Aşk ve Gurur


* Vakıf bir mülkün tasarrufundaki kimsenin erkek evladı olursa ve bu evlat



Yüklə 1,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə12/12
tarix22.01.2022
ölçüsü1,64 Mb.
#83041
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   12
Aşk ve Gurur - Jane Austen ( PDFDrive )

* Vakıf bir mülkün tasarrufundaki kimsenin erkek evladı olursa ve bu evlat,

mülkün vakıftan çıkarılarak aile fertleri arasında bölünmesine razı olursa

mülk bölünebilirdi. 

Bay Bennet yılda ancak on sterlin zararlı çıkacaktı. Çünkü

kızının  yemesi  içmesi,  cep  harçlığı,  annesinin  aracılığıyla

sızdırdığı paralar neredeyse bu miktara çok yaklaşıyordu. Bu

işin kendine bu kadar az yorgunluk vermesini de gene tatlı bir

hayretle  karşılıyordu.  Çünkü  şu  an  başlıca  isteği  bu  konuda

mümkün olduğu kadar az üzülmekti. Kızını ararken duyduğu

öfkenin  ilk  şiddeti  geçince  Bay  Bennet  elbette  eski

tembelliğine  döndü.  Mektubu  hemen  yolladı,  çünkü  bir  işe

başlamayı  geciktirdiğinde  başladıktan  sonra  hızla  yapardı.

Bay  Bennet  kayınbiraderine  daha  neler  borçlu  olduğunun

ayrıntılı olarak bildirilmesini rica etti, ama Lydia'ya bir selam

bile yollamayacak kadar çok kızgındı.

Müjde hemen bütün evde ve aynı hızla çevrede duyuldu.

Konu  komşu  bu  konu  üzerine  bir  hayli  fikir  yürüttü.  Bayan

Lydia  Bennet'ın  Londra'da  kalması  veya  gözden  uzak  bir

çiftlik  evinde  dünyadan  soyutlanması  daha  iyi  bir  konuşma

konusu olurdu, ama evlenmesi de gene bir hayli dedikoduya

yol açtı. Meryton'un kıskanç kocakarılarının daha önce Lydia

için bulundukları iyi dilekler, durumun değişmesi üzerine pek

de farklı olmadı. Çünkü böyle bir koca ile genç kızın mutsuz

olacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Bayan Bennet odasından




aşağı inmeyeli iki hafta olmuştu, ama bu mutlu günde tekrar

masanın  başındaki  yerine  oturdu.  Çevresindekileri  sıkacak

kadar 

neşeliydi. 



Zaferini 

hiçbir 


utanç 

duygusu


gölgelemiyordu. Jane on altı yaşına girdiğinden beri bir kızını

evlendirmeye  yönelik  dilekleri  artık  gerçekleşmek  üzereydi.

Bütün  düşünceleri  ve  sözleri  evlenme  töreninde  hizmet

edecek  zarif  kılıklı  uşaklarda,  güzel  muslinlerde  ve  yeni

faytonlarda  dolaşıyordu.  Harıl  hani  o  yakınlarda  kızının

oturabileceği uygun bir yer arıyordu. Gelirlerinin ne olacağını

bilmeden  ve  düşünmeden  birçok  evi  büyüklüğüne  ve

gösterişli olup olmadığına göre değerlendiriyordu:

"Gouldings'ler  çıksa  Haye  Park  fena  değil.  Stoke'daki

büyük ev de iyi ama salonu biraz küçük. Ashworth desen çok

uzak.  Lydia'nın  benden  on  mil  uzakta  oturmasına

dayanamam. Pulvis Köşkü'nün de çatı odaları pek kötü!"

Hizmetçiler  oradayken  kocası  böyle  konuşmasına  izin

verdi,  sözünü  kesmedi.  Ama  hizmetçiler  çekilince,  "Bayan

Bennet,  bu  evlerden  birini  veya  hepsini  oğlunuz  ve  kızınız

için  tutmadan  önce  konuyu  netleştirelim,"  dedi.  "Bu  yörede

bir  eve  hiçbir  zaman  giremeyecekler.  Onları  Longbourn'a

kabul  ederek,  ihtiyatsızlıklarım  cesaretlendirecek  değilim."

Bu sözleri uzun bir çatışma izledi; ama Bay Bennet kararlıydı.

Çok  geçmeden  bu  kavga  başka  bir  kavgaya  yol  açtı.  Bayan

Bennet kocasının, kızına elbise alınması için tek bir kuruş bile

harcamayacağını  şaşkınlıkla  ve  dehşetle  anladı.  Bay  Bennet,

Lydia'ya  bu  konuda,  en  ufak  bir  sevgi  belirtisi  bile

göstermemeye  karar  vermişti.  Bayan  Bennet  bunu

anlayamazdı.  Kocasının  Lydia'ya  böyle  davranarak  onun

evlenmesinin  saygıyla  karşılanmasına  engel  olacak  kadar




öfkelenmesinin  mümkün  olduğuna  inanamıyordu.  Ona  göre,

Lydia'nın  evlenmeden  iki  hafta  önce  Wickham  ile  kaçıp

beraber  yaşamasından  değil  de,  evlenme  töreninde  yeni

elbiseler giyememesinden utanç duymak gerekiyordu.

Elizabeth  o  anın  üzüntüsü  içinde  Bay  Darcy'ye  Lydia

hakkındaki 

endişelerini 

söylediğine 

şimdi 

yürekten


üzülüyordu.  Çünkü  bu  kadar  kısa  bir  zamanda  evlenmesi

kaçışının  ayıbını  sileceği  için,  bu  uygunsuz  başlangıcı  elden

geldiği  kadar  gizlemek  daha  iyi  olurdu.  Bay  Darcy'nin  bu

haberi  çevreye  yayacağından  korkmuyordu.  Ondan  daha  iyi

sır tutacağına inandığı pek az insan vardı; ama kız kardeşinin

hafifliğini  öğrenmesinden  daha  büyük  azap  duyacağı  da  pek

az  insan  vardı.  Ancak  bu,  kendine  zarar  gelebileceği

korkusundan  değildi,  çünkü  hangi  açıdan  bakılırsa  bakılsın

artık  aralarında  aşılmaz  bir  uçurum  olduğu  görülüyordu.

Lydia'nın  evlenmesi  en  şerefli  koşullarda  bile  olsaydı  Bay

Darcy'nin  eleştirdiği  birçok  şey  bulunan  bir  aileyle,  hem  de

çok  haklı  olarak  aşağılayarak  baktığı  bir  adamın  en  yakın

akrabalığını  kabul  ederek  yakınlaşmayı  göze  alacağı

düşünülemezdi. Elizabeth genç adamın böyle bir akrabalıktan

kaçınmasını son derece doğal buluyor ve hak veriyordu. Gerçi

Derbyshire'da  iken  Bay  Darcy  onun  sevgisini  kazanmaya,

gözüne  girmeye  çalışmıştı,  ama  bu  duyguların  böyle  bir

rezaletten sonra hâlâ yaşamasını beklemek akla aykırı olurdu.

Elizabeth  kederli  olduğu  kadar  kendini  küçülmüş  de

hissediyordu; nedenini bilmediği halde pişmanlık duyuyordu.

Artık  hiç  ümidi  kalmadığı  halde,  Bay  Darcy'nin  yakınlık

gösterdiği insanları kıskanıyor, bir haber almasına hemen hiç

imkân  olmadığı  halde  onun  ne  durumda  bulunduğunu



öğrenmek  istiyor;  bir  daha  karşılaşmayacaklarını  bildiği  şu

anda onunla mutlu olabileceğine inanıyordu.

Daha dört ay önce gururla bir tekme vurduğu teklifi şimdi

sevinçle kabul edeceğini Bay Darcy bilse, kim bilir onun için

ne  büyük  bir  zafer  olurdu!  Onun  yüce  gönüllü,  hatta

erkeklerin  en  yüce  gönüllüsü  olduğuna  kuşkusu  yoktu.

Sonuçta o da insandı ve her insan zaferden sevinç duyardı.

Elizabeth,  Bay  Darcy'nin  huy  ve  yetenek  bakımından

kendine  en  uygun  kişi  olduğunu  şimdi  anlıyordu.  Onun

anlayışı  ve  karakteri  genç  kızınkine  benzememekle  beraber,

arzularına  cevap  verebilecek,  her  ikisinin  de  kesinlikle

yararına bir birleşme olacaktı. Genç kız rahatlığı ve canlılığı

ile  onu  yumuşatıp  tavırlarını  iyileştirebilir;  kendisi  de  Bay

Darcy'nin  akıllıca  kararlarından,  bilgisinden  ve  görgüsünden

önemli  ölçüde  yararlanabilirdi.  Herkese  mutluluk  örneği

olacak böyle bir mutlu evlilik artık söz konusu bile olamazdı.

Ailelerinde,  yakında  kurulacak  olan  bir  başka  yuva,  böyle

mutlu bir evlilik olasılığını ortadan kaldırıyordu.

Wickham  ile  Lydia'nın  nasıl  geçineceklerini  hiç  aklı

almıyor;  fakat  yalnız  ve  yalnız  ihtiraslarının  erdemlerine

üstün  gelmesiyle  evlenen  bir  çiftin  mutluluktan  ne  kadar  az

pay alabileceğini tahmin ediyordu.

Bay  Gardiner  çok  geçmeden  eniştesine  bir  mektup  daha

yolladı.  Bay  Bennet'ın  teşekkürlerine,  ailesinden  herkesin

huzuru  için  çalışmaya  her  zaman  hazır  olduğunu  belirterek

kısa  cevap  veriyor,  bu  konudan  kendisine  bir  daha  söz

açılmamasını  rica  ediyordu.  Mektubun  başlıca  amacı  Bay



Wickham'ın  alayından  ayrılmaya  karar  verdiğini  bildirmekti.

Bay Gardiner şöyle devam ediyordu:

"Evlenmesi kararlaştırılır kararlaştırılmam böyle yapması

benim en büyük dileğimdi. Bu kolordudan ayrılmasının gerek

kendisi,  gerek  yeğenim  açısından  hayırlı  olacağını

düşünmekte bana hak vereceğinizi sanıyorum. Bay Wickham

şimdi  orduya  girmek  niyetinde.  Eski  arkadaşları  arasında

alayda hâlâ ona yardım etmekte istekli olanlar var. Kendisine

General  ...'in  halen  kuzeyde  karargâh  kurmuş  bulunan

alayında ona bir asteğmenlik söz verdiler. Buralardan bir süre

için  uzaklaşmaları  da  iyi  bir  şey.  Wickham'ın  geleceği  fena

görünmüyor.  Bambaşka  insanlar  arasında  bulunmak  umarım

her  ikisinin  de  daha  ölçülü  hareket  etmelerine  neden  olur.

Şimdiki önlemlerimizi Albay Forster'e bir mektupla bildirdim

ve  Brighton  ve  civarındaki  alacaklılara  Bay  Wickham'ın

borçlarının yakında ödeneceğini haber vermesini rica ederek,

buna  ben  kefil  olacağımı  söyledim.  Lütfen  siz  de

Meryton'daki alacaklılarına aynı şekilde güvence veriniz. Bay

Wickham'ın verdiği bilgiye göre hazırlanan listeyi ekli olarak

gönderiyorum.  Bütün  borçlarını  söyledi.  Umarım  bizi

aldatmamıştır.  Haggerston'a  talimat  verdim,  bir  hafta

içinde her şey tamam olacak. 




Bundan sonra Wickham ile Lydia eğer Longbourn'a davet

edilmezlerse, kuzeydeki alaya katılmak üzere yola çıkacaklar.

Bayan  Gardiner'dan  öğrendiğime  göre  yeğenim  Güney

İngiltere'den  ayrılmadan  önce  hepinizi  görmek  istiyor.

Kendisi  iyi  ve  saygılarını  gerek  sizin  gerek  annesinin  kabul

etmesini dilemekte. Saygılar. E. Gardtner."

Bay  Bennet  ile  kızları,  Bay  Wickham'ın  ...  alayından

ayrılmasının  yararlarını  Bay  Gardiner  kadar  açık  olarak

görüyorlardı. Ama Bayan Bennet bundan pek hoşlanmamıştı.

Yanında  bulunmasından  büyük  haz  ve  gurur  duymaya

hazırlandığı 

bu 


sırada 

çünkü 


kızıyla 

damadının

Hertfordshire'da  yerleşmelerinden  ümidini  hiç  kesmemişti

Lydia'nın  Kuzey  İngiltere'ye  gitmesi  onun  için  şiddetli  bir

hayal  kırıklığı  oldu.  Ayrıca,  Lydia'nın  herkesi  tanıdığı  ve

hoşlandığı 

birçok 

kişinin 


bulunduğu 

bir 


alaydan

uzaklaştırılması da kötüydü. "Bayan Forster'ı öyle seviyor ki,

ondan  ayrılması  güç  olacak.  Ayrıca  alayda  beğendiği  birçok

genç  var.  Generalin  alayındaki  subaylar  o  kadar  hoş

olmayabilir,"  diye  sızlanıyordu.  Lydia'nın  Kuzey  İngiltere'ye

gitmek  üzere  yola  çıkmadan  önce  ailesi  tarafından  tekrar

kabul edilmesi için yaptığı rica Bay Gardiner'ın mektubundan

bu  anlam  çıkıyordubaşlangıçta  Bay  Bennet  tarafından  kesin

olarak  reddedildi.  Ama  kardeşlerinin  kırılmasını  ve  herkesin

gözünde  küçük  düşmesini  istemeyen  Jane  ile  Elizabeth,

Lydia'nın evlenir evlenmez kocasıyla birlikte annesi ve babası

tarafından Longbourn'a kabul edilmesi ve böylece bu evliliğin

onaylanması  konusunda,  babalarına  o  kadar  kuvvetle,  ama

aynı  zamanda  o  kadar  makul  ve  yumuşak  bir  dille  ısrarda

bulundular ki, Bay Bennet kızlarının düşüncelerini kabul etti



ve  onların  istedikleri  gibi  davranmaya  karar  verdi.  Anneleri

de  evli  kızı  kuzeye  gitmeden  önce  onu  komşulara

gösterebileceğini öğrenmekten büyük bir memnuniyet duydu.

Bu  nedenle  Bay  Bennet  kayınbiraderine  tekrar  mektup

yazdığında kızı ile damadının eve gelmelerine izin" verdiğini

de  bildirdi.  Evlenme  töreni  biter  bitmez  genç  çiftin

Longbourn'a  gelmeleri  kararlaştırıldı.  Ancak  Elizabeth,

Wickham'ın  bu  tasarıya  razı  olmasına  şaştı.  Kendine  kalsa

onunla yüz yüze gelmeyi dünyada istemezdi.

LI

Lydia'nın  düğün  günü  geldi  çattı.  Jane  ile  Elizabeth'in

Lydia hesabına hissettikleri, büyük ihtimalle onun kendisi için

hissettiklerinden  daha  derindi.  Gelinle  damadı  ...'da

karşılamak  üzere  araba  gönderildi.  Yemek  zamanında

Longbourn'a  gelmiş  olacaklardı.  Gelişlerini,  Jane  ile

Elizabeth  endişe  içinde  bekliyorlardı.  Hele  Jane,  kendini

Lydia'nın  yerine  koyarak,  o  anda  neler  hissedeceğini

düşünüyor,  kardeşinin  çektiğini  düşündüğü  ıstıraplar

karşısında keder duyuyordu.

Sonunda geldiler. Ev halkı onları karşılamak için kahvaltı

odasında  toplanmıştı.  Araba  kapıya  vardığı  zaman  Bayan

Bennet'ın  yüzünü  büyük  bir  gülümseme  kapladı.  Kocası  çok

ciddi  görünüyordu.  Kızlar  da  telaşlı,  kaygılı  ve  ürkektiler.

Lydia'nın  sesi  sofada  duyuldu.  Kapı  hızla  açıldı  ve  genç  kız

içeri  koştu.  Annesi  de  koşup  onu  kucakladı  ve  sarhoş  bir

sevinçle, "Hoş geldin," dedi; şefkatli bir gülümsemeyle elini,

karısının arkasından yürüyen Wickham'a uzattı; her ikisine de

mutluluklar diledi; sesinde öyle bir sevinç seziliyordu ki genç

çiftin mutluluğundan hiç kuşku duymadığı belliydi. Ama Bay




Bennet'ın  onları  karşılayışı  annelerininki  kadar  içten  olmadı.

Yüz hatlarındaki gerginlik biraz daha artmıştı ve ağzını bıçak

açmıyordu.  İşin  aslı,  genç  çiftin  böylesine  rahat  tavrı  onu

öfkelendirmeye  yetmişti.  Elizabeth  bundan  tiksinti  duymuş,

Jane Bennet bile şaşırmıştı. Lydia, hâlâ o eski çılgın, utanma

nedir  bilmez,  gürültücü  ve  pervasız  Lydia'ydı.  Bir

kardeşinden öbürüne gidiyor, kendini kutlamalarını istiyordu.

Sonunda  hepsi  oturdukları  zaman  odayı  gözden  geçirdi,

gözüne çarpan ufak bir değişiklik üstüne düşüncesini söyledi

ve bir hayli zamandır buradan uzak olduğunu gülerek belirtti.

Wickham  karısından  da  rahattı;  ancak  tavırları  her  zaman  o

kadar  hoştu  ki,  karakteri  ve  evlenme  şekli  istedikleri  gibi

olsaydı,  Bennet  ailesine  karıştığını  söylerken  gülümseyişi  ve

rahatlığı gerçekten hepsine keyif verecekti. Elizabeth onun bu

kadar yüzsüz olabileceğini hiç aklına getirmemişti. Oturduğu

yerde,  bu  adamın  küstahlığının  sınır  tanımayacağını  fark

edince  kızardı.  Jane  de  kızardı.  Fakat  onların  böyle

şaşırmasına asıl neden olan iki insanın renkleri hiç değişmedi.

Konuşacak  konu  bulmakta  güçlük  çekilmedi.  Gelin  ve

annesi hızlı hızlı konuştukları halde söyleyeceklerini gene de

yetiştiremiyorlardı  ve  Elizabeth'in  yanında  oturan  Wickham

rahat  bir  tavırla  yöredeki  tanıdıkları  hakkında  genç  kıza

sorular  soruyordu,  ama  Elizabeth  cevap  verirken  onun  kadar

rahat  davranamıyordu.  Yeni  evliler  dünyanın  en  mutlu

anılarını  taşıyor  gibiydiler.  Geçmişteki  hiçbir  şey  acı  ile

anılmıyordu.  Lydia  ablalarının,  dünyayı  verseler  açmaya

cesaret edemeyecekleri konuyu kendiliğinden "açtı. "Düşünün

ben  gideli  üç  ay  olmuş!"  dedi.  "İnanamıyorum,  bana  on  beş

gün gibi geliyor, ama bu arada o kadar çok şey oldu ki. Aman

Tanrım! Giderken, döndüğümde evlenmiş olacağımı rüyamda




görsem  inanmazdım!  Fakat  evlenirsem  pek  hoş  olur  diye  de

düşünmüştüm."  Babası  bakışlarını  yerden  kaldırıp  ona  dikti,

Jane  üzüntüden  kıvranıyordu.  Elizabeth  kardeşine  anlamlı

baktı; ama aldırış etmemeye karar verdiği şeyleri görmek ve

duymak  gibi  bir  âdeti  olmayan  Lydia  neşeyle  anlatmaya

devam  ediyordu:  "Anne,  köydekilerin  benim  bugün

evlendiğimden  haberleri  var  mı?  Belki  yoktur  diye

korkuyordum.  Yolda  William  Goulding'in  faytonuna

yetiştiğimiz  zaman,  evlendiğimi  öğrenmesi  için,  ondan  yana

olan  camı  indirdim,  eldivenimi  çıkardım,  alyansımı  görmesi

için elimi pencereli 5 nin kenarına dayadım. Sonra da büyük

bir  nezaketle  gülümseyerek  selam  verdim."  Elizabeth  daha

fazla  dayanamadı  ve  kalkıp  odadan  dışarı  çıktı.  Salondan

yemek  odasına  geçtiklerini  duyuncaya  kadar  da  yanlarına

dönmedi.  Onlara  yemekte  katıldı.  Lydia  kendini  gösterme

hevesine engel olamayarak annesinin sağ tarafında gidiyordu

ve büyük ablasına şöyle dedi:

"Eh,  Jane,  artık  senin  yerini  ben  alıyorum.  Sen  daha

geriden yürümelisin, çünkü ben artık evli bir kadınım!"

Lydia'mn  ilk  bakışta  hiç  duymadığı  sıkılganlığı  zamanla

hissedeceği  düşünülemezdi.  Tavırları  gittikçe  daha  rahat  bir

hal alıyor, neşesi artıyordu. Teyzesi Bayan Philips'i, Lucas'lan

ve  bütün  diğer  komşularını  görmek,  her  birinin  ona  Bayan

Wickham  diye  hitap  ettiğini  duymak  için  sabırsızlanıyordu.

Ama  bu  arada,  yemekten  sonra  Bayan  Hill  ile  iki  hizmetçi

kıza alyansını göstermeye ve evlendiğini böbürlenerek haber

vermeye  gitti.  Hepsi  kahvaltı  odasına  döndükleri  zaman

annesine,  "Söyle  bakalım  anne,  kocamı  nasıl  buldun?"  diye

sordu.  "Çok  alımlı  bir  erkek  değil  mi?  Eminim  bütün



kardeşlerim beni kıskanıyorlardır. Bari benim güzel talihimin

yansına  konabilseler.  Hepsi  Brighton'a  gitmeli.  Tam  koca

bulunacak bir yer. Oraya hep beraber gitmemiş olmamız çok

kötü."  "Çok  doğru.  Eğer  benim  dediğim  olsaydı  gidecektik.

Ama  Lydia'cığım,  senin  o  kadar  uzaklara  gidecek  olmana

üzüldüm. İlle de gitmeniz şart mı?"

"Ah,  Tanrım,  evet.  Ama  bunda  ne  var?  Orasını  çok

seveceğimden eminim. Siz, babam ve kardeşlerim gelip beni

görürsünüz.  Bütün  kış  Newcastle'dayız.  Herhalde  çok  şık

balolar  yapılır.  Kardeşlerimin  hepsine  iyi  kavalye  bulmaya

dikkat  edeceğim."  Annesi,  "İşte  buna  her  şeyden  çok

sevinirim!"  diye  cevap  verdi.  "Sonra  siz  dönerken

kardeşlerimin  bir  ikisini  bırakırsınız;  kış  çıkmadan  onlara

birer koca bulurum."

Elizabeth,  "Bu  iyiliğin  benim  payıma  düşen  kısmı  için

teşekkür  ederim,  fakat  senin  koca  bulma  yöntemin  hoşuma

gitmiyor,"  dedi.  Misafirler  Longbourn'da'  on  günden  fazla

kalacak  değillerdi.  Bay  Wickham,  Londra'dan  aynlmadan

önce  atanma  emrini  almıştı  ve  on  beş  güne  kadar  alayına

katılmak  zorundaydı.  Misafirliklerinin  bu  kadar  kısa

süreceğine Bayan Bennet'tan başka kimse üzülmüyordu. Kızı

ile  ziyaretler  yaparak  ve  evde  de  bir  sürü  toplantı

düzenleyerek bu zamandan elinden geldiğince yararlandı. Bu

toplantılar  hepsinin  de  işine  geliyordu:  Bir  aile  sohbetinden

kaçınmak, bunu düşünebilenler için düşünemeyenlerden daha

çok istenilir bir şeydi.

Wickham'ın Lydia'ya karşı sevgisi tam Elizabeth'in tahmin

ettiği  gibiydi;  yani  Lydia'mn  ona  olan  sevgisine  hiç  de  eşit

değildi.  Kaçmalarına  genç  adamınkinden  çok,  Lydia'mn



sevgisinin  etkisi  olduğuna  inanmak  için  onlan  yakından

gözlemeye  bile  gerek  yoktu.  Elizabeth'in,  Wickham'ı

Brighton'dan  uzaklaşmak  zorunda  bırakan  bir  durum

olduğundan  kuşkusu  yoktu.  Yoksa  şiddetli  bir  ilgi

beslemediği bir kızla kaçmaya kalkışması akla sığdırılamazdı.

Bu hüküm doğru ise, Wickham kaçarken yanında bir arkadaş

olmasına  itiraz  edecek  türden  bir  genç  değildi.  Lydia  ona

fazlasıyla  düşkündü.  Her  dakika  "Wickham'cığım"  diyor  ve

onunla  kimsenin  boy  ölçüşemeyeceğini  düşünüyordu.  Her

şeyi  en  iyi  o  yapıyordu.  Eylül  başında  kocasının  ülkedeki

herkesten çok kuş avlayacağından emindi.

Geldiklerinden  hemen  sonra  bir  sabah  Lydia  iki  büyük

ablasıyla  otururken  Elizabeth'e:  "Lizzy,  galiba  sana  evlilik

törenimden  bahsetmedim,"  dedi.  "Annemle  diğerlerine  her

şeyi  anlatırken  yanımda  değildin.  Nasıl  olduğunu  merak

etmiyor musun?" "Hayır, etmiyorum," dedi Elizabeth, "bence

bu  konuda  ne  kadar  az  şey  söylenirse  o  kadar  iyi."  "Öyle

tuhafsın  ki!  Ama  nasıl  olduğunu  sana  anlatmalıyım.

Wickham'ın  oturduğu  yer  St.  Clements  papazlığı  bölgesinde

olduğu  için  o  kilisede  evlendik.  Saat  on  bir  gibi  hepimizin

oraya gelmesini kararlaştırmıştık. Dayım, yengem ve ben hep

beraber 


gidecektik. 

Öbürleri 

de 

bizimle 


kilisede

buluşacaklardı.  Pazartesi  sabahı  öyle  telaşlıydım  ki!  Bilirsin,

bir  şey  çıkacak  da  evlenmeme  engel  olacak  diye

korkuyordum; işte o zaman tam çılgına dönerdim. Yengem de

ben  giyinirken  durmadan  öğüt  verdi.  Sanki  karşımda  vaiz

vardı. 


Ama 

ben 


on 

kelimeden 

ancak 

birini


duyuyordum,  çünkü  tahmin  edeceğin  gibi,  Wickham'cığımı

düşünüyordum.  Evlenirken  mavi  ceketini  mi  giyecek  diye

meraktan bitiyordum.



Neyse  her  zamanki  gibi  saat  onda  kahvaltı  ettik.  Bana

kahvaltı  hiç  bitmeyecekmiş  gibi  geldi.  Ha,  sırası  gelmişken

söyleyeyim,  dayımla  yengem  beni  hiç  el  üstünde  tutmadılar.

İnanır  mısın,  orada  on  beş  gün  kaldığım  halde  bir  kez  bile

kapıdan dışarı adım atamadım. Ne bir toplantı, ne de başka bir

gezme, hiçbir şey! Doğru, Londra biraz durgundu, ama ne de

olsa Küçük Tiyatro açıktı. Evet, işte tam araba kapıya geldiği

sırada  dayımı  iş  için  şu  Bay  Stone  denen  korkunç  herif

çağırtti.  Sonra,  biliyorsun,  bunlar  bir  araya  geldiler  mi  artık

bekle dur. Ah, öyle korktum ki, ne yapacağımı bilmiyordum.

Çünkü  kiliseye  dayımın  kolunda  gidecektim  ve  eğer

zamanında  gidemezsek  o  gün  evlenemeyecektik.  Ama  şükür

ki,  on  dakikada  geri  döndü  de,  hepimiz  hazırlanıp  çıktık.

Fakat  sonradan  hatırladım,  eğer  dayım  gelmeseydi  evlenme

töreninin ertelenmesi kesinlikle gerekmezdi. Bay Darcy onun

yerini  pekâlâ  tutabilirdi!"  Elizabeth  şaşırıp  kalmıştı.

İstemeden  ismi  tekrarladı:  "Bay  Darcy!"  "A,  tabii.  O  da

Wickham'la  gelecekti,  biliyorsun.  Aman  Tanrım  ben  ne

yaptım!  Unuttum  gitti!  Bu  konu  hakkında  tek  kelime  bile

etmemeliydim. Onlara o kadar sıkı söz verdim ki! Wickham

şimdi ne diyecek? Bu bir sır olarak kalacaktı!"

"Eğer  bir  sır  olarak  kalacaktıysa,"  dedi  Jane,  "artık  bu

konuda  daha  fazla  bir  şey  söyleme.  Benim  bunun  üzerinde

durmayacağıma güvenebilirsin," dedi. Elizabeth de meraktan

kıvrandığı halde ablası gibi davrandı: "A, tabii! Seni sorulara

boğacak değiliz."

"Teşekkür  ederim.  Çünkü  eğer  bunu  yapsaydınız

kesinlikle her şeyi anlatırdım ve Wickham bana çok kızardı."




Bu cesaretlendirme üzerine Elizabeth soru sormamak için

oradan kaçtı. Ama bu nokta aydınlanmadan duramazdı; bilgi

edinmeye çalışmaması imkânsızdı. Bay Darcy, kız kardeşinin

nikâhında  hazır  bulunmuştu.  Tören  de,  törene  katılanlar  da

Bay Darcy'yi hiç heveslendirecek nitelikte değildi ve bu işle

hiçbir  ilgisi  de  olamazdı.  Buna  ne  anlam  verilebilirdi.

Birbirini çılgınca kovalayan tahminler kafasına hücum ediyor

ama  hiçbiri  Elizabeth'i  tatmin  etmiyordu.  En  çok  hoşuna

giden  fikirler  genç  adamın  karakterini  asil  bir  ışık  altında

gösterdiği  için  akla  yakın  görünmüyordu.  Bu  merakı

bastıramayacaktı.  Acele  bir  kâğıt  bularak  yengesine  kısa  bir

mektup  yazdı.  Lydia'nın  ağzından  kaçırdığı  bu  sözleri  eğer

saklamaya  niyetlendikleri  sırra  aykırı  düşmezse,  kendisine

anlatmasını dileyerek şöyle devam etti:

"Hiçbirimizle  bir  bağı  olmayan  ve  ailemizin  yabancısı

sayılabilecek  bir  kimsenin  böyle  bir  zamanda  aranızda

bulunduğunu  öğrenince  ne  kadar  merak  içinde  kaldığımı

anlamak zor değil. Ne olur, bana hemen yazın da anlayayım.

Fakat Lydia'nın sandığı gibi önemli nedenler yüzünden bunun

gizli  kalması  gerekiyorsa  o  zaman  öğrenmeden  durmak

zorunda kalacağım."

Ama  içinden,  "Hoş  öğrenmeden  duramam  ya,"  dedi.

Sonra mektubunu şöyle bitirdi: "Yengeciğim, eğer bana bunu

açıkça anlatmazsanız, ben de kuşkusuz, anlamak için hilelere,

dalaverelere başvurmak zorunda kalacağım."

Jane'in  inceliği  Elizabeth'le  bu  konuyu  konuşmasına

engeldi.  Elizabeth  bundan  memnundu.  Merakını  yatıştıracak

bir  cevap  alıp  alamayacağını  anlayıncaya  kadar  sır  ortağı

olmaması daha iyiydi.



LII

Elizabeth'in  mektubuna  hemen  cevap  gelmesi  onu  çok

memnun  etti.  Zarfı  eline  alır  almaz  koruya  koştu,  rahatsız

edilme tehlikesinin en az olduğu yer orasıydı. Tahta sıralardan

birine  oturdu;  mektubun  uzunluğundan  yanıtın  olumlu

olduğunu anladığı için kendini sevinmeye hazırlamıştı.

Gracechurch Caddesi, 6 Eylül

"Sevgili yeğenim,

Mektubunu  şimdi  aldım,  sana  anlatacaklarımın  birkaç

satıra  sığamayacağını  tahmin  ettiğim  için  bütün  sabahımı  bu

işe  ayıracağım.  İtiraf  edeyim  ki  isteğin  beni  şaşırttı;  bunu

senden  beklemiyordum.  Kızdım  sanma.  Demek  istediğim  şu

ki,  senin  bu  gibi  soruları  sormaya  gerek  duyacağını

sanmamıştım. Eğer beni anlamak istemiyorsan cüretimi affet.

Dayın  da  benim  kadar  şaşırdı.  Senin  de  konuyla  ilgili

olduğuna  inanmasaydı  dayın  bu  türlü  bir  çözüm  yolu

seçmezdi. Ama mademki bu konudan habersiz ve bilgisizsin

daha açık yazmalıyım. Longbourn'dan ayrıldığım gün dayına

hiç beklemediği biri ziyarete gelmiş: Bay Darcy! Saatlerce bir

odaya  kapanıp  konuşmuşlar.  Ben  geldiğim  zaman  her  şey

olup  bitmişti  Bu  yüzden  senin  gibi  uzun  süre  merak  içinde

beklemedim.  Bay  Darcy,  Bay  Gardiner'a  Lydia  ile

Wickham'ın  nerede  olduklarını  öğrendiğini,  Wickham  ile

birçok  kez,  Lydia  ile  yalnız  bir  kez  konuştuğunu  haber

vermeye gelmiş. Anladığım kadarıyla bizden bir gün sonra o

da  Derbyshire'dan  ayrılmış,  bizimkileri  arayıp  bulmak

amacıyla  Londra'ya  gelmiş.  Bu  hareketine  neden  olarak;

Wickham'ın  değersizliğinin  herkesçe  bilinmesi  ve  böylece




karakter  sahibi  hiçbir  genç  kızın  onu  sevmesine  ve  ona

güvenmesine  imkân  olmaması  gerektiğini,  olayların  böyle

gelişmesinden  kendini  suçlu  gördüğünü  öne  sürmüş.

Büyüklük göstererek her şeyi yersiz gururuna yüklüyor, Bay

Wickham'ın özel bazı olaylarını dünyaya ilan etmeyi bundan

önce bir küçüklük saydığını, nasıl olsa tavırları onun ne mal

olduğunu  ortaya  çıkarır  diye  düşündüğünü  itiraf  ediyormuş.

İşte  bu  nedenleri  ileri  sürerek  kendisinin  yol  açtığı  bir

kötülüğe  çare  bulmayı  boynuna  borç  bilmiş.  Eğer  böyle

hareket etmesine bir başka neden daha varsa eminim ki gene

küçülmezdi.  Lydia  ile  Wickham'ı  Londra'ya  geldikten  ancak

birkaç gün sonra bulabilmiş. Araştırmalarında onun başarması

imkânı  bizden  daha  çokmuş;  ardımızdan  gelmeye  karar

vermesinin  bir  başka  nedeni  de  bunu  bilmesiymiş.  Bir  süre

önce  Bayan  Georgiana  Darcy'ye  mürebbiye  olarak  tutulan,

fakat  sonra  ne  olduğunu  söylemediği  bir  münasebetsizlik

yüzünden  kovulan  Younge  adında  bir  bayan  varmış.  Bayan

Younge  kovulduktan  sonra  Edward  Street'de  büyük  bir  ev

tutmuş, oda kiralayarak geçiniyormuş. Bay Darcy bu bayanın

Bay  Wickham  ile  sıkı  fıkı  olduğunu  biliyormuş.  Bunun  için

Londra'ya  varır  varmaz  genç  adam  hakkında  bilgi  edinmek

için  doğrudan  bu  bayana  gitmiş.  Ama  ondan  istediğini

öğreninceye  kadar  birkaç  gün  geçmiş.  Bayan  Younge

anlaşılan,  rüşvet  almadan  kendine  emanet  edilen  sırrı  açığa

vurmamakta  ayak  diremiş,  çünkü  aslında  arkadaşının  nerede

olduğunu biliyormuş. Gerçekten de Londra'ya vardıkları gün

Wickham  ona  gitmiş.  Bayan  Younge  onları  evine  olabilse

Lydia  ile  Wickham  hemen  oraya  yerleşeceklermiş.  Ama

sonunda  iyi  kalpli  dostumuz  istediği  adresi  öğrenmiş.

Bizimkiler  ...  caddesindeymişler.  Bay  Wickham'ı  görmüş,

daha sonra Lydia'yı da görmekte ısrar etmiş. Bay Darcy önce



Lydia'yı  bu  utanç  verici  durumdan  kaçmaya  ve  ailesi  onu

kabul etmeye razı olur olmaz oraya dönmesi için ikna etmeye

çalışmış  ve  kıza  elinden  gelen  bütün  yardımı  yapma  sözü

vermiş.  Ama  Lydia'nın  olduğu  yerden  kımıldamaya  zerre

kadar  gönlü  yokmuş.  Ailesinden  kimse  umurunda  değilmiş,

kendisinin  yardımını  da  istemiyor  ve  Wickham'ı  bırakıp

gitmenin  lafını  bile  ettirmiyormuş!  Genç  adamın  er  geç

kendisiyle  evleneceğinden  eminmiş,  böyle  olunca  da  bunun

ne  zaman  olduğunun  önemi  yokmuş.  Kızın  duygularının

böyle olduğunu görünce Bay Darcy tek yapılacak şeyin onları

acele  evlendirmek  olduğunu  düşünmüş.  Ancak  Wickham  ile

daha  ilk  konuşmasında  onun  hiç  de  böyle  bir  niyeti

olmadığını  kolayca  anlamış.  Wickham,  alayını,  yüklü  kumar

borçları yüzünden terk etmek zorunda kaldığını itiraf etmiş ve

Lydia'nm  kendisiyle  kaçmasından  doğacak  bütün  kötü

sonuçların suçunu kızın aptallığına yüklemekten çekinmemiş.

Görevinden  hemen  ayrılmak  niyetindeymiş,  gelecekte  ne

olacağı  hakkında  pek  az  bir  tahminde  bulunabüiyormuş.  Bir

yere  gitmeliymiş,  ama  nereye  gideceğini  ve  neyle

geçineceğini  bilmiyormuş.  Bay  Darcy  kardeşinle  neden

hemen  evlenmediğini  sormuş.  Bay  Bennet'ın  çok  zengin

olduğunu  sanmadığını  fakat  gene  de  ona  yararı

dokunabileceğini, 

evlenmekle 

durumunun 

bir 


hayli

düzelebüeceğini  söylemiş.  Ama  aldığı  cevaptan  Wickham'ın

hâlâ başka bir ülkede evlenerek istediği zenginliğe kavuşmayı

umut  ettiğini  anlamış.  Yine  de  bu  sıkıntılı  durumdan  hemen

kurtulma  hevesine  de  aldırış  etmeyecek  bir  adam  olmadığı

için birçok kez çeşitli şeyler kararlaştırmak için buluşmuşlar,

Wickham elbette elde edebileceğinden fazlasını istemiş; ama

sonunda  yola  gelmiş.  Aralarında  anlaşmaya  vardıklarında,

Bay  Darcy  ilk  iş  olarak  bunu  dayına  bildirmek  istemiş,  ben



gelmeden bir gece önce Gracechurch Caddesi'ne gelmiş. Ama

Bay  Gardiner'ı  görememiş;  biraz  daha  soruşturunca  babanın

da  hâlâ  bizde  olduğunu,  fakat  ertesi  sabah  Londra'dan

ayrılacağını  öğrenmiş.  Babanla,  dayınla  olduğu  gibi  ayrıntıh

bir  görüşme  yapamayacağını  düşündüğünden  Bay  Gardiner'ı

görmeyi,  babanın  gidişinden  sonraya  bırakmış.  İsmini

vermediği  için  ertesi  güne  kadar  yalnızca  bir  bayın  bir  iş

hakkında  görüşmek  üzere  geldiği  bilmiyormuş.  Cumartesi

tekrar  geldiğinde,  baban  gittiğinden,  dayın  da  evde

olduğundan,  yukarıda  da  söylediğim  gibi  uzun  görüşmüşler.

Pazar günü gene buluştular. O zaman onu ben de gördüm. Her

şeyin  çözümlenmesi  pazartesiyi  buldu  ve  çözümlenir

çözümlenmez  de  Longboum'a  ulakla  bir  mektup  gönderildi.

Ama  misafirimiz  çok  inatçıydı.  Onun  karaktefihdeki  gerçek

kusurun  inatçılık  olduğunu  sanıyorum  Lizzy.  Değişik

zamanlarda  ona  türlü  kusurlar  yüklendi,  ama  doğrusu  budur.

Her  şeyi  kendisi  yapmakta  ayak  diredi,  oysa  eminim,  dayın

her  şeyi  halledebilirdi  (Bunu  teşekkür  edesin  diye

yazmıyorum,  onun  için  bir  şey  söyleme).  Uzun  uzun

çekiştiler.  Olayın  kahramanlarını  düşününce  bu  emeklerine

acıdım. Sonunda dayın boyun eğmek zorunda kaldı, yeğenine

yararlı  olmasına  izin  verilmediği  gibi,  üstüne  üstlük  bu

yardımın şerefini taşımak zorunda bırakıldı. Böyle bir hareket

karakterine çok ters. Bu yüzden, bu sabahki mektubunun onu

çok  sevindirdiğine  gerçekten  inanıyorum.  Çünkü  bu  konuda

verilmesini  istediğin  bilgi  sayesinde  bu  yalancı  şerefin

yükünden  kurtulacak  ve  minnettarlığın  esas  sahibine  karşı

duyulması  mümkün  olacaka.  Yalnız  Lizzy  bunu  şimdilik

senden ve belki de Jane'den başkası bilmemedi. 



Genç  çift  için  yapılanları  aşağı  yukan  biliyorsun

sanıyorum. Wickham'ın borçları temizlenecek. Bin sterlini bir

hayli aşan bu borçlar ödendiği gibi Lydia'ya verilecek paraya

da  bin  sterlin  eklenecek  ve  Wickham'ın  yeni  görevi  satın

alınacak.  Dediğim  gibi,  bunu  Bay  Darcy  tümüyle  kendi

üzerine aldı; çünkü ailemizin uğradığı felaketin suçunu kendi

ilgisizliğinde buldu. Wickham'ın karakterinin bu kadar yanlış

anlaşılmasına,  bunun  sonucu  olarak  iyi  insan  ve  aileler

arasına kanşabümesine neden olan, kendisinin çekingenliği ve

düşüncesizliğiymiş. Belki bunda biraz gerçek payı var; fakat

ben  bu  olayın  ne  onun  ne  de  bir  başkasının  çekingenliğiyle

açıklanabileceğinden  kuşku  duyuyorum.  Lizzy'ciğim,  emin

ol,  bütün  bu  güzel  sözlere  rağmen  dayın.  Bay  Darcy'nin  bu

işle  bir  başka  şekilde  ilgili  olduğuna  inanmasaydı  ona  asla

izin  vermezdi.  Bütün  bu  işler  çözüldükten  sonra  Bay  Darcy,

Pemberley'de  bırakmış  olduğu  dostlarının  yanına  döndü.

Fakat  nikâh  töreni  sırasında  gene  Londra'ya  geleceğine  ve

para sorunlarını bir sonuca bağlayacağına söz verdi. Sanırım

sana  her  şeyi  anlattım.  Mektubuna  bakılırsa  bunlara

şaşıracaksın,  ama  umarım  canın  sıkılmaz.  Lydia  bizde

kalmaya  başladı,  Wickham  da  ne  zaman  isterse  gelip

gidiyordu. Wickham tıpkı Hertfordshire'da tanıdığım gibiydi;

fakat kardeşin bizde kaldığı süre içinde tavırlarını hiç mi hiç

beğenmediğimi  sana  söylemeliyim.  Jane'in  geçen  çarşamba

yolladığı  mektuptan  eve  geldiği  zaman  da  aynı  şekilde

davrandığını  anlıyorum.  Bu  nedenle  sana  bunu  söylemekle

yeni  bir  ıstırap  vermiş  olmayacağımı  düşünüyorum.  Ona

tekrar tekrar çok ciddi bir şekilde öğüt verdim, yaptığı işin ne

kadar  kötü  olduğunu,  bütün  ailesini  ne  kadar  üzdüğünü

anlattım.  Ama  söylediklerimi  duyduysa  bile  rastlantı  eseri

duymuştur,  çünkü  dinlemediğine  eminim.  Bazen  adamakıllı



sinirleniyordum,  fakat  Jane'ciğimi  ve  Elizabeth'çiğimi

hatırlayarak onların hatırı için dişimi sıkıyordum. Bay Darcy,

kararlaştırılan tarihte Londra'ya döndü; Lydia'nın da söylediği

gibi nikâh töreninde hazır bulundu. Ertesi gün yemeği bizimle

yedi,  çarşamba  veya  perşembe  günü  Londra'dan  ayrılacaktı.

Lizzy'ciğim  bufırsattan  yararlanarak,  şimdiye  kadar

söylemeye  cesaret  edemediğim  bir  şeyi,  ondan  ne  kadar

hoşlandığımı söylersem bana kızar mısın? Bize, her bakımdan

Derbyshire'da  olduğumuz  zamanki  kadar  nazik  davrandı.

Anlayışı  ve  fikirleri  pek  hoşuma  gidiyor.  Biraz  daha  hayat

dolu olsa bir eksiği kalmayacak. Ama eğer akıllıca bir evlilik

yaparsa  onu  da  belki  karısından  öğrenir.  Bence  çok  kurnaz;

senin  adını  bir  kez  bile  anmadı.  Ama  bu  kurnazlık  galiba

moda.  Çok  ileri  gittiysem  beni  lütfen  bağışla  veya  hiç

olmazsa  bana,  beni  Pemberley'e  sokmama  gibi  bir  ceza

verme. Parkın her tarafını gezmezsem gözlerim açık gidecek.

Bir  çift  güzel  tay  ile  alçak  bir  fayton  işimi  pek  güzel  görür.

Daha  fazla  uzatmamalıyım.  Çocuklar  yarım  saattir  beni

çağırıyor. Sevgiler. Bayan Gardiner."

Mektupta  yazılanlar  Elizabeth'in  duygularını  altüst  etti.

Bunda  sevincin  mi  yoksa  ıstırabın  mı  daha  büyük  payı

olduğunu 

kestirmek 

zordu. 


Lydia'nın 

evlenmesini

kolaylaştırmak için Bay Darcy'nin Lydia'nın evliliği hakkında

ne  yapacağı  konusundaki  tereddütten  doğan  belirsiz  ve

kararsız  olan  kuşkulan,  yapılması  mümkün  olmayacak  kadar

büyük  bir  iyilik  diye  düşünerek  korkmuş,  aynı  zamanda  bu

kuşkulan  doğru  çıktığı  takdirde  duyacağı  ıstıraplı

minnettarlıktan  ürkmüştü.  İşte  şimdi  bunlann  doğruluğu

büyük ölçüde kanıtlanmıştı! Bay Darcy, arkalarından özellikle

Londra'ya  gitmiş;  tiksindiği  ve  nefret  ettiği  bir  kadına




yalvarmak da dahil bütün zahmetleri ve ıstıraplanyla böyle bir

araştırma  işini  üzerine  almış;  karşılaşmak;  tan  şiddetle

kaçındığı, adını anmayı bile en büyük ceza saydığı bir adam

ile  hem  de  birçok  kez,  görüşmek,  tartışmak,  ikna  etmeye

çalışmak  ve  nihayet  onu  para  ile  yola  getirmek  zorunda

kalmıştı. Bütün bunlan ne saygı, ne de beğeni duyamayacağı

bir  kız  uğruna  yapmıştı.  Gerçi  kalbi,  genç  adamın  bunu

kendisi  için  yaptığını  fısıldıyordu,  ama  başka  düşünceler  bu

ümide  hemen  gem  vurdu.  Kendisini  reddettiği  halde,  Bay

Darcy'nin  onu  hâlâ  sevdiğine  ve  bu  sevginin  Wickham  ile

akraba  olmak  gibi  doğal  olarak  nefretle  karşılamayacağı  bir

duyguyu  yenecek  kadar  güçlü  olduğuna  inanmak  için  boş

gururu  bile  ona  yetmiyordu.  Wickham'ın  bacanağı!  Bu

akrabalığa hangi gurur isyan etmezdi. Kesinlikle büyük, genç

kızın  düşünmekten  utanç  duyacağı  kadar  büyük  bir  iyilik

yapmıştı. Ama bu müdahalesi için öne sürdüğü neden pek de

akla  sığacak  gibi  değildi.  Hata  işlediğini  düşünmesi  akla

uygundu.  Cömert  bir  adamdı,  bu  cömertliğini  gösterecek

niteliklere de sahipti. Genç kız, Bay Darcy'nin bu hareketinin

başlıca  nedeni  olarak  kendisini  görmemekle  beraber,  onu

üzüntüden  kurtararak  huzura  kavuşturacak  bir  konu  için

uğraşmasında  genç  adamın  kalbinde  kendisine  karşı  kalan

duygulann  rolü  olacağına  inanma  eğilimindeydi.  Karşılığını

almayı  asla  kabul  etmeyecek  bir  adama  karşı  borçlu

olduklarını  bilmek  çok  acı  verici  bir  şeydi.  Lydia'nın  adının

ve  namusunun  kurtanlmasını,  her  şeyi  ona  borçluydular.  Ah,

bu gence karşı beslediği bütün kötü duygular ve ona söylediği

bütün  iğneli  sözler  için  şimdi  ne  kadar  üzülüyordu!  Kendi

onurunun  zedelendiği  bu  anda  Darcy'nin  merhamet  ve  şeref

söz  konusu  olunca  iyi  taraflannı  ortaya  dökebilmesinden

gurur duyuyordu. Yengesinin onu öven sözlerini tekrar okudu.



Bu  sözler  yeterli  sayılamazdı,  ama  hoşuna  gidiyordu.  Bay

Darcy'yle birbirlerine sevgi ve güven duygulan beslediklerine

gerek  yengesinin,  gerek  dayısının  inandığını  görmekten,

üzüntüyle  kanşık  olmakla  beraber,  az  da  olsa  keyif

duyduğunu hissediyordu. Ayak sesi duyunca düşüncelerinden

sıynldı  ve  oturduğu  sıradan  kalktı.  Başka  bir  yola  sapmaya

zaman bulamadan Wickham ona yetişmiş bulunuyordu. Genç

adam  Elizabeth'in  yanına  gelince,  "Korkanm  ki  sizi  rahatsız

ettim sevgili kardeşim," dedi.

Elizabeth  gülümseyerek,  "Kesinlikle  öyle,"  diye  cevap

verdi. "Ama bunun mutlaka can sıkması gerekmez."

"Eğer  sizi  rahatsız  etseydim,  gerçekten  üzülürdüm.  Biz

sizinle her zaman iyi dosttuk, şimdi de kardeş olduk."

"Doğru. Evdekiler de geliyor mu?"

"Bilmiyorum. Bayan Bennet ile Lydia arabayla Meryton'a

gidiyorlar.  Sevgili  kardeşim,  dayımızla  yengemizden

duyduğuma 

göre 


Pemberley'yi 

gerçekten 

gezip

görmüşsünüz." Elizabeth doğru olduğunu söyledi.



"Sizi adeta kıskanıyorum. Fazla yorulmayacağımı bilsem

Newcastle'a  giderken  ben  de  uğrardım.  Yaşlı  kâhya  kadını

gördünüz herhalde. Zavallı Reynolds, beni hep çok sevmiştir.

Ama tabii size benden söz etmedi."

"Etti."

"Ne dedi?"




"Askere 

yazıldığınızı 

ve 

hayırsız 



çıkmanızdan

korktuğunu.  Kimi  olaylar  uzaktan  yanlış  yansıtılıyor,

sanırım."

Wickham  dudaklarını  ısırarak,  "Kuşkusuz,"  diye  cevap

verdi. Elizabeth onu böylelikle susturduğunu ummuştu. Ama

biraz sonra Wickham gene söze başladı:

"Geçen  ay  Darcy'yi  Londra'da  görünce  şaşırmıştım.

Birçok kez karşılaştık. Acaba Londra'da ne yapıyordu?"

Elizabeth,  "Belki  de  Anne  de  Bourgh  ile  evlilik

hazırlığıdır. Yılın bu zamanında onu Londra'ya çeken özel bir

neden olması gerekir," dedi.

"Kuşkusuz.  Lambton'da  iken  kendisini  gördünüz  mü?

Gardiner'lardan  öğrendiğime  göre  görüşmüşsünüz."  "Evet.

Bizi  kız  kardeşiyle  tanıştırdı."  "Ondan  hoşlandınız  mı?"

"Çok." "Son bir iki yılda bir hayli düzeldiğini ben de duydum.

Kendisini  son  gördüğüm  zaman  bir  şeye  benzemiyordu.

Ondan hoşlanmanıza çok sevindim. Umarım iyi bir kız olur."

"Bence  olacak.  En  tehlikeli  yaşı  atlattı."  "Kympton  köyü

yoluyla  mı  gittiniz?"  "Oradan  geçtiğimizi  hatırlamıyorum."

"Papazlığını alacağım yer oradaydı da onun için söylüyorum.

Çok güzel bir yer! Papaz lojmanı da çok güzeldir. Benim için

her  bakımdan  çok  iyi  olacaktı."  "Vaaz  vermek  de  hoşunuza

gidecek  miydi?"  "Hem  de  çok.  Bunu  görevimin  bir  parçası

sayacaktım ve kısa bir süre sonra bu benim için bir yorgunluk

olmaktan çıkacaktı. İnsan halinden şikâyet etmemeli, ama bu

papazlık  kesinlikle  tam  bana  göreydi!  O,  gürültüden  uzak,

sessiz hayat benim mutlulukla ilgili bütün hayallerime cevap

verecekti!  Ama  olmadı.  Kent'teyken  Darcy'nin  bu  konudan




söz  açtığını  hiç  duydunuz  mu?"  "Onun  ağzından  dinlemiş

sayılacak  kadar  iyi  bir  kaynaktan  öğrendiğime  göre,  bu

papazlık size ancak koşullu olarak ve şimdiki koruyucusunun

arzusuyla  verilmek  üzere  bırakılmış."  "Demek  öyle!  Evet,

tamamıyla  yalan  değil;  ilk  konuştuğumuzda  bu  noktanın

üzerinde durmuştum, herhalde hatırlarsınız."

"Gene duyduğum kadarıyla vaaz vermek bir zamanlar size

şimdiki  gibi  zevkli  görünmemiş.  Papazlığa  hiç  girmemek

kararında  olduğunuzu  bildirmiş,  her  şeyi  buna  göre

ayarlamışsınız."  "Demek  böyle  duydunuz!  Bu  da  büsbütün

yanlış değil. Bundan ilk söz açtığımız zaman bu noktayı size

söylediğimi hatırlayacaksınız."

Elizabeth  ondan  kurtulmak  için  hızlı  hızlı  yürüdüğünden

evin  kapısına  yaklaşmışlardı.  Kız  kardeşinin  hatırı  için  onu

kışkırtmak  istemeyen  genç  kız  uysal  bir  gülümseme  ile  şu

cevabı verdi:

"Bay  Wickham,  biliyorsunuz,  biz  artık  kardeşiz!  Geçmiş

için kavga etmeyelim. Gelecekte umarım hep aynı düşüncede

oluruz."

Bu sözleri söyledikten sonra elini uzattı. Genç adam bu eli

sevgi  ve  nezaketle  öptü.  Ama  birlikte  içeri  girerlerken  nasıl

bir tavır takınması gerektiğini bilemiyordu.



 LIII

Bay  Wickham  bu  konuşmadan  yeterince  tatmin  olmuş

olsa  gerek  ki,  bu  konudan  bir  daha  söz  açıp  da  sevgili

baldızını üzmedi. Elizabeth de onun ağzını kapayabildiği için




seviniyordu.  Wickham  ve  Lydia'nın  gidecekleri  gün  gelip

çattı. Ancak hep birlikte Newcastle'a gitme planlarına kocası

hiçbir  şekilde  sıcak  bakmadığı  için  Bayan  Bennet  on  iki  ay

sürmesi  beklenen  olası  bir  ayrılığa  boyun  eğmek  zorunda

kaldı.

"Ah  Lydia'cığım!"  diye  sızlandı,  "bir  daha  ne  zaman



görüşeceğiz?"  "Ah  Tanrım!  Bilmiyorum.  Belki  de  iki  üç  yıl

sonra."


"Bana sık sık yaz, canım."

"Elimden geldiği kadar sık yazarım. Ama evli kadınların

mektup  yazmaya  pek  zamanlan  kalmayacağını  siz  de

bilirsiniz.  Kardeşlerim  bana  yazsın.  Zaten  başka  yapacak

işleri olmayacak."

Bay  Wickham'ın  vedalaşması  karısınınkinden  daha  sevgi

doluydu.  Gülümsüyor  ve  yakışıklı  görünüyordu.  Birçok  da

güzel söz söyledi.

Damadı  ile  kızı  evden  çıkar  çıkmaz  Bay  Bennet,

"Wickham bugüne kadar gördüğüm en hoş adamlardan biri,"

dedi. "Alık alık gülüyor, sırıtıyor; sanki hepimizle flört ediyor.

Onunla  ne  kadar  övünsem  az.  Sir  William  Lucas'ın  damadı

bile  benimki  kadar  paha  biçilmez  değildir."  Kızının  yokluğu

Bayan Bennet'ın günlerce keyfini kaçırdı.

"Çoğu  zaman  düşünüyorum  da  insanın  sevdiklerinden

ayrılması  kadar  zor  bir  şey  yok.  İnsan  onlarsız  öyle

garipleşiyor ki," diyordu.



"Görüyorsunuz,  kız  evlendirmenin  sonu  bu.  Diğer  dört

kızınızın  bekâr  oluşu  sizi  sevindirmeli,"  diye  cevap  verdi

Elizabeth.

"Öyle  değil.  Lydia  beni  evlendiği  için  değil,  kocasının

alayı  uzakta  olduğu  için  gidiyor;  eğer  daha  yakında  olsaydı,

bu kadar erken gitmezdi."

Ancak bu ayrılığın yarattığı keyifsizlik kısa bir süre sonra

dağıldı  ve  Bayan  Bennet  ortalarda  dolaşmaya  başlayan  bir

haber  yüzünden  yine  ümitlenerek  canlandı.  Netherfield'deki

kâhya  kadına  bir  iki  güne  kadar  efendisinin  geleceği

bildirilmiş ve haftalarca burada kalarak ava çıkacak olan Bay

Bingley  için  hazırlıklar  yapması  emri  verilmişti.  Bayan

Bennet adeta yerinde duramıyordu. Jane'e bakıp gülümsüyor,

arada sırada da başını anlamlı anlamlı sallıyordu.

Bu  haberi  getiren  kız  kardeşi  Bayan  Philips'di.  Bayan

Bennet:  "İyi,  iyi.  Demek  Bay  Bingley  geliyor  kardeşim,"

diyordu. "Eh, pekâlâ. Aldırış ettiğim yok. Ama biliyorsun, o

bizim  gözümüzde  bir  hiç  ve  onu  bir  daha  görmek

istemediğimden eminim. Ama keyfi isterse, Netherfield'e hoş

geldi,  safa  geldi.  Ne  olacağını  kim  bilebilir?  Ama  bize  ne?

Biliyorsun  ki  kardeşim,  bunun  lafını  etmemeye  çoktan  karar

vermiştik. Pekâlâ, geleceği kesin mi?"

Bayan  Philips,  "Emin  olabilirsiniz,  çünkü  Kâhya  kadın

Bayan Nichols dün akşam Meryton'daydı," diye cevap verdi.

"Kapının önünden geçtiğini gördüm ve bu haberin doğru olup

olmadığını  öğrenmek  için  sokağa  çıktım.  Bana  kesinlikle

doğru  olduğunu  söyledi.  En  geç  perşembe  günü  geliyor,

aslında çarşamba günü de gelmesi bekleniyor. Bayan Nichols




çarşamba  günü  et  yollamasını  söylemek  için  kasaba  gittiğini

söyledi. Evde kesmek üzere üç çift de besili kaz aldı."

Jane  Bennet,  Bingley'nin  geleceğini  haber  aldığında

renkten  renge  girdi.  Elizabeth'e  onun  adını  anmayalı  aylar

geçmişti, ama şimdi kardeşi ile yalnız kalır kalmaz: "Teyzem

bize  son  haberleri  verirken  bana  baktığını  gördüm,  Lizzy,"

dedi.  "Biliyorum  gerçi  heyecanlandım,  ama  bunun  herhangi

bir  saçma  nedenden  kaynaklandığını  sanma.  Bana

bakılacağım  hissettiğim  için  bir  an  şaşırdım.  Fakat  emin  ol,

bu  haber  beni  ne  sevindirdi,  ne  de  üzdü.  Yalnız  bir  şeye

memnunum:  O  da  yalnız  başına  gelecek  olması.  Çünkü

böylelikle onu daha az göreceğiz. Kendimden korktuğum için

değil,  dedikodulardan  çekindiğimden."  Elizabeth  buna  ne

anlam  vereceğini  bilmiyordu.  Bay  Bingley'yi  Derbyshire'da

görmemiş  olsaydı  şimdi  söylendiği  gibi  avlanmak  niyetiyle

geleceğine inanırdı; ama Jane'e karşı hâlâ bir eğilim duyduğu

kanısındaydı.  Acaba  genç  adam,  arkadaşının  izniyle  mi

geliyordu,  yoksa  onun  iznini  almadan  hareket  edecek  kadar

cesur muydu?

Bazen şöyle düşünüyordu: "Zavallı adam, kendi parasıyla

kiraladığı eve, ortalığı velveleye veren bir dedikoduya neden

olmadan  gelemiyor!  Bence  adamcağızı  kendi  haline

bırakmalı." Ablası gerçek duygularını ifade ettiğini sanıyordu,

ama  Elizabeth,  Bingley'nin  geleceği  haberiyle  Jane'in

duygularının  altüst  olduğunu  fark  ediyordu.  Jane'i  bu  kadar

tedirgin, bu kadar tasalı görmemişti.

On  iki  ay  kadar  önce  anneleriyle  babalan  arasında

hararetli bir tartışmaya yol açan konu tekrar ortaya çıkmıştı.




Bayan  Bennet,  "Bay  Bingley  gelir  gelmez  doğal  olarak

ziyaretine gideceksiniz, hayatım," diyordu.

"Hayır,  hayır.  Geçen  yıl  da  beni  zorla  yolladınız;  eğer

gidersem kızlarımdan biriyle evleneceğini söyledin. Sonunda

bir şey çıkmadı. Bir daha böyle enayilik edip gitmem." Karısı,

Bay 


Bingley'nin 

Netherfield'e 

dönmesi 

üzerine


Longbourn'daki 

bütün 


beyefendilerin 

onu 


ziyarete

gitmelerinin  ne  kadar  gerekli  olduğunu  anlattı.  Bay  Bennet,

"Bu âdete çok kızıyorum," dedi. "Bizimle görüşmek istiyorsa,

buyursun  o  gelsin.  Nerede  oturduğumuzu  biliyor.

Komşularımın her gidiş gelişlerinde arkalarından koşmak için

zaman harcayamam."

"Eh,  bildiğim  bir  şey  varsa,  gitmemekle  korkunç  bir

kabalık  edeceğinizdir.  Ama  bu  benim  onu  yemeğe  davet

etmeme  engel  olamaz.  Ayrıca  bunu  yapmakta  kararlıyım.

Bayan  Long  ile  Goulding'ler'i  bir  an  önce  çağırmamız

gerekiyor. Bizimle beraber on üç kişi oluyoruz. Bu durumda

masada Bay Bingley için de bir yer kalıyor."

Bütün  komşularının  genç  adamı  kendilerinden  önce

görmeleri  olasılığının  böyle  güçlenmesi  karşısında  Bayan

Bennet'm  çok  ağrına  gidiyorsa  da,  kocasının  kabalığını

unutmak  zorundaydı.  Bay  Bingley'nin  geliş  günü  yaklaşınca

Jane kardeşine, "Keşke gelmeseydi diyeceğim geliyor," dedi.

"Böyle  sürekli  lafı  edilmese  hiç  önemi  olmazdı;  onunla

tamamıyla  kayıtsızca  konuşabilirdim.  Ama  hep  ondan  söz

açılmasına  dayanacak  gücüm  kalmadı.  Annem  iyi

niyetle davranıyor; fakat söylediklerinin beni nasıl üzdüğünü

bilmiyor.  Bunu  kimse  bilemez.  Bay  Bingley,  Netherfield'den

çekip  gittiği  zaman  çok  mutlu  olacağım."  Elizabeth,  "Keşke



seni teselli edecek bir şey söyleyebilseydim," dedi. "Ama ne

diyebilirim ki. Sana sabır bile dilemiyorum, çünkü sen zaten

yeterince  sabırlısın."  Sonunda  Bay  Bingley  geldi.  Bayan

Bennet  hizmetkârların  yardımıyla  bu  haberi  önceden  aldı.

Böylelikle  endişe  ve  huzursuzluk  devresini  elinden  geldiği

kadar  uzatmış  oluyordu.  Genç  adamı  daha  önce  görmekten

ümidi  olmadığı  için  onu  davet  etmeden  kaç  gün  beklemesi

gerektiğini 

hesaplıyordu. 

Ama 


Bay 

Bingley'nin

Hertfordshire'a  geldiğinin  üçüncü  günü  sabahı,  onun  at

üstünde  avluya  girdiğini  ve  eve  doğru  geldiğini  giyinme

odasının penceresinden gördü.

Heyecanla  kızlarını  bu  sevinci  paylaşmaya  çağırdı.  Jane

inadına  masadan  kalkmadı,  ama  Elizabeth  annesini  memnun

etmek  için  pencereye  gitti  ve  Bay  Bingley  ile  beraber  Bay

Darcy'nin de geldiğini gördü. Genç kız tekrar gelip ablasının

yanına  oturdu.  Kitty,  "Yanında  biri  daha  var  anne.  Kim

olabilir?" diye sordu. "Herhalde bir tanıdığıdır yavrum. Emin

ol bilmiyorum."

"Hayır," diye karşılık verdi Kitty, "Daha önce de yanında

olan adama benziyor. Tıpkı Bay... Adı neydi? Şu uzun boylu,

mağrur adam."

"Aman  Tanrım!  Tabii  ki  Bay  Darcy!  Evet  o  geliyor.  Eh,

madem  Bay  Bingley'nin  arkadaşıdır,  evimize  hoş  geldi,  safa

geldi.  Ama  Bay  Bingley'nin  hatırı  olmasa  suratına  bile

bakmam."

Jane 


hayret 

ve 


endişeyle 

Elizabeth'e 

baktı.

Derbyshire'daki buluşmaları hakkında pek az şey biliyordu ve



bu  yüzden  Elizabeth'e  ayrıntılı  bilgi  veren  mektubu  uzattığı


günden  sonra  hemen  ilk  kez  karşılaşacaklarını  sandığından

kız  kardeşinin  içine  düştüğü  bu  zor  durumdan  üzülüyordu.

Her  iki  kardeş  de  bir  hayli  heyecanlıydı.  Hem  birbirlerini,

hem de doğal olarak kendilerini düşünüyorlardı. Anneleri de

durmadan  Bay  Darcy'den  nefret  ettiğini,  ancak  Bay

Bingley'nin  hatırı  için  ona  nazik  davranacağını  söyleyip

duruyordu.  İki  büyük  kız  da  dinlemiyordu.  Elizabeth,  Bayan

Gardiner'ın mektubunu ablasına göstermeye ve Bay Darcy'ye

karşı  duygularının  değiştiğini  anlatmaya  cesaret  edememişti.

Bu nedenle şimdi duyduğu huzursuzluğun nedeninden Jane'in

hiç  haberi  yoktu.  Onun  gözünde  Bay  Darcy,  kız  kardeşi

tarafından  değeri  bilinmemiş  ve  reddedilmiş  bir  adamdan

başka bir şey olamazdı. Ama Elizabeth edindiği ayrıntılı bilgi

sayesinde  Bay  Darcy'nin  bütün  ailenin  büyük  minnet  borcu

duyduğu  biri  olduğunu  biliyor  ve  Jane'in  Bingley'ye  karşı

duyduğu ilgi kadar ince olmasa bile, en az o kadar akla yakın

ve  haklı  bir  ilgi  ile  ona  bağlandığını  hissediyordu.  Genç

adamın  Netherfield'e,  hele  Longbourn'a  kadar  gelmesi  ve

kendisini  tekrar  araması  karşısında  Elizabeth'in  duyduğu

şaşkınlık,  Derbyshire'da  onun  tavırlarının  tamamıyla

değiştiğini  gördüğü  zaman  duyduğu  şaşkınlıktan  aşağı

kalmıyordu.  Yüzündeki  bütün  kan  çekilmişti,  ama  Bay

Darcy'nin  kendisine  beslediği  sevgi  ve  umutların  sarsılmış

olamayacağını düşününce yanaklarına eskisinden daha parlak

bir renk, yüzüne sevinçli bir gülümseme ve gözlerine ayrı bir

pırıltı  geldi.  Ama  yine  de  emin  olamıyordu.  Kendi  kendine

şöyle  düşündü:  "Önce,  nasıl  davranıyor  bir  göreyim.

Umutlanmayı ondan sonra düşünürüm."

Soğukkanlılığını  korumaya  çalışarak,  kendini  nakısına

verdi ve hizmetçi kapıya yaklaşırken endişeli gözleri merakla




ablasına kayıncaya kadar da nakışıyla oyalanmaya devam etti.

Jane  her  zamankinden  biraz  daha  solgun,  ama  Elizabeth'in

beklediğinden  daha  soğukkanlı  görünüyordu.  Erkekler

görününce yüzündeki kırmızılık arttı. Bununla birlikte onları

oldukça  rahat  ve  kırgınlık  belirtisi  göstermeden  ve  gereksiz

övgülerden uzak, ağırbaşlı bir tavırla karşıladı.

Elizabeth  her  iki  misafirle  de  nezaket  kurallarının

elverdiğince  az  konuşarak,  pek  sık  olmasını  istemediği  bir

hevesle  tekrar  işine  koyuldu.  Bay  Darcy'ye  yalnız  bir  kez

bakmaya  cesaret  etmişti.  Genç  adam  her  zamanki  gibi  ciddi

görünüyordu; hatta Elizabeth onu, Pemberley'de gördüğünden

daha  da  ciddi  buldu.  Ama  belki  de  Bay  Darcy  annesinin

karşısında 

dayısıyla 

yengesinin 

karşısındaki 

gibi

davranamazdı. Bu acı, fakat akla yakın bir tahmindi. 



Bingley'ye  de  aynı  şekilde  şöyle  bir  baktı  ve  onun  hem

memnun  hem  de  şaşkın  olduğunu  fark  etti.  Bayan  Bennet

genç  adamı  iki  büyük  kızını  utandıracak  kadar  büyük  bir

yaltaklıkla  karşılamıştı.  Ayrıca  yanındaki  arkadaşına

gösterdiği  nezaketin  soğuk  ve  zoraki  olduğu  ise  son  derece

açıktı.


Lydia'yı  tamiri  olanaksız  bir  şekilde  lekelenmekten  Bay

Darcy'nin  kurtardığını  bilen  Elizabeth'e,  sevgili  kızma  bu

kadar  iyilik  etmiş  bir  adama  karşı  annesinin  bu  yanlış  tavrı

çok acı verici gelmişti.

Bay  Darcy,  Elizabeth'e  Bay  ve  Bayan  Gardiner'ın  nasıl

olduğunu sorduktan sonra hemen hiç konuşmadı. Elizabeth de

bu  soruya  cevap  verirken  şaşırmadan  edemedi.  Yan  yana

oturmamışlardı. Genç adamın sessiz durmasının nedeni belki




de  buydu;  ama  Derbyshire'da  öyle  olmamıştı.  Orada  Bay

Darcy  kendisiyle  konuşmadığı  zamanlar  akrabalarıyla

konuşmuştu. 

Şimdi 


dakikalar 

geçiyor, 

onun 

sesi


duyulmuyordu. Genç kız arada sırada merakını yenemeyerek

bakışlarını onun yüzüne kaydırdığında kendisi kadar Jane'i de

süzdüğünü,  hatta  bazen  gözlerini  yere  diktiğini  görüyordu.

Bay  Darcy'nin  davranışlarından,  son  karşılaşmalarına  oranla

çok daha düşünceli ve kendini beğendirmeye daha az hevesli

olduğu  okunuyordu.  Elizabeth  hayal  kırıklığına  uğramıştı;

bunun  için  de  kendine  kızıyordu.  "Başka  türlü  olmasını

bekleyebilir miydim?" dedi kendi kendine ve sonra "Öyleyse

buraya niye geldi?" diye düşündü.

Canı  Bay  Darcy'den  başkasıyla  konuşmak  istemiyordu,

onunla  konuşmaya  da  cesareti  yoktu.  Kız  kardeşinin  hatırını

sordu,  ama  daha  fazla  bir  şey  söyleyemedi.  "Sizi  görmeyeli

uzun  zaman  oldu  Bay  Bingley,"  dedi  Bayan  Bennet.  Genç

adam bu sözleri hemen doğruladı. Bayan Bennet devam etti:

"Bir  daha  gelmeyeceğinizden  korkmaya  başlamıştım.

Michaelmas yortusunda burasını tamamen boşaltacağınızı da

söyleyenler  oldu,  ama  umarım  öyle  bir  niyetiniz  yoktur.  Siz

gideli  bizim  buralarda  bir  hayli  değişiklik  oldu.  Charlotte

Lucas  evlenip  gitti.  Benim  kızlarımdan  biri  de  evlendi.

Herhalde  duymuş,  gazetelerde  görmüş  olmalısınız.  Times  ve

Courier'de çıktığını biliyorum; fakat iyi yazılmamış. Ne kızın

babası,  ne  nerede  oturduğu  ne  de  hakkında  herhangi  bir  şey

yazmadan,  sadece  'Geçenlerde  Bay  George  Wickham  ile

Bayan Lydia Bennet evlendiler' denmiş. İlanı veren de erkek

kardeşim Gardiner. Nasıl oldu da böyle yarım yamalak bir iş

yaptı anlayamıyorum. Siz de gördünüz mü?"




Bingley  gördüğünü  söyleyerek  Bayan  Bennet'ı  kutladı.

Elizabeth'in  gözlerini  kaldırmaya  cesareti  yoktu.  Onun  için

Bay Darcy'nin bu sözleri nasıl karşıladığını göremedi. Annesi,

"İnsanın  bir  kızını  iyi  bir  kocaya  vermesi  kuşkusuz  çok  hoş

bir  şey,"  diye  devam  etti  konuşmasına,  "fakat  aynı  zamanda

uzaklara  gitmesi  de  pek  zoruma  gitti  Bay  Bingley.

Newcastle'a, ta kuzeyde bir yere gittiler ve orada kim bilir ne

kadar  kalacaklar.  Wickham'ın  alayı  orada.  Wickham'ın

alayından  aynhp  orduya  girdiğini  duymuşsunuzdur  herhalde.

Tanrıya  şükür,  layık  olduğu  kadar  çok  dostu  yoksa  da

büsbütün  dostsuz  değil."  Bu  sözlerin  Bay  Darcy'yi  hedef

aldığını  bilen  Elizabeth,  utancından  yerin  dibine  geçeceğini

sandı.  Ama  annesinin  bu  yersiz  konuşması  şimdiye  kadar

hiçbir şeyin yapamadığını yapmış, genç kıza konuşma gayreti

vermişti. Bay Bingley'ye şimdilik köyde kalıp kalmayacağını

sordu.  Bay  Bingley  birkaç  hafta  kalmayı  umduğu  cevabını

verdi.

Annesi  gene  söze  karıştı:  "Bay  Bingley,  kendi



koruluğunuzdaki  kuşların  hepsini  vurduktan  sonra  buraya

gelerek  Bay  Bennet'm  arazisinde  de  istediğiniz  kadar

avlanabilirsiniz. Eminim, Bay Bennet sizi memnun etmekten

büyük  mutluluk  duyacak  ve  en  iyi  av  bulunan  vadileri  size

ayıracaktır."

Bu  gereksiz,  bu  aşın  yaltaklık  karşısında  Elizabeth  için

için kıvranıyordu. Genç kız, bir yıl önce hepsini umutlandıran

güzel olasılıklar bugün gene belirseydi, her şeyin hızla, gene

aynı sıkıcı sonuca doğru gideceğinden emindi. O anda böyle

ıstırap  dolu  dakikaların  acısını  ne  Jane'in  kalbinden  ne  de




kendi kalbinden silmeye, yıllarca sürecek bir mutluluğun bile

yetmeyeceğini hissetti.

Kendi  kendine,  "Kalbimin  en  büyük  dileği,"  dedi,  "ne

Darcy'yi  ne  de  Bingley'i  bir  daha  ömür  boyu  görmemek.

Dostlukları  şimdi  duyduğumuz  azabı  giderecek  kadar  büyük

bir zevk veremez. Umarım hiçbirini bir daha görmem!"

Yine  de  yıllarca  sürecek  bir  mutluluğun  bile

gideremeyeceği  mutsuzluk  ve  ablasının,  güzelliği  ile  eski

âşığının  hayranlığını  yeniden  alevlendirdiğini  görünce

adamakıllı  hafifledi.  Bay  Bingley  odaya  ilk  girdiği  zaman

Jane  ile  pek  az  konuşmuştu,  ama  giderek  daha  çok

ilgileniyordu.  Eskisi  kadar  konuşkan  olmasa  da,  onu  geçen

yılki  kadar  güzel,  bir  o  kadar  cana  yakın,  bir  o  kadar  doğal

bulmuştu.  Oysa  genç  kız  her  zamankinden  farklı

davranmamaya  çok  dikkat  etmiş,  kendini  her  zamanki  kadar

konuştuğuna inandırmıştı. Ama kafası öyle doluydu ki sessiz

oturduğunu kendisi de bilmiyordu.

Misafirler  gitmek  için  kalktıklarında  Bayan  Bennet

niyetlendiği  daveti  unutmadı  ve  iki  genç  birkaç  gün  içinde

gerçekleştirilmek  üzere  Longbourn'da  bir  yemek  daveti

aldılar. Bayan Bennet bu davet kabul edildikten sonra, "Bana

bir  ziyaret  borcunuz  vardı  Bay  Bingley,"  diye  devam  etti.

"Çünkü geçen kış Londra'ya giderken, döner dönmez bizimle

yemek  yiyeceğinize  söz  vermiştiniz.  Görüyorsunuz,

unutmadım.  İnanın,  Londra'dan  dönmediğinizi  ve  sözünüzü

yerine  getirmediğinizi  görünce  büyük  bir  hayal  kırıklığına

uğramıştım."  Bingley  bu  sözler  üzerine  biraz  bocalar  gibi

oldu  ve  işleri  nedeniyle  erken  dönemediğini,  bunun  için




üzüldüğünü belirten bir şeyler söyledi. Bu konuşmadan sonra

da iki arkadaş izin isteyip ayrıldı.

Bayan  Bennet  onları  o  gün  yemeğe  alıkoymayı  pek

istemişti.  Ama  evinde  her  zaman  iyi  yemekler  olmasına

rağmen  son  derece  ciddi  niyetler  beslediği  bir  adam  için  iki

ana  yemekten  aşağısına  razı  olamazdı.  Yılda  on  bin  sterlin

gelirli  bir  gencin  iştahı  ve  gururu  da  ancak  bu  kadarıyla

duyurulabilirdi. 



LIV

Misafirler  gider  gitmez  Elizabeth  heyecanını  yatıştırmak,

daha  doğrusu  rahatsız  edilmeden  duygularını  körletecek

konular  üzerinde  durmak  için  bahçeye  çıktı.  Bay  Darcy'nin

tavrı onu şaşırtmış ve sıkmıştı.

"Sessiz  oturmayı,  ciddi  ve  kayıtsız  davranmayı

kararlaştırdıysa  niye  geldi?"  diye  düşünüyordu.  Bu  soruya,

kendisini rahatlatacak bir yanıt bulamadı.

Genç kız, "Londra'dayken dayıma ve yengeme karşı hâlâ

sokulgan davranabiliyor, onların hoşuna gitmeye çalışabiliyor

da,"  diye  düşünüyordu.  "Niye  bana  gelince  böyle  olmuyor?

Benden  korkuyorsa  buraya  neden  geldi?  Artık  bana

aldırmıyorsa  neden  susup  oturuyor?  Sıkıcı,  hain  adam!

Bundan sonra onu düşünmeyeceğim."

Jane'in,  misafirlerin  gelişine  kız  kardeşinden  daha  çok

memnun olduğunu gösteren neşeli bir ifadeyle yanına gelmesi

üzerine  Elizabeth,  ister  istemez  bu  düşüncelerine  ara  verdi.

Ablası,  "Bu  ilk  karşılaşmayı  atlattıktan  sonra  adamakıllı




rahatladığımı  hissediyorum.  Kendi  gücümün  derecesini

biliyorum ve onun buraya gelmesi artık beni şaşırtamaz. Salı

günü bizde yemek yiyeceğine de memnunum.

Çünkü herkes iki tarafın da birbirlerine sıradan ve kayıtsız

iki tanıdık gibi davrandığını görecek," diyordu.

Elizabeth  gülerek  cevap  verdi:  "Evet,  gerçekten  çok

kayıtsız.  Jane'ciğim,  dikkat  et!"  "Lizzy'ciğim,  beni  tehlikede

sayılacak  kadar  zayıf  bulmuyorsun  herhalde."  "Sanırım  onu

kendine her zamankinden daha çok âşık etmek gibi büyük bir

tehlike karşısındasın."

Salı  gününe  kadar  iki  genci  görmediler.  Bu  süre  içinde

Bayan  Bennet  kendini,  Bay  Bingley'nin  yarım  saatlik

misafirliği sırasında gösterdiği neşe ve kibarlığın uyandırdığı

mutlu hayallere kaptırmıştı.

Salı günü Longbourn'da bir hayli davetli vardı. Gelmeleri

dört  gözle  beklenen  iki  misafir  de  tam  zamanında  gelerek

sözlerinin  eri  olduklarını  gösterdiler.  Yemek  odasına

geçtiklerinde  Elizabeth,  Bay  Bingley'nin  daha  önce  burada

yemek  yediği  zamanlardaki  gibi  Jane'in  yanındaki  yerine  mi

oturacağını  merakla  gözledi.  Aynı  şeyi  düşünen  annesi

tedbirli  davrandı  ve  genç  adamı  kendi  yanında  oturmaya

davet  etmedi.  Bay  Bingley  odaya  girdiğinde  bir  an  tereddüt

eder gibi oldu, ama nedense Jane bir rastlantı eseriymiş gibi o

sırada ona bakıp gülümsedi. Bingley kararını verdi ve Jane'in

yanına  oturdu.  Elizabeth  zafer  kazanmış  gibi  bir  duyguyla

genç  adamın  arkadaşına  baktı.  Bay  Darcy  bunu  soylu  bir

kayıtsızlıkla  karşılamıştı.  Genç  kız,  Bay  Bingley'nin  hafifçe



gülümseyerek  bakışlarını  ona  çevirdiğini  görmeseydi,  mutlu

olmak için arkadaşından izin aldığını düşünecekti.

Bay Bingley'nin yemek boyunca Jane'e olan tavırları tam

bir  hayranlık  ifade  ediyordu.  Eskisinden  daha  ölçülü  de  olsa

bu  ilgi,  Elizabeth'te  genç  adam  tamamıyla  kendi  haline

bırakılsa,  hem  onun  hem  de  Jane'in  çok  kısa  bir  süre  içinde

mutlu olacakları kanısını uyandırdı. Sonuçta, henüz güvenme

cesaretini  gösteremese  de,  genç  adamı  izlemekten

memnuniyet 

duymaya 


başlamıştı. 

Keyfi 


yerinde

olmadığından,  bu  durum,  ona  duygularının  izin  verdiği

kadarıyla  en  büyük  neşeyi  vermişti.  Bay  Darcy  ile  bir

masanın  iki  insanı  ayırabileceği  kadar  uzak  oturmuşlardı.

Genç  adam  annesinin  yanındaydı.  Böyle  bir  durumun  her

ikisini de ne kadar az hoşnut edebileceğini, onları birbirlerine

ne  kadar  az  yaklaştıracağını  biliyordu.  Ne  konuştuklarını

duyabilecek  kadar  yakınlarında  değildi.  Ama  birbirleriyle  ne

kadar  az  konuştuklarını  ve  konuştukları  zaman  da  ne  kadar

soğuk  ve  resmi  davrandıklarını  görebiliyordu.  Annesinin

kabalığı  karşısında  Elizabeth  bu  gence  karşı  olan  minnet

borçlarının  yükünü  bir  kat  daha  acıtıcı  bir  şekilde

hissediyordu.  Zaman  zaman  Bay  Darcy'ye,  yaptığı

iyiliklerden  ailede  herkesin  habersiz  olmadığını  ve  bunun

değerini bilenlerin de bulunduğunu söylememek için kendini

zor tutuyordu.

Akşam  üzeri  çay  servisi  yapılmak  üzere  diğer  odaya

geçtiklerinde birbirlerine yaklaşmak için bir fırsat çıkacağını,

bütün 

konuşmalarının 



yalnızca 

gelişlerindeki

selamlaşmalarıla  sınırlı  kalmayacağını  umuyordu.  Erkekler

gelinceye  kadar  duyduğu  sabırsızlık  ve  huzursuzluk




Elizabeth'e öyle sıkıcı ve öyle bunaltıcı gelmişti ki onu adeta

kabalaştırmıştı.  O  akşam  üzeri,  hoş  vakit  geçirme  şansı

onların odaya girmesine bağlıymış gibi merakla bekliyordu.

Kendi  kendine,  "O  odaya  girdiğinde  yanıma  gelmezse

artık ondan sonsuza kadar ümidimi keseceğim," diyordu.

Erkekler  geldiler.  Elizabeth  bir  anlığına,  Bay  Darcy

umduğu  gibi  yanına  gelecekmiş  ümidine  kapıldı.  Ama  ne

yazık  ki  hayır!  Jane'in  çay  hazırladığı  masayı  kadınlar

çevrelemişlerdi.  Kahve  dağıtan  Elizabeth'in  yanı  da

kalabalıktı,  bir  iskemle  bile  koyacak  boş  yer  yoktu.

Erkeklerden  birinin  yaklaşması  üzerine  bir  kız  Elizabeth'in

yanına  sokularak,  "Erkeklerin  gelip  bizi  ayırmalarına  izin

vermeyelim.  Onları  istemiyoruz,  değil  mi?"  diye  fısıldadı.

Darcy  odanın  başka  bir  tarafına  gitmişti.  Genç  kız  onu

gözleriyle  izliyor,  konuştuğu  herkesi  kıskanıyor,  kimseye

kahve  dağıtmaya  sabn  kalmadığını  hissediyor  ve  aptallığına

kızıyordu:  "Bir  defa  reddedilmiş  bir  adam!  Aşkının  yeniden

canlanmasını  beklemek  ne  aptallık?  Aynı  kadına  ikinci  defa

evlenme  teklifi  yapmak  gibi  bir  zayıflığa  isyan  etmeyecek

erkek var mı? Erkeklik duygularına bu kadar aykırı kaçan bir

onursuzluk  olamaz!"  Yine  de  Bay  Darcy'nin  kahve  fincanını

kendisi  getirmesi  onu  biraz  ferahlatmıştı  ve  bu  fırsattan

yararlanarak:  "Kız  kardeşiniz  hâlâ  Pemberley'de  mi?"  diye

sordu. "Evet. Noel'e kadar orada kalacak."

"Yalnız başına mı? Arkadaşları gittiler mi?"

"Bayan  Annesley  yanında.  Öbürleri  üç  hafta  önce

Scarborough'ya gittiler." Elizabeth'in aklına söyleyecek başka

bir  şey  gelmiyordu;  ama  Bay  Darcy  kendisiyle  konuşmak




isteseydi  daha  başarılı  olabilirdi.  Fakat  genç  adam  onun

yanında  birkaç  dakika  hiçbir  şey  söylemeden  öylece  durdu.

Sonunda  az  önceki  genç  kızın  Elizabeth'e  tekrar  bir  şeyler

fısıldaması üzerine uzaklaştı.

Çay servisi bittikten ve oyun masalan hazırlandıktan sonra

bütün  kadınlar  yerlerinden  kalktı.  Elizabeth,  Bay  Darcy'nin

hemen  yanına  geleceğini  umuyordu,  ama  genç  adamın,

annesinin  Vist  oyunu  hırsına  kurban  gittiğini  görerek  bütün

ümitleri  kırıldı.  Bir  iki  dakika  içinde  o  da  diğer  oyuncularla

birlikte  oyun  masasına  oturmuştu.  Elizabeth  artık  o  gün

eğlenmekten  ümidini  kesmişti.  Ayrı  masalarda  oturmak

zorundaydılar.  Elizabeth'i  umutlandıran  tek  şey,  Bay

Darcy'nin  gözlerinin  sık  onun  bulunduğu  tarafa  kayması,  bu

nedenle  de  genç  adamın  da  en  az  kendisi  kadar  berbat  oyun

oynamasıydı.

Bayan Bennet, Netherfield'li iki genci akşam yemeğine de

alıkoymayı  tasarlamıştı;  ama  ne  yazık  ki  onların  arabası

herkesinkinden  önce  gelmiş  ve  ev  sahibi  bu  niyetini

gerçekleştirme fırsatını bulamamıştı.

Yalnız başlarına kalır kalmaz Bayan Bennet, "Evet kızlar,

bugün  yaşananlar  hakkında  ne  düşünüyorsunuz?"  dedi.

"İnanın bana, bence her şey çok iyiydi. Ziyafet eşsiz denecek

kadar  güzeldi.  Geyik  kebabı  nefisti,  herkes  bu  kadar  semiz

but  görmediğini  söylüyordu.  Çorba  ise  geçen  hafta

Lucas'larda  içtiğimizden  elli  kat  daha  iyiydi;  kekliklerin

tadının  eşsiz  olduğunu  Bay  Darcy  bile  kabul  etti.  Sanırım

evinde en az iki üç Fransız ahçısı var. Sevgili Jane, seni de hiç

bu  akşamki  kadar  güzel  görmedim,  Bayan  Long'a  da  güzel

görünüp  görünmediğini  sordum.  Bana  hak  verdi.  Sonra  ne



dedi  bilin  bakalım?  'Ah,  Bayan  Bennet  sonunda  onu

Netherfield'e  vereceğiz.'  Gerçekten  böyle  söyledi.  Bence

Bayan  Long  çok  iyi  bir  insan!  Yeğenleri  de  terbiyeli  kızlar,

pek güzel değiller, ama onları pek seviyorum."

Kısacası  Bayan  Bennet'in  keyfine  diyecek  yoktu.

Bingley'nin  hareketleri  Jane'in  en  sonunda  onu  elde  edeceği

kanısını  edinmesine  yetmişti.  Mutlu  zamanlarında  ailesinin

yararına olan konularda öylesine umut dolu oluyordu ki Bay

Bingley'nin  ertesi  gün  gelip  Jane'e  evlenme  teklif  etmemesi

onu  adamakıllı  hayal  kırıklığına  uğratmıştı.  Jane  de

Elizabeth'e, "Davetliler o kadar iyi seçilmiş, birbirlerine öyle

uygundu ki! Umarım sık sık bir araya geliriz," dedi.

Elizabeth gülümsedi.

"Lizzy, böyle yapmamalısın. Benden kuşkulanmamalısm.

Bu  bana  acı  veriyor.  İnan,  ona  hoş,  aklı  başında  bir  genç

olarak  bakmasını  ve  başka  bir  niyet  beslemeden  onu  keyifle

dinlemesini  artık  öğrendim.  Şimdiki  haline  bakınca  hiçbir

zaman benim sevgimi kazanmayı hedeflemediğini anlıyorum.

Yalnız şu var, diğer erkeklerin hepsinden daha tatlı konuşuyor

ve yanındakilere hoş görünmek istiyor."

"Çok  zalimsin,"  dedi  kız  kardeşi.  "Hem  gülmeme  izin

vermiyorsun hem de beni güldürecek şeyler söylüyorsun."

"Bazı  durumlarda  insanın  karşısındakini  kendine

inandırması  ne  kadar  zor!"  "Başka  durumlarda  da  ne  kadar

imkânsız!"



"Neden  beni  söylediğimden  daha  fazlasını  hissettiğime

inandırmak 

istiyorsun 

ki?" 


"Bu 

soruyu 


nasıl

cevaplandıracağımı  bilmiyorum.  Hepimiz,  bilinmesinde  bir

değeri olmayan şeyleri öğretebildiğimiz takdirde ders vermeyi

severiz.  Kusuruma  bakma  eğer  ona  ille  de  âşık  olmadığını

ileri  süreceksen  kendine  başka  dert  ortağı  bul.  Çünkü  ben

buna hiç inanmıyorum."

 LV

Bu  ziyaretten  birkaç  gün  sonra  Bay  Bingley  gene  geldi,

hem  de  yalnız  başına.  Arkadaşı  o  sabah  Londra'ya  gitmiş,

ama  on  gün  içinde  dönecekmiş.  Bennet'larla  bir  saat  kadar

oturdu  ve  göze  çarpacak  kadar  neşeliydi.  Bayan  Bennet

yemeği  beraber  yemelerini  teklif  etti;  fakat  genç  adam

üzüntüyle başka bir yere söz verdiğini söyledi.

Bayan Bennet, "Bir dahaki ziyaretinizde umarım talihimiz

daha  açık  olur,"  dedi.  Bay  Bingley  başka  bir  gün  onlarda

yemek  yemekten  özellikle  memnun  olacağını,  izin  verirlerse

yakın bir gelecekte böyle bir fırsattan yararlanmak istediğini

söyledi. Bayan Bennet, "Yarın gelebilir misiniz?" diye sordu.

Evet,  genç  adam  ertesi  gün  boştu  ve  Bayan  Bennet'ın

davetini  sevinçle  kabul  etti.  Ertesi  gün  Bay  Bingley  o  kadar

erken  geldi  ki,  bayanların  hiçbiri  henüz  giyinmemişlerdi.

Bayan  Bennet  sabahlıkla  ve  saçları  yarı  yapılmış  bir  halde

acele kızlarının odasına koştu. Heyecanla:

"Jane'ciğim,  acele  et  ve  hemen  aşağı  koş.  Geldi,  Bay

Bingley geldi. Gerçekten geldi. Çabuk ol, çabuk ol. Bana bak



Sarah,  derhal  Bayan  Jane  Bennet'ın  yardımına  koş  ve

elbisesini giydir; Bayan Lizzy'nin saçını yapmayı da bırak."

Jane,  "Hazırlanır  hazırlanmaz  ineriz.  Ama  sanırım  Kitty

bizden  önce  giyinmeye  başladı.  Çünkü  yarım  saat  önce

odasına çıkmıştı," dedi.

"Bırak  şimdi  Kitty'yi;  Kitty'nin  bununla  ne  ilgisi  var?

Hadi, çabuk ol, çabuk! Kuşağın nerede hayatım?"

Annesi  gittikten  sonra  Jane  yanında  kardeşlerinden  biri

olmadan aşağı inmemekte ayak diredi.

"Onları" baş başa bırakma telaşı o gün akşam üzeri gene

ortaya  çıktı.  Çaydan  sonra  Bay  Bennet  âdeti  olduğu  üzere

kitaplığına çekildi, Mary de piyano çalışmak için yukarı çıktı.

Beş  engelden  üçü  böylece  ortadan  kalktıktan  sonra,  Bayan

Bennet  epey  bir  süre  Elizabeth  ile  Catherine'e  göz  kırpıp

durdu,  ama  bir  faydası  olmadı.  Elizabeth  görmezlikten

geliyordu.  Sonunda  Kitty  farkına  vardığında  pek  masum  bir

tavırla sordu:

"Ne  oluyor  anne?  Niye  durmadan  bana  göz

kırpıyorsunuz?  Ne  yapmamı  istiyorsunuz?"  "Hiç  çocuğum,

hiç. Sana göz kırpmadım." Bunun üzerine Bayan Bennet beş

dakika  daha  oturdu,  ama  böyle  değerli  bir  fırsatı  kaçırmak

elinden gelmediği için birdenbire kalktı ve Kitty'e:

"Gel,  canım,  sana  söyleyeceklerim  var,"  diyerek  onu

dışarı  çıkardı.  Jane  hemen  Elizabeth'e  baktı.  Bu  bakışta,

annesinin  niyeti  karşısında  duyduğu  üzüntü  ve  Elizabeth'in

buna alet olmaması ricası okunuyordu.




Bir iki dakika sonra Bayan Bennet kapıyı aralayarak içeri

seslendi: "Lizzy'ciğim, sana söyleyeceklerim var."

Elizabeth gitmek zorunda kaldı.

Annesi, "Onları yalnız bıraksak daha iyi ederiz. Kitty ile

ben yukarı çıkıyoruz. Tuvalet odamda oturacağız," dedi.

Elizabeth,  annesiyle  tartışmaya  kalkışmadı.  Onlar

gidinceye kadar holde bekledi ve sonra tekrar salona döndü.

Bayan  Bennet'ın  o  günkü  planı  etkili  olmamıştı.  Bingley

çok  hoş,  çok  cana  yakındı  ama  kızına  ilanı  aşk  etmemişti.

Doğal  davranışları  ve  neşesi  ile  o  akşamki  toplulukta  güzel

bir  değişiklik  yaratmıştı.  Annesinin  yersiz  ikramlarına,  daha

önce  de  olduğu  gibi  o  aptalca  düşüncelerine  sabırla  ve

kendine hâkim bir tavırla dayanmıştı elbette özellikle Jane'in

hatırı için. 452

Bay  Bingley  akşam  yemeğine  kalmak  için  davet

beklememişti  denebilir;  ayrılmadan  önce  hem  kendi  isteği

hem de Bayan Bennet'ın ısrarıyla ertesi sabah Bay Bennet ile

ava çıkmaları kararlaştırıldı.

O  günden  sonra  artık  Jane  ona  yalnızca  arkadaş  gözüyle

bakmaktan  dem  vurmaz  oldu.  Kardeşler  arasında  Bingley'ye

ait  bir  kelime  bile  geçmedi.  Ama  Elizabeth  o  akşam  yatağa,

Bay  Darcy  söylendiği  tarihe  kadar  gelmezse  her  şeyin

çabucak  yoluna  gireceğinin  mutluluk  veren  inancıyla  girdi.

Yine  de  bütün  bunların  beyefendinin  rızasıyla  olduğu

kanısındaydı.  Bingley  ertesi  sabah  tam  zamanında  geldi.

Sabahı, kararlaştırıldığı gibi Bay Bennet ile birlikte geçirdiler.




Genç adam, ev sahibini tahmin ettiğinden çok daha hoş buldu.

Bingley'de  onun  alaycı  duygularını  kamçılayacak  veya  itici

bulup sessiz durmasına neden olacak bir yüzsüzlük yoktu. Bu

nedenle  misafirine  her  zamankinden  daha  konuşkan,  daha

doğal  davrandı.  Bingley  tabii  ki  yemeğe  onunla  beraber

döndü  ve  gece  Bayan  Bennet  herkesi  Bay  Bingley  ile

kızından uzaklaştırma çabalarını gene uygulamaya koydu. Bir

mektup  yazması  gereken  Elizabeth,  çaydan  hemen  sonra  bu

amaçla  kahvaltı  odasına  gitti;  çünkü  herkes  kâğıt  oyununa

oturacağı  için  genç  kızın  annesinin  programlarına  karşı

gelmesi  istenemezdi.  Ama  mektubunu  bitirip  salona

döndüğünde,  annesinin  ince  zekâsını  kabul  etmek  zorunda

olduğunu  hayretle  gördü.  Kapıyı  açtığında  ablasıyla

Bingley'yi şöminenin önünde çok hararetli bir şeyler konuşur

halde  buldu.  Bu,  kuşku  uyandırmasa  bile  acele  dönüp

birbirlerinden  uzaklaşırken  yüzlerindeki  bakış  her  şeyi

anlamaya  yeterdi.  Onların  durumu  yeterince  tuhaftı;  ama

kendi  durumu  daha  da  kötüydü.  Ne  Jane  ne  de  Bingley

ağızlarını açıp tek kelime söylemediler ve tam Elizabeth geri

dönmek  üzereyken  Bingley  ansızın  kalktı  ve  genç  kıza  bir

şeyler fısıldadıktan sonra koşarak odadan çıktı.

Sırlarını  Elizabeth'e  açmaktan  keyif  duyan  Jane'in  ondan

gizleyeceği  bir  şey  olamazdı  ve  hemen  kardeşini

kucaklayarak büyük, bir heyecanla dünyanın en mutlu varlığı

olduğunu  söyledi  ve:  "Bu  kadarı  fazla,"  diye  ekledi.  "Çok

fazla. Ben, buna layık değilim. Ah, neden herkes benim kadar

mutlu değil."

Elizabeth,  kelimelerin  ifade  etmekte  yetersiz  kaldığı

içtenlik, coşku ve sevinçle ablasını kutladı. Kız kardeşinin iyi



niyetli her cümlesi Jane için yeni bir mutluluk kaynağı oldu.

Ama  kardeşiyle  uzun  uzadıya  kalmayı  veya  söylenecek

şeylerin  yansını  bile  söylemeye  zamanı  yoktu.  Heyecanlı  bir

ses  tonuyla,  "Hemen  anneme  gitmeliyim,"  dedi.  "Onun

şefkatli  merak  duygularını  göz  ardı  edemem.  Bu  haberi

benden  başkasından  duymasına  da  izin  veremem.  Bingley,

babamın yanına gitti bile. Ah Lizzy! Söyleyeceklerimin bütün

aileme büyük bir sevinç vereceğini bilmek ne güzel şey! Bu

kadar mutluluğa nasıl dayanacağım!"

Sonra  kâğıt  oyununu  yanda  keserek,  yukanda  Kitty  ile

oturmakta olan annesine koştu.

Yalnız  kalan  Elizabeth  onlara  aylarca  üzüntü  ve  sıkıntı

veren  bir  işin  sonunda  bu  kadar  hızla  ve  bu  kadar  kolay

çözülmesi karşısında gülümsedi.

Kendi kendine, "Demek arkadaşının bütün o titiz sakınma

önlemlerinin;  kız  kardeşinin  sahtekârlığının  ve  hilelerinin

sonucu bu! En mutlu, en akıllıca, en akla yakın sonuç," dedi.

Bay  Bennet  ile  görüşmesi  kısa  süren  ve  amaca  uygun

sonuçlanan  Bay  Bingley  birkaç  dakika  sonra  Elizabeth'in

yanına gelmişti.

Daha kapıyı açarken acele sordu: "Ablanız nerede?"

"Yukarda,  annemin  yanında.  Sanınm  birkaç  dakikaya

kadar  gelir."  Genç  adam  kapıyı  kapattı  ve  Elizabeth'e

yaklaşarak  ondan,  bir  kız  kardeş  sıfatıyla  iyi  dileklerini  ve

sevgisini  sunmasını  beklediğini  söyledi.  Elizabeth  akraba

olacaklanna  sevindiğini  candan  bir  içtenlikle  belirtti.  Büyük

bir  nezaketle  birbirlerinin  elini  sıktılar  ve  daha  sonra  ablası



gelinceye  kadar  genç  kız,  Bingley'nin,  duyduğu  mutluluk  ve

Jane'in  eşsizliği  hakkında  söylediklerini  dinledi.  Elizabeth,

adamın,  âşık  olmakla  birlikte,  mutluluk  hakkındaki

ümitlerinin  akılcı  bir  temele  dayandığına  gerçekten

inanıyordu.  Çünkü  bu  mutluluk  Jane'in  mükemmel  derecede

olan  anlayışından  ve  mükemmel  ötesi  güzel  huyundan,  iki

gencin  duygu  ve  zevk  bakımından  genel  benzerliklerinden

doğacaktı.

O akşam hepsi için olağanüstü sevinçli bir akşamdı. Jane

Bennet'in mutluluğu yüzüne tatlı bir canlılık vermişti ve genç

kız her zamankinden daha güzel görünüyordu. Kitty alık alık

sırıtıyor, gülümsüyor ve yakında sıranın kendisine geleceğini

umuyordu.  Bayan  Bennet  bu  birleşmeye  ne  kadar  taraftar

olduğunu,  bunu  nasıl  candan  onayladığını  Bingley'ye  uzun

anlatırken,  duygularını  yansıtacak  kadar  coşkulu  sözler

bulamadığına  üzülüyordu.  Bay  Bennet  akşam  yemeğinde

onlara  katıldığında  sesi  ve  tavırları  ile  ne  kadar  mutlu

olduğunu  açıkça  gösteriyordu.  Yine  de  misafir  gidinceye

kadar buna dair ağzından tek kelime bile çıkmadı. Ama Bay

Bingley gider gitmez, kızına dönerek:

"Jane, seni kutlarım. Çok mutlu bir kadın olacaksın," dedi.

Jane  hemen  babasına  koştu,  onu  öptü  ve  iyi  niyeti  için

teşekkür  etti.  Babası,  "Sen  iyi  bir  kızsın,"  dedi.  "Güzel  bir

yuva  kuracağını  düşündükçe  içim  rahat  ediyor.  İyi

anlaşacağınızdan  kuşkum  yok.  Huylarınız  birbirine  hiç  de

aykırı  değil.  İkiniz  de  o  kadar  uysalsınız  ki  hiçbir  şeyin

üzerinde  bir  karara  varamayacaksınız;  o  kadar  yumuşaksınız

ki bütün hizmetçiler sizi aldatacak; o kadar cömertsiniz ki, iki

yakanız  hiç  bir  araya  gelmeyecek."  "Umarım  öyle  olmaz



babacığım,  para  işlerinde  hesapsızlık  veya  düşüncesizlik

etmek benim için bağışlanmaz bir suç olur."

Bayan  Bennet  heyecanla  söze  karıştı:  "Gelirlerini  aşmak

mı?  Bay  Bennet'cığım  siz  neler  söylüyorsunuz?  Bay

Bingley'nin  yılda  dört  beş  bin  sterlin,  belki  daha  da  fazla

geliri  var."  Sonra  kızına  dönerek,  "Ah,  Jane'ciğim,  öyle

mutluyum ki, eminim bu akşam gözüme bir damla bile uyku

girmeyecek,"  dedi.  "Bunun  böyle  olacağını  biliyordum.

Kesinlikle  böyle  olması  gerektiğini  hep  söyledim.  Bu

güzelliğin  boşa  gitmeyeceğinden  emindim.  Geçen  yıl

Hertfordshire'a ilk geldiği zaman onu görür görmez, ikinizin

bir  araya  gelmesini  ne  kadar  akla  yakın  bulduğumu

hatırlıyorum.  Ah!  O,  bugüne  kadar  gördüğünü  en  yakışıklı

genç!"


Wickham  ve  Lydia  unutulmuştu  bile.  En  sevgili  çocuğu

Jane'di.  O  anda  başka  hiçbir  kızı  umrunda  değildi.  Jane'in

küçük 

kardeşleri, 



şimdiden 

ablalarının 

gelecekteki

mutluluğundan 

kendi 

paylarına 



ne 

düşebileceğini

konuşuyorlardı.

Mary,  Netherfield'deki  kitaplıktan  yararlanmak;  Kitty  de

her kış birkaç balo vermesi için yalvanyordu.

Bingley bundan sonra, doğal olarak Longbourn'a her gün

gelip  gider  oldu.  Çoğu  zaman  kahvaltıdan  önce  geliyor  ve

reddedemeyeceği  bir  komşu  onu  yemeğe  çağırmadığı  sürece

akşam  yemeğinden  sonraya  kadar  kalıyordu.  Böyle

zamanlarda  bu  daveti  yapanın  ne  barbarlığı,  ne  de  başka

kötülükleri kalıyordu.



Elizabeth'in  artık  ablasıyla  konuşacak  pek  az  zamanı

oluyordu.  Çünkü  Bay  Bingley  onlardayken  Jane  başka

kimseyle  ilgilenmiyordu,  ama  arada  sırada  ister  istemez  ayrı

kalmalarının her ikisine de yaran dokunuyordu. Jane yokken

Bay Bingley hep Elizabeth'in yanında kalıp, ona Jane'den söz

ediyor; Bingley gittiği zaman Jane de aynı şeyi yapıyordu.

Bir akşam iki kız kardeş başbaşayken Jane:

"Geçen  bahar  Londra'da  olduğumdan  hiç  haberi

olmadığını  söylemesine  o  kadar  sevindim  ki!  Buna  ihtimal

vermiyordum," dedi.

"Ben kuşkulanmıştım. Peki bunu nasıl açıklıyor?"

"Herhalde  kız  kardeşlerinin  işi.  Kuşkusuz  Bingley'nin

bana  yaklaşmasına  taraftar  değillerdi  ki,  buna  şaşmıyorum;

çünkü  birçok  açıdan  çok  daha  uygun  birini  seçebilirdi.  Ama

kardeşlerini  benimle  mutlu  gördükleri  zaman,  ki  öyle

olacağını  umuyorum,  bununla  yetinmeyi  öğrenecekler.  O

zaman,  aramız  artık  bir  daha  eskisi  gibi  olmasa  da  tekrar

düzelecek."  "Bu  senin  ağzından  duyduğum  en  kinci  söz.

Aferin  sana!  Seni  Caroline  Bingley'nin  yalancı  övgülerine

kanmış görmek gerçekten çok canımı sıkacaktı!" "Buna inanır

mısın  Lizzy,  geçen  kasımda  Londra'ya  gittiğinde  beni

gerçekten  seviyormuş  ve  ona  karşı  kayıtsız  olduğumu

sanmasa 

buraya 


dönmekten 

onu 


hiçbir 

şey


alıkoyamayacakmış!"

"Kuşkusuz bu konuda biraz yanılmış, ama bu da ne kadar

alçakgönüllü  olduğunu  gösterir."  Bunun  üzerine  Jane,  doğal



olarak  nişanlısının  çekingenliğini  ve  iyi  taraflarına  yeterince

önem vermediğini anlatarak onu bir hayli övdü.

Elizabeth,  Bay  Bingley'nin,  arkadaşının  işe  karıştığını

açığa vurmadığına sevindi; çünkü Jane dünyanın en iyi kalpli

ve  en  kolay  bağışlayan  insanı  da  olsa,  bu  durumun  Bay

Darcy'ye  karşı  az  da  olsa  kin  duymasına  neden  olacağını

biliyordu.

"Kuşkusuz  dünyanın  en  şanslı  insanı  benim!"  diye

haykırdı Jane. "Ah Lizzy, ailemin içinden nasıl böyle seçildim

ve en büyük nimete kondum! Ah, seni de kendim kadar mutlu

görebilsem! Senin için de böyle bir erkek olsa!"

"Bana  böyle  kırk  erkek  bulsan,  yine  de  senin  hissettiğin

mutluluğun  yarısını  hissederim.  Senin  karakterine,  senin

iyiliğine  sahip  olmadıkça  senin  mutluluğuna  da  sahip

olamam. Hayır, hayır, beni kendi halime bırak. Şansım yaver

giderse, günün birinde karşıma bir Bay Collins daha çıkar."

Longbourn  ailesinde  yaşanan  olaylar  uzun  zaman

herkesten  gizli  kalamazdı.  Bayan  Bennet  kendine  bu  haberi

Bayan  Philips'in  kulağına  fısıldama  izni  verdi  ve  Bayan

Philips  de  hiç  izin  almaksızın  Meryton'daki  bütün

komşularına fısıldadı.

Birkaç  hafta  önce  Lydia  ilk  kaçtığında  talihsizlik  örneği

diye gösterildikleri halde Bennet'lann artık dünyanın en talihli

ailesi oldukları söyleniyordu.



LVI


Bingley, Jane ile nişanlandıktan bir hafta sonra, bir sabah

genç  adam  Longbourn'lu  bayanlarla  yemek  odasında

otururken bir araba sesi dikkatlerini pencereye çekti; dört atlı

bir arabanın geldiğini gördüler. Misafir gelmesi için çok erken

bir  saatti,  ayrıca  araba  da  komşulardan  hiçbirininkine

benzemiyordu.  Atlar  menzil  atıydı;  ne  araba  ne  de  önde

yürüyen uşağın kıyafeti tanıdıktı. Yine de birinin geldiği kesin

olduğu için Bingley hemen Jane Bennet'ı böyle rahatsız edici

bir  misafir  yüzünden  kapanıp  kalmamaları  için  birlikte

fidanlığa  yürümeleri  için  ikna  etti  ve  ikisi  de  gittiler.  Odada

kalan  üç  kadın  kendilerini  bile  tatmin  etmeyen  tahminler

yürütmeye devam ettiler. Sonunda kapı ardına kadar açıldı ve

misafir içeri girdi. Misafir Leydi Catherine de Bourgh idi.

Bennet'lar  beklemedikleri  birisiyle  karşılaşacaklarını

tahmin  etmişlerse  de,  leydinin  içeri  girmesiyle  duydukları

şaşkınlık  beklediklerinden  de  büyük  oldu.  Bayan  Bennet  ile

Kitty,  Leydi  Catherine'i  hiç  tanımadıkları  halde  onların

hayreti de Elizabeth'inkinden az değildi. Leydi Catherine her

zamankinden  daha  burnu  havada  bir  tavırla  odaya  girdi,

Elizabeth'in  selamına  hafifçe  başını  eğmek  dışında  karşılık

vermedi  ve  tek  bir  kelime  söylemeden  oturdu.  Her  ne  kadar

tanıştırılma  isteği  göstermediyse  de,  sayın  leydi  içeri  girince

Elizabeth annesine onun adını söylemişti.

Bu  kadar  önemli  birini  misafir  etmek,  gururunu

okşuyordu ama büyük bir şaşkınlık içinde olan Bayan Bennet

leydiyi  çok  büyük  bir  kibarlıkla  karşıladı.  Bir  dakika  hiçbir

şey  söylemeden  oturduktan  sonra  Leydi  Catherine  sert  bir

tavırla  Elizabeth'e:  "Umarım  hepiniz  iyisinizdir,  Bayan




Elizabeth.  Bu  bayan  da,  sanırım  anneniz,"  dedi.  Elizabeth

kısaca öyle olduğunu söyledi.

"Bu  da,  sanırım  kardeşlerinizden  biri."  Bir  leydiyle

konuşma fırsatı doğduğu için keyif içinde olan Bayan Bennet:

"Evet, efendim," dedi. "En küçüğün bir büyüğü. En küçük

kızım  geçenlerde  evlendi;  büyük  kızım  da  yakında  ailemize

katılacağına  inandığımız  gençle  dışarda  dolaşıyor."  Leydi

Catherine  kısa  süren  bir  sessizlikten  sonra,  "Bahçeniz  ve

koruluğunuz çok küçük," diye karşılık verdi.

"Sayın leydi, Rosings ile kıyaslanınca bahçemiz bir hiçtir,

ama  Sir  William  Lucas'lannkinden  çok  daha  büyük

olduğundan emin olabilirsiniz."

"Burası yaz akşamlan için uygun bir oturma odası olmasa

gerek. Pencereler tam batıya bakıyor."

Bayan  Bennet,  yemekten  sonra  bu  odada  hiç

oturmadıkları  güvencesini  verdi  ve  ekledi:  "Bay  ve  Bayan

Collins umarım iyilerdir sayın leydi."

"Evet, çok iyiler. Kendilerini önceki gece gördüm."

Elizabeth,  Leydi  Catherine'in  kendisine  Charlotte'dan  bir

mektup vermesini bekliyordu. Leydinin misafirliğinin nedeni

ancak  bu  olabilirdi.  Ama  mektup  filan  çıkmadı  ve  genç  kız

tam anlamıyla şaşkındı.

Bayan  Bennet  son  derece  büyük  bir  kibarlıkla  sayın

leydiye  içecek  bir  şeyler  ikram  etmeyi  önerdi;  fakat  Leydi




Catherine  çok  kesin  ve  oldukça  kaba  bir  tavırla  hiçbir  şey

almayacağını  söyledi  ve  sonra  da  yerinden  kalkarak

Elizabeth'e:

"Bayan  Elizabeth,"  dedi.  "Gelirken  çimliğinizin  bir

yanında  küçük,  kendi  haline  bırakıl'  mış  güzelce  bir  ağaçlık

gözüme  çarptı.  Bana  eşlik  etmek  inceliğinde  bulunursanız

orada biraz dolaşmak istiyorum."

Annesi  heyecanla  atıldı:  "Hadi,  kızım,  sayın  leydiye

bahçemizi gezdir. Sanınm kulübeyi beğenecekler."

Elizabeth  söz  dinledi.  Koşarak  odasından  güneş

şemsiyesini  aldıktan  sonra  soylu  misafirini  aşağı  indirdi.

Holden  geçerlerken,  Leydi  Catherine  yemek  odasının  ve

salonun kapılarını açtı, kısaca içeri bir göz attıktan sonra fena

olmadıklarını söyledi ve yürüdü. Araba kapıda duruyordu ve

Elizabeth,  Leydi  Catherine'in  oda  hizmetçisinin  arabada

oturduğunu gördü. Küçük fidanlığa giden çakıl döşeli yoldan

yürüyorlardı.  Elizabeth  şu  anda  her  zamankinden  daha  kaba

ve  sert  olan  bu  kadınla  konuşmak  için  hiçbir  çaba

harcamamaya karar verdi.

Onun  yüzüne  bakarken,  "Nasıl  oldu  da  onu  yeğenine

benzettim!" dedi. Fidanlığa girer girmez Leydi Catherine söze

başladı:


"Buraya 

kadar 


gelmemin 

nedenini 

anlamamış

olamazsınız,  Bayan  Elizabeth.  Kendi  kalbiniz,  kendi

vicdanınız  niçin  geldiğimi  size  kesinlikle  söylemiştir."

Elizabeth çok doğal bir hayretle baktı:




"Gerçekten  yanılıyorsunuz,  efendim.  Sizi  burada  görme

şerefinin nedenini anlayabilmiş değilim."

Sayın leydi öfkeli bir tavırla karşılık verdi:

"Bayan  Elizabeth  Bennet,  benim  oyuna  gelemeyeceğimi

bilmeniz  gerekir.  Ama  siz  içtenlikten  ne  kadar  uzak

davranmak  isterseniz  isteyin  bana  aynı  şeyi  yaptıramazsınız.

Karakterim,  içtenliği  ve  dürüstlüğü  ile  ün  salmıştır  ve  şu

sırada da karakterime aykırı davranacak değilim. İki gün önce

çok  kaygılandıncı  bir  haber  işittim.  Sadece  ablanızın  çok

parlak bir evlilik yapmakla kalmadığı, aynı zamanda sizin de,

Bayan  Elizabeth  Bennet,  çok  yakında  yeğenimle,  benim  öz

yeğenimle,  Bay  Darcy  ile  evlenmeniz  söz  konusuymuş.  Her

ne kadar bunun rezil bir yalan olduğunu biliyor, doğruluğuna

ihtimal  vererek  Darcy'ye  hakaret  etmeyi  aklımdan'  bile

geçirmiyorsam  da,  duygularımı  size  bildirmek  için  hemen

buraya  gelmeye  karar  verdim."  Şaşkınlık  ve  nefretle  kızaran

Elizabeth,  "Madem  işittiklerinizin  doğru  olmasına  ihtimal

vermiyorsunuz, o zaman neden bu kadar uzak bir yere gelme

zahmetine  katlandınız?  Sayın  leydinin  buraya  gelmekteki

amacı ne olabilir?" diye sordu.

"Böyle  bir  haberin  hemen  açıkça  yalanlanmasında  ısrar

etmek."  Elizabeth  sakin  bir  tavırla,  "Sizin  beni  ve  ailemi

görmek  için  Longbourn'a  gelmeniz,  böyle  bir  durum  varsa,

bunu az da olsa doğrulamış olacaktır," dedi.

""Varsa  ha!  Yani  bundan  haberiniz  yok  gibi  mi

davranacaksınız?  Bunu  siz  kasten  uydurup  yaymadınız  mı?

Böyle  bir  haberin  her  tarafa  yayıldığını  bilmiyor  musunuz?"

"Hiç duymadım."




"Şu halde bunun aslı olmadığını da söyleyebilir misiniz?"

"Sayın  leydi  kadar  dürüst  olacağımı  iddia  etmiyorum.

Elbette  cevap  vermek  istemeyeceğim  sorular  sormaya

hakkınız var."

"Bu  kadarına  katlanamam!  Bayan  Elizabeth  Bennet,  ben

tatmin olmak isteğimde ısrar ediyorum! Yeğenim, Darcy, size

evlenme teklifi yaptı mı?"

"Sayın leydi bunun mümkün olmadığını söylediler."

"Mümkün  olmaması  gerekir.  Eğer  yeğenim  aklını  peynir

ekmekle  yemediyse  öyledir.  Ama  sizin  hileleriniz  ve

cilveleriniz,  aklının  başından  gittiği  bir  anda,  ona  kendi

nefsine  ve  ailesine  karşı  görevlerini  unutturabilir.  Onu

ayartmış  olabilirsiniz."  "Böyle  yapmış  olsaydım,  bunu  itiraf

edecek son insan ben olurdum." "Bayan Elizabeth Bennet, siz

benim  kim  olduğumu  biliyor  musunuz?  Ben  böyle

konuşulmaya  alışık  değilim.  Ben  onun  dünyadaki  en  yakın

akrabası sayılırım, en gizli işlerini bilmeye hakkım var."

"Ama  benimkiler  için  aynı  şey  söz  konusu  değil.  Bu

şekilde  davranmakla  da  beni  açık  konuşmaya  razı

edemezsiniz."

"Şunu  iyi  bilin,  gerçekleşmesini  amaçlama  küstahlığını

gösterdiğiniz bu evlilik asla olmayacak. Evet, asla. Bay Darcy

benim  kızımla  sözlüdür.  Ya  buna  ne  diyeceksiniz?"  "Yalnız

şunu:  Eğer  böyle  ise  onun  bana  böyle  bir  teklifte

bulunduğunu sanmanız için bir neden olamaz."



Leydi Catherine bir an duraksadı ve sonra cevap verdi:

"Aralarındaki  sözün  bir  özelliği  var.  Çocukluklarından

beri birbirleri için yetiştirildiler. Her ikisinin annesinin de en

büyük dileği buydu. Biz bu birleşmeyi onlar daha beşikteyken

kararlaştırmıştık.  Şimdi  onların  evlenmesiyle  iki  kardeşin

dileklerinin  tam  yerine  geleceği  bir  sırada  aşağı  tabakadan,

hiçbir  mevkii  olmayan,  aile  ile  hiçbir  bağı  bulunmayan  bir

genç  kadın  buna  engel  oluyor!  Darcy'nin  akrabalarının

arzularına  önem  vermiyor.  Anne  de  Bourgh  ile  kelimelere

dökülmeden  kararlaştırılan  nişana  aldırmıyor  musunuz?

Dürüstlüğünüzü  ve  inceliğinizi  hepten  mi  kaybettiniz?  Ta

bebekliğinden beri yeğeni ile evlenmesinin kararlaştırıldığını

söylüyorum. İşitmiyor musunuz?"

"Evet,  daha  önce  de  işitmiştim.  Ama  bana  ne?  Eğer

yeğeninizle  evlenmeme  başka  bir  engel  yoksa,  annesiyle

teyzesinin  onu  Anne  de  Bourgh  ile  evlendirmeye

niyetlendiklerini  öğrenince  bundan  vazgeçecek  değilim.  Her

ikiniz de bu evliliği tasarlamak adına elinizden geldiği kadar

çalıştınız.  Bunun  gerçekleşmesi  artık  başkalarına  bağlıdır.

Eğer  Bay  Darcy'nin  şeref  ve  duygu  olarak  kuzenine  bir

bağlılığı  yoksa,  neden  başka  birini  seçemesin?  Eğer  seçtiği

kişi de ben isem onu neden kabul etmeyeyim?"

"Çünkü  buna  şeref,  gelenekler,  görenekler  ve  çıkarlar

engel.  Evet  Bayan  Elizabeth  Bennet,  çıkarlar;  çünkü  bütün

akraba  ve  dostlarının  duygularına  aykırı  hareket  ederseniz

onların sizi tanımalarını bekleyemezsiniz. Darcy ile ilgisi olan

herkes sizi eleştirecek, küçük görecek, size hakaretle bakacak.

Sizinle evlenmek onun için bir leke olacak, adınız hiçbirimiz

tarafından  anılmayacak."  "Bunlar  büyük  talihsizlikler,"  diye



karşılık  verdi  Elizabeth,  "Ama  Bay  Darcy'nin  eşi,  doğal

olarak halinden şikâyet etmeyecek kadar olağanüstü mutluluk

kaynaklarına erişmiş olacaktır." "İnatçı, dik kafalı kız! Sizden

utanıyorum!  Geçen  baharda  gösterdiğim  yakınlığa  karşı

duyduğunuz gönül borcu bu mu? Bana hiç mi borcunuz yok?

Hadi,  oturalım.  Bayan  Elizabeth,  buraya  niyetimi

gerçekleştirmeye  kararlı  olarak  geldiğimi  anlamanız  gerekir.

Bu  kararımdan  dönecek  değilim.  Kimsenin  kaprisine  boyun

eğmeye  alışık  değilim.  Hayal  kırıklığına  uğramak  âdetim

değildir."

"Bu, sayın leydinin şu anki durumunu daha acıklı bir hale

de  soksa,  beni  etkilemez."  "Sözümü  kesmeyin!  Susun  da

dinleyin.  Kızımla  yeğenim  birbiri  için  yaratılmışlardır.  İkisi

de  anne  tarafından  aynı  soylu  kanı  taşıyor  ve  baba

taraflarından  da  unvan  sahibi  olmamakla  beraber,  saygın,

şerefli  ve  eski  ailelerden  geliyorlar.  İki  tarafın  da  serveti

mükemmel.  Her  ikisinin  de  ailelerindeki  her  birey  onları

birbirine yakıştırıyor; soysuz sopsuz, parasız pulsuz bir genç

kadının  türemesi  mi  onları  birbirinden  ayıracak?  Buna  göz

yumulabilir  mi!  Ama  bu  olmamalı  ve  olmayacak  da!  Kendi

iyiliğinizi  düşünüyorsanız,  yetiştiğiniz  çevreyi  bırakmayı

istememelisiniz."

"Yeğeninizle  evlenmekle  kendimi  bu  çevreyi  bırakmış

saymayacağım.  Bay  Darcy  kibar  bir  adam,  ben  de  kibar  bir

adamın kızıyım: Bu bakımdan birbirimize dengiz."

"Doğru. Kibar bir adamın kızısınız. Ama anneniz kimmiş?

Dayınız,  enişteniz,  yengeniz,  teyzeniz  kimler?  Onların

durumlarından  haberim  yok  sanmayın."  "Akrabalarım  kim




olursa  olsun,  yeğeniniz  aldırmadıktan  sonra  size  ne?"  "Bana

kesin olarak söyleyin. Onunla nişanlı mısınız?"

Elizabeth, hiç yoksa Leydi Catherine'i memnun etmemek

için  bu  soruya  cevap  vermek  istemezdi,  ama  bir  dakika

düşündükten sonra, "Nişanlı değilim," demekten başka bir şey

yapamadı.

Leydi  Catherine  memnun  görünüyordu.  "Onunla  asla

nişanlanmayacağınıza dair söz verir misiniz?"

"Böyle  bir  söz  veremem."  "Bayan  Elizabeth!  Şaşırdım

kaldım.  Daha  aklı  başında  genç  bir  kadınla  karşılaşacağımı

umuyordum.  Ama  beni  yıldıracağınızı  sanarak  aldanmayın.

İstediğim güvenceyi almadan buradan gitmeyeceğim."

"Ben de kesinlikle böyle bir güvence vermeyeceğim. Beni

korkutarak bu kadar akla sığmaz bir şeyi kabul ettiremezsiniz.

Sayın leydimiz kızlarını Bay Darcy ile evlendirmek istiyorlar;

ama  istediğiniz  sözü  vermem  onların  evlenme  ihtimallerini

artıracak  mı?  Bay  Darcy'nin  bana  tutkun  olduğunu

varsayarsak,  benim  onu  reddetmem  kuzenine  teklifte

bulunmasını  sağlar  mı?  Leydi  Catherine,  izninizle  şunu

söyleyeyim,  bu  olağanüstü  isteğinizi  desteklemek  için  ileri

sürdüğünüz  düşünceler,  yersiz  olduğu  oranda  saçma  da.  Bu

gibi  yöntemlerle  beni  yola  getireceğinizi  sanıyorsanız  beni

tamamıyla yanlış tanımışsınız. İşine karışmanızı yeğeniniz ne

dereceye  kadar  onaylayacak  bilmiyorum;  ama  benim  işime

karışmaya  kesinlikle  hakkınız  yok.  Bu  nedenle,  bu  konuda

daha fazla rahatsız edilmek istemiyorum." "İsterseniz o kadar

acele  etmeyin.  Söyleyeceklerim  daha  bitmedi.  Israrla

belirttiğim  engellere  ekleyeceğim  bir  şey  daha  var.  Küçük




kardeşinizin  rezil  kaçışını  bilmiyor  değilim.  Her  şeyden

haberim var; genç adam onu zor bela, babanızla dayınızın bir

hayli  özveri  göstermesi  pahasına  almış.  Böyle  bir  kız,

yeğenimin  baldızı,  onun  kocası,  yani  Darcy'nin  babasının

kâhyasının  oğlu  da  bacanağı  mı  olacak?  Tanrım  sen  beni

koru!  Neler  düşünüyorsunuz?  Pemberley'deki  anılar  böyle

kirlenecek mi?"

Elizabeth  yorgun  bir  tavırla  cevap  verdi:  "Artık

söyleyecek daha fazla bir şeyiniz olamaz. Elinizden gelen her

şekilde  bana  hakaret  ettiniz.  Eve  dönmeyi  istemek

zorundayım." Bu sözleri söylerken kalktı. Leydi Catherine de

kalktı ve geri döndüler. Sayın leydi son derece öfkeliydi:

"Şu  halde  yeğenimin  şerefine  ve  saygınlığına  hiç  saygı

göstermiyorsunuz! Duygusuz, bencil kız! Size bağlanmasının

onu herkesin gözünde küçülteceğini düşünemiyor musunuz?" 

"Leydi  Catherine,  söyleyecek  başka  sözüm  yok.

Duygularımı  biliyorsunuz."  "Demek  onu  elde  etmeye  karar

verdiniz?"

"Böyle bir şey demedim. Yalnızca kendi fikrime göre, sizi

ve  sizin  gibi  benimle  hiçbir  ilgisi  olmayan  kimseleri  hesaba

katmadan,  mutluluğuma  hizmet  edecek  şekilde  davranma

karanndayım."

"Güzel.  Demek  beni  memnun  etmeyi  reddediyorsunuz.

Şerefin  ve  gönül  borcunun  gereklerini  yadsıyorsunuz.  Onu

bütün  dostlarının  gözünde  mahvetmeye  ve  dünyaya  karşı

gülünç düşürmeye kararlısınız."




"Bu konuda beni herhangi bir kimseye bağlayan ne görev,

ne şeref ne de gönül borcu var," dedi Elizabeth. "Bay Darcy

ile  evlenmem  bu  ilkelerden  hiçbirini  çiğnemeyecek.

Akrabalarının  öfkelenmesi  veya  dünyanın  gözünden

düşmesine  gelince:  Mademki  ailesi  onun  benimle

evlenmesine  karşı,  ben  de  onların  kızmasına  bir  an  bile

üzülmem.  Çevremiz  de  genel  olarak  böyle  bir  hakaret

duygusuna  katılmayacak  kadar  zaten  sağduyulu."  "Demek

gerçek  fikriniz  bu!  Demek  bu  son  kararınız!  Pekâlâ.  Artık

nasıl  davranmam  gerektiğini  biliyorum.  Bayan  Elizabeth,

hırslarınızın  gerçekleşeceğini  sanmayın.  Sizi  sınamak  için

geldim.  Sizi  mantıklı  bulacağımı  ummuştum.  Fakat  iyi  bilin

ki  ben  inadımı  sürdürürüm."  Arabanın  kapısına  gelinceye

kadar  Leydi  Catherine  bu  şekilde  konuşmaya  devam  etti.

Arabaya varınca da acele dönerek ekledi:

"Size 'hoşça kalın' demiyorum, Bayan Elizabeth, annenize

selam  da  yollamıyorum.  Böyle  bir  ilgiye  layık  değilsiniz.

Gerçekten, hiç, hiç memnun kalmadım."

Elizabeth  karşılık  vermedi  ve  sayın  leydiyi  eve  gelmesi

için  ikna  etmeye  çalışmadan  sessizce  içeri  girdi.  Yukarı

çıkarken  arabanın  uzaklaştığını  duydu.  Annesi  genç  kızı

tuvalet  odasının  kapısında  sabırsızlıkla  karşılayarak  Leydi

Catherine'in  neden  içeri  gelip  dinlenmediğini  sordu:  "Keyfi

istemedi, gitmekte ısrar etti."

"Çok  hoş  bir  kadın!  Buraya  gelmekle  çok  büyük  bir

nezaket  gösterdi!  Anladığıma  göre,  Collinsler'in  iyi

olduklarını  haber  vermek  için  uğradı.  Herhalde  bir  yere

gidiyordu,  Meryton'dan  geçerken  de  seni  ziyaret  etmeyi




düşünmüştür.  Sana  özellikle  söyleyeceği  bir  şey  yoktu  değil

mi Lizzy?"

Elizabeth bu noktada biraz yalan söylemek zorunda kaldı;

çünkü ne konuştuklarını anlatması imkânsızdı.



LVII

Bu  olağandışı  ziyaretin  Elizabeth'in  ruhunda  yarattığı

fırtınanın üstesinden gelmek kolay değildi. Genç kız saatlerce

bundan  başka  bir  şey  düşünememişti.  Öyle  görülüyordu  ki

Leydi  Catherine,  Rosings'den  buraya  kadar  yolculuk  yapma

zahmetine sadece ve sadece Bay Darcy ile aralarında olduğu

sanılan  nişanı  bozmak  için  gelmişti.  Kuşkusuz  akıllıca

yapılmış  bir  plandı.  Ama  Elizabeth  nişanlandıkları  haberinin

nereden  çıktığını  tahmin  edemiyordu.  Sonunda  buldu:  Bay

Darcy'nin,  Bingley'nin  yakın  arkadaşı,  kendisinin  de  Jane'in

kardeşi  olması  yeterliydi.  Bir  düğün  yapılacak  olması

herkesin  aklına  ikinci  bir  düğünü  getirmişti.  Ablasının

evliliğinin  Bay  Darcy  ile  daha  sık  karşılaşmasını

gerektireceğini  kendisi  de  düşünmemiş  değildi.  Lucas

Köşkü'ndeki  komşuları  da  genç  kızın,  ileride  belki  de  olur

gözüyle  baktığı  bu  işi  hemen  olmuş  gibi  kabul  etmişler;

Collins'ler  ile  mektuplaştıkları  için  de  bu  fikir  Leydi

Catherine'in kulağına kadar gitmişti.

Yine  de  Leydi  Catherine'in  sözlerini  hatırladıkça,  bu  işe

karışmaktaki  ısrarından  doğabilecek  sonuçlardan  endişe

duymuyor  değildi.  Ayrıca  leydinin  evlenmelerini  önlemede

kesin kararlı olduğunu söylemesinden, onun kuzeni Darcy'yle

de  konuşacağı  anlamını  çıkarmıştı.  Bu  birleşmenin

kötülüklerinin  aynı  şekilde  sayılıp  dökülmesini  onun  nasıl




karşılayacağını düşünmeye bile cesaret edemiyordu. Elizabeth

ne Bay Darcy'nin teyzesine karşı sevgisinin gerçek derecesini

ne de onun düşüncelerine ne kadar önem verdiğini bilmiyor,

ancak  onun,  teyzesinin  saygınlığını,  kendisinden  daha  çok

düşüneceğini tahmin ediyordu. Leydi Catherine, genç adama

bu  kadar  alt  sınıftan  bir  kızla  evlenmesinin  kötü  sonuçlarını

sayıp  dökmekle  yakın  akrabası  Darcy'nin  kuşkusuz  en  zayıf

yanına  parmak  basmış  olacaktı.  Genç  adamın  şeref  anlayışı

bambaşka  olabilir;  Leydi  Catherine'in  Elizabeth'e  söylediği

zayıf  ve  saçma  görünen  iddialarını,  o  akla  uygun  ve  sağlam

bir akıl yürütme olarak kabul edebilirdi. 

Bay  Darcy  eğer  Elizabeth'in  çoğunlukla  ihtimal  verdiği

gibi  ne  yapacağı  konusunda  kararsızsa,  bu  kadar  yakın  bir

akrabanın öğüt ve ricaları bütün kuşkuları giderebilir ve genç

adam lekesiz bir şerefin sağlayabileceği kadar mutlu olmaya

karar verebilirdi. Leydi Catherine'in onu Londra'dan geçerken

görmesi olasıydı ve eğer böyle olursa Bingley'ye verdiği sözü

tutamayacak; Netherfield'e gelemeyecekti.

Genç  kız,  "Eğer  birkaç  güne  kadar,  sözünde

duramayacağını  arkadaşına  bildirerek  özür  dilerse  bunun  ne

demek  olduğunu  anlayacağım,"  diye  düşünüyordu.  "Bütün

ümitlerimi  keser,  beni  sevmesini  dilemekten  vazgeçerim.

Sevgimi  ve  beni  elde  edebileceği  bir  sırada  benden

vazgeçerse, o zaman ben de onu içimden atarım."

Kimin  misafir  geldiğini  öğrenince  ailenin  geri  kalan

bireylerinin  duyduğu  şaşkınlık  çok  büyüktü.  Fakat  Bayan

Bennet'ın  merakını  yatıştıran  tahminleri  diğerleri  de  tatmin

ettiği için, Elizabeth bu konuda daha fazla rahatsız edilmekten




kurtuldu.  Ertesi  sabah  genç  kız  aşağı  inerken,  elinde  bir

mektupla kitaplığından çıkmakta olan babasıyla karşılaştı:

"Lizzy, ben de seni bulmaya geliyordum, odama gel."

Babasının  ardından  gitti  ve  kendisine  söyleyeceklerinin

bir  şekilde  elindeki  mektupla  ilgisi  olduğunu  anlayınca

merakı  arttı.  Birden  mektubun  Leydi  Catherine'den  gelmiş

olabileceğini  düşündü;  eğer  öyle  ise  açıklama  yapmak

zorunda kalacağını hesaplayarak üzüldü.

Babasının  arkasından  şöminenin  yanına  geldi,  ikisi  de

oturdular.  Bay  Bennet:  "Bu  sabah  beni  çok  şaşırtan  bir

mektup  aldım,"  dedi.  'Temelde  seni  ilgilendirdiği  için,

nelerden  söz  ettiğini  bilmen  gerekiyor.  Yakında  iki  kızımı

birden  evlendireceğimi  bilmiyordum.  Kazandığın  bu  önemli

basan  için  seni  kutlamama  izin  ver."  Elizabeth  bir  an  için

mektubun sandığı gibi teyzeden değil, yeğeni Bay Darcy'den

geldiğini  düşünüp  kıpkırmızı  kesildi.  Bay  Darcy  duygularını

anlattığı  için  sevinmeli  mi,  yoksa  mektubun  kendine

yazılmadığına  gücenmeli  miydi,  karar  veremiyordu.

"Konudan  haberin  var  gibi  görünüyorsun,"  diye  devam  etti

babası.  "Bu  gibi  işlerde  genç  kızların  sezgileri  çoktur;  ama

hayranının  kim  olduğunu  senin  ince  zekanın  bile

bulamayacağına  bahse  girerim.  Mektup  Bay  Collins'ten

geliyor!"  "Bay  Collins'ten  mi!  Bay  Collins  benimle  ilgili  ne

yazabilir?" "Tabii amaca hizmet edecek birçok şey yazabilir.

Büyük  kızımın  yaklaşan  düğünü  için  tebriklerini  bildirerek

başlıyor.  Anlaşılan  bu  haberi  iyi  yürekli,  dedikoducu

Lucas'lardan  duymuş.  Bu  konuda  söylediklerini  okuyarak

sabrını zorlayacak değilim. Seninle ilgili olan satırlar şunlar:




"Bu  mutlu  olay  için  Bayan  Collins'in  ve  benim  içten

kutlamalarımızı  böylece  sunduktan  sonra,  aynı  kaynaktan

öğrendiğimiz  bir  başka  habere  de  kısaca  değineceğim.

Ablasının ardından kızınız Elizabeth'in de Bennet adını uzun

zaman  taşımayacağı  tahmin  edilmekte.  Kader  yoldaşı  olarak

seçilen  kimse  ülkenin  en  parlak  kişiliklerinden  biri  olarak

anılabilir." "Kimi kastettiğini tahmin edebilir misin Lizzy?"

"Bu  genç  adam,  bir  ölümlünün  en  çok  isteyebileceği  her

şeye,  mükemmel  mülke,  soylu  akrabalara,  büyük  saygınlığa

sahip.  Ama  bütün  bu  heveslendirici  niteliklere  rağmen  bu

gencin  teklifini  hemen  kabul  etmeye  karar  vermekle  tabii  ki

bu  fırsatı  kaçırmak  istemeyeceksinizdir  ne  gibi  kötülüklerle

karşılaşabileceğiniz  konusunda  sizi  ve  kuzenim  Elizabeth'i

uyarmama izin verin."

"Bu gencin kim olduğu hakkında bir fikrin var mı Lizzy?

Ama  işte  şimdi  meydana  çıkıyor."  "Böyle  bir  uyarıda

bulunmamın nedeni, genç adamın teyzesi Leydi Catherine de

Bourgh'un  bu  birleşmeye  iyi  gözle  bakmadığını  tahmin

etmemtzdir."

"Görüyorsun  ya,  adam  Bay  Darcy'miş.  İşte  buna  şaştın

değil  mi  Lizzy?  Ne  Collins,  ne  de  Lucas'lar  anlattıklarının

yalan  olduğunu  avaz  haykırmamız  için  tanıdıklarımız

arasında Bay Darcy'den daha uygun birini seçebilirler miydi?

Bay  Darcy  bir  kadına  ancak  bir  ayıbını  bulmak  için  bakar;

sana  da  belki  ömründe  hiç  bakmamıştır!  Doğrusu  harika!"

Elizabeth babasının neşesine katılmak istedi, ama ancak zorla

gülümseyebildi.  Babası  daha  önce  hiç  bu  kadar  az  hoşuna

giden bir şaka yapmamıştı. "Hoşuna gitmedi mi yoksa?"




"A, tabii! Lütfen devam edin."

"Dün  akşam  sayın  leydiye  bu  evlenme  ihtimalinden  söz

edilince  kendileri,  her  zamanki  gibi  alçakgönüllülük

göstererek  bu  konudaki  duygularını  hemen  belirttiler.

Kuzenimin ailesinin karşı çıkılacak yanları olmasından ötürü,

sayın  leydinin  utandırıcı  diye  nitelendirdikleri  böyle  bir

birleşmeye  hiçbir  zaman  razı  olmayacakları  anlaşılınca,

kuzenimle  soylu  sevgilisi  neye  kalkıştıklarını  bilsinler  ve

uygun  bir  yöntemle  tarafların  onayını  almadan  acele  edip

evlenmesinler  diye  düşündüğümden  bu  bilgiyi  en  erken  bir

zamanda Bayan Elizabeth'e iletmeyi görev bildim."

"Bay Collins şunları da ekliyor:"

"Kuzenim Lydia'nın acıklı meselesinin bu kadar iyi örtbas

edildiğine  gerçekten  sevindim,  ancak  tek  üzüldüğüm,

evlenmeden  önce  birlikte  yaşadıklarının  herkesçe  bilinmesi.

Böyle olmakla beraber kendi durumumun yüklediği görevleri

unutmayacak,  genç  çifti  evlenir  evlenmez  evinize  kabul

etmeniz  karşısında  duyduğum  şaşfcmiığı  gizlemeye

kalkışmayacağım.  Böylelikle  günahı  onaylamış  oldunuz  ve

Longbourn papazı ben olsaydım buna şiddetle karşı çıkardım.

Kuşkusuz  bir  Hıristiyan  olarak  suçlarını  bağışlamanız

gerekirdi;  ama  onları  yanınıza  sokmamak;  adlarının

huzurunuzda anılmasına izin vermemeliydiniz." 

"İşte  Bay  Collins'in  din  ve  insanlık  anlayışı  da  bu

kadarmış,  Elizabeth!  Mektubunun  bundan  sonrasını

Charlotte'cuğunun  durumunu  ve  bir  bebek  beklediğini

anlatmaya  ayırmış.  Lizzy,  bu  mektup  seni  eğlendirmedi

galiba.  Herhalde  yalan  bir  haberden  gücenmiş  gibi




davranacak,  kendini  üzecek  değilsin.  Komşularımızla

eğlenmekten, sırası gelince bizim de onlara gülmekten başka

ne işimiz var ki."

Elizabeth, "Çok hoşuma gitti, ama o kadar tuhaf ki!" dedi.

"Evet,  işte  eğlenceli  tarafı  da  burada.  Başka  bir  adam

seçselerdi  önemi  olmazdı;  ama  onun  sana  karşı  tamamıyla

kayıtsız  olması,  senin  de  ondan  tüm  gücünle  nefret  edişin

durumu  o  kadar  gülünç  derecede  saçmalaştınyor  ki!

Yazmaktan  ne  kadar  nefret  edersem  edeyim,  hiçbir  düşünce

beni  Bay  Collins  ile  mektuplaşmaktan  alıkoyamaz.

Wickham'ın  küstahlığını  ve  ikiyüzlülüğünü  yabana  atamam,

ama Bay Collins'in bu mektubunu okuyunca onu damadımın

üstünde  tutamam.  Lizzy  ne  olur  söyle,  Leydi  Catherine  bu

habere ne dedi? Razı olmayacağını bildirmeye mi gelmiş?"

Bu soruya Elizabeth yalnızca bir kahkahayla karşılık verdi

ve  hiç  kuşku  duyulmadan  sorulduğu  için  sorunun

tekrarlanması  da  onu  üzmedi.  Genç  kız  duygularını

olduğundan  başka  türlü  göstermeyi  hiçbir  zaman  şimdiki

kadar  zor  bulmamıştı.  Ağlamak  istediği  halde  gülmesi

gerekiyordu.  Babası,  Bay  Darcy'nin  kayıtsızlığı  hakkındaki

sözleriyle  içini  dağlamıştı.  Elizabeth,  babasının  bu

ilgisizliğine  şaşmaktan  kendini  alamıyordu.  Yoksa  babasının

görüşü çok az değildi de, kendi hayal gücü mü çok/azfaydı?

Elizabeth bundan da korkuyordu.



LVIII

Bay  Bingley,  Elizabeth'in  ihtimal  olarak  az  da  olsa

beklediği  gibi,  Darcy'den  gelmeyeceğim  diye  bir  özür



mektubu  alacağına,  Leydi  Catherine'in  ziyaretinden  bir  hafta

bile  geçmeden  Darcy'yi  beraberinde  Longbourn'a  getirmeyi

başardı.  Bayan  Bennet'ın,  Bay  Darcy'ye  teyzesiyle

görüştüklerini  söyleyecek  olması  korkusuyla  oturan

Eflzabeth'i bu durumdan kurtaran şey, Jane ile yalnız kalmak

isteyen  Bay  Bingley'nin  yürüyüş  teklifinde  bulunması  ve  bu

teklifin  kabul  edilmesiydi.  Bayan  Bennet'ın  yürümekle  başı

hoş değildi, Mary de buna zaman ayıramazdı, ama geri kalan

beş  kişi  birlikte  çıktılar.  Bingley  ile  Jane  biraz  sonra

diğerlerinin  öne  geçmesine  izin  vererek  yavaş  arkadan

geldiler. Elizabeth, Kitty ve Darcy'nin birbirlerini oyalamaları

gerekiyordu,  ama  pek  az  konuşuyorlardı.  Kitty,  Darcy'den

yanında  konuşamayacak  kadar  korkuyor,  Elizabeth  gizliden

gizliye  ve  son  gücünü  harcayarak  cüretkâr  bir  karar

veriyordu.  Belki  Bay  Darcy  de  aynı  şeyi  yapıyordu.  Kitty,

Maria'yı  ziyaret  etmek  istediği  için  Lucas'lara  doğru

yürüdüler  ve  Elizabeth,  bu  misafirliğin  Darcy'nin  hoşuna

gitmeyeceğini  bildiği  için  beraber  gitmek  gibi  bir  teklifte

bulunmadı  ve  kardeşi  onlardan  ayrıldıktan  sonra  cesaretini

kaybetmeden  Bay  Darcy  ile  yürümeye  devam  etti.  Verdiği

karan  yerine  getireceği  an,  bu  andı  ve  cesareti  de  varken

hemen söze başladı:

"Bay  Darcy,  ben  çok  bencil  bir  varlığım,  kendi  kalbimi

ferahlatırken 

sizinkini 

ne 


kadar 

yaralayabileceğime

aldırmıyorum.  Zavallı  kardeşime  yaptığınız  eşsiz  iyilik  için

size  teşekkür  etmemek  artık  elimde  değil.  Bunu  öğrendiğim

andan  beri,  ne  kadar  büyük  bir  minnet  duyduğumu  size

bildirmek 

için 

sabırsızlanıyorum. 



Ailemde 

benden


başkalarının  da  bundan  haberleri  olsa  şimdi  yalnız  kendi

minnettarlığımı  değil,  onlannkini  de  ifade  ederdim."  Darcy,




şaşkınlık  ve  heyecan  dolu  bir  ses  tonuyla,  "Yanlış  bir  anlam

verildiğinde,"  diye  karşılık  verdi,  "sizi  üzebilecek  bir  şeyi

öğrendiğinize  çok,  pek  çok  üzüldüm.  Bayan  Gardiner'a  bu

kadar az güvenebileceğimi düşünmemiştim."

"Yengemi  suçlamayın.  Olayla  ilginiz  olduğunu  önce

Lydia'nın  boşboğazlığından  anladım  ve  tabii  ondan  sonra  da

olayı ayrıntılarıyla öğrenmeden duramadım. Bay Wickham ile

kardeşimi bulmak için size bunca zahmete katlanmayı, bunca

azaplar  çekmeyi  göze  aldıran  yüksek  merhamet  duygunuz

için  bütün  ailem  adına  tekrar  tekrar  teşekkür  etmeme  izin

verin." Genç adam, bu açıklama üzerine, "Eğer bana mutlaka

teşekkür  etmek  istiyorsanız,  bunu  yalnız  kendi  adınıza

yapınız.  Benim  böyle  davranmama  neden  olan  en  önemli

etkenin  sizi  sevindirmek  olduğunu  inkâr  etmeye  kalkışacak

değilim.  Ama  aileniz  bana  hiçbir  şey  borçlu  değil.  Hepsine

çok  saygım  varsa  da,  ben  yalnızca  sizi  düşünerek  hareket

ettim," yanıtını verdi.

Elizabeth tek bir kelime söyleyemeyecek kadar şaşırmıştı.

Kısa  süren  bir  sessizlikten  sonra  Bay  Darcy,  konuşmasını,

"Benim  duygularımla  oynamayacak  kadar  iyisiniz.  Eğer

hisleriniz hâlâ geçen Nisan'dakinin aynı ise bana hemen şimdi

söyleyin.  Benim  sevgim  ve  dileklerim  değişmedi;  ama  tek

sözünüzle  bu  konuyu  sonsuza  kadar  kapatırım,"  diye

sürdürdü.  Genç  adamın  olağanüstü  sıkıntılı  ve  endişeli

olduğunu  hisseden  Elizabeth,  kendini  konuşmaya  zorladı  ve

aslında duygularının o zamandan beri değiştiğini, bunun için

şimdi  verilen  güvenceyi  teşekkürle  karşıladığını  biraz  tutuk

bir  ifade  ile  de  olsa,  hiç  zaman  kaybetmeden  anlattı.  Bu

cevabın verdiği mutluluğu genç adam belki de şimdiye kadar



hiç  duymamıştı  ve  bu  duygusunu,  çılgıncasına  âşık  bir

erkekten beklenebilecek bir coşkuyla açıkladı. Elizabeth onun

gözlerine  bakabilseydi,  yürekten  sevinmenin  yüzüne  verdiği

ifadenin  genç  adama  ne  kadar  yakıştığını  görebilirdi.  Ama

genç  kız  her  ne  kadar  bakamıyorsa  da,  dinleyebiliyordu  ve

Bay  Darcy,  Elizabeth'in  kendisi  için  taşıdığı  önemi  belirten

duygularını anlatırken onun kendisine karşı duyduğu sevginin

Elizabeth'in gözündeki değeri her an biraz daha artıyordu.




Ne  yöne  gittiklerini  bilmeden  yürümeye  devam  ettiler.

Başka hiçbir şeyin farkında olmayacak kadar çok düşünecek,

hissedecek  ve  söyleyecek  şeyleri  vardı.  Genç  kız  çok

geçmeden,  şu  an  yürekten  anlaşmalarını  Bay  Darcy'nin

teyzesine borçlu olduklarını öğrendi. Leydi Catherine dönüşte

Londra'dan  geçerken  yeğenine  uğramış,  Longbourn'a  yaptığı

yolculuğu,  bu  yolculuğun  nedenini  Elizabeth  ile  aralarında

geçen  konuşmanın  özünü  anlatmış  ve  genç  kızın  vermeyi

ısrarla reddettiği sözü yeğeninden koparabilir ümidiyle, kendi

aklınca  Elizabeth'in  aksiliğini  ve  küstahlığını  özellikle

belirten  her  sözü  vurgulamıştı.  Ama  leydinin  emeklerine

yazık olmuş, çabalan tam tersine sonuç vermişti.

Genç  adam  bunları  anlattıktan  sonra,  'Teyzemin  bu

hareketi  sayesinde  daha  önce  kendimi  kaptırmaktan  zorla

kaçındığım  ümitleri  yeniden  besleme  cesaretini  duydum,"

dedi.  "Sizi,  beni  kabul  etmemeye  kararlı  olsaydınız  bunu

Leydi  Catherine'e  içtenlikle  ve  açık  söyleyeceğinizi  bilecek

kadar tanımıştım."

Elizabeth  kızararak  gülümsedi:  "Evet,  bunu  yapabilecek

kadar  dürüst  olduğumu  biliyorsunuz.  Yüzünüze  karşı  size  o

kadar kötü davrandıktan sonra, bütün akrabalarınızın yanında

da kötülemekten çekinmezdim."

"Bana  söylediklerinizden  hangisini  hak  etmemiştim  ki!

Gerçi  beni  yanlış  temellere  ve  yanlış  bir  geçmişe  dayanarak

suçlamıştınız,  ama  o  sıralarda  size  karşı  davranışlarımla  ağır

bir  cezayı  hak  ediyordum.  Bu  hareketim  bağışlanamazdı.

Bunu  nefret  duymadan  düşünemiyorum."  "O  akşam  işlenen

suçların  çoğu  hangimize  aittir  diye  kavga  etmeyelim.  İyice




incelenirse ikimizin hareketinde de yanlış taraflar var. Ama o

zamandan beri her ikimiz de, umuyorum ki, nezaket yolunda

bir hayli ilerledik."

"Ben  kendimi  bu  kadar  kolay  bağışlamam.  O  akşam

söylediklerimi  hatırlamak;  hareketlerimi,  davranışlarımı,

sözlerimi  düşünmek  aylarca  bana  anlatılmaz  acılar  çektirdi;

hâlâ  da  çektiriyor.  Pek  yerinde  olan  hakaretinizi  hiç

unutmayacağım:  'daha  kibarca  davransaydınız...'  Aynen  bu

sözleri kullanmıştınız. Bu sözlerin bana ne kadar acı verdiğini

bilmiyorsunuz, bunu anlayamazsınız. Yine de itiraf etmeliyim

ki, bu hakaretin yerinde olduğunu kabul etmem için bir hayli

zaman geçmesi gerekti."

"Tabii  ben  sözlerimin  bu  kadar  güçlü  olacağını,  size  bu

kadar 


dokunacağını 

hiç 


beklememiş; 

hiç 


aklıma

getirmemiştim."

"İnanırım. 

zamanlar 



duygusuz 

olduğumu


düşünüyordunuz, böyle düşündüğünüzden eminim. Teklifinizi

nasıl yaparsanız yapın, beni imkânı yok heveslendiremezsiniz'

derken yüzünüzün aldığı ifadeyi hiç unutmayacağım."

"Ne  olursunuz,  o  zaman  söylediklerimi  tekrarlamayın.

Bunları  hatırlamanın  hiçbir  yaran  yok.  İnanın,  o  akşamki

hareketimden  dolayı  uzun  zamandır  gerçekten  utanıyorum."

Darcy  mektubundan  söz  açarak,  "Yazdıklanm,"  diye  sordu,

"hakkımda daha iyi şeyler düşünmenize yaradı mı? Mektupta

yazanlara  inandınız  mı?"  Genç  kız  mektubun  üzerinde

uyandırdığı  etkiyi,  eski  önyargılarının  nasıl  yavaş  yavaş

kaybolduğunu anlattı.



Bay  Darcy,  "Yazdıklarımın  size  kesinlikle  acı  vereceğini

biliyordum,"  dedi.  "Ama  bu  gerekliydi.  Umarım  o  mektubu

yok  etmişsinizdir.  Bir  yerini,  özellikle  başlangıç  kısmını

tekrar  okuma  cesaretini  göstermenizden  müthiş  korkuyorum.

Bana  karşı  sizde  haklı  bir  nefret  uyandıracak  bazı  sözleri

olduğunu hatırlayabiliyorum."

"Sevgimin  devamı  için  mektubun  yakılmasını  kesinlikle

gerekli  görüyorsanız,  kuşkusuz  yakanm.  Fakat  fikirlerimin

kayıtsız  şartsız  değişmez  olmadığına  her  ikimizi  de

inandıracak nedenler varsa da, o kadar da dönek olmadığımı

umuyorum." Darcy, "O mektubu yazarken tamamıyla sakin ve

soğukkanlı  olduğuma  inanıyordum,"  dedi.  "Ama  sonradan

korkunç  derecede  acı  duyguların  etkisinde  olduğumu

düşündüm."  "Mektup  belki  acı  başlamıştı  ama  öyle  bitmedi.

Veda  kısmı  tam  bir  sevecenlik  içeriyordu.  Fakat  artık  bunu

düşünmeyin. Onu yazanın da, alanın da duyguları o kadar çok

değişti ki, bununla ilgili tatsız her durum unutulmalı. Benim

bu  konudaki  felsefemi  öğrenmelisiniz.  Yalnızca  iyi  anılan,

size keyif veren geçmişi düşünün."

"Bu  felsefenizi  pek  beğenmedim.  Sizin  geçmişe

bakışınızda  herhalde  fazla  sitem  yok,  bunlardan  doğan

yetinme duygusu felsefe değil, daha iyi bir şey: Cehalet. Ama

benim için böyle değil. Savuşturulamayan, savuşturulmaması

gereken  acı  anılar  beni  rahatsız  eder.  İlke  olarak  değilse  de

aslında  pratikte  bütün  ömrüm  boyunca  bencil  bir  varlık

olmuşumdur.  Çocukken  bana  doğru  nedir  öğretilmiş,  ama

huylarımı  düzeltmek  öğretilmemişti.  Bana  iyi  ilkeler

kazandırılmıştı,  fakat  bunları  gurur  ve  kibir  ile  uygulamaya

bırakılmıştım.  Ne  yazık  ailenin  yıllarca  tek  çocuğu,  ayrıca



biricik  oğlu  olduğum  için  annemle  babam,  kendileri  iyi

insanlar  olmakla  beraber  hele  babam  çok  iyiliksever,  çok

nazikti  beni  şımartmışlar  ve  bencil  davranmaya,  aile  çevrem

dışında  kimseye  aldırış  etmerrîeye,  benden  başka  herkesi

küçük görmeye, hiç olmazsa benimkine kıyasla onların duygu

ve 


değerlerini 

aşağılık 

saymaya 

alıştırılmış,

cesaretlendirilmiştim.  Sekiz  yaşımdan  yirmi  sekiz  yaşıma

kadar  işte  ben  böyleydim  ve  siz  olmasanız  sevgili,  güzel

Elizabeth,  hâlâ  da  öyle  olacaktım!  Size  neler  borçlu  değilim

ki.  Bana  gerçekten  acı,  fakat  çok  yararlı  bir  ders  verdiniz.

Beni  hak  ettiğim  şekilde  küçülttünüz.  Size,  kabul

edileceğinden  hiç  kuşku  duymadan  elimi  uzatmıştım.  Siz

bana,  değerli,  övgüye  layık  bir  kadına  hoş  görünebilmekten

ne kadar uzak olduğumu öğrettiniz."

"O zamanlar böyle bir tekliften kesinlikle hoşlanacağıma

inanıyor  muydunuz?"  "Evet  inanıyordum.  Bu  kendimi

beğenmişliğime  ne  dersiniz?  Sizin  teklifimi  arzu  ettiğinize,

beklediğinize inanmıştım."

"Davranışlarımı  iyi  kontrol  edemedim  herhalde,  ama

inanın,  böyle  bir  kanı  uyandırma  niyeti  beslememiştim.

Hiçbir zaman sizi aldatmak istemedim, ama duygularım çoğu

zaman  beni  yanlış  yollara  sürüklemiş  olabilir.  O  akşamdan

sonra kimbilir benden ne kadar nefret ettiniz!"

"Sizden nefret etmek mi! Önceleri belki öfkelendim, fakat

çok geçmeden bu duygum bile doğru yola saptı."

"Pemberley'de 

karşılaştığımızda 

benim 


için 

ne

düşündüğünüzü  sormaya  adeta  korkuyorum.  Geldiğim  için



beni ayıpladınız mı?"


"Hayır, hayır. Şaşkınlıktan başka bir şey hissetmedim."

"Sizin  bana  sırt  çevirmemenize  ben  daha  çok  şaştım.

Olağanüstü  bir  kibarlıkla  karşılanmıştım  ve  vicdanım  bana

bunu  hak  etmediğimi  söylüyordu.  Layık  olduğumdan

fazlasını görmeyi hiç ummadığımı da itiraf edeyim."

Darcy,  "O  zamanki  amacım  bütün  kibarlığımı  ortaya

dökerek  geçmişteki  şeyler  için  hiç  de  alınmadığımı  size

göstermekti,"  dedi.  "Size  azarlarınızı  ciddiye  aldığımı

göstermek  istiyor  ve  böylelikle  beni  bağışlamanızı,

hakkımdaki  kötü  fikirlerinizi  hafifletmenizi  umuyordum.

Diğer  dileklerin  ne  zaman  belirdiğini  kestiremiyorum,  ama

sanırım sizi gördükten yarım saat kadar sonra."

Genç  adam  daha  sonra  Georgiana'nın  Elizabeth  ile

karşılaşmaktan  ne  kadar  sevinç  duyduğunu,  bu  tanışıklığın

ansızın yanda kalmasına da çok üzüldüğünü söyledi ve doğal

olarak  söz,  bu  tanışıklığı  yanda  bırakan  nedene  geldi.  Genç

kız  çok  geçmeden  Bay  Darcy'nin,  Lydia'yı  aramak  için

Elizabeth'lerin  ardından  Derbyshire'dan  ayrılmaya  daha

handan  çıkmadan  karar  verdiğini,  oradayken  halindeki

ciddiyetin de bu uğurda yapılması gereken şeyleri düşünerek

kendi kendisi ile yaptığı mücadelelerden doğduğunu öğrendi.

Elizabeth  minnettarlığını  bir  kez  daha  tekrarladı.  Ama  bu,

üzerinde  daha  fazla  durulması  her  ikisine  de  acı  veren  bir

konuydu.


Ne kadar yürüdüklerinin farkında olmayacak kadar dalgın

dalgın  epeyce  yürüdüler.  Sonunda  saatlerine  bakınca  eve

dönme  zamanının  geldiğini  gördüler.  Acaba  Bay  Bingley  ile

Jane  nerelerde  diye  düşünürken  onların  durumunu  da




konuştular.  Arkadaşı  nişanlandıklannı  kendisine  haber

verdiğinde Darcy çok sevinmişti. Elizabeth, "Bu haberin sizi

şaşırtıp  şaşırtmadığını  sorabilir  miyim?"  dedi.  "Çok  değil.

Buradan  giderken,  bu  işin  yakında  olacağını  hissetmiştim."

"Yani  olmasına  izin  vermiştiniz.  Ben  de  öyle  tahmin

etmiştim."  Bay  Darcy  bu  değerlendirmeye  itiraz  ettiyse  de,

genç  kız  bunun  aşağı  yukan  böyle  olduğunu  anlamıştı.  Bay

Darcy,  "Londra'ya  gitmeden  önceki  akşam  arkadaşıma,  çok

önceden  yapmam  gereken  bir  itirafta  bulundum,"  dedi.  "Bir

zamanlar  yaptığım  gülünç  ve  küstah  sayılacak  müdahaleleri

ona anlattım. Çok şaşırdı. En ufak bir kuşku bile duymamıştı.

Hatta  ablanızın  ona  karşı  kayıtsız  olduğuna  inanmakla  hata

ettiğimi düşündüğümü de söyledim. Bayan Jane Bennet'a olan

aşkının  hiç  azalmadığını  gördüğüm  için  birlikte  mutlu

olacaklarına  dair  en  ufak  bir  şüphem  yoktu."  Elizabeth  genç

adamın  arkadaşını  bu  kadar  kolaylıkla  yönetebilmesi

karşısında gülümsemekten kendini alamamıştı:

"Ablamın  onu  sevdiğini  söylerken  kendi  görüşünüze  mi

dayanıyorsunuz, yoksa sadece benim geçen baharda verdiğim

bilgiye mi?"

"Kendi  görüşüme.  Buraya  yaptığımız  son  iki  ziyaret

sırasında  Bayan  Jane  Bennet'ı  yakından  izledim,  sevgisine

inandım."

"Demek  sizin  verdiğiniz  güvence,  arkadaşınızı  hemen

ikna etti." "Öyle oldu. Bingley'de çok saf bir alçakgönüllülük

vardır.  Bu  kadar  önemli  bir  konuda  kendine  güvenememişti,

ama  benim  fikirlerime  güvenmesi  her  şeyi  kolaylaştırdı.  Bir

ara  onu,  haklı  olarak,  gücendiren  bir  şeyi  de  itiraf  etmek

zorunda  kaldım.  Ablanızın  geçen  kış  üç  ay  Londra'da



olduğunu,  benim  bunu  bildiğimi,  fakat  kendisinden  bilerek

sakladığımı  daha  fazla  gizlemem  doğru  olmazdı.  Arkadaşım

bunu öğrenince kızdı. Ama ablanızın duygularına olan güveni

geri  gelince  öfkesi  geçti  ve  beni  yürekten  bağışladı."

Elizabeth, Bay Bingley'nin çok hoş bir arkadaş olduğunu, bu

kadar  kolay  yönetilebilmesinin  kendisine  ölçülmez  değer

kazandırdığını  söylemek  için  sabırsızlanıyordu;  ama  kendini

tuttu.  Darcy'nin  alay  edilmeye  henüz  alışık  olmadığını,  buna

başlamak  için  daha  erken  olduğunu  hatırladı.  Bay  Darcy,

kendi  mutluluğundan  sonra  en  çok  önem  verdiği  şeyin

Bingley'nin  mutluluğu  olduğu  hakkındaki  konuşmasına  eve

gelinceye kadar devam etti. Holde ayrıldılar.

 LIX

Odaya  girer  girmez  Elizabeth,  Jane'in  "Lizzy'ciğim,

nerelerde  dolaştınız  Tanrı  aşkına?"  sorusuyla  karşılaştı  ve

masaya  oturdukları  zaman  diğerleri  de  aynı  şeyi  sordu.

Elizabeth  farkında  olmadan  bir  hayli  yürüdükleri  cevabını

verdi. Konuşurken kızarmıştı, ama ne bu, ne de başka bir şey

kimsede bir kuşku uyandırmamıştı.

Gece  olağanüstü  hiçbir  şey  olmadan  geçti.  Sevgililer

konuşup  gülüştüler,  sevgilerini  gizli  tutanlarsa  susuyorlardı.

Darcy  mutluluğunu  taşkın  bir  neşeyle  gösterecek  yaradılışta

bir adam değildi; heyecanlı ve allak bullak bir durumda olan

Elizabeth  de  kendini  mutlu  ve  şaşkın  hissediyordu.  Çünkü

içinde  bulunduğu  şaşkınlıktan  başka  karşılaşacağı  sıkıntılı

durumlar  da  vardı.  Durum  öğrenilince  ailesinin  neler

hissedeceğini hayal etmeye çalışıyor, Darcy'yi Jane'den başka

kimsenin  sevmediğini  biliyordu,  hatta  Jane  dışındakilerin

ondan, 

bütün 


zenginliğinin 

ve 


yüksek 

mevkiinin




gideremeyeceği  kadar  nefret  etmelerinden  korkuyordu.  O

gece  genç  kız  kalbini  Jane'e  açtı.  Jane  kuşkulanmak  gibi  bir

alışkanlığı  olmadığı  halde  Elizabeth'in  söylediklerine

inanamadı.

"Şaka  ediyorsun  Lizzy!  Bu  olamaz!  Bay  Darcy  ile

nişanlandın  ha!  Hayır,  hayır,  beni  kandıramazsın.  Bunun

imkânsız olduğunu biliyorum."

"Doğrusu  hiç  de  cesaretlendirici  bir  başlangıç  değil!  Bir

tek  sana  güveniyordum  ve  sen  de  bana  inanmazsan  başka

kimse  inanmaz.  Ama  gerçekten  doğruyu  söylüyorum.  Beni

hâlâ  seviyor  ve  biz  evlenmek  için  birbirimize  söz  vermiş

bulunuyoruz."

Jane  kız  kardeşine  kuşkuyla  baktı.  "Ah,  Lizzy!  Olamaz.

Ondan ne kadar nefret ettiğini biliyorum."

"Bu konuda hiçbir şey bilmiyorsun. Bütün o eski nefretler

unutulmalı. Belki onu hiçbir zaman şimdiki kadar sevmedim.

Ama bu işlerde güçlü bir bellek bağışlanmaz bir şeydir. Ben

kendi hesabıma bunu son defa hatırlıyorum."

Jane  Bennet  hâlâ  şaşkın  şaşkın  bakıyordu.  Elizabeth,  bu

kez daha ciddi olarak ona söylediklerinin doğruluğunu kesin

bir dille anlattı.

"Aman Tanrım! Bu gerçekten olabilir mi? Ama artık sana

inanmak  zorundayım,"  dedi  Jane.  "Ah,  sevgili  Lizzy'ciğim,

seni kutlamam gerekir... Seni kutlarım. Bu sorumu mazur gör,

ama onunla mutlu olacağından iyice emin misin?"



"Bundan hiç kuşkum yok. Dünyanın en mutlu çifti olmaya

karar  verdik  bile.  Fakat  sen  mutlu  musun  Jane?  Böyle  bir

enişten olmasını ister misin?"

"Çok, çok mutluyum. Hiçbir şey ne Bingley'ye ne de bana

daha  çok  mutluluk  veremez.  Ama  biz  bunu  düşünmüş,

imkânsız  olduğunda  karar  kılmıştık.  Sen  onu  yeterince

seviyor musun? Ah, Lizzy'ciğim! Sakın sevmeden evlenmeye

kalkışayım  deme.  Duygularından  iyice  emin  misin?"  "Ah!

Tabii!  Sana  her  şeyi  anlattığım  zaman  onu  ne  kadar  çok

sevdiğimi anlayacaksın." "Ne demek istiyorsun?"

"Onu  Bingley'den  daha  çok  sevdiğimi  itiraf  etmeliyim.

Korkarım, kızacaksın." "Canım kardeşim, artık ciddi ol. Çok

ciddi konuşmanı istiyorum. Bana bilmem gereken her şeyi hiç

zaman  geçirmeden  anlat.  Onu  ne  kadar  zamandan  beri

sevdiğini söyler misin?" "Bu o kadar yavaş oldu ki, ne zaman

başladığını  bilemiyorum.  Ama  sanırım  Pemberley'deki  güzel

parkını gördüğüm gün başladı."

Jane'in  tekrar  ciddi  olmasını  rica  etmesi,  istenen  etkiyi

yaptı.  Genç  kız  Darcy'ye  gerçekten  âşık  olduğuna  ablasını

tatmin  edecek  şekilde  ciddi  güvence  verdi.  Buna  inanınca

Jane'in artık söyleyeceği bir şey kalmamıştı:

"Şimdi  tam  anlamıyla  mutluyum,"  dedi.  "Çünkü  sen  de

benim  kadar  mutlu  olacaksın.  Ben  Bay  Darcy'ye  her  zaman

değer  vermiştim;  başka  hiçbir  neden  olmasa  bile,  seni

sevmesi  ona  karşı  saygı  ve  sevgi  göstermeme  yeterdi.  Ama

şimdi Bingley'nin arkadaşı ve senin kocan olarak, benim için

ondan daha değerli sadece Bingley ile sen varsın. Ama Lizzy,

bana  karşı  çok  kurnazca,  çok  kapalı  davrandın.  Bana




Pemberley'de  ve  Lambton'da  olup  bitenlerin  çok  azını

anlattın!  Bu  konuda  bütün  bildiklerimi  sana  değil  bir

başkasına  borçluyum."  Elizabeth  bunları  gizli  tutmasının

nedenlerini  anlattı.  Bingley'den  söz  etmek  istememişti  ve

kendi  duygulan  da  belirsiz  olduğu  için  Bay  Darcy'den  söz

açmaktan 

kaçınmıştı. 

Ama 


artık 

onun 


Lydia'nm

evlenmesindeki rolünü ablasından gizleyemeyecekti. Her şeyi

anlattı.  O  gecenin  yansı  konuşmakla  geçti.  Bayan  Bennet

ertesi  sabah  pencereden  bakarken,  "Aman  Tanrım!"  diye

öfkeli  söylendi.  "Şu  sevimsiz  Bay  Darcy  gene

Bingley'ciğimizle  birlikte  geliyor!  Sürekli  böyle  bize  gelip

sıkıntı vermekteki amacı nedir? Ben ya ava gider, ya başka bir

şey  yapar  da  arkadaşını  rahatsız  etmez  sanmıştım.  Şimdi  ne

yapacağız?  Lizzy,  onu  alıp  gene  dolaşıver  de  Bingley'yi

rahatsız  etmesin."  Elizabeth,  bu  kadar  işine  gelen  bir  teklife

gülmekten kendini alamadı; ama annesinin ona sürekli böyle

kötü sıfatlar yakıştırmasına da gerçekten canı sıkılmıştı. İçeri

girer girmez Bingley, Elizabeth'e o kadar anlamlı baktı, elini o

kadar  hararetle  sıktı  ki,  her  şeyden  haberi  olduğuna  kuşku

yoktu  ve  genç  adam  biraz  sonra  herkesin  duyacağı  bir  sesle

sordu:  "Bayan  Bennet,  buralarda  Lizzy'nin  bugün  de  yolunu

kaybedebileceği başka patikalar yok mu?"

"Bay Darcy, Lizzy ve Kitty'ye bu sabah Oakham Tepesi'ne

çıkmalarını öneririm. Bir hayli uzun, güzel bir yol. Bay Darcy

böyle bir manzara görmemiştir."

Bay Bingley, "Diğerleri için belki iyi, ama Kitty'ye bu yol

eminim çok uzun gelir. Değil mi Kitty?" dedi.

Kitty evde kalmayı tercih ettiğini bildirdi. Darcy, tepedeki

manzarayı görmek için büyük bir istek duyduğunu söyledi ve




Elizabeth, sesini çıkarmadan razı oldu. Genç kız hazırlanmak

için yukarı çıkarken annesi hemen arkasından gelerek:

"Bu  suratsız  adamla  yalnız  kalacak  olmana  üzülüyorum

Lizzy,  ama  umarım  dert  etmezsin,"  dedi.  "Biliyorsun  bunlar

hep Jane'in hatırı için, sonra Bay Darcy ile çok konuşmaya da

gerek  yok,  arada  sırada  bir  iki  söz  yeter,  onun  için  kendini

üzme."  Yürüyüş  sırasında  o  akşam  Bay  Bennet'in  onayını

almaya karar verdiler. Annesinin onayını alma işini Elizabeth

üzerine  aldı.  Annesinin  bunu  nasıl  karşılayacağını  bir  türlü

kestiremiyordu. Bazen bütün zenginliğinin ve görkeminin bu

adama  duyulan  nefreti  gidermeye  yetmeyeceğinden  kuşku

duyuyordu.  Ama  bu  evliliğe  ister  şiddetle  karşı  çıksın,  ister

şiddetle  taraftar  olsun,  aklı  başında  bir  insana  yakışmayacak

tavırlar  takınacağı  kesindi.  Annesinin  ne  ilk  sevinç

sarhoşluklarını  ne  de  ilk  karşı  çıkışlarını  Bay  Darcy'nin

görmesine dayanamazdı.

Akşam üzeri Bay Bennet kitaplığına gittikten biraz sonra

Bay  Darcy  de  ayağa  kalkıp  arkasından  gidince  Elizabeth

büyük  bir  heyecana  kapıldı.  Babasının  karşı  çıkacağından

korkmuyordu, ama en sevdiği çocuğunun seçtiği eş yüzünden

üzüntü,  mutsuzluk  duyacağından  endişeleniyor;  kızından

ayrılmaktan acı duyacağını düşünmek işkence gibi geliyordu:

Bu  düşünceler  Bay  Darcy  tekrar  görününceye  kadar  devam

etti.  Elizabeth  ona  bakıp  da  yüzünün  güldüğünü  görünce

rahatladı.  Birkaç  dakika  sonra  genç  adam  Elizabeth'in  Kitty

ile  beraber  oturduğu  masaya  yaklaştı  ve  nakısını  seyrediyor

gibi  yaparak  ona,  "Babanıza  gidin,  sizi  kitaplıkta  bekliyor,"

diye fısıldadı. Elizabeth hemen gitti. Babası ciddi ve endişeli

bir tavırla odada dolaşıyordu: "Lizzy, sen ne yapıyorsun? Bu



adamı kabul edecek kadar çıldırdın mı? Sen ondan hep nefret

etmedin mi?" Genç kız bundan önce fikirlerinde daha akılcı,

ifadelerinde daha ılımlı olmadığına şimdi ne kadar pişmandı!

Eğer  böyle  yapsaydı  şimdi  kendine  çok  zor  gelen  birçok

açıklama  ve  itiraftan  kurtulmuş  olacaktı;  ama  artık  iş  işten

geçmişti.  Elizabeth,  biraz  sıkıntıyla  Bay  Darcy'ye  olan  aşkı

konusunda babasına güvence verdi.

"Ya  da  başka  bir  deyişle  onu  elde  etmeye  karar  verdin!"

dedi babası. "Kuşkusuz zengin bir adam, Jane'inkilerden çok

daha güzel elbiselerin ve güzel arabaların olacak, ama bunlar

seni mutlu edecek mi?"

"Benim  gerçekçi  davranmadığımı  sanmaktan  başka  bir

itirazınız var mı?" dedi Elizabeth. "Hayır, hiçbir itirazım yok.

Hepimiz onu mağrur, suratsız bir adam olarak tanıyoruz. Ama

ondan gerçekten hoşlanıyorsan bunun hiç önemi yok."

Elizabeth  gözlerinde  yaşlarla  cevap  verdi:  "Ondan

hoşlanıyorum, onu seviyorum! Aslında yersiz bir gururu yok.

Aslında  nazik.  Onun  aslında  nasıl  biri  olduğunu

bilmiyorsunuz. Bu yüzden rica ederim hakkında böyle sözler

söyleyerek beni üzmeyin." 

"Lizzy," dedi babası. "Ben ona onay verdiğimi söyledim.

Gerçekten öyle bir adam ki alçakgönüllülük gösterip istediği

hiçbir  şeyi  ondan  esirgeyemem.  Eğer  sen  de  onunla

evlenmeye karar verdinse ben razıyım. Ama sana önerim iyi

düşünmen. Huyunu biliyorum Lizzy! Kocana karşı gerçek bir

saygı  beslemedikçe,  ona  senden  üstün  gözüyle  bakmadıkça,

ne  mutlu  olursun  ne  de  çevrende  saygı  uyandıran  bir  insan!

Çok canlı ve yetenekli bir insan olduğundan, dengin olmayan




birisiyle  evlenmek  senin  için  büyük  bir  tehlike  oluşturur.

Böyle  bir  evlilik  yaparsan  sefil  ve  perişan  olursun.  Kızım,

bana  hayat  arkadaşına  saygısız  davrandığını  görme

üzüntüsünü  yaşatma.  Ne  yaptığından  emin  misin?"  Daha  da

duygulanan  Elizabeth,  ciddi  ve  heyecanlı  bir  ifadeyle  cevap

verdi  ve  sonunda,  Bay  Darcy'nin  gerçekten  istediği  insan

olduğunun tekrar güvencesini vererek, ona karşı duygularının

nasıl bir değişiklik geçirdiğini anlatıp genç adamın sevgisinin

bir  günlük  bir  heves  olmadığını,  aylarca  süren  bir  sınavdan

geçtiğini  söyleyerek;  onun  bütün  iyi  yönlerini  coşkuyla

saydıktan  sonra  babasının  kuşkularını  giderdi  ve  bu  evliliğe

olumlu bakması için onu ikna etti.

"Peki  yavrum,"  dedi  babası  onu  dinledikten  sonra,

"söyleyecek  başka  sözüm  yok.  Eğer  durum  böyle  ise  sana

layık  demektir.  Daha  az  değerli  bir  insan  için  senden

ayrılmaya  razı  olmazdım  Lizzy."  Yarattığı  bu  olumlu  havayı

tamamlamak  için  Elizabeth,  Bay  Darcy'nin  Lydia  için  kendi

gönül  rızasıyla  neler  yaptığını  anlattı.  Bay  Bennet  bunları

şaşkınlıkla dinledi: "Doğrusu bu gece sürprizler gecesi oldu!

Demek  her  şeyi  Darcy  yaptı;  evlenmelerini  sağladı,  parayı

verdi,  adamın  borçlarını  ödedi,  onun  atanmasını  sağladı.  Bu

daha iyi. Beni bir sürü dertten ve borç ödemekten kurtarıyor.

Bu  iyilikleri  dayın  yapmış  olsaydı  bu  parayı  ödemem

gerekirdi ve öderdim de. Ama bu delicesine âşık gençler her

işi  kendi  istedikleri  şekilde  yapıyorlar.  Yarın  Bay  Darcy'ye

borcumu ödemeyi öneririm; o da sana olan aşkını yüksekten

atarak, coşarak anlatıp durur ve konu da bu şekilde kapanır."

Bundan  sonra  Bay  Bennet,  birkaç  gün  önce  Bay  Collins'in

mektubunu okurken Elizabeth'in duyduğu şaşkınlığı hatırladı

ve  bir  süre  onunla  alay  ettikten  sonra  gitmesine  izin  verdi.




Genç  kız  odadan  çıkarken  arkasından  seslendi:  "Mary  ve

Kitty  için  gelen  gençler  varsa  onları  da  içeri  yolla!  Şu  sıra

işim yok."

Elizabeth  artık  çok  ağır  bir  yükten  kurtulmuştu  ve

odasında  yarım  saat  sakin  sakin  kafasını  dinledikten  sonra

oldukça  soğukkanlı  bir  tavırla  aşağıdakilere  katılabildi.  Her

şey henüz kutlanamayacak kadar yeniydi, gece sessiz sedasız

geçti;  artık  korkacak  bir  şey  yoktu.  Zamanla  buna  da

alışılacak  ve  bu  alışkanlığın  rahatlığı  hissedilecekti.  O  gece

annesi  tuvalet  odasına  çıktığı  zaman  Elizabeth  de  onu  izledi

ve  önemli  haberi  verdi.  Etkisi  olağanüstüydü.  Çünkü  haberi

ilk  duyduğunda  Bayan  Bennet  hiç  kımıldamadan  olduğu

yerde  donakaldı  ve  tek  kelime  edemedi.  Duyduğunu

kavrayıncaya  kadar  birkaç  dakika  geçmişti.  Yine  de  ailesine

yararlı  olacak  hiçbir  şeyin  değerini  vermekte  genellikle

gecikmez,  kızlarından  birinin  sevgilisi  olarak  ortaya  çıkan

kısmetlerin  değerini  iyi  bilirdi.  Bayan  Bennet  sonunda

kendine  gelmeye  başladı;  iskemlesinde  kımıldıyor,  ayağa

kalkıp  tekrar  oturuyor,  şaşırıyor,  dualar  ediyordu.  "Aman

Tanrım! Tanrı aklımı bağışlasın! Bir düşünün! Aman Tanrım!

Bay Darcy! Ah benim tatlı Lizzy'm, ne zengin, ne büyük biri

olacaksın! Ne çok cep harçlığın, ne çok takın, ne çok araban

olacak!  Jane'inkiler  bunun  yanında  hiç  kalıyor,  hiç  ini  hiç

kalıyor.  Öyle  memnunum,  öyle  mutluyum  ki!  Ah  ne  çekici

adam!  Öyle  yakışıklı,  boylu  poslu!  Ah  Lizzy'ciğim!  Daha

önce o kadar nefret ettiğim için benim adıma ondan özür dile.

Umanın,  buna  aldırmaz.  Sevgili  Lizzy'ciğim!  Londra'da  bir

evin  olacak.  Her  şeyin  en  güzeli.  Üç  kızım  da  evli  olacak!

Yılda  on  bin  sterlin!  Tanrım  benim  halim  ne  olacak,

çıldıracağım."




Bu evliliği kabul edeceğinden kuşku duyulmayacağını bu

sözler  yeterince  anlatıyordu.  Annesinin  taşkınlığını  yalnızca

kendisi  gördüğü  için  sevinen  Elizabeth  biraz  sonra  çekilip

gitti.  Ama  o  odasına  gireli  daha  üç  dakika  olmamıştı  ki,

annesi  de  arkasından  geldi.  "Canım  yavrum,"  dedi,  "başka

hiçbir şey düşünemiyorum! Yılda on bin sterlin, belki de daha

çok!  Adeta  bir  lord!  Olağanüstü  bir  törenle  evlenmelisiniz!

Öyle  evleneceksiniz.  Ah,  sevgili  yavrum,  Bay  Darcy  en  çok

hangi  yemeği  seviyor  söyle  de  yarın  onu  pişirmelerini

emredeyim." Bu, annesinin genç adama nasıl davranacağının

acıklı  bir  habercisiydi  ve  Elizabeth,  Darcy  tarafından

coşkuyla  sevildiğinden  emin  olduğu  ailesinin  onayını

kesinlikle aldığı halde hâlâ üzüldüğü şeyler bulunduğunu fark

etti. Ama ertesi gün, beklediğinden çok daha iyi geçti; çünkü

Bayan Bennet, neyse ki, gelecekteki damadına çok çekingen

davranıyor,  onunla  konuşmaya  bile  cesaret  edemiyordu.

Yalnızca  ona  ikramda  bulunacak  olduğu  zamanlarda  veya

fikirlerini beğendiğini söylemek için ağzını açıyordu.

Elizabeth,  babasının  da  Bay  Darcy'yi  daha  yakından

tanıma  zahmetine  katlandığını  görerek  sevindi.  Bay  Bennet

çok  geçmeden  kızına,  bu  gencin  her  an  biraz  daha  fazla

gözüne girdiğinin güvencesini verdi.

"Bütün damatlarımı çok beğeniyorum. Gözdem Wickham

olabilir,  ama  sanırım  senin  kocanı  da  Jane'inki  kadar

seveceğim."

LX

Elizabeth  çok  sürmeden  eski  neşeli  ve  şakacı  halini

bulmuştu.  Bay  Darcy'den  kendisine  nasıl  olup  da  âşık



olduğunu anlatmasını istedi. "Bu iş nasıl başladı? Bir kez âşık

olduktan  sonra  beni  hâlâ  sevmeye  devam  etmeni  çok  iyi

anlıyorum?"

"Aşkımın temelini oluşturan saati, yeri, bakışı ya da sözü

bilmiyorum.  Aradan  çok  zaman  geçti.  Başladığının  farkına

varıncaya kadar çoktan ortasına gelmiştim." 

"Önce  beni  hiç  beğenmemiştiniz.  Tavırlarıma  ve

hareketlerime gelince: Size karşı davranışım nerdeyse kabalık

derecesindeydi. Hemen her sözümde sizi incitmek, iğnelemek

istedim.  Hadi  içten  olun,  yoksa  benim  küstahlığımı  mı

beğendiniz?"

"Kafalı  oluşunuzu,  laf  altında  kalmayışmızı  demek

istiyorsanız,  evet."  "Buna  küstahlık  deyiversenize!  Yaptığım

bundan  pek  aşağı  kalmıyordu.  İşin  doğrusu  siz  incelikten,

saygıdan,  aşın  ikram  görmekten  bıkmıştınız.  Hep  sizin

fikrinize  katılan,  hep  size  hoş  görünmeye  çalışan,  hep  sizin

kendilerini beğenmenizi isteyen kadınlardan bıkmıştınız. Ben

onlara  benzemediğim  için  ilginizi  çektim.  Gerçekten  nazik

olmasaydınız  bu  davranışım  için  benden  nefret  edecektiniz;

ama kendinizi saklamak için katlandığınız zahmetlere rağmen

duygularınız  her  zaman  soylu,  her  zaman  adildi  ve  sizi

nezakete ve ikramlara boğan kişileri içinizden tam anlamıyla

küçük  görüyordunuz.  İşte  gördünüz  mü,  sizi  bütün  bunları

bana anlatma zahmetinden kurtardım. Evet, her şeyi ayrıntılı

düşündükçe  bu  nedenleri  adamakıllı  mantıklı  buluyorum.

Yoksa  benim  iyi  bir  yanım  olup  olmadığını  bilmiyordunuz.

Hoş, âşık olurken bunu kimse düşünmez ya."



"Jane,  Netherfield'de  hasta  yatarken  ona  şefkatle,

içtenlikle davranmanızın iyi bir yanı yok muydu?"

"Canım Jane! Ona karşı ilgisiz davranmak kimin elinden

gelir?  Ama  hareketimi  bir  erdem  diye  göstermekten

çekinmeyin.  İyi  taraflarım  sizin  korumanız  altında.  Onları

mümkün olduğu kadar şişirin ve buna karşılık bana da sık sizi

iğnelemek ve sizinle kavga etmek için fırsat kollamak düşsün.

Hatta  bu  işe  hemen  şu  sorumla  başlıyorum:  Amacınızı

söylemekte  niye  bu  kadar  isteksiz  davrandınız?  Bize  ilk

geldiğiniz, daha sonra bizde ilk yemek yediğiniz günler bana

karşı  niye  o  kadar  utangaçtınız?  Hele  ilk  misafirliğe

geldiğiniz  gün  neden  bana  hiç  aldırış  etmiyor  gibi

göründünüz?" "Çünkü çok ciddi, çok sessiz duruyor ve bana

hiç cesaret vermiyordunuz." "Ama şaşırmış durumdaydım."

"Ben de öyleydim."

"Yemeğe 


geldiğiniz 

gün 


benimle 

daha 


çok

konuşabilirdiniz."  "Daha  az  âşık  olan  biri  belki  daha  fazla

konuşabilirdi."

"Ne yazık ki hep mantıklı cevaplar bulabiliyorsunuz, ben

de bunları kabul edecek kadar mantıklı davranıyorum! Fakat

kendi  halinize  bırakılsaydınız  bu  işi  acaba  ne  kadar

sürdürecektiniz?  Ben  sormasaydım,  ne  zaman  açılacaktınız?

Lydia'ya  yaptığınız  iyilikler  için  teşekkür  etme  kararımın

kuşkusuz  büyük  etkisi  oldu.  Hatta  korkarım  ki  biraz  fazla

etkisi  oldu;  çünkü  verilen  sözü  tutmama  pahasına  içimizi

ferahlatırsak  ahlak  kuralları  nerede  kalır?  Bunlardan  hiç  söz

etmemem  gerekirdi,  ama  olmuyor  işte."  "Üzülmeniz  yersiz.

Ahlak kurallarının bir zarara uğradığı yok. Leydi Catherine'in



bizi  ayırmak  için  gösterdiği  haksızca  çabalar  bütün

kuşkularımı  dağıtmaya  yaradı.  Ben  bugünkü  mutluluğumu

sizin  minnettarlığınızı  bildirmekte  gösterdiğiniz  sabırsızlığa

borçlu  değilim.  Açılışı  sizin  yapmanızı  bekleyecek  durumda

değildim.  Teyzemin  topladığı  bilgi  bana  ümit  vermiş  ve

zaman kaybetmeden her şeyi öğrenmeye karar vermiştim."

"Leydi Catherine bu işte çok yararlı olmuş. Yararlı olmayı

çok  sevdiğinden,  bundan  mutluluk  duyması  gerekir.  Ama

söyleyin, Netherfield'e niye geldiniz? Longbourn'a atla gezinti

yapmak  ve  sonra  şaşırıp  oturmak  için  mi?  Yoksa  daha  ciddi

işlere mi niyetlenmiştiniz?" "Benim asıl niyetim sizi görmek,

kendimi  size  sevdirmekte  başarılı  olup  olamayacağımı

anlamaya  çalışmaktı.  Ve  sonra  da  ablanızın  hâlâ  Bingley'ye

bağlı  olup  olmadığını  yakından  görmek  ve  eğer  bağlıysa

arkadaşıma  suçumu  itiraf  etmek  istiyordum.  Nitekim  bunu

yaptım da."

"Leydi  Catherine'e,  başıma  gelen  felaketi  haber  vermeye

cesaret  edebilecek  misiniz?"  "Bunu  yapmak  için  cesaretten

çok,  zamana  ihtiyacım  var,  Elizabeth.  Ama  yapılması

gerekiyor ve bana bir kâğıt verirseniz, bu işi de hemen aradan

çıkarırım."  "Benim  de  bir  mektup  yazmam  gerekmeseydi,

yanınızda oturur, bir zamanlar bir başka kadının yaptığı gibi

el yazınızın düzgünlüğüne hayran olduğumu söylerdim. Ama

benim  de  daha  fazla  habersiz  bırakamayacağım  gereken  bir

yengem  var."  Bay  Darcy  ile  olan  samimiyetinin  ne  kadar

abartıldığını 

söylemek 

istemeyen 

Elizabeth, 

Bayan


Gardiner'ın  uzun  mektubuna  hâlâ  yanıt  vermemişti,  ama

şimdi, memnuniyetle karşılanacağını bildiği bir haberi olduğu




için  dayısı  ile  yengesine  üç  mutlu  gün  kaybettirdiğine  adeta

utandı. Hemen oturup şu mektubu yazdı:

"Yengeciğim,

Verdiğiniz uzun, ayrıntılı ve doyurucu bilgi için size daha

önce  yazıp  teşekkür  etmem  gerekirdi,  ama  doğrusunu

isterseniz yazamayacak kadar çok öfkelenmiştim. Aslında var

olandan  fazlasını  hayal  etmiştiniz.  Fakat  şimdi  artık

keyfinizin  istediğim  hayal  edebilirsiniz.  Hayalinizi  özgür

bırakın,  konunun  izin  verdiği  yönde  kanat  gerip  uçsun  ve

gerçekten  evlendiğime  inanmadıkça,  tahminlerinizde  pek  az

aldanmış olursunuz. Hemen bana bir mektup yazarak onu son

mektubunuzdakinden daha çok övmelisiniz. Göller Bölgesi'ne

gitmediğimiz için size tekrar teşekkür ederim. Oraya gitmeyi

o  kadar  istemekle  ne  kadar  aptallık  etmişim!  Midilliler

hakkındaki  fikriniz  pek  tatlı.  Her  gün  parkın  çevresini

dolaşırız. Ben dünyanın en mutlu varlığıyım. Belki bu sözleri

daha  önce  başkaları  da  söylemiştir,  ama  hiçbiri  benim  kadar

haklı  olarak  değil.  Jane'den  bile  çok  daha  mutluyum;  o

yalnızca gülümsüyor, ben ise kahkahalar atıyorum. Bay Darcy

benden  kalabilen  bütün  sevgisini  size  yolluyor.  Noel'de

hepinizi Pemberley'ye beklerim. Sevgiler."

Bay  Darcy'nin  Leydi  Catherine'e  yolladığı  mektupsa

bambaşka  bir  havadaydı,  ama  Bay  Bennet'ın  Bay  Collins'in

son mektubuna verdiği yanıt ikisine de benzemiyordu:

"Sayın bay,

Sizi  bir  daha  tebrik  yazma  zahmetine  sokacağım.

Elizabeth  çok  yakında  Bay  Darcy'nin  karısı  olacak.  Leydi



Catherine'i  elinizden  geldiği  kadar  teselli  edin.  Ama  sizin

yerinizde  olsam  yeğeninin  tarafını  tutardım.  O  daha  varlıklı.

Saygılar."

Bayan Caroline Bingley'nin ağabeyine yaklaşan evliliğini

kutlamak  için  yolladığı  mektup  sevecen,  ama  içtenlikten

uzaktı.  Caroline  bu  nedenle  sevincini  belirtmek,  eskisi  gibi

ona beslediği sevgiden dem vurmak için Jane'e bile yazmıştı.

Jane  bu  sözlere  aldanmamakla  beraber  Caroline  Bingley'nin

bu  hareketi  dokunmuştu.  Görümcesine  güvenmediği  halde

ona,  layık  olduğundan  çok  daha  hoş  bir  mektup  yazmaktan

kendini  alamadı.  Bay  Darcy  nişanlandığını  kız  kardeşine  ne

kadar  içten  bir  sevinçle  haber  verdiyse,  Georgiana  Darcy  de

bu haberi o kadar içten bir sevinçle karşılamıştı. Duygularını

ve  yengesinin  kendisini  sevmesi  dileğini  ifade  etmesine  dört

sayfa yetmemişti.

Bay  Collins'ten  cevap  veya  eşinden  Elizabeth'e  tebrik

gelmesine  zaman  kalmadan  Longbourn  ailesi,  Collins'lerin

Lucas  Köşkü'ne  misafir  olacakları  haberini  duydular.  Bu

beklenmedik  taşınmanın  nedeni  çok  geçmeden  anlaşıldı.

Leydi  Catherine,  yeğeninin  mektupta  yazdıklarına  o  kadar

öfkelenmişti  ki  bu  birleşmeye  gerçekten  sevinen  Charlotte,

fırtına  geçinceye  kadar  leydinin  yanından  uzaklaşmak  için

sabırsızlanmıştı.  Arkadaşının  tam  bu  sırada  gelmesini

Elizabeth  içten  bir  sevinçle  karşıladı.  Ama  buluşmaları

sırasında  Bay  Darcy'nin  Charlotte'un  kocasının  bütün

yaltaklanmalarına  ve  saygı  gösterilerine  katlanmak  zorunda

kaldığını  gördükçe  bazen  bu  sevincin  çok  pahalıya  mal

olduğunu düşünüyordu. Yine de Bay Darcy bütün bunlara her

türlü  takdirin  üstünde  bir  soğukkanlılıkla  katlanıyordu.  Sir



William  Lucas'ın  "Ülkemizin  en  parlak  mücevherini  alıp

götürüyorsunuz,"  "Umarım  hepimiz  sık  sık  St.  James'de

buluşuruz,"  gibi  övgülerini  bile  hiç  bozuntuya  vermeden

dinliyordu.  Arada  bir  omuzlarını  silkse  bile  bunu,  ancak  Sir

William oradan uzaklaştıktan sonra yapıyordu.

Bayan Philips'in basitliği genç adamın sabrını sınayan bir

başka etkendi. Her ne kadar kız kardeşi gibi Bayan Philips de

Darcy'den  çok  çekindiği  için  Bingley'nin  iyi  huyluluğundan

cesaret  alarak  yaptığı  gibi  onunla  senli  benli  konuşamıyorsa

da, konuştuğunda kesinlikle basitliğini gösteriyordu. Bu genç

adama  karşı  duyduğu  saygı,  yanında  daha  az  konuşmasına

neden oluyordu da, nedense daha ince olmasına yaramıyordu.

Elizabeth, nişanlısını gerek teyzesi, gerek Sir William ile sık

sık karşılaştırmamak için elinden geleni yapıyor, onu yalnızca

kendisine 

ve 


konuşmaktan 

acı 


duymayacağı

akrabalarına  saklamaya  çalışıyordu.  Bütün  bunların  yarattığı

tatsız  duygular  flört  döneminin  birçok  zevklerine  mal

oluyorduysa da geleceğe ait ümitlerini artırıyordu. Genç kız,

hem  kendisinin  hem  de  Bay  Darcy'nin  çok  az  hoşlandığı  bu

çevreden  ayrılarak  Pemberley'deki  ince  aile  topluluğuna  ve

bunun  rahatlığına  kavuşacakları  günü  hazla  düşünüyordu.

LXI


En  değerli  iki  kızını  evlendirdiği  gün  Bayan  Bennet'ın

annelik  duygularının  gururla  okşandığı  en  mutlu  gün  oldu.

Artık  ne  büyük  bir  keyif  ve  kıvançla  Bayan  Bingley'ye

misafirlik  yaptığı  ve  Bayan  Darcy'den  söz  açtığı  tahmin

edilebilir.  Çocuklarını  güzel  yerlere  yerleştirme  konusundaki

güçlü  dileğinin  üç  kızını  evlendirmekle  yerine  gelmesiyle,

onun,  ömrünün  sonuna  kadar  aklı  başında,  nazik  ve  görgülü



bir kadın olması gibi mutlu bir sonuç verdiğini ailesinin hatırı

için  söyleyebilmeyi  çok  isterdim.  Yine  de  bu  kadar

olağanüstü bir yuva mutluluğunu belki de yadırgayacak olan

kocası  açısından  Bayan  Bennet'ın  arada  sırada  sinirli  ve  her

zaman aptal olması bir bakıma şans sayılır.

Bay  Bennet,  ikinci  kızını  çok  derinden  özlüyor,

Elizabeth'e  duyduğu  sevgi  onu  sık  sık  evinden

uzaklaştınyordu.  Pemberley'e,  hiç  beklenmediği  zamanlarda

gitmekten  çok  hoşlanıyordu.  Bay  Bingley  ile  Jane,

Netherfield'de yalnızca on iki ay kaldılar. Jane'in annesine ve

Meryton'daki akrabalarına bu kadar yakın olmaya genç adam

bütün uysallığına, genç kadın da bütün sevgisine rağmen daha

fazla  dayanamamışlardı.  Sonunda  Bay  Bingley'nin  kız

kardeşlerinin  değerli  dilekleri  yerine  getirilmiş,  Derbyshire'a

yakın  bir  yerde  Bingley  bir  mülk  satın  almıştı.  Jane  ile

Elizabeth,  bütün  diğer  mutluluk  nedenlerinden  başka,

birbirlerinden  ancak  otuz  mil  uzak  iki  komşu  olmanın

mutluluğunu da hissediyorlardı.

Kitty  zamanının  büyük  bölümünü  iki  ablasının  yanında

geçiriyor,  bundan  birçok  maddi  yarar  sağlıyordu.  Aynı

zamanda  alışık  olduğundan  çok  daha  yüksek  bir  çevrede

olması,  gelişmesinde  çok  yararlı  oluyordu.  Lydia  gibi

başedilmesi zor bir kız değildi. Lydia'nın etkisi altında kalma

ve  onu  örnek  alma  tehlikesinden  uzakta,  gördüğü  özen  ve

gözetim  sayesinde  hırçınlığı,  cehaleti  ve  yavanlığı  hayli

azalmıştı.  Lydia'nın  yeni  zararlar  vermesine  de  meydan

verilmiyordu.  Bayan  Wickham  onu  sık  evine,  balolara

çağırıyor,  birtakım  genç  adamlar  ayarlamaya  çalışıyorsa  da

babası gitmesine izin vermiyordu. Mary evde kalan tek kızdı.



Bayan  Bennet  yalnız  oturamadığı  için  bu  kızının  hünerlerini

geliştirmesini  sık  engelliyor,  onu  yanına  alıp  gezdiriyordu.

Mary  insanlarla  daha  çok  kaynaşmak  zorundaydı;  ama  hâlâ

her  birinden  ahlak  dersi  çıkarmaktan  kendini  alamıyordu  ve

babasına  öyle  geliyordu  ki,  artık  kız  kardeşlerinin

güzellikleriyle  kıyaslanma  azabından  da  kurtulduğu  için

bu değişikliğe kendini uydurmakta pek de isteksiz değildi.

Wickham  ile  Lydia'yâ  gelince.  Genç  kadının  ablalarının

evlenmesi  bu  çiftin  karakterinde  herhangi  bir  değişiklik

yapmamıştı.  Wickham,  artık  Elizabeth'in  nankörlüğünün  ve

yalancılığının bilinmeyen yanlarını da öğrendiğini düşünüyor,

fakat  her  şeye  rağmen  Darcy'nin  kendilerini  geçindirmeye

razı olabileceğinden ümidini büsbütün kesmiyordu. Elizabeth

evlendiği  zaman  Lydia'nın  yolladığı  tebrik  mektubundan  da

Wickham'ın  değilse  bile  karısının  böyle  bir  ümidi  hâlâ

beslediği anlaşılıyordu. Mektup şöyleydi: "Lizzyçiğim,

Sana mutluluklar dilerim. Eğer Bay Darcy' ye karşı benim

Wickham'cığımı  sevdiğimin  yarısı  kadar  sevgi  duyuyorsan

çok  mutlusun  demektir.  Sizin  bu  kadar  zengin  olmanız  bize

büyük  bir  huzur  veriyor  ve  yapacak  başka  işiniz  olmadığı

zamanlar  bizi  düşüneceğinizi  umuyorum.  Wickham  sarayda

bir  iş  olabilse  kuşkusuz  çok  sevinecek.  Yardım  görmezsek

aldığımız  paranın  bizi  geçindirebileceğini  hiç  sanmıyorum.

Yılda üç dört yüz sterlin gelirli herhangi bir yere razıyız; ama

bulamazsan,  bundan  Bay  Darcy'ye  bahsetme.  Sevgiler."

Elizabeth  bundan  Bay  Darcy'ye  söz  etmeyi  doğru  bulmadığı

için  yazdığı  cevapta  bu  gibi  her  tür  rica  ve  ümidi  baştan

önlemeye çalıştı. Fakat kendi harçlıklarından artırdıklarını sık

sık  onlara  göndererek  mümkün  olan  yardımda  bulunuyordu.



Wickham  ile  Lydia  gibi  lüks  şeyler  peşinde  koşan,  geleceği

hiç  düşünmeyen  iki  insanın  ellerine  geçen  parayla

geçinemeyeceklerini  zaten  çoktan  anlamıştı.  Her  yer

değiştirdiklerinde  borçlarını  temizlemek  için  ya  Elizabeth'e,

ya  Jane'e  başvurarak  yardım  isterlerdi.  Yeni  bir  ev  bulup

yerleştikten  sonra  bile  yaşamaları  bir  düzene  oturmuyordu.

Ucuz  bir  yer  bulmak  için  hep  taşınıp  dururlar,  sürekli  aşırı

masraf  yaparlardı.  Wickham'ın  karısına  karşı  sevgisi  kısa

zamanda  söndü;  Lydia'nın  sevgisiyse  biraz  daha  uzun  sürdü.

Gençliğine  ve  tavırlarının  bayağılığına  rağmen  evliliğin

kendisine sağladığı bütün hakları ve saygınlığı korudu. Darcy,

Wickhaıri\ 

Pemberley'ye 

kabul 


etmemekle 

beraber,


Elizabeth'in  hatırı  için,  mesleğinde  ilerlemesi  için  ona  biraz

daha  yardım  etti.  Kocası  Londra  veya  Bath'a  eğlenmeye

gittiği  zamanlar  Lydia  da  arada  sırada  Pemberley'ye

misafirliğe gelirdi. Bingley'lere de o kadar sık gidiyorlar ve o

kadar  uzun  zaman  kalıyorlardı  ki  bu  hareketleri,  uysal

Bingley'yi bile karı kocaya artık gitmelerini istediğinden söz

ettirecek  kadar  bıktırdı.  Bayan  Caroline  Bingley,  Darcy'nin

evlenmesine çok üzüldü; ama Pemberley'ye misafirliğe gitme

hakkından vazgeçmek işine gelmediği için bütün dargınlığını

bir  kenara  bıraktı  ve  Georgiana'ya  her  zamankinden  daha

düşkün,  Darcy'ye  de  her  zamanki  gibi  yakın  davranmaya

başladı.  Elizabeth'e  olan  nezaket  borcunu  da  sonuna  kadar

ödüyordu. 

Georgiana 

artık 

tamamıyla



Pemberley'ye yerleşmişti. Gelin görümcenin birbirlerine olan

sevgileri  tam  Darcy'nin  umduğu  ve  beklediği  gibiydi.

Birbirlerini  sevmeye  yalnız  niyetlenmekle  kalmamışlar,

gerçekten sevmişlerdi de. Başlangıçta Elizabeth'in, ağabeyiyle

canlı ve rahat bir şekilde konuşmasını çoğu zaman şaşkınlıkla

ve  biraz  da  dehşetle  seyretmekle  beraber,  Georgiana  için




yengesi  dünyanın  en  beğenilecek  insanıydı.  Kendisinde,

sevgisini  adeta  bastıracak  kadar  saygı  uyandıran  ağabeyinin,

şimdi  açıktan  açığa  şaka  konusu  olduğunu  görüyordu.  Daha

önce  hiç  aklına  gelmeyen  şeyleri  öğreniyordu.  Örneğin  bir

ağabeyin  kendinden  on  yaş  küçük  kız  kardeşinde  her  zaman

hoş  göremeyeceği  rahat  tavırları,  bir  kadının  kocasına  karşı

takınabileceğim Elizabeth'ten öğrenmişti.

Leydi  Catherine,  yeğeninin  evlenmesine  köpürmüştü.  Bu

evliliğin  kararlaştırıldığını  bildiren  mektuba  verdiği  cevapta

karakterini  bütün  çıplaklığıyla  ortaya  döktüğü,  yeğenine  ve

özellikle Elizabeth'e karşı hakaret dolu bir dil kullandığı için

bir  süre  aralarındaki  her  türlü  ilişki  kesildi.  Ama  sonunda

Elizabeth'in  ısrarı  ile  Bay  Darcy  bu  hakareti  unutmaya  ve

teyzesiyle  barışmaya  razı  oldu.  Leydi  Catherine  biraz

direndikten  sonra  sonunda  dargınlığını  unuttu.  Bunda

yeğenine  olan  sevgisi  ve  eşinin  evini  nasıl  idare  ettiği

konusundaki  merakı  büyük  rol  oynamıştı.  Leydi  Catherine

Pemberley'deki  koruların  havasının  yalnız  bu  yeni  hanımın

varlığıyla  değil,  Londra'daki  dayısı  ve  yengesinin

ziyaretleriyle  de  kirlenmesine  rağmen  bu  malikâneye

misafirliğe gelme alçakgönüllülüğünü gösterdi. Gardiner'larla

her zaman çok samimi görüşüyorlardı. Yalnız Elizabeth değil,

Darcy de onları gerçekten seviyordu ve genç kızı Derbyshire'a

getirerek birleşmelerini sağlamış olan kan kocaya, her ikisi de



çok büyük bir gönül borcu duyuyorlardı.

-SON-

Document Outline

  • ÖNSÖZ
  • I - II
  • III
  • IV - V
  • VI
  • VII
  • VIII
  • IX
  • XI
  • XII
  • XIII
  • XIV
  • XVI
  • XIX
  • XX
  • XXI
  • XXII
  • XXIII
  • XXIV
  • XXV
  • XXVI
  • XXVII
  • XXVIII
  • XXIX
  • XXXI
  • XXXII
  • XXXIII
  • XXXVI
  • XL
  • XLI
  • XLII
  • XLIII
  • XLIV
  • XLVI
  • XLIX
  • LI
  • LII
  • LVI
  • LVII
  • LVIII
  • LX

Yüklə 1,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   12




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə