Aşk ve Gurur



Yüklə 1,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə8/12
tarix22.01.2022
ölçüsü1,64 Mb.
#83041
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   12
Aşk ve Gurur - Jane Austen ( PDFDrive )


partisinde 

gürültüden 

hiç

konuşulamıyordu,  ama  genç  subay,  tavırlarıyla  kendini



herkese  sevdirmişti.  Ne  söylese,  ne  yapsa  beğeniliyordu.

Elizabeth  oradan  kafası  onunla  dolu  olarak  ayrıldı.  Yol

boyunca  Bay  Wickham'dan,  onun  kendine  anlattıklarından

başka  hiçbir  şey  düşünemedi.  Fakat  yolda  ne  Lydia,  ne  de

Collins  bir  dakika  bile  susmadıkları  için  Elizabeth,

Wickham'ın  adını  bile  anmaya  fırsat  bulamadı.  Lydia  hiç




durmadan  piyango  oyunundan,  kaybettiği  ve  kazandığı

fişlerden söz ediyor; Bay Collins de Bay ve Bayan Philips'in

nezaketini  anlatıyor,  iskambildeki  zararına  hiç  aldırmadığına

yemin  ediyor,  yemekteki  yiyecekleri  sayıyor,  kuzenlerini

rahatsız  ettiğinden  endişelendiğini  tekrarlayıp  duruyordu.

Öyle  ki;  araba  Longbourn'da  durduğu  zaman  Bay  Collins'in

söyleyecekleri hâlâ bitmemişti.

Elizabeth,  Bay  Wickham  ile  arasında  geçen  konuşmayı

ertesi gün Jane'e anlattı. Jane şaşkınlık ve üzüntüyle dinledi:

Bay  Darcy'nin  Bay  Bingley'nin  saygısına  layık  olmadığına

inanamıyordu. Ama Wickham gibi cana yakın ve sevimli bir

gencin  doğru  söylediğinden  kuşkulanmak  da  elinden

gelmiyordu.  Onun  gerçekten  bu  kadar  büyük  haksızlığa

uğramış  olma  olasılığı,  genç  kızın  bütün  şefkat  duygulannı

uyandırmaya  yetmişti.  Bu  nedenle  her  iki  genç  hakkında  da

iyi  düşünmekten,  her  birinin  davranışını  ayrı  savunmaktan,

başka  türlü  anlatılması  ve  anlaşılması  mümkün  olmayan

şeyleri  kazaya  veya  yanılgıya  yüklemekten  başka  yapılacak

şey  kalmamıştı.  Jane,  "Bence  ikisi  de  bizim  aklımıza

gelmeyecek  bir  şekilde  aldanmışlar,"  dedi.  "Belki  de  ilgili

kişiler birinin söylediklerini öbürüne yanlış anlatmıştır. Sözün

kısası, kabahatin asıl hangi tarafta olduğunu bilmeden bu iki

genci  birbirinden  soğutan  nedenleri  veya  durumları  tahmin

edemeyiz."

"Çok doğru. Şu halde Jane'ciğim, bu işte ilgisi olabilecek

kimseleri savunmak için neler söyleyeceksin bakalım? Onları

da  temize  çıkar  bari,  yoksa  birinden  biri  için  kötü  şeyler

düşünmek zorunda kalacağız."




"Sen  istediğin  kadar  alay  et,  ama  beni  fikrimden

vazgeçiremezsin.  Canım  Lizzy'ciğim,  babasının  sevdiği  ve

geçimi  için  para  bırakmak  istediği  bir  gence  böyle

davranmanın  Bay  Darcy'yi  ne  kadar  küçük  düşürdüğünü

düşünsene!  Olacak  iş  değil!  Biraz  insanlığı  olan,  biraz

karakter  sahibi  bir  kişinin  elinden  böyle  bir  şey  yapmak

gelmez. Hem sonra en yakın arkadaşı Bingley onun hakkında

bu kadar yanılmış olabilir mi? Yo! Hayır!" 

"Bay Bingley'nin aldatılmış olması, Bay Wickham'ın bana

dün  akşam  isimlere  ve  gerçeklere  değinerek  anlattığı  şeyleri

uydurmuş olmasından çok daha akla yakın. Eğer öyle değilse,

Bay  Darcy  bunun  aksini  kanıtlasın.  Ayrıca,  gerçek  Bay

Wickham'ın gözlerinden okunuyordu." "Sahiden çok zor, çok

üzücü  bir  durum.  İnsan  ne  düşüneceğini  bilemiyor."  "Beni

bağışla ama; insan ne düşüneceğini bal gibi biliyor."

Ama  Jane  kesin  olarak  yalnızca  bir  nokta  üzerinde

odaklanmıştı:  Eğer  Bay  Bingley  aldatılmış  ise,  bu  iş

duyulunca çok üzülecek, çok acı çekecekti.

Genç  kızlar,  Bingley'lerin  gelişi  üzerine  baş  başa

konuşmakta  oldukları  fidanlıktan  içeri  çağrıldılar.  Bay

Bingley  ile  kız  kardeşleri  onları  uzun  süredir  beklenen

Netherfîeld balosuna çağırmak için gelmişlerdi. Balo gelecek

perşembe  yapılacaktı.  Caroline  ile  ablası  sevgili  arkadaşları

Jane'i 


tekrar 

gördüklerine 

çok 

sevindiler. 



Son

buluşmalarından bu yana geçen zamanın onlara bir asır kadar

uzun  geldiğini  söylediler.  O  geceden  beri  nelerle  uğraştığını

sordular. Bayan Bennet ile konuşmaktan mümkün olduğunca

uzak  durup  Elizabeth  ile  çok  az  konuştular;  diğer  kızlara  da

hiçbir  söz  söylemediler,  ağabeylerini  şaşırtan  ve  bir  şey




söylemesine  fırsat  bırakmayan  bir  acelelikle  yerlerinden

kalkıp,  Bayan  Bennet'ın  nezaketinden  kurtulmaya  can

atıyorlarmış gibi hemen çıkıp gidiverdiler.

Netherfield  balosunun  yapılacağını  öğrenmek  ailenin

bütün kadınlarını son derece sevindirmişti. Bayan Bennet bu

balonun  en  büyük  kızı  onuruna  verildiğine  inanıyordu.  Hele

baloya  resmî  bir  davetiye  ile  değil  de,  bizzat  Bingley

tarafından çağrılmak gururunu okşamıştı. Jane iki arkadaşının

eşliğinde,  Bingley'nin  de  ilgisiyle  hoş  bir  gece  geçireceğini,

Elizabeth de zevkle, Bay Wickham ile bol dans edeceğini ve

Bay Darcy'nin bakışları ve hareketlerinin bütün öğrendiklerini

doğrulayacağını  düşünmeye  başladı.  Catherine  ile  Lydia'nın

balodan  bekledikleri  mutluluk,  tek  bir  olaya  veya  belirli  bir

insana bağlı değildi. Gerçi her ikisi de Elizabeth gibi gecenin

yarısını  onları  tatmin  edecek  tek  kavalye  olan  Wickham  ile

dans  ederek  geçirmeye  kararlı  olmakla  beraber  nihayetinde

balo, sadece bir balo idi. Mary bile baloya gitme konusunda

isteksiz olmadığını söylüyordu:

"Sabahlan  kendime  ayırabilmek  bana  yeter.  Arada  sırada

gece  eğlencelerine  katılmak  özveri  sayılmaz.  Toplumun

hepimizin üzerinde hakkı var ve ben değişiklik ve eğlencenin

herkes için gerekli olduğuna inananlardanım."

Elizabeth  o  kadar  neşeliydi  ki,  Bay  Collins  ile

gerekmedikçe  konuşmadığı  halde,  ona  Bay  Bingley'nin

davetini  kabul  edip  etmeyeceğini  ve  eğer  kabul  ederse

eğlenceye  katılmayı  doğru  bulup  bulmadığını  sormaktan

kendini 

alamadı. 

Genç 

adamın 


bu 

konuda 


hiç

duraksamadığını,  başpiskopostan  veya  Leydi  Catherine  de

Bourgh'dan  azar  işitmekten  korkmayarak  dans  etmeye



heveslendiğini  şaşırarak  gördü.  Collins,  "Emin  olun,"  dedi,

"ben  böyle  karakterli  bir  genç  tarafından  saygın  kimselere

verilen bir balonun herhangi bir kötü amaca hizmet edeceğini

hiç  aklıma  getirmem.  Dansa  karşı  olmaktan  o  kadar  uzağım

ki,  o  gece  güzel  kuzenlerimin  hepsinin  benimle  dans  etme

şerefini  bana  bağışlayacaklarını  umuyorum.  Bu  fırsattan

yararlanarak,  Bayan  Elizabeth,  sizden  özellikle  ilk  iki  dansı

rica  edeceğim.  Kuzenim  Jane'in  ilk  iki  dansı  bir  başkasına

bağışlayacağına eminim, kendisine hak veriyorum."

Elizabeth  afallamıştı.  İlk  danslara  Wickham  ile  kalkmayı

kafasına  koymuştu.  Şimdi  onun  yerine  Collins'in  geçmesi!

Keyfi  hiç  bu  kadar  kaçmamıştı,  ama  artık  yapacak  bir  şey

yoktu.  Wickham'ın  ve  kendisinin  mutluluğu,  çaresiz  biraz

ertelenecekti.  Bay  Collins'in  teklifini  Elizabeth  elinden

geldiği kadar kibarca kabul etti. Bu teklifte daha başka şeyler

de  sezdiği  için,  kuzeninin  nezaketinden  hiç  de  memnun

olmadı. Hunsford papazının eşi olmak ve daha çok hoşa giden

misafirler  bulunmadığı  zaman  Rosings  Köşkü'nde  kadril

masasını tamamlamak için kız kardeşleri arasından kendisinin

seçildiğini hissetti. Çok geçmeden bu duygu kanıya dönüştü.

Çünkü  Collins'in  gittikçe  artan  bir  nezaket  gösterdiği,

zekâsını ve canlılığını sık övmeye çalıştığı dikkatini çekmişti.

Cazibesinin  bu  etkisi  ona  sevinçten  çok  şaşkınlık  veriyordu

ki;  bu  sırada  annesi  böyle  bir  evlenme  olasılığı"nı  çok  iyi

karşıladığını  belirtmekte  gecikmedi.  Ama  Elizabeth  vereceği

cevabın  adamakıllı  bir  tartışmaya  yol  açacağını  bildiği  için

bunu  anlamazlıktan  geldi.  Bay  Collins  hiçbir  teklifte

bulunmayabilirdi  ve  teklif  edene  kadar,  kavga  etmenin

faydası  yoktu.  Neyse  ki,  üstünde  konuşulup  hazırlanılması

gereken  Netherfield  balosu  vardı.  Yoksa  Bennet  kardeşlerin




bu  sıradaki  durumları  çok  acıklı  olurdu,  çünkü  davetin

yapıldığı  günden  balo  akşamına  kadar  hiç  durmadan  yağan

şiddetli  yağmur,  Meryton'a  gitmeye  bir  kez  bile  fırsat

vermemişti. Kızlar ne teyzelerini, ne subayları görmüşler; ne

de  bir  haber  alabilmişlerdi.  Netherfield  balosunda

ayakkabılara  takılacak  gülleri  bile  başkalarına  ısmarlanmıştı.

Elizabeth  bile  Bay  Wickham  ile  dostluğunu  ilerletmesine

engel olan bu havaya sabretmekte zorlanıyordu. Bu, yağmurlu

cuma, cumartesi, pazar ve pazartesi günlerine, Kitty ve Lydia

da perşembe gecesi verilecek baloda dans etme düşüncesiyle

katlanmışlardı.

 XVIII

Elizabeth  Netherfield'deki  salona  girdiğinde,  orada

bulunan  kırmızı  ceketliler  arasında  Bay  Wickham'ı  boş  yere

arayıp  da  bulamayıncaya  kadar,  onun  geleceğinden

kuşkulanmak hiç aklına gelmemişti. Gerçi dehşetle hatırladığı

birçok  şey  öğrenmişti,  ama  bunların  hiçbiri  onunla

buluşacağına  olan  güvenini  sarsnıamıştı.  Her  zamankinden

daha  büyük  bir  özenle  giyinip  kuşanmış,  genç  subayın

kalbinin fethedilmemiş bir yeri kalmışsa, onu da o gece rahat

rahat  fethedeceğini  hesaplamıştı.  Bir  anda,  Bingley'nin

subaylara yolladığı davete Wickham'ın kasten, Bay Darcy'nin

keyfi  için  çağrılmadığı  gibi  müthiş  bir  kuşkuya  kapıldı.

Lydia'nın  merakla  başvurduğu  Bay  Denny'nin  sözlerinden

anlaşıldığı  kadarıyla  durum  tam  böyle  olmamakla  beraber,

Wickham'ın  gelmeyeceği  kesindi.  Bir  gün  önce  bir  iş  için

şehre inmek zorunda kaldığını ve henüz dönmediğini bildiren

bu  subay  anlamlı  bir  gülümsemeyle  şunları  da  ekledi:

"Burada  adı  gerekli  olmayan  bir  bayla  karşılaşmaktan




kaçınmasaydı, 

şu 


sırada 

onu 


hiçbir 

iş 


buradan

uzaklaştıramazdı,  sanırım!"  Lydia'nın  duymadığı  bu  son

sözler  Elizabeth'in  kulağına  çarpmıştı;  Wickham'ın  burada

olmayışından,  ilk  aklına  gelen  nedenle  değilse  bile,  gene

Darcy'nin sorumlu olduğundan emin oldu. Genç kızın ansızın

uğradığı  hayal  kırıklığı  Darcy'ye  olan  hoşnutsuzluğunu  o

kadar kuvvetlendirmişti ki, sonra genç adam yanına gelip de

nezaketle hatır sorduğunda cevap verirken kabalık etmemekte

zorlandı. Darcy'ye ilgi göstermek, ona tahammül etmek, sabır

göstermek  Wickham'ı  incitmek  demekti.  Onunla  hiç

konuşmamaya  karar  vererek  hırçın  denebilecek  bir  hareketle

başını çevirdi. Hatta, körü körüne taraf tuttuğu için Bingley'ye

de  kızıyor,  onunla  konuşurken  de  hırçınlığını  tamamıyla

yenemiyordu. Ne var ki huysuz bir yaradılışı olmadığı için, o

gece  eğlenme  olasılığı  bütünüyle  yok  olduğu  halde,  uzun

zaman  asık  yüzlü  kalamazdi  Bir  haftadan  beri  görmediği

arkadaşı  Charlotte  Lucas'a  derdini  döktükten  sonra  sözü

hemen  kuzeninin  acayipliklerine  getirdi  ve  arkadaşının

dikkatini Collins'e çekti. Ama ilk iki dans işkenceden farksız

oldu. Hantal, ciddi, iltifat edecek yerde özür dileyen, farkında

olmadan yanlış adımlar atan Bay Collins, bu iki dansta genç

kıza  bıktırıcı  bir  kavalyenin  çektirebileceği  bütün  sıkıntıyı

çektirmiş,  utandırmıştı.  Ondan  kurtulunca  Elizabeth  kendini

kuş gibi hafif hissetti.




Sonra  bir  subayla  dansa  kalktı,  Wickham'dan  söz  açtı  ve

onun  herkes  tarafından  sevildiğini  öğrenerek  ferahladı.  Bu

danslar  da  bitince  gene  Charlotte  Lucas'ın  yanına  gitti  ve

onunla konuşurken Darcy'nin ani dans etme teklifine o kadar

şaşırdı  ki  ne  yaptığını  anlayamadan  kabul  etti.  Darcy  kızın

evet  yanıtını  alır  almaz  hemen  uzaklaşmış,  Elizabeth  de  boş

bulunduğu  için  kendi  kendine  öfkelenmeye  başlamıştı.

Charlotte  arkadaşını  avutmaya  çalışıyordu:  "Belki  de  ondan

hoşlanırsın, Elizabeth." "Tanrı korusun! İşte bu çok büyük bir

talihsizlik olur! İnsanın nefret etmeye karar verdiği birisinden

hoşlanması mı! Bana böyle kötülük dileme." Dans başlayıp da

Darcy, Elizabeth'i almak için onlara doğru gelirken Charlotte

arkadaşının  kulağına,  Wickham'a  eğilimi  var  diye  ap  .  talhk

edip  de  ondan  on  kat  daha  önemli  bir  insana  kötü  görünme

aptallığına düşmemesi öğüdünü fısıldadı.

Elizabeth  karşılık  vermedi  ve  dansa  kalkanlar  arasına

katıldı.  Darcy'nin  karşısında  durmak  ayrıcalığının  nasıl  olup

da  kendisine  verildiğine  şaşıyor,  yanındakilerin  gözlerinde  j

de,  bunu  görmekten  doğan  şaşkınlığı  okuyordu.  Bir  süre  tek

bir  kelime  bile  konuşmadılar.  Elizabeth  iki  dans  bitinceye

kadar  aralarındaki  sessizliğin  sürüp  gideceğini  düşünmeye

başlamış, bunu bozmamaya karar vermişti. Sonra kavalyesini

konuşmaya  zorlamanın  onun  için  daha  büyük  bir  ceza

olacağını  düşünerek  dans  hakkında  düşündüklerini  söyledi.

Darcy  cevap  verdi  ve  sonra  gene  sustu.  Birkaç  dakika  süren

bir sessizlikten sonra genç kız kavalyesine ikinci defa, "Şimdi

bir şey söyleme sırası sizde, Bay Darcy," dedi. "Ben danstan

söz ettim. Siz de odanın genişliği veya dansa kalkan çiftlerin

sayısı hakkında bir şey söylemelisiniz."



Genç  adam  gülümsedi  ve  onun  söylemesini  istediği  her

şeyi  söylemeye  hazır  olduğunu  bildirdi.  Elizabeth,  "Pekâlâ,"

dedi, "şimdilik bu cevap yeter. Belki daha sonra ben de özel

baloların,  genellerden  çok  daha  hoş  olduğuna  dair  bir  şeyler

söylerim;  ama  şu  an  sussak  da  olur."  "Demek  sizce  dans

ederken konuşmak âdettir, öyle mi?"

"Ara  sıra.  İnsan  biraz  konuşmalı.  Birlikte  yanm  saat  tam

bir  sessizlik  içinde  durmamız  tuhaf  görünecektir.  Ama  yine

de, bazılarının hatırı için, konuşma mümkün olduğu kadar az

söz söyleme zahmetine katlanacakları şekilde ayarlanmalıdır."

"Bu taş kendinize mi yoksa bana mı?"

Elizabeth  alaycı  bir  tavırla  cevap  verdi:  "İkimize  de.

Çünkü  çoğu  zaman  kafalarımızın  işleyişinde  büyük  bir

benzerlik  görüyorum.  Siz  de  ben  de  sokulgan  değiliz,  sessiz

duruyoruz:  Odadaki  herkesi  şaşırtacağını  ve  bir  atasözü  gibi

kuşaktan kuşağa geçeceğini ummadıkça ağzımızı açıp bir şey

söylemek istemiyoruz."

"Eminim bu sizin karakterinize hiç uymuyor," dedi Darcy.

"Benimkine  ise  ne  derece  uygun  olduğunu  söylemeye

kalkışmayacağım.  Ama  kuşkusuz  siz  bana  yakıştırmış

olmalısınız." "Kendi başarımı kendim ölçemem."

Darcy  cevap  vermedi  ve  dans  edenler  arasında

kayboluncaya kadar sessiz kaldılar. Sonra Darcy, Elizabeth'le

kız  kardeşlerinin  Meryton'a  çok  sık  gidip  gitmediklerini

sordu.  Genç  kız  çok  sık  gittiklerini  söyledi,  sonra  kendini

tutamayarak,  "Geçen  gün  bize  rastladığınız  zaman  yeni  bir

dost kazanıyorduk," diye ekledi.



Bu sözler etkisini hemen gösterdi. Darcy'nin yüzünü daha

derin  bir  kibir  dalgası  kapladı,  ama  tek  bir  söz  söylemedi.

Elizabeth  de  zayıf  davrandığı  için  kendi  kendine  kızmakla

beraber,  bu  konuda  konuşmaya  devam  edemedi.  Sonunda

Darcy  kendini  zorlar  bir  tavırla:  "Kuşkusuz  hoş  biri  olma

becerisine  erişmiş  olan  Bay  Wickham  kolayca  dost

kazanabilir.  Ama  bu  dostlukları  sürdürüp  sürdüremeyeceği

pek kestirilemez." Elizabeth kelimelerin üzerine bastırarak,

"Sizin  dostluğunuzu  kaybetme  mutsuzluğuna  uğramış.

Hem de belki bütün ömrünce acı çekeceği bir şekilde," dedi.

Darcy  cevap  vermedi.  Konuyu  değiştirmek  için  can

atıyormuş  gibi  görünüyordu.  O  sırada  Sir  William  Lucas

yanlarında  belirdi.  Dans  edenlerin  arasından  karşıya  geçmek

isterken,  Darcy'yi  görünce  durmuş;  büyük  bir  saygı  ile

eğilerek dans edişini ve dam'ının güzelliğini övmeye başladı:

"İnanın beyefendi, bizleri sevindirdiniz. Böyle harika dans

edenlere  her  zaman  rastlanmaz.  Birinci  sınıf  çevrelerden

olduğunuz  belli.  Ancak  güzel  dam'ınızın  da  sizi

utandırmadığını  ve  birlikte  dans  edişinizi  seyretme  zevkini

bana  sık  tattıracağınızı  umduğumu  izninizle  ekleyeyim.

(Sonra  Jane  ile  Bingley'ye  bakarak)  Değil  mi  sevgili  Eliza?

Ah,  bu  olay  nasıl  kutlanacak,  her  yandan  nasıl  mutluluk

dilekleri  yağacak  kim  bilir!  Bay  Darcy'den  dileğim...  Ama

size  engel  olmayayım  beyefendi,  sizi  bu  genç  bayanın

büyüleyici  konuşmasından  alıkoyduğum  için  bana  herhalde

teşekkür  etmezsiniz.  Zaten  küçükhanımm  parlayan  gözleri

beni azarlıyor."



Darcy, Sir William'ın son sözlerini duymamıştı bile. Bingi

ey  ile  Jane  konusunda  yapılan  dokundurmanın  etkisi  altında

kaldığı  belliydi.  Ciddi  bir  anlam  taşıyan  bakışları,  birlikte

dans  etmekte  olan  Bingley  ile  Jane'e  çevrildi.  Fakat  kısa  bir

süre  içinde  kendini  toparlayarak  Elizabeth'e  döndü  ve  "Sir

William gelince ne konuştuğumuzu unuttum," dedi. "Sanırım,

hiç  konuşmuyorduk.  Bana  öyle  geliyor  ki,  Sir  William  şu

koskoca  salonda  birbirlerine  söyleyecek  daha  az  şeyi  olan

başka  bir  çift  bulamazdı.  İki  üç  konuyu  konuşmak  için  boş

yere  denemiş  bulunuyoruz.  Bundan  sonra  neden  söz

açacağımızı da bilemiyorum."

Darcy  gülümseyerek,  "Kitaplardan  söz  etmek  nasıl  olur

dersiniz?"  diye  sordu.  "Kitaplar  mı?  Hayır  hayır!  Eminim

hiçbir  zaman  aynı  kitapları  okumuyoruz  ya  da  aynı  kitapları

okusak bile aynı şeyleri hissetmiyoruz."

"Böyle  düşünmenize  üzüldüm.  Ama  öyle  olsa  bile,  en

azından  konu  bulamamış  olmaktan  kurtuluruz.  Kitaplar

konusundaki  zıt  fikirlerimizi  kıyaslarız."  "Hayır,  bir  baloda

kitaplardan  bahsedemem;  kafamda  hep  başka  bir  şey  olur."

Darcy endişeli bir bakışla sordu: "Böyle yerlerde kafanız hep

şu anda olup bitenle doludur, değil mi?"

"Evet,  hep  öyledir,"  diye  ne  söylediğini  bilmeden  cevap

verdi,  çünkü  düşünceleri  konudan  uzaklarda  dolaşıyordu.

Ansızın  yüksek  sesle  söylediği  şu  sözler  de  bunu

gösteriyordu:  "Bay  Darcy,  çok  nadiren  bağışladığınızı;  bir

kere danldmız mı artık bir daha barışmadığınızı söylediğinizi

hatırlıyorum.  Acaba  bu  yüzden  mi  herhangi  bir  kimseye  kin

bağlama konusunda titiz davranıyorsunuz?"




"Evet,  öyle,"  dedi  Darcy  sert  bir  ses  tonuyla.  "Demek

önyargının sizi körleştirmesine izin veriyorsunuz?" "Evet."

"Fikirlerini  hiç  değiştirmeyen  kişiler  için  başlarda  doğru

düşündüğünden  emin  olmak  şarttır."  "Bu  sorularınızın

amacının ne olduğunu öğrenebilir miyim?" Elizabeth üzerine

çökmüş olan ciddi tavrını silkip atmaya çalışarak cevap verdi:

"Yalnız ve yalnız karakterinizi anlamaya çalışıyorum."

"Ne dereceye kadar başarılı oldunuz?"

Genç kız başını olumsuz anlamda iki yana salladı: "Hiçbir

şey elde edemiyorum. Sizin için birbirinden farklı o kadar şey

duyuyorum ki son derece kararsızım." Darcy ciddi bir tavırla

cevap  verdi:  "Benim  için  söylenenlerin  birbirini  hiç

tutmadığına  kolaylıkla  inanabilirim.  Hele  şu  sırada  benim

karakterimi  çizmeye  kalkışmanızı  hiç  istemem,  Bayan

Bennet, çünkü bu portrenin ikimize de yakışmayacak bir şey

olmasından  korkarım."  "Ama  bunu  şimdi  yapmazsam,  belki

de  böyle  bir  fırsat  bir  daha  elime  geçmez."  Genç  adam  buz

gibi bir ses tonuyla, "Bu da sizi çok büyük bir zevkten yoksun

bırakmaz  sanırım,"  diye  karşılık  verdi.  Elizabeth  de  sesini

çıkarmadı. Bir dans daha ettiler ve sessizce ayrıldılar. İki taraf

da hoşnutsuzdu, ama aynı derecede değil. Darcy'nin kalbinde

genç kıza karşı uyanan oldukça kuvvetli bir duygu onu hemen

bağışlatmış, öfkesini bir başkasına çevirmişti.

Aradan çok geçmemişti ki Caroline Bingley, Elizabeth'in

yanına geldi' ve nazik bir alayla, "Bayan Eliza," dedi, "George

Wickham'dan  pek  hoşlandığınızı  duydum.  Kardeşiniz  bana

durmadan  ondan  söz  edip  hakkında  yüzlerce  soru  sordu.

Anladığıma göre bu genç, size verdiği bir sürü bilgi arasında




kendisinin rahmetli Bay Darcy'nin kâhyasının oğlu olduğunu

söylemeyi  unutmuş.  Yine  de,  bir  dost  olarak  size,  bütün

söylediklerine  kuşkuya  kapılmadan  inanmamanızı  öneririm.

Çünkü Bay Darcy'nin ona haksızlık ettiği tamamıyla yalandır.

George  Wickham,  Bay  Darcy'ye  karşı  yüz  kızartıcı

hareketlerde bulunduğu halde, Bay Darcy ona şaşılacak kadar

çok  iyilik  etmiştir.  Konunun  ayrıntılarını  bilmiyorum,  ama

Bay  Darcy'nin  en  küçük  bir  suçu  bile  olmadığını,  George

Wickham'ın  adının  anılmasına  bile  dayanamadığını  çok  iyi

biliyorum.  Kardeşim,  subaylara  yolladığı  davet  listesinden

onu  adını  çıkaramayacağını  düşünüyordu,  ama  Wickham'ın

kendiliğinden  çıktığını  görünce  doğrusu  çok  sevindi.  Onun

buralara  gelmesi  bile  büyük  bir  küstahlık.  Gerçekten  bunu

yapmaya  nasıl  cüret  etti,  aklım  almıyor.  Pek  beğendiğiniz

birinin  suçunun  ortaya  çıkmasından  ötürü  size  acıyorum,

Bayan  Eliza,  ama  nasıl  bir  soydan  geldiği  düşünülürse,

gerçekten, daha fazlası beklenemezdi."

Elizabeth öfkeyle, "Sizin gözünüzde soyla sopun aynı şey

olduğu anlaşılıyor," dedi. "Öyle ya, Bay Darcy'nin kâhyasının

oğlu  olmanın  dışında  herhangi  bir  suçundan  söz  ettiğinizi

işitmedim.  Onu  da  bana  kendisinin  söylediğinden  emin

olabilirsiniz." Caroline Bingley dudak büküp başını çevirerek,

"Özür  dilerim,  karıştığım  için  bağışlayın,"  dedi,  "ama  sizin

iyiliğinizi  düşünmüştüm."  Elizabeth  kendi  kendine,  "Kaba

kız!"  diye  söylendi.  "Böyle  saçma  bir  saldırıyla  beni

etkileyebileceğini  sanıyorsan  çok  yanılıyorsun.  Bu  saldırıda

senin taraf tutan cehaletinden ve Bay Darcy'nin kötülüğünden

başka bir şey göremiyorum."




Bundan  sonra  bu  konuda  Bingley'den  bir  şeyler

öğrenmeye  söz  vermiş  olan  ablasını  aradı.  Jane  kardeşini

karşılarken  yüzünde  öyle  tatlı  ve  rahat  bir  gülümseyiş,  öyle

mutlu bir aydınlık vardı ki, geceden ne kadar memnun olduğu

yeterince ortadaydı. Elizabeth onun duygularını derhal anladı

ve  Wickham  hakkındaki  endişeleri,  onun  düşmanlarına  karşı

olan kini ve diğer her şey o anda, Jane'in mutluluğa giden en

güzel  yola  girdiği  ümidi  karşısında  dağılıverdi.  En  az

ablasınınki kadar gülümseyen bir yüzle, "Wickham hakkında

neler  öğrendiğini  bilmek  istiyorum,"  dedi.  "Ama  belki  de

üçüncü  bir  kişiyi  düşünmeye  zaman  bulamayacak  kadar  hoş

vakit geçiriyorsun; eğer öyle ise seni bağışlayacağımdan emin

olabilirsin."  Jane,  "Hayır,  Wickham'ı  unutmadım,"  dedi.

"Ama  sana  söyleyecek  doğru  dürüst  bir  şeyim  yok.  Bay

Bingley,  Wickham'ın  geçmişini  pek  bilmiyor.  Aralarında

geçen  olaylardan  da  habersiz.  Ancak  arkadaşının  ahlakı  iyi,

dürüst ve şerefli bir insan olduğuna yemin edebileceğini, Bay

Wickham'ın,  Darcy'den  gördüğü  kadar  ilgiyi  bile  hak

etmediğine inandığını söylüyor. Ne yazık ki hem onun hem de

kız  kardeşinin  anlattıklarına  göre  Bay  Wickham  hiç  de

saygıdeğer  bir  genç  değil.  Korkarım  çok  düşüncesiz

davranarak Bay Darcy'nin dostluğunu kaybetmeyi hak etmiş."

"Bay  Bingley,  Bay  Wickham'ı  yakından  tanımıyor  öyle

mi?" "Hayır, geçen gün Meryton'da karşılaştığı zamana kadar

onu  hiç  görmemiş."  "Demek  ki  yalnızca,  Bay  Darcy'den

öğrendiklerini  söylüyor.  Tam  düşündüğüm  gibi.  Papazlığı

konusunda ne diyor?"

"Bay  Darcy'den  birkaç  kez  dinlediği  halde  tam  olarak

hatırlamıyor.  Yalnız,  bu  papazlığın  Bay  Wickham'a  koşullu



olarak bırakıldığını sanıyor."

Elizabeth 

içtenlikle, 

"Bay 


Bingley'nin 

bunlara


inandığından  kuşku  duymuyorum,"  dedi.  "Ama  yalnızca

kanılar  ve  inançlarla  yetinmezsem  siz  de  benim  kusuruma

bakmayın. Bay Bingley belki de arkadaşını çok iyi savundu.

Fakat  konunun  birçok  tarafını  bilmediği,  kalanını  da

arkadaşının  ağzından  dinlediği  için  ben,  bu  iki  beyefendi

hakkında  eskisi  gibi  düşünmeyi  sürdürme  cüretini

göstereceğim."

Bundan sonra sözü değiştirerek her ikisi içinde daha hoş

olan  ve  fikir  ayrılığına  yol  açmayan  bir  konuya  geçti.

Elizabeth,  Bingley'nin  ilgisine  karşı  Jane'in  beslediği  mutlu,

ama alçakgönüllü ümitleri sevinçle dinledi, ablasının güvenini

artırmak  için  ona  destek  olacak  sözler  söyledi.  Tam  o  sırada

Bay  Bingley  onlara  katılınca,  Elizabeth,  gene  Catherine

Lucas'ın  yanına  gitti.  Son  kavalyesinin  hoş  olup  olmadığı

sorusuna  doğru  dürüst  cevap  veremeden  Bay  Collins

çıkageldi  ve  büyük  bir  neşe  içinde  çok  önemli  bir  şey

keşfetme mutluluğuna erdiğini söyledi:

"Çok  tuhaf  bir  rastlantı  sonucu,  şimdi  bu  odada

koruyucumun  çok  yakın  bir  akrabasının  bulunduğunu

öğrendim.  Rastlantı  sonucu  bu  beyefendinin,  ev  sahibi  genç

bayana  bu  kişinin  yeğeni  Bayan  de  Bourgh  ile  annesi  Leydi

Catherine'den  söz  ettiğini  duydum.  Bazen  dünyada  ne

inanılmaz  rastlantılar  oluyor!  Benim  bu  toplantıda  Leydi

Catherine  de  Bourgh'ün  belki  de  bir  yeğenine  rastlayacağım

kimin aklına gelirdi! Bu keşfi tam zamanında yaptığıma çok

memnunum.  Böylelikle  bu  kişiye  saygılarımı  sunabileceğim.

Şimdi hemen gidiyorum ve bunu daha önce yapmadığım için



beni  hoş  göreceğine  inanıyorum.  Aralarındaki  akrabalıktan

haberim olmaması gecikmemi herhalde bağışlatır."

"Kendinizi  Bay  Darcy'ye  takdim  etmeyeceksiniz

herhalde."  "Kesinlikle  edeceğim.  Bunu  daha  önce

yapmadığım  için  de  özür  dileyeceğim.  Bu  gencin,  Leydi

Catherine'in  yeğeni  olduğunu  sanıyorum.  Sayın  leydinin  bir

hafta önce sağlığının iyi olduğunu kendisine söylemekle onur

duyacağım."

Elizabeth onu böyle bir şey yapmaktan vazgeçirmek için

çok  uğraştı.  Kendisiyle  tanıştırılmadan  Bay  Darcy'yle  gidip

görüşmeye  kalkışmasını,  Bay  Darcy'nin  bunu,  teyzesine

gösterilen  bir  saygı  belirtisinden  çok,  kesinlikle  kendisine

karşı  yapılmış  bir  saygısızlık  sayacağını,  gerekli  olsa  bile

tanışma isteğini daha yüksek mevkide bir kişi olan Darcy'nin

göstermesi  gerektiğini  belirtti.  Bay  Collins  kendi  bildiğini

okumakta  kararlı  bir  tavırla  bu  sözleri  dinledi  ve  Elizabeth

konuşmasını  bitirince,  "Sevgili  Bayan  Elizabeth,  aklınızın

alabileceği  bütün  konular  hakkında  bir  yargı  gücünüz  var

bence.  Ama,  şunu  söylememe  izin  verin,  halk  arasında

uygulanan  törenin  şekilleriyle  papaz  sınıfının  törenleri,

birbirlerinden 

çok 


farklıdır," 

dedi. 


"Papazın,

alçakgönüllülükten 

ayrılmaması 

koşuluyla 

papazlık

makamını, şeref bakımından krallığın içinde en yüksek düzey

ile  aynı  ayarda  saydığımı  affınıza  sığınarak  arz  ederim.  Bu

nedenle,  şimdiki  durumda  da  vicdanımın  emirlerine  uyarak

bence  bir  görev  olan  bu  töreni  yerine  getirmeme  izin

vermelisiniz.  Bütün  diğer  konularda  değişmez  bir  önder

olarak  değerlendireceğim  öğütlerinizden  bu  konuda

yararlanmadığım  için  beni  hoş  görün.  Karar  vermek  için




gerek eğitim gerek görgü bakımından kendimi, sizin gibi genç

bir bayandan daha uygun bir durumda görüyorum."

Bu  sözleri  söyledikten  sonra  yerlere  kadar  eğilerek

Elizabeth'e selam verdi ve Bay Darcy'ye doğru yürüdü. Genç

kız  Bay  Darcy'nin  bu  durumu  nasıl  karşılayacağım  merakla

izliyordu.  Bay  Darcy'nin,  kendisiyle  böyle  konuşulmasına

şaşırdığı  ortadaydı.  Bay  Collins  söze  başlamadan  önce  çok

ciddi bir tavırla yerlere kadar eğildi. Elizabeth bir kelime bile

duyamadığı  halde  sanki,  bütün  söylenenleri  işitiyormuş

gibiydi.  Onun  dudaklarını  oynatışından  "özür",  "Hunsford",

"Leydi  Catherine  de  Bourgh"  sözcüklerini  okuyabiliyordu.

Kuzeninin  kendini  Darcy  gibi  bir  erkeğin  karşısında  gülünç

bir  duruma  düşürmesi  çok  canını  sıktı.  Bay  Darcy,  adamı

gizleyemediği bir şaşkınlıkla süzüyordu; sonunda Bay Collins

konuşmasına  fırsat  verince,  Bay  Darcy  nezaketten  uzak,

gururlu bir havayla cevap verdi. Ama bu tavır Bay Collins'in

cesaretini  kıramamıştı  ve  tekrar  konuşmaya  başladı.  İkinci

söylevin uzunluğu karşısında Bay Darcy'nin küçümsemesi de

sanki  artıyordu.  Söylev  bitince  belli  belirsiz  eğilerek  selam

verdi  ve  Collins'ten  uzaklaştı.  O  zaman  Bay  Collins,

Elizabeth'in yanına döndü.

"Sizi  temin  ederim,"  dedi.  "Bay  Darcy'nin  davranışından

memnun olmamam için hiçbir neden yok. Gösterdiğim saygı

ve  yakınlık  da  Bay  Darcy'yi  hoşnut  bıraktı  sanıyorum.  Bana

son  derece  büyük  bir  nezaketle  karşılık  verdi;  hatta  Leydi

Catherine'nin çok aklı başında olduğundan ve layık olmayan

kimselere  hiç  yakınlık  göstermediğinden  dem  vurması  beni

pohpohladı  bile  çok  büyük  bir  incelik.  Doğrusu,  ondan  pek

hoşlandım."



Artık Elizabeth'i ilgilendiren başka bir şey kalmadığı için,

o da hemen hemen bütün dikkatini ablası ile Bay Bingley'ye

çevirdi.  Gördüklerinin  kafasında  uyandırdığı  birbirini

kovalayan  hoş  düşünceler  onu  belki  de  en  az  ablası  kadar

mutlu ediyordu. Hayalinde Jane'i bu evde gerçek bir sevginin

verebileceği  mutlulukla  kuşatılmış  olarak  görüyor  ve  böyle

bir  durumda  Bingley'nin  iki  kız  kardeşinden  hoşlanmak  için

elinden  geleni  yapabileceğini  düşünüyordu.  Annesinin

düşüncelerinin de aynı olduğu açıkça ortadaydı. Onun ağzını

açtırma korkusundan yanına yaklaşmayı göze alamıyordu. Bu

nedenle akşam yemeğine oturdukları zaman annesinin yanına

düştüğünü görünce bu kötü rastlantıya çok üzüldü. Annesinin

Leydi  Lucas'a  açıldığını,  onunla  açıkça  konuştuğunu  ve

Jane'in  yakında  Bay  Bingley  ile  evleneceğini  umduğundan

başka hiçbir şeyin lafını etmediğini duyunca canı sıkıldı. Bu,

iç  açıcı  bir  konuydu  ve  Bayan  Bennet  böyle  bir  birleşmenin

yararlarını  sayarken  yorulmak  nedir  bilmiyordu.  Bingley'nin

çok alımlı bir genç ve çok zengin oluşu; Longbourn'dan ancak

üç  mil  uzakta  oturuşu  kendi  kendini  kutlaması  için  başlıca

noktalardı.  Ayrıca  Bay  Bingley'nin  iki  kız  kardeşinin  de

Jane'e  çok  düşkün  olmaları  ve  böyle  bir  bağı  kendisi  kadar

onların  da  dilediklerinden  kuşku  duymaması  gönlünü

ferahlatıyordu.  Kaldı  ki  bu,  küçük  kızları  için  de  umut

vericiydi,  çünkü  Jane'in  parlak  evliliği  kardeşlerini  diğer

zengin bekârların çevresine sokacaktı. Ayrıca küçük kızlarını

artık  ablalarına  emanet  edebileceği  için,  canı  istemedikçe

toplantılara  sürüklenmekten  kurtulacak  olmasına  da

seviniyordu.  Bu  toplantılarda  görgü  kuralları  eğlenir

görünmeyi  gerektiriyordu,  ama  hiç  kimse  hayatının  her

döneminde  evde  oturmayı  Bayan  Bennet  kadar  sevemezdi.

Mümkün olmadığına belirgin biçimde inandığı ve hiç olasılık



vermediği  davranışlarından  anlaşıldığı  halde,  Leydi  Lucas'a

yakında aynı şansa ermesi için birçok iyi dileklerde bulunarak

konuşmasını  bitirdi.  Elizabeth  annesinin  konuşmasını

kesmek, onu, mutluluğunu biraz daha alçak sesle anlatmasını

sağlamak için boş yere uğraştı. Çünkü bu sözlerin büyük bir

kısmının  karşılarında  oturan  Darcy  tarafından  duyulduğunu

görmek can sıkıcıydı. Gelgelelim annesi onu saçmaladığı için

payladı.


"Bay  Darcy  kim  oluyor  da,  ondan  korkacağım.

Konuştuklarımızı  onun  keyfine  göre  ayarlamak  zorunda

mıyız?"

"Tanrı aşkına anneciğim, biraz daha alçak sesle konuşun.

Bay  Darcy'yi  gücendirmekten  elinize  ne  geçer?  Böyle

yapmakla arkadaşının gözüne giremezsiniz." Ama genç kız ne

söylese  etki  etmiyordu.  Annesi  hiç  istifini  bozmadan

fikirlerini,  çevredeki  herkesin  duyup  anlayabileceği  bir  sesle

söyledi,  durdu.  Utançtan  ve  can  sıkıntısından  Elizabeth

renkten renge girdi. Her bakışında korkusunun yerinde olduğu

kanısı  güçlense  de,  gözlerini  sık  Darcy'ye  çevirmekten

kendini  alamıyordu  ve  Bay  Darcy'nin,  sürekli  Bayan

Bennet'ın  tarafına  bakmasa  da  bütün  dikkatini  ona  verdiğini

hissediyordu.  Bay  Darcy'nin  yüzündeki  öfkeli  küçümseme

giderek  donuk  bir  ciddiyete  dönüştü.  Neyse  ki  sonunda,

Bayan  Bennet'ın  söyleyecek  sözü  kalmadı.  Kendisinin

paylaşma  olasılığı  olmayan  mutluluk  hayallerini  çoktandır

esneyerek dinlemekte olan Leydi Lucas,

Svk jambon ve piliç söğüşünde avuntu aradı. Elizabeth de

rahat  bir  soluk  almıştı,  ama  bu  rahatlık  çok  uzun  sürmedi.

Yemek bitip de şarkı söylemekten söz açılınca Mary'nin, fazla



ısrara  gerek  bırakmadan  insanları  memnun  etmeye

hazırlandığını  büyük  bir  üzüntü  ile  gördü.  Birçok  anlamlı

bakış  ve  sessiz  yakarışlarla  kardeşini  bu  nezaketi

göstermekten vazgeçirmeye çalıştı, ama boşuna. Mary bunları

anlamazlıktan  geldi;  kendini  göstermek  için  yakaladığı  bu

fırsat  hoşuna  gitmişti  ve  şarkısına  başladı.  Elizabeth'in  acı

dolu  bakışları  kardeşine  dikilmişti.  Mary'nin  uzun  şarkısının

bitmesini sabırsızlıkla bekledi, ama sabırsızlığının karşılığını

göremedi.  Dört  bir  yandan  yükselen  bravo  bağırışları

arasında, yeniden şarkı söylemesi için bir rica sezer gibi olan

Mary,  birkaç  saniye  durakladıktan  sonra  gene  ağzını  açtı!

Mary'nin müzik yeteneği böyle bir gösteri için yeterli değildi:

Sesi  zayıf,  tavırları  yapmacıktı.  Elizabeth  yerin  dibine

geçiyordu.  Jane'in  buna  nasıl  dayanabildiğim  anlamak  için

ablasına  baktı;  ama  o  rahat  Bingley  ile  konuşuyordu.

Elizabeth  bu  kez  gözlerini  Bingley'nin  kız  kardeşlerine

çevirdi  ve  birbirlerine  alay  dolu  işaretler  yaptıklarını  gördü;

ama Bay Darcy ciddiyetini koruyordu.

Elizabeth,  Mary'nin  bütün  gece  şarkı  söylemesinden

korkarak  araya  girmesi  için  yalvarırcasına  babasından  yana

baktı.  Bay  Bennet  bu  bakışın  anlamını  sezdi  ve  Mary  ikinci

şarkısını bitirince yüksek sesle:

"Bu  kadarı  yeter,  yavrum,"  dedi,  "bize  yeterince  zevk

verdin.  Bırak  da  biraz  başka  genç  kızlar  kendilerini

göstersin." Mary bu sözleri duymamış gibi yaptıysa da biraz

bozulmuştu. Hem kardeşine hem de babasının söylediklerine

üzülen  Elizabeth  endişesinin  yersiz  olmasından  korktu.  Bay

Collins de söze karışarak, "Şarkı söyleyebilecek kadar şanslı

olsaydım,  eminim,  çevremdekileri  güzel  melodilerle



eğlendirmekten  mutluluk  duyardım,"  dedi.  "Çünkü  bence

müzik  çok  masumca  ve  bir  papazın  mesleğine  mükemmel

derecede yakışacak bir eğlencedir. Yine de, müziğe çok fazla

zaman  harcamayabiliriz,  demek  istemiyorum;  kuşkusuz  bizi

bekleyen  başka  işler  de  var.  Bir  köy  papazının  yapması

gereken çok iş vardır. Öncelikle ondalık için öyle bir anlaşma

yapmalıdır  ki  hem  kendisi  yararlansın  hem  de  koruyucusu

zarar  görmesin.  Ayrıca  vaazlarını  yazıp  hazırlamalıdır.  Geri

kalan  zamanda  da  cemaatine  karşı  ödevlerini  yerine

getirmeye, oturduğu evin bakımı ve onarımıyla uğraşmalıdır.

Papazın  evini  mümkün  olduğunca  rahat  bir  yer  haline

getirmemesi  için  hiçbir  özrü  yoktur.  Herkese  ve  özellikle  o

mevkiye  gelmesine  yardım  edenlere  karşı  ilgi  göstermesi  ve

uysal  davranması  da  az  önemli  değildir...  Bu  görevden  onu

asla  affedemediğim  gibi,  aileye  yakınlığı  olan  herkese  karşı

saygılarını sunma fırsatını ihmal eden bir köy papazını hiçbir

zaman  bağışlayamam."  Bay  Collins  salondakilerin  yansının

duyabileceği  kadar  yüksek  sesle  söylediği  sözlerini  Bay

Darcy'ye  bakıp  eğilerek  bitirdi.  Salondakilerin  çoğu  alayla

baktı,  birçoğu  da  gülümsedi.  Ama  görünüşe  bakılırsa  kimse

Bay  Bennet  kadar  eğlenmemişti.  Öte  yandan  Bayan  Bennet

bu kadar akıllı bir konuşma yaptığı için Bay Collins'i övüyor

ve  Leydi  Lucas'a  akrabasının  şaşılacak  kadar  zeki  ve  iyi  bir

genç olduğunu fısıldıyordu.

Elizabeth'e  öyle  geliyordu  ki,  ailesi  o  gece  kendilerini

gülünç  bir  duruma  düşürmek  için  ellerinden  geleni  yapmak

için söz birliği etselerdi rollerini bundan daha mükemmel ve

daha içten oynayamazlardı. Gösterinin bazı kısımlarının Bay

Bingley'nin  gözünden  kaçmasını,  gördüğü  saçmalıklara  da

aldırış edecek bir adam olmamasını gerek ablası, gerekse Bay




Bingley  açısından  şans  sayıyordu.  Yine  de,  Bingley'nin  kız

kardeşlerine  ve  Darcy'ye  alay  etme  fırsatını  vermeleri  çok

kötüydü.  Elizabeth  adı  geçen  iki  kız  kardeşin  küstah

gülümsemelerinin  mi,  yoksa  Bay  Darcy'nin  sessiz

küçümsemesinin 

mi 


daha 

dayanılmaz 

olduğunu

kestiremiyordu. Balonun geri kalan saatleri de onun için pek

eğlenceli  geçmedi.  Yanından  hemen  hiç  ayrılmayan  Bay

Collins  onu  çok  sıkıyordu.  Gerçi  genç  adam  onu  bir  daha

dansa  kalkması  için  ikna  edememiş,  ama  başkası  ile  dans

etmesini  de  engellemişti.  Elizabeth'in  bir  başkasını  dansa

kaldırması  için  ona  yalvarması  ve  hangi  genç  kızla  isterse

onunla  tanıştırmaya  söz  vermesi  boşunaydı.  Bay  Collins

dansa hiç de meraklı olmadığını, başlıca isteğinin Elizabeth'e

hoş  görünmek  olduğunu,  bu  nedenle  bütün  gece

onun  yanından  ayrılmamaya  çalışacağını  kesin  bir  dille

belirtti.  Böyle  bir  adamla  tartışmaya  girişmek  boşunaydı.

Neyse  ki,  arkadaşı  Charlotte  Lucas  sık  yanlarına  gelerek

büyük  bir  uysallıkla  Bay  Collins'le  sohbet  ediyor,  Elizabeth

de  bu  sayede  rahat  nefes  alabiliyordu.  Elizabeth  şimdi  hiç

olmazsa artık Bay Darcy ile konuşma eziyetinden kurtulmuş

olduğuna şükrediyordu. Bay Darcy çoğunlukla ona pek yakın

bir  yerde  durduğu,  hiç  kimseyle  de  ilgilenmediği  halde,  bir

kez  bile  genç  kızın  yanına  gelip  konuşmadı.  Elizabeth  bu

tavrın, Bay Wickham konusunda kendi atmış olduğu taşın bir

sonucu  olduğunu  sezdi  ve  sevindi.  Balodan  en  son  ayrılan

Longbourn  ailesi  oldu.  Bayan  Bennet'ın  bir  manevrası  ile

herkes  dağıldıktan  sonra  onlar  bir  çeyrek  saat  kadar

arabalarını  beklemek  zorunda  kaldılar  ve  böylelikle  ev

sahiplerinden  bazılarının  kendilerinin  çıkıp  gittiğini  görmeyi

ne  kadar  candan  istediklerine  tanık  oldular.  Bayan  Hurst  ile

kız  kardeşi  ağızlarını  neredeyse  sadece  yorgunluktan



yakınmak  için  açıyorlardı  ve  evde  artık  yalnız  kalmak  için

sabırsızlandıkları  gözle  görülüyordu.  Bayan  Bennet'm  çene

çalmak  için  gösterdiği  bütün  çabalan  boşa  çıkarmışlar  ve  bu

yüzden herkesin üzerine bir sessizlik ve uyuşukluk çökmesine

neden  olmuşlardı.  Bay  Bingley'nin  ve  kız  kardeşlerinin

misafirlerini 

eğlendirme 

konusundaki 

inceliklerini,

konukseverliklerini,  davetlilere  olan  davranışlarında  göze

çarpan  nezaketlerini,  toplantının  güzelliğini  öven  Bay

Collins'in  uzun  nutukları  da  havadaki  ağırlığı  dağıtamadı.

Darcy ağzını açmıyordu. Bay Bennet de tıpkı onun gibi sessiz

oturuyor,  içinde  bulundukları  durumla  eğleniyordu.  Bay

Bingley  ile  Jane  herkesten  biraz  uzakta,  başbaşa  durmuş,

yalnız birbirleriyle konuşuyorlardı. Elizabeth de Bayan Hurst

ve  Bayan  Caroline  Bingley  gibi  susuyordu.  Lydia  bile  arada

sırada, "Aman Tanrım, öyle yorgunum ki!" diye yüksek sesle

konuşup  gürültü  ile  esnemekten  başka  ses  çıkarmıyordu.  En

sonunda  veda  etmek  için  ayaklandıklarında  Bayan  Bennet

bütün  aileyi  yakında  Longboum'da  görmeyi  arzu  ettiğini

ısrarlı bir nezaketle belirtti; özellikle Bay Bingley'ye dönmüş

olarak,  onun  bir  gün  davet  beklemeden  yemeğe  gelirse

kendilerine  çok  büyük  mutluluk  vereceğini  söyledi.  Bingley

büyük  bir  mutlulukla  teşekkür  ederek,  ertesi  gün  kısa

süreliğine  Londra'ya  gitmek  zorunda  olduğunu,  fakat  döner

dönmez  ilk  fırsatta  Bayan  Bennet'ı  ziyaret  edeceğine  söz

verdi.


Bayan  Bennet  onun  bu  cevabından  pek  hoşnut  kaldı.

Oradan  ayrılırken  nikâh  işlemlerinin,  eşya  ve  çeyiz

hazırlıklarının  kaç  zaman  süreceğini  hesaplıyor  ve  Jane'in

bilemedin  üç  dört  ay  sonra  konağa  gelin  gitmiş  olacağını

düşünerek  seviniyordu.  İkinci  kızının  da  Bay  Collins'le



evleneceğine  aynı  derecede  inanıyor,  Jane'inki  kadar  değilse

de, bundan da hayli mutluluk duyuyordu. Kızları arasında en

az  beğendiği  Elizabeth'di  ve  Bayan  Bennet,  Bay  Collins'i

Elizabeth  için  oldukça  parlak  bir  kısmet  sayıyordu.  Yine  de

Bay Bingley ile Netherfleld onları gölgede bırakıyordu.

XIX

Ertesi  gün  Longbourn  yeni  bir  olaya  sahne  oldu.  Bay

Collins  resmen  evlenme  teklif  etti.  Ertesi  cumartesiye  kadar

izinli olduğu için bu işi zaman kaybetmeden yapmak istemiş,

hiçbir çekingenlik duymadığı için de teklifi yaparken bu işin

gereği  olduğuna  inandığı  birçok  şeyi  atlamıştı.  Kahvaltıdan

hemen  sonra  Bayan  Bennet'ı,  Elizabeth'i  ve  küçük  kızlardan

birini bir arada görünce anneye:

"Sayın  bayan,"  dedi,  "güzel  kızınız  Elizabeth'e  olan

sevginize  sığınarak,  onunla  bu  sabah  özel  görüşme  şerefinin

bana  bağışlanmasını  dilesem,  bu  dileğimin  kabul  edileceğini

umabilir miyim?"

Elizabeth  şaşkınlık  içindeydi.  Kızarmaktan  başka  bir  şey

yapacak zaman bulamadan Bayan Bennet cevap verdi:

"A!  Evet,  tabii!  Eminim  ki  Lizzy  çok  mutlu  olacaktır.

Hiçbir sakıncası yok. Gel Kitty, yukarda işimiz var."

Annesi  el  işlerini  toplayarak  alelacele  çıkmaya

davranırken, Elizabeth, "Anneciğim, gitmeyin," diye yalvardı.

"Yalvarırım  gitmeyin.  Bay  Collins  beni  bağışlasın.  Bana

başkalarının  duymasında  sakınca  olan  bir  şey  söyleyecek

olamaz.  Zaten  ben  de  gidiyorum."  Annesi  tersledi:  "Hayır,



hayır;  Lizzy,  saçmalama.  Çok  rica  ederim,  otur  oturduğun

yerde." 


Çok  bunalmış  ve  şaşırmış  görünen  Lizzy'nin  gerçekten

kaçmaya  hazırlandığını  anlayınca,  "Lizzy,"  diye  ekledi.

"Burada  kalmanda  ve  Bay  Collins'in  söyleyeceklerini

dinlemende ısrar ediyorum."

Elizabeth böyle bir buyruğa karşı gelemezdi. Bir an; bu işi

bir  an  önce,  olabildiğince  sessiz  sedasız  atlatmanın  daha  iyi

olacağını düşündü. Tekrar yerine oturdu. Hiç durmadan nakış

işleyerek  gülmekle  ağlamak  arasında  bocalayan  duygularını

gizlemeye çalıştı. Bayan Bennet ile Kitty gittiler. Onlar çıkar

çıkmaz  Bay  Collins  söze  başladı:  "İnanın  ki  sevgili  Bayan

Elizabeth, alçakgönüllülüğünüz sizin için kötü bir not olmak

şöyle  dursun,  diğer  mükemmel  özelliklerinize  bir  yenisini

eklemekte. Bu küçük çekingenliği göstermeseydiniz gözümde

daha az sevimli olacaktınız; ama bu konuşmayı yapmak için

sayın  annenizden  izin  almış  bulunduğumu  söylememe  izin

verin.  Yaradılıştan  utangaç  olmanızdan  ötürü  duygularınızı

gizlemeye  kalkışsanız  da  bu  sözlerimin  anlamını

kavramamanıza imkân yok. Size karşı gösterdiğim ilgi hiçbir

kuşkuya  yer  bırakmayacak  kadar  güçlü.  Daha  evinize  ayak

basar  basmaz  sizi  gelecekteki  hayatımın  yoldaşı  olarak

seçmiştim.  Ama  bu  konudaki  duygularıma  kapılıp  kendimi

unutmadan önce, belki de neden evlenmek istediğimi, neden

kendime  bir  eş  bulmak  için  Hertfordshire'a  geldiğimi

anlatmak  yerinde  olur."  Bay  Collins'in  bütün  ciddiyetine  ve

kendinden  emin  tavrına  rağmen  duygularına  kapılıp  kendini

unutmasından söz etmesi Elizabeth'in o kadar tuhafına gitti ki

gülmemeye  çalışırken,  Collins'in  verdiği  bu  kısa  aradan



yararlanıp sözlerini ağzına tıkamayı beceremedi. Genç papaz

devam etti: "Evlenmek isteyişimin ilk nedeni, bence hali vakti

benim  gibi  yerinde  olan  her  papazın  evlenerek  cemaatine

örnek  olması  gerektiğidir,  İkincisi  evlenmenin  mutluluğuma

çok  şey  katacağına  inanıyorum,  üçüncüsü  ise  bunu  belki  de

ilk  başta  söylemem  gerekirdikoruyucum  olmasından  şeref

duyduğum  çok  soylu  leydinin  bana  özellikle  evlenmemi

önermesidir.  Bu  konuda  iki  defa  fikirlerini  belirtme

alçakgönüllülüğünü  gösterdi,  (hem  de  sorulmadan!)  ve

cumartesi  akşamı  Hunsford'dan  ayrılmadan  önce  Rosings'de

kadril  oynadığımız  sırada,  Bayan  Jenkinson,  Bayan  de

Bourgh'ün  ayağının  altına  bir  tabure  yerleştirirken  Leydi

Catherine  de  Bourg  bana  şöyle  dedi:  'Bay  Collins,

evlenmelisiniz.  Sizin  gibi  bir  papazın  evlenmesi  şart.  Benim

hatırım  için  eşinizi  iyi  seçin,  kibar  bir  kız  bulun.  Kendi

iyiliğiniz için çalışkan, yararlı bir insan olsun; size tavsiyem

yüksek düzeyde bir hayat içinde yetişmemiş ve az bir gelirle

iyi bir geçim sağlayabilecek bir kız olsun. Size tavsiyem bu.

En  kısa  zamanda  böyle  bir  eş  bulup  Hunsford'a  getirirseniz

ben de ziyaretine gelirim.' Güzel kuzenim, size sunabileceğim

iyi şartlar arasında Leydi Catherine de Bourgh'ün yakın ilgisi

ve inceliğinin önemli bir yer tuttuğunu söylememe izin verin.

Tavırlarının ve hareketlerinin sözlere sığmayacak kadar kibar

olduğunu, onu gördüğünüz zaman siz de anlayacaksınız. Sizin

zekânız  ve  canlılığınız  da,  bunlara  leydinin  bulunduğu

mevkinin kaçınılmaz şartı olan sessizlik ve saygı da katılırsa,

herhalde  onun  hoşuna  gidecektir.  Buraya  kadar  evlenmek

isteyişimin  asıl  nedenlerini  saydım.  Şimdi  sıra  kendi  çevrem

dururken  gözlerimin  neden  Longbourn'a  çevrildiğini

söylemeye  geldi,  çünkü  emin  olun  kendi  çevremde  birçok

sevimli  genç  bayan  var.  Ancak,  saygıdeğer  babanızın



ölümünden sonra umarım daha uzun yıllar yaşar mülküne ben

vâris olacağım için, eşimi onun kızları arasından seçmeden ve

daha  önce  de  söylediğim  gibi  uzun  yıllar  gerçekleşmeyecek

bu  acıklı  olay  üzerine  uğrayacakları  kaybın  mümkün  olduğu

kadar  azalmasını  sağlamadan  rahat  edemezdim!  İşte  güzel

kuzenim,  amacımın  bu  olduğunu  söyledikten  sonra

gözünüzden  düşmeyeceğime  inanıyorum.  Şimdi  artık  size

duyduğum  sevgimin  gücünü  oldukça  ateşli  bir  dille

belirtmekten  başka  yapacağım  bir  şey  kalmadı.  Çeyize  hiç

önem  vermem;  yerine  getirilemeyeceğini  bildiğim  için

babanızdan  bu  konuda  bir  dilekte  bulunmayacağım.

Annenizin  ölümünden  sonra  elinize  geçecek  bin  sterlinin

dörtte  biri  oranındaki  gelirden  başka  bir  servete

konmayacağınızı da biliyorum. Bu nedenle, bu konudan asla

söz  açmayacağım  ve  emin  olun  evlendiğimiz  zaman  bunu

sizin  başınıza  kakma  alçaklığında  bulunmayacağım..."  Artık

onun sözünü kesme sırası gelmişti.

Genç  kız,  "Çok  acelecisiniz  efendim,"  diye  sesini

yükseltti, "size henüz bir cevap vermediğimi unutuyorsunuz.

İzin  verin  de  daha  fazla  zaman  kaybetmeden  cevabımı

vereyim.  Övgüleriniz  için  teşekkürlerimi  kabul  edin.

Teklifinizden  şeref  duydum.  Ancak  elimden  bu  öneriyi

reddetmekten başka bir şey gelmez."

Bay Collins elini ciddiyetle sallayarak cevap verdi: "Genç

kızların  kabul  etmek  için  gizlice  niyetlendikleri  halde

taliplerinin  ilk  başvurusunu  reddetme  huyunda  olduklarını

yeni  öğrenmiyorum.  Bu  reddedişin  iki,  hatta  üç  defa

tekrarlandığını da biliyorum. Bu nedenle sözleriniz cesaretimi




ve yakın zamanda sizi kolumda kilisenin mihrabına götürme

ümidimi hiç de kırmış değil."

Elizabeth,  "Aman,  beyefendi,  verdiğim  cevaptan  sonra

hâlâ umutlu olmanız doğrusu gerçekten garip!" diye söylendi.

"Benim,  mutluluğunu  ikinci  bir  teklifin  yapılması  olasılığına

bağlayacak  kadar  cesur  kızlardan  şayet  böyleleri  varsa

olmadığıma  inanabilirsiniz.  Yanıtım  içten  ve  kesindir.  Siz

beni  mutlu  edemezsiniz;  ayrıca  bu  dünyada  sizi  mutlu

edebilecek en son kadının ben olduğundan eminim. Hatta ve

hatta  büyük  dostunuz  Leydi  Catherine  beni  tanısaydı,  öyle

inanıyorum  ki,  hiçbir  açıdan  beni  bu  mevki  için  uygun

bulmazdı."  Bay  Collins  ciddi  ciddi,  "Leydi  Catherine'in

gerçekten  böyle  düşüneceğini  bilsem,"  dedi.  "Fakat  leydinin

sizi beğenmeyeceğini hiç sanmıyorum. Ayrıca emin olun onu

tekrar görme şerefine eriştiğim zaman alçakgönüllülüğünüzü,

tutumluluğunuzu ve diğer hoşa giden özelliklerinizi kendisine

ballandıra  ballandıra  anlatacağım."  "Gerçekten  Bay  Collins,

beni  övmenizin  hiç  gereği  yok.  Kendi  kararlarımı  kendim

vermeme  izin  vermeli  ve  sözlerime  inanma  iyiliğini

göstermelisiniz.  Sizin  çok  mutlu  ve  çok  varlıklı  olmanızı

dilerim. Teklifinizi kabul etmemekle size de bu mutluluğa ve

zenginliğe  ulaşmanız  için  elimden  gelen  en  büyük  yardımı

yapmış  oluyorum.  Bana  evlenme  teklifinde  bulunmakla

aileme  karşı  beslediğiniz  ince  duygularınızı  da  belirtmiş

oldunuz.  Bu  durumda  Longbourn  mülkü  size  kaldığı  zaman

artık  vicdan  azabı  çekmeden  gelip  yerleşebilirsiniz.  Yani  bu

olaya artık her yönden kapanmış gözüyle bakabiliriz."

Elizabeth  bunları  söylerken  ayağa  kalkarak  odadan

çıkmaya hazırlandı. Ama Bay Collins ona şöyle dedi:



"Bu  konuda  sizinle  bir  daha  konuşma  şerefine  eriştiğim

zaman şimdikinden daha olumlu bir cevap alacağımı umarım,

şu  anda  sizi  taş  yürekli  olmakla  suçlamak  aklımdan  bile

geçmez. Çünkü bir erkeğin ilk teklifini reddetmenin cinsinizin

eski  bir  huyu  olduğunu  biliyorum.  Şu  anda  bile  beni,  kadın

yaradılışının  gerçek  inceliğine  yaraşabilecek  derecede

yüreklendirmiş bulunuyorsunuz."

Elizabeth  bir  parça  kızararak  bağırdı:  "Gerçekten  Bay

Collins,  beni  çok  şaşırtıyorsunuz.  Eğer  şu  ana  kadar

söylediklerimi  cesaret  verici  olarak  yorumluyorsanız  ret

cevabımın  samimi  olduğuna  sizi  nasıl  ikna  etmeliyim

bilmiyorum."  "Sevgili  kuzenim,  teklifimi  reddedişinizin

yalnız sözde olduğunu düşünerek gurur duymama izin verin.

Bu inancımın nedenlerini kısaca şöyle sayabilirim: Teklifimin

sizce  kabul  etmemeye  layık  olmadığını  ve  size

sağlayabileceğim  hayata  imrenilemeyeceğini  sanmıyorum.

Hayattaki  mevkim,  de  Bourgh  ailesi  ile  bağlarım  ve  sizin

ailenizle  olan  akrabalığım  benim  için  olumlu  noktalardır.

Ayrıca,  birçok  çekici  tarafınız  bulunmakla  beraber,  size  bir

başka evlenme teklifinin daha yapılacağının kesin olmadığını

da göz önünde tutun. Ne yazık ki, size düşecek miras o kadar

az  ki;  bunun,  bütün  güzelliğinizin  ve  sevimli  özelliklerinizin

etkilerini  sıfıra  indirmesi  çok  kuvvetli  bir  olasılık.  Bu

nedenle,  verdiğiniz  ret  cevabının  ciddi  olmadığı,  kibar

bayanların  huyu  olduğu  üzere,  sevgimi  büsbütün

alevlendirmek  için  beni  bekletmek  istediğiniz  sonucuna

varıyorum."

"Beyefendi,  saygıdeğer  bir  adamı  acı  içinde  bırakmak

demek  olan  bu  türden  bir  kibarlığa  yeltenmediğime



inanabilirsiniz. Samimi olduğuma inanmanızı daha büyük bir

iltifat  sayacağım.  Teklifinizle  bana  bağışladığınız  şeref  için

tekrar tekrar teşekkür ederim, ama kabul etmeme imkân yok.

Duygularım  her  bakımdan  buna  engel.  Daha  ne  kadar  açık

söyleyebilirim?  Artık  beni,  size  acı  çektirmeye  niyetlenen

kibar bir bayan olarak değil, yüreğinden geldiği gibi konuşan

aklı başında bir yaratık gözüyle görün."

Bay  Collins  yapmacık  bir  nezaketle,  "Eşsiz  bir

çekiciliğiniz var!" dedi. "Saygıdeğer ana babanızın rızaları da

alındıktan  sonra  teklifimin  kesinlikle  kabul  edileceğine

inanıyorum."  Bay  Collins'in  kendi  kendini  aldatmakta

gösterdiği  ısrar  karşısında  Elizabeth  verecek  bir  cevap

bulamadı  ve  hiçbir  şey  söylemeden  odadan  çıktı.  Tekrar

tekrar  verdiği  ret  cevaplarını  Bay  Collins  yüreklendirici

saymakta  inat  ederse  babasına  başvurmaya  karar  verdi.

Herhalde  babası  kuşkuya  yer  bırakmayacak  şekilde  ret

cevabını verirdi. Hiç olmazsa onun tavırları kibar bir bayanın

yapmacıklığı ve cilvesi sayılmazdı.



XX

Bay  Collins  tek  başına  "gelingüvey  olacak"  pek  zaman

bulamadı; çünkü görüşmenin sonunu gözetlemek için aralıkta

oyalanmakta  olan  Bayan  Bennet,  Elizabeth'in  kapıyı  açtığını

ve  acele  yanından  geçerek  merdivenlere  doğru  koştuğunu

görür  görmez  kahvaltı  odasına  girdi  ve  aralarında  kurulacak

daha  yakın  bağlar  için  hem  kendini  hem  de  Bay  Collins'i

kutladı.  Bay  Collins  bu  sevinçli  sözleri  aynı  mutlulukla

karşılayıp  Bayan  Bennet'ı  kutladıktan  sonra  Elizabeth  ile

yaptığı  görüşmeyi  ayrıntılarıyla  anlattı.  Bu  görüşmenin

sonunda  memnunluk  duyması  için  her  türlü  neden  vardı,



çünkü  kuzeninin  onu  ısrarla  reddedişi  onun  utangaçlıkla

karışık  alçakgönüllülüğünden  ve  karakterinin  gerçek

inceliğinden ötürüydü.

Ama  duydukları  Bayan  Bennet'ı  ürküttü.  Kızının,  teklifi

Bay  Collins'i  cesaretlendirmek  için  reddettiğine  inanabilse  o

da  en  az  Bay  Collins  kadar  sevinecekti,  ama  bundan  pek

umutlu  değildi  ve  bu  düşüncelerini  söylemekten  kendini

alamadı:


"Ama  şuna  güvenin,  Bay  Collins,"  dedi.  "Lizzy'nin  aklı

başına  getirilecektir.  Onunla  bu  konuyu  doğrudan  doğruya

ben görüşeceğim. Çok dik kafalı, başına buyruk bir kızdır ve

kendi  çıkarının  nerede  olduğunu  bilmez.  Ama  ben  ona

öğretmesini bilirim." Bay Collins heyecanla atıldı: "Sözünüzü

kestiğim  için  özür  dilerim,  hanımefendi,  ama  kızınız  eğer

gerçekten dik kafalı ve başına buyruksa benim durumumdaki

gibi evlilikten mutluluk bekleyen bir adamın isteyeceği bir eş

olamaz.  Bu  nedenle,  eğer  teklifimi  gerçekten  reddetmekte

ayak direrse onu zorlamamak belki daha yerinde olur. Çünkü

bu  tür  huysuzlukları  varsa,  bana  mutluluk  getirmeyeceği

ortadadır."  Bayan  Bennet  telaşla,  "Beni  yanlış  anladınız

beyefendi," dedi. "Lizzy ancak bu gibi konularda dik başlıdır,

başka her yönden ondan uysalı yoktur. Ben şimdi doğru Bay

Bennet'a  gideceğim  ve  eminim,  bu  işi  Lizzy  ile  hemen

halledeceğiz."

Bay  Collins'in  cevap  vermesine  fırsat  bırakmadan  acele

kocasının  yanına  koştu  ve  daha  kütüphaneye  girerken

konuşmaya başladı.



"Ah  Bay  Bennet,  ocağına  düştük.  Birbirimize  girdik.

Gelin Lizzy'yi Bay Collins ile evlenmeye ikna edin; çünkü bir

yandan  o,  Bay  Collins'i  istemem  diye  yemin  ediyor,  öte

yandan  eğer  acele  etmezseniz,  Bay  Collins  de  onunla

evlenmekten vazgeçeceğe benziyor." Bay Bennet, karısı içeri

girerken  başını  kitabından  kaldırarak,  sakin  bir  kayıtsızlıkla

gözlerini 

ona 


dikmişti. 

Bayan 


Bennet 

kocasının

kayıtsızlığının  hiç  de  etkilemediği  sözlerini  bitirince  Bay

Bennet:


"Sizi  anlama  mutluluğuna  eremedim.  Neden  söz

ediyorsunuz?"  dedi.  "Bay  Collins  ile  Lizzy'den.  Lizzy,  Bay

Collins'le  evlenmem  dediği  için;  şimdi  de  Bay  Collins  de

Lizzy'yle evlenmem diyor."

"Ben ne yapabilirim ki? Düfum umutsuz gibi."

"Siz  konuyu  Lizzy  ile  konuşun.  Ona  Bay  Collins  ile

evlenmesinde  ısrar  ettiğinizi  söyleyin."  "Onu  buraya  çağırın,

düşüncemi kendisine bildireyim."

Bayan  Bennet  çıngırağı  çaldı  ve  Bayan  Elizabeth

kütüphaneye çağrıldı. Elizabeth içeri girince babası, "Buraya

gel  çocuğum,"  dedi,  "seni  önemli  bir  iş  için  çağırttım.

Anladığım  kadarıyla  Bay  Collins  sana  evlenme  teklif  etmiş.

Doğru mu?" Elizabeth öyle olduğunu söyledi. "Pekâlâ. Sen de

bu teklifi reddettin, öyle mi?" "Evet efendim."

"Pekâlâ.  Şimdi  asıl  konuya  geliyoruz.  Annen  bu  teklifi

kabul etmende ısrar ediyor. Öyle değil mi Bayan Bennet?"

"Evet, yoksa bir daha yüzüne bakmam."



"Karşında  iki  acı  seçenek  var,  Elizabeth.  Şu  günden

başlayarak,  ister  istemez,  ya  annenle  ya  da  babanla  küsmek

zorunda  kalacaksın.  Annen  Bay  Collins  ile  evlenmezsen

yüzüne bakmayacakmış, ben de evlenirsen!"

Elizabeth  babasının  söze  böyle  başlayıp  bu  sonuca

varmasına  gülümsemekten  kendini  alamadı.  Kocasının

konuyu  kendi  istediği  gibi  düşündüğüne  inanarak  aldanan

Bayan Bennet şaşırıp kalmıştı.

"Bu  sözlerle  ne  demek  istiyorsunuz,  Bay  Bennet?  Bana

söz vermiştiniz. Lizzy'nin Bay Collins ile evlenmesinde ısrar

edececeğinize söz vermiştiniz."

"Şekerim,"  diye  cevap  verdi  kocası,  "sizden  iki  küçük

ricam  var:  Birincisi  bu  konuda  kendi  yargıma  göre

davranabilmem,  ikincisi  de  odamda  rahat  bırakılmam.

Kütüphanemi  ne  kadar  çabuk  bana  bırakırsanız  o  kadar

memnun olurum."

Kocasından  yana  hayal  kırıklığına  uğradığı  halde  Bayan

Bennet henüz ümidini kesmemişti. Elizabeth ile kâh tatlılıkla,

kâh  tehditle  tekrar  tekrar  konuştu.  Jane'i  de  kendi  tarafına

çekmeye  çalıştı,  ama  Jane,  olabildiğince  yumuşak

davranmakla  birlikte  bu  işe  karışmayı  reddetti.  Elizabeth  de

kimi zaman ciddi ve içten sözlerle, kimi zaman da alaycı bir

neşe  ile  annesinin  saldırılarına  karşılık  verdi.  Genç  kızın

cevaplarının  tarzı  değişmekle  beraber  karan  kesindi.  Öte

yandan Bay Collins tek başına kalıp olup bitenleri düşünmeye

dalmıştı.  Kendini,  kuzeninin  nasıl  olup  da  ret  cevabı

verdiğini  anlayamayacak  kadar  beğeniyordu.  Gerçi  gururu

incinmişti, ama ona acı verecek herhangi bir duygu yoktu.




Aile  bu  karmaşa  içindeyken  Charlotte  Lucas  o  günü

onlarla  birlikte  geçirmek  üzere  misafirliğe  geldi.  Onu  Lydia

karşıladı:  Adeta  uçarak  ona  koşmuş  ve  heyecanla  şöyle

fısıldamıştı: "Gelmene sevindim, çünkü evde öyle bir eğlence

var  ki!  Bu  sabah  ne  oldu  dersiniz?  Bay  Collins,  Lizzy'ye

evlenme teklif etti, Lizzy de ayak diriyor."

Charlotte  bir  şey  demeye  zaman  bulamadan  aynı  haberi

vermek için gelen Kitty de onlara katıldı ve kahvaltı odasına

girer girmez de Bayan Bennet aynı konudan söz açarak Bayan

Charlotte  Lucas'a  kendini  acındırmaya  çalışarak  Lizzy'yi,

ailesindeki  herkesin  kendi  isteğine  uymaları  için  ona

yalvararak  acıklı  bir  tavırla,  "Lütfen  ricamı  yerine  getirin,

sevgili  Charlotte,"  dedi,  "çünkü  kimse  benim  tarafımı

tutmuyor.  Bana  zulmediyorlar.  Zavallı  sinirlerime  kimse

acımıyor."

Jane  ile  Elizabeth'in  içeri  girmeleri  Charlotte'u  karşılık

vermekten  kurtardı.  "İşte  geliyor,"  diye  sözlerine  devam  etti

Bayan  Bennet,  "dünya  umrunda  değil.  Sanki  York'ta  imişiz

gibi, bize artık aldırmıyor; yeter ki kendi istediği olsun. Ama

şunu  söyleyeyim  Bayan  Lizzy,  eğer  her  evlenme  teklifini

böyle reddetmeyi kafana koyduysan koca bulamazsın. Baban

öldükten sonra sana kim bakacak, orasını da bilmiyorum. Ben

bakamam,  seni  şimdiden  uyarıyorum.  Bugünden  sonra  artık

seninle  hiçbir  ilgim  yok.  Biliyorsun,  kütüphanede  de

söyledim;  artık  seninle  konuşmayacağım,  sözümün  eri

olduğumu göreceksin. Söz dinlemeyen çocuklarla konuşup da

ne  yapacağım!  Hoş,  sanki  herhangi  biriyle  de  konuşmaktan

hoşlanıyorum  da!  Benim  gibi  sinirleri  bozuk  insanların  canı

pek konuşmak istemez. Ne çektiğimi kimse bilemez! Ama bu



hep  böyledir.  Halinden  şikâyet  etmeyenlere  hiçbir  zaman

acımazlar."

Karşılık  vermenin  veya  yatıştırmaya  kalkışmanın

annelerini  büsbütün  çileden  çıkaracağını  bilen  kızlar  bu

taşkınlığı  ses  çıkarmadan  dinlediler.  Bu  nedenle,  Bayan

Bennet,  Bay  Collins  onlara  katılmcaya  kadar,  hiç  durmadan

söylenmeye  devam  etti.  Her  zamankinden  daha  gururlu  bir

havayla  içeri  giren  Bay  Collins'i  görünce  Bayan  Bennet

kızlarına  dönerek:  "Onu  bunu  bilmem,"  dedi.  "Hepiniz

dilinizi tutun. "Bay Collins'le başbaşa konuşacaklarımız var."

Elizabeth sessizce odadan çıktı, Jane ile Kitty de ardından

gittiler,  ama  dinlemeye  kararlı  olan  Lydia  yerinden  bile

kıpırdamadı. Başlangıçta, Collins'in hatır sormasına ve bütün

ailesinin  sağlığı  hakkında  sorduğu  ayrıntılı  sorulara  cevap

vermek  için  ister  istemez  odada  kalan,  sonra  da  merakını

yenemediği . için uzaklaşmak istemeyen Charlotte pencereye

doğru  yürüyerek  sanki  konuşulanları  duymuyormuş  gibi

görünmeyi  yeterli  buldu.  Tasarladığı  konuşmaya  Bayan

Bennet hüzünlü bir ses tonuyla başladı:

"Ah, Bay Collins..."

"Sayın  hanımefendi,"  diye  cevap  verdi  Bay  Collins,  "bu

konudan  hiç  söz  açmayalım."  Sonra  hoşnutsuzluğunu  belli

eden  bir  ses  tonuyla  devam  etti:  "Kızınızın  davranışını

kınamak  aklımın  ucundan  bile  geçmez.  Kaçınılmaz

kötülükleri  tevekkül  ile  karşılamak  hepimizin,  özellikle  de

benim  gibi  genç  yaşta  papaz  olma  şansına  erişen  birinin

ödevidir.  Ben  bunu  sabırla  karşılıyorum.  Güzel  kuzenimin

beni zaten mutlu edemeyeceğini düşünmek de belki bana bu




durumda  yardımcı  oluyor;  çünkü  elimizden  kaçırdığımız

nimetlerin çok da değerli olmadığını görmeye başladığımızda

yazgımıza  daha  kolay  boyun  eğebiliriz  ve  Bay  Bennet'ın

benim için aracılık etmenize fırsat vermeksizin teklifimi geri

alıyorsam  bunu  ailenize  karşı  yapılan  bir  saygısızlık

saymayacağınızı  umarım.  'Hayır'  cevabını  sizin  ağzınızdan

değil  de  sadece  kızınızın  ağzından  işittiğim  halde  hemen

boyun eğişimi belki doğru bulmayabilirsiniz. Ama hepimizin

kusuru var. Bu işin başından sonuna kadar iyi niyetle hareket

ettiğime  emin  olabilirsiniz.  Amacım  bütün  ailenizin  çıkarını

gereği  gibi  göz  önünde  tutarak  kendime  sevimli  bir  hayat

arkadaşı  bulmaktı;  eğer  ayıplanacak  herhangi  bir  kusur

işlemişsem şimdi burada özür dilerim."

XXI

Bay  Collins'in  teklifinin  sözü  artık  kapanmış  sayılırdı.

Elizabeth  sadece  arada  sırada  bu  konuyu  düşündükçe  kendi

içinde uyanan tatsız duygulara ve annesinin rahatsız edici ters

laflarına katlanmak zorundaydı.

Söz  konusu  olan  beyefendiye  gelince  duygularını,

üzüntüye  kapılarak  ya  da  Elizabeth'den  kaçmaya  çalışarak

değil,  surat  asarak,  sitem  dolu  bir  sessizlikle  ifade  ediyordu.

Elizabeth'le  neredeyse  hiç  konuşmadı.  Bu  zamana  kadar

Elizabeth'e  yükselttiği  övgülerle  ilgiyi,  günün  geri  kalan

kısmında Charlotte Lucas'a çevirdi. Charlotte'un Bay Collins'i

dinleme  nezaketini  göstermesi  herkese,  özellikle  de  arkadaşı

Elizabeth'e  rahat  bir  nefes  aldırmıştı.  Ertesi  gün  Bayan

Bennet'ın  ne  huysuzluğu,  ne  de  sinirliliği  azalmıştı.  Bay

Collins de aynı öfkeli ve gururlu tavrını koruyordu. Elizabeth

onun  gücenince  misafirliğini  kısa  keseceğini  ummuştu,  ama




bunun  Collins'in  planına  en  küçük  bir  etki  bile  yapmadığını

görüyordu.  İlk  geldiğinde  cumartesi  günü  hareket  edeceğini

söylemişti  ve  hâlâ  ertesi  cumartesiye  kadar  kalmak

niyetindeydi.

Kahvaltıdan  sonra  kızlar,  Bay  Wickham'ın  dönüp

dönmediğini  öğrenmek  ve  kendisine  Netherfield  balosuna

gelemeyişine ne kadar üzüldüklerini bildirmek için Meryton'a

kadar yürüdüler. Daha kasabaya girerlerken Wickham onlara

katıldı  ve  teyzelerine  kadar  eşlik  etti.  Orada  baloya

gelemeyişinin  kendisini  ve  herkesi  nasıl  üzdüğü  uzun  uzun

konuşuldu.  Hepsi  de  ilgisini  adamakıllı  belirtti.  Wickham,

baloya  gelmesini  engelleyen  nedeni  kendisinin  yarattığını

Elizabeth'e itiraf etti.

"Balo gecesi yaklaştıkça, Bay Darcy ile karşılaşmamanın

benim  için  daha  iyi  olacağını,  onunla  aynı  baloda,  aynı

salonda  saatlerce  bir  arada  bulunmaya  belki  de

dayanamayacağıjjj!  bunun  yalnız  benim  için  değil,  başkaları

için de hoşa gitmeyecek şeylere yol açabileceğini anladım."

Elizabeth  onun  gösterdiği  bu  irade  gücünü  çok  beğendi.

Wickham ve bir subay arkadaşı, kızlarla beraber Longbourn'a

kadar yürüdükleri için bu konu üzerinde ayrıntılı konuşmaya

ve birbirlerini övmeye yetecek kadar zamanlan oldu. Yürüyüş

sırasında 

Wickham 


özellikle 

Elizabeth'le 

ilgilendi.

Wickham'ın  onlara  evlerine  kadar  eşlik  etmesinin  Elizabeth

açısından  iki  hoş  tarafı  vardı:  Genç  kız  bunun  kendisine

yöneltilmiş  büyük  bir  iltifat  olduğunu  hissediyor,  aynı

zamanda bu subayı babasına ve annesine tanıtmak için eline

de güzel bir fırsat geçmiş oluyordu.




Eve  dönüşlerinden  kısa  bir  süre  sonra  Jane'e  bir  mektup

geldi;  Netherfield'den  gönderilen  bu  mektup  hemen  açıldı.

Zarfın  içinde  bir  bayanın  özenli,  güzel  el  yazısı  olan  küçük,

şık  bir  kâğıt  vardı.  Elizabeth,  mektubu  okurken  ablasının

renkten renge girdiğini ve kimi bölümleri üst üste okuduğunu

gördü.  Gerçi  Jane  hemen  kendini  topladı  ve  mektubu  bir

kenara  kaldırarak  her  zamanki  neşesiyle  konuşulanlara

katılmaya  çalıştı.  Ama  Elizabeth,  Wickham'a  karşı  bile  ilgi

gösteremeyecek  kadar  endişelendi  ve  Wickham  arkadaşıyla

beraber gider gitmez, Jane bir bakışıyla onu yukarı çağırdı.

Odalarına  vardıklarında  Jane  mektubu  çıkararak,

"Caroline  Bingley'den.  Okuyunca  çok  şaşırdım  doğrusu.

Bütün aile şu anda Netherfîeld'den ayrılmış, Londra'ya doğru

yola  çıkmış  durumda.  Hem  de  geri  dönmeye  hiç  niyetleri

yokmuş. Dinle bak ne diyor," dedi.

Bundan  sonra  Jane,  Caroline'lerin  hemen  kardeşlerinin

ardından  Londra'ya  gitmeye  karar  verdiklerini,  o  gün  öğle

yemeğini  Bay  Hurst'ün  evinin  bulunduğu  Grosvenor

Caddesi'nde  yiyeceklerini  bildiren  ilk  cümleyi  yüksek  sesle

okudu.  İkinci  cümle  şöyle  idi:  "Hertfordshire'dan  ayrılırken

yalnız 

sizin 


arkadaşlığınızdan 

uzaklaşacağım 

için

üzülüyorum, çok sevgili arkadaşım; ama tattığımız bu zevkli



toplantıların  gelecekte  birçok  kez  yeniden  tekrarlanacağını

ümit  edebilir;  o  zamana  kadar  da  birbirimize  sık  ve  samimi

mektuplar yollayarak ayrılığın acısını azaltabiliriz. Bu konuda

size  güveniyorum."  Bu  ağdalı  sözleri  Elizabeth  inanmaz  bir

kayıtsızlıkla  dinledi.  Caroline'lerin  ansızın  Londra'ya

taşınması  onu  şaşırtıyorsa  da,  bunda  gerçekten  üzülecek  bir

taraf  göremiyordu.  Netherfield'de  olmayışlarının  Bingley'yi



buraya 

gelmekten 

alıkoyacağını 

sanıyorlardı.

Arkadaşlıklarından  yoksun  kalmaya  gelince,  herhalde  Jane,

Bingley'nin  yanında  olmanın  tadını  çıkarırken  onları

özlemeye zaman bulamayacaktı.

Kısa  bir  sessizlikten  sonra  ablasına,  "Arkadaşlarını

buradan  ayrılmadan  görememen  çok  yazık,"  dedi,  "ama

umarım  Bayan  Caroline  Bingley'nin  de  ümitle  beklediği

mutluluk  dönemi  onun  sandığından  daha  çabuk  gelir  ve

arkadaş  olarak  tattığınız  tatlı  günleri  kardeş  olarak  daha

memnun  edici  şekilde  yenicen  canlandırırsınız.  Bay  Bingley

onlar yüzünden Londra'da kalacak değil ya!"

"Caroline aralarından hiç kimsenin bu kış Hertfordshire'a

dönmeyeceğini kesin olarak söylüyor. Bak okuyayım:

'Kardeşim  dün  bizden  ayrılırken  kendisini  Londra'ya

götüren  işin  üç  dört  günde  bitebileceğim  düşünüyordu;  ama

biz  öyle  olmayacağından  eminiz.  Aynı  zamanda,  Charles'in

bir  kez  Londra'ya  gidince  artık  dönmekte  çok  acele

etmeyeceğine  de  inanıyoruz.  Boş  zamanlarını  rahatsız

otellerde geçirmek zorunda kalmaması için hepimiz peşinden

gitmeye  karar  verdik.  Tanıdıklarımdan  çoğu  kışı  geçirmek

üzere  şimdiden  Londra'da  bulunuyorlar  ve  sizin  de  onların

arasına  katılmak  niyetinde  olduğunuzu  işitebilirsem  çok

sevineceğim  sevgili  kardeşim,  ama  ne  yazık  ki  hiç  ümidim

yok. Noeli Hertfordshire'da bu mevsimin her zaman getirdiği

neşelerden  nasibinizi  bol  alarak  geçirmenizi  ve  bizim

ayrılmamız  üzerine  kaybettiğiniz  üç  arkadaşı  aratmayacak

kadar  çok  arkadaşın  etrafınızı  çevirmesini  yürekten  dilerim.'

Jane,  "Bay  Bingley'nin  artık  bu  kış  buraya  dönmeyeceği

açıkça  anlaşılıyor,"  diye  ekledi.  "Açıkça  anlaşılan  bir  şey




varsa  o  da  Bayan  Caroline  Bingley'nin  böyle  istediğidir."

"Neden  böyle  düşünüyorsun?  Bu  karan  Bay  Bingley

vermiştir. O kendi başına buyruk değil mi? Sonra sen her şeyi

bilmiyorsun.  Beni  özellikle  inciten  bölümü  sana  okuyayım.

Senden bir şey saklayacak değilim.

'Bay  Darcy  kız  kardeşim  görmek  için  sabırsızlanıyor;

doğrusunu söylemek gerekirse onunla tekrar bir arada olmayı

biz de en az Bay Darcy kadar özledik. Gerçekten Georgiana

Darcy'nin güzellikte, incelikte ve beceriklilikte bir eşi yoktur

sanıyorum.  Onun  bende  ve  Louisada  uyandırdığı  sevgi,

bundan  sonra  kardeşimiz  olması  konusunda  besleme

cesaretini gösterdiğimiz ümitlerden ötürü daha ilgi çekici bir

hal  almaktadır.  Bu  konudaki  duygularımdan  size  hiç  söz

açmış  mıydım,  bilmiyorum,  ama  buradan  ayrılırken  size

açılıyor, 

bu 


duygularımı 

anlamsız 

bulmayacağınızı

umuyorum.  Kardeşim  Charles  da  onu  çok  beğeniyor,  artık

onunla  çok  samimi  olarak  görüşmeye  sık  fırsat  bulacak.

Akrabalarımız  kadar,  Georgiana  Darcy'nin  ailesi  de  bu

birleşmeyi  istiyor.  Charles'in  hemen  her  kadının  kalbini

kazanabilecek  bir  adam  olduğunu  söyleyerek  bir  kız  kardeş

olarak  taraf  tuttuğumu  sanmıyorum.  Her  şeyin  bu  birleşme

lehinde  olduğuna  ve  buna  hiçbir  engel  bulunmadığına  göre,

hepimizi mutlu edecek olayı ümitle beklemekte haksız mıyım,

sevgili Jane'ciğim?'

Jane bu satırları okuduktan sonra kız kardeşine:

"Lizzy'ciğim,  bu  cümleye  ne  dersin,  yeterince  açık  değil

mi?"  diye  sordu.  "Caroline'in  beni  kardeşliğe  kabul  etmeyi

hem  beklemediğini  hem  de  istemediğini  kesin  olarak

göstermiyor  mu?  Kardeşinin  bana  karşı  kayıtsızlığını



bildiğini, benim Bay Bingley'ye karşı beslediğim duygulardan

kuşku duyuyorsa, beni (lütfen!) uyarmak niyetini beslediğini

göstermiyor mu? Bu konuda başka türlü düşünmek mümkün

mü?"  "Evet  mümkün;  çünkü  benim  düşüncem  bambaşka.

Dinlemek ister misin?" "Hay hay!"

"Birkaç  kelime  ile  söyleyeyim:  Bayan  Caroline  Bingley

kardeşinin  seni  sevdiğini  görüyor  ve  onun  Georgiana  Darcy

ile evlenmesini istiyor. Kardeşini Londra'da tutacağını umarak

arkasından  Londra'ya  gidiyor  ve  seni  de  onun  sana  ilgi

duymadığına  inandırmaya  çalışıyor."  Jane  başını  hayır

anlamında salladı.

Elizabeth devam etti: "Gerçekten Jane, inan bana. Sizi bir

arada  gören  hiç  kimse  Bay  Bingley'nin  sevgisinden

kuşkulanamaz. Herhalde Caroline Bingley de kuşku duymaz.

O kadar aptal değil. Bay Darcy'de kendine karşı bu sevginin

yarısını görse düğün elbiselerini ısmarlardı. Ama asıl konu şu:

Biz  onların  gözüne  girecek  kadar  zengin  veya  soylu  değiliz.

Caroline'in  Georgiana  Darcy'yi  daha  çok  istemesinin  nedeni

iki  aile  arasında  bir  evlenme  olduktan  sonra  ikinci  bir

evlenmeyi  daha  kolaylıkla  sağlayacağını  düşünmesidir.

Kuşkusuz biraz akıllıca bir düşünce; ortada Bayan de Bourgh

olmasa  belki  de  bu  düşüncesi  başarıyla  gerçekleşirdi.  Ama,

canım Jane, Caroline Bingley kardeşinin Georgiana Darcy'yi

çok  beğendiğini  söylüyor  diye,  senin  yeteneklerine  karşı

hayranlığının  salı  günü  seninle  vedalaştığı  andan  sonra  en

ufak  bir  kayba  uğradığına  ciddi  olarak  inanamazsın.  Sonra

kardeşini, senin yerine kendi arkadaşını sevdiğine inandırmak

Caroline'in elinde olabilir mi?" "Caroline Bingley hakkındaki

düşüncelerimiz  aynı  olsa,  senin  bu  yorumun  yüreğime  su



serperdi. Ama aslında haksızlık ettiğini biliyorum. Caroline'in

elinden  kimseyi  bilerek  ve  isteyerek  aldatmak  gelmez.  Bu

konuda ancak onun kendi kendini aldattığını ümit edebilirim."

"Pekâlâ.  Benim  fikrimi  kabul  etmeyeceğine  göre;  bu

söylediğinden  daha  memnun  edici  bir  fikir  olamaz.

Caroline'in aldandığına inan. Buna hiç itirazım yok. Ona karşı

görevini yaptığına göre, artık kendini üzme."

"Ama,  sevgili  kardeşim,  en  iyiyi  tahmin  etsek  bile  kız

kardeşleri  ve  dostlarının  başkasıyla  evlendirmek  istediği  bir

adamı  kabul  ederek  mutlu  olabilir  miyim?"  "Bu  senin

bileceğin  bir  şey,"  dedi  Elizabeth  "Eğer  iyice  düşündükten

sonra  Bay  Bingley'nin  iki  kız  kardeşini  hoşnut  etmemekten

duyacağın ıstırabın, onun karısı olma mutluluğunu çok geride

bırakacağını  düşünüyorsan,  sana  tavsiyem,  Bay  Bingley'yi

şüphesiz  reddetmendir."  Jane  hafifçe  gülümseyerek,  "Nasıl

böyle konuşabilirsin!" dedi. "Onların rızaları olmamasına çok

üzülmekle  birlikte  gözümü  bile  kırpmadan  onunla

evleneceğimi bilmen gerekir." 'Tereddüt etmeyeceğini ben de

biliyorum.  İş  böyle  olduktan  sonra  durumunda  pek  acınacak

bir şey göremiyorum."

"Ama Bay Bingley bu kış buraya hiç dönmezse o zaman

kimse benim kararımı sormayacak. Bu altı ay içinde her şey

olabilir."

Bingley'nin  bir  daha  dönmeyeceği  düşüncesine  Elizabeth

hiç  olasılık  vermiyordu.  Ona  göre  bu,  Caroline'in  kendi

çıkarını  düşünerek  ortaya  attığı,  ne  kadar  açık  ve  ustalıklı

belirtilirse  belirtilsin  herkesten  bağımsız  bir  gence  etki



edebileceğini bir an için bile aklına getiremediği bir fikirden

başka bir şey değildi.

Bu  duygularını  var  gücüyle  belirtti  ve  çok  geçmeden

bunun  mutlu  sonucunu  görerek  sevindi.  Jane  umutsuzluğa

kapılacak  bir  kız  değildi;  sevilmediği  kuşkusu  arada  sırada

ümitlerini  bastırsa  da,  Bingley'nin  Netherfield'e  dönerek

kalbinin bütün dileklerine karşılık vereceğine yönelik güveni

yavaş yavaş arttı.

Bayan  Bennet'a  yalnızca  Bingley  ailesinin  ayrıldığını

duyurmaya, 

onu, 

Bay 


Bingley 

konusunda

endişelendirmemeye karar verdiler; ama bu kadarı bile Bayan

Bennet'ı  bir  hayli  endişeye  düşürdü.  Tam  sıkı  fıkı  olmaya

başladıkları sırada oradan uzaklaşmalarını çok talihsiz bularak

üzüldü.  Fakat  epeyce  sızlandıktan  sonra,  Bay  Bingley'nin

yakında  tekrar  Netherfield'e  ineceğini  ve  Longbourn'a

yemeğe geleceğini düşünerek kendi kendini avuttu. Sonunda

şöyle  bir  karara  vardı:  Her  ne  kadar  Bay  Bingley  her  günkü

aile sofrasına Çağırılmış olsa da, Bayan Bennet onun için iki

türlü et yemeği hazırlatacaktı.

XXII

Bennet'lar  Lucas'lara  yemeğe  davetliydiler  ve  yine

Charlotte  Lucas,  günün  büyük  bir  kısmında  Bay  Collins'in

söylediklerini dinleme nezaketini gösterdi. Elizabeth fırsatını

bulunca  ona  teşekkür  ederek,  "Böyle  yapmakla  onu

yatıştırıyorsun,"  dedi,  "sana  ne  kadar  minnettar  olduğumu

anlatamam."  Charlotte  arkadaşına  yararlı  olabildiği  için

sevinç  duyduğunu,  bu  uğurda  seve  birkaç  saatini

harcayabileceğini  söyledi.  Bunlar  tatlı  sözlerdi,  ama



Charlotte'un  inceliğinde  Elizabeth'in  düşündüğünden  öte  çok

şey gizliydi. Bay Collins'in ilgisini kendi üzerine çekerek bir

daha  Elizabeth'e  dönmemesini  sağlamayı  amaçlıyordu.

Charlotte  Lucas'ın  tasarısı  işte  buydu;  belirtiler  de  o  kadar

ümit  vericiydi  ki,  Bay  Collins,  Hertfordshire'dan  bu  kadar

kısa  bir  sürede  ayrılacak  olmasaydı,  o  gecenin  sonunda

Charlotte  başarısına  kesin  gözüyle  bakabilecekti.  Ama  bu

noktada genç papazın ateşli ve bağımsız karakterine haksızlık

ediyordu.  Çünkü  bu  karakteri  sayesinde,  ertesi  sabah

Longbourn'dan  imrenilecek  bir  ustalıkla  sıvışıp  kendini

Charlotte'un  ayaklarına  atmak  için  Lucas'lann  evine

koşmuştu.  Kuzenlerinin  dikkatini  çekmekten  sakınmıştı;

çünkü  evden  çıktığını  görürlerse  niyetini  kesinlikle

sezeceklerini  sanıyordu.  Bu  girişimin,  ancak  başarıyla

sonuçlandığı  takdirde  duyulmasını  istiyordu.  Bu  sonuçtan

adeta emin olmakla birlikte Charlotte hoşgörüyle karşılanacak

kadar  cesaret  vermişti  çarşamba  günü  başından  geçenlerden

sonra  oldukça  korkuyordu.  Neyse  gittiği  yerde  pek  iyi

karşılandı.  Geldiğini  üst  kattaki  pencereden  gören  Charlotte

Lucas  onunla  patikada  tesadüfen  karşılaşmak  için  hemen

aşağı  koştu.  Gene  de  kendisini,  ummaya  cesaret

edebildiğinden  çok  daha  büyük  bir  aşk  ve  çok  daha  güzel

sözler  bekliyordu.  Bay  Collins'in  uzun  nutuklarının  izin

verdiği  ölçüde  her  şey,  her  iki  tarafı  da  hoşnut  bırakacak

şekilde  kararlaştırıldı;  eve  girerlerken  Bay  Collins,

Charlotte'dan kendini dünyanın en mutlu adamı yapacak olan

günü  bildirmesini  heyecanla  diledi.  Bu  dileğin  şimdilik  bir

kenara  bırakılması  gerektiği  halde,  genç  kız  onun

mutluluğuyla  oynamak  istemedi.  Bay  Collins'in  doğuştan

aptallığı  yüzünden,  kur  yapması  bile  çok  soğuktu,  hiçbir

kadın bunun sürüp gitmesini istemezdi. Onu yalnız ve yalnız



bir  ev  bark  sahibi  olmak  istediği  için  kabul  eden  Charlotte

Lucas  da,  bu  ev  barka  ne  kadar  çabuk  kavuşacağına  artık

aldırmıyordu.  Hemen  onaylan  sorulan  Sir  William  ile  Leydi

Lucas  da  büyük  bir  sevinçle  razı  olduklarını  bildirdiler.  Bay

Collins'in varlık durumu, az çeyiz verebilecekleri kızları için

bu evliliği çok uygun kılıyordu; ileride zengin olma olasılığı

da pek güçlüydü. Leydi Lucas şimdiye kadar bu konuya karşı

hiç  duymadığı  bir  ilgi  ile  Bay  Bennet'ın  daha  kaç  yıl

yaşayabileceğini  hesaplamaya  başladı;  Sir  William  da  Bay

Collins'e,  Longbourn  mülkünün  sahibi  olunca  hemen,  hem

kendisinin  hem  de  karısının  saraya  takdim  edilmeleri

gerektiği fikrinde olduğunu belirtti.

Sözün  kısası  bütün  aile  bu  işe  çok  sevinmişti.  Küçük

kızlar beklediklerinden de bir iki yıl önce sıraya gireceklerini

ummaya  başlamışlar,  oğlanlar  da  Charlotte'un  ihtiyar  bir  kız

olarak öleceği korkusundan kurtulmuşlardı. Charlotte oldukça

sakindi.  İstediği  olmuştu.  Düşünceleri  genel  olarak

memnunluk vericiydi. Gerçi Bay Collins ne akıllı, ne de hoş

bir  adamdı:  Arkadaşlığı  sıkıcı,  kendine  olan  bağlılığı  da

herhalde hayal ürünüydü. Ama ne de olsa kocası olacaktı. Ne

erkeklerden, ne de evlilikten çok fazla bir şey beklememekle

birlikte,  evlenmek  öteden  beri  amacıydı.  İyi  eğitim  görmüş,

az  gelirli  genç  kızlar  için  evlilik,  tek  şerefli  geçim  yoluydu.

Her  ne  kadar  mutluluk  getireceği  kesin  değilse  de,

ihtiyaçlarını karşılamanın ve korunmanın en hoş yolu buydu.

Charlotte işte bu korunmayı sağlamıştı. Hiç güzel olmadığını

ve  yirmi  yedi  yaşma  da  geldiğini  göz  önünde  tutarak  bunun

kendisi  için  çok  iyi  bir  talih  olduğunu  kabul  ediyordu.  Bu

durumda  hiç  hoşa  gitmeyen  bir  şey  varsa  o  da  arkadaşlığına

her  şeyden  çok  değer  verdiği  Elizabeth  Bennet'ın  duyacağı




şaşkınlıktı.  Evet,  Elizabeth  şaşıracak  ve  belki  de  onu

ayıplayacaktı;  gerçi  kararından  dönecek  değildi  ama,

arkadaşının  dudak  büküşü  karşısında  kesinlikle  incinecekti.

Haberi  Elizabeth'e  kendisi  vermeye  karar  verdi,  bunun  için

Bay Collins'e, Longbourn'a yemeğe gittiği zaman aileden hiç

kimseye olup bitenleri sezdirmemesini söyledi.

Bay Collins hemen bu sırrı saklayacağına söz verdi; ama

yerine  getirmesi  o  kadar  kolay  olmadı.  Çünkü  uzun  zaman

ortalarda  görünmemesinin  uyandırdığı  merak,  Longbourn'a

dönünce  kendisine  bir  yığın  soru  sorulmasına  yol  açtı.

Bunlara cevap vermek gerçekten ustalık istiyordu. İlan etmek

için  sabırsızlık  duyduğu  mutlu  aşkının  kazandığı  başarıyı

ancak kendini çok zorlayarak gizli tutabiliyordu.

Bay Collins ertesi sabah çok erken yola çıkacağından ev

sahipleriyle  görüşemeyecekti;  bu  nedenle  bayanlar  odalarına

çekilirken  veda  töreni  yapıldı.  Bayan  Bennet,  büyük  bir

nezaket  ve  samimiyetle  misafirini  başka  işlerinden  fırsat

bulabildikçe  tekrar  Longbourn'da  görmekten  mutluluk

duyacağını söyledi.

Bay  Collins,  "Sayın  hanımefendiciğim,  davetinize

özellikle  teşekkür  etmeliyim,"  diye  cevap  verdi.  "Çünkü

benim dileğim de budur. Bu davetinizi mümkün olan en kısa

zamanda yerine getireceğime güvenebilirsiniz."

Herkes  şaşırmıştı.  Misafirliğinin  bu  kadar  çabuk

yenilenmesini hiç istemeyen Bay Bennet hemen söze karıştı:

"Ama  sevgili  beyefendi,  Leydi  Catherine'in  canının

sıkılması  tehlikesi  yok  mu?  Koruyucunuzu  gücendirme



tehlikesini  göze  almak  tansa  akrabalarınızı  ihmal  ediverin

daha  iyi."  Bay  Collins,  "Sayın  bay,  bu  dostça  öğüdünüz  için

size  özellikle  minnet  borçluyum,"  diye  cevap  verdi.  "Böyle

bir  adımı  sayın  leydinin  onayı  olmaksızın  atmayacağıma

güvenebilirsiniz."  "Ne  kadar  çekingen  davranırsanız  o  kadar

iyi  olur.  Ley  dinin  canını  sıkmaktansa  başka  her  şeyi  feda

etmeyi göze alın. Bize bir daha misafirliğe gelmenin böyle bir

tehlike  doğurabileceğini  anlarsanız  ki  bence  bu  çok

muhtemeldir  rahatça  evinizde  oturun,  içiniz  ferah  olsun,  biz

gücenmeyiz."

"Sayın  bay,  inanın  ki  bu  sıcak  ilgi,  şükran  duygularımı

uyandırdı.  Gerek  bunun  için,  gerekse  Hertfordshire'da

kaldığım sürece gösterdiğiniz yakınlık için size teşekkürlerimi

bildiren bir mektubumu yakında alacaksınız. Buradan uzakta

geçireceğim  zaman  bu  kadar  uzun  vadeli  dilekleri

gerektirmeyecek  kadar  kısa  olacaksa  da,  Bayan  Elizabeth  de

dahil  olmak  üzere,  güzel  kuzenlerimin  hepsine  sağlık  ve

mutluluk dilemek isterim." Bayanlar nezaketle çekildiler. Bay

Collins'in  yakında  tekrar  gelmeyi  düşünmesi  hepsini

şaşırtmıştı.  Bayan  Bennet  bundan,  Bay  CoUins'in  küçük

kızlardan birine teklif yapmayı düşündüğü anlamını çıkarmak

istedi, belki Mary onu kabul etmeye razı olurdu. Genç adamın

yeteneklerini kardeşlerinin hepsinden çok, sayıp döken o idi:

Bay  CoUins'in  düşüncelerindeki  sağlamlık  çoğu  zaman

Mary'yi  etkilemişti.  Genç  kız  onu  kendisi  kadar  zeki

bulmamakla 

birlikte, 

okuyup 


kültürünü 

artırmaya

özendirilirse, teşvik edilirse, hele önünde kendi gibi bir örnek

bulununca  çok  hoş  bir  arkadaş  olacağını  düşünüyordu.  Ama

ertesi sabah bu umutların hepsi suya düştü. Kahvaltıdan biraz



sonra Charlotte Lucas geldi ve Elizabeth ile yalnız görüşerek

bir gün önce olup bitenleri anlattı.

Bay  CoUins'in  kendini  Charlotte'a  âşık  sanması  olasılığı

son  bir  iki  gün  içinde  Elizabeth'in  aklına  gelmişti;  ama

Charlotte'un ona cesaret vermesini, kendisinin cesaret vermesi

kadar uzak bir olasılık olarak görmüştü. Duyduğu şaşkınlık o

kadar  büyüktü  ki,  görgü  sınırlarını  aşarak  bağırdı:  "Bay

Collins  ile  nişanlandın  mı!  Charlotte'cuğum  olamaz  bu!"

Charlotte  Lucas'ın  olup  bitenleri  anlatırken  takındığı

serinkanlılık  bu  apaçık  saldın  karşısında  sarsıldı,  ama  bu

beklemediği  bir  şey  olmadığı  için  hemen  kendini  topladı  ve

soğukkanlılıkla:  "Neden  şaşıyorsun  Eliza'cığım?"  dedi.

"Senin gözüne girme mutluluğuna eremedi diye Bay Collins'i

hiçbir kadının beğeneceğine inanmıyor musun?"

Elizabeth de kendine gelmişti; büyük bir çaba harcayarak,

akraba olacaklarına çok sevindiğini ve mutluluklar dilediğini

söyledi.

"Duygularını  anlıyorum,"  dedi  Charlotte.  "Daha  bir  iki

gün önce Bay Collins seninle evlenmek istediği için herhalde

şimdi  şaşırmış,  hem  de  çok  şaşırmışsındır.  Ama  bunu  iyice

düşünmeye  zaman  bulunca  umarım  ki,  yaptığım  iş  seni  de

memnun  edecektir.  Biliyorsun,  romantik  değilimdir;  hiçbir

zaman  da  olmadım.  Tek  istediğim  yalnızca  rahat  bir  yuva.

Bay  CoUins'in  karakteri,  çevresi  ve  konumunu  göz  önüne

alınca  şuna  inanıyorum  ki,  mutlu  olmam  için  gereken

imkânlar birçok insanın evlenirken övünmesine neden olacak

imkânlar  kadar  çok."  Elizabeth  sakince,  "Kuşkusuz!"  diye

cevap  verdi  ve  tatsız  bir  sessizlikten  sonra  gidip  diğerlerine

katıldılar.



Charlotte  çok  oturmadı;  o  gidince  Elizabeth  de

duyduklarını iyice kafasında tartmaya zaman buldu. Ama bu

kadar  uygunsuz  bir  birleşmeyi  içine  sindirmesi  uzun  zaman

aldı.  Bay  Collins'in  üç  gün  içinde  iki  evlenme  teklifi

yapmasındaki  tuhaflık,  şimdi  teklifinin  kabul  edilmesi

yanında  hiç  kalıyordu.  Charlotte'un  evlilik  hakkındaki

düşüncelerinin  kendininkilere  uymadığını  her  zaman

hissetmişti,  ama  iş  karar  vermeye  gelince  bütün  güzel

duygulan  maddi  çıkar  uğruna  gözardı  edebileceğine  ihtimal

vermemişti.  Charlotte,  Bay  Collins'in  eşi  olsun,  utanç  verici

bir  tabloydu  bu.  Bir  arkadaşının  kendi  kendini

küçültmesinden,  gözünden  düşmesinden  duyduğu  acıya,  bir

de  bu  arkadaşın,  seçtiği  yolda  mutluluğu  bulamayacağını

düşünmenin verdiği tasa eklenmiş oluyordu.



XXIII

Elizabeth  annesi  ve  kardeşleriyle  oturmuş,  duyduklarını

kafasında  tartar,  bundan  söz  açmanın  doğru  olup  olmadığını

düşünürken,  kızı  tarafından  nişanlandığını  Bennet  ailesine

haber  vermesi  için  gönderilen  Sir  William  Lucas  çıkageldi.

Bennet'lara  birçok  iltifatlar  yağdırdıktan  ve  iki  aile  arasında

kurulacak  bağdan  ötürü  kendi  kendini  bir  hayli  kutladıktan

sonra  konuyu  açıkladı.  Ev  sahipleri  yalnız  şaşırmakla

kalmamış, aynı zamanda bu haberi inanılmaz da bulmuşlardı.

Bayan  Bennet  ise  inceliği  filan  unutarak  Sir  Lucas'ın

kesinlikle bir yanlışı olduğunu söyledi. Her zaman patavatsız

ve  çoğu  zaman  kaba  olan  Lydia  da  bağıra  bağıra,  "Aman

Tanrım,  Sir  William!"  dedi,  "böyle  bir  masalı  nasıl

uydurabiliyorsunuz?  Bay  Collins'in  Lizzy  ile  evlenmek

istediğini bilmiyor musunuz?"



Böyle  bir  davranış  karşısında  bir  saraylı  hoşgörüsüne

sahip olmayan hiç kimse öfkelenmemezlik edemezdi; ama Sir

William  iyi  terbiyesi  sayesinde  bütün  bunları  başarıyla

atlatmayı sağladı. Verdiği haberin doğruluğunu izin isteyerek

belirtmekle beraber, ev sahibinin bütün küstahlıklarını büyük

bir  sabırla  ve  nezaketle  dinledi.  •  "¦  Elizabeth,  hiç  de  hoş

olmayan bu durumdan misafirini kurtarmayı bir borç sayarak

ortaya  atıldı  ve  Charlotte'dan  bu  haberi  kendisinin  de

duyduğunu  söyleyerek  verilen  haberi  doğruladı.  Sonra  da

annesi  ile  kardeşlerinin  çığlıklarına  bir  son  verme  çabasıyla

Sir  William'ı  yürekten  kutladı  ve  Elizabeth'in  bu  çabasına

Jane  de  hemen  katılarak  bu  birleşmenin  getireceği

mutlulukları  sayıp  döktü,  Bay  Collins'in  mükemmel

karakterini  övdü,  Hunsford  ile  Londra'nın  yakın  oluşundan

dem vurdu.

Bayan  Bennet,  çok  afalladığından,  Sir  William  oturduğu

sürece  gerçekten  fazla  bir  şey  söyleyememişti;  ama  o  gider

gitmez hemencecik duygularını boşaltmaya başladı. İlk olarak

konuya bütünüyle inanmamakta direndi, sonra Bay Collins'in

kafese  konulmuş  olduğundan  emin  olduğunu  söyledi,

üçüncü  olarak  da  hiçbir  zaman  mutlu  olmayacaklarını  kesin

bir  dille  belirtti  ve  sonunda  bu  işin  bozulacağını  umduğunu

ekledi.  Ancak  bütün  bunlardan  açıkça  şu  iki  sonuç

çıkarılıyordu: Birincisi bütün bu rezaletin nedeni Elizabeth'di;

ikincisi  hepsi  de  kendisine  çok  acı  çektiriyordu;  artık  o  gün

hep  bu  iki  nokta  üstünde  durdu.  Onu  hiçbir  şey  avutamıyor,

yatıştıramıyordu. Hatta bütün bir gün dargınlığını gidermeye

bile  yetmedi.  Elizabeth'i  görüp  de  azarlamadan  durabilmesi

için aradan ancak bir hafta geçmesi gerekti. Sir William ya da

Leydi  Lucas  ile  kabalık  etmeden  konuşabilmesi  için  bir  ay




geçmesi  gerekti;  Charlotte'u  da  ancak  aylar  sonra

bağışlayabildi.

Bu  konuda  Bay  Bennet'ın  duygulan  çok  daha  rahat  ve

söylediğine  göre  öfkeden  çok  uzaktı.  Çünkü  oldukça  aklı

başında  biri  olarak  tanıdığı  Charlotte  Lucas'm  en  az  karısı

kadar ve kızından daha büyük bir aptal olduğunu öğrenmenin

hoşuna  gittiğini  söylüyordu!  Jane  bu  birleşmeye  biraz

şaştığını  itiraf  etti,  ama  şaşkınlığını  belirtmekten  çok,

mutlulukları için hararetli dileklerde bulundu. Elizabeth mutlu

olmalarına imkân olmadığını Jane'e bir türlü kabul ettiremedi.

Bay Collins alt tarafı sadece bir papaz olduğundan, Kitty ile

Lydia,  Charlotte  Lucas'ı  kıskanmayı  akıllarına  bile

getirmediler. Bu haber onlar için Meryton'a yayacak bir haber

konusu  olmaktan  ileri  gitmedi.  Leydi  Lucas,  bir  kızını  iyi

kocaya  vermenin  yarattığı  iç  rahatlığını  Bayan  Bennet'a

söyleyerek  kendine  atılan  taşı  gediğine  koymaktan  geri

durmuyordu. Bayan Bennet'ın asık suratı ve hırçın sözleri bu

mutluluğu yok etmeye yetip de arttığı halde, Leydi Lucas ne

kadar  mutlu  olduğunu  söylemek  için  Longbourn'a  her

zamankinden daha sık uğramaya başladı.

Elizabeth  ile  Charlotte  arasında  bu  konuyu  açmalarına

engel  olan  bir  gerilim  vardı.  Elizabeth,  artık  aralarında  bir

daha  hiç  gerçek  bir  güven  duygusunun  kurulamayacağına

inanmıştı.  Charlotte  konusunda  uğradığı  hayal  kırıklığı  onu

ablasına  daha  şefkatli  bir  saygı  ile  yaklaştırdı.  Jane'in

doğruluğuna,  inceliğine  olan  inancının  hiçbir  zaman

sarsılmayacağından  emindi.  Bingley  gideli  bir  hafta  olduğu,

dönüşüne  dair  de  hiçbir  haber  alınamadığı  için,  onun

mutluluğu  üzerine  her  gün  biraz  daha  endişe  duymaya



başlamıştı. Jane, Caroline'in mektubuna hemen cevap vermiş,

tekrar  ne  zaman  mektup  alabileceğini  hesaplamaya

başlamıştı.  Bay  Collins'in  söz  verdiği  teşekkür  mektubu  salı

günü  gelmişti.  Babalarına  hitaben  yazılan  bu  mektup  ailede

on iki aydır misafirmiş gibi ciddi teşekkürlerle doluydu. Bay

Collins  vicdanının  emrettiği  görevi  yerine  getirdikten  sonra,

bir  yığın  coşku  dolu  sözlerle  sevimli  komşuları  Charlotte

Lucas'm sevgisini kazanmaktan doğan mutluluğunu belirtiyor,

kendisini  tekrar  Longboum'da  görme  dileğinde  bulunma

lütfunu  gösterdikleri  için  yapılan  daveti  sadece  Charlotte

Lucas'ın  yanında  olma  düşüncesiyle  kabul  ettiğini,  iki  hafta

sonraki  pazartesiye  tekrar  Longbourn'a  gelmeyi  umduğunu

yazıyordu.  Bay  Collins  daha  sonra,  Leydi  Catherine'in  bu

evliliği çok yürekten desteklediğini, düğününün mümkün olan

en  kısa  sürede  yapılmasını  istediğini,  bunun  üzerine  sevimli

Charlotte'un kendini dünyanın en mutlu adamı yapacak günü

kararlaştıracağına inandığını bildiriyordu.

Bay  Collins'in  Hertfordshire'a  dönmesi  artık  Bayan

Bennet  için  sevindirici  bir  olay  değildi.  Tam  tersine  bundan

en  az  kocası  kadar  şikâyetçiydi.  Lucas  Köşkü  yerine

Longbourn'a gelmesi tuhaftı; ayrıca hem çok uygunsuz, hem

de  fazlasıyla  rahatsızlık  vericiydi.  Sağlık  durumu  bu  kadar

kötüyken,  doğrusu  evin  içinde  misafirden  nefret  ederdi;  en

çok  da  âşıklardan!  Bayan  Bennet'ın  kendi  kendine

mırıldandığı  şikâyetler  işte  bunlardı;  ancak  Bay  Bingley'nin

bir  türlü  dönmeyişinden  doğan  üzüntü  bu  şikâyetlere  bazen

ara verdiriyordu. Bingley konusunda Jane ile Elizabeth'in de

içleri hiç rahat değildi. Günler, kısa bir zamanda Meryton'da

yayılan ve Bay Bingley'nin o kış Netherfield'e dönmeyeceğini

bildiren  habere  yeni  bir  şey  katmadan  birbirini  kovalıyordu.




Bu  habere  çok  kızan  Bayan  Bennet,  bunun  çirkin  bir  yalan

olduğunu  ileri  sürerek  yalanlamaktan  geri  kalmıyordu.

Elizabeth  bile  endişelenmeye  başlamıştı.  Bingley'nin

kayıtsızlığından  değil,  kız  kardeşlerinin  onu  Meryton'dan

uzakta  tutma  konusunda  başarılı  olmalarından.  Jane'in

mutluluğuna  gölge  düşürecek  ve  sevgilisinin  vefakârlığına

leke sürecek böyle bir fikri kabul etmek istememekle birlikte,

bu  fikrin  sık  sık  aklına  gelmesini  önleyemiyordu.  İki

duygusuz kız kardeşiyle birlikte genç adam üzerinde güçlü bir

etkisi olan arkadaşının işbirliği, Georgina Darcy'nin çekiciliği

ve  Londra  eğlencelerinin  yardımıyla  Bingley'nin  ablasına

olan  bağhlığının  sarsılacağından  korkuyordu.  Jane'e  gelince,

bu gecikmeden onun duyduğu endişe Elizabeth'inkinden daha

büyüktü,  ama  duyguları  ne  olursa  olsun  dışa  vurmak

istemiyor, bu yüzden de Elizabeth ile aralarında bu konudan

hiç söz açılmıyordu. Ancak böyle bir inceliğe sahip olmayan

annesi,  saat  geçmiyordu  ki  Bingley'nin  sözünü  etmesin,

gelmesi için duyduğu sabırsızlığı anlatmasın. Hatta Jane'i de

sıkıştırıyor,  eğer  bu  genç  adam  geri  dönmezse  kendisini

aldatılmış  sayacağını  genç  kıza  itiraf  ettirmeye  çalışıyordu.

Bütün  bu  saldırılara  dayanabilmek  Jane'in  bütün  serinkanlı

yumuşaklığını kullanmasını gerektiriyordu.

Bay Collins tam dediği günde, yani mektubundan on beş

gün  sonra  Longbourn'a  döndü.  Ama  ilk  gelişindeki  kadar

candan  karşılanmadı.  Gelgeldim,  genç  adam  pek  fazla

yakınlık  beklemeyecek  kadar  mutluydu.  Ev  halkının  şansına

genç papaz çoğu zamanım nişanlısıyla geçirdiğinden, hep bir

arada olma yükünden kurtuluyorlardı. Bay Collins günlerinin

çoğunu  Lucas  Köşkü'nde  geçiriyor,  bazen  Longbourn'a



döndüğü  zaman  ancak  ev  sahipleri  yatmadan  önce  özür

dileyecek kadar zaman bulabiliyordu.

Bayan  Bennet  gerçekten  çok  acınacak  haldeydi.  Bu

birleşmeye  dair  duyduğu  her  söz  onu  huysuzluğa

sürüklüyordu  ve  nereye  giderse  gitsin  sanki  hep  bundan  söz

edildiğini duyduğunu sanıyordu. Charlotte Lucas'ı görmekten

nefret  ediyordu.  Günün  birinde  Longbourn'da  kendi  yerine

geçeceğini  düşündükçe  kıza  karşı  kıskançlıkla  dolu  bir  kin

duyuyor, Bayan Bennet, Charlotte ne zaman misafirliğe gelse

Longbourn'a  yerleşeceği  günü  hesapladığını  ve  ne  zaman

nişanlısıyla  alçak  sesle  konuşsa  kesinlikle  Longbourn

mülkünden  söz  ettiğini,  Bay  Bennet  ölür  ölmez  kendisiyle

kızlarını  hemen  kovmayı  kararlaştırdığını  düşünüyordu.

Bütün  bunlardan  kocasına  acı  acı  dert  yanarak:  "Gerçekten,

Bay  Bennet,"  dedi,  "Charlotte  Lucas'ın  bu  evin  hanımı

olacağını,  benim  burasını  ona  bırakmak  zorunda  kalacağımı,

benim yerime geçtiğini gözlerimle göreceğimi düşünmek çok

zor!"


"Şekerim, kendinizi böyle gamlı düşüncelere kaptırmayın.

Daha  iyi  şeyler  umalım.  Benim  sizden  sonra  öleceğimi

düşünerek sevinelim."

Bu,  Bayan  Bennet'ı  pek  avutacak  bir  fikir  değildi.  Onun

için cevap verecek yerde sözlerine devam etti:

"Bütün  bu  mülkün  onlara  kalacağını  düşünmeye  bile

dayanamıyorum. Bu miras işi olmasa aldırmazdım."

"Neye aldırmazdınız?"




"Hiçbir şeye aldırmazdım."

"Bu  sorun  sizi  böyle  bir  duygusuzluktan  koruduğu  için

şükredelim."  "Bu  miras  konusunda  şükredebileceğim  hiçbir

yan  yok,  Bay  Bennet.  Bir  insanın  malını  kızlarından

başkasına  bağışlaması  nasıl  bir  vicdana  sığabilir,

anlamıyorum.  Hem  de  bütün  bunlar  Bay  Collins'in  yararına

oluyor!  Bunu  herkesten  fazla  niye  o  hak  ediyormuş?"  Bay

Bennet: "Orasını artık sen kendin bul çıkar," dedi.



XXIV

Bayan  Caroline  Bingley'nin  beklenen  mektubu  en

sonunda  geldi  ve  bütün  kuşkulan  sildi.  Genç  kız  daha  ilk

cümlesinde  Londra'da  bütün  kış  kalacaklarını  kesin  olarak

bildiriyor  ve  Bay  Bingley'nin  Hertfordshire'dan  ayrılmadan

önce  dostlarına  saygılarını  sunmaya  zaman  bulamadığı  için

duyduğu üzüntüyü belirterek son veriyordu. Ümit kalmamıştı,

hem  de  hiç.  Jane  mektubun  geri  kalan  kısmını  okuyabilecek

hale  geldiğinde,  Caroline  Bingley'nin  sevgilerini  sunan

cümlelerden  başka  bir  avuntu  bulamadı.  Mektubun  önemli

bölümü Georgiana Darcy'yi övmeye ayrılmıştı. Yine bu genç

kızın  birçok  çekici  yönü  üzerinde  durulmuştu.  Caroline

aralarında  artan  yakınlığa  sevinçle  böbürleniyor;  bir  önceki

mektubunda  sözünü  ettiği  dileklerinin  gerçekleşeceğini  ve

aynı zamanda kardeşinin Bay Darcy'nin evinde kaldığını, Bay

Darcy'nin  yeni  mobilya  alma  tasarılarını  adeta  kendinden

geçercesine anlatıyordu.

Elizabeth,  az  sonra  mektubun  özetini  kendisine  anlatan

Jane'i  sessiz  bir  öfkeyle  dinledi.  Kalbi  ablası  için  duyduğu



endişe  ve  diğerlerine  karşı  beslediği  öfke  arasında

bölünüyordu.

Caroline'in, kardeşinin Georgiana Darcy'ye eğilimi olduğu

konusunda  ileri  sürdüğü  fikirlere  hiç  aldırmıyordu.  Onun

Jane'e  gerçekten  tutkun  olduğundan  her  zamanki  gibi  şimdi

de kuşkusu yoktu ve Bay Bingley'ye karşı sevgi duymayı çok

istemekle  birlikte,  onu  düzenbaz  arkadaşlarının  esiri  eden,

onların keyif ve kaprisleri uğruna kendi mutluluğunu çiğneten

yumuşaklığına  ve  kararsızlığına  öfkelenmekten  ve  hatta  bu

yüzden  onu  küçük  görmekten  kendini  alamıyordu.  Çünkü

Bingley  çevresindeki  sahtekârların  esiri  olmuş,  onların

keyifleri  ve  kaprisleri  uğruna  kendi  mutluluğunu  çiğnemişti.

Çiğnediği  yalnız  kendi  mutluluğu  olsa  istediği  gibi

oynanmasına  belki  izin  verilebilirdi;  ama  buna  ablasının

mutluluğu  da  dahildi,  Bingley'nin  bu  konuda  hassas

davranması  gerekirdi.  Kısacası  bu,  insanı  boş  yere  uzun

düşündüren  bir  konuydu.  Elizabeth'in  kafası  hep  bu  konuyla

doluydu.  Bingley'nin  ilgisi  gerçekten  sönmüş  müydü,  yoksa

arkadaşının  baskısı  altında  sindirilmiş  miydi;  Jane'in

sevgisinin  farkında  mıydı,  yoksa  değil  miydi?  Ne  olursa

olsun, bu düşünceler Elizabeth'in Bingley hakkındaki olumlu

fikirlerine etki edecekti; Jane'in durumu da aynıydı, kalbi son

derece kırılmıştı.

Jane'in duygularını Elizabeth'e açmaya cesaret edebilmesi

için  aradan  birkaç  gün  geçmesi  gerekti.  Bir  gün  Bayan

Bennet,  Netherfield  ve  sahibinden  her  zamankinden  daha

uzun  ve  daha  öfkeli  sözler  ettikten  sonra  iki  kızını  odada

bırakarak dışarı çıkınca, Jane kendini tutamadı:




"Anneciğim," dedi, "biraz kendini tutabilseydü Durmadan

ondan söz açmakla bana ne çok acı verdiğinin farkında değil.

Ama üzülmeyeceğim. Bu uzun süremez. Onu unutacağını ve

hepimiz gene eski günlerimize döneceğiz."

Elizabeth  ablasına  inanılmaz  bir  kaygıyla  baktı,  ama  bir

şey  söylemedi.  Jane  hafifçe  kızararak  heyecanlı  bir  sesle,

"Bana  inanmıyorsun!"  dedi.  "Bana  inanmıyorsun!  O,

tanıdığım en sevimli erkek olarak anılarımda yaşayacak belki,

ama o kadar. Ne korkum, ne ümidim, ne de onu suçlu bulmam

için bir neden var. Tann'ya şükür hiç olmazsa beni bu acıdan

korudu.  Onun  için  biraz  zaman...  Kuşkusuz  çalışarak  daha

iyi..."  Sonra  daha  kuvvetli  bir  ses  tonuyla  devam  etti:  "Şu

avuntu  hemen  imdadıma  yetişiyor:  Her  şey  yarattığım  bir

yanılsamadan  kaynaklandı  ve  neyse  ki  benden  başka  kimse

zarar  görmedi."  Elizabeth  heyecanla,  "Sevgili  Jane,"  dedi,

"aşın  iyisin,  tatlılığın  ve  bencillikten  uzak  oluşunla,  sen

gerçekten  bir  meleksin.  Ne  söyleyeceğimi  bilemiyorum.

Kendimi, senin hakkını hiçbir zaman verememişim, seni hak

ettiğin  kadar  sevememişim  gibi  hissediyorum."  Jane  Bennet

bu olağanüstü iyi olduğu fikrini reddetti ve bütün bu övgüleri

kardeşinin sıcak sevgisinden geldiğini ileri sürdü.

Elizabeth:  "Hayır,  bu  doğru  değil,"  dedi.  "Sen  bütün

dünyayı  dürüst  sanmak  istiyorsun  ve  benim  birini  yermem

seni  kırıyor.  Ben  ise  yalnız  senin  kusursuz  olduğunu

düşünmek  istiyorum.  Sen  buna  da  karşı  çıkıyorsun.  Benim

aşın bir şey yapacağımdan, bütün dünyaya karşı duyduğun iyi

niyeti  sarsacağımdan  korkma.  Korkmana  gerek  yok.

Sevdiğim  pek  az  kimse  var,  beğendiklerim  ise  daha  da  az.

Dünyayı  daha  iyi  tanıdıkça,  hoşnutsuzluğum  artıyor  ve  her



geçen  gün,  insan  karakterinin  kararsızlığına  ve  insanların

görünüşlerine  ne  kadar  az  bel  bağlanabileceğine  olan

inancımı  doğruluyor.  Son  günlerde  bunun  iki  örneğiyle

karşılaştım:  Birincisinden  bahsetmeyeceğim,  söylemeyeyim.

Öbürü  Charlotte'un  evliliği!  Böyle  bir  şeyi  hiçbir  bakımdan

aklım almıyor."

"Lizzy'çiğim,  kendini  bu  tür  duygulara  kaptırma.  Bunlar

mutluluğunu  yıkar.  Mevki  ve  karakter  farklarına  yeterli

hoşgörüyü  göstermiyorsun.  Bay  Collins'in  saygın  tavrını,

Charlotte'un ölçülü, değişmez karakterini düşün. Charlotte'un

kalabalık  bir  ailenin  kızı  olduğunu  ve  bu  birleşmenin  maddi

bakımdan da çok iyi sayılacağını hatırla. Sonra herkesin hatırı

için şuna da inanmaya çalış, Charlotte kuzenimize karşı saygı

ve beğeniye benzer bir şey de duymuş olabilir."

"Seni  hoşnut  etmek  için  neredeyse  her  şeye  inanmaya

razıyım,  ama  buna  inanmamın  kimseye  bir  yaran  olmaz.

Çünkü  Charlotte'un  Bay  Collins'e  karşı  biraz  olsun  sevgi

duyduğuna  inanabilsem,  şimdi  kalbine  karşı  duyduğum

küçümsemeyi,  o  zaman  aklına  karşı,  hem  de  daha  şiddetle

duyardım.  Sevgili  Jane,  Bay  Collins  kibirli,  kendini

beğenmiş, dar görüşlü, aptal adamın teki; bunu sen de benim

kadar  biliyorsun.  Onunla  evlenen  kadının  kesinlikle  sağlıklı

düşünemeyeceğini, benim gibi herhalde sen de hissediyorsun.

Bu  Charlotte  Lucas  da  olsa,  onu  savunamazsın.  Bir  tek  kişi

için,  ilkenin  ve  şerefin  anlamını  değiştiremez,  bencilliğin

hesap  demek  olduğuna,  tehlikeyi  duymazlığın  mutluluk

sağladığına da ne beni, ne de kendini inandıramazsın."

"Onlardan  bahsederken  kullandığın  dil  çok  ağır,"  diye

cevap  verdi  Jane.  "Umarım  onları  mutlu  görerek  düşünceni



değiştireceksin. Ama şimdi bunu bir tarafa bırakalım. Bir şey

daha ima etmiştin. İki örnek var demiştin. Seni yanlış anlamış

olamam,  ama  yalvarırım  Lizzy'ciğim,  ona  kabahatli  bularak,

onun  gözünden  düştüğünü  söyleyerek  bana  acı  verme.  Bizi

bilerek ve isteyerek kırdığı yolunda bir kuruntuya kapılmakta

acele  etmeyelim.  Hayat  dolu,  genç  bir  adamın  sürekli  çok

hesaplı ve art niyetli olmasını bekleyemeyiz. Çoğu zaman bizi

aldatan  kendi  gururumuzdan  başka  bir  şey  değil.  Kadınlar

beğenmenin,  olduğundan  fazla  bir  anlam  taşıdığı  hayaline

kapılırlar."

"Erkekler de böyle olmasını sağlamaya dikkat ederler."

"Tasarlanarak  yapılırsa  haklı  görülecek  bir  tarafı  elbette

olamaz; ama dünyada bazı kişilerin hayal ettikleri kadar çok

komplo düzenlediğini sanmıyorum." "Bay Bingley'nin hiçbir

hareketinin  özel  bir  tasan  sonucu  olduğunu  söylemiyorum,"

dedi  Elizabeth,  "Ama  hata  yapmayı  veya  başkalarını  mutsuz

etmeyi  tasarlamadan  da  hata  yapmak  ve  acıya  yol  açmak

mümkün.  Düşüncesizlik,  başkalarının  duygularına  karşı

ilgisizlik  ve  kararsızlık  yapabilir."  "Mutsuzluğunu  bunlardan

birine mi bağlıyorsun?"

"Evet.  Sonuncusuna.  Ama  devam  edersem,  saygı

beslediğin kişiler hakkında düşündüklerimi söyleyerek canını

sıkacağım. Vakit varken beni sustur."

"Şu  halde  kız  kardeşlerinin  onu  etkilediğinde  ısrar

ediyorsun." "Evet, arkadaşıyla da beraber."

"Buna  inanamam.  Neden  uğraşsınlar?  Onlar  Bay

Bingley'nin  ancak  mutlu  olmasını  dileyebilirler;  eğer  beni



seviyorsa, onun sevgisini başka hiçbir kadın kazanamaz." "İlk

inancın  yanlış.  Onun  mutluluğundan  başka  birçok  şey  daha

dileyebilirler:  Servetinin  ve  mevkiinin  artmasını;  paralı,

yüksek 


sosyeteden, 

tanınmış 

bir 

ailenin 


kızıyla

evlenmesini..."  "Kuşkusuz  Georgiana  Darcy  ile  evlenmesini

istiyorlar,"  dedi  Jane.  "Ama  bu  konudaki  düşünceleri  senin

sandığından daha iyi olabilir. Ne de olsa onu benden çok daha

önceden  tanıyorlar;  onu  daha  çok  sevmelerine  şaşmamalı.

Ama  istekleri  ne  olursa  olsun;  kardeşlerinin  isteklerine  karşı

gelmeleri pek mümkün değil. Çünkü ortada çok uygunsuz bir

durum  olmadıkça,  hangi  kız  kardeş  kendinde  böyle  bir  hak

bulabilir?  Onun  beni  sevdiğine  inansalardı,  bizi  ayırmaya

çalışmazlardı;  eğer  bağlı  olsaydı  zaten  ayıramazlardı.  Böyle

bir  sevginin  varlığını  hayal  etmekle,  herkesin  hareketlerine

aykırı  ve  yanlış  bir  anlam  veriyor,  beni  de  çok  mutsuz

ediyorsun. Yanılmış olmaktan utanmıyorum ya da en azından

utansam  da  pek  az,  onun  veya  kardeşlerinin  kötü  insanlar

olduklarına  inanmanın  yanında  bu  hiç  kalır.  Bırak  bunu  iyi

yönden, aklımın alabileceği açıdan göreyim." Elizabeth böyle

bir  isteğe  karşı  gelemezdi.  Bundan  sonra  Bay  Bingley'nin

adını aralarında hemen hemen hiç anmaz oldular.

Bayan  Bennet  genç  adamın  dönmemesine  hâlâ  şaşmaya

ve sızlanmaya devam ediyordu; Elizabeth'in buna açıkça tanık

olmadığı bir gün hemen hemen hiç geçmiyorsa da, annesinin

bu  konuyu  daha  az  bir  endişe  ile  düşünme  olasılığı  az

görünüyordu. Elizabeth onu kendinin de inanmadığı bir şeye

ikna etmeye çalışıyor; Bay Bingley'nin Jane'e duyduğu ilginin

genel,  geçici  bir  beğenmeden  başka  bir  şey  olmadığını,  kızı

görmeyince  bu  ilginin  de  söndüğünü  söylüyordu.  Fakat  bu

sözlerin  akla  yakınlığı  kabul  edilse  de  aynı  sızlanmalar  her



gün yineleniyordu. Bayan Bennet'ın en büyük avuntusu, Bay

Bingley'nin yazın kesinlikle yeniden geleceği düşüncesiydi.

Bay Bennet ise konuyu bambaşka bir açıdan ele alıyordu.

Bir  gün  Elizabeth'e,  "Demek  ablan  aşkta  hayal  kırıklığına

uğradı,"  dedi.  "Onu  kutlarım.  Bir  kızın  evlilikten  sonra  en

Çok  hoşuna  giden  şey,  arada  sırada  aşkta  hayal  kırıklığına

uğramaktır. İnsana düşünecek şey çıkar ve bir kıza arkadaşları

arasında  bir  tür  ayrıcalık  kazandırır.  Sana  ne  zaman  sıra

gelecek?  Uzun  zaman  Jane'den  geri  kalmaya  dayanamazsın

sanırım.  Şimdi  sıra  sende;  ayrıca  Meryton'da  ülkedeki  bütün

genç  kızları  hayal  kırıklığına  uğratmaya  yetecek  kadar  da

subay varken. Gel sen Wickham'ı seç. Hoş adam ve seni pek

güzel yaralayacaktır."

'Teşekkür  ederim  efendim,  daha  az  sevimli  birine  de

razıyım. Hepimiz Jane kadar talihli olamayız ya."

"Doğru,"  dedi  Bay  Bennet,  "ancak  kısmetine  nasıl  biri

düşerse düşsün, çok şükür bunu büyütüp sorun yapmaya her

zaman hazır olan bir anneniz var." Bay Wickham'm dostluğu,

son  günlerde  ters  giden  olayların  Longbourn  ailesinden

birçoğunun  üzerine  çöken  üzüntüyü  dağıtmakta  gerçekten

yararlı  oluyordu.  Bennet'lar  onu  sık  görüyorlardı  ve  birçok

üstünlüğüne  şimdi  açıksözlülüğü  de  eklenmişti.  Elizabeth'in

önceden  duydukları,  yani  Bay  Wickham'ın  Bay  Darcy'den

gördüğü  haksızlık  ve  çektiği  ıstıraplar  artık  açıkça

konuşuluyor,  üzerinde  dedikodu  yapılıyordu.  Bu  konu

hakkında hiçbir şey bilmeden önce bile Bay Darcy'den sürekli

ne  kadar  nefret  ettiklerini  düşünmek  bütün  Meryton'luları

sevindiriyordu.




Bu konunun Hertfordshire halkınca bilinmeyen, hafifletici

bir  tarafı  olabileceği  yalnız  Jane'in  aklına  geliyordu:  Onun

uysallığı  ve  her  zaman  temiz  olan  kalbi  sürekli  bir  mazeret

arıyor,  yanlışlık  olma  olasılığı  üzerinde  duruyordu.  Ama

ondan  başka  herkes  Bay  Darcy'ye  insanların  en  kötüsü

damgasını vurmuştu.



XXV

Aşk  itirafları  ve  mutluluk  planlan  ile  geçen  bir  haftadan

sonra  cumartesinin  gelişiyle  Bay  Collins  sevimli

Charlotte'undan  ayrılmak  durumundaydı.  Ayrılık  acısını,

Collins'in 

düğün 


hazırlıkları 

hafifletebilirdi. 

Çünkü

Hertfordshire'a  ikinci  dönüşünden  kısa  süre  sonra,  onu



dünyanın en mutlu adamı yapacak günün kararlaştırılacağına

inanıyordu. Longbourn'daki akrabalarıyla geçen seferki kadar

ciddi  bir  şekilde  vedalaştı;  güzel  kuzenlerine  sağlık  ve

mutluluk  diledi  ve  babalarına  da  bir  teşekkür  mektubu  daha

yollamaya  söz  verdi.  Pazartesi  günü  Bayan  Bennet  her

zamanki gibi Noeli Longbourn'da geçirmeye gelen kardeşi ile

karısını  sevinçle  karşıladı.  Bay  Gardiner  aklı  başında,  kibar,

gerek huy gerek eğitim bakımından kız kardeşinden çok üstün

bir  adamdı.  Ticaretle  geçinen,  kendi  mağazaları  olan  bir

adamın  bu  kadar  hoş,  bu  kadar  terbiyeli  olabileceğine

Netherfield  hanımları  inanmakta  güçlük  çekiyorlardı.  Bayan

Bennet'tan  ve  Bayan  Philips'ten  bir  hayli  genç  olan  Bayan

Gardiner  sevimli,  akıllı,  zarif  bir  kadındı  ve  Longbourn'daki

yeğenleri  arasında  pek  sevilirdi.  Hele  iki  büyük  yeğeni  ile

arasında  çok  özel  bir  yakınlık  vardı.  İki  genç  kız  sık  sık

Londra'da ona misafir olurlardı.




Bayan  Gardiner'in  gelir  gelmez  ilk  işi  hediyelerini

dağıtmak ve en son modayı anlatmak oldu. Bu iş bitince daha

az  etkin  bir  rolü  kalmış,  dinleme  sırası  ona  gelmişti.  Bayan

Bennet'ın anlatacak birçok derdi, sayıp dökecek çok sıkıntısı

vardı.  Son  görüşmelerinden  bu  yana  başlarına  neler  gelmişti

neler?  Kızlarından  ikisinin  evlenmesine  ramak  kalmışken,

sonunda  işler  bozuluvermişti.  "Jane'i  suçlamıyorum,"  diye

devam  etti,  konuşmasına  Bayan  Bennet,  "çünkü  elinde

olsaydı Bay Bingley'le evlenecekti. Ama Lizzy! Ah kardeşim!

Terslik  etmeseydi  şu  anda  belki  de  Bay  Collins'in  karısı

olabilirdi, bunu düşünmek gücüme gidiyor. Adam ona tam bu

odada  teklifte  bulundu,  ama  Lizzy  kabul  etmedi.  Bunun

sonucu olarak Leydi Lucas benden önce bir kız evlendirecek

ve  Longbourn  mülkü  de  tabii  gene  başkasına  kalacak.

Lucas'lar  çok  becerikli  insanlar,  gerçekten  kardeşim,  ne

kapabilirlerse  kapmaya  bakıyorlar.  Onlar  hakkında  böyle

konuşmak  beni  üzüyor,  ama  işin  doğrusu  bu.  Kendi  ailemin

içinde  sözümün  geçmemesi;  komşularımın  herkesten  önce

kendilerini  düşünmesi  beni  çok  yıpratıyor  ve  sinirlerimi

bozuyor. Neyse, tam bu sırada gelmeniz içimi rahatlattı. Uzun

modası konusunda anlattıklarınız beni çok sevindirdi."

Bu  haberlerin  büyük  kısmını  Jane  ve  Elizabeth'in

mektuplarından  önceden  öğrenmiş  bulunan  Bayan  Gardiner,

görümcesine kısaca cevap verdi ve yeğenlerine üzüldüğü için

sözü başka konuya çevirdi.

Daha sonra Elizabeth ile yalnız kalınca bu konu üzerinde

daha çok konuştu. "Öyle görülüyor ki, bu Janeiçin çok iyi bir

evlilik  olacaktı,"  dedi.  "Bozulduğuna  üzüldüm.  Ama  böyle

şeyler  o  kadar  çok  yaşanıyor  ki!  Anlattıklarınızdan



çıkarabildiğim kadarıyla Bay Bingley tipindeki adamlar güzel

bir  kıza  birkaç  hafta  için  kolayca  âşık  olur,  sonra  bir  kaza

onları  ayırınca  onu  çok  kolaylıkla  unuturlar.  Bu  tür

uçarılıklara çok rastlanıyor."

"Bu  bir  bakıma  çok  güzel  bir  avuntu,"  dedi  Elizabeth,

"ama  bizi  avutamaz.  Bağımsız  ve  zengin  bir  gencin,

çevresinin  etkisiyle,  daha  birkaç  gün  öncesine  kadar  deliler

gibi  sevdiği  bir  kızı  unutması  pek  sık  rastlanan  bir  olay

olmasa gerek."

"Ama  şu  'deliler  gibi  sevme'  deyimi  o  kadar  beylik,  o

kadar  ortada  bir  söz  ki,  bana  çok  da  bir  şey  ifade  etmiyor.

Gerçekte  bu  deyim  güçlü  bağlar  için  kullanıldığı  gibi,  bir

saatlik  tanışıklıktan  doğan  duygular  için  de  çok  sık

kullanılıyor.  Sahi,  Bay  Bingley'nin  sevgisi  ne  derece  deli

gibiydi?"

"Bundan  daha  derin  bir  sevgi  görmedim  desem  yeridir;

gözü kimseyi görmüyor gibiydi ve hep Jane ile ilgileniyordu.

Her  karşılaşmalarında  bu  daha  kesin,  daha  göze  çarpar  bir

durum alıyordu. Kendi verdiği baloda iki veya üç genç leydiyi

dansa  kaldırmayarak  gücendirdi;  iki  kez  de  benim  sözlerimi

cevapsız  bıraktı.  Bunlardan  güzel  belirti  olabilir  mi?  Etrafa

aldırış etmemek, aşkın ta kendisi değil midir?"

"Evet,  bu  gencin  duyduğunu  tahmin  ettiğim,  aşkın  ta

kendisidir.  Zavallı  Jane!  Ona  acıyorum,  çünkü  onun

yaradılışında bir kız bunu hemen atlatamayabilir. Keşke böyle

bir  Şey  senin  başına  gelseydi  Lizzy,  her  şeyi  alaya  alıp

gülerek  bu  derdi  çok  daha  çabuk  unuturdun.  Acaba  Jane

bizimle  Londra'ya  gelmeye  razı  olur  mu  dersin?  Belki




değişiklik  iyi  gelir  ve  evden  biraz  uzaklaşmak  çok  büyük

yarar sağlar."

Elizabeth  bu  teklife  çok  sevindi  ve  ablasının  da  kabul

edeceğini  hissetti.  "Umarım,"  diye  ekledi  Bayan  Gardiner,

"bu  gencin  de  Londra'da  olması,  Jane'in  kararını  etkilemez.

Biz şehrin ayrı bir semtinde oturuyoruz, çevrelerimiz o kadar

ayrı  ve  senin  de  çok  iyi  bildiğin  gibi,  o  kadar  az  dışarı

çıkıyoruz  ki,  Bay  Bingley  özel  olarak  Jane'i  görmeye

gelmezse karşılaşmaları olası değil."

"Ki  bu  da  olacak  iş  değil;  çünkü  şu  anda  arkadaşının

gözetimi  altında.  Bay  Darcy  onun  Jane'i  görmek  için

Londra'nın  böyle  bir  semtine  gitmesine  izin  vermez.

Yengeciğim, böyle bir şeyi nasıl düşünebildiniz? Bay Darcy,

Grace  Church  Caddesi  diye  bir  yerin  adını  duymuş  olabilir,

ama  oraya  ayak  basacak  olsa,  pisliğinin  bir  aydan  önce

temizleneceğine  hayatta  inanmaz.  Ayrıca  inanın,  Bay

Bingley'nin  onsuz  surdan  şuraya  adım  atmayacağından

kuşkunuz  olmasın!"  "Böyle  olması  daha  iyi.  Umarım  hiç

karşılaşmazlar.  Ama  Jane,  Bay  Bingley'nin  kız  kardeşiyle

mektuplaşmıyor  mu?  O,  Jane'i  görmeye  gelmemezlik

edemez." "Jane'i tanıdığını unutacaktır."

Ama  Elizabeth  bu  noktayı  vurgulamak  ve  özellikle

Bingley'nin  Jane'i  görmekten  alıkonduğunu  belirtirken  çok

kesin  bir  dil  kullandığı  halde,  bu  duyguyu  analiz  edince

tamamıyla ümidini kesmiş olmadığını görerek sevindi.

Bingley'nin  sevgisinin,  Jane'in  çekiciliğinin  doğal

etkisinin,  arkadaşlarının  etkisini  ortadan  kaldırmasının

mümkün,  hatta  olası  olduğunu  düşünüyordu.  Jane  Bennet,




yengesinin davetini sevinçle kabul etti ve Caroline kardeşi ile

aynı evde oturmadığı için Bay Bingley ile karşılaşma tehlikesi

olmaksızın,  arada  bir  sabahlan  ona  uğrayabileceğini  de

düşündü.


Gardiner'lar Longbourn'da bir hafta kaldılar ve Philipsler,

Lucas'lar ve subaylar sayesinde bir günleri bile boş geçmedi.

Bayan Bennet kardeşini ve gelinini eğlendirmek için öyle bir

program hazırlamıştı ki, bir kere bile ailecek baş başa yemek

yiyemediler.  Evde  yedikleri  zamanlar  aralarında  kesinlikle

Wickham'ın  da  bulunduğu  subaylar  geliyordu  ve  böyle

günlerde Bayan Gardiner, Elizabeth'in hararetli övgülerinden

kuşkuya kapıldığı için ikisini de adamakıllı inceleme imkânı

buluyordu.  Gördüklerinden  çıkardığı  kadarıyla  bu  iki  gencin

çok ciddi bir aşka tutulduklarını sanmamakla birlikte, onların

birbirlerini herkese tercih ettikleri Bayan Gardiner'ın rahatını

kaçıracak kadar ortadaydı. Hertfordshire'dan ayrılmadan önce

bu konuda Elizabeth ile konuşup böyle bir bağı sürdürmenin

düşüncesizce olacağını ona anlatmaya karar verdi.

Wickham, Bayan Gardiner'a, genel özellikleriyle hiç ilgisi

olmayan bir eğlence sunuyordu. Bayan Gardiner, evlenmeden

önce on iki yıl, Derbyshire'da Wickham'ın büyüdüğü bölgede

uzun  süre  oturmuştu.  Bu  yüzden,  birçok  ortak  tanıdıkları

vardı.  Wickham,  beş  yıl  önce  Darcy'nin  babası  öldüğünden

beri  oraya  pek  az  gitmişse  de,  eski  arkadaşları  Bayan

Gardiner'a Wickham'la ilgili onun edinebildiğinden daha taze

haberler  verebiliyordu.  Bayan  Gardiner,  Pemberley'yi

görmüştü  ve  rahmetli  Bay  Darcy'yi  de  iyi  bir  insan  olarak

tanırdı.  Bu  da  Bayan  Gardiner  ile  Wickham  arasında  bitmez

tükenmez  bir  konuşma  konusu  oluyordu.  Pemberley'nin



kendisinde  kalan  anılarıyla,  Wickham'ın  yaptığı  ayrıntılı

tanımları  karşılaştırmak  ve  köşkün  rahmetli  sahibini  bol

övmekle  hem  kendini  hem  de  Wickham'ı  eğlendiriyordu.

Artık  babasının  yerini  alan  Bay  Darcy'nin  Wickham'a

yaptıklarını  öğrenince  bu  gencin  henüz  bir  delikanlıyken

çevrede  nasıl  tanındığını  hatırlamaya  çalışarak,  ondan  böyle

bir  hareketin  beklenip  beklenmeyeceğini  düşündü.  Sonunda

Bay Fitzwilliam'ın, Darcy'den çok gururlu, huysuz bir çocuk

diye söz ettiğini hatırladı.

XXVI

Bayan Gardiner, Elizabeth ile baş başa kaldığı ilk fırsatta,

hiç  zaman  kaybetmeden,  şefkatli  bir  dille  öğüt  verdi.

Düşüncelerini  dürüstçe  anlattıktan  sonra  şöyle  devam  etti:

"Yapma  dediler  diye  inadına  âşık  olmayacak  kadar  aklı

başında bir kızsın, Lizzy; onun için seninle açık konuşmaktan

korkmuyorum. Ciddi söylüyorum, dikkatli ol. Ne sen kendini

ona kaptır, ne de onun sana bağlanmasına fırsat ver; çünkü bu

maddi açıdan çok hesapsız bir hareket olur.

Onun kişiliğine diyecek bir şeyim yok; çok ilgi çekici bir

çocuk ve eğer konması gereken mirasa konsaydı, ondan daha

iyisini  bulamazdın.  Ama  durum  böyleyken,  hayal  peşinde

sürüklenmemelisin. Akıllı bir kızsın ve hepimiz senden aklını

kullanmanı bekliyoruz. Eminim baban senin kararlarına ve iyi

ahlakına güvenecektir. Onu hayal kırıklığına uğratmamalısın."

"Yengeciğim, gerçekten de ciddi konuşuyorsunuz."




"Evet,  senin  de  bu  işe  benim  gibi  ciddi  bakmanı

umuyorum."  "Peki,  öyleyse  korkmanıza  hiç  gerek  yok.  Ben

başımın  çaresine  bakarım,  hatta  Wickham'ın  da.  Elimden

gelirse bana âşık olmasını önleyeceğim."

"Elizabeth, ciddi konuşmuyorsun."

"Özür dilerim; baştan başlayayım. Şu an Bay Wickham'a

âşık  değilim,  evet,  kesinlikle  değilim.  Ama  bugüne  kadar

gördüklerim  ile  kıyaslanamayacak  kadar  hoş  bir  genç  eğer

bana  gerçekten  bağlanırsa  ama  bağlanmasa  daha  iyi,  çünkü

bunun  akıllıca  olmayacağını  anlıyorum.  Ah,  şu  suratsız  Bay

Darcy!  Babamın  bana  güvenmesi  benim  için  büyük  bir

şereftir,  gözünden  düşersem  yıkılırım,  ama  babam  Bay

Wickham'dan  hoşlanıyor.  Kısacası  yengeciğim,  içinizden

birinin benim yüzümden mutsuz olmasına neden olursam çok

üzülürüm.  Ancak  sevgi  olunca  parasızlığın  gençleri

birbirlerini  sevmeyi  engellemeyeceğini  her  gün  görüyoruz.

Hislerim  kamçılanırsa,  benzerlerimden  daha  akıllıca  hareket

edeceğime  nasıl  söz  verebilirim!  Hatta  bu  duygulara  karşı

durmanın akıllılık olacağını nasıl bilebilirim? Onun için size

ancak  acele  etmeyeceğime  dair  söz  verebilirim.  Bay

Wickham'ın gözdesi olduğuma inanmakta acele etmeyeceğim,

onunla  birlikteyken  hayal  kurmayacağım.  Kısacası  elimden

geleni yapacağım."

"Belki  de  ona  buraya  bu  kadar  sık  gelme  cesaretini

vermezsen iyi edersin; hiç olmazsa annene onu davet etmesini

hatırlatmasan."




Elizabeth  ne  denmek  istendiğini  anladığını  gösterir  bir

gülümseme ile: "Geçen gün yaptığım gibi. Çok doğru, bundan

kaçınmak  akıllıca  bir  iş  olur.  Ama  bize  her  zaman  bu  kadar

sık geldiğini sanmayın. Bu hafta sizin hatırınız için böyle sık

çağrıldı.  Bilirsiniz,  annem  misafirleri  için  durmadan  eş  dost

çağırmayı  görev  sayar.  Gerçekten,  en  akıllıca  olduğunu

sandığım  şeyi  yapacağıma  şerefim  üzerine  söz  veriyorum.

Umarım içiniz rahat etmiştir."

Yengesi içinin rahat ettiğini söyledi ve Elizabeth öğütleri

için  ona  teşekkür  ettikten  sonra  ayrıldılar.  Böyle  nazik  bir

konuda  genç  kızı  gücendirmeden  çok  yerinde  öğüt  vermişti.

Gardiner'lar  ve  Jane  gittikten  çok  kısa  bir  süre  sonra  Bay

Collins,  Hertfordshire'a  döndü,  ama  Lucas'larda  kaldığı  için

gelişi Bayan Bennet'ı fazla rahatsız etmedi. Evlilik tarihi hızla

yaklaşıyordu; Bayan Bennet de artık buna kaçınılmaz gözüyle

bakmaya  başlayarak  inattan  vazgeçmiş,  sık  sık,  "Umarım

mutlu  olurlar,"  demeye  başlamıştı.  Düğün  perşembe  günü

yapılacaktı. Charlotte Lucas çarşamba günü veda ziyaretlerini

yaptı  ve  gitmek  için  kalktığı  zaman  annesinin  iyi  dileklerini

söylerken gösterdiği nezaketsizlikten ve isteksizlikten utanan

ve  samimi  olarak  üzülen  Elizabeth,  arkadaşıyla  beraber

odadan çıktı. Merdivenlerden inerlerken Charlotte:

"Senden  sık  sık  mektup  alacağımı  umuyorum,  Eliza,"

dedi. "Elbette umabilirsin."

"Bir şey daha rica edeceğim. Beni görmeye gelir misin?"

"Ben senin sık sık buraya geleceğini umuyorum."




"Bir  süre  şehirden  ayrılmama  ihtimal  yok.  Onun  için

Hunsford'a  geleceğine  söz  ver."  Elizabeth  bu  misafirlikten

zevk  alacağını  hiç  ummamasına  rağmen,  gelmem  diyemedi.

"Babamla Mana martta bize gelecekler," dedi arkadaşı, "senin

de  onlara  katılacağını  umanm.  Gerçekten  Eliza,  onların

gelişine  nasıl  sevindiysem,  senin  gelişine  de  en  az  o  kadar

sevineceğim."

Nikâh  kıyıldı  ve  gelinle  damat  kiliseden  çıkar  çıkmaz

yolcu  edildiler.  Herkes  bu  konuda  söylenmesi  gelenek  olan

şeyleri  dinledi  ve  söyledi.  Elizabeth  çok  geçmeden

arkadaşından  mektup  aldı.  Birbirlerine  her  zaman  yaptıkları

gibi  sık  ve  düzenli  yazdılar;  ancak  bunların  eski  mektupları

kadar  samimi  olmasına  imkân  yoktu.  Elizabeth,  Charlotte'la

olan samimiyetlerinin getirdiği bütün rahatlığın artık bittiğini

hissetmeden  yazamıyor  ve  cevaplarını  geciktirmemeye  karar

vermiş olmasına rağmen, bunu bugünden çok, geçmişin hatırı

için yapıyordu. Charlotte'un ilk mektupları bir hayli merakla

karşılanmıştı:  Yeni  evinden  nasıl  söz  edeceğini,  Leydi

Catherine'i  nasıl  bulacağını,  ne  dereceye  kadar  mutlu

olduğunu  iddia  edebileceğini  merak  etmemek  elde  değildi.

Ama, mektuplar okunduğunda Elizabeth, Charlotte'un kendini

her konuda tam önceden beklediği gibi bir dille ifade ettiğini

hissetti.  Neşeli  bir  ifade  kullanıyor,  rahatlık  içindeymişe

benziyor  ve  övemeyeceği  hiçbir  şeyden  söz  açmıyordu.  Ev,

eşya,  muhit  ve  yollar...  her  şey  tam  beğendiği  gibiymiş  ve

Leydi  Catherine  de  ona  karşı  çok  arkadaşça  ve  nazik

davranıyormuş.  Bu,  Hunsford'un  ve  Rosings'in  Bay  Collins

tarafından  çizilen  tablosunun  akıllıca  yumuşatılmış  bir

kopyasıydı  ve  Elizabeth,  anlatılmayanları  öğrenmek  için



misafirliğe 

gideceği 

zamanı 

beklemesi 

gerektiğini

düşünüyordu.

Jane  kardeşine  Londra'ya  sağ  salim  vardıklarını  bildiren

birkaç  satırlık  bir  mektup  yazmıştı.  Bundan  sonraki

mektubunda,  Elizabeth,  onun  Bingley'lerden  de  bir  haber

verebilecek durumda olmasını diliyordu.

Elizabeth,  Jane'in  ikinci  mektubunu  sabırsızlıkla  bekledi

ve  her  zaman  olduğu  gibi  aldığı  mektup  bu  sabırsızlığa

değmedi.  Jane  Londra'ya  gideli  bir  hafta  olduğu  halde

Caroline'i  ne  görmüş,  ne  de  ondan  haber  almıştı.  Yine  de

arkadaşına Longbourn'dan yolladığı son mektubun bir kazaya

uğrayarak  kaybolduğuna  karar  vermiş  ve  mektubuna  şöyle

devam  etmişti:  "Yengem  yarın  Londra'nın  onların  oturduğu

bölgesine  gidecek.  Ben  de  bu  fırsattan  yararlanarak

Grosvenor Caddesi'ne uğrayacağım."

Bu  ziyareti  gerçekleştirdikten  ve  Caroline  Bingley'yi

gördükten sonra bir mektup daha yazdı. Bunda da diyordu ki:

"Caroline'in  pek  keyfi  yoktu.  Ama  beni  gördüğüne  çok

memnun  oldu  ve  Londra'ya  geleceğimi  kendisine  haber

vermediğim için bana sitem etti. Demek ki mektubumun eline

geçmediğini düşünmekte haklıymışım, ağabeyinin de hatırını

sordum  tabii.  İyiymiş,  ama  vaktinin  çoğunu  Bay  Darcy'ye

ayırdığı için yüzünü bile görmüyorlarmış. Georgiana Darcy'yi

yemeğe  beklediklerini  anladım.  Onu  görmeyi  çok  isterdim!

Caroline  ile  Bayan  Hurst  dışarı  çıkacakları  için  misafirliğim

pek uzun olamadı. Sanırım yakında bize gelecekler."

Elizabeth  bunları  okuyunca  başını  acıyla  salladı.

Ablasının  Londra'da  olduğunu  Bay  Bingley'nin  ancak  bir




rastlantıyla  öğrenebileceğine  inanıyordu.  Aradan  dört  hafta

geçtiği  halde.  Jane  hâlâ  Bingley'yi  görmemişti.  Buna

üzülmediğine  kendi  kendini  inandırmaya  çalışıyordu.  Ama

Caroline  Bingley'nin  kayıtsızlığını  artık  görmemezlik

edemiyordu.  Tam  iki  hafta  her  sabah  evde  bekledikten,  her

akşam da onun adına yeni bir özür bulduktan sonra beklediği

ziyaretçi  gelebildi.  Ama  çok  kısa  oturması  ve  özellikle

tavırlanndaki  değişiklik  Jane'in  kendi  kendini  daha  fazla

aldatmasına  izin  vermedi.  Bunun  üzerine  kız  kardeşine

yazdığı mektup neler hissettiğini gösteriyordu:

"Caroline  Bingley'nin  bana  karşı  olan  duygularında

tamamıyla  yanıldığımı  itiraf  edersem  sevgili  Lizzy  'çiğimin,

doğru yargıda bulunduğu için sevinmeyeceğine eminim. Ama

canım  kardeşim,  olaylar  seni  haklı  çikardıysa  da,  onun  bana

karşı  davranışlarına  bakarak  duyduğum  güvenin,  senin

kuşkun kadar doğal olduğunu ileri sürersem inatçı olduğumu

düşünme.  Benimle  ne  diye  arkadaş  olmak  istemiş,  hiç

anlamıyorum.  Ama  aynı  durum  bugün  tekrarlansa  eminim

gene  aldanırım.  Caroline  düne  kadar  ziyaretime  karşılık

vermedi ve arada geçen sürede ise ne bir satır mektup ne de

bir haber çıktı ondan. Geldiğinde, bundan keyif almadığı çok

belliydi Daha önce gelemediği için üstünkörü bir özür diledi,

beni  tekrar  görmek  istediğine  dair  bir  tek  söz  söylemedi  ve

her açıdan o kadar bambaşka bir kızdı ki, kalkıp gittiği zaman

bu  dostluğu  artık  burada  kesmeye,  daha  fazla  devam

ettirmemeye  karar  vermiştim.  Elimden  onu  suçlu  bulmamak

gelmese de, ona acıyorum. Herkesin içinden bir tek beni seçip

arkadaş  olmakla  büyük  bir  hata  işlemiş  olduğunu

düşündüğünü  sanıyorum.  Bir  zamanlar  arkadaş  olmamızı

istemişti.  Ona  acıyorum,  çünkü  yaptığının  doğru  olmadığını




hissediyordur  ve  bunun  nedeninin  kardeşi  için  duyduğu

endişe  olduğuna  kuşku  duymadığımdan  ona  acıyorum.  Bir

konuya daha fazla değinmeme gerek yok. Bu endişenin hiç de

yerinde olmadığını biz biliyoruz, ama eğer o her şeye rağmen

endişe duyuyorsa, bana karşı neden böyle davrandığı anlaşılır.

Kardeşinin  üstüne  haklı  olarak  o  kadar  titriyor  ki;  onun  için

duyduğu 

her 


endişe 

doğaldır 

ve 

kardeşlikten



kaynaklanıyordur.  Ama  Caroline'in  hâlâ  bu  gibi  korkular

taşımasına  şaşmamak  elimden  gelmiyor,  çünfcü  Bay

Bingley'nin  bana  karşı  biraz  olsun  ilgisi  olsaydı  çoktan,  çok

önceden  karşılaşmamız  gerekirdi.  Caroline'in  söylediği  bir

sözden  çıkardığım  kadarıyla,  Londra'da  olduğumdan  haberi

var.  Yine  de  konuşurken  büründüğü  tavırdan  kardeşinin

Georgiana  Darcy'ye  eğilimi  olduğuna  kendi  kendini

inandırmaya  çalıştığı  sonucu  çıkıyor.  Bunu  anlayamıyorum.

Günah  almaktan  korkmasam  bu  işte  büyük  bir  ikiyüzlülük

sezebilirim.  Ama  bundan  sonra  kaygılı  bütün  düşünceleri

silmeye  ve  yalnız  beni  mutlu  edecek  şeyleri  düşünmeye

çalışacağım.  Senin  şefkatini,  dayıcığımın  ve  yengeciğimin

bitmez  tükenmez  iyiliklerini  hatırlayacağım.  Ne  olur  bana

hemen  mektup  yaz.  Caroline  Bingley  onun  Netherfield'e  bir

daha  dönmeyeceği,  köşkü  elden  çıkaracağı  gibi  bir  şeyler

söyledi,  ama  kesin  konuşmadı.  Artık  bunun  üstünde

durmamak  daha  iyi.  Hunsford'daki  arkadaşlarımızdan  güzel

haberler  veren  mektuplar  almana  çok  sevindim.  Sir  Wüliam

ve Maria ile beraber ziyaretlerine gitmeni isterim. Orada çok

rahat edeceğine kuşkum yok. Sevgiler..."

Bu  mektup  Elizabeth'i  çok  üzdü,  ama  Jane'in  artık  hiç

olmazsa 


Caroline'in 

ikiyüzlülüğüne 

aldanmayacağını

düşününce  keyfi  yerine  geldi,  artık  Bay  Bingiey'den  hiçbir




şey beklenemezdi. Zaten Elizabeth onun Jane'e olan ilgisinin

yeniden  canlanmasını  bile  dileyemiyordu.  Olup  bitenleri

düşündükçe Bay Bingley gözünden düşüyordu; hem ona ceza

olması, hem de belki böylesi Jane için daha iyi olur diye onun

gerçekten  yakında  Georgiana  Darcy  ile  evlenmesini  diledi.

Wickham'ın anlattığına bakılırsa bu kız, Bay Bingley'yi Jane'i

elinden kaçırdığı için bin pişman edecek türdendi.

Öte  yandan  Bayan  Gardiner,  Elizabeth'e  Wickham

hakkında  verdiği  sözü  hatırlatarak  ondan  bilgi  istedi  ve

Elizabeth  kendinden  çok,  yengesinin  hoşuna  gidecek  şeyler

yazma  gereğini  duydu.  Bay  Wickham'ın  görünürdeki  eğilimi

azalmış,  ilgisi  sönmüştü;  şimdi  artık  bir  başkasını

beğeniyordu.  Elizabeth  olup  bitenleri  görebiliyordu.  Ama

bunu  görmek  de,  yazmak  da  ona  acı  vermiyordu.  Maddi

durumları  elverse,  Bay  Wickham'ın  yalnız  onu  seçeceğine

inanmak,  gururunu  okşuyordu.  Wickham'n  şimdi  hoşuna

gitmeye  çalıştığı  genç  bayanın  en  göze  çarpan  çekiciliği

ansızın  on  bin  sterlinlik  bir  servete  konmuş  olmasıydı!

Elizabeth, 

Wickham'a 

karşı 

arkadaşı 



Charlotte'a

davrandığından  daha  hoş  görülü  davranıyor,  onun  para  için

evlenmek  istemesini  kınamıyordu.  Tersine,  bundan  daha

doğal  ne  olabilirdi?  Ondan  vazgeçmek  için  genç  adamın

duygularıyla  savaştığını  tahmin  edebilmekle  beraber,  bunun

her  ikisi  için  de  akıllıca  ve  uygun  bir  karar  olduğunu  kabul

etmeye  hazırdı  ve  ona  gerçekten  yürekten  mutluluklar

dileyebilirdi.

Elizabeth bütün bunları Bayan Gardiner'e anlattı; durumu

da  ayrıntılı  olarak  bildirdikten  sonra  şöyle  devam  etti:  "Çok

da  âşık  olmadığıma  artık  inandım  yengeciğim;  çünkü  bu



temiz  ve  yüksek  tutkuyu  duymuş  olsaydım,  şu  anda  onun

adından  bile  nefret  edecek  ve  onun  için  her  türlü  kötülüğü

dileyecektim.  Oysa  şimdi  ona  karşı  yalnızca  dostluk

duymakla  kalmıyor,  aynı  zamanda  Bayan  King'e  karşı  da

tarafsız davranabiliyorum. Ondan nefret ettiğimi, onun çok iyi

bir kız olduğunu düşünmekte isteksizlik duyduğumu gösteren

bir  şey  hissetmiyorum.  Bütün  bunlar  aşk  olamaz.  Olup

bitenleri  görebilmem  çok  yararlı  sonuç  verdi;  gerçi  ona

çılgınca  bağlansaydım,  tanıdıklarım  için  çok  daha  ilgi  çekici

bir  konu  olurdum,  silik  kaldığıma  üzüldüğümü  söyleyemem.

Bu  bazen  çok  pahalıya  maloluyor.  Kitty  ile  Lydia  onun  bu

vazgeçişine  benden  fazla  kederleniyorlar.  Onlar  henüz

dünyayı  anlamak  için  yakışıklı  gençlerin  de,  çirkin  erkekler

gibi para kazanmaları gerektiği görüşünü tatsız bulurlar, kabul

edemezler."

XXVII

Ocak ve şubat aylan Longbourn ailesi için bunlardan daha

önemli olaylar ve Meryton'a yapılan yürüyüşlerden başka bir

değişiklik  getirmeden  geçip  gitti.  Mart  ayında,  Elizabeth

Hunsford'a  gidiyordu.  Önceleri  oraya  gitmeyi  pek  ciddiye

almamıştı,  ama  çok  geçmeden  Charlotte'un  onun  gelmesine

bel bağladığını anladı ve sonra kendisi de yavaş bu misafirliği

daha  büyük  bir  zevkle  ve  kesinlikle  düşünmeye  başladı.

Charlotte'un yokluğu onu tekrar görme isteğini artırmış, Bay

Collins'e  duyduğu  tiksintiyi  azaltmıştı.  Hem  bu  tasan  içinde

bir  soyluluk  da  banndınyordu.  Annesi  ve  uyuşamadığı  kız

kardeşleriyle  evdeki  yaşantısı  kusursuz  sayılmazdı  ve  genç

kızın herhangi bir değişikliğe hiç olmazsa, yalnızca değişiklik

olduğu için gereksinimi vardı. Kaldı ki, bu yolculuk Jane'i de




kısa bir süre için olsun görmesini sağlayacaktı ve sözün kısası

yolculuk  vakti  yaklaştıkça  gidemezse  üzüleceğini  bile

hissetmeye başladı. Neyse ki hiçbir aksilik çıkmadı ve her şey

Charlotte'un ilk çizdiği programa göre ilerledi. Yolculuğa Sir

William  ve  küçük  kızıyla  bir  gece  Londra'da  kalmaları  da

eklenince program adamakıllı mükemmelleşti.

Elizabeth'in  tek  üzüldüğü  şey  babasından  ayrılmaktı.

Kızını  özleyeceği  kesin  olan  Bay  Bennet,  iş  ciddiye  binince

Elizabeth'in  gitmesine  o  kadar  üzüldü  ki,  ona,  mektup

yazmasını  söyledi  ve  kendisinin  de  karşılık  yazacağına  dair

söz verdi.

Elizabeth'le  Bay  Wickham'm  vedalaşmaları  dostça  oldu;

hatta  Wickham,  Elizabeth'ten  bile  dostça  davrandı.  Bugün

başkasının peşinde olsa bile bu ona, ilk ilgisini çeken ve hak

eden,  ilk  onu  dinleyen  ve  ilk  acıyan,  ilk  beğendiği  kızın

Elizabeth  olduğunu  unutturamazdı.  Onu  uğurlayıp,  iyi

eğlenceler  dilerken,  Leydi  Catherine  de  Bourgh'dan  neler

beklemesi  gerektiğini  anlatırken,  gerek  bu  leydi,  gerekse

göreceği diğer insanlar hakkındaki düşüncelerinin birbirlerini

tutmasını  dilerken,  tavrında  öyle  bir  incelik  ve  öyle  bir  ilgi

vardı ki; Elizabeth bunların kendini bu genç adama her zaman

çok  içten  bir  sevgiyle  bağlayacağını  hissetti.  Ondan

ayrılırken, ister evli, ister bekâr olsun, onu her zaman sevimli

ve hoş bir erkek örneği olarak göreceğini düşündü. Ertesi gün

Elizabeth'e  yol  arkadaşlığı  edenler  de  Bay  Wickham

hakkındaki  olumlu  izlenimlerinden  bir  şey  kaybettirmediler.

Ne Sir William Lucas, ne de iyi huylu fakat babası kadar boş

kafalı  bir  kız  olan  Maria  dinlenmeye  değer  bir  şey

söyleyemiyordu. Elizabeth onları ancak arabanın tıkırtısından



duyduğu kadar bir zevkle dinliyordu. Gerçi Elizabeth gülünç

konulara  bayılırdı,  ama  Sir  William'ı  saçmalıklarından

sıkılacak  kadar  uzun  süredir  tanıyordu.  Ne  krala  takdim

edilişinin,  ne  de  şövalyeliğinin  anlatılmadık  tarafı  kalmıştı,

nezaketi de anlattıkları kadar bayat, ezbere bilinen bir şeydi.

Yolculukları  yalnızca  yirmi  dört  mil  sürecekti.  O  kadar

erken yola koyulmuşlardı ki, öğleyin Gracechurch Caddesi'ne

vardılar. Araba, Bay Gardiner'm kapısına geldiği zaman Jane

salonun  penceresinde  gelmelerini  bekliyordu.  Kapıdan

girdikleri zaman da onları karşılamaya koşmuştu ve merakla

ablasını  süzen  Elizabeth,  onu  her  zamanki  kadar  güzel  ve

sağlıklı  gördüğüne  sevindi.  Merdivenlerde  sıra  kız  ve  erkek

çocuğu dizilmiş bekliyordu. Gardiner'in çocukları Elizabeth'i

görmek 


için 

salonda 


bekleyemeyecek 

kadar


sabırsızlanmışlardı;  ama  onu  bir  senedir  görmedikleri  için

duydukları  utangaçlık  da  aşağı  inmelerine  engel  olmuştu.

Herkes  şen,  herkes  memnundu;  o  gün  çok  hoş,  sabahleyin

telaşla ve alışverişle; gece de tiyatrolardan birinde geçti.

Tiyatroda  Elizabeth  yengesinin  yanında  oturdu.  İlk  söz

açtıkları  konu  Jane  oldu.  İnceden  inceye  sorduğu  sorulara,

Jane'in moralini yüksek tutmak için çok uğraştığı halde arada

sırada  ümitsizliğe  kapıldığı  cevabını  alınca  şaşkınlıktan  çok,

üzüntü  duydu.  Gene  de,  bunun  uzun  sürmeyeceğini  ummak

akla  yakındı.  Bayan  Gardiner,  Bayan  Caroline  Bingley'nin

Gracechurch  Caddesi'ne  yaptığı  ziyaret  hakkında  da  ayrıntılı

bilgi verdi. Jane ile kendisi arasında farklı zamanlarda geçen

ve  Jane'in  bu  dostluğun  devam  etmesini  artık  gerçekten

istemediğini gösteren konuşmaları aktardı.




Daha  sonra  Bayan  Gardiner  yeğenine  Bay  Wickham'ın

uçarılığından  ötürü  takıldı  ve  bu  duruma  bu  derece  iyi

katlandığı için genç kızı kutladı.

"Ama  Elizabeth'çiğim,"  dedi,  "şu  Bayan  King  nasıl  bir

kız? Dostumuzun kendisini para için sattığını düşünmek beni

üzer."


"Rica  ederim  yengeciğim,  evlenme  işlerinde  satılmakla

akıllıca hareket etmenin arasında ne fark var? Sağduyu nerede

biter,  para  hırsı  nerede  başlar?  Geçen  Noel'de  onun  benimle

evlenmesinden korkuyor, çünkü bunun akıllıca olmayacağını

düşünüyordunuz;  şimdi  de  on  bin  sterlini  olan  bir  kızla

evlenmeye  kalkıştı  diye  kendini  para  için  satıyor  mu,

satmıyor mu diye anlamak istiyorsunuz?"

"Sen bana Bayan King'in nasıl bir kız olduğunu söylersen

ben de bu konuda ne düşüneceğimi bilirim!"

"Bence çok iyi bir kız; bir kötülüğünü duymuş değilim."

"Ama  büyükbabası  ölüp  de  kız  bu  servete  konuncaya

kadar Bay Wickham ona metelik vermemişti."

"Vermemişti;  niye  versin?  Param  olmadığı  için  benim

sevgimi kazanması nasıl uygun görülmüyorsa, ilgi duymadığı,

üstelik benim kadar da yoksul olan bir kıza ilgi göstermesinde

ne anlam olabilirdi ki."

"Ama  kıza  bu  olaydan  hemen  sonra  ilgi  göstermesi

incelikten  uzak  görünüyor."  "Darda  olan  bir  adamın,




başkalarının  uyabileceği  kibarlıkları  yerine  getirecek  zamanı

yoktur. Kızın buna bir itirazı yoksa, bize ne?"

"Kızın itiraz etmemesi Bay V/ickham'ı haklı gösteremez.

Bu ancak kızda bir eksiklik ya aklının ya da duygusunun kıt

olduğunu gösterir."

"Pekâlâ,"  dedi  Elizabeth,  "istediğiniz  gibi  olsun.  Adamı

çıkarcı;  kızı  da  aptal  olarak  bilin."  "Hayır  Lizzy,  benim

istediğim bu değil. Biliyorsun ki Derbyshire'da bu kadar uzun

zaman yaşamış olan bir genç için kötü düşünmek beni üzer."

"Haa,  eğer  bütün  sorun  bu  ise;  ben  Derbyshire'da  oturan

gençler hakkında kötü düşünüyorum; Hertfordshire'da oturan

dostlarının  da  onlardan  aşağı  kalır  yanı  yok.  Hepsinden

bıktım.  Çok  şükür,  yarın  tek  bir  hoş  tarafı  olmayan,  ne

tavrında  ne  de  zekâsında  beğenilecek  hiçbir  özellik

bulunmayan  bir  adamın  oturduğu  yere  gidiyorum.  Aslında,

yakından tanımaya değer olan yalnızca aptal erkeklerdir."

"Dikkat  et  Lizzy;  bu  sözlerde  sevda  yarası  almış  genç

kızların  hayal  kırıklığı  seziliyor."  Oyunun  bitmesiyle

birbirlerinden  ayrılmadan  önce  Elizabeth,  dayısı  ile

yengesinin  o  yaz  yapmayı  tasarladıkları  bir  geziye  katılma

daveti  alma  gibi  beklenmedik  bir  mutluluğa  erdi.  "Bu

yolculuğun  nereye  kadar  uzanacağını  kararlaştırmadık,"  dedi

Bayan Gardiner, "ama belki göller bölgesine kadar uzanırız."

Elizabeth için bundan daha hoş bir plan olamazdı, daveti

hemen büyük bir mutlulukla kabul etti. "Benim canım, canım

yengeciğim," dedi coşkuyla, "ne sevinç, ne mutluluk; canıma

can kattınız, bana kuvvet verdiniz. Hayal kırıklığına ve hüzne



elveda! Kayaların ve dağların yanında erkekler nedir ki! Ah,

ne  sevinçli  saatler  yaşayacağız.  Döndüğümüz  zaman  gezip

gördükleri  yerlere  dair  herhangi  bir  izlenimleri  olmayan

yolcular  gibi  olmayacağız.  Nereye  gittiğimizi  bileceğiz.  Ne

gördüğümüzü  hatırlayacağız;  göller,  dağlar  ve  nehirler

hayalimizde  birbirine  karışmayacak;  ne  de  belirli  bir

manzarayı anlatırken onun yeri şurasıdır, burasıdır diye kavga

edeceğiz.  Bizim  övgülerimiz  diğer  yolcularınki  gibi  bıktırıcı

olmayacak." 

XXVIII

Ertesi gün yolculukta gördüğü her şey Elizabeth için yeni

ve ilgi uyandırıcıydı. Keyfî de pek yerindeydi. Çünkü ablasını

çok  iyi  görmüş;  sağlığı  hakkında  hiçbir  endişeye  neden

olmadığını anlamıştı. Kuzeye yapacağı yolculuğun düşüncesi

de  kendisi  için  sonsuz  bir  sevinç  kaynağıydı.  Ana  yoldan

ayrılıp  da  Hunsford'a  giden  patikaya  saptıklarında  bütün

gözler  papaz  lojmanını  aramaya  ve  herkes,  her  dönemecin

ardından  karşılarına  bu  evin  çıkmasını  beklemeye  başladı.

Yolun  bir  yanını  Rosings  Park'm  parmaklıkları  sınırlıyordu.

Elizabeth  burada  oturanlar  hakkında  duyduğu  şeyleri

düşünerek gülümsedi.

Sonunda ev göründü. Hafif bir bayırla yola inen, bahçenin

ortasında,  yeşil  tahta  parmaklıklı  ve  taştan  bir  ev  vardı.  Her

şey  eve  vardıklarını  gösteriyordu.  Bay  Collins  ve  Charlotte

kapıda  göründüler  ve  araba  küçük  bahçe  kapısının  önünde

durdu. Konuklar çakıllı yolda kısa bir yürüyüşle eve giderken

herkes  birbirine  başıyla  selam  veriyor,  gülümsüyordu.

Misafirlerle  ev  sahipleri  birbirlerini  görmenin  verdiği  sevinç

içindeydiler. Bayan Collins arkadaşını çok candan bir sevinçle




karşıladı;  bu  kadar  samimi  karşılanmak  Elizabeth'i  geldiği

için  gittikçe  daha  çok  sevindiriyordu.  Evlenmenin  kuzeninin

tavırlarında hiçbir değişiklik yapmadığını fark etti. Aynı resmi

nezaketini koruyordu ve ailesinin sağlık durumunu sormak ve

memnuniyet  verici  cevaplar  almak  için  genç  kızı  birkaç

dakika  kapıda  tuttu.  Bundan  sonra,  Bay  Collins'in  girişteki

holün  güzelliğini  övmesi  için  bir  süre  oyalanmasını

saymazsak,  vakit  kaybetmeden  içeri  girdiler.  Salona  gelir

gelmez Bay Collins ağdalı bir resmiyetle hepsine bir kez daha

hoş  geldiniz  diyerek  fakirhanesine  şeref  verdiklerini  belirtti,

sonra  da  karısının  içecek  bir  şey  almaları  konusunda  yaptığı

bütün teklifleri yineledi.

Elizabeth,  kendini  kuzeninin  caka  satmasını  görmeye

hazırlamıştı.  Bay  Collins  odanın  genişliği,  manzarası  ve

mobilyaları üzerinde dururken genç kız Bay Collins'in bunları

özellikle kendisine göstermek istediği duygusuna kapılıyordu.

Bay  Collins,  Elizabeth'in  kendini  reddetmekle  neler

kaybettiğini  ona  anlatmak  ister  gibiydi.  Fakat  her  şey  rahat,

derli  toplu  görünse  de,  genç  kız  herhangi  bir  pişmanlık

belirtisi göstererek kuzenini memnun edemedi. Tersine, böyle

bir  hayat  arkadaşı  ile  birarada  olduğu  halde  hâlâ  neşeli

olabilen  arkadaşına  şaşkınlıkla  bakıyordu.  Bay  Collins,

karısının  utanacağı  bir  şey  söyleyince,  ki  bu  sık  oluyordu,

Elizabeth gözlerini istemeden Charlotte'a çeviriyordu. Bir iki

kez  arkadaşının  hafifçe  kızardığını  fark  etti,  ama  genelde

Charlotte  akıllılık  ediyor,  her  şeyi  duymuyordu.  Büfeden

şöminenin  önündeki  parmaklığa  kadar  odadaki  her  mobilya

parçasını beğenip övmeye, Londra'da olup bitenleri anlatmaya

yetecek  kadar  oturduktan  sonra,  Bay  Collins  misafirlerini

bahçede  dolaşmaları  için  çağırdı.  Geniş  ve  iyi  düzenlenmiş




bahçenin  bakımı  ile  kendisi  ilgileniyordu.  Bahçesinde

çalışmak  en  çok  övündüğü  zevklerinden  biriydi  ve

Charlotte'un,  bahçeyle  uğraşmanın  çok  yararlı  bir  spor

olduğunu  ve  kocasını  buna  elinden  geldiği  kadar

özendirdiğini  ciddiyetle  söylemesine  Elizabeth  hayranlık

duydu. Gerek yollarda, gerek yol dönemeçlerinde hep önden

giden  Bay  Collins,  onlardan  beklediğini  hissettirdiği  övücü

sözlerin  söylenmesine  güç  bela  fırsat  verirken  geride

bıraktıkları manzaraların güzelliğine de işaret ediyordu. Dört

bir yanda uzanan tarlaların ve çok uzak koruluktaki ağaçların

sayısını  bile  ezbere  biliyordu.  Ama  papaz  evinin  karşısına

düşen  ağaçların  arasından  görünen  Rosings,  ne  kendi

bahçesiyle,  ne  civardaki  ne  de  ülkedeki  hiçbir  manzarayla

kıyaslanamazdı.  Bu  köşk,  bir  yamaca  yapılmış,  güzel  ve

modern bir binaydı.

Bay  Collins  misafirlere  bahçeden  sonra,  kendine  ait  olan

iki tarlayı da gösterecekti. Fakat bayanlar sabahki, kırağının*

ıslaklığına 

dayanacak 

türden 


pabuçlar 

giymemiş


olduklarından  geri  döndüler  ve  Sir  William,  Bay  Collins'e

eşlik ederken Charlotte da kardeşi ile Elizabeth'i diğer odaları

gezmeleri  için  eve  götürdü.  Belki  de  burasını  kocasının

yardımı  olmaksızın  kendisi  gezdirip  göstereceği  için  çok

seviniyor  olsa  gerekti.  Ev  biraz  küçüktü,  ama  iyi  inşa

edilmişti.  Her  şey  güzel,  temiz  ve  kullanışlı  bir  şekilde

yerleştirilmişti; Elizabeth bunun Charlotte'un becerisi olduğu

sonucunu  çıkardı.  Bay  Collins'i  unutabilse,  etrafta  gerçekten

huzur hissediliyordu. Bundan Charlotte'un da açıkça memnun

olduğunu  gören  Elizabeth,  onun  Bay  Collins'i  sık  sık

unutabilmeyi  başardığını  düşündü.  Elizabeth,  Leydi



Catherine'in  hâlâ  köyde  olduğunu  öğrenmişti.  Yemekteyken

bundan gene söz açılınca Bay Collins söze karıştı:




Yüklə 1,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   12




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə