partisinde
gürültüden
hiç
konuşulamıyordu, ama genç subay, tavırlarıyla kendini
herkese sevdirmişti. Ne söylese, ne yapsa beğeniliyordu.
Elizabeth oradan kafası onunla dolu olarak ayrıldı. Yol
boyunca Bay Wickham'dan, onun kendine anlattıklarından
başka hiçbir şey düşünemedi. Fakat yolda ne Lydia, ne de
Collins bir dakika bile susmadıkları için Elizabeth,
Wickham'ın adını bile anmaya fırsat bulamadı. Lydia hiç
durmadan piyango oyunundan, kaybettiği ve kazandığı
fişlerden söz ediyor; Bay Collins de Bay ve Bayan Philips'in
nezaketini anlatıyor, iskambildeki zararına hiç aldırmadığına
yemin ediyor, yemekteki yiyecekleri sayıyor, kuzenlerini
rahatsız ettiğinden endişelendiğini tekrarlayıp duruyordu.
Öyle ki; araba Longbourn'da durduğu zaman Bay Collins'in
söyleyecekleri hâlâ bitmemişti.
Elizabeth, Bay Wickham ile arasında geçen konuşmayı
ertesi gün Jane'e anlattı. Jane şaşkınlık ve üzüntüyle dinledi:
Bay Darcy'nin Bay Bingley'nin saygısına layık olmadığına
inanamıyordu. Ama Wickham gibi cana yakın ve sevimli bir
gencin doğru söylediğinden kuşkulanmak da elinden
gelmiyordu. Onun gerçekten bu kadar büyük haksızlığa
uğramış olma olasılığı, genç kızın bütün şefkat duygulannı
uyandırmaya yetmişti. Bu nedenle her iki genç hakkında da
iyi düşünmekten, her birinin davranışını ayrı savunmaktan,
başka türlü anlatılması ve anlaşılması mümkün olmayan
şeyleri kazaya veya yanılgıya yüklemekten başka yapılacak
şey kalmamıştı. Jane, "Bence ikisi de bizim aklımıza
gelmeyecek bir şekilde aldanmışlar," dedi. "Belki de ilgili
kişiler birinin söylediklerini öbürüne yanlış anlatmıştır. Sözün
kısası, kabahatin asıl hangi tarafta olduğunu bilmeden bu iki
genci birbirinden soğutan nedenleri veya durumları tahmin
edemeyiz."
"Çok doğru. Şu halde Jane'ciğim, bu işte ilgisi olabilecek
kimseleri savunmak için neler söyleyeceksin bakalım? Onları
da temize çıkar bari, yoksa birinden biri için kötü şeyler
düşünmek zorunda kalacağız."
"Sen istediğin kadar alay et, ama beni fikrimden
vazgeçiremezsin. Canım Lizzy'ciğim, babasının sevdiği ve
geçimi için para bırakmak istediği bir gence böyle
davranmanın Bay Darcy'yi ne kadar küçük düşürdüğünü
düşünsene! Olacak iş değil! Biraz insanlığı olan, biraz
karakter sahibi bir kişinin elinden böyle bir şey yapmak
gelmez. Hem sonra en yakın arkadaşı Bingley onun hakkında
bu kadar yanılmış olabilir mi? Yo! Hayır!"
"Bay Bingley'nin aldatılmış olması, Bay Wickham'ın bana
dün akşam isimlere ve gerçeklere değinerek anlattığı şeyleri
uydurmuş olmasından çok daha akla yakın. Eğer öyle değilse,
Bay Darcy bunun aksini kanıtlasın. Ayrıca, gerçek Bay
Wickham'ın gözlerinden okunuyordu." "Sahiden çok zor, çok
üzücü bir durum. İnsan ne düşüneceğini bilemiyor." "Beni
bağışla ama; insan ne düşüneceğini bal gibi biliyor."
Ama Jane kesin olarak yalnızca bir nokta üzerinde
odaklanmıştı: Eğer Bay Bingley aldatılmış ise, bu iş
duyulunca çok üzülecek, çok acı çekecekti.
Genç kızlar, Bingley'lerin gelişi üzerine baş başa
konuşmakta oldukları fidanlıktan içeri çağrıldılar. Bay
Bingley ile kız kardeşleri onları uzun süredir beklenen
Netherfîeld balosuna çağırmak için gelmişlerdi. Balo gelecek
perşembe yapılacaktı. Caroline ile ablası sevgili arkadaşları
Jane'i
tekrar
gördüklerine
çok
sevindiler.
Son
buluşmalarından bu yana geçen zamanın onlara bir asır kadar
uzun geldiğini söylediler. O geceden beri nelerle uğraştığını
sordular. Bayan Bennet ile konuşmaktan mümkün olduğunca
uzak durup Elizabeth ile çok az konuştular; diğer kızlara da
hiçbir söz söylemediler, ağabeylerini şaşırtan ve bir şey
söylemesine fırsat bırakmayan bir acelelikle yerlerinden
kalkıp, Bayan Bennet'ın nezaketinden kurtulmaya can
atıyorlarmış gibi hemen çıkıp gidiverdiler.
Netherfield balosunun yapılacağını öğrenmek ailenin
bütün kadınlarını son derece sevindirmişti. Bayan Bennet bu
balonun en büyük kızı onuruna verildiğine inanıyordu. Hele
baloya resmî bir davetiye ile değil de, bizzat Bingley
tarafından çağrılmak gururunu okşamıştı. Jane iki arkadaşının
eşliğinde, Bingley'nin de ilgisiyle hoş bir gece geçireceğini,
Elizabeth de zevkle, Bay Wickham ile bol dans edeceğini ve
Bay Darcy'nin bakışları ve hareketlerinin bütün öğrendiklerini
doğrulayacağını düşünmeye başladı. Catherine ile Lydia'nın
balodan bekledikleri mutluluk, tek bir olaya veya belirli bir
insana bağlı değildi. Gerçi her ikisi de Elizabeth gibi gecenin
yarısını onları tatmin edecek tek kavalye olan Wickham ile
dans ederek geçirmeye kararlı olmakla beraber nihayetinde
balo, sadece bir balo idi. Mary bile baloya gitme konusunda
isteksiz olmadığını söylüyordu:
"Sabahlan kendime ayırabilmek bana yeter. Arada sırada
gece eğlencelerine katılmak özveri sayılmaz. Toplumun
hepimizin üzerinde hakkı var ve ben değişiklik ve eğlencenin
herkes için gerekli olduğuna inananlardanım."
Elizabeth o kadar neşeliydi ki, Bay Collins ile
gerekmedikçe konuşmadığı halde, ona Bay Bingley'nin
davetini kabul edip etmeyeceğini ve eğer kabul ederse
eğlenceye katılmayı doğru bulup bulmadığını sormaktan
kendini
alamadı.
Genç
adamın
bu
konuda
hiç
duraksamadığını, başpiskopostan veya Leydi Catherine de
Bourgh'dan azar işitmekten korkmayarak dans etmeye
heveslendiğini şaşırarak gördü. Collins, "Emin olun," dedi,
"ben böyle karakterli bir genç tarafından saygın kimselere
verilen bir balonun herhangi bir kötü amaca hizmet edeceğini
hiç aklıma getirmem. Dansa karşı olmaktan o kadar uzağım
ki, o gece güzel kuzenlerimin hepsinin benimle dans etme
şerefini bana bağışlayacaklarını umuyorum. Bu fırsattan
yararlanarak, Bayan Elizabeth, sizden özellikle ilk iki dansı
rica edeceğim. Kuzenim Jane'in ilk iki dansı bir başkasına
bağışlayacağına eminim, kendisine hak veriyorum."
Elizabeth afallamıştı. İlk danslara Wickham ile kalkmayı
kafasına koymuştu. Şimdi onun yerine Collins'in geçmesi!
Keyfi hiç bu kadar kaçmamıştı, ama artık yapacak bir şey
yoktu. Wickham'ın ve kendisinin mutluluğu, çaresiz biraz
ertelenecekti. Bay Collins'in teklifini Elizabeth elinden
geldiği kadar kibarca kabul etti. Bu teklifte daha başka şeyler
de sezdiği için, kuzeninin nezaketinden hiç de memnun
olmadı. Hunsford papazının eşi olmak ve daha çok hoşa giden
misafirler bulunmadığı zaman Rosings Köşkü'nde kadril
masasını tamamlamak için kız kardeşleri arasından kendisinin
seçildiğini hissetti. Çok geçmeden bu duygu kanıya dönüştü.
Çünkü Collins'in gittikçe artan bir nezaket gösterdiği,
zekâsını ve canlılığını sık övmeye çalıştığı dikkatini çekmişti.
Cazibesinin bu etkisi ona sevinçten çok şaşkınlık veriyordu
ki; bu sırada annesi böyle bir evlenme olasılığı"nı çok iyi
karşıladığını belirtmekte gecikmedi. Ama Elizabeth vereceği
cevabın adamakıllı bir tartışmaya yol açacağını bildiği için
bunu anlamazlıktan geldi. Bay Collins hiçbir teklifte
bulunmayabilirdi ve teklif edene kadar, kavga etmenin
faydası yoktu. Neyse ki, üstünde konuşulup hazırlanılması
gereken Netherfield balosu vardı. Yoksa Bennet kardeşlerin
bu sıradaki durumları çok acıklı olurdu, çünkü davetin
yapıldığı günden balo akşamına kadar hiç durmadan yağan
şiddetli yağmur, Meryton'a gitmeye bir kez bile fırsat
vermemişti. Kızlar ne teyzelerini, ne subayları görmüşler; ne
de bir haber alabilmişlerdi. Netherfield balosunda
ayakkabılara takılacak gülleri bile başkalarına ısmarlanmıştı.
Elizabeth bile Bay Wickham ile dostluğunu ilerletmesine
engel olan bu havaya sabretmekte zorlanıyordu. Bu, yağmurlu
cuma, cumartesi, pazar ve pazartesi günlerine, Kitty ve Lydia
da perşembe gecesi verilecek baloda dans etme düşüncesiyle
katlanmışlardı.
XVIII
Elizabeth Netherfield'deki salona girdiğinde, orada
bulunan kırmızı ceketliler arasında Bay Wickham'ı boş yere
arayıp da bulamayıncaya kadar, onun geleceğinden
kuşkulanmak hiç aklına gelmemişti. Gerçi dehşetle hatırladığı
birçok şey öğrenmişti, ama bunların hiçbiri onunla
buluşacağına olan güvenini sarsnıamıştı. Her zamankinden
daha büyük bir özenle giyinip kuşanmış, genç subayın
kalbinin fethedilmemiş bir yeri kalmışsa, onu da o gece rahat
rahat fethedeceğini hesaplamıştı. Bir anda, Bingley'nin
subaylara yolladığı davete Wickham'ın kasten, Bay Darcy'nin
keyfi için çağrılmadığı gibi müthiş bir kuşkuya kapıldı.
Lydia'nın merakla başvurduğu Bay Denny'nin sözlerinden
anlaşıldığı kadarıyla durum tam böyle olmamakla beraber,
Wickham'ın gelmeyeceği kesindi. Bir gün önce bir iş için
şehre inmek zorunda kaldığını ve henüz dönmediğini bildiren
bu subay anlamlı bir gülümsemeyle şunları da ekledi:
"Burada adı gerekli olmayan bir bayla karşılaşmaktan
kaçınmasaydı,
şu
sırada
onu
hiçbir
iş
buradan
uzaklaştıramazdı, sanırım!" Lydia'nın duymadığı bu son
sözler Elizabeth'in kulağına çarpmıştı; Wickham'ın burada
olmayışından, ilk aklına gelen nedenle değilse bile, gene
Darcy'nin sorumlu olduğundan emin oldu. Genç kızın ansızın
uğradığı hayal kırıklığı Darcy'ye olan hoşnutsuzluğunu o
kadar kuvvetlendirmişti ki, sonra genç adam yanına gelip de
nezaketle hatır sorduğunda cevap verirken kabalık etmemekte
zorlandı. Darcy'ye ilgi göstermek, ona tahammül etmek, sabır
göstermek Wickham'ı incitmek demekti. Onunla hiç
konuşmamaya karar vererek hırçın denebilecek bir hareketle
başını çevirdi. Hatta, körü körüne taraf tuttuğu için Bingley'ye
de kızıyor, onunla konuşurken de hırçınlığını tamamıyla
yenemiyordu. Ne var ki huysuz bir yaradılışı olmadığı için, o
gece eğlenme olasılığı bütünüyle yok olduğu halde, uzun
zaman asık yüzlü kalamazdi Bir haftadan beri görmediği
arkadaşı Charlotte Lucas'a derdini döktükten sonra sözü
hemen kuzeninin acayipliklerine getirdi ve arkadaşının
dikkatini Collins'e çekti. Ama ilk iki dans işkenceden farksız
oldu. Hantal, ciddi, iltifat edecek yerde özür dileyen, farkında
olmadan yanlış adımlar atan Bay Collins, bu iki dansta genç
kıza bıktırıcı bir kavalyenin çektirebileceği bütün sıkıntıyı
çektirmiş, utandırmıştı. Ondan kurtulunca Elizabeth kendini
kuş gibi hafif hissetti.
Sonra bir subayla dansa kalktı, Wickham'dan söz açtı ve
onun herkes tarafından sevildiğini öğrenerek ferahladı. Bu
danslar da bitince gene Charlotte Lucas'ın yanına gitti ve
onunla konuşurken Darcy'nin ani dans etme teklifine o kadar
şaşırdı ki ne yaptığını anlayamadan kabul etti. Darcy kızın
evet yanıtını alır almaz hemen uzaklaşmış, Elizabeth de boş
bulunduğu için kendi kendine öfkelenmeye başlamıştı.
Charlotte arkadaşını avutmaya çalışıyordu: "Belki de ondan
hoşlanırsın, Elizabeth." "Tanrı korusun! İşte bu çok büyük bir
talihsizlik olur! İnsanın nefret etmeye karar verdiği birisinden
hoşlanması mı! Bana böyle kötülük dileme." Dans başlayıp da
Darcy, Elizabeth'i almak için onlara doğru gelirken Charlotte
arkadaşının kulağına, Wickham'a eğilimi var diye ap . talhk
edip de ondan on kat daha önemli bir insana kötü görünme
aptallığına düşmemesi öğüdünü fısıldadı.
Elizabeth karşılık vermedi ve dansa kalkanlar arasına
katıldı. Darcy'nin karşısında durmak ayrıcalığının nasıl olup
da kendisine verildiğine şaşıyor, yanındakilerin gözlerinde j
de, bunu görmekten doğan şaşkınlığı okuyordu. Bir süre tek
bir kelime bile konuşmadılar. Elizabeth iki dans bitinceye
kadar aralarındaki sessizliğin sürüp gideceğini düşünmeye
başlamış, bunu bozmamaya karar vermişti. Sonra kavalyesini
konuşmaya zorlamanın onun için daha büyük bir ceza
olacağını düşünerek dans hakkında düşündüklerini söyledi.
Darcy cevap verdi ve sonra gene sustu. Birkaç dakika süren
bir sessizlikten sonra genç kız kavalyesine ikinci defa, "Şimdi
bir şey söyleme sırası sizde, Bay Darcy," dedi. "Ben danstan
söz ettim. Siz de odanın genişliği veya dansa kalkan çiftlerin
sayısı hakkında bir şey söylemelisiniz."
Genç adam gülümsedi ve onun söylemesini istediği her
şeyi söylemeye hazır olduğunu bildirdi. Elizabeth, "Pekâlâ,"
dedi, "şimdilik bu cevap yeter. Belki daha sonra ben de özel
baloların, genellerden çok daha hoş olduğuna dair bir şeyler
söylerim; ama şu an sussak da olur." "Demek sizce dans
ederken konuşmak âdettir, öyle mi?"
"Ara sıra. İnsan biraz konuşmalı. Birlikte yanm saat tam
bir sessizlik içinde durmamız tuhaf görünecektir. Ama yine
de, bazılarının hatırı için, konuşma mümkün olduğu kadar az
söz söyleme zahmetine katlanacakları şekilde ayarlanmalıdır."
"Bu taş kendinize mi yoksa bana mı?"
Elizabeth alaycı bir tavırla cevap verdi: "İkimize de.
Çünkü çoğu zaman kafalarımızın işleyişinde büyük bir
benzerlik görüyorum. Siz de ben de sokulgan değiliz, sessiz
duruyoruz: Odadaki herkesi şaşırtacağını ve bir atasözü gibi
kuşaktan kuşağa geçeceğini ummadıkça ağzımızı açıp bir şey
söylemek istemiyoruz."
"Eminim bu sizin karakterinize hiç uymuyor," dedi Darcy.
"Benimkine ise ne derece uygun olduğunu söylemeye
kalkışmayacağım. Ama kuşkusuz siz bana yakıştırmış
olmalısınız." "Kendi başarımı kendim ölçemem."
Darcy cevap vermedi ve dans edenler arasında
kayboluncaya kadar sessiz kaldılar. Sonra Darcy, Elizabeth'le
kız kardeşlerinin Meryton'a çok sık gidip gitmediklerini
sordu. Genç kız çok sık gittiklerini söyledi, sonra kendini
tutamayarak, "Geçen gün bize rastladığınız zaman yeni bir
dost kazanıyorduk," diye ekledi.
Bu sözler etkisini hemen gösterdi. Darcy'nin yüzünü daha
derin bir kibir dalgası kapladı, ama tek bir söz söylemedi.
Elizabeth de zayıf davrandığı için kendi kendine kızmakla
beraber, bu konuda konuşmaya devam edemedi. Sonunda
Darcy kendini zorlar bir tavırla: "Kuşkusuz hoş biri olma
becerisine erişmiş olan Bay Wickham kolayca dost
kazanabilir. Ama bu dostlukları sürdürüp sürdüremeyeceği
pek kestirilemez." Elizabeth kelimelerin üzerine bastırarak,
"Sizin dostluğunuzu kaybetme mutsuzluğuna uğramış.
Hem de belki bütün ömrünce acı çekeceği bir şekilde," dedi.
Darcy cevap vermedi. Konuyu değiştirmek için can
atıyormuş gibi görünüyordu. O sırada Sir William Lucas
yanlarında belirdi. Dans edenlerin arasından karşıya geçmek
isterken, Darcy'yi görünce durmuş; büyük bir saygı ile
eğilerek dans edişini ve dam'ının güzelliğini övmeye başladı:
"İnanın beyefendi, bizleri sevindirdiniz. Böyle harika dans
edenlere her zaman rastlanmaz. Birinci sınıf çevrelerden
olduğunuz belli. Ancak güzel dam'ınızın da sizi
utandırmadığını ve birlikte dans edişinizi seyretme zevkini
bana sık tattıracağınızı umduğumu izninizle ekleyeyim.
(Sonra Jane ile Bingley'ye bakarak) Değil mi sevgili Eliza?
Ah, bu olay nasıl kutlanacak, her yandan nasıl mutluluk
dilekleri yağacak kim bilir! Bay Darcy'den dileğim... Ama
size engel olmayayım beyefendi, sizi bu genç bayanın
büyüleyici konuşmasından alıkoyduğum için bana herhalde
teşekkür etmezsiniz. Zaten küçükhanımm parlayan gözleri
beni azarlıyor."
Darcy, Sir William'ın son sözlerini duymamıştı bile. Bingi
ey ile Jane konusunda yapılan dokundurmanın etkisi altında
kaldığı belliydi. Ciddi bir anlam taşıyan bakışları, birlikte
dans etmekte olan Bingley ile Jane'e çevrildi. Fakat kısa bir
süre içinde kendini toparlayarak Elizabeth'e döndü ve "Sir
William gelince ne konuştuğumuzu unuttum," dedi. "Sanırım,
hiç konuşmuyorduk. Bana öyle geliyor ki, Sir William şu
koskoca salonda birbirlerine söyleyecek daha az şeyi olan
başka bir çift bulamazdı. İki üç konuyu konuşmak için boş
yere denemiş bulunuyoruz. Bundan sonra neden söz
açacağımızı da bilemiyorum."
Darcy gülümseyerek, "Kitaplardan söz etmek nasıl olur
dersiniz?" diye sordu. "Kitaplar mı? Hayır hayır! Eminim
hiçbir zaman aynı kitapları okumuyoruz ya da aynı kitapları
okusak bile aynı şeyleri hissetmiyoruz."
"Böyle düşünmenize üzüldüm. Ama öyle olsa bile, en
azından konu bulamamış olmaktan kurtuluruz. Kitaplar
konusundaki zıt fikirlerimizi kıyaslarız." "Hayır, bir baloda
kitaplardan bahsedemem; kafamda hep başka bir şey olur."
Darcy endişeli bir bakışla sordu: "Böyle yerlerde kafanız hep
şu anda olup bitenle doludur, değil mi?"
"Evet, hep öyledir," diye ne söylediğini bilmeden cevap
verdi, çünkü düşünceleri konudan uzaklarda dolaşıyordu.
Ansızın yüksek sesle söylediği şu sözler de bunu
gösteriyordu: "Bay Darcy, çok nadiren bağışladığınızı; bir
kere danldmız mı artık bir daha barışmadığınızı söylediğinizi
hatırlıyorum. Acaba bu yüzden mi herhangi bir kimseye kin
bağlama konusunda titiz davranıyorsunuz?"
"Evet, öyle," dedi Darcy sert bir ses tonuyla. "Demek
önyargının sizi körleştirmesine izin veriyorsunuz?" "Evet."
"Fikirlerini hiç değiştirmeyen kişiler için başlarda doğru
düşündüğünden emin olmak şarttır." "Bu sorularınızın
amacının ne olduğunu öğrenebilir miyim?" Elizabeth üzerine
çökmüş olan ciddi tavrını silkip atmaya çalışarak cevap verdi:
"Yalnız ve yalnız karakterinizi anlamaya çalışıyorum."
"Ne dereceye kadar başarılı oldunuz?"
Genç kız başını olumsuz anlamda iki yana salladı: "Hiçbir
şey elde edemiyorum. Sizin için birbirinden farklı o kadar şey
duyuyorum ki son derece kararsızım." Darcy ciddi bir tavırla
cevap verdi: "Benim için söylenenlerin birbirini hiç
tutmadığına kolaylıkla inanabilirim. Hele şu sırada benim
karakterimi çizmeye kalkışmanızı hiç istemem, Bayan
Bennet, çünkü bu portrenin ikimize de yakışmayacak bir şey
olmasından korkarım." "Ama bunu şimdi yapmazsam, belki
de böyle bir fırsat bir daha elime geçmez." Genç adam buz
gibi bir ses tonuyla, "Bu da sizi çok büyük bir zevkten yoksun
bırakmaz sanırım," diye karşılık verdi. Elizabeth de sesini
çıkarmadı. Bir dans daha ettiler ve sessizce ayrıldılar. İki taraf
da hoşnutsuzdu, ama aynı derecede değil. Darcy'nin kalbinde
genç kıza karşı uyanan oldukça kuvvetli bir duygu onu hemen
bağışlatmış, öfkesini bir başkasına çevirmişti.
Aradan çok geçmemişti ki Caroline Bingley, Elizabeth'in
yanına geldi' ve nazik bir alayla, "Bayan Eliza," dedi, "George
Wickham'dan pek hoşlandığınızı duydum. Kardeşiniz bana
durmadan ondan söz edip hakkında yüzlerce soru sordu.
Anladığıma göre bu genç, size verdiği bir sürü bilgi arasında
kendisinin rahmetli Bay Darcy'nin kâhyasının oğlu olduğunu
söylemeyi unutmuş. Yine de, bir dost olarak size, bütün
söylediklerine kuşkuya kapılmadan inanmamanızı öneririm.
Çünkü Bay Darcy'nin ona haksızlık ettiği tamamıyla yalandır.
George Wickham, Bay Darcy'ye karşı yüz kızartıcı
hareketlerde bulunduğu halde, Bay Darcy ona şaşılacak kadar
çok iyilik etmiştir. Konunun ayrıntılarını bilmiyorum, ama
Bay Darcy'nin en küçük bir suçu bile olmadığını, George
Wickham'ın adının anılmasına bile dayanamadığını çok iyi
biliyorum. Kardeşim, subaylara yolladığı davet listesinden
onu adını çıkaramayacağını düşünüyordu, ama Wickham'ın
kendiliğinden çıktığını görünce doğrusu çok sevindi. Onun
buralara gelmesi bile büyük bir küstahlık. Gerçekten bunu
yapmaya nasıl cüret etti, aklım almıyor. Pek beğendiğiniz
birinin suçunun ortaya çıkmasından ötürü size acıyorum,
Bayan Eliza, ama nasıl bir soydan geldiği düşünülürse,
gerçekten, daha fazlası beklenemezdi."
Elizabeth öfkeyle, "Sizin gözünüzde soyla sopun aynı şey
olduğu anlaşılıyor," dedi. "Öyle ya, Bay Darcy'nin kâhyasının
oğlu olmanın dışında herhangi bir suçundan söz ettiğinizi
işitmedim. Onu da bana kendisinin söylediğinden emin
olabilirsiniz." Caroline Bingley dudak büküp başını çevirerek,
"Özür dilerim, karıştığım için bağışlayın," dedi, "ama sizin
iyiliğinizi düşünmüştüm." Elizabeth kendi kendine, "Kaba
kız!" diye söylendi. "Böyle saçma bir saldırıyla beni
etkileyebileceğini sanıyorsan çok yanılıyorsun. Bu saldırıda
senin taraf tutan cehaletinden ve Bay Darcy'nin kötülüğünden
başka bir şey göremiyorum."
Bundan sonra bu konuda Bingley'den bir şeyler
öğrenmeye söz vermiş olan ablasını aradı. Jane kardeşini
karşılarken yüzünde öyle tatlı ve rahat bir gülümseyiş, öyle
mutlu bir aydınlık vardı ki, geceden ne kadar memnun olduğu
yeterince ortadaydı. Elizabeth onun duygularını derhal anladı
ve Wickham hakkındaki endişeleri, onun düşmanlarına karşı
olan kini ve diğer her şey o anda, Jane'in mutluluğa giden en
güzel yola girdiği ümidi karşısında dağılıverdi. En az
ablasınınki kadar gülümseyen bir yüzle, "Wickham hakkında
neler öğrendiğini bilmek istiyorum," dedi. "Ama belki de
üçüncü bir kişiyi düşünmeye zaman bulamayacak kadar hoş
vakit geçiriyorsun; eğer öyle ise seni bağışlayacağımdan emin
olabilirsin." Jane, "Hayır, Wickham'ı unutmadım," dedi.
"Ama sana söyleyecek doğru dürüst bir şeyim yok. Bay
Bingley, Wickham'ın geçmişini pek bilmiyor. Aralarında
geçen olaylardan da habersiz. Ancak arkadaşının ahlakı iyi,
dürüst ve şerefli bir insan olduğuna yemin edebileceğini, Bay
Wickham'ın, Darcy'den gördüğü kadar ilgiyi bile hak
etmediğine inandığını söylüyor. Ne yazık ki hem onun hem de
kız kardeşinin anlattıklarına göre Bay Wickham hiç de
saygıdeğer bir genç değil. Korkarım çok düşüncesiz
davranarak Bay Darcy'nin dostluğunu kaybetmeyi hak etmiş."
"Bay Bingley, Bay Wickham'ı yakından tanımıyor öyle
mi?" "Hayır, geçen gün Meryton'da karşılaştığı zamana kadar
onu hiç görmemiş." "Demek ki yalnızca, Bay Darcy'den
öğrendiklerini söylüyor. Tam düşündüğüm gibi. Papazlığı
konusunda ne diyor?"
"Bay Darcy'den birkaç kez dinlediği halde tam olarak
hatırlamıyor. Yalnız, bu papazlığın Bay Wickham'a koşullu
olarak bırakıldığını sanıyor."
Elizabeth
içtenlikle,
"Bay
Bingley'nin
bunlara
inandığından kuşku duymuyorum," dedi. "Ama yalnızca
kanılar ve inançlarla yetinmezsem siz de benim kusuruma
bakmayın. Bay Bingley belki de arkadaşını çok iyi savundu.
Fakat konunun birçok tarafını bilmediği, kalanını da
arkadaşının ağzından dinlediği için ben, bu iki beyefendi
hakkında eskisi gibi düşünmeyi sürdürme cüretini
göstereceğim."
Bundan sonra sözü değiştirerek her ikisi içinde daha hoş
olan ve fikir ayrılığına yol açmayan bir konuya geçti.
Elizabeth, Bingley'nin ilgisine karşı Jane'in beslediği mutlu,
ama alçakgönüllü ümitleri sevinçle dinledi, ablasının güvenini
artırmak için ona destek olacak sözler söyledi. Tam o sırada
Bay Bingley onlara katılınca, Elizabeth, gene Catherine
Lucas'ın yanına gitti. Son kavalyesinin hoş olup olmadığı
sorusuna doğru dürüst cevap veremeden Bay Collins
çıkageldi ve büyük bir neşe içinde çok önemli bir şey
keşfetme mutluluğuna erdiğini söyledi:
"Çok tuhaf bir rastlantı sonucu, şimdi bu odada
koruyucumun çok yakın bir akrabasının bulunduğunu
öğrendim. Rastlantı sonucu bu beyefendinin, ev sahibi genç
bayana bu kişinin yeğeni Bayan de Bourgh ile annesi Leydi
Catherine'den söz ettiğini duydum. Bazen dünyada ne
inanılmaz rastlantılar oluyor! Benim bu toplantıda Leydi
Catherine de Bourgh'ün belki de bir yeğenine rastlayacağım
kimin aklına gelirdi! Bu keşfi tam zamanında yaptığıma çok
memnunum. Böylelikle bu kişiye saygılarımı sunabileceğim.
Şimdi hemen gidiyorum ve bunu daha önce yapmadığım için
beni hoş göreceğine inanıyorum. Aralarındaki akrabalıktan
haberim olmaması gecikmemi herhalde bağışlatır."
"Kendinizi Bay Darcy'ye takdim etmeyeceksiniz
herhalde." "Kesinlikle edeceğim. Bunu daha önce
yapmadığım için de özür dileyeceğim. Bu gencin, Leydi
Catherine'in yeğeni olduğunu sanıyorum. Sayın leydinin bir
hafta önce sağlığının iyi olduğunu kendisine söylemekle onur
duyacağım."
Elizabeth onu böyle bir şey yapmaktan vazgeçirmek için
çok uğraştı. Kendisiyle tanıştırılmadan Bay Darcy'yle gidip
görüşmeye kalkışmasını, Bay Darcy'nin bunu, teyzesine
gösterilen bir saygı belirtisinden çok, kesinlikle kendisine
karşı yapılmış bir saygısızlık sayacağını, gerekli olsa bile
tanışma isteğini daha yüksek mevkide bir kişi olan Darcy'nin
göstermesi gerektiğini belirtti. Bay Collins kendi bildiğini
okumakta kararlı bir tavırla bu sözleri dinledi ve Elizabeth
konuşmasını bitirince, "Sevgili Bayan Elizabeth, aklınızın
alabileceği bütün konular hakkında bir yargı gücünüz var
bence. Ama, şunu söylememe izin verin, halk arasında
uygulanan törenin şekilleriyle papaz sınıfının törenleri,
birbirlerinden
çok
farklıdır,"
dedi.
"Papazın,
alçakgönüllülükten
ayrılmaması
koşuluyla
papazlık
makamını, şeref bakımından krallığın içinde en yüksek düzey
ile aynı ayarda saydığımı affınıza sığınarak arz ederim. Bu
nedenle, şimdiki durumda da vicdanımın emirlerine uyarak
bence bir görev olan bu töreni yerine getirmeme izin
vermelisiniz. Bütün diğer konularda değişmez bir önder
olarak değerlendireceğim öğütlerinizden bu konuda
yararlanmadığım için beni hoş görün. Karar vermek için
gerek eğitim gerek görgü bakımından kendimi, sizin gibi genç
bir bayandan daha uygun bir durumda görüyorum."
Bu sözleri söyledikten sonra yerlere kadar eğilerek
Elizabeth'e selam verdi ve Bay Darcy'ye doğru yürüdü. Genç
kız Bay Darcy'nin bu durumu nasıl karşılayacağım merakla
izliyordu. Bay Darcy'nin, kendisiyle böyle konuşulmasına
şaşırdığı ortadaydı. Bay Collins söze başlamadan önce çok
ciddi bir tavırla yerlere kadar eğildi. Elizabeth bir kelime bile
duyamadığı halde sanki, bütün söylenenleri işitiyormuş
gibiydi. Onun dudaklarını oynatışından "özür", "Hunsford",
"Leydi Catherine de Bourgh" sözcüklerini okuyabiliyordu.
Kuzeninin kendini Darcy gibi bir erkeğin karşısında gülünç
bir duruma düşürmesi çok canını sıktı. Bay Darcy, adamı
gizleyemediği bir şaşkınlıkla süzüyordu; sonunda Bay Collins
konuşmasına fırsat verince, Bay Darcy nezaketten uzak,
gururlu bir havayla cevap verdi. Ama bu tavır Bay Collins'in
cesaretini kıramamıştı ve tekrar konuşmaya başladı. İkinci
söylevin uzunluğu karşısında Bay Darcy'nin küçümsemesi de
sanki artıyordu. Söylev bitince belli belirsiz eğilerek selam
verdi ve Collins'ten uzaklaştı. O zaman Bay Collins,
Elizabeth'in yanına döndü.
"Sizi temin ederim," dedi. "Bay Darcy'nin davranışından
memnun olmamam için hiçbir neden yok. Gösterdiğim saygı
ve yakınlık da Bay Darcy'yi hoşnut bıraktı sanıyorum. Bana
son derece büyük bir nezaketle karşılık verdi; hatta Leydi
Catherine'nin çok aklı başında olduğundan ve layık olmayan
kimselere hiç yakınlık göstermediğinden dem vurması beni
pohpohladı bile çok büyük bir incelik. Doğrusu, ondan pek
hoşlandım."
Artık Elizabeth'i ilgilendiren başka bir şey kalmadığı için,
o da hemen hemen bütün dikkatini ablası ile Bay Bingley'ye
çevirdi. Gördüklerinin kafasında uyandırdığı birbirini
kovalayan hoş düşünceler onu belki de en az ablası kadar
mutlu ediyordu. Hayalinde Jane'i bu evde gerçek bir sevginin
verebileceği mutlulukla kuşatılmış olarak görüyor ve böyle
bir durumda Bingley'nin iki kız kardeşinden hoşlanmak için
elinden geleni yapabileceğini düşünüyordu. Annesinin
düşüncelerinin de aynı olduğu açıkça ortadaydı. Onun ağzını
açtırma korkusundan yanına yaklaşmayı göze alamıyordu. Bu
nedenle akşam yemeğine oturdukları zaman annesinin yanına
düştüğünü görünce bu kötü rastlantıya çok üzüldü. Annesinin
Leydi Lucas'a açıldığını, onunla açıkça konuştuğunu ve
Jane'in yakında Bay Bingley ile evleneceğini umduğundan
başka hiçbir şeyin lafını etmediğini duyunca canı sıkıldı. Bu,
iç açıcı bir konuydu ve Bayan Bennet böyle bir birleşmenin
yararlarını sayarken yorulmak nedir bilmiyordu. Bingley'nin
çok alımlı bir genç ve çok zengin oluşu; Longbourn'dan ancak
üç mil uzakta oturuşu kendi kendini kutlaması için başlıca
noktalardı. Ayrıca Bay Bingley'nin iki kız kardeşinin de
Jane'e çok düşkün olmaları ve böyle bir bağı kendisi kadar
onların da dilediklerinden kuşku duymaması gönlünü
ferahlatıyordu. Kaldı ki bu, küçük kızları için de umut
vericiydi, çünkü Jane'in parlak evliliği kardeşlerini diğer
zengin bekârların çevresine sokacaktı. Ayrıca küçük kızlarını
artık ablalarına emanet edebileceği için, canı istemedikçe
toplantılara sürüklenmekten kurtulacak olmasına da
seviniyordu. Bu toplantılarda görgü kuralları eğlenir
görünmeyi gerektiriyordu, ama hiç kimse hayatının her
döneminde evde oturmayı Bayan Bennet kadar sevemezdi.
Mümkün olmadığına belirgin biçimde inandığı ve hiç olasılık
vermediği davranışlarından anlaşıldığı halde, Leydi Lucas'a
yakında aynı şansa ermesi için birçok iyi dileklerde bulunarak
konuşmasını bitirdi. Elizabeth annesinin konuşmasını
kesmek, onu, mutluluğunu biraz daha alçak sesle anlatmasını
sağlamak için boş yere uğraştı. Çünkü bu sözlerin büyük bir
kısmının karşılarında oturan Darcy tarafından duyulduğunu
görmek can sıkıcıydı. Gelgelelim annesi onu saçmaladığı için
payladı.
"Bay Darcy kim oluyor da, ondan korkacağım.
Konuştuklarımızı onun keyfine göre ayarlamak zorunda
mıyız?"
"Tanrı aşkına anneciğim, biraz daha alçak sesle konuşun.
Bay Darcy'yi gücendirmekten elinize ne geçer? Böyle
yapmakla arkadaşının gözüne giremezsiniz." Ama genç kız ne
söylese etki etmiyordu. Annesi hiç istifini bozmadan
fikirlerini, çevredeki herkesin duyup anlayabileceği bir sesle
söyledi, durdu. Utançtan ve can sıkıntısından Elizabeth
renkten renge girdi. Her bakışında korkusunun yerinde olduğu
kanısı güçlense de, gözlerini sık Darcy'ye çevirmekten
kendini alamıyordu ve Bay Darcy'nin, sürekli Bayan
Bennet'ın tarafına bakmasa da bütün dikkatini ona verdiğini
hissediyordu. Bay Darcy'nin yüzündeki öfkeli küçümseme
giderek donuk bir ciddiyete dönüştü. Neyse ki sonunda,
Bayan Bennet'ın söyleyecek sözü kalmadı. Kendisinin
paylaşma olasılığı olmayan mutluluk hayallerini çoktandır
esneyerek dinlemekte olan Leydi Lucas,
Svk jambon ve piliç söğüşünde avuntu aradı. Elizabeth de
rahat bir soluk almıştı, ama bu rahatlık çok uzun sürmedi.
Yemek bitip de şarkı söylemekten söz açılınca Mary'nin, fazla
ısrara gerek bırakmadan insanları memnun etmeye
hazırlandığını büyük bir üzüntü ile gördü. Birçok anlamlı
bakış ve sessiz yakarışlarla kardeşini bu nezaketi
göstermekten vazgeçirmeye çalıştı, ama boşuna. Mary bunları
anlamazlıktan geldi; kendini göstermek için yakaladığı bu
fırsat hoşuna gitmişti ve şarkısına başladı. Elizabeth'in acı
dolu bakışları kardeşine dikilmişti. Mary'nin uzun şarkısının
bitmesini sabırsızlıkla bekledi, ama sabırsızlığının karşılığını
göremedi. Dört bir yandan yükselen bravo bağırışları
arasında, yeniden şarkı söylemesi için bir rica sezer gibi olan
Mary, birkaç saniye durakladıktan sonra gene ağzını açtı!
Mary'nin müzik yeteneği böyle bir gösteri için yeterli değildi:
Sesi zayıf, tavırları yapmacıktı. Elizabeth yerin dibine
geçiyordu. Jane'in buna nasıl dayanabildiğim anlamak için
ablasına baktı; ama o rahat Bingley ile konuşuyordu.
Elizabeth bu kez gözlerini Bingley'nin kız kardeşlerine
çevirdi ve birbirlerine alay dolu işaretler yaptıklarını gördü;
ama Bay Darcy ciddiyetini koruyordu.
Elizabeth, Mary'nin bütün gece şarkı söylemesinden
korkarak araya girmesi için yalvarırcasına babasından yana
baktı. Bay Bennet bu bakışın anlamını sezdi ve Mary ikinci
şarkısını bitirince yüksek sesle:
"Bu kadarı yeter, yavrum," dedi, "bize yeterince zevk
verdin. Bırak da biraz başka genç kızlar kendilerini
göstersin." Mary bu sözleri duymamış gibi yaptıysa da biraz
bozulmuştu. Hem kardeşine hem de babasının söylediklerine
üzülen Elizabeth endişesinin yersiz olmasından korktu. Bay
Collins de söze karışarak, "Şarkı söyleyebilecek kadar şanslı
olsaydım, eminim, çevremdekileri güzel melodilerle
eğlendirmekten mutluluk duyardım," dedi. "Çünkü bence
müzik çok masumca ve bir papazın mesleğine mükemmel
derecede yakışacak bir eğlencedir. Yine de, müziğe çok fazla
zaman harcamayabiliriz, demek istemiyorum; kuşkusuz bizi
bekleyen başka işler de var. Bir köy papazının yapması
gereken çok iş vardır. Öncelikle ondalık için öyle bir anlaşma
yapmalıdır ki hem kendisi yararlansın hem de koruyucusu
zarar görmesin. Ayrıca vaazlarını yazıp hazırlamalıdır. Geri
kalan zamanda da cemaatine karşı ödevlerini yerine
getirmeye, oturduğu evin bakımı ve onarımıyla uğraşmalıdır.
Papazın evini mümkün olduğunca rahat bir yer haline
getirmemesi için hiçbir özrü yoktur. Herkese ve özellikle o
mevkiye gelmesine yardım edenlere karşı ilgi göstermesi ve
uysal davranması da az önemli değildir... Bu görevden onu
asla affedemediğim gibi, aileye yakınlığı olan herkese karşı
saygılarını sunma fırsatını ihmal eden bir köy papazını hiçbir
zaman bağışlayamam." Bay Collins salondakilerin yansının
duyabileceği kadar yüksek sesle söylediği sözlerini Bay
Darcy'ye bakıp eğilerek bitirdi. Salondakilerin çoğu alayla
baktı, birçoğu da gülümsedi. Ama görünüşe bakılırsa kimse
Bay Bennet kadar eğlenmemişti. Öte yandan Bayan Bennet
bu kadar akıllı bir konuşma yaptığı için Bay Collins'i övüyor
ve Leydi Lucas'a akrabasının şaşılacak kadar zeki ve iyi bir
genç olduğunu fısıldıyordu.
Elizabeth'e öyle geliyordu ki, ailesi o gece kendilerini
gülünç bir duruma düşürmek için ellerinden geleni yapmak
için söz birliği etselerdi rollerini bundan daha mükemmel ve
daha içten oynayamazlardı. Gösterinin bazı kısımlarının Bay
Bingley'nin gözünden kaçmasını, gördüğü saçmalıklara da
aldırış edecek bir adam olmamasını gerek ablası, gerekse Bay
Bingley açısından şans sayıyordu. Yine de, Bingley'nin kız
kardeşlerine ve Darcy'ye alay etme fırsatını vermeleri çok
kötüydü. Elizabeth adı geçen iki kız kardeşin küstah
gülümsemelerinin mi, yoksa Bay Darcy'nin sessiz
küçümsemesinin
mi
daha
dayanılmaz
olduğunu
kestiremiyordu. Balonun geri kalan saatleri de onun için pek
eğlenceli geçmedi. Yanından hemen hiç ayrılmayan Bay
Collins onu çok sıkıyordu. Gerçi genç adam onu bir daha
dansa kalkması için ikna edememiş, ama başkası ile dans
etmesini de engellemişti. Elizabeth'in bir başkasını dansa
kaldırması için ona yalvarması ve hangi genç kızla isterse
onunla tanıştırmaya söz vermesi boşunaydı. Bay Collins
dansa hiç de meraklı olmadığını, başlıca isteğinin Elizabeth'e
hoş görünmek olduğunu, bu nedenle bütün gece
onun yanından ayrılmamaya çalışacağını kesin bir dille
belirtti. Böyle bir adamla tartışmaya girişmek boşunaydı.
Neyse ki, arkadaşı Charlotte Lucas sık yanlarına gelerek
büyük bir uysallıkla Bay Collins'le sohbet ediyor, Elizabeth
de bu sayede rahat nefes alabiliyordu. Elizabeth şimdi hiç
olmazsa artık Bay Darcy ile konuşma eziyetinden kurtulmuş
olduğuna şükrediyordu. Bay Darcy çoğunlukla ona pek yakın
bir yerde durduğu, hiç kimseyle de ilgilenmediği halde, bir
kez bile genç kızın yanına gelip konuşmadı. Elizabeth bu
tavrın, Bay Wickham konusunda kendi atmış olduğu taşın bir
sonucu olduğunu sezdi ve sevindi. Balodan en son ayrılan
Longbourn ailesi oldu. Bayan Bennet'ın bir manevrası ile
herkes dağıldıktan sonra onlar bir çeyrek saat kadar
arabalarını beklemek zorunda kaldılar ve böylelikle ev
sahiplerinden bazılarının kendilerinin çıkıp gittiğini görmeyi
ne kadar candan istediklerine tanık oldular. Bayan Hurst ile
kız kardeşi ağızlarını neredeyse sadece yorgunluktan
yakınmak için açıyorlardı ve evde artık yalnız kalmak için
sabırsızlandıkları gözle görülüyordu. Bayan Bennet'm çene
çalmak için gösterdiği bütün çabalan boşa çıkarmışlar ve bu
yüzden herkesin üzerine bir sessizlik ve uyuşukluk çökmesine
neden olmuşlardı. Bay Bingley'nin ve kız kardeşlerinin
misafirlerini
eğlendirme
konusundaki
inceliklerini,
konukseverliklerini, davetlilere olan davranışlarında göze
çarpan nezaketlerini, toplantının güzelliğini öven Bay
Collins'in uzun nutukları da havadaki ağırlığı dağıtamadı.
Darcy ağzını açmıyordu. Bay Bennet de tıpkı onun gibi sessiz
oturuyor, içinde bulundukları durumla eğleniyordu. Bay
Bingley ile Jane herkesten biraz uzakta, başbaşa durmuş,
yalnız birbirleriyle konuşuyorlardı. Elizabeth de Bayan Hurst
ve Bayan Caroline Bingley gibi susuyordu. Lydia bile arada
sırada, "Aman Tanrım, öyle yorgunum ki!" diye yüksek sesle
konuşup gürültü ile esnemekten başka ses çıkarmıyordu. En
sonunda veda etmek için ayaklandıklarında Bayan Bennet
bütün aileyi yakında Longboum'da görmeyi arzu ettiğini
ısrarlı bir nezaketle belirtti; özellikle Bay Bingley'ye dönmüş
olarak, onun bir gün davet beklemeden yemeğe gelirse
kendilerine çok büyük mutluluk vereceğini söyledi. Bingley
büyük bir mutlulukla teşekkür ederek, ertesi gün kısa
süreliğine Londra'ya gitmek zorunda olduğunu, fakat döner
dönmez ilk fırsatta Bayan Bennet'ı ziyaret edeceğine söz
verdi.
Bayan Bennet onun bu cevabından pek hoşnut kaldı.
Oradan ayrılırken nikâh işlemlerinin, eşya ve çeyiz
hazırlıklarının kaç zaman süreceğini hesaplıyor ve Jane'in
bilemedin üç dört ay sonra konağa gelin gitmiş olacağını
düşünerek seviniyordu. İkinci kızının da Bay Collins'le
evleneceğine aynı derecede inanıyor, Jane'inki kadar değilse
de, bundan da hayli mutluluk duyuyordu. Kızları arasında en
az beğendiği Elizabeth'di ve Bayan Bennet, Bay Collins'i
Elizabeth için oldukça parlak bir kısmet sayıyordu. Yine de
Bay Bingley ile Netherfleld onları gölgede bırakıyordu.
XIX
Ertesi gün Longbourn yeni bir olaya sahne oldu. Bay
Collins resmen evlenme teklif etti. Ertesi cumartesiye kadar
izinli olduğu için bu işi zaman kaybetmeden yapmak istemiş,
hiçbir çekingenlik duymadığı için de teklifi yaparken bu işin
gereği olduğuna inandığı birçok şeyi atlamıştı. Kahvaltıdan
hemen sonra Bayan Bennet'ı, Elizabeth'i ve küçük kızlardan
birini bir arada görünce anneye:
"Sayın bayan," dedi, "güzel kızınız Elizabeth'e olan
sevginize sığınarak, onunla bu sabah özel görüşme şerefinin
bana bağışlanmasını dilesem, bu dileğimin kabul edileceğini
umabilir miyim?"
Elizabeth şaşkınlık içindeydi. Kızarmaktan başka bir şey
yapacak zaman bulamadan Bayan Bennet cevap verdi:
"A! Evet, tabii! Eminim ki Lizzy çok mutlu olacaktır.
Hiçbir sakıncası yok. Gel Kitty, yukarda işimiz var."
Annesi el işlerini toplayarak alelacele çıkmaya
davranırken, Elizabeth, "Anneciğim, gitmeyin," diye yalvardı.
"Yalvarırım gitmeyin. Bay Collins beni bağışlasın. Bana
başkalarının duymasında sakınca olan bir şey söyleyecek
olamaz. Zaten ben de gidiyorum." Annesi tersledi: "Hayır,
hayır; Lizzy, saçmalama. Çok rica ederim, otur oturduğun
yerde."
Çok bunalmış ve şaşırmış görünen Lizzy'nin gerçekten
kaçmaya hazırlandığını anlayınca, "Lizzy," diye ekledi.
"Burada kalmanda ve Bay Collins'in söyleyeceklerini
dinlemende ısrar ediyorum."
Elizabeth böyle bir buyruğa karşı gelemezdi. Bir an; bu işi
bir an önce, olabildiğince sessiz sedasız atlatmanın daha iyi
olacağını düşündü. Tekrar yerine oturdu. Hiç durmadan nakış
işleyerek gülmekle ağlamak arasında bocalayan duygularını
gizlemeye çalıştı. Bayan Bennet ile Kitty gittiler. Onlar çıkar
çıkmaz Bay Collins söze başladı: "İnanın ki sevgili Bayan
Elizabeth, alçakgönüllülüğünüz sizin için kötü bir not olmak
şöyle dursun, diğer mükemmel özelliklerinize bir yenisini
eklemekte. Bu küçük çekingenliği göstermeseydiniz gözümde
daha az sevimli olacaktınız; ama bu konuşmayı yapmak için
sayın annenizden izin almış bulunduğumu söylememe izin
verin. Yaradılıştan utangaç olmanızdan ötürü duygularınızı
gizlemeye kalkışsanız da bu sözlerimin anlamını
kavramamanıza imkân yok. Size karşı gösterdiğim ilgi hiçbir
kuşkuya yer bırakmayacak kadar güçlü. Daha evinize ayak
basar basmaz sizi gelecekteki hayatımın yoldaşı olarak
seçmiştim. Ama bu konudaki duygularıma kapılıp kendimi
unutmadan önce, belki de neden evlenmek istediğimi, neden
kendime bir eş bulmak için Hertfordshire'a geldiğimi
anlatmak yerinde olur." Bay Collins'in bütün ciddiyetine ve
kendinden emin tavrına rağmen duygularına kapılıp kendini
unutmasından söz etmesi Elizabeth'in o kadar tuhafına gitti ki
gülmemeye çalışırken, Collins'in verdiği bu kısa aradan
yararlanıp sözlerini ağzına tıkamayı beceremedi. Genç papaz
devam etti: "Evlenmek isteyişimin ilk nedeni, bence hali vakti
benim gibi yerinde olan her papazın evlenerek cemaatine
örnek olması gerektiğidir, İkincisi evlenmenin mutluluğuma
çok şey katacağına inanıyorum, üçüncüsü ise bunu belki de
ilk başta söylemem gerekirdikoruyucum olmasından şeref
duyduğum çok soylu leydinin bana özellikle evlenmemi
önermesidir. Bu konuda iki defa fikirlerini belirtme
alçakgönüllülüğünü gösterdi, (hem de sorulmadan!) ve
cumartesi akşamı Hunsford'dan ayrılmadan önce Rosings'de
kadril oynadığımız sırada, Bayan Jenkinson, Bayan de
Bourgh'ün ayağının altına bir tabure yerleştirirken Leydi
Catherine de Bourg bana şöyle dedi: 'Bay Collins,
evlenmelisiniz. Sizin gibi bir papazın evlenmesi şart. Benim
hatırım için eşinizi iyi seçin, kibar bir kız bulun. Kendi
iyiliğiniz için çalışkan, yararlı bir insan olsun; size tavsiyem
yüksek düzeyde bir hayat içinde yetişmemiş ve az bir gelirle
iyi bir geçim sağlayabilecek bir kız olsun. Size tavsiyem bu.
En kısa zamanda böyle bir eş bulup Hunsford'a getirirseniz
ben de ziyaretine gelirim.' Güzel kuzenim, size sunabileceğim
iyi şartlar arasında Leydi Catherine de Bourgh'ün yakın ilgisi
ve inceliğinin önemli bir yer tuttuğunu söylememe izin verin.
Tavırlarının ve hareketlerinin sözlere sığmayacak kadar kibar
olduğunu, onu gördüğünüz zaman siz de anlayacaksınız. Sizin
zekânız ve canlılığınız da, bunlara leydinin bulunduğu
mevkinin kaçınılmaz şartı olan sessizlik ve saygı da katılırsa,
herhalde onun hoşuna gidecektir. Buraya kadar evlenmek
isteyişimin asıl nedenlerini saydım. Şimdi sıra kendi çevrem
dururken gözlerimin neden Longbourn'a çevrildiğini
söylemeye geldi, çünkü emin olun kendi çevremde birçok
sevimli genç bayan var. Ancak, saygıdeğer babanızın
ölümünden sonra umarım daha uzun yıllar yaşar mülküne ben
vâris olacağım için, eşimi onun kızları arasından seçmeden ve
daha önce de söylediğim gibi uzun yıllar gerçekleşmeyecek
bu acıklı olay üzerine uğrayacakları kaybın mümkün olduğu
kadar azalmasını sağlamadan rahat edemezdim! İşte güzel
kuzenim, amacımın bu olduğunu söyledikten sonra
gözünüzden düşmeyeceğime inanıyorum. Şimdi artık size
duyduğum sevgimin gücünü oldukça ateşli bir dille
belirtmekten başka yapacağım bir şey kalmadı. Çeyize hiç
önem vermem; yerine getirilemeyeceğini bildiğim için
babanızdan bu konuda bir dilekte bulunmayacağım.
Annenizin ölümünden sonra elinize geçecek bin sterlinin
dörtte biri oranındaki gelirden başka bir servete
konmayacağınızı da biliyorum. Bu nedenle, bu konudan asla
söz açmayacağım ve emin olun evlendiğimiz zaman bunu
sizin başınıza kakma alçaklığında bulunmayacağım..." Artık
onun sözünü kesme sırası gelmişti.
Genç kız, "Çok acelecisiniz efendim," diye sesini
yükseltti, "size henüz bir cevap vermediğimi unutuyorsunuz.
İzin verin de daha fazla zaman kaybetmeden cevabımı
vereyim. Övgüleriniz için teşekkürlerimi kabul edin.
Teklifinizden şeref duydum. Ancak elimden bu öneriyi
reddetmekten başka bir şey gelmez."
Bay Collins elini ciddiyetle sallayarak cevap verdi: "Genç
kızların kabul etmek için gizlice niyetlendikleri halde
taliplerinin ilk başvurusunu reddetme huyunda olduklarını
yeni öğrenmiyorum. Bu reddedişin iki, hatta üç defa
tekrarlandığını da biliyorum. Bu nedenle sözleriniz cesaretimi
ve yakın zamanda sizi kolumda kilisenin mihrabına götürme
ümidimi hiç de kırmış değil."
Elizabeth, "Aman, beyefendi, verdiğim cevaptan sonra
hâlâ umutlu olmanız doğrusu gerçekten garip!" diye söylendi.
"Benim, mutluluğunu ikinci bir teklifin yapılması olasılığına
bağlayacak kadar cesur kızlardan şayet böyleleri varsa
olmadığıma inanabilirsiniz. Yanıtım içten ve kesindir. Siz
beni mutlu edemezsiniz; ayrıca bu dünyada sizi mutlu
edebilecek en son kadının ben olduğundan eminim. Hatta ve
hatta büyük dostunuz Leydi Catherine beni tanısaydı, öyle
inanıyorum ki, hiçbir açıdan beni bu mevki için uygun
bulmazdı." Bay Collins ciddi ciddi, "Leydi Catherine'in
gerçekten böyle düşüneceğini bilsem," dedi. "Fakat leydinin
sizi beğenmeyeceğini hiç sanmıyorum. Ayrıca emin olun onu
tekrar görme şerefine eriştiğim zaman alçakgönüllülüğünüzü,
tutumluluğunuzu ve diğer hoşa giden özelliklerinizi kendisine
ballandıra ballandıra anlatacağım." "Gerçekten Bay Collins,
beni övmenizin hiç gereği yok. Kendi kararlarımı kendim
vermeme izin vermeli ve sözlerime inanma iyiliğini
göstermelisiniz. Sizin çok mutlu ve çok varlıklı olmanızı
dilerim. Teklifinizi kabul etmemekle size de bu mutluluğa ve
zenginliğe ulaşmanız için elimden gelen en büyük yardımı
yapmış oluyorum. Bana evlenme teklifinde bulunmakla
aileme karşı beslediğiniz ince duygularınızı da belirtmiş
oldunuz. Bu durumda Longbourn mülkü size kaldığı zaman
artık vicdan azabı çekmeden gelip yerleşebilirsiniz. Yani bu
olaya artık her yönden kapanmış gözüyle bakabiliriz."
Elizabeth bunları söylerken ayağa kalkarak odadan
çıkmaya hazırlandı. Ama Bay Collins ona şöyle dedi:
"Bu konuda sizinle bir daha konuşma şerefine eriştiğim
zaman şimdikinden daha olumlu bir cevap alacağımı umarım,
şu anda sizi taş yürekli olmakla suçlamak aklımdan bile
geçmez. Çünkü bir erkeğin ilk teklifini reddetmenin cinsinizin
eski bir huyu olduğunu biliyorum. Şu anda bile beni, kadın
yaradılışının gerçek inceliğine yaraşabilecek derecede
yüreklendirmiş bulunuyorsunuz."
Elizabeth bir parça kızararak bağırdı: "Gerçekten Bay
Collins, beni çok şaşırtıyorsunuz. Eğer şu ana kadar
söylediklerimi cesaret verici olarak yorumluyorsanız ret
cevabımın samimi olduğuna sizi nasıl ikna etmeliyim
bilmiyorum." "Sevgili kuzenim, teklifimi reddedişinizin
yalnız sözde olduğunu düşünerek gurur duymama izin verin.
Bu inancımın nedenlerini kısaca şöyle sayabilirim: Teklifimin
sizce kabul etmemeye layık olmadığını ve size
sağlayabileceğim hayata imrenilemeyeceğini sanmıyorum.
Hayattaki mevkim, de Bourgh ailesi ile bağlarım ve sizin
ailenizle olan akrabalığım benim için olumlu noktalardır.
Ayrıca, birçok çekici tarafınız bulunmakla beraber, size bir
başka evlenme teklifinin daha yapılacağının kesin olmadığını
da göz önünde tutun. Ne yazık ki, size düşecek miras o kadar
az ki; bunun, bütün güzelliğinizin ve sevimli özelliklerinizin
etkilerini sıfıra indirmesi çok kuvvetli bir olasılık. Bu
nedenle, verdiğiniz ret cevabının ciddi olmadığı, kibar
bayanların huyu olduğu üzere, sevgimi büsbütün
alevlendirmek için beni bekletmek istediğiniz sonucuna
varıyorum."
"Beyefendi, saygıdeğer bir adamı acı içinde bırakmak
demek olan bu türden bir kibarlığa yeltenmediğime
inanabilirsiniz. Samimi olduğuma inanmanızı daha büyük bir
iltifat sayacağım. Teklifinizle bana bağışladığınız şeref için
tekrar tekrar teşekkür ederim, ama kabul etmeme imkân yok.
Duygularım her bakımdan buna engel. Daha ne kadar açık
söyleyebilirim? Artık beni, size acı çektirmeye niyetlenen
kibar bir bayan olarak değil, yüreğinden geldiği gibi konuşan
aklı başında bir yaratık gözüyle görün."
Bay Collins yapmacık bir nezaketle, "Eşsiz bir
çekiciliğiniz var!" dedi. "Saygıdeğer ana babanızın rızaları da
alındıktan sonra teklifimin kesinlikle kabul edileceğine
inanıyorum." Bay Collins'in kendi kendini aldatmakta
gösterdiği ısrar karşısında Elizabeth verecek bir cevap
bulamadı ve hiçbir şey söylemeden odadan çıktı. Tekrar
tekrar verdiği ret cevaplarını Bay Collins yüreklendirici
saymakta inat ederse babasına başvurmaya karar verdi.
Herhalde babası kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ret
cevabını verirdi. Hiç olmazsa onun tavırları kibar bir bayanın
yapmacıklığı ve cilvesi sayılmazdı.
XX
Bay Collins tek başına "gelingüvey olacak" pek zaman
bulamadı; çünkü görüşmenin sonunu gözetlemek için aralıkta
oyalanmakta olan Bayan Bennet, Elizabeth'in kapıyı açtığını
ve acele yanından geçerek merdivenlere doğru koştuğunu
görür görmez kahvaltı odasına girdi ve aralarında kurulacak
daha yakın bağlar için hem kendini hem de Bay Collins'i
kutladı. Bay Collins bu sevinçli sözleri aynı mutlulukla
karşılayıp Bayan Bennet'ı kutladıktan sonra Elizabeth ile
yaptığı görüşmeyi ayrıntılarıyla anlattı. Bu görüşmenin
sonunda memnunluk duyması için her türlü neden vardı,
çünkü kuzeninin onu ısrarla reddedişi onun utangaçlıkla
karışık alçakgönüllülüğünden ve karakterinin gerçek
inceliğinden ötürüydü.
Ama duydukları Bayan Bennet'ı ürküttü. Kızının, teklifi
Bay Collins'i cesaretlendirmek için reddettiğine inanabilse o
da en az Bay Collins kadar sevinecekti, ama bundan pek
umutlu değildi ve bu düşüncelerini söylemekten kendini
alamadı:
"Ama şuna güvenin, Bay Collins," dedi. "Lizzy'nin aklı
başına getirilecektir. Onunla bu konuyu doğrudan doğruya
ben görüşeceğim. Çok dik kafalı, başına buyruk bir kızdır ve
kendi çıkarının nerede olduğunu bilmez. Ama ben ona
öğretmesini bilirim." Bay Collins heyecanla atıldı: "Sözünüzü
kestiğim için özür dilerim, hanımefendi, ama kızınız eğer
gerçekten dik kafalı ve başına buyruksa benim durumumdaki
gibi evlilikten mutluluk bekleyen bir adamın isteyeceği bir eş
olamaz. Bu nedenle, eğer teklifimi gerçekten reddetmekte
ayak direrse onu zorlamamak belki daha yerinde olur. Çünkü
bu tür huysuzlukları varsa, bana mutluluk getirmeyeceği
ortadadır." Bayan Bennet telaşla, "Beni yanlış anladınız
beyefendi," dedi. "Lizzy ancak bu gibi konularda dik başlıdır,
başka her yönden ondan uysalı yoktur. Ben şimdi doğru Bay
Bennet'a gideceğim ve eminim, bu işi Lizzy ile hemen
halledeceğiz."
Bay Collins'in cevap vermesine fırsat bırakmadan acele
kocasının yanına koştu ve daha kütüphaneye girerken
konuşmaya başladı.
"Ah Bay Bennet, ocağına düştük. Birbirimize girdik.
Gelin Lizzy'yi Bay Collins ile evlenmeye ikna edin; çünkü bir
yandan o, Bay Collins'i istemem diye yemin ediyor, öte
yandan eğer acele etmezseniz, Bay Collins de onunla
evlenmekten vazgeçeceğe benziyor." Bay Bennet, karısı içeri
girerken başını kitabından kaldırarak, sakin bir kayıtsızlıkla
gözlerini
ona
dikmişti.
Bayan
Bennet
kocasının
kayıtsızlığının hiç de etkilemediği sözlerini bitirince Bay
Bennet:
"Sizi anlama mutluluğuna eremedim. Neden söz
ediyorsunuz?" dedi. "Bay Collins ile Lizzy'den. Lizzy, Bay
Collins'le evlenmem dediği için; şimdi de Bay Collins de
Lizzy'yle evlenmem diyor."
"Ben ne yapabilirim ki? Düfum umutsuz gibi."
"Siz konuyu Lizzy ile konuşun. Ona Bay Collins ile
evlenmesinde ısrar ettiğinizi söyleyin." "Onu buraya çağırın,
düşüncemi kendisine bildireyim."
Bayan Bennet çıngırağı çaldı ve Bayan Elizabeth
kütüphaneye çağrıldı. Elizabeth içeri girince babası, "Buraya
gel çocuğum," dedi, "seni önemli bir iş için çağırttım.
Anladığım kadarıyla Bay Collins sana evlenme teklif etmiş.
Doğru mu?" Elizabeth öyle olduğunu söyledi. "Pekâlâ. Sen de
bu teklifi reddettin, öyle mi?" "Evet efendim."
"Pekâlâ. Şimdi asıl konuya geliyoruz. Annen bu teklifi
kabul etmende ısrar ediyor. Öyle değil mi Bayan Bennet?"
"Evet, yoksa bir daha yüzüne bakmam."
"Karşında iki acı seçenek var, Elizabeth. Şu günden
başlayarak, ister istemez, ya annenle ya da babanla küsmek
zorunda kalacaksın. Annen Bay Collins ile evlenmezsen
yüzüne bakmayacakmış, ben de evlenirsen!"
Elizabeth babasının söze böyle başlayıp bu sonuca
varmasına gülümsemekten kendini alamadı. Kocasının
konuyu kendi istediği gibi düşündüğüne inanarak aldanan
Bayan Bennet şaşırıp kalmıştı.
"Bu sözlerle ne demek istiyorsunuz, Bay Bennet? Bana
söz vermiştiniz. Lizzy'nin Bay Collins ile evlenmesinde ısrar
edececeğinize söz vermiştiniz."
"Şekerim," diye cevap verdi kocası, "sizden iki küçük
ricam var: Birincisi bu konuda kendi yargıma göre
davranabilmem, ikincisi de odamda rahat bırakılmam.
Kütüphanemi ne kadar çabuk bana bırakırsanız o kadar
memnun olurum."
Kocasından yana hayal kırıklığına uğradığı halde Bayan
Bennet henüz ümidini kesmemişti. Elizabeth ile kâh tatlılıkla,
kâh tehditle tekrar tekrar konuştu. Jane'i de kendi tarafına
çekmeye çalıştı, ama Jane, olabildiğince yumuşak
davranmakla birlikte bu işe karışmayı reddetti. Elizabeth de
kimi zaman ciddi ve içten sözlerle, kimi zaman da alaycı bir
neşe ile annesinin saldırılarına karşılık verdi. Genç kızın
cevaplarının tarzı değişmekle beraber karan kesindi. Öte
yandan Bay Collins tek başına kalıp olup bitenleri düşünmeye
dalmıştı. Kendini, kuzeninin nasıl olup da ret cevabı
verdiğini anlayamayacak kadar beğeniyordu. Gerçi gururu
incinmişti, ama ona acı verecek herhangi bir duygu yoktu.
Aile bu karmaşa içindeyken Charlotte Lucas o günü
onlarla birlikte geçirmek üzere misafirliğe geldi. Onu Lydia
karşıladı: Adeta uçarak ona koşmuş ve heyecanla şöyle
fısıldamıştı: "Gelmene sevindim, çünkü evde öyle bir eğlence
var ki! Bu sabah ne oldu dersiniz? Bay Collins, Lizzy'ye
evlenme teklif etti, Lizzy de ayak diriyor."
Charlotte bir şey demeye zaman bulamadan aynı haberi
vermek için gelen Kitty de onlara katıldı ve kahvaltı odasına
girer girmez de Bayan Bennet aynı konudan söz açarak Bayan
Charlotte Lucas'a kendini acındırmaya çalışarak Lizzy'yi,
ailesindeki herkesin kendi isteğine uymaları için ona
yalvararak acıklı bir tavırla, "Lütfen ricamı yerine getirin,
sevgili Charlotte," dedi, "çünkü kimse benim tarafımı
tutmuyor. Bana zulmediyorlar. Zavallı sinirlerime kimse
acımıyor."
Jane ile Elizabeth'in içeri girmeleri Charlotte'u karşılık
vermekten kurtardı. "İşte geliyor," diye sözlerine devam etti
Bayan Bennet, "dünya umrunda değil. Sanki York'ta imişiz
gibi, bize artık aldırmıyor; yeter ki kendi istediği olsun. Ama
şunu söyleyeyim Bayan Lizzy, eğer her evlenme teklifini
böyle reddetmeyi kafana koyduysan koca bulamazsın. Baban
öldükten sonra sana kim bakacak, orasını da bilmiyorum. Ben
bakamam, seni şimdiden uyarıyorum. Bugünden sonra artık
seninle hiçbir ilgim yok. Biliyorsun, kütüphanede de
söyledim; artık seninle konuşmayacağım, sözümün eri
olduğumu göreceksin. Söz dinlemeyen çocuklarla konuşup da
ne yapacağım! Hoş, sanki herhangi biriyle de konuşmaktan
hoşlanıyorum da! Benim gibi sinirleri bozuk insanların canı
pek konuşmak istemez. Ne çektiğimi kimse bilemez! Ama bu
hep böyledir. Halinden şikâyet etmeyenlere hiçbir zaman
acımazlar."
Karşılık vermenin veya yatıştırmaya kalkışmanın
annelerini büsbütün çileden çıkaracağını bilen kızlar bu
taşkınlığı ses çıkarmadan dinlediler. Bu nedenle, Bayan
Bennet, Bay Collins onlara katılmcaya kadar, hiç durmadan
söylenmeye devam etti. Her zamankinden daha gururlu bir
havayla içeri giren Bay Collins'i görünce Bayan Bennet
kızlarına dönerek: "Onu bunu bilmem," dedi. "Hepiniz
dilinizi tutun. "Bay Collins'le başbaşa konuşacaklarımız var."
Elizabeth sessizce odadan çıktı, Jane ile Kitty de ardından
gittiler, ama dinlemeye kararlı olan Lydia yerinden bile
kıpırdamadı. Başlangıçta, Collins'in hatır sormasına ve bütün
ailesinin sağlığı hakkında sorduğu ayrıntılı sorulara cevap
vermek için ister istemez odada kalan, sonra da merakını
yenemediği . için uzaklaşmak istemeyen Charlotte pencereye
doğru yürüyerek sanki konuşulanları duymuyormuş gibi
görünmeyi yeterli buldu. Tasarladığı konuşmaya Bayan
Bennet hüzünlü bir ses tonuyla başladı:
"Ah, Bay Collins..."
"Sayın hanımefendi," diye cevap verdi Bay Collins, "bu
konudan hiç söz açmayalım." Sonra hoşnutsuzluğunu belli
eden bir ses tonuyla devam etti: "Kızınızın davranışını
kınamak aklımın ucundan bile geçmez. Kaçınılmaz
kötülükleri tevekkül ile karşılamak hepimizin, özellikle de
benim gibi genç yaşta papaz olma şansına erişen birinin
ödevidir. Ben bunu sabırla karşılıyorum. Güzel kuzenimin
beni zaten mutlu edemeyeceğini düşünmek de belki bana bu
durumda yardımcı oluyor; çünkü elimizden kaçırdığımız
nimetlerin çok da değerli olmadığını görmeye başladığımızda
yazgımıza daha kolay boyun eğebiliriz ve Bay Bennet'ın
benim için aracılık etmenize fırsat vermeksizin teklifimi geri
alıyorsam bunu ailenize karşı yapılan bir saygısızlık
saymayacağınızı umarım. 'Hayır' cevabını sizin ağzınızdan
değil de sadece kızınızın ağzından işittiğim halde hemen
boyun eğişimi belki doğru bulmayabilirsiniz. Ama hepimizin
kusuru var. Bu işin başından sonuna kadar iyi niyetle hareket
ettiğime emin olabilirsiniz. Amacım bütün ailenizin çıkarını
gereği gibi göz önünde tutarak kendime sevimli bir hayat
arkadaşı bulmaktı; eğer ayıplanacak herhangi bir kusur
işlemişsem şimdi burada özür dilerim."
XXI
Bay Collins'in teklifinin sözü artık kapanmış sayılırdı.
Elizabeth sadece arada sırada bu konuyu düşündükçe kendi
içinde uyanan tatsız duygulara ve annesinin rahatsız edici ters
laflarına katlanmak zorundaydı.
Söz konusu olan beyefendiye gelince duygularını,
üzüntüye kapılarak ya da Elizabeth'den kaçmaya çalışarak
değil, surat asarak, sitem dolu bir sessizlikle ifade ediyordu.
Elizabeth'le neredeyse hiç konuşmadı. Bu zamana kadar
Elizabeth'e yükselttiği övgülerle ilgiyi, günün geri kalan
kısmında Charlotte Lucas'a çevirdi. Charlotte'un Bay Collins'i
dinleme nezaketini göstermesi herkese, özellikle de arkadaşı
Elizabeth'e rahat bir nefes aldırmıştı. Ertesi gün Bayan
Bennet'ın ne huysuzluğu, ne de sinirliliği azalmıştı. Bay
Collins de aynı öfkeli ve gururlu tavrını koruyordu. Elizabeth
onun gücenince misafirliğini kısa keseceğini ummuştu, ama
bunun Collins'in planına en küçük bir etki bile yapmadığını
görüyordu. İlk geldiğinde cumartesi günü hareket edeceğini
söylemişti ve hâlâ ertesi cumartesiye kadar kalmak
niyetindeydi.
Kahvaltıdan sonra kızlar, Bay Wickham'ın dönüp
dönmediğini öğrenmek ve kendisine Netherfield balosuna
gelemeyişine ne kadar üzüldüklerini bildirmek için Meryton'a
kadar yürüdüler. Daha kasabaya girerlerken Wickham onlara
katıldı ve teyzelerine kadar eşlik etti. Orada baloya
gelemeyişinin kendisini ve herkesi nasıl üzdüğü uzun uzun
konuşuldu. Hepsi de ilgisini adamakıllı belirtti. Wickham,
baloya gelmesini engelleyen nedeni kendisinin yarattığını
Elizabeth'e itiraf etti.
"Balo gecesi yaklaştıkça, Bay Darcy ile karşılaşmamanın
benim için daha iyi olacağını, onunla aynı baloda, aynı
salonda saatlerce bir arada bulunmaya belki de
dayanamayacağıjjj! bunun yalnız benim için değil, başkaları
için de hoşa gitmeyecek şeylere yol açabileceğini anladım."
Elizabeth onun gösterdiği bu irade gücünü çok beğendi.
Wickham ve bir subay arkadaşı, kızlarla beraber Longbourn'a
kadar yürüdükleri için bu konu üzerinde ayrıntılı konuşmaya
ve birbirlerini övmeye yetecek kadar zamanlan oldu. Yürüyüş
sırasında
Wickham
özellikle
Elizabeth'le
ilgilendi.
Wickham'ın onlara evlerine kadar eşlik etmesinin Elizabeth
açısından iki hoş tarafı vardı: Genç kız bunun kendisine
yöneltilmiş büyük bir iltifat olduğunu hissediyor, aynı
zamanda bu subayı babasına ve annesine tanıtmak için eline
de güzel bir fırsat geçmiş oluyordu.
Eve dönüşlerinden kısa bir süre sonra Jane'e bir mektup
geldi; Netherfield'den gönderilen bu mektup hemen açıldı.
Zarfın içinde bir bayanın özenli, güzel el yazısı olan küçük,
şık bir kâğıt vardı. Elizabeth, mektubu okurken ablasının
renkten renge girdiğini ve kimi bölümleri üst üste okuduğunu
gördü. Gerçi Jane hemen kendini topladı ve mektubu bir
kenara kaldırarak her zamanki neşesiyle konuşulanlara
katılmaya çalıştı. Ama Elizabeth, Wickham'a karşı bile ilgi
gösteremeyecek kadar endişelendi ve Wickham arkadaşıyla
beraber gider gitmez, Jane bir bakışıyla onu yukarı çağırdı.
Odalarına vardıklarında Jane mektubu çıkararak,
"Caroline Bingley'den. Okuyunca çok şaşırdım doğrusu.
Bütün aile şu anda Netherfîeld'den ayrılmış, Londra'ya doğru
yola çıkmış durumda. Hem de geri dönmeye hiç niyetleri
yokmuş. Dinle bak ne diyor," dedi.
Bundan sonra Jane, Caroline'lerin hemen kardeşlerinin
ardından Londra'ya gitmeye karar verdiklerini, o gün öğle
yemeğini Bay Hurst'ün evinin bulunduğu Grosvenor
Caddesi'nde yiyeceklerini bildiren ilk cümleyi yüksek sesle
okudu. İkinci cümle şöyle idi: "Hertfordshire'dan ayrılırken
yalnız
sizin
arkadaşlığınızdan
uzaklaşacağım
için
üzülüyorum, çok sevgili arkadaşım; ama tattığımız bu zevkli
toplantıların gelecekte birçok kez yeniden tekrarlanacağını
ümit edebilir; o zamana kadar da birbirimize sık ve samimi
mektuplar yollayarak ayrılığın acısını azaltabiliriz. Bu konuda
size güveniyorum." Bu ağdalı sözleri Elizabeth inanmaz bir
kayıtsızlıkla dinledi. Caroline'lerin ansızın Londra'ya
taşınması onu şaşırtıyorsa da, bunda gerçekten üzülecek bir
taraf göremiyordu. Netherfield'de olmayışlarının Bingley'yi
buraya
gelmekten
alıkoyacağını
sanıyorlardı.
Arkadaşlıklarından yoksun kalmaya gelince, herhalde Jane,
Bingley'nin yanında olmanın tadını çıkarırken onları
özlemeye zaman bulamayacaktı.
Kısa bir sessizlikten sonra ablasına, "Arkadaşlarını
buradan ayrılmadan görememen çok yazık," dedi, "ama
umarım Bayan Caroline Bingley'nin de ümitle beklediği
mutluluk dönemi onun sandığından daha çabuk gelir ve
arkadaş olarak tattığınız tatlı günleri kardeş olarak daha
memnun edici şekilde yenicen canlandırırsınız. Bay Bingley
onlar yüzünden Londra'da kalacak değil ya!"
"Caroline aralarından hiç kimsenin bu kış Hertfordshire'a
dönmeyeceğini kesin olarak söylüyor. Bak okuyayım:
'Kardeşim dün bizden ayrılırken kendisini Londra'ya
götüren işin üç dört günde bitebileceğim düşünüyordu; ama
biz öyle olmayacağından eminiz. Aynı zamanda, Charles'in
bir kez Londra'ya gidince artık dönmekte çok acele
etmeyeceğine de inanıyoruz. Boş zamanlarını rahatsız
otellerde geçirmek zorunda kalmaması için hepimiz peşinden
gitmeye karar verdik. Tanıdıklarımdan çoğu kışı geçirmek
üzere şimdiden Londra'da bulunuyorlar ve sizin de onların
arasına katılmak niyetinde olduğunuzu işitebilirsem çok
sevineceğim sevgili kardeşim, ama ne yazık ki hiç ümidim
yok. Noeli Hertfordshire'da bu mevsimin her zaman getirdiği
neşelerden nasibinizi bol alarak geçirmenizi ve bizim
ayrılmamız üzerine kaybettiğiniz üç arkadaşı aratmayacak
kadar çok arkadaşın etrafınızı çevirmesini yürekten dilerim.'
Jane, "Bay Bingley'nin artık bu kış buraya dönmeyeceği
açıkça anlaşılıyor," diye ekledi. "Açıkça anlaşılan bir şey
varsa o da Bayan Caroline Bingley'nin böyle istediğidir."
"Neden böyle düşünüyorsun? Bu karan Bay Bingley
vermiştir. O kendi başına buyruk değil mi? Sonra sen her şeyi
bilmiyorsun. Beni özellikle inciten bölümü sana okuyayım.
Senden bir şey saklayacak değilim.
'Bay Darcy kız kardeşim görmek için sabırsızlanıyor;
doğrusunu söylemek gerekirse onunla tekrar bir arada olmayı
biz de en az Bay Darcy kadar özledik. Gerçekten Georgiana
Darcy'nin güzellikte, incelikte ve beceriklilikte bir eşi yoktur
sanıyorum. Onun bende ve Louisada uyandırdığı sevgi,
bundan sonra kardeşimiz olması konusunda besleme
cesaretini gösterdiğimiz ümitlerden ötürü daha ilgi çekici bir
hal almaktadır. Bu konudaki duygularımdan size hiç söz
açmış mıydım, bilmiyorum, ama buradan ayrılırken size
açılıyor,
bu
duygularımı
anlamsız
bulmayacağınızı
umuyorum. Kardeşim Charles da onu çok beğeniyor, artık
onunla çok samimi olarak görüşmeye sık fırsat bulacak.
Akrabalarımız kadar, Georgiana Darcy'nin ailesi de bu
birleşmeyi istiyor. Charles'in hemen her kadının kalbini
kazanabilecek bir adam olduğunu söyleyerek bir kız kardeş
olarak taraf tuttuğumu sanmıyorum. Her şeyin bu birleşme
lehinde olduğuna ve buna hiçbir engel bulunmadığına göre,
hepimizi mutlu edecek olayı ümitle beklemekte haksız mıyım,
sevgili Jane'ciğim?'
Jane bu satırları okuduktan sonra kız kardeşine:
"Lizzy'ciğim, bu cümleye ne dersin, yeterince açık değil
mi?" diye sordu. "Caroline'in beni kardeşliğe kabul etmeyi
hem beklemediğini hem de istemediğini kesin olarak
göstermiyor mu? Kardeşinin bana karşı kayıtsızlığını
bildiğini, benim Bay Bingley'ye karşı beslediğim duygulardan
kuşku duyuyorsa, beni (lütfen!) uyarmak niyetini beslediğini
göstermiyor mu? Bu konuda başka türlü düşünmek mümkün
mü?" "Evet mümkün; çünkü benim düşüncem bambaşka.
Dinlemek ister misin?" "Hay hay!"
"Birkaç kelime ile söyleyeyim: Bayan Caroline Bingley
kardeşinin seni sevdiğini görüyor ve onun Georgiana Darcy
ile evlenmesini istiyor. Kardeşini Londra'da tutacağını umarak
arkasından Londra'ya gidiyor ve seni de onun sana ilgi
duymadığına inandırmaya çalışıyor." Jane başını hayır
anlamında salladı.
Elizabeth devam etti: "Gerçekten Jane, inan bana. Sizi bir
arada gören hiç kimse Bay Bingley'nin sevgisinden
kuşkulanamaz. Herhalde Caroline Bingley de kuşku duymaz.
O kadar aptal değil. Bay Darcy'de kendine karşı bu sevginin
yarısını görse düğün elbiselerini ısmarlardı. Ama asıl konu şu:
Biz onların gözüne girecek kadar zengin veya soylu değiliz.
Caroline'in Georgiana Darcy'yi daha çok istemesinin nedeni
iki aile arasında bir evlenme olduktan sonra ikinci bir
evlenmeyi daha kolaylıkla sağlayacağını düşünmesidir.
Kuşkusuz biraz akıllıca bir düşünce; ortada Bayan de Bourgh
olmasa belki de bu düşüncesi başarıyla gerçekleşirdi. Ama,
canım Jane, Caroline Bingley kardeşinin Georgiana Darcy'yi
çok beğendiğini söylüyor diye, senin yeteneklerine karşı
hayranlığının salı günü seninle vedalaştığı andan sonra en
ufak bir kayba uğradığına ciddi olarak inanamazsın. Sonra
kardeşini, senin yerine kendi arkadaşını sevdiğine inandırmak
Caroline'in elinde olabilir mi?" "Caroline Bingley hakkındaki
düşüncelerimiz aynı olsa, senin bu yorumun yüreğime su
serperdi. Ama aslında haksızlık ettiğini biliyorum. Caroline'in
elinden kimseyi bilerek ve isteyerek aldatmak gelmez. Bu
konuda ancak onun kendi kendini aldattığını ümit edebilirim."
"Pekâlâ. Benim fikrimi kabul etmeyeceğine göre; bu
söylediğinden daha memnun edici bir fikir olamaz.
Caroline'in aldandığına inan. Buna hiç itirazım yok. Ona karşı
görevini yaptığına göre, artık kendini üzme."
"Ama, sevgili kardeşim, en iyiyi tahmin etsek bile kız
kardeşleri ve dostlarının başkasıyla evlendirmek istediği bir
adamı kabul ederek mutlu olabilir miyim?" "Bu senin
bileceğin bir şey," dedi Elizabeth "Eğer iyice düşündükten
sonra Bay Bingley'nin iki kız kardeşini hoşnut etmemekten
duyacağın ıstırabın, onun karısı olma mutluluğunu çok geride
bırakacağını düşünüyorsan, sana tavsiyem, Bay Bingley'yi
şüphesiz reddetmendir." Jane hafifçe gülümseyerek, "Nasıl
böyle konuşabilirsin!" dedi. "Onların rızaları olmamasına çok
üzülmekle birlikte gözümü bile kırpmadan onunla
evleneceğimi bilmen gerekir." 'Tereddüt etmeyeceğini ben de
biliyorum. İş böyle olduktan sonra durumunda pek acınacak
bir şey göremiyorum."
"Ama Bay Bingley bu kış buraya hiç dönmezse o zaman
kimse benim kararımı sormayacak. Bu altı ay içinde her şey
olabilir."
Bingley'nin bir daha dönmeyeceği düşüncesine Elizabeth
hiç olasılık vermiyordu. Ona göre bu, Caroline'in kendi
çıkarını düşünerek ortaya attığı, ne kadar açık ve ustalıklı
belirtilirse belirtilsin herkesten bağımsız bir gence etki
edebileceğini bir an için bile aklına getiremediği bir fikirden
başka bir şey değildi.
Bu duygularını var gücüyle belirtti ve çok geçmeden
bunun mutlu sonucunu görerek sevindi. Jane umutsuzluğa
kapılacak bir kız değildi; sevilmediği kuşkusu arada sırada
ümitlerini bastırsa da, Bingley'nin Netherfield'e dönerek
kalbinin bütün dileklerine karşılık vereceğine yönelik güveni
yavaş yavaş arttı.
Bayan Bennet'a yalnızca Bingley ailesinin ayrıldığını
duyurmaya,
onu,
Bay
Bingley
konusunda
endişelendirmemeye karar verdiler; ama bu kadarı bile Bayan
Bennet'ı bir hayli endişeye düşürdü. Tam sıkı fıkı olmaya
başladıkları sırada oradan uzaklaşmalarını çok talihsiz bularak
üzüldü. Fakat epeyce sızlandıktan sonra, Bay Bingley'nin
yakında tekrar Netherfield'e ineceğini ve Longbourn'a
yemeğe geleceğini düşünerek kendi kendini avuttu. Sonunda
şöyle bir karara vardı: Her ne kadar Bay Bingley her günkü
aile sofrasına Çağırılmış olsa da, Bayan Bennet onun için iki
türlü et yemeği hazırlatacaktı.
XXII
Bennet'lar Lucas'lara yemeğe davetliydiler ve yine
Charlotte Lucas, günün büyük bir kısmında Bay Collins'in
söylediklerini dinleme nezaketini gösterdi. Elizabeth fırsatını
bulunca ona teşekkür ederek, "Böyle yapmakla onu
yatıştırıyorsun," dedi, "sana ne kadar minnettar olduğumu
anlatamam." Charlotte arkadaşına yararlı olabildiği için
sevinç duyduğunu, bu uğurda seve birkaç saatini
harcayabileceğini söyledi. Bunlar tatlı sözlerdi, ama
Charlotte'un inceliğinde Elizabeth'in düşündüğünden öte çok
şey gizliydi. Bay Collins'in ilgisini kendi üzerine çekerek bir
daha Elizabeth'e dönmemesini sağlamayı amaçlıyordu.
Charlotte Lucas'ın tasarısı işte buydu; belirtiler de o kadar
ümit vericiydi ki, Bay Collins, Hertfordshire'dan bu kadar
kısa bir sürede ayrılacak olmasaydı, o gecenin sonunda
Charlotte başarısına kesin gözüyle bakabilecekti. Ama bu
noktada genç papazın ateşli ve bağımsız karakterine haksızlık
ediyordu. Çünkü bu karakteri sayesinde, ertesi sabah
Longbourn'dan imrenilecek bir ustalıkla sıvışıp kendini
Charlotte'un ayaklarına atmak için Lucas'lann evine
koşmuştu. Kuzenlerinin dikkatini çekmekten sakınmıştı;
çünkü evden çıktığını görürlerse niyetini kesinlikle
sezeceklerini sanıyordu. Bu girişimin, ancak başarıyla
sonuçlandığı takdirde duyulmasını istiyordu. Bu sonuçtan
adeta emin olmakla birlikte Charlotte hoşgörüyle karşılanacak
kadar cesaret vermişti çarşamba günü başından geçenlerden
sonra oldukça korkuyordu. Neyse gittiği yerde pek iyi
karşılandı. Geldiğini üst kattaki pencereden gören Charlotte
Lucas onunla patikada tesadüfen karşılaşmak için hemen
aşağı koştu. Gene de kendisini, ummaya cesaret
edebildiğinden çok daha büyük bir aşk ve çok daha güzel
sözler bekliyordu. Bay Collins'in uzun nutuklarının izin
verdiği ölçüde her şey, her iki tarafı da hoşnut bırakacak
şekilde kararlaştırıldı; eve girerlerken Bay Collins,
Charlotte'dan kendini dünyanın en mutlu adamı yapacak olan
günü bildirmesini heyecanla diledi. Bu dileğin şimdilik bir
kenara bırakılması gerektiği halde, genç kız onun
mutluluğuyla oynamak istemedi. Bay Collins'in doğuştan
aptallığı yüzünden, kur yapması bile çok soğuktu, hiçbir
kadın bunun sürüp gitmesini istemezdi. Onu yalnız ve yalnız
bir ev bark sahibi olmak istediği için kabul eden Charlotte
Lucas da, bu ev barka ne kadar çabuk kavuşacağına artık
aldırmıyordu. Hemen onaylan sorulan Sir William ile Leydi
Lucas da büyük bir sevinçle razı olduklarını bildirdiler. Bay
Collins'in varlık durumu, az çeyiz verebilecekleri kızları için
bu evliliği çok uygun kılıyordu; ileride zengin olma olasılığı
da pek güçlüydü. Leydi Lucas şimdiye kadar bu konuya karşı
hiç duymadığı bir ilgi ile Bay Bennet'ın daha kaç yıl
yaşayabileceğini hesaplamaya başladı; Sir William da Bay
Collins'e, Longbourn mülkünün sahibi olunca hemen, hem
kendisinin hem de karısının saraya takdim edilmeleri
gerektiği fikrinde olduğunu belirtti.
Sözün kısası bütün aile bu işe çok sevinmişti. Küçük
kızlar beklediklerinden de bir iki yıl önce sıraya gireceklerini
ummaya başlamışlar, oğlanlar da Charlotte'un ihtiyar bir kız
olarak öleceği korkusundan kurtulmuşlardı. Charlotte oldukça
sakindi. İstediği olmuştu. Düşünceleri genel olarak
memnunluk vericiydi. Gerçi Bay Collins ne akıllı, ne de hoş
bir adamdı: Arkadaşlığı sıkıcı, kendine olan bağlılığı da
herhalde hayal ürünüydü. Ama ne de olsa kocası olacaktı. Ne
erkeklerden, ne de evlilikten çok fazla bir şey beklememekle
birlikte, evlenmek öteden beri amacıydı. İyi eğitim görmüş,
az gelirli genç kızlar için evlilik, tek şerefli geçim yoluydu.
Her ne kadar mutluluk getireceği kesin değilse de,
ihtiyaçlarını karşılamanın ve korunmanın en hoş yolu buydu.
Charlotte işte bu korunmayı sağlamıştı. Hiç güzel olmadığını
ve yirmi yedi yaşma da geldiğini göz önünde tutarak bunun
kendisi için çok iyi bir talih olduğunu kabul ediyordu. Bu
durumda hiç hoşa gitmeyen bir şey varsa o da arkadaşlığına
her şeyden çok değer verdiği Elizabeth Bennet'ın duyacağı
şaşkınlıktı. Evet, Elizabeth şaşıracak ve belki de onu
ayıplayacaktı; gerçi kararından dönecek değildi ama,
arkadaşının dudak büküşü karşısında kesinlikle incinecekti.
Haberi Elizabeth'e kendisi vermeye karar verdi, bunun için
Bay Collins'e, Longbourn'a yemeğe gittiği zaman aileden hiç
kimseye olup bitenleri sezdirmemesini söyledi.
Bay Collins hemen bu sırrı saklayacağına söz verdi; ama
yerine getirmesi o kadar kolay olmadı. Çünkü uzun zaman
ortalarda görünmemesinin uyandırdığı merak, Longbourn'a
dönünce kendisine bir yığın soru sorulmasına yol açtı.
Bunlara cevap vermek gerçekten ustalık istiyordu. İlan etmek
için sabırsızlık duyduğu mutlu aşkının kazandığı başarıyı
ancak kendini çok zorlayarak gizli tutabiliyordu.
Bay Collins ertesi sabah çok erken yola çıkacağından ev
sahipleriyle görüşemeyecekti; bu nedenle bayanlar odalarına
çekilirken veda töreni yapıldı. Bayan Bennet, büyük bir
nezaket ve samimiyetle misafirini başka işlerinden fırsat
bulabildikçe tekrar Longbourn'da görmekten mutluluk
duyacağını söyledi.
Bay Collins, "Sayın hanımefendiciğim, davetinize
özellikle teşekkür etmeliyim," diye cevap verdi. "Çünkü
benim dileğim de budur. Bu davetinizi mümkün olan en kısa
zamanda yerine getireceğime güvenebilirsiniz."
Herkes şaşırmıştı. Misafirliğinin bu kadar çabuk
yenilenmesini hiç istemeyen Bay Bennet hemen söze karıştı:
"Ama sevgili beyefendi, Leydi Catherine'in canının
sıkılması tehlikesi yok mu? Koruyucunuzu gücendirme
tehlikesini göze almak tansa akrabalarınızı ihmal ediverin
daha iyi." Bay Collins, "Sayın bay, bu dostça öğüdünüz için
size özellikle minnet borçluyum," diye cevap verdi. "Böyle
bir adımı sayın leydinin onayı olmaksızın atmayacağıma
güvenebilirsiniz." "Ne kadar çekingen davranırsanız o kadar
iyi olur. Ley dinin canını sıkmaktansa başka her şeyi feda
etmeyi göze alın. Bize bir daha misafirliğe gelmenin böyle bir
tehlike doğurabileceğini anlarsanız ki bence bu çok
muhtemeldir rahatça evinizde oturun, içiniz ferah olsun, biz
gücenmeyiz."
"Sayın bay, inanın ki bu sıcak ilgi, şükran duygularımı
uyandırdı. Gerek bunun için, gerekse Hertfordshire'da
kaldığım sürece gösterdiğiniz yakınlık için size teşekkürlerimi
bildiren bir mektubumu yakında alacaksınız. Buradan uzakta
geçireceğim zaman bu kadar uzun vadeli dilekleri
gerektirmeyecek kadar kısa olacaksa da, Bayan Elizabeth de
dahil olmak üzere, güzel kuzenlerimin hepsine sağlık ve
mutluluk dilemek isterim." Bayanlar nezaketle çekildiler. Bay
Collins'in yakında tekrar gelmeyi düşünmesi hepsini
şaşırtmıştı. Bayan Bennet bundan, Bay CoUins'in küçük
kızlardan birine teklif yapmayı düşündüğü anlamını çıkarmak
istedi, belki Mary onu kabul etmeye razı olurdu. Genç adamın
yeteneklerini kardeşlerinin hepsinden çok, sayıp döken o idi:
Bay CoUins'in düşüncelerindeki sağlamlık çoğu zaman
Mary'yi etkilemişti. Genç kız onu kendisi kadar zeki
bulmamakla
birlikte,
okuyup
kültürünü
artırmaya
özendirilirse, teşvik edilirse, hele önünde kendi gibi bir örnek
bulununca çok hoş bir arkadaş olacağını düşünüyordu. Ama
ertesi sabah bu umutların hepsi suya düştü. Kahvaltıdan biraz
sonra Charlotte Lucas geldi ve Elizabeth ile yalnız görüşerek
bir gün önce olup bitenleri anlattı.
Bay CoUins'in kendini Charlotte'a âşık sanması olasılığı
son bir iki gün içinde Elizabeth'in aklına gelmişti; ama
Charlotte'un ona cesaret vermesini, kendisinin cesaret vermesi
kadar uzak bir olasılık olarak görmüştü. Duyduğu şaşkınlık o
kadar büyüktü ki, görgü sınırlarını aşarak bağırdı: "Bay
Collins ile nişanlandın mı! Charlotte'cuğum olamaz bu!"
Charlotte Lucas'ın olup bitenleri anlatırken takındığı
serinkanlılık bu apaçık saldın karşısında sarsıldı, ama bu
beklemediği bir şey olmadığı için hemen kendini topladı ve
soğukkanlılıkla: "Neden şaşıyorsun Eliza'cığım?" dedi.
"Senin gözüne girme mutluluğuna eremedi diye Bay Collins'i
hiçbir kadının beğeneceğine inanmıyor musun?"
Elizabeth de kendine gelmişti; büyük bir çaba harcayarak,
akraba olacaklarına çok sevindiğini ve mutluluklar dilediğini
söyledi.
"Duygularını anlıyorum," dedi Charlotte. "Daha bir iki
gün önce Bay Collins seninle evlenmek istediği için herhalde
şimdi şaşırmış, hem de çok şaşırmışsındır. Ama bunu iyice
düşünmeye zaman bulunca umarım ki, yaptığım iş seni de
memnun edecektir. Biliyorsun, romantik değilimdir; hiçbir
zaman da olmadım. Tek istediğim yalnızca rahat bir yuva.
Bay CoUins'in karakteri, çevresi ve konumunu göz önüne
alınca şuna inanıyorum ki, mutlu olmam için gereken
imkânlar birçok insanın evlenirken övünmesine neden olacak
imkânlar kadar çok." Elizabeth sakince, "Kuşkusuz!" diye
cevap verdi ve tatsız bir sessizlikten sonra gidip diğerlerine
katıldılar.
Charlotte çok oturmadı; o gidince Elizabeth de
duyduklarını iyice kafasında tartmaya zaman buldu. Ama bu
kadar uygunsuz bir birleşmeyi içine sindirmesi uzun zaman
aldı. Bay Collins'in üç gün içinde iki evlenme teklifi
yapmasındaki tuhaflık, şimdi teklifinin kabul edilmesi
yanında hiç kalıyordu. Charlotte'un evlilik hakkındaki
düşüncelerinin kendininkilere uymadığını her zaman
hissetmişti, ama iş karar vermeye gelince bütün güzel
duygulan maddi çıkar uğruna gözardı edebileceğine ihtimal
vermemişti. Charlotte, Bay Collins'in eşi olsun, utanç verici
bir tabloydu bu. Bir arkadaşının kendi kendini
küçültmesinden, gözünden düşmesinden duyduğu acıya, bir
de bu arkadaşın, seçtiği yolda mutluluğu bulamayacağını
düşünmenin verdiği tasa eklenmiş oluyordu.
XXIII
Elizabeth annesi ve kardeşleriyle oturmuş, duyduklarını
kafasında tartar, bundan söz açmanın doğru olup olmadığını
düşünürken, kızı tarafından nişanlandığını Bennet ailesine
haber vermesi için gönderilen Sir William Lucas çıkageldi.
Bennet'lara birçok iltifatlar yağdırdıktan ve iki aile arasında
kurulacak bağdan ötürü kendi kendini bir hayli kutladıktan
sonra konuyu açıkladı. Ev sahipleri yalnız şaşırmakla
kalmamış, aynı zamanda bu haberi inanılmaz da bulmuşlardı.
Bayan Bennet ise inceliği filan unutarak Sir Lucas'ın
kesinlikle bir yanlışı olduğunu söyledi. Her zaman patavatsız
ve çoğu zaman kaba olan Lydia da bağıra bağıra, "Aman
Tanrım, Sir William!" dedi, "böyle bir masalı nasıl
uydurabiliyorsunuz? Bay Collins'in Lizzy ile evlenmek
istediğini bilmiyor musunuz?"
Böyle bir davranış karşısında bir saraylı hoşgörüsüne
sahip olmayan hiç kimse öfkelenmemezlik edemezdi; ama Sir
William iyi terbiyesi sayesinde bütün bunları başarıyla
atlatmayı sağladı. Verdiği haberin doğruluğunu izin isteyerek
belirtmekle beraber, ev sahibinin bütün küstahlıklarını büyük
bir sabırla ve nezaketle dinledi. • "¦ Elizabeth, hiç de hoş
olmayan bu durumdan misafirini kurtarmayı bir borç sayarak
ortaya atıldı ve Charlotte'dan bu haberi kendisinin de
duyduğunu söyleyerek verilen haberi doğruladı. Sonra da
annesi ile kardeşlerinin çığlıklarına bir son verme çabasıyla
Sir William'ı yürekten kutladı ve Elizabeth'in bu çabasına
Jane de hemen katılarak bu birleşmenin getireceği
mutlulukları sayıp döktü, Bay Collins'in mükemmel
karakterini övdü, Hunsford ile Londra'nın yakın oluşundan
dem vurdu.
Bayan Bennet, çok afalladığından, Sir William oturduğu
sürece gerçekten fazla bir şey söyleyememişti; ama o gider
gitmez hemencecik duygularını boşaltmaya başladı. İlk olarak
konuya bütünüyle inanmamakta direndi, sonra Bay Collins'in
kafese konulmuş olduğundan emin olduğunu söyledi,
üçüncü olarak da hiçbir zaman mutlu olmayacaklarını kesin
bir dille belirtti ve sonunda bu işin bozulacağını umduğunu
ekledi. Ancak bütün bunlardan açıkça şu iki sonuç
çıkarılıyordu: Birincisi bütün bu rezaletin nedeni Elizabeth'di;
ikincisi hepsi de kendisine çok acı çektiriyordu; artık o gün
hep bu iki nokta üstünde durdu. Onu hiçbir şey avutamıyor,
yatıştıramıyordu. Hatta bütün bir gün dargınlığını gidermeye
bile yetmedi. Elizabeth'i görüp de azarlamadan durabilmesi
için aradan ancak bir hafta geçmesi gerekti. Sir William ya da
Leydi Lucas ile kabalık etmeden konuşabilmesi için bir ay
geçmesi gerekti; Charlotte'u da ancak aylar sonra
bağışlayabildi.
Bu konuda Bay Bennet'ın duygulan çok daha rahat ve
söylediğine göre öfkeden çok uzaktı. Çünkü oldukça aklı
başında biri olarak tanıdığı Charlotte Lucas'm en az karısı
kadar ve kızından daha büyük bir aptal olduğunu öğrenmenin
hoşuna gittiğini söylüyordu! Jane bu birleşmeye biraz
şaştığını itiraf etti, ama şaşkınlığını belirtmekten çok,
mutlulukları için hararetli dileklerde bulundu. Elizabeth mutlu
olmalarına imkân olmadığını Jane'e bir türlü kabul ettiremedi.
Bay Collins alt tarafı sadece bir papaz olduğundan, Kitty ile
Lydia, Charlotte Lucas'ı kıskanmayı akıllarına bile
getirmediler. Bu haber onlar için Meryton'a yayacak bir haber
konusu olmaktan ileri gitmedi. Leydi Lucas, bir kızını iyi
kocaya vermenin yarattığı iç rahatlığını Bayan Bennet'a
söyleyerek kendine atılan taşı gediğine koymaktan geri
durmuyordu. Bayan Bennet'ın asık suratı ve hırçın sözleri bu
mutluluğu yok etmeye yetip de arttığı halde, Leydi Lucas ne
kadar mutlu olduğunu söylemek için Longbourn'a her
zamankinden daha sık uğramaya başladı.
Elizabeth ile Charlotte arasında bu konuyu açmalarına
engel olan bir gerilim vardı. Elizabeth, artık aralarında bir
daha hiç gerçek bir güven duygusunun kurulamayacağına
inanmıştı. Charlotte konusunda uğradığı hayal kırıklığı onu
ablasına daha şefkatli bir saygı ile yaklaştırdı. Jane'in
doğruluğuna, inceliğine olan inancının hiçbir zaman
sarsılmayacağından emindi. Bingley gideli bir hafta olduğu,
dönüşüne dair de hiçbir haber alınamadığı için, onun
mutluluğu üzerine her gün biraz daha endişe duymaya
başlamıştı. Jane, Caroline'in mektubuna hemen cevap vermiş,
tekrar ne zaman mektup alabileceğini hesaplamaya
başlamıştı. Bay Collins'in söz verdiği teşekkür mektubu salı
günü gelmişti. Babalarına hitaben yazılan bu mektup ailede
on iki aydır misafirmiş gibi ciddi teşekkürlerle doluydu. Bay
Collins vicdanının emrettiği görevi yerine getirdikten sonra,
bir yığın coşku dolu sözlerle sevimli komşuları Charlotte
Lucas'm sevgisini kazanmaktan doğan mutluluğunu belirtiyor,
kendisini tekrar Longboum'da görme dileğinde bulunma
lütfunu gösterdikleri için yapılan daveti sadece Charlotte
Lucas'ın yanında olma düşüncesiyle kabul ettiğini, iki hafta
sonraki pazartesiye tekrar Longbourn'a gelmeyi umduğunu
yazıyordu. Bay Collins daha sonra, Leydi Catherine'in bu
evliliği çok yürekten desteklediğini, düğününün mümkün olan
en kısa sürede yapılmasını istediğini, bunun üzerine sevimli
Charlotte'un kendini dünyanın en mutlu adamı yapacak günü
kararlaştıracağına inandığını bildiriyordu.
Bay Collins'in Hertfordshire'a dönmesi artık Bayan
Bennet için sevindirici bir olay değildi. Tam tersine bundan
en az kocası kadar şikâyetçiydi. Lucas Köşkü yerine
Longbourn'a gelmesi tuhaftı; ayrıca hem çok uygunsuz, hem
de fazlasıyla rahatsızlık vericiydi. Sağlık durumu bu kadar
kötüyken, doğrusu evin içinde misafirden nefret ederdi; en
çok da âşıklardan! Bayan Bennet'ın kendi kendine
mırıldandığı şikâyetler işte bunlardı; ancak Bay Bingley'nin
bir türlü dönmeyişinden doğan üzüntü bu şikâyetlere bazen
ara verdiriyordu. Bingley konusunda Jane ile Elizabeth'in de
içleri hiç rahat değildi. Günler, kısa bir zamanda Meryton'da
yayılan ve Bay Bingley'nin o kış Netherfield'e dönmeyeceğini
bildiren habere yeni bir şey katmadan birbirini kovalıyordu.
Bu habere çok kızan Bayan Bennet, bunun çirkin bir yalan
olduğunu ileri sürerek yalanlamaktan geri kalmıyordu.
Elizabeth bile endişelenmeye başlamıştı. Bingley'nin
kayıtsızlığından değil, kız kardeşlerinin onu Meryton'dan
uzakta tutma konusunda başarılı olmalarından. Jane'in
mutluluğuna gölge düşürecek ve sevgilisinin vefakârlığına
leke sürecek böyle bir fikri kabul etmek istememekle birlikte,
bu fikrin sık sık aklına gelmesini önleyemiyordu. İki
duygusuz kız kardeşiyle birlikte genç adam üzerinde güçlü bir
etkisi olan arkadaşının işbirliği, Georgina Darcy'nin çekiciliği
ve Londra eğlencelerinin yardımıyla Bingley'nin ablasına
olan bağhlığının sarsılacağından korkuyordu. Jane'e gelince,
bu gecikmeden onun duyduğu endişe Elizabeth'inkinden daha
büyüktü, ama duyguları ne olursa olsun dışa vurmak
istemiyor, bu yüzden de Elizabeth ile aralarında bu konudan
hiç söz açılmıyordu. Ancak böyle bir inceliğe sahip olmayan
annesi, saat geçmiyordu ki Bingley'nin sözünü etmesin,
gelmesi için duyduğu sabırsızlığı anlatmasın. Hatta Jane'i de
sıkıştırıyor, eğer bu genç adam geri dönmezse kendisini
aldatılmış sayacağını genç kıza itiraf ettirmeye çalışıyordu.
Bütün bu saldırılara dayanabilmek Jane'in bütün serinkanlı
yumuşaklığını kullanmasını gerektiriyordu.
Bay Collins tam dediği günde, yani mektubundan on beş
gün sonra Longbourn'a döndü. Ama ilk gelişindeki kadar
candan karşılanmadı. Gelgeldim, genç adam pek fazla
yakınlık beklemeyecek kadar mutluydu. Ev halkının şansına
genç papaz çoğu zamanım nişanlısıyla geçirdiğinden, hep bir
arada olma yükünden kurtuluyorlardı. Bay Collins günlerinin
çoğunu Lucas Köşkü'nde geçiriyor, bazen Longbourn'a
döndüğü zaman ancak ev sahipleri yatmadan önce özür
dileyecek kadar zaman bulabiliyordu.
Bayan Bennet gerçekten çok acınacak haldeydi. Bu
birleşmeye dair duyduğu her söz onu huysuzluğa
sürüklüyordu ve nereye giderse gitsin sanki hep bundan söz
edildiğini duyduğunu sanıyordu. Charlotte Lucas'ı görmekten
nefret ediyordu. Günün birinde Longbourn'da kendi yerine
geçeceğini düşündükçe kıza karşı kıskançlıkla dolu bir kin
duyuyor, Bayan Bennet, Charlotte ne zaman misafirliğe gelse
Longbourn'a yerleşeceği günü hesapladığını ve ne zaman
nişanlısıyla alçak sesle konuşsa kesinlikle Longbourn
mülkünden söz ettiğini, Bay Bennet ölür ölmez kendisiyle
kızlarını hemen kovmayı kararlaştırdığını düşünüyordu.
Bütün bunlardan kocasına acı acı dert yanarak: "Gerçekten,
Bay Bennet," dedi, "Charlotte Lucas'ın bu evin hanımı
olacağını, benim burasını ona bırakmak zorunda kalacağımı,
benim yerime geçtiğini gözlerimle göreceğimi düşünmek çok
zor!"
"Şekerim, kendinizi böyle gamlı düşüncelere kaptırmayın.
Daha iyi şeyler umalım. Benim sizden sonra öleceğimi
düşünerek sevinelim."
Bu, Bayan Bennet'ı pek avutacak bir fikir değildi. Onun
için cevap verecek yerde sözlerine devam etti:
"Bütün bu mülkün onlara kalacağını düşünmeye bile
dayanamıyorum. Bu miras işi olmasa aldırmazdım."
"Neye aldırmazdınız?"
"Hiçbir şeye aldırmazdım."
"Bu sorun sizi böyle bir duygusuzluktan koruduğu için
şükredelim." "Bu miras konusunda şükredebileceğim hiçbir
yan yok, Bay Bennet. Bir insanın malını kızlarından
başkasına bağışlaması nasıl bir vicdana sığabilir,
anlamıyorum. Hem de bütün bunlar Bay Collins'in yararına
oluyor! Bunu herkesten fazla niye o hak ediyormuş?" Bay
Bennet: "Orasını artık sen kendin bul çıkar," dedi.
XXIV
Bayan Caroline Bingley'nin beklenen mektubu en
sonunda geldi ve bütün kuşkulan sildi. Genç kız daha ilk
cümlesinde Londra'da bütün kış kalacaklarını kesin olarak
bildiriyor ve Bay Bingley'nin Hertfordshire'dan ayrılmadan
önce dostlarına saygılarını sunmaya zaman bulamadığı için
duyduğu üzüntüyü belirterek son veriyordu. Ümit kalmamıştı,
hem de hiç. Jane mektubun geri kalan kısmını okuyabilecek
hale geldiğinde, Caroline Bingley'nin sevgilerini sunan
cümlelerden başka bir avuntu bulamadı. Mektubun önemli
bölümü Georgiana Darcy'yi övmeye ayrılmıştı. Yine bu genç
kızın birçok çekici yönü üzerinde durulmuştu. Caroline
aralarında artan yakınlığa sevinçle böbürleniyor; bir önceki
mektubunda sözünü ettiği dileklerinin gerçekleşeceğini ve
aynı zamanda kardeşinin Bay Darcy'nin evinde kaldığını, Bay
Darcy'nin yeni mobilya alma tasarılarını adeta kendinden
geçercesine anlatıyordu.
Elizabeth, az sonra mektubun özetini kendisine anlatan
Jane'i sessiz bir öfkeyle dinledi. Kalbi ablası için duyduğu
endişe ve diğerlerine karşı beslediği öfke arasında
bölünüyordu.
Caroline'in, kardeşinin Georgiana Darcy'ye eğilimi olduğu
konusunda ileri sürdüğü fikirlere hiç aldırmıyordu. Onun
Jane'e gerçekten tutkun olduğundan her zamanki gibi şimdi
de kuşkusu yoktu ve Bay Bingley'ye karşı sevgi duymayı çok
istemekle birlikte, onu düzenbaz arkadaşlarının esiri eden,
onların keyif ve kaprisleri uğruna kendi mutluluğunu çiğneten
yumuşaklığına ve kararsızlığına öfkelenmekten ve hatta bu
yüzden onu küçük görmekten kendini alamıyordu. Çünkü
Bingley çevresindeki sahtekârların esiri olmuş, onların
keyifleri ve kaprisleri uğruna kendi mutluluğunu çiğnemişti.
Çiğnediği yalnız kendi mutluluğu olsa istediği gibi
oynanmasına belki izin verilebilirdi; ama buna ablasının
mutluluğu da dahildi, Bingley'nin bu konuda hassas
davranması gerekirdi. Kısacası bu, insanı boş yere uzun
düşündüren bir konuydu. Elizabeth'in kafası hep bu konuyla
doluydu. Bingley'nin ilgisi gerçekten sönmüş müydü, yoksa
arkadaşının baskısı altında sindirilmiş miydi; Jane'in
sevgisinin farkında mıydı, yoksa değil miydi? Ne olursa
olsun, bu düşünceler Elizabeth'in Bingley hakkındaki olumlu
fikirlerine etki edecekti; Jane'in durumu da aynıydı, kalbi son
derece kırılmıştı.
Jane'in duygularını Elizabeth'e açmaya cesaret edebilmesi
için aradan birkaç gün geçmesi gerekti. Bir gün Bayan
Bennet, Netherfield ve sahibinden her zamankinden daha
uzun ve daha öfkeli sözler ettikten sonra iki kızını odada
bırakarak dışarı çıkınca, Jane kendini tutamadı:
"Anneciğim," dedi, "biraz kendini tutabilseydü Durmadan
ondan söz açmakla bana ne çok acı verdiğinin farkında değil.
Ama üzülmeyeceğim. Bu uzun süremez. Onu unutacağını ve
hepimiz gene eski günlerimize döneceğiz."
Elizabeth ablasına inanılmaz bir kaygıyla baktı, ama bir
şey söylemedi. Jane hafifçe kızararak heyecanlı bir sesle,
"Bana inanmıyorsun!" dedi. "Bana inanmıyorsun! O,
tanıdığım en sevimli erkek olarak anılarımda yaşayacak belki,
ama o kadar. Ne korkum, ne ümidim, ne de onu suçlu bulmam
için bir neden var. Tann'ya şükür hiç olmazsa beni bu acıdan
korudu. Onun için biraz zaman... Kuşkusuz çalışarak daha
iyi..." Sonra daha kuvvetli bir ses tonuyla devam etti: "Şu
avuntu hemen imdadıma yetişiyor: Her şey yarattığım bir
yanılsamadan kaynaklandı ve neyse ki benden başka kimse
zarar görmedi." Elizabeth heyecanla, "Sevgili Jane," dedi,
"aşın iyisin, tatlılığın ve bencillikten uzak oluşunla, sen
gerçekten bir meleksin. Ne söyleyeceğimi bilemiyorum.
Kendimi, senin hakkını hiçbir zaman verememişim, seni hak
ettiğin kadar sevememişim gibi hissediyorum." Jane Bennet
bu olağanüstü iyi olduğu fikrini reddetti ve bütün bu övgüleri
kardeşinin sıcak sevgisinden geldiğini ileri sürdü.
Elizabeth: "Hayır, bu doğru değil," dedi. "Sen bütün
dünyayı dürüst sanmak istiyorsun ve benim birini yermem
seni kırıyor. Ben ise yalnız senin kusursuz olduğunu
düşünmek istiyorum. Sen buna da karşı çıkıyorsun. Benim
aşın bir şey yapacağımdan, bütün dünyaya karşı duyduğun iyi
niyeti sarsacağımdan korkma. Korkmana gerek yok.
Sevdiğim pek az kimse var, beğendiklerim ise daha da az.
Dünyayı daha iyi tanıdıkça, hoşnutsuzluğum artıyor ve her
geçen gün, insan karakterinin kararsızlığına ve insanların
görünüşlerine ne kadar az bel bağlanabileceğine olan
inancımı doğruluyor. Son günlerde bunun iki örneğiyle
karşılaştım: Birincisinden bahsetmeyeceğim, söylemeyeyim.
Öbürü Charlotte'un evliliği! Böyle bir şeyi hiçbir bakımdan
aklım almıyor."
"Lizzy'çiğim, kendini bu tür duygulara kaptırma. Bunlar
mutluluğunu yıkar. Mevki ve karakter farklarına yeterli
hoşgörüyü göstermiyorsun. Bay Collins'in saygın tavrını,
Charlotte'un ölçülü, değişmez karakterini düşün. Charlotte'un
kalabalık bir ailenin kızı olduğunu ve bu birleşmenin maddi
bakımdan da çok iyi sayılacağını hatırla. Sonra herkesin hatırı
için şuna da inanmaya çalış, Charlotte kuzenimize karşı saygı
ve beğeniye benzer bir şey de duymuş olabilir."
"Seni hoşnut etmek için neredeyse her şeye inanmaya
razıyım, ama buna inanmamın kimseye bir yaran olmaz.
Çünkü Charlotte'un Bay Collins'e karşı biraz olsun sevgi
duyduğuna inanabilsem, şimdi kalbine karşı duyduğum
küçümsemeyi, o zaman aklına karşı, hem de daha şiddetle
duyardım. Sevgili Jane, Bay Collins kibirli, kendini
beğenmiş, dar görüşlü, aptal adamın teki; bunu sen de benim
kadar biliyorsun. Onunla evlenen kadının kesinlikle sağlıklı
düşünemeyeceğini, benim gibi herhalde sen de hissediyorsun.
Bu Charlotte Lucas da olsa, onu savunamazsın. Bir tek kişi
için, ilkenin ve şerefin anlamını değiştiremez, bencilliğin
hesap demek olduğuna, tehlikeyi duymazlığın mutluluk
sağladığına da ne beni, ne de kendini inandıramazsın."
"Onlardan bahsederken kullandığın dil çok ağır," diye
cevap verdi Jane. "Umarım onları mutlu görerek düşünceni
değiştireceksin. Ama şimdi bunu bir tarafa bırakalım. Bir şey
daha ima etmiştin. İki örnek var demiştin. Seni yanlış anlamış
olamam, ama yalvarırım Lizzy'ciğim, ona kabahatli bularak,
onun gözünden düştüğünü söyleyerek bana acı verme. Bizi
bilerek ve isteyerek kırdığı yolunda bir kuruntuya kapılmakta
acele etmeyelim. Hayat dolu, genç bir adamın sürekli çok
hesaplı ve art niyetli olmasını bekleyemeyiz. Çoğu zaman bizi
aldatan kendi gururumuzdan başka bir şey değil. Kadınlar
beğenmenin, olduğundan fazla bir anlam taşıdığı hayaline
kapılırlar."
"Erkekler de böyle olmasını sağlamaya dikkat ederler."
"Tasarlanarak yapılırsa haklı görülecek bir tarafı elbette
olamaz; ama dünyada bazı kişilerin hayal ettikleri kadar çok
komplo düzenlediğini sanmıyorum." "Bay Bingley'nin hiçbir
hareketinin özel bir tasan sonucu olduğunu söylemiyorum,"
dedi Elizabeth, "Ama hata yapmayı veya başkalarını mutsuz
etmeyi tasarlamadan da hata yapmak ve acıya yol açmak
mümkün. Düşüncesizlik, başkalarının duygularına karşı
ilgisizlik ve kararsızlık yapabilir." "Mutsuzluğunu bunlardan
birine mi bağlıyorsun?"
"Evet. Sonuncusuna. Ama devam edersem, saygı
beslediğin kişiler hakkında düşündüklerimi söyleyerek canını
sıkacağım. Vakit varken beni sustur."
"Şu halde kız kardeşlerinin onu etkilediğinde ısrar
ediyorsun." "Evet, arkadaşıyla da beraber."
"Buna inanamam. Neden uğraşsınlar? Onlar Bay
Bingley'nin ancak mutlu olmasını dileyebilirler; eğer beni
seviyorsa, onun sevgisini başka hiçbir kadın kazanamaz." "İlk
inancın yanlış. Onun mutluluğundan başka birçok şey daha
dileyebilirler: Servetinin ve mevkiinin artmasını; paralı,
yüksek
sosyeteden,
tanınmış
bir
ailenin
kızıyla
evlenmesini..." "Kuşkusuz Georgiana Darcy ile evlenmesini
istiyorlar," dedi Jane. "Ama bu konudaki düşünceleri senin
sandığından daha iyi olabilir. Ne de olsa onu benden çok daha
önceden tanıyorlar; onu daha çok sevmelerine şaşmamalı.
Ama istekleri ne olursa olsun; kardeşlerinin isteklerine karşı
gelmeleri pek mümkün değil. Çünkü ortada çok uygunsuz bir
durum olmadıkça, hangi kız kardeş kendinde böyle bir hak
bulabilir? Onun beni sevdiğine inansalardı, bizi ayırmaya
çalışmazlardı; eğer bağlı olsaydı zaten ayıramazlardı. Böyle
bir sevginin varlığını hayal etmekle, herkesin hareketlerine
aykırı ve yanlış bir anlam veriyor, beni de çok mutsuz
ediyorsun. Yanılmış olmaktan utanmıyorum ya da en azından
utansam da pek az, onun veya kardeşlerinin kötü insanlar
olduklarına inanmanın yanında bu hiç kalır. Bırak bunu iyi
yönden, aklımın alabileceği açıdan göreyim." Elizabeth böyle
bir isteğe karşı gelemezdi. Bundan sonra Bay Bingley'nin
adını aralarında hemen hemen hiç anmaz oldular.
Bayan Bennet genç adamın dönmemesine hâlâ şaşmaya
ve sızlanmaya devam ediyordu; Elizabeth'in buna açıkça tanık
olmadığı bir gün hemen hemen hiç geçmiyorsa da, annesinin
bu konuyu daha az bir endişe ile düşünme olasılığı az
görünüyordu. Elizabeth onu kendinin de inanmadığı bir şeye
ikna etmeye çalışıyor; Bay Bingley'nin Jane'e duyduğu ilginin
genel, geçici bir beğenmeden başka bir şey olmadığını, kızı
görmeyince bu ilginin de söndüğünü söylüyordu. Fakat bu
sözlerin akla yakınlığı kabul edilse de aynı sızlanmalar her
gün yineleniyordu. Bayan Bennet'ın en büyük avuntusu, Bay
Bingley'nin yazın kesinlikle yeniden geleceği düşüncesiydi.
Bay Bennet ise konuyu bambaşka bir açıdan ele alıyordu.
Bir gün Elizabeth'e, "Demek ablan aşkta hayal kırıklığına
uğradı," dedi. "Onu kutlarım. Bir kızın evlilikten sonra en
Çok hoşuna giden şey, arada sırada aşkta hayal kırıklığına
uğramaktır. İnsana düşünecek şey çıkar ve bir kıza arkadaşları
arasında bir tür ayrıcalık kazandırır. Sana ne zaman sıra
gelecek? Uzun zaman Jane'den geri kalmaya dayanamazsın
sanırım. Şimdi sıra sende; ayrıca Meryton'da ülkedeki bütün
genç kızları hayal kırıklığına uğratmaya yetecek kadar da
subay varken. Gel sen Wickham'ı seç. Hoş adam ve seni pek
güzel yaralayacaktır."
'Teşekkür ederim efendim, daha az sevimli birine de
razıyım. Hepimiz Jane kadar talihli olamayız ya."
"Doğru," dedi Bay Bennet, "ancak kısmetine nasıl biri
düşerse düşsün, çok şükür bunu büyütüp sorun yapmaya her
zaman hazır olan bir anneniz var." Bay Wickham'm dostluğu,
son günlerde ters giden olayların Longbourn ailesinden
birçoğunun üzerine çöken üzüntüyü dağıtmakta gerçekten
yararlı oluyordu. Bennet'lar onu sık görüyorlardı ve birçok
üstünlüğüne şimdi açıksözlülüğü de eklenmişti. Elizabeth'in
önceden duydukları, yani Bay Wickham'ın Bay Darcy'den
gördüğü haksızlık ve çektiği ıstıraplar artık açıkça
konuşuluyor, üzerinde dedikodu yapılıyordu. Bu konu
hakkında hiçbir şey bilmeden önce bile Bay Darcy'den sürekli
ne kadar nefret ettiklerini düşünmek bütün Meryton'luları
sevindiriyordu.
Bu konunun Hertfordshire halkınca bilinmeyen, hafifletici
bir tarafı olabileceği yalnız Jane'in aklına geliyordu: Onun
uysallığı ve her zaman temiz olan kalbi sürekli bir mazeret
arıyor, yanlışlık olma olasılığı üzerinde duruyordu. Ama
ondan başka herkes Bay Darcy'ye insanların en kötüsü
damgasını vurmuştu.
XXV
Aşk itirafları ve mutluluk planlan ile geçen bir haftadan
sonra cumartesinin gelişiyle Bay Collins sevimli
Charlotte'undan ayrılmak durumundaydı. Ayrılık acısını,
Collins'in
düğün
hazırlıkları
hafifletebilirdi.
Çünkü
Hertfordshire'a ikinci dönüşünden kısa süre sonra, onu
dünyanın en mutlu adamı yapacak günün kararlaştırılacağına
inanıyordu. Longbourn'daki akrabalarıyla geçen seferki kadar
ciddi bir şekilde vedalaştı; güzel kuzenlerine sağlık ve
mutluluk diledi ve babalarına da bir teşekkür mektubu daha
yollamaya söz verdi. Pazartesi günü Bayan Bennet her
zamanki gibi Noeli Longbourn'da geçirmeye gelen kardeşi ile
karısını sevinçle karşıladı. Bay Gardiner aklı başında, kibar,
gerek huy gerek eğitim bakımından kız kardeşinden çok üstün
bir adamdı. Ticaretle geçinen, kendi mağazaları olan bir
adamın bu kadar hoş, bu kadar terbiyeli olabileceğine
Netherfield hanımları inanmakta güçlük çekiyorlardı. Bayan
Bennet'tan ve Bayan Philips'ten bir hayli genç olan Bayan
Gardiner sevimli, akıllı, zarif bir kadındı ve Longbourn'daki
yeğenleri arasında pek sevilirdi. Hele iki büyük yeğeni ile
arasında çok özel bir yakınlık vardı. İki genç kız sık sık
Londra'da ona misafir olurlardı.
Bayan Gardiner'in gelir gelmez ilk işi hediyelerini
dağıtmak ve en son modayı anlatmak oldu. Bu iş bitince daha
az etkin bir rolü kalmış, dinleme sırası ona gelmişti. Bayan
Bennet'ın anlatacak birçok derdi, sayıp dökecek çok sıkıntısı
vardı. Son görüşmelerinden bu yana başlarına neler gelmişti
neler? Kızlarından ikisinin evlenmesine ramak kalmışken,
sonunda işler bozuluvermişti. "Jane'i suçlamıyorum," diye
devam etti, konuşmasına Bayan Bennet, "çünkü elinde
olsaydı Bay Bingley'le evlenecekti. Ama Lizzy! Ah kardeşim!
Terslik etmeseydi şu anda belki de Bay Collins'in karısı
olabilirdi, bunu düşünmek gücüme gidiyor. Adam ona tam bu
odada teklifte bulundu, ama Lizzy kabul etmedi. Bunun
sonucu olarak Leydi Lucas benden önce bir kız evlendirecek
ve Longbourn mülkü de tabii gene başkasına kalacak.
Lucas'lar çok becerikli insanlar, gerçekten kardeşim, ne
kapabilirlerse kapmaya bakıyorlar. Onlar hakkında böyle
konuşmak beni üzüyor, ama işin doğrusu bu. Kendi ailemin
içinde sözümün geçmemesi; komşularımın herkesten önce
kendilerini düşünmesi beni çok yıpratıyor ve sinirlerimi
bozuyor. Neyse, tam bu sırada gelmeniz içimi rahatlattı. Uzun
modası konusunda anlattıklarınız beni çok sevindirdi."
Bu haberlerin büyük kısmını Jane ve Elizabeth'in
mektuplarından önceden öğrenmiş bulunan Bayan Gardiner,
görümcesine kısaca cevap verdi ve yeğenlerine üzüldüğü için
sözü başka konuya çevirdi.
Daha sonra Elizabeth ile yalnız kalınca bu konu üzerinde
daha çok konuştu. "Öyle görülüyor ki, bu Janeiçin çok iyi bir
evlilik olacaktı," dedi. "Bozulduğuna üzüldüm. Ama böyle
şeyler o kadar çok yaşanıyor ki! Anlattıklarınızdan
çıkarabildiğim kadarıyla Bay Bingley tipindeki adamlar güzel
bir kıza birkaç hafta için kolayca âşık olur, sonra bir kaza
onları ayırınca onu çok kolaylıkla unuturlar. Bu tür
uçarılıklara çok rastlanıyor."
"Bu bir bakıma çok güzel bir avuntu," dedi Elizabeth,
"ama bizi avutamaz. Bağımsız ve zengin bir gencin,
çevresinin etkisiyle, daha birkaç gün öncesine kadar deliler
gibi sevdiği bir kızı unutması pek sık rastlanan bir olay
olmasa gerek."
"Ama şu 'deliler gibi sevme' deyimi o kadar beylik, o
kadar ortada bir söz ki, bana çok da bir şey ifade etmiyor.
Gerçekte bu deyim güçlü bağlar için kullanıldığı gibi, bir
saatlik tanışıklıktan doğan duygular için de çok sık
kullanılıyor. Sahi, Bay Bingley'nin sevgisi ne derece deli
gibiydi?"
"Bundan daha derin bir sevgi görmedim desem yeridir;
gözü kimseyi görmüyor gibiydi ve hep Jane ile ilgileniyordu.
Her karşılaşmalarında bu daha kesin, daha göze çarpar bir
durum alıyordu. Kendi verdiği baloda iki veya üç genç leydiyi
dansa kaldırmayarak gücendirdi; iki kez de benim sözlerimi
cevapsız bıraktı. Bunlardan güzel belirti olabilir mi? Etrafa
aldırış etmemek, aşkın ta kendisi değil midir?"
"Evet, bu gencin duyduğunu tahmin ettiğim, aşkın ta
kendisidir. Zavallı Jane! Ona acıyorum, çünkü onun
yaradılışında bir kız bunu hemen atlatamayabilir. Keşke böyle
bir Şey senin başına gelseydi Lizzy, her şeyi alaya alıp
gülerek bu derdi çok daha çabuk unuturdun. Acaba Jane
bizimle Londra'ya gelmeye razı olur mu dersin? Belki
değişiklik iyi gelir ve evden biraz uzaklaşmak çok büyük
yarar sağlar."
Elizabeth bu teklife çok sevindi ve ablasının da kabul
edeceğini hissetti. "Umarım," diye ekledi Bayan Gardiner,
"bu gencin de Londra'da olması, Jane'in kararını etkilemez.
Biz şehrin ayrı bir semtinde oturuyoruz, çevrelerimiz o kadar
ayrı ve senin de çok iyi bildiğin gibi, o kadar az dışarı
çıkıyoruz ki, Bay Bingley özel olarak Jane'i görmeye
gelmezse karşılaşmaları olası değil."
"Ki bu da olacak iş değil; çünkü şu anda arkadaşının
gözetimi altında. Bay Darcy onun Jane'i görmek için
Londra'nın böyle bir semtine gitmesine izin vermez.
Yengeciğim, böyle bir şeyi nasıl düşünebildiniz? Bay Darcy,
Grace Church Caddesi diye bir yerin adını duymuş olabilir,
ama oraya ayak basacak olsa, pisliğinin bir aydan önce
temizleneceğine hayatta inanmaz. Ayrıca inanın, Bay
Bingley'nin onsuz surdan şuraya adım atmayacağından
kuşkunuz olmasın!" "Böyle olması daha iyi. Umarım hiç
karşılaşmazlar. Ama Jane, Bay Bingley'nin kız kardeşiyle
mektuplaşmıyor mu? O, Jane'i görmeye gelmemezlik
edemez." "Jane'i tanıdığını unutacaktır."
Ama Elizabeth bu noktayı vurgulamak ve özellikle
Bingley'nin Jane'i görmekten alıkonduğunu belirtirken çok
kesin bir dil kullandığı halde, bu duyguyu analiz edince
tamamıyla ümidini kesmiş olmadığını görerek sevindi.
Bingley'nin sevgisinin, Jane'in çekiciliğinin doğal
etkisinin, arkadaşlarının etkisini ortadan kaldırmasının
mümkün, hatta olası olduğunu düşünüyordu. Jane Bennet,
yengesinin davetini sevinçle kabul etti ve Caroline kardeşi ile
aynı evde oturmadığı için Bay Bingley ile karşılaşma tehlikesi
olmaksızın, arada bir sabahlan ona uğrayabileceğini de
düşündü.
Gardiner'lar Longbourn'da bir hafta kaldılar ve Philipsler,
Lucas'lar ve subaylar sayesinde bir günleri bile boş geçmedi.
Bayan Bennet kardeşini ve gelinini eğlendirmek için öyle bir
program hazırlamıştı ki, bir kere bile ailecek baş başa yemek
yiyemediler. Evde yedikleri zamanlar aralarında kesinlikle
Wickham'ın da bulunduğu subaylar geliyordu ve böyle
günlerde Bayan Gardiner, Elizabeth'in hararetli övgülerinden
kuşkuya kapıldığı için ikisini de adamakıllı inceleme imkânı
buluyordu. Gördüklerinden çıkardığı kadarıyla bu iki gencin
çok ciddi bir aşka tutulduklarını sanmamakla birlikte, onların
birbirlerini herkese tercih ettikleri Bayan Gardiner'ın rahatını
kaçıracak kadar ortadaydı. Hertfordshire'dan ayrılmadan önce
bu konuda Elizabeth ile konuşup böyle bir bağı sürdürmenin
düşüncesizce olacağını ona anlatmaya karar verdi.
Wickham, Bayan Gardiner'a, genel özellikleriyle hiç ilgisi
olmayan bir eğlence sunuyordu. Bayan Gardiner, evlenmeden
önce on iki yıl, Derbyshire'da Wickham'ın büyüdüğü bölgede
uzun süre oturmuştu. Bu yüzden, birçok ortak tanıdıkları
vardı. Wickham, beş yıl önce Darcy'nin babası öldüğünden
beri oraya pek az gitmişse de, eski arkadaşları Bayan
Gardiner'a Wickham'la ilgili onun edinebildiğinden daha taze
haberler verebiliyordu. Bayan Gardiner, Pemberley'yi
görmüştü ve rahmetli Bay Darcy'yi de iyi bir insan olarak
tanırdı. Bu da Bayan Gardiner ile Wickham arasında bitmez
tükenmez bir konuşma konusu oluyordu. Pemberley'nin
kendisinde kalan anılarıyla, Wickham'ın yaptığı ayrıntılı
tanımları karşılaştırmak ve köşkün rahmetli sahibini bol
övmekle hem kendini hem de Wickham'ı eğlendiriyordu.
Artık babasının yerini alan Bay Darcy'nin Wickham'a
yaptıklarını öğrenince bu gencin henüz bir delikanlıyken
çevrede nasıl tanındığını hatırlamaya çalışarak, ondan böyle
bir hareketin beklenip beklenmeyeceğini düşündü. Sonunda
Bay Fitzwilliam'ın, Darcy'den çok gururlu, huysuz bir çocuk
diye söz ettiğini hatırladı.
XXVI
Bayan Gardiner, Elizabeth ile baş başa kaldığı ilk fırsatta,
hiç zaman kaybetmeden, şefkatli bir dille öğüt verdi.
Düşüncelerini dürüstçe anlattıktan sonra şöyle devam etti:
"Yapma dediler diye inadına âşık olmayacak kadar aklı
başında bir kızsın, Lizzy; onun için seninle açık konuşmaktan
korkmuyorum. Ciddi söylüyorum, dikkatli ol. Ne sen kendini
ona kaptır, ne de onun sana bağlanmasına fırsat ver; çünkü bu
maddi açıdan çok hesapsız bir hareket olur.
Onun kişiliğine diyecek bir şeyim yok; çok ilgi çekici bir
çocuk ve eğer konması gereken mirasa konsaydı, ondan daha
iyisini bulamazdın. Ama durum böyleyken, hayal peşinde
sürüklenmemelisin. Akıllı bir kızsın ve hepimiz senden aklını
kullanmanı bekliyoruz. Eminim baban senin kararlarına ve iyi
ahlakına güvenecektir. Onu hayal kırıklığına uğratmamalısın."
"Yengeciğim, gerçekten de ciddi konuşuyorsunuz."
"Evet, senin de bu işe benim gibi ciddi bakmanı
umuyorum." "Peki, öyleyse korkmanıza hiç gerek yok. Ben
başımın çaresine bakarım, hatta Wickham'ın da. Elimden
gelirse bana âşık olmasını önleyeceğim."
"Elizabeth, ciddi konuşmuyorsun."
"Özür dilerim; baştan başlayayım. Şu an Bay Wickham'a
âşık değilim, evet, kesinlikle değilim. Ama bugüne kadar
gördüklerim ile kıyaslanamayacak kadar hoş bir genç eğer
bana gerçekten bağlanırsa ama bağlanmasa daha iyi, çünkü
bunun akıllıca olmayacağını anlıyorum. Ah, şu suratsız Bay
Darcy! Babamın bana güvenmesi benim için büyük bir
şereftir, gözünden düşersem yıkılırım, ama babam Bay
Wickham'dan hoşlanıyor. Kısacası yengeciğim, içinizden
birinin benim yüzümden mutsuz olmasına neden olursam çok
üzülürüm. Ancak sevgi olunca parasızlığın gençleri
birbirlerini sevmeyi engellemeyeceğini her gün görüyoruz.
Hislerim kamçılanırsa, benzerlerimden daha akıllıca hareket
edeceğime nasıl söz verebilirim! Hatta bu duygulara karşı
durmanın akıllılık olacağını nasıl bilebilirim? Onun için size
ancak acele etmeyeceğime dair söz verebilirim. Bay
Wickham'ın gözdesi olduğuma inanmakta acele etmeyeceğim,
onunla birlikteyken hayal kurmayacağım. Kısacası elimden
geleni yapacağım."
"Belki de ona buraya bu kadar sık gelme cesaretini
vermezsen iyi edersin; hiç olmazsa annene onu davet etmesini
hatırlatmasan."
Elizabeth ne denmek istendiğini anladığını gösterir bir
gülümseme ile: "Geçen gün yaptığım gibi. Çok doğru, bundan
kaçınmak akıllıca bir iş olur. Ama bize her zaman bu kadar
sık geldiğini sanmayın. Bu hafta sizin hatırınız için böyle sık
çağrıldı. Bilirsiniz, annem misafirleri için durmadan eş dost
çağırmayı görev sayar. Gerçekten, en akıllıca olduğunu
sandığım şeyi yapacağıma şerefim üzerine söz veriyorum.
Umarım içiniz rahat etmiştir."
Yengesi içinin rahat ettiğini söyledi ve Elizabeth öğütleri
için ona teşekkür ettikten sonra ayrıldılar. Böyle nazik bir
konuda genç kızı gücendirmeden çok yerinde öğüt vermişti.
Gardiner'lar ve Jane gittikten çok kısa bir süre sonra Bay
Collins, Hertfordshire'a döndü, ama Lucas'larda kaldığı için
gelişi Bayan Bennet'ı fazla rahatsız etmedi. Evlilik tarihi hızla
yaklaşıyordu; Bayan Bennet de artık buna kaçınılmaz gözüyle
bakmaya başlayarak inattan vazgeçmiş, sık sık, "Umarım
mutlu olurlar," demeye başlamıştı. Düğün perşembe günü
yapılacaktı. Charlotte Lucas çarşamba günü veda ziyaretlerini
yaptı ve gitmek için kalktığı zaman annesinin iyi dileklerini
söylerken gösterdiği nezaketsizlikten ve isteksizlikten utanan
ve samimi olarak üzülen Elizabeth, arkadaşıyla beraber
odadan çıktı. Merdivenlerden inerlerken Charlotte:
"Senden sık sık mektup alacağımı umuyorum, Eliza,"
dedi. "Elbette umabilirsin."
"Bir şey daha rica edeceğim. Beni görmeye gelir misin?"
"Ben senin sık sık buraya geleceğini umuyorum."
"Bir süre şehirden ayrılmama ihtimal yok. Onun için
Hunsford'a geleceğine söz ver." Elizabeth bu misafirlikten
zevk alacağını hiç ummamasına rağmen, gelmem diyemedi.
"Babamla Mana martta bize gelecekler," dedi arkadaşı, "senin
de onlara katılacağını umanm. Gerçekten Eliza, onların
gelişine nasıl sevindiysem, senin gelişine de en az o kadar
sevineceğim."
Nikâh kıyıldı ve gelinle damat kiliseden çıkar çıkmaz
yolcu edildiler. Herkes bu konuda söylenmesi gelenek olan
şeyleri dinledi ve söyledi. Elizabeth çok geçmeden
arkadaşından mektup aldı. Birbirlerine her zaman yaptıkları
gibi sık ve düzenli yazdılar; ancak bunların eski mektupları
kadar samimi olmasına imkân yoktu. Elizabeth, Charlotte'la
olan samimiyetlerinin getirdiği bütün rahatlığın artık bittiğini
hissetmeden yazamıyor ve cevaplarını geciktirmemeye karar
vermiş olmasına rağmen, bunu bugünden çok, geçmişin hatırı
için yapıyordu. Charlotte'un ilk mektupları bir hayli merakla
karşılanmıştı: Yeni evinden nasıl söz edeceğini, Leydi
Catherine'i nasıl bulacağını, ne dereceye kadar mutlu
olduğunu iddia edebileceğini merak etmemek elde değildi.
Ama, mektuplar okunduğunda Elizabeth, Charlotte'un kendini
her konuda tam önceden beklediği gibi bir dille ifade ettiğini
hissetti. Neşeli bir ifade kullanıyor, rahatlık içindeymişe
benziyor ve övemeyeceği hiçbir şeyden söz açmıyordu. Ev,
eşya, muhit ve yollar... her şey tam beğendiği gibiymiş ve
Leydi Catherine de ona karşı çok arkadaşça ve nazik
davranıyormuş. Bu, Hunsford'un ve Rosings'in Bay Collins
tarafından çizilen tablosunun akıllıca yumuşatılmış bir
kopyasıydı ve Elizabeth, anlatılmayanları öğrenmek için
misafirliğe
gideceği
zamanı
beklemesi
gerektiğini
düşünüyordu.
Jane kardeşine Londra'ya sağ salim vardıklarını bildiren
birkaç satırlık bir mektup yazmıştı. Bundan sonraki
mektubunda, Elizabeth, onun Bingley'lerden de bir haber
verebilecek durumda olmasını diliyordu.
Elizabeth, Jane'in ikinci mektubunu sabırsızlıkla bekledi
ve her zaman olduğu gibi aldığı mektup bu sabırsızlığa
değmedi. Jane Londra'ya gideli bir hafta olduğu halde
Caroline'i ne görmüş, ne de ondan haber almıştı. Yine de
arkadaşına Longbourn'dan yolladığı son mektubun bir kazaya
uğrayarak kaybolduğuna karar vermiş ve mektubuna şöyle
devam etmişti: "Yengem yarın Londra'nın onların oturduğu
bölgesine gidecek. Ben de bu fırsattan yararlanarak
Grosvenor Caddesi'ne uğrayacağım."
Bu ziyareti gerçekleştirdikten ve Caroline Bingley'yi
gördükten sonra bir mektup daha yazdı. Bunda da diyordu ki:
"Caroline'in pek keyfi yoktu. Ama beni gördüğüne çok
memnun oldu ve Londra'ya geleceğimi kendisine haber
vermediğim için bana sitem etti. Demek ki mektubumun eline
geçmediğini düşünmekte haklıymışım, ağabeyinin de hatırını
sordum tabii. İyiymiş, ama vaktinin çoğunu Bay Darcy'ye
ayırdığı için yüzünü bile görmüyorlarmış. Georgiana Darcy'yi
yemeğe beklediklerini anladım. Onu görmeyi çok isterdim!
Caroline ile Bayan Hurst dışarı çıkacakları için misafirliğim
pek uzun olamadı. Sanırım yakında bize gelecekler."
Elizabeth bunları okuyunca başını acıyla salladı.
Ablasının Londra'da olduğunu Bay Bingley'nin ancak bir
rastlantıyla öğrenebileceğine inanıyordu. Aradan dört hafta
geçtiği halde. Jane hâlâ Bingley'yi görmemişti. Buna
üzülmediğine kendi kendini inandırmaya çalışıyordu. Ama
Caroline Bingley'nin kayıtsızlığını artık görmemezlik
edemiyordu. Tam iki hafta her sabah evde bekledikten, her
akşam da onun adına yeni bir özür bulduktan sonra beklediği
ziyaretçi gelebildi. Ama çok kısa oturması ve özellikle
tavırlanndaki değişiklik Jane'in kendi kendini daha fazla
aldatmasına izin vermedi. Bunun üzerine kız kardeşine
yazdığı mektup neler hissettiğini gösteriyordu:
"Caroline Bingley'nin bana karşı olan duygularında
tamamıyla yanıldığımı itiraf edersem sevgili Lizzy 'çiğimin,
doğru yargıda bulunduğu için sevinmeyeceğine eminim. Ama
canım kardeşim, olaylar seni haklı çikardıysa da, onun bana
karşı davranışlarına bakarak duyduğum güvenin, senin
kuşkun kadar doğal olduğunu ileri sürersem inatçı olduğumu
düşünme. Benimle ne diye arkadaş olmak istemiş, hiç
anlamıyorum. Ama aynı durum bugün tekrarlansa eminim
gene aldanırım. Caroline düne kadar ziyaretime karşılık
vermedi ve arada geçen sürede ise ne bir satır mektup ne de
bir haber çıktı ondan. Geldiğinde, bundan keyif almadığı çok
belliydi Daha önce gelemediği için üstünkörü bir özür diledi,
beni tekrar görmek istediğine dair bir tek söz söylemedi ve
her açıdan o kadar bambaşka bir kızdı ki, kalkıp gittiği zaman
bu dostluğu artık burada kesmeye, daha fazla devam
ettirmemeye karar vermiştim. Elimden onu suçlu bulmamak
gelmese de, ona acıyorum. Herkesin içinden bir tek beni seçip
arkadaş olmakla büyük bir hata işlemiş olduğunu
düşündüğünü sanıyorum. Bir zamanlar arkadaş olmamızı
istemişti. Ona acıyorum, çünkü yaptığının doğru olmadığını
hissediyordur ve bunun nedeninin kardeşi için duyduğu
endişe olduğuna kuşku duymadığımdan ona acıyorum. Bir
konuya daha fazla değinmeme gerek yok. Bu endişenin hiç de
yerinde olmadığını biz biliyoruz, ama eğer o her şeye rağmen
endişe duyuyorsa, bana karşı neden böyle davrandığı anlaşılır.
Kardeşinin üstüne haklı olarak o kadar titriyor ki; onun için
duyduğu
her
endişe
doğaldır
ve
kardeşlikten
kaynaklanıyordur. Ama Caroline'in hâlâ bu gibi korkular
taşımasına şaşmamak elimden gelmiyor, çünfcü Bay
Bingley'nin bana karşı biraz olsun ilgisi olsaydı çoktan, çok
önceden karşılaşmamız gerekirdi. Caroline'in söylediği bir
sözden çıkardığım kadarıyla, Londra'da olduğumdan haberi
var. Yine de konuşurken büründüğü tavırdan kardeşinin
Georgiana Darcy'ye eğilimi olduğuna kendi kendini
inandırmaya çalıştığı sonucu çıkıyor. Bunu anlayamıyorum.
Günah almaktan korkmasam bu işte büyük bir ikiyüzlülük
sezebilirim. Ama bundan sonra kaygılı bütün düşünceleri
silmeye ve yalnız beni mutlu edecek şeyleri düşünmeye
çalışacağım. Senin şefkatini, dayıcığımın ve yengeciğimin
bitmez tükenmez iyiliklerini hatırlayacağım. Ne olur bana
hemen mektup yaz. Caroline Bingley onun Netherfield'e bir
daha dönmeyeceği, köşkü elden çıkaracağı gibi bir şeyler
söyledi, ama kesin konuşmadı. Artık bunun üstünde
durmamak daha iyi. Hunsford'daki arkadaşlarımızdan güzel
haberler veren mektuplar almana çok sevindim. Sir Wüliam
ve Maria ile beraber ziyaretlerine gitmeni isterim. Orada çok
rahat edeceğine kuşkum yok. Sevgiler..."
Bu mektup Elizabeth'i çok üzdü, ama Jane'in artık hiç
olmazsa
Caroline'in
ikiyüzlülüğüne
aldanmayacağını
düşününce keyfi yerine geldi, artık Bay Bingiey'den hiçbir
şey beklenemezdi. Zaten Elizabeth onun Jane'e olan ilgisinin
yeniden canlanmasını bile dileyemiyordu. Olup bitenleri
düşündükçe Bay Bingley gözünden düşüyordu; hem ona ceza
olması, hem de belki böylesi Jane için daha iyi olur diye onun
gerçekten yakında Georgiana Darcy ile evlenmesini diledi.
Wickham'ın anlattığına bakılırsa bu kız, Bay Bingley'yi Jane'i
elinden kaçırdığı için bin pişman edecek türdendi.
Öte yandan Bayan Gardiner, Elizabeth'e Wickham
hakkında verdiği sözü hatırlatarak ondan bilgi istedi ve
Elizabeth kendinden çok, yengesinin hoşuna gidecek şeyler
yazma gereğini duydu. Bay Wickham'ın görünürdeki eğilimi
azalmış, ilgisi sönmüştü; şimdi artık bir başkasını
beğeniyordu. Elizabeth olup bitenleri görebiliyordu. Ama
bunu görmek de, yazmak da ona acı vermiyordu. Maddi
durumları elverse, Bay Wickham'ın yalnız onu seçeceğine
inanmak, gururunu okşuyordu. Wickham'n şimdi hoşuna
gitmeye çalıştığı genç bayanın en göze çarpan çekiciliği
ansızın on bin sterlinlik bir servete konmuş olmasıydı!
Elizabeth,
Wickham'a
karşı
arkadaşı
Charlotte'a
davrandığından daha hoş görülü davranıyor, onun para için
evlenmek istemesini kınamıyordu. Tersine, bundan daha
doğal ne olabilirdi? Ondan vazgeçmek için genç adamın
duygularıyla savaştığını tahmin edebilmekle beraber, bunun
her ikisi için de akıllıca ve uygun bir karar olduğunu kabul
etmeye hazırdı ve ona gerçekten yürekten mutluluklar
dileyebilirdi.
Elizabeth bütün bunları Bayan Gardiner'e anlattı; durumu
da ayrıntılı olarak bildirdikten sonra şöyle devam etti: "Çok
da âşık olmadığıma artık inandım yengeciğim; çünkü bu
temiz ve yüksek tutkuyu duymuş olsaydım, şu anda onun
adından bile nefret edecek ve onun için her türlü kötülüğü
dileyecektim. Oysa şimdi ona karşı yalnızca dostluk
duymakla kalmıyor, aynı zamanda Bayan King'e karşı da
tarafsız davranabiliyorum. Ondan nefret ettiğimi, onun çok iyi
bir kız olduğunu düşünmekte isteksizlik duyduğumu gösteren
bir şey hissetmiyorum. Bütün bunlar aşk olamaz. Olup
bitenleri görebilmem çok yararlı sonuç verdi; gerçi ona
çılgınca bağlansaydım, tanıdıklarım için çok daha ilgi çekici
bir konu olurdum, silik kaldığıma üzüldüğümü söyleyemem.
Bu bazen çok pahalıya maloluyor. Kitty ile Lydia onun bu
vazgeçişine benden fazla kederleniyorlar. Onlar henüz
dünyayı anlamak için yakışıklı gençlerin de, çirkin erkekler
gibi para kazanmaları gerektiği görüşünü tatsız bulurlar, kabul
edemezler."
XXVII
Ocak ve şubat aylan Longbourn ailesi için bunlardan daha
önemli olaylar ve Meryton'a yapılan yürüyüşlerden başka bir
değişiklik getirmeden geçip gitti. Mart ayında, Elizabeth
Hunsford'a gidiyordu. Önceleri oraya gitmeyi pek ciddiye
almamıştı, ama çok geçmeden Charlotte'un onun gelmesine
bel bağladığını anladı ve sonra kendisi de yavaş bu misafirliği
daha büyük bir zevkle ve kesinlikle düşünmeye başladı.
Charlotte'un yokluğu onu tekrar görme isteğini artırmış, Bay
Collins'e duyduğu tiksintiyi azaltmıştı. Hem bu tasan içinde
bir soyluluk da banndınyordu. Annesi ve uyuşamadığı kız
kardeşleriyle evdeki yaşantısı kusursuz sayılmazdı ve genç
kızın herhangi bir değişikliğe hiç olmazsa, yalnızca değişiklik
olduğu için gereksinimi vardı. Kaldı ki, bu yolculuk Jane'i de
kısa bir süre için olsun görmesini sağlayacaktı ve sözün kısası
yolculuk vakti yaklaştıkça gidemezse üzüleceğini bile
hissetmeye başladı. Neyse ki hiçbir aksilik çıkmadı ve her şey
Charlotte'un ilk çizdiği programa göre ilerledi. Yolculuğa Sir
William ve küçük kızıyla bir gece Londra'da kalmaları da
eklenince program adamakıllı mükemmelleşti.
Elizabeth'in tek üzüldüğü şey babasından ayrılmaktı.
Kızını özleyeceği kesin olan Bay Bennet, iş ciddiye binince
Elizabeth'in gitmesine o kadar üzüldü ki, ona, mektup
yazmasını söyledi ve kendisinin de karşılık yazacağına dair
söz verdi.
Elizabeth'le Bay Wickham'm vedalaşmaları dostça oldu;
hatta Wickham, Elizabeth'ten bile dostça davrandı. Bugün
başkasının peşinde olsa bile bu ona, ilk ilgisini çeken ve hak
eden, ilk onu dinleyen ve ilk acıyan, ilk beğendiği kızın
Elizabeth olduğunu unutturamazdı. Onu uğurlayıp, iyi
eğlenceler dilerken, Leydi Catherine de Bourgh'dan neler
beklemesi gerektiğini anlatırken, gerek bu leydi, gerekse
göreceği diğer insanlar hakkındaki düşüncelerinin birbirlerini
tutmasını dilerken, tavrında öyle bir incelik ve öyle bir ilgi
vardı ki; Elizabeth bunların kendini bu genç adama her zaman
çok içten bir sevgiyle bağlayacağını hissetti. Ondan
ayrılırken, ister evli, ister bekâr olsun, onu her zaman sevimli
ve hoş bir erkek örneği olarak göreceğini düşündü. Ertesi gün
Elizabeth'e yol arkadaşlığı edenler de Bay Wickham
hakkındaki olumlu izlenimlerinden bir şey kaybettirmediler.
Ne Sir William Lucas, ne de iyi huylu fakat babası kadar boş
kafalı bir kız olan Maria dinlenmeye değer bir şey
söyleyemiyordu. Elizabeth onları ancak arabanın tıkırtısından
duyduğu kadar bir zevkle dinliyordu. Gerçi Elizabeth gülünç
konulara bayılırdı, ama Sir William'ı saçmalıklarından
sıkılacak kadar uzun süredir tanıyordu. Ne krala takdim
edilişinin, ne de şövalyeliğinin anlatılmadık tarafı kalmıştı,
nezaketi de anlattıkları kadar bayat, ezbere bilinen bir şeydi.
Yolculukları yalnızca yirmi dört mil sürecekti. O kadar
erken yola koyulmuşlardı ki, öğleyin Gracechurch Caddesi'ne
vardılar. Araba, Bay Gardiner'm kapısına geldiği zaman Jane
salonun penceresinde gelmelerini bekliyordu. Kapıdan
girdikleri zaman da onları karşılamaya koşmuştu ve merakla
ablasını süzen Elizabeth, onu her zamanki kadar güzel ve
sağlıklı gördüğüne sevindi. Merdivenlerde sıra kız ve erkek
çocuğu dizilmiş bekliyordu. Gardiner'in çocukları Elizabeth'i
görmek
için
salonda
bekleyemeyecek
kadar
sabırsızlanmışlardı; ama onu bir senedir görmedikleri için
duydukları utangaçlık da aşağı inmelerine engel olmuştu.
Herkes şen, herkes memnundu; o gün çok hoş, sabahleyin
telaşla ve alışverişle; gece de tiyatrolardan birinde geçti.
Tiyatroda Elizabeth yengesinin yanında oturdu. İlk söz
açtıkları konu Jane oldu. İnceden inceye sorduğu sorulara,
Jane'in moralini yüksek tutmak için çok uğraştığı halde arada
sırada ümitsizliğe kapıldığı cevabını alınca şaşkınlıktan çok,
üzüntü duydu. Gene de, bunun uzun sürmeyeceğini ummak
akla yakındı. Bayan Gardiner, Bayan Caroline Bingley'nin
Gracechurch Caddesi'ne yaptığı ziyaret hakkında da ayrıntılı
bilgi verdi. Jane ile kendisi arasında farklı zamanlarda geçen
ve Jane'in bu dostluğun devam etmesini artık gerçekten
istemediğini gösteren konuşmaları aktardı.
Daha sonra Bayan Gardiner yeğenine Bay Wickham'ın
uçarılığından ötürü takıldı ve bu duruma bu derece iyi
katlandığı için genç kızı kutladı.
"Ama Elizabeth'çiğim," dedi, "şu Bayan King nasıl bir
kız? Dostumuzun kendisini para için sattığını düşünmek beni
üzer."
"Rica ederim yengeciğim, evlenme işlerinde satılmakla
akıllıca hareket etmenin arasında ne fark var? Sağduyu nerede
biter, para hırsı nerede başlar? Geçen Noel'de onun benimle
evlenmesinden korkuyor, çünkü bunun akıllıca olmayacağını
düşünüyordunuz; şimdi de on bin sterlini olan bir kızla
evlenmeye kalkıştı diye kendini para için satıyor mu,
satmıyor mu diye anlamak istiyorsunuz?"
"Sen bana Bayan King'in nasıl bir kız olduğunu söylersen
ben de bu konuda ne düşüneceğimi bilirim!"
"Bence çok iyi bir kız; bir kötülüğünü duymuş değilim."
"Ama büyükbabası ölüp de kız bu servete konuncaya
kadar Bay Wickham ona metelik vermemişti."
"Vermemişti; niye versin? Param olmadığı için benim
sevgimi kazanması nasıl uygun görülmüyorsa, ilgi duymadığı,
üstelik benim kadar da yoksul olan bir kıza ilgi göstermesinde
ne anlam olabilirdi ki."
"Ama kıza bu olaydan hemen sonra ilgi göstermesi
incelikten uzak görünüyor." "Darda olan bir adamın,
başkalarının uyabileceği kibarlıkları yerine getirecek zamanı
yoktur. Kızın buna bir itirazı yoksa, bize ne?"
"Kızın itiraz etmemesi Bay V/ickham'ı haklı gösteremez.
Bu ancak kızda bir eksiklik ya aklının ya da duygusunun kıt
olduğunu gösterir."
"Pekâlâ," dedi Elizabeth, "istediğiniz gibi olsun. Adamı
çıkarcı; kızı da aptal olarak bilin." "Hayır Lizzy, benim
istediğim bu değil. Biliyorsun ki Derbyshire'da bu kadar uzun
zaman yaşamış olan bir genç için kötü düşünmek beni üzer."
"Haa, eğer bütün sorun bu ise; ben Derbyshire'da oturan
gençler hakkında kötü düşünüyorum; Hertfordshire'da oturan
dostlarının da onlardan aşağı kalır yanı yok. Hepsinden
bıktım. Çok şükür, yarın tek bir hoş tarafı olmayan, ne
tavrında ne de zekâsında beğenilecek hiçbir özellik
bulunmayan bir adamın oturduğu yere gidiyorum. Aslında,
yakından tanımaya değer olan yalnızca aptal erkeklerdir."
"Dikkat et Lizzy; bu sözlerde sevda yarası almış genç
kızların hayal kırıklığı seziliyor." Oyunun bitmesiyle
birbirlerinden ayrılmadan önce Elizabeth, dayısı ile
yengesinin o yaz yapmayı tasarladıkları bir geziye katılma
daveti alma gibi beklenmedik bir mutluluğa erdi. "Bu
yolculuğun nereye kadar uzanacağını kararlaştırmadık," dedi
Bayan Gardiner, "ama belki göller bölgesine kadar uzanırız."
Elizabeth için bundan daha hoş bir plan olamazdı, daveti
hemen büyük bir mutlulukla kabul etti. "Benim canım, canım
yengeciğim," dedi coşkuyla, "ne sevinç, ne mutluluk; canıma
can kattınız, bana kuvvet verdiniz. Hayal kırıklığına ve hüzne
elveda! Kayaların ve dağların yanında erkekler nedir ki! Ah,
ne sevinçli saatler yaşayacağız. Döndüğümüz zaman gezip
gördükleri yerlere dair herhangi bir izlenimleri olmayan
yolcular gibi olmayacağız. Nereye gittiğimizi bileceğiz. Ne
gördüğümüzü hatırlayacağız; göller, dağlar ve nehirler
hayalimizde birbirine karışmayacak; ne de belirli bir
manzarayı anlatırken onun yeri şurasıdır, burasıdır diye kavga
edeceğiz. Bizim övgülerimiz diğer yolcularınki gibi bıktırıcı
olmayacak."
XXVIII
Ertesi gün yolculukta gördüğü her şey Elizabeth için yeni
ve ilgi uyandırıcıydı. Keyfî de pek yerindeydi. Çünkü ablasını
çok iyi görmüş; sağlığı hakkında hiçbir endişeye neden
olmadığını anlamıştı. Kuzeye yapacağı yolculuğun düşüncesi
de kendisi için sonsuz bir sevinç kaynağıydı. Ana yoldan
ayrılıp da Hunsford'a giden patikaya saptıklarında bütün
gözler papaz lojmanını aramaya ve herkes, her dönemecin
ardından karşılarına bu evin çıkmasını beklemeye başladı.
Yolun bir yanını Rosings Park'm parmaklıkları sınırlıyordu.
Elizabeth burada oturanlar hakkında duyduğu şeyleri
düşünerek gülümsedi.
Sonunda ev göründü. Hafif bir bayırla yola inen, bahçenin
ortasında, yeşil tahta parmaklıklı ve taştan bir ev vardı. Her
şey eve vardıklarını gösteriyordu. Bay Collins ve Charlotte
kapıda göründüler ve araba küçük bahçe kapısının önünde
durdu. Konuklar çakıllı yolda kısa bir yürüyüşle eve giderken
herkes birbirine başıyla selam veriyor, gülümsüyordu.
Misafirlerle ev sahipleri birbirlerini görmenin verdiği sevinç
içindeydiler. Bayan Collins arkadaşını çok candan bir sevinçle
karşıladı; bu kadar samimi karşılanmak Elizabeth'i geldiği
için gittikçe daha çok sevindiriyordu. Evlenmenin kuzeninin
tavırlarında hiçbir değişiklik yapmadığını fark etti. Aynı resmi
nezaketini koruyordu ve ailesinin sağlık durumunu sormak ve
memnuniyet verici cevaplar almak için genç kızı birkaç
dakika kapıda tuttu. Bundan sonra, Bay Collins'in girişteki
holün güzelliğini övmesi için bir süre oyalanmasını
saymazsak, vakit kaybetmeden içeri girdiler. Salona gelir
gelmez Bay Collins ağdalı bir resmiyetle hepsine bir kez daha
hoş geldiniz diyerek fakirhanesine şeref verdiklerini belirtti,
sonra da karısının içecek bir şey almaları konusunda yaptığı
bütün teklifleri yineledi.
Elizabeth, kendini kuzeninin caka satmasını görmeye
hazırlamıştı. Bay Collins odanın genişliği, manzarası ve
mobilyaları üzerinde dururken genç kız Bay Collins'in bunları
özellikle kendisine göstermek istediği duygusuna kapılıyordu.
Bay Collins, Elizabeth'in kendini reddetmekle neler
kaybettiğini ona anlatmak ister gibiydi. Fakat her şey rahat,
derli toplu görünse de, genç kız herhangi bir pişmanlık
belirtisi göstererek kuzenini memnun edemedi. Tersine, böyle
bir hayat arkadaşı ile birarada olduğu halde hâlâ neşeli
olabilen arkadaşına şaşkınlıkla bakıyordu. Bay Collins,
karısının utanacağı bir şey söyleyince, ki bu sık oluyordu,
Elizabeth gözlerini istemeden Charlotte'a çeviriyordu. Bir iki
kez arkadaşının hafifçe kızardığını fark etti, ama genelde
Charlotte akıllılık ediyor, her şeyi duymuyordu. Büfeden
şöminenin önündeki parmaklığa kadar odadaki her mobilya
parçasını beğenip övmeye, Londra'da olup bitenleri anlatmaya
yetecek kadar oturduktan sonra, Bay Collins misafirlerini
bahçede dolaşmaları için çağırdı. Geniş ve iyi düzenlenmiş
bahçenin bakımı ile kendisi ilgileniyordu. Bahçesinde
çalışmak en çok övündüğü zevklerinden biriydi ve
Charlotte'un, bahçeyle uğraşmanın çok yararlı bir spor
olduğunu ve kocasını buna elinden geldiği kadar
özendirdiğini ciddiyetle söylemesine Elizabeth hayranlık
duydu. Gerek yollarda, gerek yol dönemeçlerinde hep önden
giden Bay Collins, onlardan beklediğini hissettirdiği övücü
sözlerin söylenmesine güç bela fırsat verirken geride
bıraktıkları manzaraların güzelliğine de işaret ediyordu. Dört
bir yanda uzanan tarlaların ve çok uzak koruluktaki ağaçların
sayısını bile ezbere biliyordu. Ama papaz evinin karşısına
düşen ağaçların arasından görünen Rosings, ne kendi
bahçesiyle, ne civardaki ne de ülkedeki hiçbir manzarayla
kıyaslanamazdı. Bu köşk, bir yamaca yapılmış, güzel ve
modern bir binaydı.
Bay Collins misafirlere bahçeden sonra, kendine ait olan
iki tarlayı da gösterecekti. Fakat bayanlar sabahki, kırağının*
ıslaklığına
dayanacak
türden
pabuçlar
giymemiş
olduklarından geri döndüler ve Sir William, Bay Collins'e
eşlik ederken Charlotte da kardeşi ile Elizabeth'i diğer odaları
gezmeleri için eve götürdü. Belki de burasını kocasının
yardımı olmaksızın kendisi gezdirip göstereceği için çok
seviniyor olsa gerekti. Ev biraz küçüktü, ama iyi inşa
edilmişti. Her şey güzel, temiz ve kullanışlı bir şekilde
yerleştirilmişti; Elizabeth bunun Charlotte'un becerisi olduğu
sonucunu çıkardı. Bay Collins'i unutabilse, etrafta gerçekten
huzur hissediliyordu. Bundan Charlotte'un da açıkça memnun
olduğunu gören Elizabeth, onun Bay Collins'i sık sık
unutabilmeyi başardığını düşündü. Elizabeth, Leydi
Catherine'in hâlâ köyde olduğunu öğrenmişti. Yemekteyken
bundan gene söz açılınca Bay Collins söze karıştı:
Dostları ilə paylaş: |