90
GİRİŞ
zın her bilinmeyen içeriğinin başka insan varlıklarına, hatta nesnelere
yansım ası genel bir kuraldır. İlkellerde bunu daha iyi görürüz. İlkel
adam coşkusunu çevresine yansıtır. Bu yüzden çevresindekiler
«mana» dedikleri ruhsal güçle yüklü gibiymiş gibi gelir onlara;
«mana» aslında kendi bilinçdışının enerjisinden türemektedir. Ruhsal
içeriğim izin bilincinde olm adığım ız zam anlar buna benzer bir
m ekanizm a söz konusudur. Böylece hasta bilinçdışındaki gizli yan
larını analistin kişiliğine bu mekanizma yoluyla yansıtır. Özellikle
kendi kendine aşk, narsisist (özsever) eğilimindeki hastalar söz konusu
olduğundan bunun sık sık erotik bir niteliğe büründüğü doğrudur. Bu
gibi durum larda bilinçdışı eski bir tek-yanlılığı dengelem eye
çalışmakta, hastanın o zam ana kadar bastırmış olduğu ya da savsak
ladığı insan ilişkileri kurm a gereksinimini dile getirmektedir. Hastanın
psikoterapistle olan ilişki sorununu göğüsleyerek bu yönde gelişti
rilmemiş gizilgüçlerini gerçekleştirmesine yardım edilmelidir.
Öte yandan, analist aşırı gelişmiş bir akılcının gözlerinde büyücü-
hekim rolüne bürünürse, bu hiçbir biçimde cinsek bir yansıtma olmaz,
ille de bir baba yansıtması da değildir; aşırı akılcı kişinin bir türlü be-
nimseyemeyeceği bir şeyi, ruhunun aklî olmayan enerjilerini dile
getiriyor demektir.
Psikanalist transferansı başlıca tedavi etkeni olarak görür, bi-
linçdışının bastırılmış içeriği, analistin kişiliğine yansıtılarak yeniden
sahnelenir; böylece yeniden bilinç düzeyine yükseltilmiş olur.
Oysa Analitik Psikoloji bu sürece, örneğin bastırmayla bilinçten
uzaklaşır, ruhsal içeriklerin yansıması olarak bakar; bu durumda söz
konusu içerikler «kişisel bilinçdışı»na, ya da daha önemlisi hâlâ bilinç-
dışında olan şeylerin yansıtılm asıdır ki, bu durum da genellikle
arketipik niteliktedir. Çoğu kez kişisel bilinçdışına ait içeriklerin
yansıması ardında gizli, daha derinde arketipik nitelikte bir içerikler
düzeyi vardır. Analizin başlangıcında, yansıtma kaçınılmaz bir şeydir;
ancak düşlerde transferans görülebilir, çünkü bilinçdışının analizinde
gerekli bütün gereçleri sağlarlar. Böylece, Analitik Psikoloji transfe-
rans'a, bastırılmış cinsel içtepileri yeniden yaşamdan bir mekanizma
olarak değil, hastanın, bilinçli yaşamında eksik olan ruhsal işlevlerin
GtRİŞ
91
bilincine vardıran bir olgu gibi bakar. Transferans bu anlamda, bilinç-
dışınm burçlanması demektir; böylece, hastanın kişiliğinin tek-yanlılığı
dengeleme atılımı meydana getirmektedir. Transferans, ruhun gelecekte
ki gerilimi için gerekli olan bilinçdışının içeriklerini uyarmaya yaraya
bilir. Bu, özellikle arketip imgelerinin yansıtıldığı durumlar için geçer-
lidir. Bu bakımdan, hastanın henüz kendi içinde bulamadığı bir enerji
kaynağı gizler çoğu zaman. Bu enerjiyi kendi bilinçdışında bulduğunda
ve onu bilincinde bütünleştirdiğinde de transferans «çözümlenebilir»,
yok olabilir.
Transferans büyülü bir çember gibidir; psikolojik durumun anlamı
doğru dürüst anlaşılıncaya dek hasta bu büyülü çember içinde kalır. Belli
bir ruhsal içerik bilince katılıp bütünleşmediği süre, o büyülü çember
açılmaz.
Transferans, daha geniş bir olgu olan yansıtma olayının bir yanıdır;
yani, yansıtma analistin kendi kişiliğine ise, transferans söz konusudur.
«Olumlu» transferans, yapıcı libido yüklü imgelerin yansıtılmasıdır; bu,
yokedici libido yüklü imgelerin «negatifi»dir.
İnsan ancak yansıtma yoluyla en iç süreçlerinin farkına varmaktadır.
Bu yansıtmaların geri çekilip alınması demek, insanın kendi kendini
tanıması, bilincine varması demektir. Kişi, gölgesinin yansıtmalarını geri
çekip aldığında, kendi sorunuyla karşı karşıya gelmekte ve yansıtmanın
yokedici enerjisi olumlu enerjiye dönüşmektedir.
Jung, insanlık için, yeni bir ses değil belki, ne var ki, fırtınaya tutul
muş, gideceği yer belirsiz bir tekne gibi, dalgalar üzerinde sallanıp duran
çağımızın uygarlığı için, hiç beklenmedik bir anda karşısına çıkan,
sığınabileceği bir liman. Öyle bir liman ki, bir ana kucağı gibi, insan için
gerekli tüm besinleri sunan, tarihin ilk günlerinden günümüze dek gelen
tüm varoluşu içeren bir barınak. Bütün unuttuklarımızı, köklerimizi
anımsatmakta bize. Kendimizi kendim ize yeniden kavuşturmakta.
Bununla birlikte, sesine kulak verenlerin sayısı, gün geçtikçe artsa da, az;
çağımızın gürültülü dünyasında zor duyuluyor sesi. Karşıt sesler bir
uyum içinde birleşmekte, tüm çatışmalar bir'e dönüşmekte. Özellikle
günümüzün dünyasının gereksindiği şey, nicedir doğmuştu da, bulutlan
yırtıp açığa çıkmakta güçlük çeken barış güneşi gibi parıldıyor ufukta.
92
GİRİŞ
İsviçreli, ya da Avrupa'nın başka ülkelerinden gelen, birçok ünlü
bilim adam ıyla türlü psikoloji dem eklerinin girişimi sonucu 1948'de
Zürich'te C. G. Jung Enstitüsü kuruldu. Bir vakıf durumunda olan bu
kuruluş «Analitik Psikoloji» eğitimini ve araştırmasını amaçlamakta,
kurucusu Jung'un fikirleri, önderliğinde kendisine sayısız izleyiciler
yetiştirmektedir. Bunların birçoğu Jung'un kendisi tarafından eğitil
miştir. Dersler İngilizce ve Almanca'dır. «Analitik Psikoloji» diplo
ması alabilmek için, ilkin kuramsal konulardan sınav geçiren öğrenci
ler, sonradan uygulamalı konulardan da sınava girmektedir. Bu arada
bir tez hazırlaması istenir. A yrıca her öğrencinin 300 oturumluk ve en
az 250 saatlik bir süre gözetim altında analiz yapmış olması gerekir.
Bugün İngiltere ve Amerika'da Jung vakıfları kurulmuş olup,
geniş kapsamlı araştırmalar yapan, zengin bir analist grubuna yardımcı
olmakta, yapıtlarını yayımlamaktadır.
ENDER GÜROL