MEKTUPLARINDAN SEÇMELER
387
îlkel insanın (mağara adamının) insan yeme âdeti (ritueli) ta derinlerimiz
de yankılanmakta. Aynı şeyi bugün de yapıyoruz, nasıl olduğunu anla
madan kutsam veriyoruz; vahşi ilkeller değiliz sözüm ona, Tanrının etiyle
kutsanan kişileriz. Bazı hastalarımda, Aşai Rabbani konusunda, karşı
koyamadıkları bir kan içme tutkusu gördüğüm oldu. İlkel, geçmişte
kalmış bir şey, dinsel bir ruhsat bu. Sözü öyle bir sözdür ki «ağızdan çıkar
çıkmaz, başlangıçtaki o ilk sözü yankılar», büyük eylemi, başlangıçtaki o
ilk eylemi harekete getirir. Öyle inanıyorum ki, bize verilen biricik
başlangıç olgusu, ruhun gerçek temeli, tek dolaysız gerçek, yaratıcı
imgelemdir. Varlığın doğrudan doğruya yaşantısını duyabileceğimiz tek
biçimi esse in anima8 dan bunun için söz ediyorum. Başlangıçta ruhsal
olmayan hiçbir varlık biçimi düşünemeyiz. Bütün öteki gerçekler ondan
türer de, dolaylı olarak onun aracılığıyla (aslında bilim denen o yapay
yardımcı ile) açığa çıkmış olur.
Bilinçdışı ne bir düzendir, ne de bir düzensizlik. Denemeler hem
öyle hem böyle olduğunu doğruluyor. Düzensiz bir bilinç söz konusu
olduğunda, düzen bilinçdışından geliyor, kimi zaman da, tersine, bi
linçdışı karmaşa, bilincin alabildiğine dar dünyasına saldırıyor. Büyük
dinlerin temeli atılırken, ilk görülen, her yere bilinçdışında burçlaşan,
herkese ortak bir kargaşa karşısında ağır basan bir düzen ilkesidir (ortak
bağışlanma özlemidir bu). Peygamber, ortak bilinçdışındaki yardımcı
imgeyi içgözüyle çağının gerekleri arasında ayırt eder ve onu simgeyle
dile getirir: Ortak bilinçdışından konuştuğu için, herkese seslenir — le
vrai mot de la situation.9 Dolayısıyla herkes üzerindeki etkisi büyüleyi
cidir, «hakikidir»; geçerliliği geçicidir: Çünkü yalnızca belli bir durum
için söz konusudur. Durum değişikliği yeni bir «hakikat» gerektirir, bun
dan çıkan da, hakikatin daima belli durumlara göre olduğudur. Simge, ait
olduğu durumu gerçekten dile getiriyor; tatmin edici oluyorsa, hakikî,
geçerli ve gerçekten «mutlak»tır. Durum değişir de, simge olduğu gibi
sürdürülürse, put olmaktan öteye gitmez; bizi bilinçdışına ittiğinden, her
hangi bir açıklama ve aydınlatma getirmediğinden, kişiyi yoksullaştırıcı,
s
Esse in anima:
Lalince «Ruh içre varolma».
9
Le vrai m ot de la situation: Fransızca, durum u tam dile getiren söz, demek.
388
ANALİTİK PSİKOLOJİ
boğucu bir etkisi olur. Örneğin Justin M artyr10 Hıristiyanlıktan «Bizim
felsefe» diye söz eder. Simge, öğretidir, put ise kuruntu. Hegel'in
«algısal» düşünce biçiminin, arketiplere benzer bir durumu var.
«Algısal», ya da «idrakli» düşünce, en azından iki işlevi birleştirdiğinden
daha büyük anlam ve değer taşıyor. Zihin sürecinin en üstün biçimi,
simgesel yaşantı ve onun simgesel ifadesi olmalı.
Haklısınız, simge içgüdü alanına değil başka bir alana ait. İçgüdü
alanı anaya, simge alanı ise oğula (ya da Tanrıya) ait. Ben kendi dilimde
buna çelişkili varoluş diyorum, yani içgüdüsel bilinçdışı Gnostisizm’den
alınan bir deyimle Plerom an bu. Plerom a’mn bireyin bilincinde
yansıması ve oluşması (bir bakıma aynı özden) bireyin imgesini yaratır:
Simgedir bu. Simgede bütün çelişkiler ortadan kalkar. Pleroma’da Yukarı
ile Aşağı tuhaf bir birlik içindedir; bir şey yaratmazlar, ancak bireyin
yanılgıları ve gereksinimleriyle tedirgin edildi mi, Yukarı ile Aşağı
arasında bir çağlayan oluşur, dinamik bir şeydir bu. Simgedir. Pleroma
gibi, simge de, insanın boyutlarını aşar. Abanır üzerine, biçimlendirir onu,
sanki bir savak baraj kapağı açılmıştır da, kendini karşı konmaz bir
akıntıya kaptırmıştır.
İşin güç yanı, biz kendimiz ne yapıyorsak, kendimize nasıl bir düzen
veriyorsak ruhu da öyle sanmamızdır; ruhsal güçlerin çaresiz kurbanları
olduğumuzu kafamıza sokamıyoruz bir türlü. «Zorlayıcı Nevroz» çeken
profesörü alın ele. Günümüz hekiminin kullandığı bir söz bu «zorlayıcı
nevroz» (bir kötünün ya da korkutucu şeyin etkisini ona iyi ad vererek
kovar gibi) nevrozdan başka bir şeyciğiniz yok anlamına geliyor (yani
hastalığınız kuruntudan ibaret) demek oluyor. Oysa gerçek zorlamalı
nevroz, herhangi bir organik hastalıktan çok daha beter bir şeydir;
işkencelerin en kahredicisi, en acısıdır. Cin çarpmış olduğuna inansaydı
profesör, daha iyi olurdu. Hakikate daha yakın olurdu.
1,1 H ıristiyanlık savunuru. I. S. 100 dolaylarında doğm uş ve 163 - 167 yılları
arasında şehit edilm iştir.
11
Pleroma: Tam lık, bolluk, G nostik dinbilim inde «Tanrının ve ruhsal evren ile
tanrısal güçlerin ve neşirlerin tiimiiniin ikam et ettiği yer.
MEKTUPLARINDAN SEÇMELER
389
Freud'un psikanalizinde geçen «simge» sözünün simge ile ilgisi yok.
Simge sözcüğü yerine «hastalık belirtisi», ya da «mecaz» deseydi, daha
yerinde olurdu. Simge hiçbir zaman (Pleroma’da) bilinçdışında doğmaz,
isabetle buyurduğunuz gibi «Kişinin biçimlendirmesiyle çıkar ortaya».
Bilinçdışı gereçlerden oluşur, bilinçle bilinçlenir ve ifadesini bulur.
Simgenin insana ihtiyacı vardır gelişmesi için. Ne var ki, insanı aşar, bu
yüzdendir ona «Tanrı» denmesi» çünkü psişik bir durumu, ya da ego'dan
(Ben'den) daha güçlü bir unsuru (ki ben buna KENDİ diyorum) dile
getirir. Bu unsur ortak bilinçdışında önceden vardır, ancak gücünü bilin
cimde yaşayarak elde edebilir («Ben değilim bende yaşayan, İsa'dır»).
Temel unsurlar bakımından ego'nun yerine geçer. Beceriksizlik duy
gusundan kurtulma böyle olur («Sen ne buyurdunsa, o olacaktır»).
J. Ailen Gilbert'e
20 Aralık 1929
Azizim Dr. Gilbert,
Yazınıza teşekkürler! Böyle bir tedaviye kalkışmak kolay değil, bu
gibi vakalarda, hastalarıma kendilerine özgü içeriklerini, yazıyla, çizgiyle,
resim ile dile getirmelerini önermemin bazan büyük yardımı dokunuyor.
Bu gibi durumlarda öyle anlaşılmaz sezgiler beliriyor, bilinçdışından öyle
hayal kırıntıları çıkıyor ki, bunları anlatacak uygun bir dil yok gibi...
Hastalarımı, kendi simgesel ifadelerini, kendi «mitologya»larını bulmaya
bırakıyorum. Bunları bir «neden-sonuç» ilişkisiyle (redüksiyon ile) anali
ze kalkışmıyorum (ille de gerekmiyorsa tabii), sadece, hastanın dile
getirmeye çalıştığının anlamını çıkarmaya, kavramaya çabalıyorum. Bu
daha çok sentetik bir anlayış biçimi. Nevroz ile psikoz arası öyle sınır
vakalar vardır ki, insan bir türlü içinden çıkamaz; hastanın kendisi de,
başkaları kadar, bu tuhaf içeriklere anlam veremez. Hastaların demek iste
diklerini anlamaya çalışırken, bilseniz ne çok şey öğrendim bilinçdışı
konusunda...
Dostları ilə paylaş: |