152
Aydınlanma, Hristiyanlık ve Deizm
2006, s. 781-782). Ancak konumuz açısından önemli
olan nokta, 18. Yüzyılda dini farklılıklara gösterilen
bu hoşgörü anlayışları onların çağdaşları tarafından
deist bir hareket olarak yorumlanmıştır. Diğer bir
ifadeyle, hoşgörüyü savunmak deist ithamına maruz
kalmak için yeterli olmuştu.
Diğer taraftan, deistlerin Tanrı’nın müdahale etmedi-
ği bir evren tasavvuru geliştirmelerinin tarihsel ola-
rak açıklanabilecek nedenleri vardır. İlk olarak bunu
deistler yapmak durumunda idi. Çünkü Tanrı’nın
müdahalesi felsefi olarak kabul edildiğinde, bu mü-
dahale pratik olarak kilise aracılığıyla mümkün ola-
caktı. Kilise müdahalesi de kaçınılmaz bir biçimde
kilisenin dini, siyasal, toplumsal gücünü ve etkin-
liğini pekiştirecekti. Bu durum deistler için kabul
edilemezdi. Hatta sadece deistler için değil, ortaçağ
sonrası Hristiyan teolojisi ve toplumu içinde gerçek-
leşen gelişmeler açısından kabul edilemezdi. Burada
özellikle Protestan hareketini dikkate almak gerekir.
Bu nedenle Aydınlanma ve din ilişkisinde kavga din
ile değil bir kurum olarak kilise ile olmuştur. Bununla
birlikte, Barnett’in (2003, s. 97) ifade ettiği gibi, ge-
leneksel papazlık makamının reddi deizmin zorunlu
bir işareti değildir. Yine Barnett’in
(2003, s. 90)
ifade-
siyle
muhalifler, bağımsız dini çevreler ve deistlerin
hepsi kilise hiyerarşilerine karşı benzer sert eleştiri-
lerde bulunmuşlardır. Bu durumun Muhaliflerin ve
bağımsız dini çevrelerin deistlere dönüşmesiyle so-
nuçlandığı düşünülmüştür.
1654 yılında ortodoks Katolik Jean Filleau, bazı Ka-
tolik reformcuların Fransız Katolisizmini yıkmak ve
onu deizmle değiştirmek için 1621 yılında toplantı
yaptıklarını iddia etmiştir. İngiltere’de 17. Yüzyılın
sonlarında ve 18. Yüzyılın başlarında Anglikan pisko-
poslar artan bir şekilde deist bir hareketin mevcut ol-
duğuna ikna olmuşlardı. Benzer duygular Fransa’da,
İtalya’da ve Avrupa’nın değişik yerlerindeki ortodoks-
lar arasında yaygındı. Şu soruyu sormamız bu neden-
le gereklidir: 18. Yüzyıl düşünürlerinin iddia edilen
korkuları gerçekliğin doğru bir yansıması olarak ka-
bul edilmeli midir? Eğer bunlar gerçek korkular ise,
bu durum deistlerin veya onların hareketinin fiili
mevcudiyetini zorunlu olarak gösterir mi? (Barnett,
2003, s. 11).
Christianity under the Ancien Régime 1648–1789
(1999) adlı eserinde Ward, deist yazarların sayısının
“muazzam” olduğu söyler. Herrick (The Radical Rhe-
toric of the English Deists, 1997) İngiliz deistlerinin
çok fazla olduğunu, toplumsal ve dinsel düzene tehdit
oluşturduklarını söyler. Enlightenment Deism (1999),
adlı eserinde Daily, Anglikan Kilisesi içindeki ser-
best-düşüncelilerin (latitudinarian) güçlü bir biçimde
deizm taraftarı olduğunu söyler. Daha yakın zaman-
larda radikal Aydınlanmanın güçlü bir taraftarı olan
Margaret Jacob deizm hareketi anlayışına katkıda
bulunur. Roy Porter’ın 2000 yılında yayımlanan ünlü
eseri Enlightenment Britain and the Creation of the
Modern World deistlerin çokça olduğunu ve geniş bir
desteğin keyfini çıkardıklarını belirtir. Bunlara ben-
zer argümanlar Ernst Cassirer, Paul Hazard, Frank
E. Manuel, G. R. Cragg ve Peter Gay gibi daha eski
Aydınlanma yorumlarında da bulunabilir (Barnett,
2003, s. 12-13). Görüldüğü gibi, Aydınlanma döne-
minde deist bir hareketin varlığı konusunda neredey-
se genelgeçer bir yargı oluşmuştur.
Peki bu kadar olduğu iddia edilen deist harekette
kimler vardır? 1996 tarihli 18. Yüzyıl Tarihi Sözlüğü
sadece yedi deistten söz eder. Ateistler ise daha az-
dır. Listelenen deistler şöyledir: Viscount Bolingbro-
ke, John Toland, Matthew Tindal, Anthony Collins
(serbest-düşünceli olarak listelenmiştir), Erasmus
Darwin, Diderot, Thomas Paine ve Alberto Radicati.
Peter Gay’ın Modern Paganizmin Yükselişi adlı kap-
samlı çalışması bu listeye 5-6 kişi ekler. J. V. Price’ın
1995 yılında derlediği Britanya Deizmi Tarihi adlı
sekiz ciltlik eseri incelendiğinde, sadece beş deis-
tin eserlerini içerdiği görülecektir: Charles Blount
20
,
Peter Annet, Matthew Tindal, John Toland, Thomas
Morgan. Bu yazarlar 1693-1761 arası bir tarihe yayıl-
mıştır. Tarihçiler tarafından tespit edilen ve zikredi-
len deistler toplandığında şu sonuca varırız: Fransa’da
beş, İngiltere’de on, İtalya’da bir ve Almanya’da üç
deist bulunmaktadır. Bu rakamlara bakıldığında an-
lamlı bir deist hareketin olduğunu iddia etmek güç-
tür (Barnett, 2003, s. 18-19). Hatta şu ifade edilebilir
ki, organize bir deist hareketin varlığı bugüne kadar
kanıtlanamamıştır. Bu nedenle seküler deist hareketi
biçimindeki Aydınlanma ve modernite bağlantısının
revize edilmesi gerekmektedir (Barnett, 2003, s. 2;
Schmidt, 2012, s. 491
). Yine benzer şekilde, 18. Yüzyıl
Avrupa’sında inançsızlığın yükseldiği anlayışını des-
tekleyecek sağlam bir kanıt bulunmamaktadır (Bar-
nett, 2003, s. 31).
20
Çağdaşları tarafından deist olarak tanımlanan ilk kişi Charles
Blount’dır (1654-93). Blount’un eseri, klasisizm, eklektik özgür
düşünce ve siyasal Protestanlık bileşiminden oluşur (Hudson,
2009, s. 60).
153
sbd.anadolu.edu.tr
Cilt/
Vol
.: 17 -
Sayı/
No
: 1 (143-158) Anadolu Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
İngiliz deistleri kendilerini deist olarak görmemiştir.
21
Charles Blount
22
deist kavramını kullanmıştır, ama
kendisi için değil. John Toland
23
tüm hayatı boyunca
deist olduğunu reddetmiştir. Ama buna rağmen, de-
ist düşüncelerin popülerleştiricisi olarak görülmüş-
tür. Ona göre, Hristiyanlık doğalcı bir dindir, gizemli
açıklamalara ihtiyaç duymaz. Hristiyan incilinin ge-
rekliliklerinin hepsi ilahi vahye başvurmaksızın aklın
kullanımıyla hükme bağlanabilirdi (Byrne, 1996, s.
109). Anthony Collins
24
yayımlarında onu yalnızca
bir kez kullanmıştır. Matthew Tindal
25
yazılı eserle-
rinde deist olduğunu asla iddia etmemiş, “Hristiyan
bir deist” duruşu sergilemiştir.
26
Tindal’ın Yaratılış
Kadar Eski Hristiyanlık adlı eseri deist İncili olarak bi-
linir. Ona göre, eğer dinin gerçekleri rasyonel olarak
bilinebiliyorsa, din vahye ihtiyaç duymaz. Benzer bir
tavır Morgan tarafından da benimsenmiştir. Thomas
Chubb
27
deizmi desteklediğini kabul etmekle birlikte,
kendisini Hristiyanlığın dışında görmemiştir. Sadece
Annet deist olduğunu ileri sürmüştür (Hudson, 2009,
s. 3).
Bu rakamlara ve duruma rağmen, deizmin oldukça
etkili olduğuna yönelik düşüncenin yerleşmesinin
nedenlerinden birisi Hristiyan çevrelerin Hristiyanlı-
ğa yönelik bir tehdit olarak deistler ve serbest-düşün-
21
İngiltere’de kabul edilen ilk deist Lord Edward Herbert (1583-
1648) olmuştur. Herbert dini inançların ve pratiklerin çoğul-
luğunu gözlemlemiştir. Bu çoğul yapılar içerisinde Herbert beş
Ortak Anlayış görür: 1) Egemen İlah vardır, 2) Bu İlaha ibadet
edilmelidir, 3) Dindarlık erdemle, iyi yaşamla yakın bir şekilde
ilişkilidir, 4) Yapılan yanlışların tövbe ile kefareti ödenmelidir,
5) Bu yaşamdan sonra ödül ve ceza vardır. Herbert insani de-
ğerlerle ilahi doğa arasında analoji yaparak doğal teolojinin
bir biçimini ortaya koyar (Byrne, 1996, s. 103-104).
Herbert
Rönesanscı
bir eklekti, Platonizm ve Stoacılıktan etkilenmişti,
teist doğalcılıkla liberal Protestan düşünceleri birleştirmişti.
İngiliz Arminianizmi ile ilişkili olmuş, yakın arkadaşları ara-
sında Erastian Protestanlar olmuştur. Liberal bir Hristiyan ola-
rak değerlendirilebilir (Hudson, 2009, s. 42).
22 The Oracles of Reason (1693)
23 Christianity Not Mysterious: Or, a Treatise Shewing that The-
re is Nothing in the Gospel Contrary to Reason, nor Above It
(1696)
24 Discourse of Free-Thinking, Occasion’d by the Rise and Growth
of a Sect call’d Free-Thinkers (1713); A Discourse of the Grounds
and Reasons of the Christian Religion (1724)
25 Chiristianity as Old as Creation: Or, the Gospel a Republication
of the Religion of Nature (1730)
26
Tindal gibi kişilerin kendilerine “Hristiyan deistler” olarak
göndermede bulunmaları bazen bir taktik olarak yorumlan-
mıştır (Byrne, 1996, s. 111).
27 Discourse Concerning Reason, with Regard to Religion and Di-
vine Revelation (1731)
celiler üzerinde sıklıkla durmalarıdır. Tehlike altın-
daki kilise yakarışları bir anlamda inançlı kesimleri
kontrol altında tutmanın bir aracı olmuştur. Bu tak-
tiğin en bilinen örneği bir İngiltere’de Tory ve Yüksek
Kilise
28
mensubu olan Henry
Sacheverell
olmuştur.
Sacheverell
1709 yılında verdiği bir vaazda Muhalifle-
re gösterilen dini hoşgörüye şiddetli bir şekilde karşı
çıkmış ve önemli bir kamusal tartışmaya yol açmış-
tır. Onun vaazı deist mitinin oluşmasında önemli bir
dönüm noktası olmuştur.
The Perils of False Brethren
adıyla basılan bu vaaz yaklaşık 100.000 kopya satmış-
tır. Böylece dini çevreler
inançsızlığın mevcudiyeti
veya “tehlikeli” heterodoksinin varlığını gündeme
getirerek, kilise ve inançlı kesimlerde aktif bir des-
tek sağlamaya ve kilisenin savunmasını sürdürmeye
çalışmışlardır. Bu nedenle tehditleri abartma eğili-
minde olmuşlardır. Diğer yandan, ateşli Hristiyanlar
kendilerini inancın samimi savunucuları olarak ka-
musal alanda görünür kılmak ve böylece üstlerinin
dikkatini çekmek için ateizm hayaletinden söz etmiş-
lerdir. Böylelikle gerçeklikte karşılığı olmayan kamu-
sal bir Hristiyanlık-karşıtı hayaletinin yaratılmasına
neden olmuşlardır. Bir diğer mesele Aydınlanma ta-
rihi çalışmalarının yukarıdan-aşağıya bir değişime
odaklanmalarıdır. Aydınlanma tarihi çalışmaları aşırı
bir biçimde aydınlanmış bir elitin söylemlerine yas-
lanmıştır. Oysa ki çoğu durumda bu elitlerin yazıları
dinsel değişim ve reform üzerinde az bir etkide bu-
lunmuştur (Barnett, 2003, s. 5-6, 68-69, 112).
Deizmin gelişimi açısından dikkate değer bir konu
bilim devrimi ve deizmin gelişimi arasında kurulan
ilişkidir. Öncelikle şunu belirtmemiz gerekir, doğal
bilimlerdeki gelişmeler insanların deist olmasında
sınırlı bir role sahip olmuştur. 17. yüzyıl varsayımına
göre, insan zihni ilahi zihne erişebilir. Bu yaklaşım
bir anlamda ortaçağ teolojisinin akıllı, yaratıcı Tanrı
düşüncesinin devamıdır. 17. Yüzyılın akıl anlayışı 18.
Yüzyılda hassas ama kararlı bir değişim geçirmiştir.
Akıl ilahi zihnin sonsuz gerçeklerine sızmanın bir
yolu olarak görülmemeye başlamıştır. Akıl artık bu-
rada ve şimdi ampirik dünyanın araştırılmasının bir
yoludur. Aklın kendini-anlamasındaki bu değişim
dünyayı yorumlamada ve Tanrı’nın dünyayla ilişki
biçimi üzerinde etkilerde bulunmuştur. Tanrı üstün
bir varlık, kişisel olmayan Yaratıcı, doğa yasalarının
28 Yüksek Kilise, kraliyet ve kilisenin karşılıklı bağımlılığı var-
sayımına dayanır. Bu nedenle sivil ve dini iktidar arasındaki
kutsal bağlantıları tehdit eden anlayışlara karşı hassas olmuş-
lardır.