umrunda değildi. Jane'in
küçük
kardeşleri,
şimdiden
ablalarının
gelecekteki
mutluluğundan
kendi
paylarına
ne
düşebileceğini
konuşuyorlardı.
Mary, Netherfield'deki kitaplıktan yararlanmak; Kitty de
her kış birkaç balo vermesi için yalvanyordu.
Bingley bundan sonra, doğal olarak Longbourn'a her gün
gelip gider oldu. Çoğu zaman kahvaltıdan önce geliyor ve
reddedemeyeceği bir komşu onu yemeğe çağırmadığı sürece
akşam yemeğinden sonraya kadar kalıyordu. Böyle
zamanlarda bu daveti yapanın ne barbarlığı, ne de başka
kötülükleri kalıyordu.
Elizabeth'in artık ablasıyla konuşacak pek az zamanı
oluyordu. Çünkü Bay Bingley onlardayken Jane başka
kimseyle ilgilenmiyordu, ama arada sırada ister istemez ayrı
kalmalarının her ikisine de yaran dokunuyordu. Jane yokken
Bay Bingley hep Elizabeth'in yanında kalıp, ona Jane'den söz
ediyor; Bingley gittiği zaman Jane de aynı şeyi yapıyordu.
Bir akşam iki kız kardeş başbaşayken Jane:
"Geçen bahar Londra'da olduğumdan hiç haberi
olmadığını söylemesine o kadar sevindim ki! Buna ihtimal
vermiyordum," dedi.
"Ben kuşkulanmıştım. Peki bunu nasıl açıklıyor?"
"Herhalde kız kardeşlerinin işi. Kuşkusuz Bingley'nin
bana yaklaşmasına taraftar değillerdi ki, buna şaşmıyorum;
çünkü birçok açıdan çok daha uygun birini seçebilirdi. Ama
kardeşlerini benimle mutlu gördükleri zaman, ki öyle
olacağını umuyorum, bununla yetinmeyi öğrenecekler. O
zaman, aramız artık bir daha eskisi gibi olmasa da tekrar
düzelecek." "Bu senin ağzından duyduğum en kinci söz.
Aferin sana! Seni Caroline Bingley'nin yalancı övgülerine
kanmış görmek gerçekten çok canımı sıkacaktı!" "Buna inanır
mısın Lizzy, geçen kasımda Londra'ya gittiğinde beni
gerçekten seviyormuş ve ona karşı kayıtsız olduğumu
sanmasa
buraya
dönmekten
onu
hiçbir
şey
alıkoyamayacakmış!"
"Kuşkusuz bu konuda biraz yanılmış, ama bu da ne kadar
alçakgönüllü olduğunu gösterir." Bunun üzerine Jane, doğal
olarak nişanlısının çekingenliğini ve iyi taraflarına yeterince
önem vermediğini anlatarak onu bir hayli övdü.
Elizabeth, Bay Bingley'nin, arkadaşının işe karıştığını
açığa vurmadığına sevindi; çünkü Jane dünyanın en iyi kalpli
ve en kolay bağışlayan insanı da olsa, bu durumun Bay
Darcy'ye karşı az da olsa kin duymasına neden olacağını
biliyordu.
"Kuşkusuz dünyanın en şanslı insanı benim!" diye
haykırdı Jane. "Ah Lizzy, ailemin içinden nasıl böyle seçildim
ve en büyük nimete kondum! Ah, seni de kendim kadar mutlu
görebilsem! Senin için de böyle bir erkek olsa!"
"Bana böyle kırk erkek bulsan, yine de senin hissettiğin
mutluluğun yarısını hissederim. Senin karakterine, senin
iyiliğine sahip olmadıkça senin mutluluğuna da sahip
olamam. Hayır, hayır, beni kendi halime bırak. Şansım yaver
giderse, günün birinde karşıma bir Bay Collins daha çıkar."
Longbourn ailesinde yaşanan olaylar uzun zaman
herkesten gizli kalamazdı. Bayan Bennet kendine bu haberi
Bayan Philips'in kulağına fısıldama izni verdi ve Bayan
Philips de hiç izin almaksızın Meryton'daki bütün
komşularına fısıldadı.
Birkaç hafta önce Lydia ilk kaçtığında talihsizlik örneği
diye gösterildikleri halde Bennet'lann artık dünyanın en talihli
ailesi oldukları söyleniyordu.
LVI
Bingley, Jane ile nişanlandıktan bir hafta sonra, bir sabah
genç adam Longbourn'lu bayanlarla yemek odasında
otururken bir araba sesi dikkatlerini pencereye çekti; dört atlı
bir arabanın geldiğini gördüler. Misafir gelmesi için çok erken
bir saatti, ayrıca araba da komşulardan hiçbirininkine
benzemiyordu. Atlar menzil atıydı; ne araba ne de önde
yürüyen uşağın kıyafeti tanıdıktı. Yine de birinin geldiği kesin
olduğu için Bingley hemen Jane Bennet'ı böyle rahatsız edici
bir misafir yüzünden kapanıp kalmamaları için birlikte
fidanlığa yürümeleri için ikna etti ve ikisi de gittiler. Odada
kalan üç kadın kendilerini bile tatmin etmeyen tahminler
yürütmeye devam ettiler. Sonunda kapı ardına kadar açıldı ve
misafir içeri girdi. Misafir Leydi Catherine de Bourgh idi.
Bennet'lar beklemedikleri birisiyle karşılaşacaklarını
tahmin etmişlerse de, leydinin içeri girmesiyle duydukları
şaşkınlık beklediklerinden de büyük oldu. Bayan Bennet ile
Kitty, Leydi Catherine'i hiç tanımadıkları halde onların
hayreti de Elizabeth'inkinden az değildi. Leydi Catherine her
zamankinden daha burnu havada bir tavırla odaya girdi,
Elizabeth'in selamına hafifçe başını eğmek dışında karşılık
vermedi ve tek bir kelime söylemeden oturdu. Her ne kadar
tanıştırılma isteği göstermediyse de, sayın leydi içeri girince
Elizabeth annesine onun adını söylemişti.
Bu kadar önemli birini misafir etmek, gururunu
okşuyordu ama büyük bir şaşkınlık içinde olan Bayan Bennet
leydiyi çok büyük bir kibarlıkla karşıladı. Bir dakika hiçbir
şey söylemeden oturduktan sonra Leydi Catherine sert bir
tavırla Elizabeth'e: "Umarım hepiniz iyisinizdir, Bayan
Elizabeth. Bu bayan da, sanırım anneniz," dedi. Elizabeth
kısaca öyle olduğunu söyledi.
"Bu da, sanırım kardeşlerinizden biri." Bir leydiyle
konuşma fırsatı doğduğu için keyif içinde olan Bayan Bennet:
"Evet, efendim," dedi. "En küçüğün bir büyüğü. En küçük
kızım geçenlerde evlendi; büyük kızım da yakında ailemize
katılacağına inandığımız gençle dışarda dolaşıyor." Leydi
Catherine kısa süren bir sessizlikten sonra, "Bahçeniz ve
koruluğunuz çok küçük," diye karşılık verdi.
"Sayın leydi, Rosings ile kıyaslanınca bahçemiz bir hiçtir,
ama Sir William Lucas'lannkinden çok daha büyük
olduğundan emin olabilirsiniz."
"Burası yaz akşamlan için uygun bir oturma odası olmasa
gerek. Pencereler tam batıya bakıyor."
Bayan Bennet, yemekten sonra bu odada hiç
oturmadıkları güvencesini verdi ve ekledi: "Bay ve Bayan
Collins umarım iyilerdir sayın leydi."
"Evet, çok iyiler. Kendilerini önceki gece gördüm."
Elizabeth, Leydi Catherine'in kendisine Charlotte'dan bir
mektup vermesini bekliyordu. Leydinin misafirliğinin nedeni
ancak bu olabilirdi. Ama mektup filan çıkmadı ve genç kız
tam anlamıyla şaşkındı.
Bayan Bennet son derece büyük bir kibarlıkla sayın
leydiye içecek bir şeyler ikram etmeyi önerdi; fakat Leydi
Catherine çok kesin ve oldukça kaba bir tavırla hiçbir şey
almayacağını söyledi ve sonra da yerinden kalkarak
Elizabeth'e:
"Bayan Elizabeth," dedi. "Gelirken çimliğinizin bir
yanında küçük, kendi haline bırakıl' mış güzelce bir ağaçlık
gözüme çarptı. Bana eşlik etmek inceliğinde bulunursanız
orada biraz dolaşmak istiyorum."
Annesi heyecanla atıldı: "Hadi, kızım, sayın leydiye
bahçemizi gezdir. Sanınm kulübeyi beğenecekler."
Elizabeth söz dinledi. Koşarak odasından güneş
şemsiyesini aldıktan sonra soylu misafirini aşağı indirdi.
Holden geçerlerken, Leydi Catherine yemek odasının ve
salonun kapılarını açtı, kısaca içeri bir göz attıktan sonra fena
olmadıklarını söyledi ve yürüdü. Araba kapıda duruyordu ve
Elizabeth, Leydi Catherine'in oda hizmetçisinin arabada
oturduğunu gördü. Küçük fidanlığa giden çakıl döşeli yoldan
yürüyorlardı. Elizabeth şu anda her zamankinden daha kaba
ve sert olan bu kadınla konuşmak için hiçbir çaba
harcamamaya karar verdi.
Onun yüzüne bakarken, "Nasıl oldu da onu yeğenine
benzettim!" dedi. Fidanlığa girer girmez Leydi Catherine söze
başladı:
"Buraya
kadar
gelmemin
nedenini
anlamamış
olamazsınız, Bayan Elizabeth. Kendi kalbiniz, kendi
vicdanınız niçin geldiğimi size kesinlikle söylemiştir."
Elizabeth çok doğal bir hayretle baktı:
"Gerçekten yanılıyorsunuz, efendim. Sizi burada görme
şerefinin nedenini anlayabilmiş değilim."
Sayın leydi öfkeli bir tavırla karşılık verdi:
"Bayan Elizabeth Bennet, benim oyuna gelemeyeceğimi
bilmeniz gerekir. Ama siz içtenlikten ne kadar uzak
davranmak isterseniz isteyin bana aynı şeyi yaptıramazsınız.
Karakterim, içtenliği ve dürüstlüğü ile ün salmıştır ve şu
sırada da karakterime aykırı davranacak değilim. İki gün önce
çok kaygılandıncı bir haber işittim. Sadece ablanızın çok
parlak bir evlilik yapmakla kalmadığı, aynı zamanda sizin de,
Bayan Elizabeth Bennet, çok yakında yeğenimle, benim öz
yeğenimle, Bay Darcy ile evlenmeniz söz konusuymuş. Her
ne kadar bunun rezil bir yalan olduğunu biliyor, doğruluğuna
ihtimal vererek Darcy'ye hakaret etmeyi aklımdan' bile
geçirmiyorsam da, duygularımı size bildirmek için hemen
buraya gelmeye karar verdim." Şaşkınlık ve nefretle kızaran
Elizabeth, "Madem işittiklerinizin doğru olmasına ihtimal
vermiyorsunuz, o zaman neden bu kadar uzak bir yere gelme
zahmetine katlandınız? Sayın leydinin buraya gelmekteki
amacı ne olabilir?" diye sordu.
"Böyle bir haberin hemen açıkça yalanlanmasında ısrar
etmek." Elizabeth sakin bir tavırla, "Sizin beni ve ailemi
görmek için Longbourn'a gelmeniz, böyle bir durum varsa,
bunu az da olsa doğrulamış olacaktır," dedi.
""Varsa ha! Yani bundan haberiniz yok gibi mi
davranacaksınız? Bunu siz kasten uydurup yaymadınız mı?
Böyle bir haberin her tarafa yayıldığını bilmiyor musunuz?"
"Hiç duymadım."
"Şu halde bunun aslı olmadığını da söyleyebilir misiniz?"
"Sayın leydi kadar dürüst olacağımı iddia etmiyorum.
Elbette cevap vermek istemeyeceğim sorular sormaya
hakkınız var."
"Bu kadarına katlanamam! Bayan Elizabeth Bennet, ben
tatmin olmak isteğimde ısrar ediyorum! Yeğenim, Darcy, size
evlenme teklifi yaptı mı?"
"Sayın leydi bunun mümkün olmadığını söylediler."
"Mümkün olmaması gerekir. Eğer yeğenim aklını peynir
ekmekle yemediyse öyledir. Ama sizin hileleriniz ve
cilveleriniz, aklının başından gittiği bir anda, ona kendi
nefsine ve ailesine karşı görevlerini unutturabilir. Onu
ayartmış olabilirsiniz." "Böyle yapmış olsaydım, bunu itiraf
edecek son insan ben olurdum." "Bayan Elizabeth Bennet, siz
benim kim olduğumu biliyor musunuz? Ben böyle
konuşulmaya alışık değilim. Ben onun dünyadaki en yakın
akrabası sayılırım, en gizli işlerini bilmeye hakkım var."
"Ama benimkiler için aynı şey söz konusu değil. Bu
şekilde davranmakla da beni açık konuşmaya razı
edemezsiniz."
"Şunu iyi bilin, gerçekleşmesini amaçlama küstahlığını
gösterdiğiniz bu evlilik asla olmayacak. Evet, asla. Bay Darcy
benim kızımla sözlüdür. Ya buna ne diyeceksiniz?" "Yalnız
şunu: Eğer böyle ise onun bana böyle bir teklifte
bulunduğunu sanmanız için bir neden olamaz."
Leydi Catherine bir an duraksadı ve sonra cevap verdi:
"Aralarındaki sözün bir özelliği var. Çocukluklarından
beri birbirleri için yetiştirildiler. Her ikisinin annesinin de en
büyük dileği buydu. Biz bu birleşmeyi onlar daha beşikteyken
kararlaştırmıştık. Şimdi onların evlenmesiyle iki kardeşin
dileklerinin tam yerine geleceği bir sırada aşağı tabakadan,
hiçbir mevkii olmayan, aile ile hiçbir bağı bulunmayan bir
genç kadın buna engel oluyor! Darcy'nin akrabalarının
arzularına önem vermiyor. Anne de Bourgh ile kelimelere
dökülmeden kararlaştırılan nişana aldırmıyor musunuz?
Dürüstlüğünüzü ve inceliğinizi hepten mi kaybettiniz? Ta
bebekliğinden beri yeğeni ile evlenmesinin kararlaştırıldığını
söylüyorum. İşitmiyor musunuz?"
"Evet, daha önce de işitmiştim. Ama bana ne? Eğer
yeğeninizle evlenmeme başka bir engel yoksa, annesiyle
teyzesinin onu Anne de Bourgh ile evlendirmeye
niyetlendiklerini öğrenince bundan vazgeçecek değilim. Her
ikiniz de bu evliliği tasarlamak adına elinizden geldiği kadar
çalıştınız. Bunun gerçekleşmesi artık başkalarına bağlıdır.
Eğer Bay Darcy'nin şeref ve duygu olarak kuzenine bir
bağlılığı yoksa, neden başka birini seçemesin? Eğer seçtiği
kişi de ben isem onu neden kabul etmeyeyim?"
"Çünkü buna şeref, gelenekler, görenekler ve çıkarlar
engel. Evet Bayan Elizabeth Bennet, çıkarlar; çünkü bütün
akraba ve dostlarının duygularına aykırı hareket ederseniz
onların sizi tanımalarını bekleyemezsiniz. Darcy ile ilgisi olan
herkes sizi eleştirecek, küçük görecek, size hakaretle bakacak.
Sizinle evlenmek onun için bir leke olacak, adınız hiçbirimiz
tarafından anılmayacak." "Bunlar büyük talihsizlikler," diye
karşılık verdi Elizabeth, "Ama Bay Darcy'nin eşi, doğal
olarak halinden şikâyet etmeyecek kadar olağanüstü mutluluk
kaynaklarına erişmiş olacaktır." "İnatçı, dik kafalı kız! Sizden
utanıyorum! Geçen baharda gösterdiğim yakınlığa karşı
duyduğunuz gönül borcu bu mu? Bana hiç mi borcunuz yok?
Hadi, oturalım. Bayan Elizabeth, buraya niyetimi
gerçekleştirmeye kararlı olarak geldiğimi anlamanız gerekir.
Bu kararımdan dönecek değilim. Kimsenin kaprisine boyun
eğmeye alışık değilim. Hayal kırıklığına uğramak âdetim
değildir."
"Bu, sayın leydinin şu anki durumunu daha acıklı bir hale
de soksa, beni etkilemez." "Sözümü kesmeyin! Susun da
dinleyin. Kızımla yeğenim birbiri için yaratılmışlardır. İkisi
de anne tarafından aynı soylu kanı taşıyor ve baba
taraflarından da unvan sahibi olmamakla beraber, saygın,
şerefli ve eski ailelerden geliyorlar. İki tarafın da serveti
mükemmel. Her ikisinin de ailelerindeki her birey onları
birbirine yakıştırıyor; soysuz sopsuz, parasız pulsuz bir genç
kadının türemesi mi onları birbirinden ayıracak? Buna göz
yumulabilir mi! Ama bu olmamalı ve olmayacak da! Kendi
iyiliğinizi düşünüyorsanız, yetiştiğiniz çevreyi bırakmayı
istememelisiniz."
"Yeğeninizle evlenmekle kendimi bu çevreyi bırakmış
saymayacağım. Bay Darcy kibar bir adam, ben de kibar bir
adamın kızıyım: Bu bakımdan birbirimize dengiz."
"Doğru. Kibar bir adamın kızısınız. Ama anneniz kimmiş?
Dayınız, enişteniz, yengeniz, teyzeniz kimler? Onların
durumlarından haberim yok sanmayın." "Akrabalarım kim
olursa olsun, yeğeniniz aldırmadıktan sonra size ne?" "Bana
kesin olarak söyleyin. Onunla nişanlı mısınız?"
Elizabeth, hiç yoksa Leydi Catherine'i memnun etmemek
için bu soruya cevap vermek istemezdi, ama bir dakika
düşündükten sonra, "Nişanlı değilim," demekten başka bir şey
yapamadı.
Leydi Catherine memnun görünüyordu. "Onunla asla
nişanlanmayacağınıza dair söz verir misiniz?"
"Böyle bir söz veremem." "Bayan Elizabeth! Şaşırdım
kaldım. Daha aklı başında genç bir kadınla karşılaşacağımı
umuyordum. Ama beni yıldıracağınızı sanarak aldanmayın.
İstediğim güvenceyi almadan buradan gitmeyeceğim."
"Ben de kesinlikle böyle bir güvence vermeyeceğim. Beni
korkutarak bu kadar akla sığmaz bir şeyi kabul ettiremezsiniz.
Sayın leydimiz kızlarını Bay Darcy ile evlendirmek istiyorlar;
ama istediğiniz sözü vermem onların evlenme ihtimallerini
artıracak mı? Bay Darcy'nin bana tutkun olduğunu
varsayarsak, benim onu reddetmem kuzenine teklifte
bulunmasını sağlar mı? Leydi Catherine, izninizle şunu
söyleyeyim, bu olağanüstü isteğinizi desteklemek için ileri
sürdüğünüz düşünceler, yersiz olduğu oranda saçma da. Bu
gibi yöntemlerle beni yola getireceğinizi sanıyorsanız beni
tamamıyla yanlış tanımışsınız. İşine karışmanızı yeğeniniz ne
dereceye kadar onaylayacak bilmiyorum; ama benim işime
karışmaya kesinlikle hakkınız yok. Bu nedenle, bu konuda
daha fazla rahatsız edilmek istemiyorum." "İsterseniz o kadar
acele etmeyin. Söyleyeceklerim daha bitmedi. Israrla
belirttiğim engellere ekleyeceğim bir şey daha var. Küçük
kardeşinizin rezil kaçışını bilmiyor değilim. Her şeyden
haberim var; genç adam onu zor bela, babanızla dayınızın bir
hayli özveri göstermesi pahasına almış. Böyle bir kız,
yeğenimin baldızı, onun kocası, yani Darcy'nin babasının
kâhyasının oğlu da bacanağı mı olacak? Tanrım sen beni
koru! Neler düşünüyorsunuz? Pemberley'deki anılar böyle
kirlenecek mi?"
Elizabeth yorgun bir tavırla cevap verdi: "Artık
söyleyecek daha fazla bir şeyiniz olamaz. Elinizden gelen her
şekilde bana hakaret ettiniz. Eve dönmeyi istemek
zorundayım." Bu sözleri söylerken kalktı. Leydi Catherine de
kalktı ve geri döndüler. Sayın leydi son derece öfkeliydi:
"Şu halde yeğenimin şerefine ve saygınlığına hiç saygı
göstermiyorsunuz! Duygusuz, bencil kız! Size bağlanmasının
onu herkesin gözünde küçülteceğini düşünemiyor musunuz?"
"Leydi Catherine, söyleyecek başka sözüm yok.
Duygularımı biliyorsunuz." "Demek onu elde etmeye karar
verdiniz?"
"Böyle bir şey demedim. Yalnızca kendi fikrime göre, sizi
ve sizin gibi benimle hiçbir ilgisi olmayan kimseleri hesaba
katmadan, mutluluğuma hizmet edecek şekilde davranma
karanndayım."
"Güzel. Demek beni memnun etmeyi reddediyorsunuz.
Şerefin ve gönül borcunun gereklerini yadsıyorsunuz. Onu
bütün dostlarının gözünde mahvetmeye ve dünyaya karşı
gülünç düşürmeye kararlısınız."
"Bu konuda beni herhangi bir kimseye bağlayan ne görev,
ne şeref ne de gönül borcu var," dedi Elizabeth. "Bay Darcy
ile evlenmem bu ilkelerden hiçbirini çiğnemeyecek.
Akrabalarının öfkelenmesi veya dünyanın gözünden
düşmesine gelince: Mademki ailesi onun benimle
evlenmesine karşı, ben de onların kızmasına bir an bile
üzülmem. Çevremiz de genel olarak böyle bir hakaret
duygusuna katılmayacak kadar zaten sağduyulu." "Demek
gerçek fikriniz bu! Demek bu son kararınız! Pekâlâ. Artık
nasıl davranmam gerektiğini biliyorum. Bayan Elizabeth,
hırslarınızın gerçekleşeceğini sanmayın. Sizi sınamak için
geldim. Sizi mantıklı bulacağımı ummuştum. Fakat iyi bilin
ki ben inadımı sürdürürüm." Arabanın kapısına gelinceye
kadar Leydi Catherine bu şekilde konuşmaya devam etti.
Arabaya varınca da acele dönerek ekledi:
"Size 'hoşça kalın' demiyorum, Bayan Elizabeth, annenize
selam da yollamıyorum. Böyle bir ilgiye layık değilsiniz.
Gerçekten, hiç, hiç memnun kalmadım."
Elizabeth karşılık vermedi ve sayın leydiyi eve gelmesi
için ikna etmeye çalışmadan sessizce içeri girdi. Yukarı
çıkarken arabanın uzaklaştığını duydu. Annesi genç kızı
tuvalet odasının kapısında sabırsızlıkla karşılayarak Leydi
Catherine'in neden içeri gelip dinlenmediğini sordu: "Keyfi
istemedi, gitmekte ısrar etti."
"Çok hoş bir kadın! Buraya gelmekle çok büyük bir
nezaket gösterdi! Anladığıma göre, Collinsler'in iyi
olduklarını haber vermek için uğradı. Herhalde bir yere
gidiyordu, Meryton'dan geçerken de seni ziyaret etmeyi
düşünmüştür. Sana özellikle söyleyeceği bir şey yoktu değil
mi Lizzy?"
Elizabeth bu noktada biraz yalan söylemek zorunda kaldı;
çünkü ne konuştuklarını anlatması imkânsızdı.
LVII
Bu olağandışı ziyaretin Elizabeth'in ruhunda yarattığı
fırtınanın üstesinden gelmek kolay değildi. Genç kız saatlerce
bundan başka bir şey düşünememişti. Öyle görülüyordu ki
Leydi Catherine, Rosings'den buraya kadar yolculuk yapma
zahmetine sadece ve sadece Bay Darcy ile aralarında olduğu
sanılan nişanı bozmak için gelmişti. Kuşkusuz akıllıca
yapılmış bir plandı. Ama Elizabeth nişanlandıkları haberinin
nereden çıktığını tahmin edemiyordu. Sonunda buldu: Bay
Darcy'nin, Bingley'nin yakın arkadaşı, kendisinin de Jane'in
kardeşi olması yeterliydi. Bir düğün yapılacak olması
herkesin aklına ikinci bir düğünü getirmişti. Ablasının
evliliğinin Bay Darcy ile daha sık karşılaşmasını
gerektireceğini kendisi de düşünmemiş değildi. Lucas
Köşkü'ndeki komşuları da genç kızın, ileride belki de olur
gözüyle baktığı bu işi hemen olmuş gibi kabul etmişler;
Collins'ler ile mektuplaştıkları için de bu fikir Leydi
Catherine'in kulağına kadar gitmişti.
Yine de Leydi Catherine'in sözlerini hatırladıkça, bu işe
karışmaktaki ısrarından doğabilecek sonuçlardan endişe
duymuyor değildi. Ayrıca leydinin evlenmelerini önlemede
kesin kararlı olduğunu söylemesinden, onun kuzeni Darcy'yle
de konuşacağı anlamını çıkarmıştı. Bu birleşmenin
kötülüklerinin aynı şekilde sayılıp dökülmesini onun nasıl
karşılayacağını düşünmeye bile cesaret edemiyordu. Elizabeth
ne Bay Darcy'nin teyzesine karşı sevgisinin gerçek derecesini
ne de onun düşüncelerine ne kadar önem verdiğini bilmiyor,
ancak onun, teyzesinin saygınlığını, kendisinden daha çok
düşüneceğini tahmin ediyordu. Leydi Catherine, genç adama
bu kadar alt sınıftan bir kızla evlenmesinin kötü sonuçlarını
sayıp dökmekle yakın akrabası Darcy'nin kuşkusuz en zayıf
yanına parmak basmış olacaktı. Genç adamın şeref anlayışı
bambaşka olabilir; Leydi Catherine'in Elizabeth'e söylediği
zayıf ve saçma görünen iddialarını, o akla uygun ve sağlam
bir akıl yürütme olarak kabul edebilirdi.
Bay Darcy eğer Elizabeth'in çoğunlukla ihtimal verdiği
gibi ne yapacağı konusunda kararsızsa, bu kadar yakın bir
akrabanın öğüt ve ricaları bütün kuşkuları giderebilir ve genç
adam lekesiz bir şerefin sağlayabileceği kadar mutlu olmaya
karar verebilirdi. Leydi Catherine'in onu Londra'dan geçerken
görmesi olasıydı ve eğer böyle olursa Bingley'ye verdiği sözü
tutamayacak; Netherfield'e gelemeyecekti.
Genç kız, "Eğer birkaç güne kadar, sözünde
duramayacağını arkadaşına bildirerek özür dilerse bunun ne
demek olduğunu anlayacağım," diye düşünüyordu. "Bütün
ümitlerimi keser, beni sevmesini dilemekten vazgeçerim.
Sevgimi ve beni elde edebileceği bir sırada benden
vazgeçerse, o zaman ben de onu içimden atarım."
Kimin misafir geldiğini öğrenince ailenin geri kalan
bireylerinin duyduğu şaşkınlık çok büyüktü. Fakat Bayan
Bennet'ın merakını yatıştıran tahminleri diğerleri de tatmin
ettiği için, Elizabeth bu konuda daha fazla rahatsız edilmekten
kurtuldu. Ertesi sabah genç kız aşağı inerken, elinde bir
mektupla kitaplığından çıkmakta olan babasıyla karşılaştı:
"Lizzy, ben de seni bulmaya geliyordum, odama gel."
Babasının ardından gitti ve kendisine söyleyeceklerinin
bir şekilde elindeki mektupla ilgisi olduğunu anlayınca
merakı arttı. Birden mektubun Leydi Catherine'den gelmiş
olabileceğini düşündü; eğer öyle ise açıklama yapmak
zorunda kalacağını hesaplayarak üzüldü.
Babasının arkasından şöminenin yanına geldi, ikisi de
oturdular. Bay Bennet: "Bu sabah beni çok şaşırtan bir
mektup aldım," dedi. 'Temelde seni ilgilendirdiği için,
nelerden söz ettiğini bilmen gerekiyor. Yakında iki kızımı
birden evlendireceğimi bilmiyordum. Kazandığın bu önemli
basan için seni kutlamama izin ver." Elizabeth bir an için
mektubun sandığı gibi teyzeden değil, yeğeni Bay Darcy'den
geldiğini düşünüp kıpkırmızı kesildi. Bay Darcy duygularını
anlattığı için sevinmeli mi, yoksa mektubun kendine
yazılmadığına gücenmeli miydi, karar veremiyordu.
"Konudan haberin var gibi görünüyorsun," diye devam etti
babası. "Bu gibi işlerde genç kızların sezgileri çoktur; ama
hayranının kim olduğunu senin ince zekanın bile
bulamayacağına bahse girerim. Mektup Bay Collins'ten
geliyor!" "Bay Collins'ten mi! Bay Collins benimle ilgili ne
yazabilir?" "Tabii amaca hizmet edecek birçok şey yazabilir.
Büyük kızımın yaklaşan düğünü için tebriklerini bildirerek
başlıyor. Anlaşılan bu haberi iyi yürekli, dedikoducu
Lucas'lardan duymuş. Bu konuda söylediklerini okuyarak
sabrını zorlayacak değilim. Seninle ilgili olan satırlar şunlar:
"Bu mutlu olay için Bayan Collins'in ve benim içten
kutlamalarımızı böylece sunduktan sonra, aynı kaynaktan
öğrendiğimiz bir başka habere de kısaca değineceğim.
Ablasının ardından kızınız Elizabeth'in de Bennet adını uzun
zaman taşımayacağı tahmin edilmekte. Kader yoldaşı olarak
seçilen kimse ülkenin en parlak kişiliklerinden biri olarak
anılabilir." "Kimi kastettiğini tahmin edebilir misin Lizzy?"
"Bu genç adam, bir ölümlünün en çok isteyebileceği her
şeye, mükemmel mülke, soylu akrabalara, büyük saygınlığa
sahip. Ama bütün bu heveslendirici niteliklere rağmen bu
gencin teklifini hemen kabul etmeye karar vermekle tabii ki
bu fırsatı kaçırmak istemeyeceksinizdir ne gibi kötülüklerle
karşılaşabileceğiniz konusunda sizi ve kuzenim Elizabeth'i
uyarmama izin verin."
"Bu gencin kim olduğu hakkında bir fikrin var mı Lizzy?
Ama işte şimdi meydana çıkıyor." "Böyle bir uyarıda
bulunmamın nedeni, genç adamın teyzesi Leydi Catherine de
Bourgh'un bu birleşmeye iyi gözle bakmadığını tahmin
etmemtzdir."
"Görüyorsun ya, adam Bay Darcy'miş. İşte buna şaştın
değil mi Lizzy? Ne Collins, ne de Lucas'lar anlattıklarının
yalan olduğunu avaz haykırmamız için tanıdıklarımız
arasında Bay Darcy'den daha uygun birini seçebilirler miydi?
Bay Darcy bir kadına ancak bir ayıbını bulmak için bakar;
sana da belki ömründe hiç bakmamıştır! Doğrusu harika!"
Elizabeth babasının neşesine katılmak istedi, ama ancak zorla
gülümseyebildi. Babası daha önce hiç bu kadar az hoşuna
giden bir şaka yapmamıştı. "Hoşuna gitmedi mi yoksa?"
"A, tabii! Lütfen devam edin."
"Dün akşam sayın leydiye bu evlenme ihtimalinden söz
edilince kendileri, her zamanki gibi alçakgönüllülük
göstererek bu konudaki duygularını hemen belirttiler.
Kuzenimin ailesinin karşı çıkılacak yanları olmasından ötürü,
sayın leydinin utandırıcı diye nitelendirdikleri böyle bir
birleşmeye hiçbir zaman razı olmayacakları anlaşılınca,
kuzenimle soylu sevgilisi neye kalkıştıklarını bilsinler ve
uygun bir yöntemle tarafların onayını almadan acele edip
evlenmesinler diye düşündüğümden bu bilgiyi en erken bir
zamanda Bayan Elizabeth'e iletmeyi görev bildim."
"Bay Collins şunları da ekliyor:"
"Kuzenim Lydia'nın acıklı meselesinin bu kadar iyi örtbas
edildiğine gerçekten sevindim, ancak tek üzüldüğüm,
evlenmeden önce birlikte yaşadıklarının herkesçe bilinmesi.
Böyle olmakla beraber kendi durumumun yüklediği görevleri
unutmayacak, genç çifti evlenir evlenmez evinize kabul
etmeniz karşısında duyduğum şaşfcmiığı gizlemeye
kalkışmayacağım. Böylelikle günahı onaylamış oldunuz ve
Longbourn papazı ben olsaydım buna şiddetle karşı çıkardım.
Kuşkusuz bir Hıristiyan olarak suçlarını bağışlamanız
gerekirdi; ama onları yanınıza sokmamak; adlarının
huzurunuzda anılmasına izin vermemeliydiniz."
"İşte Bay Collins'in din ve insanlık anlayışı da bu
kadarmış, Elizabeth! Mektubunun bundan sonrasını
Charlotte'cuğunun durumunu ve bir bebek beklediğini
anlatmaya ayırmış. Lizzy, bu mektup seni eğlendirmedi
galiba. Herhalde yalan bir haberden gücenmiş gibi
davranacak, kendini üzecek değilsin. Komşularımızla
eğlenmekten, sırası gelince bizim de onlara gülmekten başka
ne işimiz var ki."
Elizabeth, "Çok hoşuma gitti, ama o kadar tuhaf ki!" dedi.
"Evet, işte eğlenceli tarafı da burada. Başka bir adam
seçselerdi önemi olmazdı; ama onun sana karşı tamamıyla
kayıtsız olması, senin de ondan tüm gücünle nefret edişin
durumu o kadar gülünç derecede saçmalaştınyor ki!
Yazmaktan ne kadar nefret edersem edeyim, hiçbir düşünce
beni Bay Collins ile mektuplaşmaktan alıkoyamaz.
Wickham'ın küstahlığını ve ikiyüzlülüğünü yabana atamam,
ama Bay Collins'in bu mektubunu okuyunca onu damadımın
üstünde tutamam. Lizzy ne olur söyle, Leydi Catherine bu
habere ne dedi? Razı olmayacağını bildirmeye mi gelmiş?"
Bu soruya Elizabeth yalnızca bir kahkahayla karşılık verdi
ve hiç kuşku duyulmadan sorulduğu için sorunun
tekrarlanması da onu üzmedi. Genç kız duygularını
olduğundan başka türlü göstermeyi hiçbir zaman şimdiki
kadar zor bulmamıştı. Ağlamak istediği halde gülmesi
gerekiyordu. Babası, Bay Darcy'nin kayıtsızlığı hakkındaki
sözleriyle içini dağlamıştı. Elizabeth, babasının bu
ilgisizliğine şaşmaktan kendini alamıyordu. Yoksa babasının
görüşü çok az değildi de, kendi hayal gücü mü çok/azfaydı?
Elizabeth bundan da korkuyordu.
LVIII
Bay Bingley, Elizabeth'in ihtimal olarak az da olsa
beklediği gibi, Darcy'den gelmeyeceğim diye bir özür
mektubu alacağına, Leydi Catherine'in ziyaretinden bir hafta
bile geçmeden Darcy'yi beraberinde Longbourn'a getirmeyi
başardı. Bayan Bennet'ın, Bay Darcy'ye teyzesiyle
görüştüklerini söyleyecek olması korkusuyla oturan
Eflzabeth'i bu durumdan kurtaran şey, Jane ile yalnız kalmak
isteyen Bay Bingley'nin yürüyüş teklifinde bulunması ve bu
teklifin kabul edilmesiydi. Bayan Bennet'ın yürümekle başı
hoş değildi, Mary de buna zaman ayıramazdı, ama geri kalan
beş kişi birlikte çıktılar. Bingley ile Jane biraz sonra
diğerlerinin öne geçmesine izin vererek yavaş arkadan
geldiler. Elizabeth, Kitty ve Darcy'nin birbirlerini oyalamaları
gerekiyordu, ama pek az konuşuyorlardı. Kitty, Darcy'den
yanında konuşamayacak kadar korkuyor, Elizabeth gizliden
gizliye ve son gücünü harcayarak cüretkâr bir karar
veriyordu. Belki Bay Darcy de aynı şeyi yapıyordu. Kitty,
Maria'yı ziyaret etmek istediği için Lucas'lara doğru
yürüdüler ve Elizabeth, bu misafirliğin Darcy'nin hoşuna
gitmeyeceğini bildiği için beraber gitmek gibi bir teklifte
bulunmadı ve kardeşi onlardan ayrıldıktan sonra cesaretini
kaybetmeden Bay Darcy ile yürümeye devam etti. Verdiği
karan yerine getireceği an, bu andı ve cesareti de varken
hemen söze başladı:
"Bay Darcy, ben çok bencil bir varlığım, kendi kalbimi
ferahlatırken
sizinkini
ne
kadar
yaralayabileceğime
aldırmıyorum. Zavallı kardeşime yaptığınız eşsiz iyilik için
size teşekkür etmemek artık elimde değil. Bunu öğrendiğim
andan beri, ne kadar büyük bir minnet duyduğumu size
bildirmek
için
sabırsızlanıyorum.
Ailemde
benden
başkalarının da bundan haberleri olsa şimdi yalnız kendi
minnettarlığımı değil, onlannkini de ifade ederdim." Darcy,
şaşkınlık ve heyecan dolu bir ses tonuyla, "Yanlış bir anlam
verildiğinde," diye karşılık verdi, "sizi üzebilecek bir şeyi
öğrendiğinize çok, pek çok üzüldüm. Bayan Gardiner'a bu
kadar az güvenebileceğimi düşünmemiştim."
"Yengemi suçlamayın. Olayla ilginiz olduğunu önce
Lydia'nın boşboğazlığından anladım ve tabii ondan sonra da
olayı ayrıntılarıyla öğrenmeden duramadım. Bay Wickham ile
kardeşimi bulmak için size bunca zahmete katlanmayı, bunca
azaplar çekmeyi göze aldıran yüksek merhamet duygunuz
için bütün ailem adına tekrar tekrar teşekkür etmeme izin
verin." Genç adam, bu açıklama üzerine, "Eğer bana mutlaka
teşekkür etmek istiyorsanız, bunu yalnız kendi adınıza
yapınız. Benim böyle davranmama neden olan en önemli
etkenin sizi sevindirmek olduğunu inkâr etmeye kalkışacak
değilim. Ama aileniz bana hiçbir şey borçlu değil. Hepsine
çok saygım varsa da, ben yalnızca sizi düşünerek hareket
ettim," yanıtını verdi.
Elizabeth tek bir kelime söyleyemeyecek kadar şaşırmıştı.
Kısa süren bir sessizlikten sonra Bay Darcy, konuşmasını,
"Benim duygularımla oynamayacak kadar iyisiniz. Eğer
hisleriniz hâlâ geçen Nisan'dakinin aynı ise bana hemen şimdi
söyleyin. Benim sevgim ve dileklerim değişmedi; ama tek
sözünüzle bu konuyu sonsuza kadar kapatırım," diye
sürdürdü. Genç adamın olağanüstü sıkıntılı ve endişeli
olduğunu hisseden Elizabeth, kendini konuşmaya zorladı ve
aslında duygularının o zamandan beri değiştiğini, bunun için
şimdi verilen güvenceyi teşekkürle karşıladığını biraz tutuk
bir ifade ile de olsa, hiç zaman kaybetmeden anlattı. Bu
cevabın verdiği mutluluğu genç adam belki de şimdiye kadar
hiç duymamıştı ve bu duygusunu, çılgıncasına âşık bir
erkekten beklenebilecek bir coşkuyla açıkladı. Elizabeth onun
gözlerine bakabilseydi, yürekten sevinmenin yüzüne verdiği
ifadenin genç adama ne kadar yakıştığını görebilirdi. Ama
genç kız her ne kadar bakamıyorsa da, dinleyebiliyordu ve
Bay Darcy, Elizabeth'in kendisi için taşıdığı önemi belirten
duygularını anlatırken onun kendisine karşı duyduğu sevginin
Elizabeth'in gözündeki değeri her an biraz daha artıyordu.
Ne yöne gittiklerini bilmeden yürümeye devam ettiler.
Başka hiçbir şeyin farkında olmayacak kadar çok düşünecek,
hissedecek ve söyleyecek şeyleri vardı. Genç kız çok
geçmeden, şu an yürekten anlaşmalarını Bay Darcy'nin
teyzesine borçlu olduklarını öğrendi. Leydi Catherine dönüşte
Londra'dan geçerken yeğenine uğramış, Longbourn'a yaptığı
yolculuğu, bu yolculuğun nedenini Elizabeth ile aralarında
geçen konuşmanın özünü anlatmış ve genç kızın vermeyi
ısrarla reddettiği sözü yeğeninden koparabilir ümidiyle, kendi
aklınca Elizabeth'in aksiliğini ve küstahlığını özellikle
belirten her sözü vurgulamıştı. Ama leydinin emeklerine
yazık olmuş, çabalan tam tersine sonuç vermişti.
Genç adam bunları anlattıktan sonra, 'Teyzemin bu
hareketi sayesinde daha önce kendimi kaptırmaktan zorla
kaçındığım ümitleri yeniden besleme cesaretini duydum,"
dedi. "Sizi, beni kabul etmemeye kararlı olsaydınız bunu
Leydi Catherine'e içtenlikle ve açık söyleyeceğinizi bilecek
kadar tanımıştım."
Elizabeth kızararak gülümsedi: "Evet, bunu yapabilecek
kadar dürüst olduğumu biliyorsunuz. Yüzünüze karşı size o
kadar kötü davrandıktan sonra, bütün akrabalarınızın yanında
da kötülemekten çekinmezdim."
"Bana söylediklerinizden hangisini hak etmemiştim ki!
Gerçi beni yanlış temellere ve yanlış bir geçmişe dayanarak
suçlamıştınız, ama o sıralarda size karşı davranışlarımla ağır
bir cezayı hak ediyordum. Bu hareketim bağışlanamazdı.
Bunu nefret duymadan düşünemiyorum." "O akşam işlenen
suçların çoğu hangimize aittir diye kavga etmeyelim. İyice
incelenirse ikimizin hareketinde de yanlış taraflar var. Ama o
zamandan beri her ikimiz de, umuyorum ki, nezaket yolunda
bir hayli ilerledik."
"Ben kendimi bu kadar kolay bağışlamam. O akşam
söylediklerimi hatırlamak; hareketlerimi, davranışlarımı,
sözlerimi düşünmek aylarca bana anlatılmaz acılar çektirdi;
hâlâ da çektiriyor. Pek yerinde olan hakaretinizi hiç
unutmayacağım: 'daha kibarca davransaydınız...' Aynen bu
sözleri kullanmıştınız. Bu sözlerin bana ne kadar acı verdiğini
bilmiyorsunuz, bunu anlayamazsınız. Yine de itiraf etmeliyim
ki, bu hakaretin yerinde olduğunu kabul etmem için bir hayli
zaman geçmesi gerekti."
"Tabii ben sözlerimin bu kadar güçlü olacağını, size bu
kadar
dokunacağını
hiç
beklememiş;
hiç
aklıma
getirmemiştim."
"İnanırım.
O
zamanlar
duygusuz
olduğumu
düşünüyordunuz, böyle düşündüğünüzden eminim. Teklifinizi
nasıl yaparsanız yapın, beni imkânı yok heveslendiremezsiniz'
derken yüzünüzün aldığı ifadeyi hiç unutmayacağım."
"Ne olursunuz, o zaman söylediklerimi tekrarlamayın.
Bunları hatırlamanın hiçbir yaran yok. İnanın, o akşamki
hareketimden dolayı uzun zamandır gerçekten utanıyorum."
Darcy mektubundan söz açarak, "Yazdıklanm," diye sordu,
"hakkımda daha iyi şeyler düşünmenize yaradı mı? Mektupta
yazanlara inandınız mı?" Genç kız mektubun üzerinde
uyandırdığı etkiyi, eski önyargılarının nasıl yavaş yavaş
kaybolduğunu anlattı.
Bay Darcy, "Yazdıklarımın size kesinlikle acı vereceğini
biliyordum," dedi. "Ama bu gerekliydi. Umarım o mektubu
yok etmişsinizdir. Bir yerini, özellikle başlangıç kısmını
tekrar okuma cesaretini göstermenizden müthiş korkuyorum.
Bana karşı sizde haklı bir nefret uyandıracak bazı sözleri
olduğunu hatırlayabiliyorum."
"Sevgimin devamı için mektubun yakılmasını kesinlikle
gerekli görüyorsanız, kuşkusuz yakanm. Fakat fikirlerimin
kayıtsız şartsız değişmez olmadığına her ikimizi de
inandıracak nedenler varsa da, o kadar da dönek olmadığımı
umuyorum." Darcy, "O mektubu yazarken tamamıyla sakin ve
soğukkanlı olduğuma inanıyordum," dedi. "Ama sonradan
korkunç derecede acı duyguların etkisinde olduğumu
düşündüm." "Mektup belki acı başlamıştı ama öyle bitmedi.
Veda kısmı tam bir sevecenlik içeriyordu. Fakat artık bunu
düşünmeyin. Onu yazanın da, alanın da duyguları o kadar çok
değişti ki, bununla ilgili tatsız her durum unutulmalı. Benim
bu konudaki felsefemi öğrenmelisiniz. Yalnızca iyi anılan,
size keyif veren geçmişi düşünün."
"Bu felsefenizi pek beğenmedim. Sizin geçmişe
bakışınızda herhalde fazla sitem yok, bunlardan doğan
yetinme duygusu felsefe değil, daha iyi bir şey: Cehalet. Ama
benim için böyle değil. Savuşturulamayan, savuşturulmaması
gereken acı anılar beni rahatsız eder. İlke olarak değilse de
aslında pratikte bütün ömrüm boyunca bencil bir varlık
olmuşumdur. Çocukken bana doğru nedir öğretilmiş, ama
huylarımı düzeltmek öğretilmemişti. Bana iyi ilkeler
kazandırılmıştı, fakat bunları gurur ve kibir ile uygulamaya
bırakılmıştım. Ne yazık ailenin yıllarca tek çocuğu, ayrıca
biricik oğlu olduğum için annemle babam, kendileri iyi
insanlar olmakla beraber hele babam çok iyiliksever, çok
nazikti beni şımartmışlar ve bencil davranmaya, aile çevrem
dışında kimseye aldırış etmerrîeye, benden başka herkesi
küçük görmeye, hiç olmazsa benimkine kıyasla onların duygu
ve
değerlerini
aşağılık
saymaya
alıştırılmış,
cesaretlendirilmiştim. Sekiz yaşımdan yirmi sekiz yaşıma
kadar işte ben böyleydim ve siz olmasanız sevgili, güzel
Elizabeth, hâlâ da öyle olacaktım! Size neler borçlu değilim
ki. Bana gerçekten acı, fakat çok yararlı bir ders verdiniz.
Beni hak ettiğim şekilde küçülttünüz. Size, kabul
edileceğinden hiç kuşku duymadan elimi uzatmıştım. Siz
bana, değerli, övgüye layık bir kadına hoş görünebilmekten
ne kadar uzak olduğumu öğrettiniz."
"O zamanlar böyle bir tekliften kesinlikle hoşlanacağıma
inanıyor muydunuz?" "Evet inanıyordum. Bu kendimi
beğenmişliğime ne dersiniz? Sizin teklifimi arzu ettiğinize,
beklediğinize inanmıştım."
"Davranışlarımı iyi kontrol edemedim herhalde, ama
inanın, böyle bir kanı uyandırma niyeti beslememiştim.
Hiçbir zaman sizi aldatmak istemedim, ama duygularım çoğu
zaman beni yanlış yollara sürüklemiş olabilir. O akşamdan
sonra kimbilir benden ne kadar nefret ettiniz!"
"Sizden nefret etmek mi! Önceleri belki öfkelendim, fakat
çok geçmeden bu duygum bile doğru yola saptı."
"Pemberley'de
karşılaştığımızda
benim
için
ne
düşündüğünüzü sormaya adeta korkuyorum. Geldiğim için
beni ayıpladınız mı?"
"Hayır, hayır. Şaşkınlıktan başka bir şey hissetmedim."
"Sizin bana sırt çevirmemenize ben daha çok şaştım.
Olağanüstü bir kibarlıkla karşılanmıştım ve vicdanım bana
bunu hak etmediğimi söylüyordu. Layık olduğumdan
fazlasını görmeyi hiç ummadığımı da itiraf edeyim."
Darcy, "O zamanki amacım bütün kibarlığımı ortaya
dökerek geçmişteki şeyler için hiç de alınmadığımı size
göstermekti," dedi. "Size azarlarınızı ciddiye aldığımı
göstermek istiyor ve böylelikle beni bağışlamanızı,
hakkımdaki kötü fikirlerinizi hafifletmenizi umuyordum.
Diğer dileklerin ne zaman belirdiğini kestiremiyorum, ama
sanırım sizi gördükten yarım saat kadar sonra."
Genç adam daha sonra Georgiana'nın Elizabeth ile
karşılaşmaktan ne kadar sevinç duyduğunu, bu tanışıklığın
ansızın yanda kalmasına da çok üzüldüğünü söyledi ve doğal
olarak söz, bu tanışıklığı yanda bırakan nedene geldi. Genç
kız çok geçmeden Bay Darcy'nin, Lydia'yı aramak için
Elizabeth'lerin ardından Derbyshire'dan ayrılmaya daha
handan çıkmadan karar verdiğini, oradayken halindeki
ciddiyetin de bu uğurda yapılması gereken şeyleri düşünerek
kendi kendisi ile yaptığı mücadelelerden doğduğunu öğrendi.
Elizabeth minnettarlığını bir kez daha tekrarladı. Ama bu,
üzerinde daha fazla durulması her ikisine de acı veren bir
konuydu.
Ne kadar yürüdüklerinin farkında olmayacak kadar dalgın
dalgın epeyce yürüdüler. Sonunda saatlerine bakınca eve
dönme zamanının geldiğini gördüler. Acaba Bay Bingley ile
Jane nerelerde diye düşünürken onların durumunu da
konuştular. Arkadaşı nişanlandıklannı kendisine haber
verdiğinde Darcy çok sevinmişti. Elizabeth, "Bu haberin sizi
şaşırtıp şaşırtmadığını sorabilir miyim?" dedi. "Çok değil.
Buradan giderken, bu işin yakında olacağını hissetmiştim."
"Yani olmasına izin vermiştiniz. Ben de öyle tahmin
etmiştim." Bay Darcy bu değerlendirmeye itiraz ettiyse de,
genç kız bunun aşağı yukan böyle olduğunu anlamıştı. Bay
Darcy, "Londra'ya gitmeden önceki akşam arkadaşıma, çok
önceden yapmam gereken bir itirafta bulundum," dedi. "Bir
zamanlar yaptığım gülünç ve küstah sayılacak müdahaleleri
ona anlattım. Çok şaşırdı. En ufak bir kuşku bile duymamıştı.
Hatta ablanızın ona karşı kayıtsız olduğuna inanmakla hata
ettiğimi düşündüğümü de söyledim. Bayan Jane Bennet'a olan
aşkının hiç azalmadığını gördüğüm için birlikte mutlu
olacaklarına dair en ufak bir şüphem yoktu." Elizabeth genç
adamın arkadaşını bu kadar kolaylıkla yönetebilmesi
karşısında gülümsemekten kendini alamamıştı:
"Ablamın onu sevdiğini söylerken kendi görüşünüze mi
dayanıyorsunuz, yoksa sadece benim geçen baharda verdiğim
bilgiye mi?"
"Kendi görüşüme. Buraya yaptığımız son iki ziyaret
sırasında Bayan Jane Bennet'ı yakından izledim, sevgisine
inandım."
"Demek sizin verdiğiniz güvence, arkadaşınızı hemen
ikna etti." "Öyle oldu. Bingley'de çok saf bir alçakgönüllülük
vardır. Bu kadar önemli bir konuda kendine güvenememişti,
ama benim fikirlerime güvenmesi her şeyi kolaylaştırdı. Bir
ara onu, haklı olarak, gücendiren bir şeyi de itiraf etmek
zorunda kaldım. Ablanızın geçen kış üç ay Londra'da
olduğunu, benim bunu bildiğimi, fakat kendisinden bilerek
sakladığımı daha fazla gizlemem doğru olmazdı. Arkadaşım
bunu öğrenince kızdı. Ama ablanızın duygularına olan güveni
geri gelince öfkesi geçti ve beni yürekten bağışladı."
Elizabeth, Bay Bingley'nin çok hoş bir arkadaş olduğunu, bu
kadar kolay yönetilebilmesinin kendisine ölçülmez değer
kazandırdığını söylemek için sabırsızlanıyordu; ama kendini
tuttu. Darcy'nin alay edilmeye henüz alışık olmadığını, buna
başlamak için daha erken olduğunu hatırladı. Bay Darcy,
kendi mutluluğundan sonra en çok önem verdiği şeyin
Bingley'nin mutluluğu olduğu hakkındaki konuşmasına eve
gelinceye kadar devam etti. Holde ayrıldılar.
LIX
Odaya girer girmez Elizabeth, Jane'in "Lizzy'ciğim,
nerelerde dolaştınız Tanrı aşkına?" sorusuyla karşılaştı ve
masaya oturdukları zaman diğerleri de aynı şeyi sordu.
Elizabeth farkında olmadan bir hayli yürüdükleri cevabını
verdi. Konuşurken kızarmıştı, ama ne bu, ne de başka bir şey
kimsede bir kuşku uyandırmamıştı.
Gece olağanüstü hiçbir şey olmadan geçti. Sevgililer
konuşup gülüştüler, sevgilerini gizli tutanlarsa susuyorlardı.
Darcy mutluluğunu taşkın bir neşeyle gösterecek yaradılışta
bir adam değildi; heyecanlı ve allak bullak bir durumda olan
Elizabeth de kendini mutlu ve şaşkın hissediyordu. Çünkü
içinde bulunduğu şaşkınlıktan başka karşılaşacağı sıkıntılı
durumlar da vardı. Durum öğrenilince ailesinin neler
hissedeceğini hayal etmeye çalışıyor, Darcy'yi Jane'den başka
kimsenin sevmediğini biliyordu, hatta Jane dışındakilerin
ondan,
bütün
zenginliğinin
ve
yüksek
mevkiinin
gideremeyeceği kadar nefret etmelerinden korkuyordu. O
gece genç kız kalbini Jane'e açtı. Jane kuşkulanmak gibi bir
alışkanlığı olmadığı halde Elizabeth'in söylediklerine
inanamadı.
"Şaka ediyorsun Lizzy! Bu olamaz! Bay Darcy ile
nişanlandın ha! Hayır, hayır, beni kandıramazsın. Bunun
imkânsız olduğunu biliyorum."
"Doğrusu hiç de cesaretlendirici bir başlangıç değil! Bir
tek sana güveniyordum ve sen de bana inanmazsan başka
kimse inanmaz. Ama gerçekten doğruyu söylüyorum. Beni
hâlâ seviyor ve biz evlenmek için birbirimize söz vermiş
bulunuyoruz."
Jane kız kardeşine kuşkuyla baktı. "Ah, Lizzy! Olamaz.
Ondan ne kadar nefret ettiğini biliyorum."
"Bu konuda hiçbir şey bilmiyorsun. Bütün o eski nefretler
unutulmalı. Belki onu hiçbir zaman şimdiki kadar sevmedim.
Ama bu işlerde güçlü bir bellek bağışlanmaz bir şeydir. Ben
kendi hesabıma bunu son defa hatırlıyorum."
Jane Bennet hâlâ şaşkın şaşkın bakıyordu. Elizabeth, bu
kez daha ciddi olarak ona söylediklerinin doğruluğunu kesin
bir dille anlattı.
"Aman Tanrım! Bu gerçekten olabilir mi? Ama artık sana
inanmak zorundayım," dedi Jane. "Ah, sevgili Lizzy'ciğim,
seni kutlamam gerekir... Seni kutlarım. Bu sorumu mazur gör,
ama onunla mutlu olacağından iyice emin misin?"
"Bundan hiç kuşkum yok. Dünyanın en mutlu çifti olmaya
karar verdik bile. Fakat sen mutlu musun Jane? Böyle bir
enişten olmasını ister misin?"
"Çok, çok mutluyum. Hiçbir şey ne Bingley'ye ne de bana
daha çok mutluluk veremez. Ama biz bunu düşünmüş,
imkânsız olduğunda karar kılmıştık. Sen onu yeterince
seviyor musun? Ah, Lizzy'ciğim! Sakın sevmeden evlenmeye
kalkışayım deme. Duygularından iyice emin misin?" "Ah!
Tabii! Sana her şeyi anlattığım zaman onu ne kadar çok
sevdiğimi anlayacaksın." "Ne demek istiyorsun?"
"Onu Bingley'den daha çok sevdiğimi itiraf etmeliyim.
Korkarım, kızacaksın." "Canım kardeşim, artık ciddi ol. Çok
ciddi konuşmanı istiyorum. Bana bilmem gereken her şeyi hiç
zaman geçirmeden anlat. Onu ne kadar zamandan beri
sevdiğini söyler misin?" "Bu o kadar yavaş oldu ki, ne zaman
başladığını bilemiyorum. Ama sanırım Pemberley'deki güzel
parkını gördüğüm gün başladı."
Jane'in tekrar ciddi olmasını rica etmesi, istenen etkiyi
yaptı. Genç kız Darcy'ye gerçekten âşık olduğuna ablasını
tatmin edecek şekilde ciddi güvence verdi. Buna inanınca
Jane'in artık söyleyeceği bir şey kalmamıştı:
"Şimdi tam anlamıyla mutluyum," dedi. "Çünkü sen de
benim kadar mutlu olacaksın. Ben Bay Darcy'ye her zaman
değer vermiştim; başka hiçbir neden olmasa bile, seni
sevmesi ona karşı saygı ve sevgi göstermeme yeterdi. Ama
şimdi Bingley'nin arkadaşı ve senin kocan olarak, benim için
ondan daha değerli sadece Bingley ile sen varsın. Ama Lizzy,
bana karşı çok kurnazca, çok kapalı davrandın. Bana
Pemberley'de ve Lambton'da olup bitenlerin çok azını
anlattın! Bu konuda bütün bildiklerimi sana değil bir
başkasına borçluyum." Elizabeth bunları gizli tutmasının
nedenlerini anlattı. Bingley'den söz etmek istememişti ve
kendi duygulan da belirsiz olduğu için Bay Darcy'den söz
açmaktan
kaçınmıştı.
Ama
artık
onun
Lydia'nm
evlenmesindeki rolünü ablasından gizleyemeyecekti. Her şeyi
anlattı. O gecenin yansı konuşmakla geçti. Bayan Bennet
ertesi sabah pencereden bakarken, "Aman Tanrım!" diye
öfkeli söylendi. "Şu sevimsiz Bay Darcy gene
Bingley'ciğimizle birlikte geliyor! Sürekli böyle bize gelip
sıkıntı vermekteki amacı nedir? Ben ya ava gider, ya başka bir
şey yapar da arkadaşını rahatsız etmez sanmıştım. Şimdi ne
yapacağız? Lizzy, onu alıp gene dolaşıver de Bingley'yi
rahatsız etmesin." Elizabeth, bu kadar işine gelen bir teklife
gülmekten kendini alamadı; ama annesinin ona sürekli böyle
kötü sıfatlar yakıştırmasına da gerçekten canı sıkılmıştı. İçeri
girer girmez Bingley, Elizabeth'e o kadar anlamlı baktı, elini o
kadar hararetle sıktı ki, her şeyden haberi olduğuna kuşku
yoktu ve genç adam biraz sonra herkesin duyacağı bir sesle
sordu: "Bayan Bennet, buralarda Lizzy'nin bugün de yolunu
kaybedebileceği başka patikalar yok mu?"
"Bay Darcy, Lizzy ve Kitty'ye bu sabah Oakham Tepesi'ne
çıkmalarını öneririm. Bir hayli uzun, güzel bir yol. Bay Darcy
böyle bir manzara görmemiştir."
Bay Bingley, "Diğerleri için belki iyi, ama Kitty'ye bu yol
eminim çok uzun gelir. Değil mi Kitty?" dedi.
Kitty evde kalmayı tercih ettiğini bildirdi. Darcy, tepedeki
manzarayı görmek için büyük bir istek duyduğunu söyledi ve
Elizabeth, sesini çıkarmadan razı oldu. Genç kız hazırlanmak
için yukarı çıkarken annesi hemen arkasından gelerek:
"Bu suratsız adamla yalnız kalacak olmana üzülüyorum
Lizzy, ama umarım dert etmezsin," dedi. "Biliyorsun bunlar
hep Jane'in hatırı için, sonra Bay Darcy ile çok konuşmaya da
gerek yok, arada sırada bir iki söz yeter, onun için kendini
üzme." Yürüyüş sırasında o akşam Bay Bennet'in onayını
almaya karar verdiler. Annesinin onayını alma işini Elizabeth
üzerine aldı. Annesinin bunu nasıl karşılayacağını bir türlü
kestiremiyordu. Bazen bütün zenginliğinin ve görkeminin bu
adama duyulan nefreti gidermeye yetmeyeceğinden kuşku
duyuyordu. Ama bu evliliğe ister şiddetle karşı çıksın, ister
şiddetle taraftar olsun, aklı başında bir insana yakışmayacak
tavırlar takınacağı kesindi. Annesinin ne ilk sevinç
sarhoşluklarını ne de ilk karşı çıkışlarını Bay Darcy'nin
görmesine dayanamazdı.
Akşam üzeri Bay Bennet kitaplığına gittikten biraz sonra
Bay Darcy de ayağa kalkıp arkasından gidince Elizabeth
büyük bir heyecana kapıldı. Babasının karşı çıkacağından
korkmuyordu, ama en sevdiği çocuğunun seçtiği eş yüzünden
üzüntü, mutsuzluk duyacağından endişeleniyor; kızından
ayrılmaktan acı duyacağını düşünmek işkence gibi geliyordu:
Bu düşünceler Bay Darcy tekrar görününceye kadar devam
etti. Elizabeth ona bakıp da yüzünün güldüğünü görünce
rahatladı. Birkaç dakika sonra genç adam Elizabeth'in Kitty
ile beraber oturduğu masaya yaklaştı ve nakısını seyrediyor
gibi yaparak ona, "Babanıza gidin, sizi kitaplıkta bekliyor,"
diye fısıldadı. Elizabeth hemen gitti. Babası ciddi ve endişeli
bir tavırla odada dolaşıyordu: "Lizzy, sen ne yapıyorsun? Bu
adamı kabul edecek kadar çıldırdın mı? Sen ondan hep nefret
etmedin mi?" Genç kız bundan önce fikirlerinde daha akılcı,
ifadelerinde daha ılımlı olmadığına şimdi ne kadar pişmandı!
Eğer böyle yapsaydı şimdi kendine çok zor gelen birçok
açıklama ve itiraftan kurtulmuş olacaktı; ama artık iş işten
geçmişti. Elizabeth, biraz sıkıntıyla Bay Darcy'ye olan aşkı
konusunda babasına güvence verdi.
"Ya da başka bir deyişle onu elde etmeye karar verdin!"
dedi babası. "Kuşkusuz zengin bir adam, Jane'inkilerden çok
daha güzel elbiselerin ve güzel arabaların olacak, ama bunlar
seni mutlu edecek mi?"
"Benim gerçekçi davranmadığımı sanmaktan başka bir
itirazınız var mı?" dedi Elizabeth. "Hayır, hiçbir itirazım yok.
Hepimiz onu mağrur, suratsız bir adam olarak tanıyoruz. Ama
ondan gerçekten hoşlanıyorsan bunun hiç önemi yok."
Elizabeth gözlerinde yaşlarla cevap verdi: "Ondan
hoşlanıyorum, onu seviyorum! Aslında yersiz bir gururu yok.
Aslında nazik. Onun aslında nasıl biri olduğunu
bilmiyorsunuz. Bu yüzden rica ederim hakkında böyle sözler
söyleyerek beni üzmeyin."
"Lizzy," dedi babası. "Ben ona onay verdiğimi söyledim.
Gerçekten öyle bir adam ki alçakgönüllülük gösterip istediği
hiçbir şeyi ondan esirgeyemem. Eğer sen de onunla
evlenmeye karar verdinse ben razıyım. Ama sana önerim iyi
düşünmen. Huyunu biliyorum Lizzy! Kocana karşı gerçek bir
saygı beslemedikçe, ona senden üstün gözüyle bakmadıkça,
ne mutlu olursun ne de çevrende saygı uyandıran bir insan!
Çok canlı ve yetenekli bir insan olduğundan, dengin olmayan
birisiyle evlenmek senin için büyük bir tehlike oluşturur.
Böyle bir evlilik yaparsan sefil ve perişan olursun. Kızım,
bana hayat arkadaşına saygısız davrandığını görme
üzüntüsünü yaşatma. Ne yaptığından emin misin?" Daha da
duygulanan Elizabeth, ciddi ve heyecanlı bir ifadeyle cevap
verdi ve sonunda, Bay Darcy'nin gerçekten istediği insan
olduğunun tekrar güvencesini vererek, ona karşı duygularının
nasıl bir değişiklik geçirdiğini anlatıp genç adamın sevgisinin
bir günlük bir heves olmadığını, aylarca süren bir sınavdan
geçtiğini söyleyerek; onun bütün iyi yönlerini coşkuyla
saydıktan sonra babasının kuşkularını giderdi ve bu evliliğe
olumlu bakması için onu ikna etti.
"Peki yavrum," dedi babası onu dinledikten sonra,
"söyleyecek başka sözüm yok. Eğer durum böyle ise sana
layık demektir. Daha az değerli bir insan için senden
ayrılmaya razı olmazdım Lizzy." Yarattığı bu olumlu havayı
tamamlamak için Elizabeth, Bay Darcy'nin Lydia için kendi
gönül rızasıyla neler yaptığını anlattı. Bay Bennet bunları
şaşkınlıkla dinledi: "Doğrusu bu gece sürprizler gecesi oldu!
Demek her şeyi Darcy yaptı; evlenmelerini sağladı, parayı
verdi, adamın borçlarını ödedi, onun atanmasını sağladı. Bu
daha iyi. Beni bir sürü dertten ve borç ödemekten kurtarıyor.
Bu iyilikleri dayın yapmış olsaydı bu parayı ödemem
gerekirdi ve öderdim de. Ama bu delicesine âşık gençler her
işi kendi istedikleri şekilde yapıyorlar. Yarın Bay Darcy'ye
borcumu ödemeyi öneririm; o da sana olan aşkını yüksekten
atarak, coşarak anlatıp durur ve konu da bu şekilde kapanır."
Bundan sonra Bay Bennet, birkaç gün önce Bay Collins'in
mektubunu okurken Elizabeth'in duyduğu şaşkınlığı hatırladı
ve bir süre onunla alay ettikten sonra gitmesine izin verdi.
Genç kız odadan çıkarken arkasından seslendi: "Mary ve
Kitty için gelen gençler varsa onları da içeri yolla! Şu sıra
işim yok."
Elizabeth artık çok ağır bir yükten kurtulmuştu ve
odasında yarım saat sakin sakin kafasını dinledikten sonra
oldukça soğukkanlı bir tavırla aşağıdakilere katılabildi. Her
şey henüz kutlanamayacak kadar yeniydi, gece sessiz sedasız
geçti; artık korkacak bir şey yoktu. Zamanla buna da
alışılacak ve bu alışkanlığın rahatlığı hissedilecekti. O gece
annesi tuvalet odasına çıktığı zaman Elizabeth de onu izledi
ve önemli haberi verdi. Etkisi olağanüstüydü. Çünkü haberi
ilk duyduğunda Bayan Bennet hiç kımıldamadan olduğu
yerde donakaldı ve tek kelime edemedi. Duyduğunu
kavrayıncaya kadar birkaç dakika geçmişti. Yine de ailesine
yararlı olacak hiçbir şeyin değerini vermekte genellikle
gecikmez, kızlarından birinin sevgilisi olarak ortaya çıkan
kısmetlerin değerini iyi bilirdi. Bayan Bennet sonunda
kendine gelmeye başladı; iskemlesinde kımıldıyor, ayağa
kalkıp tekrar oturuyor, şaşırıyor, dualar ediyordu. "Aman
Tanrım! Tanrı aklımı bağışlasın! Bir düşünün! Aman Tanrım!
Bay Darcy! Ah benim tatlı Lizzy'm, ne zengin, ne büyük biri
olacaksın! Ne çok cep harçlığın, ne çok takın, ne çok araban
olacak! Jane'inkiler bunun yanında hiç kalıyor, hiç ini hiç
kalıyor. Öyle memnunum, öyle mutluyum ki! Ah ne çekici
adam! Öyle yakışıklı, boylu poslu! Ah Lizzy'ciğim! Daha
önce o kadar nefret ettiğim için benim adıma ondan özür dile.
Umanın, buna aldırmaz. Sevgili Lizzy'ciğim! Londra'da bir
evin olacak. Her şeyin en güzeli. Üç kızım da evli olacak!
Yılda on bin sterlin! Tanrım benim halim ne olacak,
çıldıracağım."
Bu evliliği kabul edeceğinden kuşku duyulmayacağını bu
sözler yeterince anlatıyordu. Annesinin taşkınlığını yalnızca
kendisi gördüğü için sevinen Elizabeth biraz sonra çekilip
gitti. Ama o odasına gireli daha üç dakika olmamıştı ki,
annesi de arkasından geldi. "Canım yavrum," dedi, "başka
hiçbir şey düşünemiyorum! Yılda on bin sterlin, belki de daha
çok! Adeta bir lord! Olağanüstü bir törenle evlenmelisiniz!
Öyle evleneceksiniz. Ah, sevgili yavrum, Bay Darcy en çok
hangi yemeği seviyor söyle de yarın onu pişirmelerini
emredeyim." Bu, annesinin genç adama nasıl davranacağının
acıklı bir habercisiydi ve Elizabeth, Darcy tarafından
coşkuyla sevildiğinden emin olduğu ailesinin onayını
kesinlikle aldığı halde hâlâ üzüldüğü şeyler bulunduğunu fark
etti. Ama ertesi gün, beklediğinden çok daha iyi geçti; çünkü
Bayan Bennet, neyse ki, gelecekteki damadına çok çekingen
davranıyor, onunla konuşmaya bile cesaret edemiyordu.
Yalnızca ona ikramda bulunacak olduğu zamanlarda veya
fikirlerini beğendiğini söylemek için ağzını açıyordu.
Elizabeth, babasının da Bay Darcy'yi daha yakından
tanıma zahmetine katlandığını görerek sevindi. Bay Bennet
çok geçmeden kızına, bu gencin her an biraz daha fazla
gözüne girdiğinin güvencesini verdi.
"Bütün damatlarımı çok beğeniyorum. Gözdem Wickham
olabilir, ama sanırım senin kocanı da Jane'inki kadar
seveceğim."
LX
Elizabeth çok sürmeden eski neşeli ve şakacı halini
bulmuştu. Bay Darcy'den kendisine nasıl olup da âşık
olduğunu anlatmasını istedi. "Bu iş nasıl başladı? Bir kez âşık
olduktan sonra beni hâlâ sevmeye devam etmeni çok iyi
anlıyorum?"
"Aşkımın temelini oluşturan saati, yeri, bakışı ya da sözü
bilmiyorum. Aradan çok zaman geçti. Başladığının farkına
varıncaya kadar çoktan ortasına gelmiştim."
"Önce beni hiç beğenmemiştiniz. Tavırlarıma ve
hareketlerime gelince: Size karşı davranışım nerdeyse kabalık
derecesindeydi. Hemen her sözümde sizi incitmek, iğnelemek
istedim. Hadi içten olun, yoksa benim küstahlığımı mı
beğendiniz?"
"Kafalı oluşunuzu, laf altında kalmayışmızı demek
istiyorsanız, evet." "Buna küstahlık deyiversenize! Yaptığım
bundan pek aşağı kalmıyordu. İşin doğrusu siz incelikten,
saygıdan, aşın ikram görmekten bıkmıştınız. Hep sizin
fikrinize katılan, hep size hoş görünmeye çalışan, hep sizin
kendilerini beğenmenizi isteyen kadınlardan bıkmıştınız. Ben
onlara benzemediğim için ilginizi çektim. Gerçekten nazik
olmasaydınız bu davranışım için benden nefret edecektiniz;
ama kendinizi saklamak için katlandığınız zahmetlere rağmen
duygularınız her zaman soylu, her zaman adildi ve sizi
nezakete ve ikramlara boğan kişileri içinizden tam anlamıyla
küçük görüyordunuz. İşte gördünüz mü, sizi bütün bunları
bana anlatma zahmetinden kurtardım. Evet, her şeyi ayrıntılı
düşündükçe bu nedenleri adamakıllı mantıklı buluyorum.
Yoksa benim iyi bir yanım olup olmadığını bilmiyordunuz.
Hoş, âşık olurken bunu kimse düşünmez ya."
"Jane, Netherfield'de hasta yatarken ona şefkatle,
içtenlikle davranmanızın iyi bir yanı yok muydu?"
"Canım Jane! Ona karşı ilgisiz davranmak kimin elinden
gelir? Ama hareketimi bir erdem diye göstermekten
çekinmeyin. İyi taraflarım sizin korumanız altında. Onları
mümkün olduğu kadar şişirin ve buna karşılık bana da sık sizi
iğnelemek ve sizinle kavga etmek için fırsat kollamak düşsün.
Hatta bu işe hemen şu sorumla başlıyorum: Amacınızı
söylemekte niye bu kadar isteksiz davrandınız? Bize ilk
geldiğiniz, daha sonra bizde ilk yemek yediğiniz günler bana
karşı niye o kadar utangaçtınız? Hele ilk misafirliğe
geldiğiniz gün neden bana hiç aldırış etmiyor gibi
göründünüz?" "Çünkü çok ciddi, çok sessiz duruyor ve bana
hiç cesaret vermiyordunuz." "Ama şaşırmış durumdaydım."
"Ben de öyleydim."
"Yemeğe
geldiğiniz
gün
benimle
daha
çok
konuşabilirdiniz." "Daha az âşık olan biri belki daha fazla
konuşabilirdi."
"Ne yazık ki hep mantıklı cevaplar bulabiliyorsunuz, ben
de bunları kabul edecek kadar mantıklı davranıyorum! Fakat
kendi halinize bırakılsaydınız bu işi acaba ne kadar
sürdürecektiniz? Ben sormasaydım, ne zaman açılacaktınız?
Lydia'ya yaptığınız iyilikler için teşekkür etme kararımın
kuşkusuz büyük etkisi oldu. Hatta korkarım ki biraz fazla
etkisi oldu; çünkü verilen sözü tutmama pahasına içimizi
ferahlatırsak ahlak kuralları nerede kalır? Bunlardan hiç söz
etmemem gerekirdi, ama olmuyor işte." "Üzülmeniz yersiz.
Ahlak kurallarının bir zarara uğradığı yok. Leydi Catherine'in
bizi ayırmak için gösterdiği haksızca çabalar bütün
kuşkularımı dağıtmaya yaradı. Ben bugünkü mutluluğumu
sizin minnettarlığınızı bildirmekte gösterdiğiniz sabırsızlığa
borçlu değilim. Açılışı sizin yapmanızı bekleyecek durumda
değildim. Teyzemin topladığı bilgi bana ümit vermiş ve
zaman kaybetmeden her şeyi öğrenmeye karar vermiştim."
"Leydi Catherine bu işte çok yararlı olmuş. Yararlı olmayı
çok sevdiğinden, bundan mutluluk duyması gerekir. Ama
söyleyin, Netherfield'e niye geldiniz? Longbourn'a atla gezinti
yapmak ve sonra şaşırıp oturmak için mi? Yoksa daha ciddi
işlere mi niyetlenmiştiniz?" "Benim asıl niyetim sizi görmek,
kendimi size sevdirmekte başarılı olup olamayacağımı
anlamaya çalışmaktı. Ve sonra da ablanızın hâlâ Bingley'ye
bağlı olup olmadığını yakından görmek ve eğer bağlıysa
arkadaşıma suçumu itiraf etmek istiyordum. Nitekim bunu
yaptım da."
"Leydi Catherine'e, başıma gelen felaketi haber vermeye
cesaret edebilecek misiniz?" "Bunu yapmak için cesaretten
çok, zamana ihtiyacım var, Elizabeth. Ama yapılması
gerekiyor ve bana bir kâğıt verirseniz, bu işi de hemen aradan
çıkarırım." "Benim de bir mektup yazmam gerekmeseydi,
yanınızda oturur, bir zamanlar bir başka kadının yaptığı gibi
el yazınızın düzgünlüğüne hayran olduğumu söylerdim. Ama
benim de daha fazla habersiz bırakamayacağım gereken bir
yengem var." Bay Darcy ile olan samimiyetinin ne kadar
abartıldığını
söylemek
istemeyen
Elizabeth,
Bayan
Gardiner'ın uzun mektubuna hâlâ yanıt vermemişti, ama
şimdi, memnuniyetle karşılanacağını bildiği bir haberi olduğu
için dayısı ile yengesine üç mutlu gün kaybettirdiğine adeta
utandı. Hemen oturup şu mektubu yazdı:
"Yengeciğim,
Verdiğiniz uzun, ayrıntılı ve doyurucu bilgi için size daha
önce yazıp teşekkür etmem gerekirdi, ama doğrusunu
isterseniz yazamayacak kadar çok öfkelenmiştim. Aslında var
olandan fazlasını hayal etmiştiniz. Fakat şimdi artık
keyfinizin istediğim hayal edebilirsiniz. Hayalinizi özgür
bırakın, konunun izin verdiği yönde kanat gerip uçsun ve
gerçekten evlendiğime inanmadıkça, tahminlerinizde pek az
aldanmış olursunuz. Hemen bana bir mektup yazarak onu son
mektubunuzdakinden daha çok övmelisiniz. Göller Bölgesi'ne
gitmediğimiz için size tekrar teşekkür ederim. Oraya gitmeyi
o kadar istemekle ne kadar aptallık etmişim! Midilliler
hakkındaki fikriniz pek tatlı. Her gün parkın çevresini
dolaşırız. Ben dünyanın en mutlu varlığıyım. Belki bu sözleri
daha önce başkaları da söylemiştir, ama hiçbiri benim kadar
haklı olarak değil. Jane'den bile çok daha mutluyum; o
yalnızca gülümsüyor, ben ise kahkahalar atıyorum. Bay Darcy
benden kalabilen bütün sevgisini size yolluyor. Noel'de
hepinizi Pemberley'ye beklerim. Sevgiler."
Bay Darcy'nin Leydi Catherine'e yolladığı mektupsa
bambaşka bir havadaydı, ama Bay Bennet'ın Bay Collins'in
son mektubuna verdiği yanıt ikisine de benzemiyordu:
"Sayın bay,
Sizi bir daha tebrik yazma zahmetine sokacağım.
Elizabeth çok yakında Bay Darcy'nin karısı olacak. Leydi
Catherine'i elinizden geldiği kadar teselli edin. Ama sizin
yerinizde olsam yeğeninin tarafını tutardım. O daha varlıklı.
Saygılar."
Bayan Caroline Bingley'nin ağabeyine yaklaşan evliliğini
kutlamak için yolladığı mektup sevecen, ama içtenlikten
uzaktı. Caroline bu nedenle sevincini belirtmek, eskisi gibi
ona beslediği sevgiden dem vurmak için Jane'e bile yazmıştı.
Jane bu sözlere aldanmamakla beraber Caroline Bingley'nin
bu hareketi dokunmuştu. Görümcesine güvenmediği halde
ona, layık olduğundan çok daha hoş bir mektup yazmaktan
kendini alamadı. Bay Darcy nişanlandığını kız kardeşine ne
kadar içten bir sevinçle haber verdiyse, Georgiana Darcy de
bu haberi o kadar içten bir sevinçle karşılamıştı. Duygularını
ve yengesinin kendisini sevmesi dileğini ifade etmesine dört
sayfa yetmemişti.
Bay Collins'ten cevap veya eşinden Elizabeth'e tebrik
gelmesine zaman kalmadan Longbourn ailesi, Collins'lerin
Lucas Köşkü'ne misafir olacakları haberini duydular. Bu
beklenmedik taşınmanın nedeni çok geçmeden anlaşıldı.
Leydi Catherine, yeğeninin mektupta yazdıklarına o kadar
öfkelenmişti ki bu birleşmeye gerçekten sevinen Charlotte,
fırtına geçinceye kadar leydinin yanından uzaklaşmak için
sabırsızlanmıştı. Arkadaşının tam bu sırada gelmesini
Elizabeth içten bir sevinçle karşıladı. Ama buluşmaları
sırasında Bay Darcy'nin Charlotte'un kocasının bütün
yaltaklanmalarına ve saygı gösterilerine katlanmak zorunda
kaldığını gördükçe bazen bu sevincin çok pahalıya mal
olduğunu düşünüyordu. Yine de Bay Darcy bütün bunlara her
türlü takdirin üstünde bir soğukkanlılıkla katlanıyordu. Sir
William Lucas'ın "Ülkemizin en parlak mücevherini alıp
götürüyorsunuz," "Umarım hepimiz sık sık St. James'de
buluşuruz," gibi övgülerini bile hiç bozuntuya vermeden
dinliyordu. Arada bir omuzlarını silkse bile bunu, ancak Sir
William oradan uzaklaştıktan sonra yapıyordu.
Bayan Philips'in basitliği genç adamın sabrını sınayan bir
başka etkendi. Her ne kadar kız kardeşi gibi Bayan Philips de
Darcy'den çok çekindiği için Bingley'nin iyi huyluluğundan
cesaret alarak yaptığı gibi onunla senli benli konuşamıyorsa
da, konuştuğunda kesinlikle basitliğini gösteriyordu. Bu genç
adama karşı duyduğu saygı, yanında daha az konuşmasına
neden oluyordu da, nedense daha ince olmasına yaramıyordu.
Elizabeth, nişanlısını gerek teyzesi, gerek Sir William ile sık
sık karşılaştırmamak için elinden geleni yapıyor, onu yalnızca
kendisine
ve
konuşmaktan
acı
duymayacağı
akrabalarına saklamaya çalışıyordu. Bütün bunların yarattığı
tatsız duygular flört döneminin birçok zevklerine mal
oluyorduysa da geleceğe ait ümitlerini artırıyordu. Genç kız,
hem kendisinin hem de Bay Darcy'nin çok az hoşlandığı bu
çevreden ayrılarak Pemberley'deki ince aile topluluğuna ve
bunun rahatlığına kavuşacakları günü hazla düşünüyordu.
LXI
En değerli iki kızını evlendirdiği gün Bayan Bennet'ın
annelik duygularının gururla okşandığı en mutlu gün oldu.
Artık ne büyük bir keyif ve kıvançla Bayan Bingley'ye
misafirlik yaptığı ve Bayan Darcy'den söz açtığı tahmin
edilebilir. Çocuklarını güzel yerlere yerleştirme konusundaki
güçlü dileğinin üç kızını evlendirmekle yerine gelmesiyle,
onun, ömrünün sonuna kadar aklı başında, nazik ve görgülü
bir kadın olması gibi mutlu bir sonuç verdiğini ailesinin hatırı
için söyleyebilmeyi çok isterdim. Yine de bu kadar
olağanüstü bir yuva mutluluğunu belki de yadırgayacak olan
kocası açısından Bayan Bennet'ın arada sırada sinirli ve her
zaman aptal olması bir bakıma şans sayılır.
Bay Bennet, ikinci kızını çok derinden özlüyor,
Elizabeth'e duyduğu sevgi onu sık sık evinden
uzaklaştınyordu. Pemberley'e, hiç beklenmediği zamanlarda
gitmekten çok hoşlanıyordu. Bay Bingley ile Jane,
Netherfield'de yalnızca on iki ay kaldılar. Jane'in annesine ve
Meryton'daki akrabalarına bu kadar yakın olmaya genç adam
bütün uysallığına, genç kadın da bütün sevgisine rağmen daha
fazla dayanamamışlardı. Sonunda Bay Bingley'nin kız
kardeşlerinin değerli dilekleri yerine getirilmiş, Derbyshire'a
yakın bir yerde Bingley bir mülk satın almıştı. Jane ile
Elizabeth, bütün diğer mutluluk nedenlerinden başka,
birbirlerinden ancak otuz mil uzak iki komşu olmanın
mutluluğunu da hissediyorlardı.
Kitty zamanının büyük bölümünü iki ablasının yanında
geçiriyor, bundan birçok maddi yarar sağlıyordu. Aynı
zamanda alışık olduğundan çok daha yüksek bir çevrede
olması, gelişmesinde çok yararlı oluyordu. Lydia gibi
başedilmesi zor bir kız değildi. Lydia'nın etkisi altında kalma
ve onu örnek alma tehlikesinden uzakta, gördüğü özen ve
gözetim sayesinde hırçınlığı, cehaleti ve yavanlığı hayli
azalmıştı. Lydia'nın yeni zararlar vermesine de meydan
verilmiyordu. Bayan Wickham onu sık evine, balolara
çağırıyor, birtakım genç adamlar ayarlamaya çalışıyorsa da
babası gitmesine izin vermiyordu. Mary evde kalan tek kızdı.
Bayan Bennet yalnız oturamadığı için bu kızının hünerlerini
geliştirmesini sık engelliyor, onu yanına alıp gezdiriyordu.
Mary insanlarla daha çok kaynaşmak zorundaydı; ama hâlâ
her birinden ahlak dersi çıkarmaktan kendini alamıyordu ve
babasına öyle geliyordu ki, artık kız kardeşlerinin
güzellikleriyle kıyaslanma azabından da kurtulduğu için
bu değişikliğe kendini uydurmakta pek de isteksiz değildi.
Wickham ile Lydia'yâ gelince. Genç kadının ablalarının
evlenmesi bu çiftin karakterinde herhangi bir değişiklik
yapmamıştı. Wickham, artık Elizabeth'in nankörlüğünün ve
yalancılığının bilinmeyen yanlarını da öğrendiğini düşünüyor,
fakat her şeye rağmen Darcy'nin kendilerini geçindirmeye
razı olabileceğinden ümidini büsbütün kesmiyordu. Elizabeth
evlendiği zaman Lydia'nın yolladığı tebrik mektubundan da
Wickham'ın değilse bile karısının böyle bir ümidi hâlâ
beslediği anlaşılıyordu. Mektup şöyleydi: "Lizzyçiğim,
Sana mutluluklar dilerim. Eğer Bay Darcy' ye karşı benim
Wickham'cığımı sevdiğimin yarısı kadar sevgi duyuyorsan
çok mutlusun demektir. Sizin bu kadar zengin olmanız bize
büyük bir huzur veriyor ve yapacak başka işiniz olmadığı
zamanlar bizi düşüneceğinizi umuyorum. Wickham sarayda
bir iş olabilse kuşkusuz çok sevinecek. Yardım görmezsek
aldığımız paranın bizi geçindirebileceğini hiç sanmıyorum.
Yılda üç dört yüz sterlin gelirli herhangi bir yere razıyız; ama
bulamazsan, bundan Bay Darcy'ye bahsetme. Sevgiler."
Elizabeth bundan Bay Darcy'ye söz etmeyi doğru bulmadığı
için yazdığı cevapta bu gibi her tür rica ve ümidi baştan
önlemeye çalıştı. Fakat kendi harçlıklarından artırdıklarını sık
sık onlara göndererek mümkün olan yardımda bulunuyordu.
Wickham ile Lydia gibi lüks şeyler peşinde koşan, geleceği
hiç düşünmeyen iki insanın ellerine geçen parayla
geçinemeyeceklerini zaten çoktan anlamıştı. Her yer
değiştirdiklerinde borçlarını temizlemek için ya Elizabeth'e,
ya Jane'e başvurarak yardım isterlerdi. Yeni bir ev bulup
yerleştikten sonra bile yaşamaları bir düzene oturmuyordu.
Ucuz bir yer bulmak için hep taşınıp dururlar, sürekli aşırı
masraf yaparlardı. Wickham'ın karısına karşı sevgisi kısa
zamanda söndü; Lydia'nın sevgisiyse biraz daha uzun sürdü.
Gençliğine ve tavırlarının bayağılığına rağmen evliliğin
kendisine sağladığı bütün hakları ve saygınlığı korudu. Darcy,
Wickhaıri\
Pemberley'ye
kabul
etmemekle
beraber,
Elizabeth'in hatırı için, mesleğinde ilerlemesi için ona biraz
daha yardım etti. Kocası Londra veya Bath'a eğlenmeye
gittiği zamanlar Lydia da arada sırada Pemberley'ye
misafirliğe gelirdi. Bingley'lere de o kadar sık gidiyorlar ve o
kadar uzun zaman kalıyorlardı ki bu hareketleri, uysal
Bingley'yi bile karı kocaya artık gitmelerini istediğinden söz
ettirecek kadar bıktırdı. Bayan Caroline Bingley, Darcy'nin
evlenmesine çok üzüldü; ama Pemberley'ye misafirliğe gitme
hakkından vazgeçmek işine gelmediği için bütün dargınlığını
bir kenara bıraktı ve Georgiana'ya her zamankinden daha
düşkün, Darcy'ye de her zamanki gibi yakın davranmaya
başladı. Elizabeth'e olan nezaket borcunu da sonuna kadar
ödüyordu.
Georgiana
artık
tamamıyla
Pemberley'ye yerleşmişti. Gelin görümcenin birbirlerine olan
sevgileri tam Darcy'nin umduğu ve beklediği gibiydi.
Birbirlerini sevmeye yalnız niyetlenmekle kalmamışlar,
gerçekten sevmişlerdi de. Başlangıçta Elizabeth'in, ağabeyiyle
canlı ve rahat bir şekilde konuşmasını çoğu zaman şaşkınlıkla
ve biraz da dehşetle seyretmekle beraber, Georgiana için
yengesi dünyanın en beğenilecek insanıydı. Kendisinde,
sevgisini adeta bastıracak kadar saygı uyandıran ağabeyinin,
şimdi açıktan açığa şaka konusu olduğunu görüyordu. Daha
önce hiç aklına gelmeyen şeyleri öğreniyordu. Örneğin bir
ağabeyin kendinden on yaş küçük kız kardeşinde her zaman
hoş göremeyeceği rahat tavırları, bir kadının kocasına karşı
takınabileceğim Elizabeth'ten öğrenmişti.
Leydi Catherine, yeğeninin evlenmesine köpürmüştü. Bu
evliliğin kararlaştırıldığını bildiren mektuba verdiği cevapta
karakterini bütün çıplaklığıyla ortaya döktüğü, yeğenine ve
özellikle Elizabeth'e karşı hakaret dolu bir dil kullandığı için
bir süre aralarındaki her türlü ilişki kesildi. Ama sonunda
Elizabeth'in ısrarı ile Bay Darcy bu hakareti unutmaya ve
teyzesiyle barışmaya razı oldu. Leydi Catherine biraz
direndikten sonra sonunda dargınlığını unuttu. Bunda
yeğenine olan sevgisi ve eşinin evini nasıl idare ettiği
konusundaki merakı büyük rol oynamıştı. Leydi Catherine
Pemberley'deki koruların havasının yalnız bu yeni hanımın
varlığıyla değil, Londra'daki dayısı ve yengesinin
ziyaretleriyle de kirlenmesine rağmen bu malikâneye
misafirliğe gelme alçakgönüllülüğünü gösterdi. Gardiner'larla
her zaman çok samimi görüşüyorlardı. Yalnız Elizabeth değil,
Darcy de onları gerçekten seviyordu ve genç kızı Derbyshire'a
getirerek birleşmelerini sağlamış olan kan kocaya, her ikisi de
çok büyük bir gönül borcu duyuyorlardı.
-SON-
Document Outline - ÖNSÖZ
- I - II
- III
- IV - V
- VI
- VII
- VIII
- IX
- XI
- XII
- XIII
- XIV
- XVI
- XIX
- XX
- XXI
- XXII
- XXIII
- XXIV
- XXV
- XXVI
- XXVII
- XXVIII
- XXIX
- XXXI
- XXXII
- XXXIII
- XXXVI
- XL
- XLI
- XLII
- XLIII
- XLIV
- XLVI
- XLIX
- LI
- LII
- LVI
- LVII
- LVIII
- LX
Dostları ilə paylaş: |