kendileri
için en iyi besinleri bulmak amacıyla manipüle ediyor
olabilirler mi? Biz insanlardaki insan olmayan hücre sayısının kat be kat
fazla olması, insan benliği kavramımızı değiştirmeli mi?
Bu tü r felsefi spekülasyonlar büyüleyici olsa da şu anda bilim ta
rafından desteklenmemekteler. Bununla birlikte, insan mikrobiyomu
biliminin son on yılda ortaya koyduklarının etkileri de oldukça önem
lidir. Baş döndürücü bir hızla ilerlemekte olan bu bilimsel keşif yolcu
luğunun henüz çok başında olsak da artık kendimizi gezegenimizde
ki diğer canlılardan farklı bir şekilde, evrimin tek akıllı ürünü olarak
göremeyiz. Tıpkı 16. yüzyılda Kopernik Devrimi’nin, dünyanın güneş
sistemindeki konumu ile ilgili anlayışımızı temelden değiştirmiş olma
sı ve 19. yüzyılda Darvvin'in çığır açan evrim teorisinin hayvan krallığı
içindeki yerimizi sonsuza dek değiştirmesi gibi, insan mikrobiyomu bi
limi de bizi yeryüzündeki konumumuzu yeniden değerlendirmeye zor
luyor. Yeni mikrobiyom bilimine göre, biz insanlar hayatta kalabilmek
için birbirlerine bağımlı ve ayrılmazşekilde yakından bağlı olan insan
ZİHIN-BEDEN BAĞLANTISI GERÇEKTİR 27
ve mikrobik bileşenlerden oluşan supraorganizmalarız. En önemlisi de
mikrobiyal bileşenlerin bu supraorganizmaya katkılarının biz insanla
rın katkısından çok daha fazla olmasıdır. Mikrobiyal bileşen toprakta.
hemen diğer tüm canlılarla simbiyotik (ortaklaşa) yaşayan mikroplarla
ortak bir biyolojik iletişim sistemi aracılığıyla yakından bağlı olduğun
dan, bizler de dünyadaki yaşam ağına yakından ve ayrılmaz bir şekilde
bağlıyız. Bu yeni “insan mikrobiyal supraorganizması” kavramı, bizlerin
bu gezegendeki rolümüzü anlamamızda ve ayrıca sağl ık ve hastalığın pek
çok özellikleri bakımından bariz derin etkilere sahiptir.
Bütün ekosistemlerin sağlığı, dışarıdan gelen zararlara ve tehlikelere
karşı dengenin sürdürülmesi ve esnek bir direnç gösterilmesi olarak
ifade edilebilir. Bu dengeli duruma katkıda bulunan başlıca faktörler,
ekosistemi oluşturan organizmaların çeşitliliği ve bolluğudur. Aynı şey
bağırsak mikrobiyomuna ait ekosistemimiz için de geçeriidir. Bağırsak
mikroplarının karışımındaki bu sağlıklı dengenin çeşitli bağırsak rahat
sızlıklarında (disbiyoz) bozulmaya başladığına ilişkin kanıtlar giderek
artmaktadır. Disbiyozun en ciddi ve en belirgin tablolarından biri, has
tanede yatarak antibiyotik tedavisi gören ve tedavi sonrası şiddetli ishal
ve bağırsak iltihabı gelişen bazı hastalarda bildirilmiştir.
CAostridium
difficile
koliti adı verilen bu durum, geniş spektrumlu antibiyotik teda
visinin normal bağırsak mikrobiyota çeşitliliğini ve bolluğunu büyük
ölçüde azaltarak C.
difficile
adlı hastalık yapıcı bakteri tarafından istila
edilmesine izin vermesiyle ortaya çıkar. Bağırsak sağlığı için bağırsak
mikrobik çeşitliliğinin önemini destekleyen bir diğer durum da bağırsak
havada, okyanuslarda bulunan diğer tüm mikrobiyomlarla ve hemen
Dengesi Bozulduğunda
28
BEYIN-BAĞIRSAK BAĞLANTISI
mikrobiyomunun bozulan mimarisinin yeniden kurulması ilekolon inf-
lamasyonunun hızlı bir şekilde iyileştirilebildiğinin gözlemlenmesidir.
Günümüzde, bu hastalarda bağırsak mikrobiyal çeşitliliğini eski hâline
getirmenin tek yolu, sağlıklı bir donörün (vericinin) dışkısından elde
edilen tam bir mikrobiyotanın hastanın bağırsağına transfer edilmesi
dir. Fekal mikrobiyal transplantasyon (dışkı nakli) olarak adlandırılan
bu tedavi, hastanın kendi mikrobiyal yapısının neredeyse mucizevi bir
şekilde yeniden oluşturulmasını sağlar. Bu yeni tedavi türü hakkında
kitabın ilerleyen bölümlerinde daha fazla şey öğreneceğiz.
Bununla birlikte, ülseratif kolit, Crohn hastalığı veya bir tür beyin-
bağırsak rahatsızlığı olan irritabl bağırsak sendromu (İBS) gibi diğer
kronik bağırsak rahatsızlıklarının altında yatan disbiyotik durum un
kapsamı ve kesin rolü tümüyle anlaşılamamış olup, hâlen yanıtlanmayı
bekleyen birçok soru bulunmaktadır. Dünya genelindeki nüfusun yüzde
15’ine yakın bir kısmında belirgin İBS belirtileri, tuvalet alışkanlıklarında
değişim, karın ağrısı ve karında rahatsızlık hissi görülür. Çeşitli çalışma
larda bir grup hastada bağırsaktaki mikrobiyal toplulukların değiştiği
bildirilmiş olsa da bağırsak mikrobiyota dengesini sağlamayı amaçlayan
mevcut tedavilerin hangilerinin (antibiyotikler, probiyotikler, özel diyet
veya fekal mikrobiyal transplantasyon gibi) münferit olarak hastalarda
en iyi sonucu verdiği tam olarak belli değildir.
Mikropların Yeni Keşfedilen Rolü
Çok değil, bundan birkaç yıl önce, bu konular kulağa bilimkurgu gibi ge
liyordu. Ancak bilimdeki son gelişmeler, beynimizin, bağırsaklarımızın
ve bağırsak mikroplarımızın birbirleriyleortak bir biyolojik dille konuş
tuklarını gösteriyor. Çıplak gözle görünmeyen bu canlılar bizimle nasıl
konuşabilir? Onları nasıl duyabiliriz vebizimle nasıl iletişim kurabilirler?
ZIHİN-BEDEN BAĞLANTISI GERÇEKTİR 29
Mikroplar yalnızca bağırsağınızın içinde yaşamakla kalmaz, birço
ğu bağırsağınızın iç yüzeyini örten jilet inceliğinde bir mukus ve hücre
tabakasının üzerine yerleşmişlerdir. Bu eşsiz yaşam alanında bağırsağın
bağışıklık hücreleri ve içimizden gelen hisleri kodlayan sayısız hücresel
alıcı ile dip dibe dururlar. Bir başka deyişle, vücudumuzdaki başlıca bilgi
toplama sistemleri ile yakın temas içinde yaşarlar. Bu konum, ne kadar
stresli olduğunuz veya mutlu, endişeli ya da kızgın hissettiğiniz ile ilgili
sinyalleri beyniniz bağırsaklara gönderdiği sırada (siz bu duygusal d u
rumlardan tam olarak haberdar olmasanız bile) mikropların bu sinyalleri
dinlemelerine olanak verir. Ancak mikroplar sadece dinlemekle kalmayıp,
daha fazlasın ı yaparlar. Ne kadar inanılmaz görünse de bağırsaklarınız
daki mikroplar, bağırsakların beyne geri gönderdiği sinyaller üreterek
ve modüle ederek (düzenleyip değiştirerek) duygularınızı ilk elden et
kileyebilecek konumdadır. Böylece, beyinde duygu olarak başlayan şey,
bağırsaklarınızı ve mikroplarınız tarafından üretilen sinyalleri etkiler
ve bu sinyaller daha sonra beyinle tekrar iletişime geçerek duygusal du
rumu güçlendirir ve hatta bazen uzatır.
Bu konuyla ilgili ilk yayınlar —çoğunlukla hayvanlar üzerinde yapılan
çalışmalar— yaklaşık 10 yıl önce bilimsel literatürde yer aldığında, gele
neksel tıp görüşüne çok uzak görünen sonuçlara ve pratikteki uygulama
lara şüpheyle bakmaktaydım. Bununla birlikte, UCLA’da (University of
California, Los Angeles) Kirşten Tillisch liderliğindeki araştırma grubu
muz sağlıklı insan denekler ile yaptıkları çalışmayı tamamladıktan sonra,
hayvan deneylerinin sonuçlarını doğrulamayı başardık ve ben bağırsak
mikrobiyotası ile beyin arasındaki etkileşimlerin arka plandaki duygu
larımızı, sosyal etkileşimlerimizi ve hatta karar verme becerilerimizi
etkileyebilir mi sorusunu araştırmaya başladım. Dengeli bir mikrobik
ortam, zihinsel sağlık için bir ön koşul mudur? Ve zihin ile bağırsaklar
arasındaki bağlantıda bir değişiklik oluştuğunda, o kişide kronik beyin
hastalıkları oluşma riski artabilir mi? Bu sorular sadece bir bilim inşa-
30 BEYİN-BAĞIRSAK BAĞLANTISI
Dostları ilə paylaş: |