Carl gustav jung



Yüklə 3,33 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə62/138
tarix18.06.2018
ölçüsü3,33 Mb.
#49331
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   ...   138

BİLİNÇDIŞINA TEDAVİ AÇISINDAN YAKLAŞIM 

189


Yukardaki  bölümlerde  anlatılan  bu  şeylerden  sonra,  eğer  okur, 

V»jS

julünüm elde edemediyse, bu beni şaşırtmaz. Tıp psikolojisi dalının geniş 

ıldşünce  ve  deneyim  alanının  somut  tüm  görünümünü  sunmak  hemen 

hemen  olanaksızsa  da,  benim  üslubumdaki  hataların  da  bunda payı  olsa 

gerek.  Sayfa  üzerinde  bir  düş  yorumu  keyfi,  karmaşık,  yüzeysel 

görülebilir;  ama  hakikatte  aynı  şey  eşsiz  bir  realizmde  küçük  bir  dram 

sergileyebilir.  Bir  düşü  ve  yorumunu  yaşamak  ile  sayfa  üzerinde  size 

aktarılan  sulandırılmış  bir  aktarma  arasında  çok  fark  vardır.  Bu  psikolo­

jideki her şey, en  derin anlamında, yaşantıdır; en  soyut havalara girse de, 

kuram  bütünüyle yaşanan bir şeyin dolaysız ürünüdür. Freud’un cinsellik 

kuramını  tekyanlılık  ile  suçluyorsam,  bunun  asılsız  bir  spekülasyon 

olduğunu söylemiyorum; o da kendilerini bizim  pratik gözlemimize zorla 

kabul  ettiren,  gerçek olayların  yalansız dolansız  manzarasıdır.  Bunlardan 

yapılan  çıkarsamalar  hep  tekyanlı  kurama  yöneliyorsa,  bu,  söz  konusu 

gerçeklerin  hem  ne  kadar  nesnel  hem  de  ikna  gücü  olduğunu  gösterir. 

Araştırıcıya kendi  başına,  kendi en derin  izlenimlerinin ve bunların soyut 

biçimlendirilmesinin  üstüne  çıkması  söylenemez;  çünkü  izlenimlerin 

edinilmesi  ve bunların  kavramlara dönüştürülmesi  bütün  bir ömür işidir. 

Ben,  bir  nevrozlar  psikolojisinin  dar  sınırları  içinde  yetişmediğim  için, 

hem  Freud  hem  de  Adler’e  üstün  bir  tarafım  var;  Nietzsche  tarafından 

çağdaş psikoloji  için hazırlanmış olan psikiyatri açısını benimsemişimdir; 

Freud’un  görüşleri  bir  yana,  Adler’inkilerin  gelişimini  de  gördüm. 

Böylece,  işin  ta  başlangıcından  itibaren  hareketli  çatışmanın  ortasında 

buldum  kendimi  ve  sadece  mevcut  fikirleri  değil,  aynı  zamanda 

kendiminkileri  de göreceli  olarak,  daha doğrusu  belli  bir psikolojik  tipin 

ifadeleri  olarak  gördüm.  Sözünü  ettiğimiz  Bıeuer  olayı  Freud  için  nasıl 

önemli  idiyse,  benim  kendi  görüşlerimin  altında  da  önemli  bir  yaşantı 

yatıyor.  Tıp  eğitiminin  sonuna  doğru  genç  bir  kızda  uzun  süre  bir 

uyurgezerlik  vakasını  gözlemledim.  Bu,  doktora  tezimin  konusunu 

oluşturdu.  Benim  bilimsel  yazılarımı  tanıyanlar için,  bu kırk yaş yapıtımı 

daha sonraki fikirlerimle karşılaştırmaları  ilginç olabilir.

Bu  alan  bakir bir  alan. Sık  sık  yanılgıya  düşmüşümdür  ve  öğrenmiş 

olduklarımı  sık  sık  unutmuşumdur.  Ama  nasıl  ışık  karanlıktan  doğarsa,




190

ANALİTİK PSİKOLOJİ

hakikat de yanılgıdan  öyle doğar.  Guglielmo Ferrero’nun  «miserable van- 

ite  du  savant»  (âlimin  zavallı  gururu)  sözünü  kendim  için  uyan  şiarı 

edindim  ve  yanılgılarımdan  korkmadığım  gibi,  onlardan  ciddi  olarak esef 

de etmedim. Bilimsel  araştırma işi benim  için  bir sağmal  inek, ya da itibar 

vasıtası  olmadı; mücadele, çoğunlukla acı oldu,  hastanın  günlük psikolojik 

yaşantısı  ile  karşı  karşıya gelmek  zorunda kaldım.  Dolayısıyla,  yazdığım 

her şey beynimin ürünü değil, çoğu yüreğimden kaynaklandı, zihin düşünce 

silsilesini  izlerken  sevgili  okurum  yer  yer  iyi  doldurulmamış  gediklerle 

karşılaşırsa  bunu  hatırında  tutsun.  İnsan  bildiği  bir  şeyi  anlatırken  ancak 

uyumlu bir akış sözkonusu olabilir. Ama insan yardım etmek, tedavi etmek 

gereksiniminin zorlaması karşısında, yol açan kâşif gibi davranmak zorun­

da kalıyor,  henüz  bilinmeyen hakikatlerden de söz etmesi gerekiyor.

SONUÇ


Okur,  bu  birkaç  sayfaya  yeni  ve  belki  de  anlaşılması  güç  şeyler 

sıkıştırmaya  kalktığım  için  beni  bağışlar  umarım.  Keşif  seferinde 

karşılaştığı  şeyleri,  susayan  için  soğuk  su  mu  olur  artık,  semeresiz 

yanılgıların  kum çölleri  mi  olur,  her neyse,  topluma aktarma gereksinimi 

duyan  biri  olarak  okurun  eleştirel  yargısına  açığım.  Bunlarda  kimi 

yardıma  koşuyor,  kimi  uyarıcı  rolü  oynuyor.  Keşiflerin  doğruluğuna 

yanlışlığına çağımızın  bireyleri  değil,  gelecek  kuşaklan karar verecektir. 

Bugün  henüz  doğru  olmayan  şeyler  var,  belki  de  onları  doğru  bulmaya 

cesaretimiz  yok,  ama  yarın  o  cesareti  bulabiliriz.  Ama  kader  çizgisinde 

yürümek  zorunda  olan  herkes,  yoluna  umutla,  dikkatle  devam  etmeli, 

yalnızlığının  ve  tehlikelerinin  bilincinde  olmalı.  Burada  anlatılan  yolun 

özelliği, gerçek hayattan çıkan ve gerçek hayatı etkileyen psikolojide artık 

dar  entelektüel,  bilimsel  görüş  açısıyla  kendimizi  sınırlandırmamamız 

gereğidir;  aynı  zamanda  duygu  açısını  da  hesaba  katmak  zorundayız. 

Dolayısıyla da psişenin  içerdiği  her şeyi  pratik psikolojide genelleştirilen 

insan  psişesi  ile uğraşmıyoruz,  birey olan  insan  varlıklan  var karşımızda 

ve  onları  ezen  sayısız  sorunlar.  Sadece  zekâyı  tatmin  eden  bir psikoloji 

hiçbir zaman sadece zekâ ile kavranamaz.  İstesek de istemesek de felsefe 

işin  içine giriyor, çünkü psişe  tüm doğasını kapsayacak bir ifade anyor.



ÇAĞDAŞ İNSANIN RUHSAL SORUNU

l^ A Ş A D IĞ IM IZ   günle  öyle  yakından  ilgili  ki  çağdaş  insanın 

ruhsal  sorunu,  onu  tam   olarak  kavramamız  olanaksız.  Çağdaş  insan, 

yeni biçim bulmuş  bir varlıktır;  çağdaş sorun da, yanıtı gelecekte olan, 

yeni  ortaya çıkan  bir sorun.  Bu  bakımdan, çağdaş  insanın ruhsal  soru­

nundan  söz  ederken,  tek  çarem iz  soru  sormak;  soruların  yanıtı 

konusunda,  uzaktan  yakından  en  ufak  bir  fikrimiz  olsaydı,  söylemek 

istediklerimizi  başka  türlü  dile  getirirdik  sanırım.  Sorunun  kendi  de 

belirsiz  bir soru:  İşin gerçek yanı, bunun tek bir insan varlığının kavra­

ma  yeteneğini  aşacak  derecede  evrensel  bir  şeyle  ilgili  olduğu.  Bu 

bakımdan,  uçlara  kaçmadan,  büyük  bir  titizlikle  ele  almamız  gerekir 

böyle  bir  sorunu.  Yürekten  inanıyorum  buna;  gelişigüzel  lâflar  etme­

mize çanak tutan sorunlardan olduğu için,  aşırı gitmekten korkuyorum 

doğrusu;  gene de  uluorta şeyler söylemek zorunda kalacağım.

Ö rneğin  uluorta  gibi  gelecek  bir  sözle  başlayalım:  Çağdaş 

dediğim  insanın,  yaşadığımız  günün  bilincindeki  kişi  olduğu,  sıradan 

biri  olmadığı  kesin  bir kere.  Bir dağ doruğunda,  ya da dünyanın ucun­

da  duran,  önünde  geleceğin  uçurumu  açılmış,  başı  üstünde  göklerin 

yüksekliği, aşağılarındaysa,  ilk sisler içinde yetkin bir tarihe sahip tüm 

insanlığın baştanbaşa uzandığı kişiden  söz ediyoruz.  Çağdaş  insan,  ya 

da bir kez daha yinelersek,  şimdiyi  yaşayan insan,  sık karşılaştığımız 

bir kimse değildir.  Bu niteliğe lâyık kişi pek azdır,  insanın en üstün bir 

bilinç  düzeyinde  olmasını  gerektirir  de  ondan.  Bütünümüzle  şimdiye 

ait  olmamız,  varlığımızın,  bir  insan  olarak,  tam  bilinçdışının  da  en 

aşağı  düzeye  inmesi  gerekir.  Çağdaş  insan,  yalnızca  şimdide  yaşayan 

kimse  değildir;  öyle  olsaydı,  şimdi  sağ  olan  herkesin  çağdaş  insan 

sayılması  gerekirdi.  Ancak  yaşadığı  ânın  tam  bilincinde  olan  kişi 

çağdaştır.




Yüklə 3,33 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   ...   138




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə