Kur’an’da müşkil bir mesele: Cehennem azabının ebediliği
47
- “
….Allah’ın birliğine ve Muhammed’in peygamberliğine şeksiz
şüphesiz inanmış olarak Allah’a kavuşmayan kimse, cennet(e girmek)ten
mutlaka alıkonulur”.
10
- “
Siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz…”
11
B. AZABI EBEDÎ GÖRMEYENLERİN DELİLLERİNİN ANALİZİ
Bundan önceki ana başlık altında
kaydedilen naslar, aslında, cehennem
azabının ebedî olduğunu ortaya koymaktadır. İslâm âlimlerinin çoğunun
kanaati de bu yöndedir. Ancak ulemadan az da olsa bir kısmı, bazı nasların
yanında selefe nisbet edilen bir takım haberlere dayanarak azâbın kâfirler
için ebedî olmayacağını savunurlar. Bu başlık altında onların argümanları
eleştirel bir yaklaşımla ele alınacaktır.
1. Azabın ebediliği konusunda müşkil üç âyet
Azabın sonlu olduğunu savunanlar öncelikle Kur’an’dan ikisi anlam
açısından birbirine yakın üç âyeti delil gösterirler. Burada, söz konusu üç
âyet ve buna bağlı olarak ortaya konan görüşler iki başlık altında ele
alınacaktır.
a) Hûd 11/107 ve En’âm 6/128. âyetleri
Konuyla ilgili işkâlin ortaya çıkmasına sebep teşkil eden noktaların daha
iyi görülebilmesi için Hûd âyetini öncesi ve sonrası ile birlikte okumakta
fayda vardır:
ﺎﱠﻟِﺇ ﺽﺭﹶﺄﹾﻟﺍﻭ ﺕﺍﻮﻤﺴﻟﺍ ِﺖﻣﺍﺩ ﺎﻣ ﺎﻬﻴِﻓ ﻦﻳِﺪِﻟﺎﺧ ﻖﻴِﻬﺷﻭ ﲑِﻓﺯ ﺎﻬﻴِﻓ ﻢﻬﹶﻟ ِﺭﺎﻨﻟﺍ ﻲِﻔﹶﻓ ﺍﻮﹸﻘﺷ ﻦﻳِﺬﱠﻟﺍ ﺎﻣﹶﺄﹶﻓ
ِﻟ ﹲﻝﺎﻌﹶﻓ ﻚﺑﺭ ﱠﻥِﺇ ﻚﺑﺭ َﺀﺎﺷ ﺎﻣ
ِﺖﻣﺍﺩ ﺎﻣ ﺎﻬﻴِﻓ ﻦﻳِﺪِﻟﺎﺧ ِﺔﻨﺠﹾﻟﺍ ﻲِﻔﹶﻓ ﺍﻭﺪِﻌﺳ ﻦﻳِﺬﱠﻟﺍ ﺎﻣﹶﺃﻭ ﺪﻳِﺮﻳ ﺎﻤ
ٍﺫﻭﹸﺬﺠﻣ ﺮﻴﹶﻏ ًﺀﺎﹶﻄﻋ ﻚﺑﺭ َﺀﺎﺷ ﺎﻣ ﺎﱠﻟِﺇ ﺽﺭﹶﺄﹾﻟﺍﻭ ﺕﺍﻮﻤﺴﻟﺍ
(106. Bedbaht olanlar ateştedirler. Onların orada bir soluk alışverişleri
vardır ki!.. 107. Onlar
gökler ve yer durdukça orada
ebedi kalacaklardır
,
Rabbinin dilediği hariç. Rabbin gerçekten istediğini yapandır. 108.Mutlu
olanlara gelince onlar da cennettedirler,
gökler ve yer durdukça orada
ebedi kalacaklardır
, Rabbinin dilediği hariç. Bu kesintisiz bir lütuftur (Hûd
11/106-108).
ﹶﻝﺎﹶﻗ
ﺭﺎﻨﻟﺍ
ﻢﹸﻛﺍﻮﹾﺜﻣ
ﻦﻳِﺪِﻟﺎﺧ
ﺎﻬﻴِﻓ
ﺎﱠﻟِﺇ
ﺎﻣ
َﺀﺎﺷ
ﻪﱠﻠﻟﺍ
ﱠﻥِﺇ
ﻚﺑﺭ
ﻢﻴِﻜﺣ
ﻢﻴِﻠﻋ
10
Müslim, İman 45.
11
Müslim, İman 93; Ebû Davud, Edeb 131; Tirmizî, İsti’zân 1.
Mustafa Altundağ
48
(Meskeniniz ateştir.
İçinde ebedi kalacaksınız, Allah’ın dilediği hariç.
Şüphesiz Rabbin, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir” (En’âm 6/128).
Görüldüğü gibi Hûd âyetlerinde cehennemliklerin ateşte
gökler ve yer
durdukça ebedî olarak kalacakları belirtildikten sonra “
Rabbinin dilediği
hâriç” denilmek sûretiyle bir istisna getirilmiştir. Benzer şekilde cennetlikle-
rin de cennette gökler ve yer devam ettikçe ebedi kalacakları belirtildikten
sonra aynı istisna kaydı onlar için de konulmuştur. Âyetlerin sonunda cehen-
nemlikler hakkında “Rabbin dilediğini yapandır” denilirken cennetlikler
hakkında “Kesintisiz bir lütuf” sözüne yer verilmiştir. En’âm âyetinde ise
yalnızca cehennemlikler söz
konusu edilmiş; onların cehennemde -Allah’ın
dilediği hariç- ebedî olarak kalacakları açıklanmıştır. En’âm âyeti, ifade
bakımından, kısmen, Hûd 107’ye benzediğinden, ayrıca ele alınmayacak,
tartışmalar, daha çok, Hûd âyetleri üzerinden yürütülecektir.
Birçok âyet, cennet ve cehennemin ebedî olduğunu bildirirken yukarıda
zikredilen âyetlerde cehennemliklerin, hatta cennetliklerin ebedî kalışları,
“
gökler ve yer devam ettikçe” ve ayrıca “
Rabbinin dilediği hâriç”
kayıtlarıyla sınırlandırılmış gibi bir izlenim uyandırmaktadır. Bu da ulema
açısından müşkil bir vaziyet arz etmektedir. Bu işkâl sebebiyledir ki konu
hakkında, -bazıları kendi arasında birbirine tamamen zıt olan- çok farklı
yorumlar ortaya çıkmıştır. Görüş sahiplerinin bir kısmı âyet metinlerinin
delaletlerine sadık kalma gayreti içinde olurken bir kısmı bâtınî-felsefî
yorumlara yönelmiştir. Âyetlerin sağlıklı anlaşılabilmesi
için her şeyden
önce âyet kümelerinin ve Kur’an’ın bütünlüğünün gözetilmesi, ayrıca
lafızların delâletlerinin dışına çıkılmaması ilkeleri esas alınmalıdır.
Cehennemin ebedî olmadığını öne sürenler ilgili âyetlerdeki iki nokta
üzerinde dururlar:
1) Hûd 107’de cehennemde ebedî kalışın “gökler ve yer devam ettikçe”
ifadesiyle kayıtlanması. Bu durum, inkârcıların çekeceği azabın süresinin
gökler ve yerin var olarak kalış sürelerine (dünyanın ömrüne) denk olması
demektir. Biz göklerin ve yerin var oluş müddetlerinin sonlu olduğunda
hemfikir olduğumuza göre inkârcıların çekeceği azabın sonlu olması
gerekir.
12
12
bk. Fahreddîn er-Râzî
, et-Tefsîrü’l-kebîr, Beyrut 1934, XVIII, 63.
Kur’an’da müşkil bir mesele: Cehennem azabının ebediliği
49
Bu iddiayı değerlendirirken “gökler ve yer devam ettikçe”
deyiminin iyi
tahlil tahlil edilmesi gerekmektedir. İslâm âlimlerinin çoğu söz konusu
deyimi iki farklı şekilde anlamışlardır:
1a) Kur’an’ı ağırlıklı olarak Arap dilinin esasları çerçevesinde tefsir eden
âlimler (Ehlü’l-me‘ânî) “gökler ve yer devam ettikçe” sözünün, Arapçada
ebedilik bildiren bir deyim olduğunu söylerler. Buna göre Araplar bir şeyi
sonsuza kadar devam etmekle nitelemek veya sürekliliğinde mübâlağa etmek
istediklerinde “gece ile gündüz birbirini izledikçe”, “yıldız parladıkça”, “dağ
yerinde durdukça”, “deniz dalgalandıkça”, “gökler ve yer durdukça” vb.
deyimleri kullanırlar. İşte Kur’an da Araplar arasında yaygın olan bu deyimi
kullanarak cehennemliklerin ve cennetliklerin bulundukları yerlerde ebedî
kalacaklarını bildirmiştir. Gerçi dünyanın
göklerinin ve yerinin zeval
bulacağı birçok âyette bildirilmiştir, ancak Arapların bu deyime yükledikleri
mana sonsuzluktur; onlar bu nesnelerin ilelebet kalıcı olduklarına
inanıyorlardı.
13
Ancak Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, bu anlamda bir
ebediliğin, hakîki değil örfî manada bir ebedilik olmasından dolayı, bu
yorumun, tartışmayı kesip bitirecek düzeyde olmadığını belirtir.
14
1b) İbn Abbâs, Hasan el-Basrî, Dahhâk gibi ilk dönem müfessirleri, âyette
sözü edilen “gökler ve yer” ile, dünyanın değil âhiretin (cennet ve
cehennemin) gökleri ve yerinin kastedildiği kanaatindedirler.
15
Zaten âhiretin
de göklerinin ve yerinin olduğunu Kur’an bize haber vermektedir.
16
Ayrıca
Hûd âyetlerinin siyakının âhiret hâllerine dair olması da bu telakkiyi destekler
mahiyettedir. Son dönem müfessirlerinden Elmalılı Hamdi Yazır ve Reşid
Rıza da bu görüşü isabetli bulurlar.
17
Şu halde
bu nesnelerin dünyadaki gibi
belli bir süreleri olmayıp devamı sınırsız olduğunda ve buna bağlı olarak da bu
13
Muhammed b. Cerîr et-Taberî,
Câmi‘ul’beyân (nşr. Mahmud Muhammed Şâkir-
Ahmed Muhammed Şâkir), Kahire 1969, VII, 114-115; Mâtürîdî,
Te’vîlât, II, 553;
Abdülhak b. Gâlib İbn Atıyye el-Endelüsî,
el-Muharrerü’l-vecîz, Beyrut
1413/1993, III, 208; Fahreddîn er-Râzî, XVIII, 64.
14
Hak Dini Kur’an Dili, IV, 2823.
15
İbn Ebû Hâtim,
Tefsîrü’l-Kur’âni’l-azîm, Mekke 1997/1417, VI, 2085, 2087;
Celâleddîn es-Süyûtî,
ed-Dürrü’l-mensûr, Beyrut 1983, IV, 477.
16
bk. İbrahim 14/48; Zümer 39/69, 74.
17
Reşid Rıza,
Tefsîrü’l-Kur’âni’l-hakîm, Kahire, ts., XII, 160; Elmalılı,
a.g.e., IV,
2823.