Carl gustav jung



Yüklə 3,33 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə18/138
tarix18.06.2018
ölçüsü3,33 Mb.
#49331
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   138

GİRtŞ

57

geçmesi  karşısında  bölünm ezleşm enin  ayar  ilkesi  dikilm ektedir. 



Bunlar  birlikte  bir  karşıtlar  çifti  oluşturur...  Genellikle  doğa  ile  ruh 

(spirit)  derler  buna...  Bu  kaşıtlık,  ruhsal  enerjiyi  doğuracak  gerilimin 

ifadesi,  ola  ki  tem elidir  d e.»17  «Bu  açıdan  bakıldığında,  ruhsal 

süreçler,  ruh  ile  içgüdü  arasında  akan  enerji  dengeleridir,  ancak  bir 

sürecin  ruhsal  mı,  içgüdüsel  mi  olduğu  belli  değildir.  Bu  gibi  bir 

yorum değerlendirmesi  tamamiyle  bilinçli  zihnin  görüş  açısına,  ya da 

durumuna  bağlıdır...  B ir  an  kendini,  içgüdü  dolaylarında  görür,  onun 

etkisi  altına  girer;  başka  bir  zaman,  bir  de  bakarsınız,  ruhun  üstün 

durumda  olduğu  öteki  uca  kayıp  gider  ve  hatta  ona  en  karşıt  olan 

içgüdüsel  süreçleri dahi  içine  sindirir.»18

Jung'un,  doğa  ile  ruh  arasındaki  gerilimden  anladığı,  her  şeyden 

önce,  «bilinç  ile  bilinçdışı,  ya  da  içgüdüsel  olan  arasındaki  gerilim­

dir,» çünkü gözlemlenebilen tek çatışm a budur. Arketipik ve içgüdüsel 

kavramlarda,  (spirit)  ruh  ile  madde  birbiriyle  ruhsal  alanda karşılaşır. 

Madde de ruh da, ruhsal alanda, bilinç içeriğinin belirgin nitelikleridir. 

Her  ikisinin  de  son  niteliği,  deney  üstüdür,  yani,  tasvir  edilemez; 

çünkü  ruh  ile  içeriği,  bize  dolaysız  verilen  biricik  gerçektir.  Jung, 

madde  ile  ruh  arasında  paralellikler  görür  ve  bunların,  aynı  şeyin  iki 

ayn  görünümü  olabileceğini  söyler.

Jung'un  getirdiği  en  önemli  yeniliklerden  biri,  eski  psikolojinin 

düz  bir çizgi  çizen  nedensel  düşünce  biçimini  bırakmasıdır.  Ona göre 

ruh  yalnızca  bir  şey  eklenen  bir  olgu,  ya  da  «süblimasyon»  değildir, 

kendine özgü bir ilkedir;  bütün ruhsal, hatta belki de fiziksel biçimlerin 

kaçınılmaz  koşuludur.  Çağdaş  fizik  de  nedensellik  yöntemini  bırak­

mak  zorunda  kalmıştır.  N edensellik,  ilkelerden  biridir  yalnızca; 

psikoloji,  nedensel  yöntemlerden  ibaret  değildir,  çünkü  zihin,  yaşar. 

Bu erekliliğin temeli, içteki bir yasadır, bilincimizin ulaşamayacağı bir 

yerdedir,  bilinçdışından  yükselen  simgelerin  belirtisine  ve  eylemine 

dayanan  bir yasadır.

Sigmund  Freud,  ruhsal  bozukluğu  doğuran  etkin  nedenleri 

araştırıyordu;  Alfred  A dler  «Son  Neden»  olarak  gördüğü,  şimdinin

17 


Psychoiogy and Religion,  s.

  76-78.


18 

The relations  Between  the  Ego and the  Unconscious,

  s.  286.




58

GİRİŞ


gerçekteki  durumunu  incelemekteydi;  her  ikisi  de,  içgüdüleri  madde­

sel  nedenler olarak  görüyordu.

Jung  da  maddi  nedenleri  hesaba  katmakta,  o  da  «son  nedenleri» 

hem  başlangıç,  hem  de  son  olarak  kabul  etmekte,  ancak  buna  çok 

anlamlı  bir,şey  eklemektedir:  Biçimleyici  nedenlerdir  bunlar.  Bu 

biçimleyici kuvvetler, bilinç ile bilinçdışı arasında ve genellikle ruhsal 

karşıt çiftler arasında aracılık  yapan  simgelerden  oluşur.

Ereklilik  kavram ına  göre,  nedenler,  bir  ereğe  götüren  araçlardır. 

Basit bir örneği, regresyon denilen gerileme sürecidir. Nedensel açıdan 

bakalım  ve  gerilemenin,  bir  «ana  düşkünlüğü»  tarafından  belirlenmiş 

olduğunu  düşünelim.  Sonra  ereklilik  açısından  bakalım:  Ne  görürüz? 

Libidonun  ana  imgesine  geri  gittiğini,  orada  anısal  çağrışımlar  bulup, 

onlar  sayesinde  yeni  gelişimler  gerçekleştirdiğini,  örneğin  cinsel  bir 

düzenden,  zihinsel,  ya da ruhsal  düzene  geçişi.»19

«İnsan  sabit,  değişmez  psikolojik  olgular  karmaşasından  ibaret 

değildir;  aynı  zam anda  son  derecede  değişken  bir  varlıktır  da. 

Y alnızca  nedenlere  indirgenerek,  insanın  ilkel  eğilim lerine  güç 

kazandırılabilir.  İlkel eğilimler,  ancak simgesel  değerleri  tanındığında, 

dengelenebilirler.  Analiz  ve indirgeme nedensel  gerçeği çıkarır ortaya; 

bu  kendi  başım ıza  yaşamamıza  yardım  etmez,  yalnızca  yazgıya  kat­

landırır;  ve um utsuzluk  verir.  Öte  yandan  bir simgenin  içerdiği  değeri 

tanımak, bizi  yapıcı gerçeğe götürür ve yaşamımıza yardım eder;  umut 

verir  ve  gelecekteki  gelişim  olanağını  kamçılar.»20

Freud'un  yöntemi  indirgeyici  (geriye  yönelik),  Jung'unki  ise 

prospektif (ileriye  yönelik)  tir.  Freud,  gereçleri  analitik olarak  ele alır, 

şimdiyi  geleceğe  açar.

Kişiliğe,  üzerine  sağlam  ruhsal  bir  dengenin  kurulacağı  sağlam 

bir  temel  sağlayabilmek  için,  ruhsal  karşıt  çiftler,  bilinç  ile  bilinçdışı 

arasında,  ilişkiler  yaratmaya  çalışarak,  şimdi  ki  durumdan  geleceğe 

doğru  kurar yapısını.

Jung'un  yöntemi  diyalektiktir:  Yalnızca  iki  kişi  arasında  bir 

söyleşi  oluşundan değil, iki ruhsal  düzen arasında bir etkileşim olduğu

19 

Aynı yapıt,

  s.  261-274.

2,1 

Aynı yapıl,

  s.  261-274.




GİRİŞ

59

için de.  Yapısal  açıdan da diyalektiktir:  Çünkü  öyle  bir süreçtir  ki  bu, 



bilincin içeriğini, bilinçdışının içeriği ile, BEN'i, BEN-OLM AYAN ile 

karşılaştırınca,  bir  etkileşim  doğmakta,  buysa,  her  ikisini  birleştirip, 

ötesine  gidecek  üçüncü  bir  ifadede  doruğa  ulaşmaktadır.  İyileştirme 

yöntemi  bakımından  psikologun  bu  diyaletik  ilkeyi  tanıması,  gözlem­

lemesi gerekir.  Bir nesneyi kuramsal olarak  uzaktan analiz etmektedir; 

ama kendisi  de  hasta kadar analizin  içindedir.

Önemli  olan,  Freud'daki  gibi,  her  nevrozun  kaynağı  olan,  çocuk­

luktaki  travmatik coşkuyu  «yeniden yaşamak»  değildir;  kişinin  şimdi­

ki  güçlüklerini  somut  bir  arkadaş  ile  paylaşması,  onları  anlamasıdır. 

Her ikisi  de,  hem analizi yapan, hem de analiz olan, kendilerini birbir­

lerine  açmak,  birbirlerine  vermek  zorundadır,  ama  bu  arada,  ikisinin 

de,  nesnel  davranışlarını elden  geldiğince bırakmamaları  gerekir.

İkisi  de  birbirini  bilinçdışından  etkileyecektir,  tedavi  için  gerek­

lidir  bu.  İki  kişiliğin  karşılaşması,  iki  kimyasal  maddenin  karışımına 

benzer;  herhangi  bir  tepkime  yer  alırsa,  her  ikisi  de  dönüşüme  uğrar. 

«Diyalektik  bir  süreçte...  hekim  adını  saklamayı  bırakmalı,  kendisini 

açmalıdır,  tıpkı  hastasından,  kendisini  açmasını  beklediği  gibi.»

Böylece,  Jılng'un  yönteminde  analistin  rolü,  Freud'çu  analizdeki 

gibi  edilgin  değildir;  hekimin  etkin  rolü  vardır.  Yol  gösterir,  teşvik 

eder  ve  kişisel  bir  alışverişe  katılır.  Bu  gibi  bir  katılımda,  hekimin 

kişiliği,  oturaklılığı,  kapsamı,  içtenliği  ve  güçlülüğü  büyük  rol  oynar 

elbette.  Jung,  psikoterapi  yapacak  her  analistin  analizden  geçmesi 

gerektiğine  inanır.  Bir  ruh  rehberi,  hastasını,  kendisinin  ulaştığı  nok­

tadan öteye  götüremez.

«Bir hastada bilinmeyeni araştırmak için dört yol  vardır,» der Jung.

1.  Birinci,  en basit  yol,  çağrışım  yöntemidir;  kompleksleri  ortaya 

çıkarır.

2.  İkinci  yol,  hastalık  belirtisinin  analizidir;  bu  yalnızca  tarihsel 

değeri olan  bir şeydir.  Hipnotizmaya başvuran bu yöntem, eğer 

vaka, bir şok, ruhsal  bir yara, ya da travma ise geçerlidir.  Freud 

histerinin  travmatik  temeli  olduğu  kuramını  bu  yönteme daya­

narak kurmuştu.




Yüklə 3,33 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   138




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə