360
ANALİTİK PSİKOLOJİ
olmayan başlangıçtaki durum a tekabül etmektedir. Sonu, bir
complexio
oppositorum
(karşıtların birleşm esi) olarak gören görüşe karşıttır.
Bu sonsuzluk, cennet ve cehennem vaadi ile Sure sona ermektedir.
İlk bakışta konuların hiçbiri ile ilişkisi yokmuş gibi görünm esine ve
simgesel ifadesine karşılık, bütün psikolojik açıdan tanrılaşm a süreci
dediğim iz şeyin ruhsal dönüşüm ün ya da yeniden doğuşun m ükem m el bir
görünümünü vermektedir. Süreç bilinç alanının dışına çıkm akta ve bir
arkadaşın ya da bir arkadaş ile serüvenlerinin gizem sel efsanesi gibi
anlatılmaktadır. M antık silsilesi izlem emesi ve simgesel bir ifade kul
lanılması bundandır. H er şeye rağmen bu efsane gizem sel dönüşüm
arketipini çok iyi anlatm aktadır. Arabın tutku dolu dinsel ero s’u bununla
tam am iyle tatmin olm aktadır. H ızır figürünün İslâm tasavvufunda önem
li rol oynam ası bundandır.
TAC MAHAL
r T'r >
İn lİN D İS T A N ’da her şey sanki yüzbinlerce defa yeniden dünyaya
gelmiş. Günümüzde, eşi olm ayan birey dahi, çağlar boyu defalarca
doğmuş. Dünyanın kendisi, geçm işte nice kez varolan dünyanın yenilen
m esinden başka bir şey değil. H indistan’ın en büyük bireyi, eşsiz
G autam a B uda’dan önce bile nice B u d a’lar gelmiş, gelecektir de.
Tanrıların insan, ya da hayvan biçim inde yeryüzüne inmesinde şaşılacak
bir şey yok.
Plus ça change, plus c'est la meme chose.1
Tarihe ne gerek
var peki? Hem, zaman görece: yogi, geçmişi de, geleceği de görmekte. O
«sekiz katlı ulu yoldan» giderseniz, onbin yıl önce her ne idiyseniz,
görürsünüz kendinizi. M ekân da görecek. Bedene bürünmüş ruhuyla,
yogi,
kara, deniz, gök dem eden, düşünce hızı ile aşar gider. G erçek
dediğim iz — insan hayatının bütün iyi ve kötü şeyleri—■ hayalden ibaret.
Gerçekdışı dediğimiz ise — duygusal, soytarıca, müstehcen, canavar, kan
dondurucu tanrılar— A vrupalm m uyur haldeki karın boşluğunu sarsan,
ardı arkası kesilmeyen, ustaca çalınan o davul sesine sıcak bir gece vakti
kulak verecek olursanız, birden apaçık gerçekler gibi belirir. A vrupah
alışmıştır, dünyayı algılayıp kavram a yolunun tek aracının kendi kafası
olduğunu sanır; gözleriyle izlediği Kathakali, insanın karın boşluğundan
yükselen yeni bir gerçeği yaratan davul sesi olmasa, bir soytarı dansı
olmaktan öteye gitmezdi. B om bay çarşılarının kargaşası içinde yürüm ek
beni düşündürdü. H in d ’in rüyaya benzer dünyası beni pek etkilemişti.
S ıradan bir H in d u ’.nun kendi dünyasını bencileyin hayal gibi
görmediğinden eminim: tersine, her bir tepkisi, o âlemin gerçeklerinden
nasıl etkilendiğini, ne denli etkisi altında kaldığını gösterm ektedir.
Yaşadığı dünyanın büyüsüne kapılm ış olmasaydı, Ulu Hayal konusunda
1 Bir şey ne kadar değişirse, o kadar ayııı kalır.
362
ANALİTİK PSİKOLOJİ
ki o din ve felsefe öğretisine gerek duymazdı, tıpkı bizim, olduğumuzdan
başka olsaydık, Hıristiyanlığın sevgi müjdesine gerek duymuş olmaya
cağımız gibi. (Öğretinin görevi aslında, hakkında pek az şey bildiğimiz
şeyleri bize açmak değil midir?) Binbirgecenin masal kişileri arasında
dolaştığımdan belli, ben kendim de hayali bir âlem içindeydim. Avrupalı
bilinç aleminden eser kalmamıştı pek; çirkin coğrafi bir yer yuvarlağının
yüzeyini baştanbaşa kaplayan telgraf telleri ağını andıran o bilinç âle
minden.
Neden olmasın, asıl gerçek dünya, belki de Hint dünyası idi; beyaz
adamın dünyası ise, birtakım soyut kavramların barındığı bir tımarhane
den başka bir şey değildi. Doğmak, ölmek, hasta düşmek, hırslanmak,
kötü şeyler düşünmek, çocuksulaşmak, gülünç denecek biçimde boş
şeyler peşinde koşmak, sersefil, per perişan, kötü olmak; cahil bir bilinç-
dışına saplanmak, iyi ve kötü, dar bir tanrılar âlemi içinde kararsız
kalmak, muskalarla, efsunlarla korunmak, belki de gerçek hayat bu,
yaşanması gereken hayat, yeryüzü hayatı. Hindistan’da ise hayat, insan
kafası içine hapsolmuş değil henüz. Gövde hâlâ hayat kaynıyor. Avrupa
lInın
bunu hayal gibi görmesi doğal. Hindistan’da dopdolu yaşanan hayat,
Avrupalının ancak hayalinde canlandırabileceği bir şey. İnsan çıplak
ayakla yürürken, ayağının altındaki toprağı nasıl unutur? Yeryüzünü
unutabilmek için, Avrupalının sayısız yoga idmanlarına başvurması
gerekiyor. Avrupalı Hindistan’da gerçekten yaşamaya niyetliyse, Yoga
idmanları gibi idmanlara ihtiyacı olduğu kesin. Ne var ki, Hindistan’da
gerçek anlamda yaşayan Avrupalı görmedim. Hepsi de Avrupa’da, yani,
içi Avrupa havasıyla dolu bir tür şişe içinde. Şişenin o yalıtkan camı
olmasaydı, biz AvrupalIlar muhayyilelerimizde fethettiğimiz şeyler içinde
boğulur kalırdık. Hindistan’da bunlar camın dışına çıkar çıkmaz, ürkütücü
gerçekler oluyor.
Kuzey Hindistan’ın, o muazzam Asya kıt’asmın bir parçası olduğu
unutulmamalı. Halk birbirine hitap ederken sert davranıyor gibi geldi
bana, aralıksız saldırılarla taciz edilen deve güdücüleri, ya da sinirli at tüc
carları gibi. Yaban otları yiyicilerinin lekesiz beyazlığının yerine burada
Asya giysileri alıyor. Kadınların giysileri renk renk baştan çıkartıcı.
Gururlu, dünyaya metelik vermeyen, gözüpek birçok Pathan ve sakallı