*İki kişi arasında otuz iki kâğıtla oynanan bir iskambil oyunu.
"Böyle bir mektup almak kim bilir Bayan Darcy'yi ne
kadar sevindirecek." Genç adam cevap vermedi.
"Görülmedik derecede çabuk yazıyorsunuz."
"Yanılıyorsunuz; oldukça yavaş yazarım."
"Kim bilir bir yılda kaç mektup yazmak zorunda
kalıyorsunuz! İş mektupları dahil! İş mektuplarından da öyle
nefret ederim ki!"
"Şu halde, o çeşit mektuplar yazmanın sizin yerinize
benim payıma düşmüş olması büyük şans."
"Kız kardeşinizi çok özlediğimi yazın lütfen."
"İsteğiniz üzerine bunu daha önce yazmıştım."
"Sanırım kaleminizden memnun değilsiniz. İzin verin de
ucunu düzelteyim. Kalem düzeltmekte pek becerikliyimdir."
"Teşekkür ederim, ama ben kalemimi her zaman kendim
düzeltirim." "Nasıl bu kadar düzgün yazabiliyorsunuz?"
Darcy sesini çıkarmadı.
"Kardeşinize arp* çalmayı ilerlettiği için çok sevindiğimi
söyleyiniz. Çizdiği küçük, güzel masa örtüsü desenine de
hayran olduğumu yazmayı sakın unutmayın Bence Bayan
Grantley'ninkinden kat kat üstün bir örnek."
"Hayranlıklarınızı gelecek mektubuma bırakmama izin
verir misiniz? Onlan yazacak yerim kalmadı."
"A... Önemi yok. Nasılsa ocak ayında onu göreceğim.
Ama siz ona hep böyle uzun, güzel mektuplar mı yazarsınız,
Bay Darcy?"
*Çok eski çağlardan beri kullanılan, üçgen şeklinde telli
çalgı.
"Mektuplarım genellikle uzundur. Ama hep güzel olup
olmadıklarını takdir etmek bana düşmez."
"Kolaylıkla uzun mektup yazabilen bir insanın kötü
yazamayacağına inanmışımdır." Bingley, "Bu sözler Darcy
için bir iltifat olamaz, Caroline," diye atıldı. "Çünkü pek o
kadar da kolay yazamaz. Tumturaklı kelimeler bulmak için
uğraşır durur. Öyle değil mi Darcy?" "Benim yazış tarzım
seninkinden oldukça değişik."
Bayan Caroline Bingley, "A, Charles mı?" diye atıldı. "O
düşünemeyeceğiniz kadar üstünkörü yazar. Kelimeleri yarım
bırakır, yazdıklarını da kurutma kâğıdı ile kurutacağım derken
siler." "Düşüncelerim o kadar hızla akar ki onları ifade
etmeye kalemim yetişemez. Bu yüzden bazen mektup
yazdıklarım hiçbir şey anlayamaz."
Elizabeth, "Bu alçakgönüllüğün karşısında size takılanlar
söyleyecek söz bulamayacaklar, Bay Bingley," dedi.
Darcy, "Alçakgönüllü görünmek kadar yanıltıcı bir şey
olamaz," dedi. "Bu, çoğu zaman, başkalarının görüşlerine
aldırış etmemek ya da gizli bir böbürlenmedir." "Benim şimdi
yaptığım küçük alçakgönüllülük sence bunlardan hangisi?"
"Gizli böbürlenmek. Çünkü yazıdaki kusurlarının fikir
hızından ve bu fikirleri şekillendirmeye dikkat etmemekten
doğduğu görüşündesin. Bunun saygıya değer değilse bile, hiç
olmazsa çok ilginç olduğuna inanıyorsun. Herhangi bir şeyi
çabucak yapmak, kişi tarafından her zaman değerli sayılır ve
çoğu zaman yapılan işin kusurlu olmasına aldırış edilmez. Bu
sabah Bayan Bennet'a Netherfield'den ayrılmaya karar
verirsen beş dakika içinde çıkıp gideceğini söylerken bunu
övülmeye değer bir şey gibi, bir tür meziyet gibi göstermek
istedin. Oysa ister istemez birçok gerekli işin yüzüstü
bırakılmasıyla sonuçlanacak ve ne kendin ne de bir başkası
için gerçek bir yarar sağlamayacak olan körü körüne bir
acelecilikte böbürlenecek ne var?"
Bingley, "Hayır!" dedi. "Sabah söylenen bütün
saçmalıkları akşam kafama kakman da fazla oluyor! Ama,
şerefim üzerine söylüyorum, kendime dair ne dedimse doğru
olduğuna inanarak söyledim ve hâlâ da inanıyorum. Gereksiz
yere aceleci olduğumu, sırf hanımlara gösterişli olsun diye
söylemiş değilim."
"İnanarak konuştuğundan şüphem yok. Ama gidecek
olsan öyle apar topar gidebileceğini hiç sanmıyorum. Herkes
gibi senin de hareketin rastlantıya bağlı olacaktır. Ne bileyim
tam atma binerken bir dostun, 'Bingley, gelecek haftaya kadar
kalsan iyi olur,' dese belki de onu dinler, gitmezsin. Üstelik
bir başka söz üzerine gidişini bir ay geciktirmen bile akla
gelebilir." Elizabeth, "Bu sözlerinizle yalnızca, Bay
Bingley'nin kendisini yeterince övmediğini kanıtlamış
oldunuz," dedi. "Onun uysal biri olduğunu siz kendisinden
çok daha iyi belirttiniz." 85
Bingley, Elizabeth'e dönerek, "Arkadaşımın sözlerini,
huyumun güzelliği şeklinde yorumladığınız için size çok
minnettarım," diye gülümsedi. "Ama korkarım konuşmaya
arkadaşımın hiç istemediği bir anlam veriyorsunuz. Çünkü
ortaya attığı durum karşısında karşıma çıkan dosta hemen
olumsuz bir cevap verip son hızla atımı sürsem, Darcy'nin
gözünde kuşkusuz daha iyi bir adam olurum."
"O zaman Bay Darcy, gitme kararını vermekte
gösterdiğiniz aceleciliğin kefaretini bu duyguya kapılmamak
için gösterdiğiniz inadınızla ödediğinizi mi düşünecekti
acaba?" "Doğrusu, bunu ben açıklayamam. Darcy anlatsın."
"Benimle ilişkilendirmenize rağmen kendime mal
etmediğim fikirlerin hesabını vermemi istiyorsunuz galiba.
Konuyu sizin ileri sürdüğünüz şekilde ele alsak bile, şunu
hatırlamalısınız ki Bayan Bennet, Bay Bingley'nin bir hafta
daha kalmasını teklif eden kimse, bunu yalnızca dilemekle
kalmış; isteğinin yerinde olduğuyla ilgili herhangi bir gerekçe
ileri sürmemiş, bir neden göstermemiştir."
"Bir arkadaşın dileğine hemen kolaycaboyun eğmek sizce
bir meziyet değil, öyle mi?" "Bir şeye inanmadan razı olmak
ne teklif eden ne de kabul eden için bir meziyettir." "Bana
öyle geliyor ki Bay Darcy, dostluk ve sevginin etkisini hesaba
katmıyorsunuz. Böyle bir teklifte bulunan kimseye karşı
duyulan saygı, çoğu zaman insana nedenini sormadan o isteği
hemen kabul ettirebilir. Bay Bingley için verdiğiniz örnek
üzerinde özellikle durmuyorum. Bay Bingley'nin doğru
hareket edip etmediğine karar vermek için, böyle bir
hareketin olmasını beklesek belki de daha yerinde olur. Ama
genel ve gündelik ilişkilerde, bir kişi herhangi bir
arkadaşından, önemli olmayan bir karan değiştirmesini ister
de, arkadaşı bu konuda tartışmalarla ikna edilmeyi
beklemeden bu isteği kabul ederse, onun hakkında kötü bir
hüküm mü verirsiniz?"
"Bu konuda daha derinlemesine ilerlemeden önce, bu
teklifin önemi ve söz konusu iki kişi arasındaki dostluğun
derecesi hakkında biraz daha kesin bir fikir edinmemiz daha
iyi olmaz mı?"
Bingley, "Hay hay," dedi. "Bütün ayrıntıları öğrenelim.
Boylarını, boşlarını tarif etmeyi de unutmamalı. Çünkü Bayan
Bennet, tartışmada bu, sandığınızdan daha etkili olabilir.
İnanın, Darcy bana göre bu kadar iri yarı, uzun boylu
olmasaydı, ona şimdikinin yarısı kadar saygı göstermezdim.
İnanın, kimi yerlerde ve kimi anlarda Darcy'den daha
ürkütücü bir şey düşünemiyorum. Özellikle kendi evinde ve
hiçbir işi olmadığı pazar akşamlarında..." Bay Darcy
gülümsedi. Ama Elizabeth onun biraz gücendiğini düşündüğü
için kendini tuttu, gülmedi. Bayan Caroline Bingley ise Bay
Darcy'ye böyle münasebetsizce davranılmasına kızmış, saçma
sapan şeyler söylediği için ağabeyini azarlamaya başlamıştı.
Darcy arkadaşına, "Senin amacını anlıyorum, Bingley," dedi,
"tartışmadan nefret ediyorsun ve onun için de bizi susturmak
istiyorsun."
"Belki de haklısın. Tartışmalar kavgaya benzer. Eğer
Bayan Elizabeth Bennet ile tartışmanıza ben odadan
çıkıncaya kadar ara verirseniz çok minnettar olurum. O
zaman arkamdan istediğinizi söyleyebilirsiniz."
Elizabeth, "Bu isteğiniz benim için büyük bir özveri
sayılmaz," dedi. "Hem Bay Darcy de mektubunu bitirse iyi
olur."
Bay Darcy bu öneriye uydu ve mektubunu bitirdi.
Bu iş sona erince genç adam, Bayan Caroline Bingley ve
Elizabeth'ten biraz piyano çalmalarını istedi. Bayan Caroline
Bingley hemen sevinçle piyanoya doğru seğirtti ve önce
Elizabeth'in başlaması için yaptığı nazik rica aynı nezaketle
reddedilince piyanonun başına oturdu.
Bayan Hurst de kız kardeşiyle birlikte şarkı söyledi. O
sırada piyanonun üzerindeki notaları karıştırmakta olan
Elizabeth, Bay Darcy'nin gözlerini ne kadar sık kendisine
çevirdiğinin ister istemez farkına vardı. Bu derece burnu Kaf
Dağı'nda olan bir adamın kendisini beğenebileceğini hiç
sanmıyordu; gelgeldim, erkeğin ona hoşlanmadığı için bakıp
durması da aynı derecede tuhaf kaçardı... Orada bulunanlar
arasında Bay Darcy'nin gözünde en kusurlu ve küçümsenmeyi
en çok hak eden kişi olduğu için onun dikkatini çektiği
sonucuna vardı. Bu olasılık genç kıza hiç de üzüntü vermedi.
Bay Darcy'den kendisine değer verip vermediğine aldırış
edecek kadar hoşlanmıyordu ki!
Birkaç İtalyanca şarkı çaldıktan sonra, Bayan Caroline
Bingley oynak bir İskoç havasına geçti. Ve az sonra Bay
Darcy, Elizabeth'e yaklaşarak:
"Bu fırsattan yararlanıp İskoç dansı etmek istemez misiniz
sevgili Elizabeth?" dedi. Elizabeth gülümsedi, ama yanıt
vermedi. Darcy onun sessizliği karşısında biraz şaşırarak
sorusunu tekrarlayınca genç kız:
"Ah, sizi ilk sorduğunuzda da duydum," dedi. "Ama ne
cevap vereceğimi hemen kestiremedim. Biliyorum, 'Evet'
dediğimi duymak, böylece zevkimi küçümsemenin keyfini
tatmak istiyorsunuz. Ama ben bu tür planları altüst ederek
benimle alay etmeyi tasarlayanları yaya bırakmaktan hep
hoşlanmışımdır. Bunun için size, İskoç dansı etmeye niyetim
olmadığını söylemeye karar verdim. Şimdi elinizden gelirse
beni küçümseyin bakalım!" "Doğrusu niyetim bu değildi."
Elizabeth onu gücendirmeyi beklediği için bu nezaket
karşısında şaşırmıştı. Ama alayla karışık tatlı tavırları,
Elizabeth'in karşısındakileri gücendirmesini zorlaştınyordu.
Darcy hayatında hiçbir kadın tarafından bu kadar
büyülenmemişti. Kızın ailesi aşağı seviyede olmasa, Darcy
gönlünü kaptırma tehlikesiyle karşılaşabileceğine inanıyordu.
Bayan Caroline Bingley'nin gördükleri veya sezdikleri onu
kıskandırmaya yetti. Sevgili arkadaşı Jane'in bir an önce
iyileşmesi için duyduğu sabırsızlıkta Elizabeth'ten kurtulmak
isteğinin payı büyüktü.
Sık sık Elizabeth ile Darcy'nin olası evliliklerinden söz
açıp böyle bir birleşmenin genç adamı ne kadar mutlu
edeceğini alaycı bir tavırla anlatarak onu Elizabeth'ten
soğutmayı umut ediyordu.
Ertesi gün birlikte fidanlıkta dolaşırken Caroline Bingley,
Darcy'ye: "Umarım, şu hayırlı iş olduğu zaman," dedi,
"kayınvalidenize dilini tutmanın yararlarını üstü kapalı birkaç
kelime ile olsun anlatır; sonra da eğer elinizden gelirse şu
küçük kızların subayların peşinden koşma hastalıklarını
tedavi edersiniz. Ayrıca, izninizle çok nazik bir konuya daha
değineceğim; göz koyduğunuz genç hanımın yapısındaki
saygısızlığa ve kendini beğenmişliğe benzeyen yönünü de
baskı altında tutmaya çalışacağınızı umarım." "Aile hayatımın
mutluluğu için başka bir tavsiyeniz var mı?" "A, tabii.
Enişteniz ve teyzeniz olacak Bay ve Bayan Philips'in
portrelerini Pemberley'deki galeriye asın, e'mi? Meşhur hâkim
amcanızın yanına. Ne de olsa, meslektaş sayılırlar,
biliyorsunuz, yalnızca yolları ayrı. Elizabeth'in resmine
gelince, onu yaptırmaya hiç kalkışmayın, çünkü o güzel
gözlerin hakkını hangi ressam verebilir?" "Gerçekten de, bu
gözlerin ifadesini resmetmek kolay olmayacaktır, ama çok
güzel olan rengini, biçimini ve kirpikleri çizmek pek güç
olmasa gerek." Tam o sırada, başka bir yoldan gelmekte olan
Bayan Hurst ile Elizabeth karşılarına çıktı.
Bayan Caroline Bingley, konuştuklarının duyulmuş
olması korkusundan doğan bir şaşkınlıkla, "Yürüyüş yapmak
istediğinizi bilmiyordum," dedi.
Bayan Hurst, "Dışarı çıkacağınızı haber vermeden
kaçmakla çok ayıp ettiniz," diye cevap verdi. Bu sözlerden
sonra Bayan Hurst, Bay Darcy'nin serbest olan koluna girerek
Elizabeth'i kendi başına bıraktı. Yol da yan yana ancak üç
kişinin yürüyebileceği genişlikteydi. Bay Darcy onların bu
kabalığının farkına vararak, "Bu yol dar," dedi. "Hepimizi
almıyor. Ana yola çıksak daha iyi olur."
Fakat onlarla kalmaya niyeti'olmayan Elizabeth gülerek,
"Hayır hayır, siz rahatınızı bozmayın. Çok hoş bir grup
oldunuz doğrusu. Çok güzel bir tablo yaratıyorsunuz. Aranıza
dördüncü biri katılırsa bu güzel tablo bozulur. Hoşça kalın."
Genç kız bu sözleri söyledikten sonra neşeyle koşarak
uzaklaştı. Kendi başına dolaşırken, bir iki güne kadar evine
döneceğini düşünerek seviniyordu. Jane de o akşam bir iki
saat için odasından çıkmaya niyetlenecek kadar iyileşmişti.
XI
Akşam yemeğinden sonra ev sahibi kadınlar salona
geçince Elizabeth hemen ablasının yanına koştu. Ve onu
üşümesin diye sarıp sarmalayarak aşağı indirdi. İki arkadaşı
Jane'i sevinçlerini belirten sözlerle karşıladılar. Erkekler
gelinceye kadar geçen süre içinde o kadar iyi davrandılar ki
Elizabeth şimdiye kadar onları hiç bu kadar sevimli
görmemişti. İstedikleri zaman pek de güzel ve yerinde
konuşuyorlardı. Katıldıkları bir eğlenceyi eksiksiz veya
komik bir fıkrayı nükteyle anlatabiliyorlar, tanıdıkları ile
çekinmeden alay edebiliyorlardı.
Fakat erkekler içeri girince Jane'e ilgi göstermeyi
bıraktılar. Gözlerini derhal Darcy'ye çeviren Caroline Bingley,
genç adam daha bir adım bile atmadan ona söyleyecek bir
şeyler buldu. Bay Darcy doğrudan doğruya Jane Bennet'a
dönerek ona nazikçe 'geçmiş olsun,' dedi; Bay Hurst de Jane'e
hafif bir reverans yaparak 'çok memnun' olduğunu söyledi;
ama onunla asıl uzun ve hararetle ilgilenen Bay Bingley
olmuştu. Bingley ona büyük bir neşeyle ilgi gösteriyordu. İlk
yarım saati Jane bir odadan başka bir odaya geçtiğinden
üşümesin diye şömineye odun atmakla geçirdi ve Bay
Bingley'nin isteği üzerine Jane'in, kapıdan olabildiğince
uzakta oturması için şöminenin öbür tarafına, Bingley de genç
kızın yanı başına geçti ve hemen başka kimse ile konuşmadı.
Karşı köşede nakış işlemekte olan Elizabeth, bütün bunları
büyük bir zevkle izliyordu.
Çaylar içildikten sonra Bay Hurst baldızına oyun masasını
hatırlattı, ama boşuna. Caroline, Darcy'nin kâğıt oynamak
istemediğini öğrenmişti. Bay Hurst'ün, açık istemesi bile bir
sonuç vermedi. Bayan Caroline Bingley eniştesini, kimsenin
kâğıt oynamak niyetinde olmadığı konusunda ikna etti.
Odadakilerin bu konuda ses çıkarmayışı da onun sözlerini
onaylamış gibi oldu. Bunun üzerine gay Hurst için
kanepelerden birine uzanıp uyumaktan başka yapacak iş
kalmadı. Darcy eline bir kitap aldı; Bayan Caroline Bingley
de öyle yaptı. Bilezikleri ve yüzükleriyle oynamakla meşgul
olan Bayan Hurst de arada sırada ağabeyiyle Jane Bennet'ın
sohbetine katılıyordu.
Caroline Bingley kendi elindeki kitapla olduğu kadar, Bay
Darcy'nin kitabından kaç sayfa okuduğuyla da ilgileniyordu.
Hiç durmadan ya bir şey soruyor, ya da uzanıp genç adamın
kitabına bakıyordu. Ama onu konuşturmayı başaramadı.
Darcy yalnızca sorularına cevap veriyor, sonra gene kitabına
dönüyordu. Nihayet, sırf Darcy'nin elindeki kitabın ikinci
cildini seçti diye eserle eğlenmeye çalışmaktan sabn tükenen
Caroline Bingley uzun esnedi ve "Geceyi bu şekilde geçirmek
ne kadar hoş!" dedi. "Ne derlerse desinler, doğrusu okumak
kadar zevkli bir şey olamaz! İnsan kitaptan başka her şeyden
o kadar çabuk bıkıyor ki! Kendi evim olduğu zaman
mükemmel bir kütüphanem olmazsa kendimi çok kötü
hissedeceğim." Karşılık veren olmadı. Caroline Bingley yine
esnedi, kitabı elinden bir tarafa attı ve gözleriyle odada
kendini eğlendirecek bir şey aramaya başladı. Bu sırada
ağabeyinin Bayan Jane Bennet'a bir balodan söz ettiğini
duyunca ansızın ona dönerek, "Charles, sırası gelmişken,
Netherfield'de balo düzenleme konusunda gerçekten ciddi
misin?" diye sordu. "Sana tavsiyem, böyle bir karar vermeden
önce buradakilerin de fikrini alman. Yanılmıyorsam
bazılarımız için balo zevkten çok, ceza olacak." Kardeşi,
"Darey'yi kastediyorsun," dedi, "isterse balo başlamadan çıkıp
yatabilir. Baloya gelince, kararlaştırıldı bile ve Nicholas
mutfak hazırlığını tamamlar tamamlamaz davetiyeleri
göndereceğim."
Caroline Bingley, "Balolar başka türlü yapılsa çok daha
fazla hoşuma gidecek," diye karşılık verdi. "Ama alışılmış
âdetlere göre verilen balolar dayanılmayacak kadar sıkıcı
oluyor! Böyle toplantılarda eğlencenin temeli dans etmek
değil de düşünceleri tartışmak olsaydı bence daha mantıklı bir
şey olurdu."
"Çok daha mantıklı olacağını kabul ediyorum
Caroline'ciğim, ama o zaman baloya benzer tarafı kalmaz."
Caroline Bingley cevap vermedi ve az sonra ayağa kalkıp
salonda gezinmeye başladı. Vücudu zarifti, uyumlu bir
yürüyüşü vardı; bütün bunları Darcy için yapıyor, ama o da
inadına kitaptan başını kaldırmıyordu. Genç kız umutsuzluk
içinde bir gayret daha sarf etti ve Elizabeth'e dönerek:
"Bayan Eliza Bennet," dedi, "size de benim gibi kalkıp,
odada bir tur atmanızı tavsiye ederim. İnanın aynı durumda
bu kadar uzun zaman oturduktan sonra çok iyi geliyor."
Elizabeth şaşırmıştı, ama hemen kabul etti. Caroline
Bingley'in bu nezaket gösterisindeki amaç asıl hedefine ulaştı:
Bay Darcy başını kitaptan kaldırıp baktı. Caroline'in böyle bir
dostluk davranışı yapmış olması Darey'yi en az Elizabeth
kadar şaşırtmıştı. Darcy, farkında olmadan, elindeki kitabı
kapadı. O da yürüyüş yapmaya davet edildi, ama bayanların
yürümek istemelerinde iki amaç olabileceğini ve her iki
durumda da kendisinin aralarına katılmamasının daha yerinde
olacağını söyleyerek reddetti. Ne demek istemişti? Caroline
Bingley bu sözlerin ne anlama geldiğini öğrenmeye can
atıyordu. Elizabeth'e sözlerinden bir anlam çıkarıp
çıkaramadığını sordu: Elizabeth, "Hayır, hiçbir anlam
çıkaramıyorum," diye cevap verdi, "ama inanın, bize karşı
kinci olmaya çalışıyor. Onu hayal kırıklığına uğratmanın en
kestirme yolu da kendisine hiçbir şey sormamamız olacaktır."
Ama Bay Darey'yi hiçbir konuda hayal kırıklığına
uğratmak elinden gelmediği için Caroline Bingley ısrarla bu
iki amacın açıklanmasını istedi.
Caroline Bingley, Bay Darcy'nin ağzını açmasına fırsat
verince genç adam, "Açıklamakta en küçük bir sakınca
görmüyorum," dedi, "salonda böyle dolaşmak istemeniz ya
sırdaş olduğunuz ve birbirinizle görülecek gizli şeyleriniz
olduğu içindir ya da vücudunuzun en çok yürürken güzel
göründüğünü bildiğinizdendir. Birinci şıkta yanınıza gelirsem
konuşmanızı engellemiş olurum. İkinci şıkta ise şöminenin
yanında oturarak güzelliğinizi daha iyi seyrederim." "A! Ne
yaramazsınız!" dedi Caroline Bingley, "Hayatımda bu kadar
hınzırca bir söz işitmedim. Bayan Eliza, bu sözleri için onu
nasıl cezalandıralım?" Elizabeth, "Siz istedikten sonra,
bundan kolay bir şey olamaz," cevabını verdi. "Hepimiz
birbirimizi cezalandırıp canından bezdirebiliriz. Onunla alay
edin, gülün. Kendisi ile bu kadar samimi olduğunuza göre
bunu nasıl yapacağınızı biliyorsunuzdur." "Yemin ederim
bilmiyorum. Yakın arkadaşlığımın bana henüz bunu
öğretmediğinden emin olabilirsiniz. Böyle serinkanlı, laf
altında kalmayan biriyle alay etmek! Hayır, hayır. Bu konuda
o bizi aşar. Gülmeye gelince; izninizle nedensiz yere gülerek
kendimizi gülünç duruma düşürmeyelim; Bay Darcy varsın
böbürlensin."
"Bay Darcy'ye gülünmez öyle mi! İşte bu az rastlanan bir
üstünlük ve bu üstünlüğün bir eşi daha bulunmamasını
dilerim, çünkü böyle birçok tanıdığımın olması benim
zararıma olacaktır. Ben gülmeyi severim."
"Bayan Caroline Bingley," dedi Darcy, "bana akla
sığmayacak bir üstünlük yüklüyor. En aklı başında ve en
olgun kimseler bile, becerikli ve çok iyi adamlar bile, daha
doğrusu onların çok yerinde olan en olgun hareketleri bile
hayatta başlıca amacı alay etmek ve şaka yapmak olan biri
tarafından gülünç bulunabilir."
Elizabeth, "Kuşkusuz," cevabını verdi, "böyle insanlar
var, ama umarım ben onlardan biri değilim. Kusursuz ve
olgun davranışları alaya almayı dünyada istemem. Aptallık ve
saçmalıkların, safsata ve dengesizliklerin beni eğlendirdiğini
ve bunlara her fırsatta güldüğümü itiraf ediyorum. Ama
sanırım, bunlar size çok uzak şeyler."
"Bunlardan kaçınmak belki de hiç kimsenin elinde
değildir. Ama ben sağlam bir akıl yürütmeyi çoğu zaman
gülünçleştiren bu kusurlardan bütün ömrümce kaçınmaya
çalıştım." "Bu kusurların arasında kibir ve gurur da vardır,
sanırım." "Evet, kibir gerçekten bir kusurdur. Ama gurur...
Kişi gerçekten zekiyse, gururunu her zaman iyiye
kullanabilir."
Elizabeth güldüğünü belli etmemek için başını öteye
çevirdi. "Bay Darcy'yi sorguya çekmemiz bittiğine göre," dedi
Caroline Bingley, "lütfen sonucu açıklar mısınız?"
"Bu incelemeden sonra Bay Darcy'nin kesinlikle kusursuz
bir insan olduğu sonucuna vardım. Nitekim kendileri de bunu
açıkça kabul ediyor."
"Hayır," dedi Darcy, "ben böyle bir iddiada bulunmadım.
Yeterince kusurum var, ama bunların kavrayışla ilgili
olmadığını umarım. İyi huylu bir insan olduğuma kalıbımı
basarnam. Biraz aşırı dikkatliyim. Oysa biraz daha yumuşak
olabilmek gerekiyor. Çevremdekilerin saçmalıklarını ve
kötülüklerini gerektiği kadar çabuk unutmuyorum, beni
inciten hareketlerini de öyle. Duygularım, başkalarının
keyfine göre değişmez, hatta biraz kinci olduğum
söylenebilir. Kanaatim bir kez sarsıldı mı sonsuza kadar bitti
demektir."
Elizabeth, "Bu gerçekten bir kusur!" diye araya girdi.
"Dargınlığı unutmamak karakter için bir kusurdur. Gene de
kusurunuzu iyi seçmişsiniz. Çünkü bu benim alaya
alabileceğim bir kusur değil, gene elimden kurtuldunuz."
"Bence her benlikte kötülüğe eğilim, en iyi eğitimin bile
yenemediği doğal bir kusur vardır."
"Sizin kusurunuz da herkesten nefret etme eğiliminde
olmanız." "Sizinki de," diye gülümseyerek yanıtladı Darcy,
"beni inadına yanlış anlamak." Caroline Bingley kendisinin
katılmadığı bu konuşmadan sıkılarak söylendi: "Haydi azıcık
piyano çalalım Louisa, Bay Hurst'ü uyandınrsak kızmazsın
değil mi?" Kardeşi buna en küçük bir itirazda bulunmadı.
Piyano açıldı. Bir anda kendini toparlayan Darcy birkaç
dakika düşündükten sonra buna üzülmedi. Elizabeth'e fazla
ilgi göstermenin tehlikeli olduğunu hissetmeye başlamıştı.
XII
İki kız kardeşin kendi aralarında verdikleri karar
doğrultusunda Elizabeth annesine mektup yazarak, o gün
kendilerini almak üzere arabayı göndermesini istedi. Ama
kızların ertesi salıya kadar Netherfield'de kalacaklarını,
böylece Jane'in misafirliğinin bütün bir hafta süreceğini
kurmuş olan Bayan Bennet bu haberi sevinçle karşılayamadı.
Bu nedenle, verdiği cevap özellikle eve dönmek
için sabırsızlanan Elizabeth'in hoşuna gitmedi. Bayan Bennet
arabayı perşembeden önce göndermesine imkân olmadığını
haber veriyor, ayrıca Bay Bingley ile kız kardeşleri salıdan
sonraya kalmalarında ısrar ederlerse buna izni olduğunu da
ekliyordu. Gelgeldim Elizabeth bir haftadan fazla
kalmamakta kararlıydı, zaten Caroline Bingley'nin böyle bir
ricada bulunacağını da pek sanmıyordu. Tersine, kendilerine
misafirliklerini gereksiz yere uzatıyor gözüyle bakılmasından
korktuğu için, Jane'e bir an önce Bay Bingley'nin arabasını
istemesi için üsteledi. Nihayet başlangıçta tasarladıkları gibi,
o sabah Netherfield'den ayrılacaklarını söylemeye ve arabayı
istemeye karar verdiler. Onların bu kararına herkes karşı çıktı.
Hiç olmazsa ertesi güne kadar kalmaları isteği, Jane'i
yumuşatacak kadar tekrarlandı ve Netherfield'den ayrılmaları
ertesi sabaha bırakıldı. Bunun üzerine Caroline Bingley böyle
bir öneride bulunduğuna pişman oldu. Çünkü bu kardeşlerden
birine karşı duyduğu kıskançlık ve nefret, öbürüne karşı
duyduğu sevgiyi geride bırakıyordu. Bay Bingley, bu kadar
erken gideceklerini işitince gerçekten üzüldü ve Jane Bennet'ı
bunun kendisi için tehlikeli olduğuna, hâlâ yeterince
iyileşmediğine inandırmaya Çalıştı. Haklı olduğunu bildiği
zaman kararlı davranırdı.
Bay Darcy için bu sevinçli bir haberdi. Elizabeth,
Netherfield'de yeterince uzun kalmıştı. Bu kız onu gereğinden
fazla çekiyordu.
Sonra Caroline Bingley, Elizabeth'e karşı nezaketsiz
davranıyor, kendisini de her zamankinden daha fazla
iğneliyordu.
Elizabethi
beğendiğini
gösteren
bir
harekette
bulunmamaya şimdi özellikle dikkat etmek gibi akıllıca bir
karara vardı. Genç kızda mutluluğunu etkileyecek bir
konumda olduğu umudunu uyandırabilecek her şeyden
sakınacaktı. Eğer böyle bir fikir uyandırdıysa, son günkü
davranışının bunun kuvvetlenmesinde veya yok edilmesinde
büyük etkisi olacağını biliyordu. Bu kararma bağlı kalarak
cumartesi günü sabahtan akşama kadar Elizabeth'e on kelime
ya söyledi ya söylemedi. Bir aralık yanm saat kadar yalnız
kaldıkları halde Darcy başını kitabından kaldırmadı, hatta
kıza bakmadı bile.
Pazar günü, sabah ayininden sonra, hemen hemen
herkesin dört gözle beklediği veda töreni yapıldı. Caroline
Bingley'nin de bir yandan Jane'e karşı sevgisi, öte yandan
Elizabeth'e karşı nezaketi hızla arttı. Gerek Longbourn'da,
gerek Netherfield'de Jane ile görüşmenin kendisi için büyük
bir zevk olacağını söyledikten ve onu büyük bir sevgiyle
kucakladıktan sonra, Elizabeth'in elini bile sıktı. Elizabeth de
herkesle büyük bir neşe içinde vedalaştı. Evde anneleri onları
pek de güler yüzle karşılamadı. Gelmelerine çok şaşırmıştı.
Bingley'lerin arabasını istemekle çok ayıp ettiklerini
düşünüyordu ve Jane'in tekrar üşütmüş olabileceğini söyleyip
duruyordu. Babalan memnuniyetini kısaca ifade ettiyse de
onıoo lan gördüğüne gerçekten sevinmişti. Evin içinde onlann
boşluğunu iyice hissetmişti. Akşamlan bütün aile toplandığı
zaman yaptıklan konuşmalar Jane ile Elizabeth'in yokluğu
yüzünden canlılığından çok şey kaybetmiş, adeta tadı
kalmamıştı.
İki kız, Mary'yi her zamanki gibi insan doğası üzerine
incelemeler yaparken buldular. Genç kız hayran olunacak
birkaç yeni yazı bulmuş ve ahlak konusunda bayatlamış
birtakım söylemler dinlemişti. Catherine ile Lydia onlara
başka haberler verdiler. Geçen çarşambadan beri alayla ilgili
birçok dedikodu birikmişti. Subaylardan birçoğu son
zamanlarda enişteleriyle yemek yemişler, bir ere sopa
çekilmiş ve Albay Foster'ın evleneceği söylentileri
yayılmıştı.
XIII
Ertesi sabah kahvaltı ederlerken Bay Bennet kansına,
"Umanın bugün iyi bir yemek listesi yapmışsınızdır," dedi.
"Çünkü yemekte misafirimiz olacağını sanıyorum." "Kimi
kastediyorsunuz? Doğrusu yemeğe misafir beklemiyorum.
Elbette Charlotte Lucas uğramazsa. Sanırım benim
yemeklerim onun için yeterince iyidir. Kendi evinde böyle
yemekleri pek sık yediğini sanmıyorum."
"Söz ettiğim kimse bir beyefendi, hem de tanımadığımız
biri." Bayan Bennet'ın gözleri parladı: "Bir beyefendi, hem de
yabancı biri ha! Olsa olsa Bay Bingley'dir. Jane, bana hiçbir
şey söylemedin, seni kurnaz seni! Bay Bingley'yi görmekten
çok memnun olacağıma eminim. Aman Tanrım! Ne
talihsizlik! Bugün hiçbir yerde balık yok. Lydia, canım, çal şu
çıngırağı, Hill'e hemen bir liste vermem gerekiyor." Kocası,
"Gelecek olan kişi Bay Bingley değil, ömrümde hiç
görmediğim bir adam," dedi. Bu sözler herkeste bir şaşkınlık
uyandırdı ve Bay Bennet karısıyla beş kızının aynı anda
yağdırdıkları meraklı soruların tadını çıkardı.
Onların meraklanyla bir süre eğlendikten sonra, "Bir ay
kadar önce gördüğünüz şu mektubu aldım," dedi. "On beş gün
kadar önce de cevap yazdım. Çünkü bunu biraz nazik ve acele
cevap verilmesi gereken bir sorun olarak gördüm. Mektup,
ben öldüğümde, canı istediği an hepinizi bu evden kapı dışan
edebilecek olan kuzenim Bay Collins'den." Karısı, "Ah,
bunun lafının edilmesine bile dayanamıyorum!" diye bağırdı.
"Yalvarırım bu iğrenç adamın sözünü etmeyin. Malınızın
kendi çocuklarınızdan başkasına kalması bence çok büyük
haksızlık. Sizin yerinizde olsaydım, çoktan bunun bir çaresini
bulmaya çalışırdım." Jane ile Elizabeth, annelerine mirasla
ilgili yasaları anlatmaya çalıştılar. Daha önceleri de defalarca
anlatmaya çalışmışlardı. Ama bu konuyu Bayan Bennet'in
mantığı bir türlü almıyordu. Bir mülkü beş kızı olan bir
ailenin elinden alarak kimsenin metelik vermediği bir adama
vermenin ne büyük bir zulüm olduğundan acı acı şikâyet
etmeyi sürdürdü. "Kuşkusuz çok yanlış bir iş!" dedi Bay
Bennet. "Longbourn'un mirasçısı olmak öyle bir günah ki
bunun damgasını Bay Collins'in alnından hiçbir şey silemez.
Ama mektubunu okursanız, kendisini ifade ediş tarzı belki de
sizi biraz olsun yumuşatır." "Hiç sanmıyorum. Bence size
mektup yazması büyük bir kendini bilmezlik ve büyük bir
ikiyüzlülük. Ben böyle sahte dostlardan nefret ederim. Babası
gibi o da size kin beslese daha uygun olmaz mıydı?"
"Hakkınız var. Bu noktada bir oğula yakışır şekilde
kararsız kaldığı anlaşılıyor.
Dinleyin: Hunsford, Westerham yakınında, Kent,
15 Ekim
"Sayın bay,
Rahmetli değerli babamla aranızdaki geçimsizlik beni her
zaman
üzmüştü.
Babamı
kaybetmek
talihsizliğine
uğradığımdan beri, çoğu zaman aramızdaki soğukluğu
gidermeyi istedim, ama ne var ki bazı düşüncelerim buna bir
süre engel oldu. Babamın uyuşmadığı bir kimse ile iyi
ilişkiler kurmanın, onun anısına saygısızlık olmasından
korkuyordum." Bay Bennet burada karısına dönerek, "İşitiyor
musunuz Bayan Bennet?" dedikten sonra mektuba devam etti:
"Ama artık bu konuda kararımı vermiş bulunuyorum.
Paskalya'da papazlık payesine eriştiğim için bana, Sir Lewis
de Bourgh'un dul eşi sayın Leydi Catherine de Bourgh'un
korumalarına alınmak gibi üstün bir şeref bağışlandı. Bu çok
sayın leydinin iyilikleri ve himayesi sayesinde değerli bir
konuma, bu mahallenin Papazlığına terfi ettim. Burada leydi
hazretlerine karşı minnet ve saygıyla hareket etmek ve
Anglikan Kilisesi tarafindan vaaz olunan ayin ve törenleri
yapmaya her zaman hazır bulunmak en büyük amacım
olacaktır. Bundan başka, bir papaz sıfatıyla barışı, sözümün
geçtiği bütün ailelere ulaştırmayı ve geliştirmeyi görev
sayarım. Bu nedenle iyi niyetten doğan tekliflerimi hoş
karşılamanızı ve Longboum malikânesinin sizden sonra vârisi
olduğuma göz yumarak bunun sizi, uzattığım zeytin dalını
reddetmeye sürüklemesine izin vermemenizi dilerim. Sevimli
kızlarınızın zarara uğramalarına neden olmaktan ancak ıstırap
duyarım. Bundan dolayı özür dilememe ve kızlarınızın
zararını mümkün olan her konuda gidermeye hazır
bulunduğumu belirtmeme izin verin. Fakat bu son konunun
henüz sırası değil. Beni evinize kabul etmekte bir sakınca
görmezseniz 18 Kasım Pazartesi günü öğleden sonra saat
dörde doğru sizi ve ailenizi ziyaret etme şerefine ermek
niyetindeyim. Belki de konukseverliğinizi ertesi cumartesi
akşamına kadar kötüye kullanırım. Görevimi benim yerime
yapacak bir papaz bulunursa, Leydi Catherine'in benim bir
pazar günü buradan ayrılmama asla karşı çıkmayacağı
kanısıyla cumartesiye kadar kalmak benim için uygundur.
Eşiniz ile kızlarınıza saygı ve selamlarımı sunarım. Size karşı
iyi niyetler besleyen dostunuz, Wiüiam Collins."
Bay Bennet mektubu katlayarak, "Demek ki bugün saat
dörtte bu barışçı misafiri bekleyebiliriz," dedi, "bana kalırsa,
çok insaflı, terbiyeli bir gence benziyor. Hele Leydi
Catherine, bizi tekrar ziyaret etmesine izin verirse kuşkusuz
değerli bir dost kazanacağız." "Kızlar hakkında söyledikleri
akla yakın, yine de çocuklarımızın zararını gidermeye niyeti
varsa elbette ona engel olacak değilim."
Jane, "Gerçi bizim zararınızı nasıl giderebileceğini
kestirmek biraz güç. Ama hiç değilse bunu dilemesi onun için
olumlu bir not," dedi.
Elizabeth'i en çok etkileyen şey ise, Collins'in Leydi
Catherine'e duyduğu eşsiz saygı ile mahalleliyi gerektiği
zamanvaftiz etmek, evlendirmek ve gömmek konusundaki iyi
niyetiydi. 'Tuhaf bir adam olsa gerek," dedi, "nasıl biri
olduğunu pek kestiremiyorum. Yazıdaki ifadede kendini
beğenmişlik var. Mirasçı olduğu için özür dilemekle ne
demeye çalışıyor? Bu onun elinde olan bir şey değil ki. Aklı
başında bir adam olabilir mi, efendim?" "Hayır, hayatım,
sanmam. Karşımda bunun tam tersi bir adam bulacağım
yönündeki kanım çok güçlü. Mektubunda bir taraftan saygı,
bir taraftan da kendini beğendiğini gösteren bir ifade var.
Onunla tanışmak için sabırsızlanıyorum.."
"Mektubu," dedi Mary, "kompozisyon açısından kusurlu
görünmüyor. Barış için zeytin dalı buluşu belki tümüyle
özgün değil, ama bence iyi ifade edilmiş." Catherine ile Lydia
ise ne mektuba, ne de onu yazana karşı en ufak bir ilgi bile
duymuyorlardı. Kuzenlerinin kırmızı ceketli üniformayla
gelmesi olasılığı hiç yok gibiydi! Oysa 105 haftalardan beri
başka renkte giyinen bir adamın arkadaşlığından
hoşlanmıyorlardı. Bay Collins'in mektubu ona olan kinlerini
epey azaltmıştı ve Bayan Bennet misafirini, kocasını ve
kızlarını
şaşırtacak
bir
serinkanlılıkla
karşılamaya
hazırlanıyordu. Bay Collins tam dediği saatte geldi ve bütün
aile kendisini nezaketle karşıladı. Bay Bennet her zamanki
gibi az konuştu; ama bayanlar öyle yapmadılar ve Bay
Collins'in de bu yolda ne teşvik beklediği, ne de susmaya
niyeti olduğu görülüyordu. Yirmi beş yaşlarında, iri yan bir
adamdı. Davranışları oldukça ciddi ve üstelik ağır, son derece
resmiydi. Oturur oturmaz Bayan Bennet'ı bu kadar güzel
kızları olduğu için kutladı, genç kızların güzelliklerinin
övgüsünü işittiğini, ama bu övgülerin gerçeğe ulaşamadığını
söyledikten sonra, yakında bütün kızların iyi birer evlilik
yaptığını göreceğinden kuşkusu olmadığını ekledi. Bu tatlı
diller, Collins'in bazı dinleyicilerinin zevkine uymuyordu,
ama hiçbir övgüye karşı çıkmayan Bayan Bennet hemen:
"Çok naziksiniz, efendim, dediğiniz gibi olmasını bütün
kalbimle dilerim, çünkü aksi takdirde yoksulluk çekecekler.
Durumları o kadar garip ki," cevabını verdi. "Sanırım bu
mülkün bana kalacağını ima ediyorsunuz."
"Doğrusu öyle efendim, itiraf etmelisiniz ki bu, zavallı
kızlarım için çok acıklı bir şey. Size suç bulduğumu sanmayın
sakın. Çünkü biliyorum ki, bu dünyada böyle şeyler kısmet
işi. Mirasın kime kalacağı da belli olmuyor."
"Sevimli
kuzenlerimin
durumunun
güçlüğünü
kavrıyorum, sayın bayan. Bu konuda çok şeyler
söyleyebilirim ama küstah ve aceleci görünmekten
çekiniyorum. Ancak genç bayanların, kendilerini beğenmeye
hazır olarak olarak geldiğime inanmalarını isterim. Şimdilik
daha fazla bir şey söylemeyeceğim, ama belki birbirimizi
daha yakından tanıyınca..." Yemek zili çaldığı için sözleri
yanda kesildi. Kızlar birbirlerine bakarak gülümsediler. Bay
Collins'in kızlardan başka şeylere de hayran kalmış olduğu
belliydi. Salona, yemek odasına, odadaki bütün eşyalara
inceden inceye bakmış ve hepsini övmüştü. Bay Collins'in her
şeye gelecekte kendinin olacak bir mal gözüyle baktığı
kuşkusu keyfini kaçırmasa, bu övgüler Bayan Bennet'ın
kalbini fethedecekti.
Sırası gelince yemeği de bol bol övdü ve bu mükemmel
yemeği sevimli kuzenlerinden hangisine borçlu olduğunu
öğrenmek istedi. Bayan Bennet durumlarının bir aşçıyı
tutmaya yeterli olduğunu ve kızlarının mutfağa girmediklerini
sert bir tavırla belirtti. Bay Collins, Bayan Bennet'ın canını
sıktığı için özür diledi. Bayan Bennet yumuşamış bir dille hiç
alınmadığını söyledi; ama misafir özür dilemeyi yarım saat
kadar daha sürdürdü.
XIV
Bay Bennet yemekte hemen hemen hiç konuşmadı, ama
hizmetçiler çekildiğinde misafiri ile biraz sohbet etme
zamanının geldiğini düşünerek onun oldukça ilgisini çekecek
bir konudan, koruyucusu konusundaki talihinden söz açtı.
Leydi Catherine de Bourgh'un, Bay Collins'in isteklerinin
yerine getirilmesi ve rahatlığının sağlanması için göze
çarpacak bir ilgi gösterdiğinden söz etti. Bay Bennet daha iyi
bir konu seçemezdi. Bay Collins'in hemen çenesi açıldı.
Leydisini öve göklere çıkarıyor, kendisi de onunla birlikte
yükseliyormuş gibi tavırlarına eskisinden daha fazla bir
ciddiyet veriyordu. Soylu insanlar arasında bu kadar kibarını,
bu kadar başkalarının hatırını sayanını, bu kadar
misafirperverini ömründe görmemişti. Huzurunda verme
şerefini kazandığı iki vaazı önceden okuyup onaylama
iyiliğini göstermişti, Rosings Köşkü'nde onu iki defa yemeğe
çağırmış, daha geçen cumartesi de kadril* karesini
tamamlamak üzere davet etmişti. Birçok kimsenin Leydi
Catherine'i mağrur olarak tanıdığını biliyordu. Ama kendisi
ondan ancak güler yüz görmüştü. Başka herhangi bir
beyefendiye karşı nasıl davranıyorsa, Collins'e de öyle
davranmıştı.
Ne
bulundukları
bölgenin
sosyetesine
karışmasına, ne de arada sırada bir iki hafta için bölgesinden
ayrılarak akrabalarını ziyarete gitmesine ses çıkarmıştı. Hatta
ona eşini doğru bir seçim yapması koşuluyla bir an önce
evlenmesini önerme alçakgönüllülüğünde bulunmuştu; Bir
keresinde de fakirhanesinde ziyarete gelmiş ve evde
yapmakta olduğu bütün değişiklikleri tamamıyla beğenmiş,
hatta kendisi de bazı fikirler verme lütfunda bulunarak üst
kattaki dolaplardan bazı rafların kaldırılmasını söylemişti.
Bayan Bennet, "Bütün bunlardan bu leydinin dürüst, ince bir
insan olduğu anlaşılıyor," dedi, "herhalde hoş bir hanımdır.
Ne yazık ki bütün leydiler onun gibi olmuyor. Size yakın mı
oturuyor efendim?"
Dostları ilə paylaş: |