Carl gustav jung



Yüklə 3,33 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə26/138
tarix18.06.2018
ölçüsü3,33 Mb.
#49331
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   138

GtRİŞ

81

almaktadır;  Çünkü  bireyin  bilinçli  yaşamı,  Tanrı  arketipinde  varolan 



geniş  enerji  gizilgücü  için  bir  yol  durumuna  gelmektedir.  Böylece 

büyük  enerji  güçleri  açığa  çıkmakta,  ancak  bu  güçler  karşıt  yönlere 

gidebilm ektedir;  Tanrı  karm aşasına  sım sıkı  sarılm ak,  «kutsal 

savaşlara»  kadar  götürülebilir.  Kulu  olunan  «Tanrı'nın»  niteliğine 

bağlıdır  bu.  Herhangi  bir  biçimdeki  Tanrı,  «buyruklarına»  inananın 

boyun eğmesi  gerektiği  yüce bir yönetici  olarak  kavrandığı  zaman  da, 

aynı  psikolojik  olgu  dile  getirilmektedir.  Bu  buyrukları  veren  Tanrı 

simgesi  çevresinde  burçlanan  özerk  komplekstir  söz  konusu  olan. 

Tanrı,  yanan  çalıdan,  ya  da  dağ  doruğunda  değil,  bilinçdışının  derin­

liklerinden  konuşmaktadır.

Özerk  kompleksin  yapısının  gerektirdiği  gibi,  birey,  onun  ayrı 

varlığının  bilincinde  değildir  üstelik.  Kendini  onunla  özdeşleştirmek­

tedir.  Bu  yüzden  de kompleksi  dünyaya  yansıttığının  ve  kendi  ruhun­

dan  doğan  arketiplere dayanan  olgulara nesnel  gerçeklik  yüklediğinin 

farkında değildir.  Tanrı  vizyonunu,  bir özerk kompleks belirtisi olarak 

çizerken,  Jung,  bu  gibi  «vahiylerin»  gerçekliğini  yadsımaz,  ya  da 

sınırlandırmaz.  Tersine,  yaşamın  anlamına en  işleyici  olguların  bilinç- 

dışının  simgelerinden  geldiğini  savunur;  bu,  özellikle,  ruhun  arketipik 

katlarına  işleyen  dinsel  yaşantılar  için  geçerlidir.  Üzerinde  durulacak 

nokta  şudur:  Jung'un  dilinde  'Tanrı'dan  söz  edilince,  ruhtaki  yaşam 

enerjisi  arketipinin bir  ifadesi  olarak,  bilinçdışından  yükselen  bir sim ­

ge  anlaşılmaktadır;  bu  simge,  çevresinde libidonun en şiddetli gücünü 

burç  burç  toplar ve özerk  bir kompleks  olarak bilinci  ele geçirir.

Bu  «ele  geçirme»  olgusu  iki  biçimde  olabilir.  Bir  de  bakarsınız, 

başka  bilinçli  içerik  ile  ilişkisi  olmayan  bir  cin  gibi  bilinçte  aniden 

belirir,  bu  durumda  ruhu  altüst  eder;  ya  da,  BEN'in,  kendini  onunla 

özdeşleştireceği derecede bilinçle bütünleşen psikolojik bir durum gibi 

güvenli  bir  biçimde  yerleşir.  Bu  son  durumda,  Tanrı  kompleksi, 

çevresinde  başka  simgelerin  toplaştığı  odak  noktasıdır;  bundan  doğan 

enerjik  güç,  «yaşanılan  din»  olarak  canlılık  kazanır.  Jung'un  görüş 

açısından  bakılırsa,  her  şey  Tanrı  arketipinin  konumuna  bağlıdır. 

Çünkü  bu,  enerjiyi  veren  baş  öğedir,  Tanrı  simgesi  «canlı»  olmadığı 

sürece,  hiçbir  simge burcu  ruhta din  işlevi  göremez.



82

GtRtŞ


Ruhta  böyle  bir  durum   yer  aldığında  ve  bir  toplulukta  herkesçe 

yaşantısı duyulduğunda,  söz konusu  kültürün  belli bir simge yapısının 

sağladığı biçimde  'arketipik imgeler', öyle anlamlı gelir ki, kimse bun­

ların  neyi  dile  getirdiklerini  düşünemez  artık.  Yaşamın  sorgu  sual 

edilm eyen,  sorguya  çekilem eyecek  gerçekleri  olarak  var  sayılıp 

yaşanır.  Böylece  özerk  bir kompleks  gibi  ifade  olunan  Tanrı  arketipi, 

bireylerin  toplum daki  bilinçli  davranışlarının  tem elini  sağlayan 

inançlar  kalıbını  oluşturur.  Simgenin  en  temel  işlevi  olan  Tann- 

arketipi,  toplumun  değerlerini  kaynaştırarak  bir arada tutar,  bireylerin 

ruhsal  yaşamını  da,  en  yüksek  enerji  gücünü  toplumsal  düzene 

dönüştürerek bütünleştirir. 

Bilincin  dengesi,  bilinçdışmdaki  Tanrı  kompleksinin  kuvveti  ile 



doğru  orantılı  olarak  değişir.  Tanrı  kompleksine  dayanan  burçlanma 

zayıflarsa,  bilincin  konumu  da  belirsizleşir.  Tanrılar,  ancak  'tanrısal' 

bir  zemine  sahipmişler  gibi  yaşanıldığında,  yani  'buyruklarının'  insan 

kurum larından ötede bir geçerliği  olduğu duyuldukça korurlar konum­

larım.  Bu tanrısal kavram  yok olduğunda, Tanrı  simgesi, bilinçdışında 

aynı  güçle artık yaşanamaz demektir.  Tanrılar hâlâ dış  dünyada aran­

maktadır,  am a  simge  artık  «canlı»  değildir  ve  Tanrı  bulunamaz  artık. 

M ucize  için  dua  edilir,  am a  mucize  yer  almaz.  Simge,  bilinçdışına 

artık  etkin  olmadığı  için,  Tanrı  eskisi  gibi  «tanrıca»  değildir.  Günlük 

yaşamdaki  bağışlarından  eser  kalmamıştır  artık.  Tanrısını  yitirmiş  bir 

topluluk,  ya  da  ona  inanm a  ve  onu  yaşama  yeteneğini  yitirmiş  bir 

topluluk, Tanrı esirgeyiciliği  olamayan düşkırıklığı  ve tehlike içindeki 

bir  dünyada  yaşamak  zorundadır.  «Zaman  zaman  tanrıların  ölmesi... 

İnsanın,  bunların  insan  eliyle  yapılmış  olduğunun  farkına  varmasın- 

dandır.»  Bir  Tanrı  ölünce,  bir  zamanlar  simgesini  canlı  gördüğü  bir 

topluluğun  ruhunda  biraz  boşluk  olur  ve  ruhta  yeni  bir  Tanrı  simgesi 

uyanıncaya kadar acılı, kritik  bir ara yer alır.

Tanrı  simgesinin  işlevi  son  bulunca,  ne  olur?  O  yolda  akmakta 

olan  enerji  miktarı,  bu  kez  ruhun  içinde  başıboş  duruma  gelir.  Tanrı- 

simgesine  bağlı  libidonun  şiddeti  öyle  yüksektir  ki,  ancak  belli  bir 

etkinliğe  koşulduğunda  buna  dayanabilir.  Doğrudan doğruya denetim 

altında olmadığı  zaman,  kendi  gücünün  devingenliği,  özerk kompleks




GtRtŞ

83

durumunu  altüst eder,  hatta sonunda kişiliğin bölünüp parçalanmasına 



yol  açar.  Özel  olarak,  enerji  içe  yönelir ve kompleks  eskiden  Tanrı'da 

bulunan nitelikleri kendi  üzerine çeker,  öyle ki birey,  kendi  kişiliğinde 

insanüstü  bir güç  sahibi  olduğu  kuruntusuna kapılır.  Bu  durumu  can­

landırmak  için  Jung,  tarihten  bir  örnek  vermektedir.  Almanlar'ı 

Naziliğin  «kitle psikozuna»  götüren psikolojik durum dur bu:

Nietzsche,  kâhinliğiyle  görmemiş  miydi,  «Tanrı  öldü»  dememiş 

miydi? M irasına da  Ustüninsan'ın konacağını  söylememiş miydi? Son 

bulan  bir yansıtmanın hep kaynağına dönmesi değişmez bir psikolojik 

yasadır.  Birinin aklına eser de,  «Tanrı öldü» derse, ya da  «Tanrı yok» 

diyecek  olursa,  belli  bir  dinamik  yapıyı  canlandıran  ruhtaki  Tanrı- 

imgesi,  gerisingeri  özneye  döner  ve  düşüncenin  kendisini  «Tanrı'ya 

benzediğine»  inanmasına  yol  açan  bir  durum  yaratır;  yani,  ancak 

çılgınların  ve  m ecnunların  özellikleri  olan  nitelikleri  oluşturur, 

böylece faciaya götürür.

Nietzsche,  Alman  ruhunda  tehlikeli  bir  yaşam   süren  Hıristiyan 

T ann'sım n  öldüğünden  söz  etmişti.  Sonradan  ortaya  çıkan  Nazizm, 

Nietzsche’nin düşüncesinden türetilmiş değildi; yalnızca aynı durumun 

bir  sonucuydu;  Nietszche'nin  dediği  gibi,  Alman  ruhunda  Hıristiyan 

T ann'sım n  ölmüş  olmasından  ileri  geliyordu;  büyük  çaptaki  ruhsal 

enerji  miktarları,  bazı  bireyleri  iktidar  kuruntusuna  kaptırarak  m ec­

nuna  çevirecekti.  Tanrı'nın  ölümünden  söz  etmek,  yakıtı  çağlarda yer 

almış psikolojik bir durumla  ilgilidir.  Tanrı'ya dinbilimsel  inançlarda 

zayıflama olduğu  gibi,  toplumsal  değerlerin  hiç  birinde  bir  duygulu­

luk, bir iştiyak kalmamıştır. B ir Tanrı'nın ölümü tarihsel açıdan önem­

li bir olgudur. Çünkü  Tanrı simgesi her toplumda temeli oluşturur. Bir 

Tanrı  ölürse, değerler yapısı dengesini yitirir; yaşam niteliği yok olur; 

anlamını,  yetkisini  ve  esinlenme  yeteneğini  yitirir.  Normal  olarak  bu 

simgeler yoluyla  dış yaşam a yönelmesi  gereken  simgeler,  dışa  doğru 

ileriememekte, dönüp ruha geri gelmekte, orada, tarihsel bilinçdışının 

uyur durumdaki öğelerini harekete geçirmektedir. Kişiliğin bütün den­

gesi  bozulmakta,  yeni  bir  Tanrı,  yeni  bir  «üstün  psikolojik  durum» 

ruha  yerleşerek,  bilinçli  davranışlarla  bilinçdışı  simgeler  arasındaki



Yüklə 3,33 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   138




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə