KUTSALIN TEZAHÜRÜ OLARAK GÖRÜLEN
TARİH
İbraniler her yeni tarihsel felaketi seçilmiş insanların
içine düştükleri günah oıjisine kızan Yehova'nm verdiği bir
ceza olarak görünüyorlardı. Uğranılan hiç bir askeri yenilgi
saçma değildi, hiç bir acı boşuna değildi. Zira "olay"ın geri
sinde daima Yehova'nm iradesini görmek mümkündü. Dahası
da var: bu felaketler, diyebiliriz ki, gerekliydiler, Yahudi
halkının Musa'dan kalan dinsel mirasa yabancılaşarak haki
ki yazgılarına karşı gelmemeleri için Tanrı tarafmdan öngö
rülmüşlerdi. Nitekim, ibraniler tarihin onlara sunduğu her
fırsatta ne zaman göreli bir barış ve ekonomik refah dönemi
yaşarlarsa Yehova'yı terkedip kom şularının tanrıları Baal
ve Astarte'lere yanaşıyorlardı. Sadece tarihsel felaketler on
ları hakiki tanrı'ya dönmeye zorlayarak doğru yola getiriy
ordu. "Ve, Rabbe feryat edip dediler: Suç ettik, çünkü Rabbi
bırakıp Baallara ve A startelere kulluk ettik; fakat bizi
şimdi düş-m anlarım ızın elinden kurtar ve sana kulluk
edeceğiz" (Sam uel, I, 12:10). Felaket anında bu hakiki
Tanrı'ya dönmeleri, Yüce Varlık'ı keşfetm eleri için büyük
tehlikeler yaşaması ve diğer tüm ilahi varlıklara (tanrılar,
104
atalar, ifritler) yaptığı çağrıların karşılıksız kalması gerek
en ilkelin umutsuz hareketini hatırlatıyor bize. Ancak,
İbraniler de büyük askeri Asur-Babil imparatorluklarının ta
rih ufkunda belirdiği andan itibaren sürekli Yehova’nın teh
didi altında yaşamışlardı: "Fakat Rabbin sözünü dinlemeye
cekseniz ve Rabbin emrine isyan edecekseniz, o zaman Rabbin
eli atalarınıza karşı olduğu gibi size de karşı olacaktır"
(Samuel 12:15).
Peygamberler de korkutucu vizyonlarıyla, Yehova'nın
imandan sapan halkına uyguladığı kaçınılmaz cezayı tasdik
ettiler ve şiddetlendirdiler. Ve bu kehanetler felaketlerce
onaylandığı ölçüde (Eliya'dan Yeremya'ya dek olduğu gibi)
tarihsel olaylar dinsel anlam kazandı; yani, Israiloğul-
ları'nm günahları karşılığı Tanrı tarafından verilmiş cezalar
olarak göründüler. Çağdaş olaylara katı bir imanın ışığında
müdahale eden peygamberler sayesinde bu olaylar "Tanrı'nın
olumsuz tezahürlerime, Yehova'nm "gazabı"na dönüştürüldü
ler. Böylece, sadece anlam kazanmakla kalmayıp (çünkü, gör
müş olduğumuz gibi, tüm Doğu dünyası için her tarihsel olayın
kendi anlamı vardı) aynı, tek ilahi iradenin somut dışavu
rumları olduklarını göstererek gizli tutarlılıklarını da açığa
çıkardılar. Böylece, ilk kez peygamberler tarihe bir değer at
fettiler, döngünün geleneksel tasavvurunu (her şeyin ebediyen
tekrarlanacağı düşüncesini) aşmayı başardılar ve tek yönlü
bir tarih keşfettiler. Bu keşif tüm Yahudi halkının bilincinde
hemen ve tamamen yerleşmedi ve eski anlayışlar uzun süre
varlıklarını sürdürebildiler.
.
Ama, ilk kez, tarihsel olayların Tanrı'nın iradesince belir
lendikleri için kendi başlarına değer sahibi oldukları düşün
cesinin onaylandığını ve giderek artan ölçüde kabul edildiğini
görüyoruz. Yahudi halkının bu Tanrısı artık bir Doğu tanrısı,
arketipik jestlerin yaratıcısı değil durmaksızın tarihe müda
hale eden, iradesini olaylarla (işgaller, kuşatmalar, muhare
beler, vb.) açığa vuran bir kişiliktir. Tarihsel olgular böylece
insanın Tanrı karşısındaki "durumlan" olmakta ve daha önce
105
hiç bir şekilde onlara atfedilememiş bir dinsel değer kazan
maktadırlar. O halde, T anrının tezahürü olarak tarihin an
lamını ilk keşfedenlerin ibraniler olduğu söylenebilir ve bu
yaklaşım, bekleneceği gibi, Hıristiyanlık tarafından devra
lınmış ve genişletilmiştir.
Tanrının doğrudan ve kişisel vahyine dayalı tektanrıcı-
lığın, zorunlu olarak zamanın "selametini", "tarih çerçevesi
içinde değerin taşımasını gerektirip gerektirmediğini sorabi
liriz kendimize. Kuşkusuz vahiy fikri, az ya da çok açık bi
çimde tüm dinlerde, hatta diyebiliriz ki tüm kültürlerde bu
lunmaktadır. Gerçekte (okur I. Bölüme başvurabilir), insanlar
tarafından ardarda, sonsuz sayıda yeniden üretilen arketipik
jestler aynı zamanda kutsalın ya da tanrının tezahürleriydi,
ilk dans, ilk düello, ilk balıkçılık seferi, tıpkı ilk evlenme
töreni veya ilk ayin gibi insanlık için örnek oldularsa bunun
nedeni tanrının, ilk insanm, Medenileştiren Kahraman’m var
oluş tarzını açığa vuruyor olmalarıydı. Ama bu vahiyler mit
sel zaman içinde, başlangıcın zaman-ötesi kertesinde vuku
bulmuştu; dolayısıyla, 1. Bölüm'de görmüş olduğumuz gibi, her
şey bir anlamda dünyanın başlangıcıyla, kozmogoniyle çakı
şıyordu. Her şey o anda, illo tempore olmuş ve vahyedilmişti:
dünyanm yaratılışı, insanın yaratılışı ve insanm kozmosta
ona verilen yer içinde kuruluşu, bunların tüm ayrıntıları (fiz
yoloji, sosyoloji, kültür vb.).
Tektanrıcı vahiyde durum oldukça farklıdır. Bu, zaman
içinde, tarihsel sürem içinde yer almaktadır: Yasa Musa'ya
belirli bir yerde ve belirli bir tarihte verilir. Elbette, burada
da arketipler söz konusudur, yani birer örnek mertebesine yük
seltilmiş bu olaylar tekrarlanacaktır; ama belirli bir zaman
sonra, yani yeni bir illud tempus içinde tekrarlanacaklardır.
Örneğin, tşaya’nın (11:15-16) kehanet ettiği gibi Kızıl Deniz
ve Ürdün'ün mucizevi aşılışı "gününde” tekrarlanacaktır. Yine
de, Tanrı tarafından Musa'ya gönderilen vahiy anı sınırlı, za
man içinde belirlenmiş bir andır hala. Ve, aynı zamanda bir
tanrı tezahürünü de temsil ettiğinden yeni bir boyut kazan
106
maktadır: artık geri çevrilemez olduğundan, bir tarihsel olay
olduğundan kesinlik kazanmıştır.
Yine de, Mesihçilik tarihin eskatolojik değerlendirilişini
tam olarak gerçekleştiren-emiştir: gelecek zamanı yeniden
doğuracaktır. Yani, onun ilk saflığını ve bütünlüğünü yeniden
kuracaktır. Böylece, in illo tempore sadece zam anın
başlangıcında değil sonunda da yerleştirilmiş olmaktadır.4
Bu geniş ufuklu mesihçi tasavvurlarda Yaratılış’m tekrar
edilmesi ve acı çeken kralın draması ile kozmosun yeniden
doğuşu şeklindeki çok eski senaryonun izlerini bulmak müm
kün. Mesih -kuşkusuz, daha yüksek bir düzlemde- daha önce
kralın üstlendiği kralın tanrı olarak veya esas görevi doğanın
periyodik yeniden doğuşunu sağlamak olan yeryüzündeki ila
hi varlık rolünü üstlenir. Çektiği acılar kralın çekmiş olduğu
acıları andırır, ancak eski senaryolarda sonunda zafer kaza
nan kral olurdu. Burada tek fark karanlık ve kaos güçleri
karşısında kazanılan zaferin her yıl düzenli biçimde tekrar-
lanmayıp, bir geleceğe, M esihvari illud tempus'a ak
tarılm asıdır.
"Tarihin baskısı" altında ve peygamber ve mesih deneyi
minin desteğiyle İsrailoğulları arasında tarihsel olaylara
ilişkin yeni bir yorum doğar. İsrail, geleneksel arketipler ve
tekerrür anlayışını kesin olarak reddetmeksizin, tarihsel
olayları Yehova'nın aktif mevcudiyetleri olarak görerek,
"kurtarmaya" çalışır. Sözgelimi Mezopotamya halklarının
bireysel veya kollektif acılara katlanabilmesinin nedeni bu
acıların tanrısal ve şeytani güçler arasındaki çatışmadan
kaynaklanması, yani kozmik dramanın bir parçasını oluş-
turmasıyken (Yaratılış, bilinemeyen zamandan ad infınitum,
kaostan sonra geldiği ve onun yeniden içinde massedilme eği
limi taşıdığı; yeni bir doğum, bilinemeyen zamandan ad infi-
nitum, acı ve çileyi içerdiği, vb. için), Mesihçi peygamberlerin
İsrail'inde tarihsel olaylara, bir yandan Yehova'nın iradesi
sonucu oldukları için, öte yandan da seçilmiş halkın nihai
kurtuluşu için gerekli olmaları nedeniyle katlanılabilmiştir.
107
ı
Mesihçilik bir tanrının (Tammuz diye okuyunuz) "çilesi"ne
ilişkin eski senaryoları yeniden ele alıp ad infinitum tekerrür
olanağını yokederek onlara yeni bir değer vermiştir. Mesih
geldiğinde dünya bir kez ve tümüyle kurtulacak ve artık tarih
varolmayacaktır. Bu anlamda, sadece geleceğe eskatolojik bir
değer verilişinden değil aynı zamanda tarihsel oluşun "sela-
meti"nden de söz edebiliriz. Tarih, ilkel halkların temsil et
tiği (kozmosun yaratılış, tükeniş, yıkım*ve yıllık yeniden-ya-
ratılışı) ve -birazdan göreceğimiz üzere- Babil kökenli teori
lerde (yaratılış, yıkım, önemli bir zaman dönemine, binyıl-
lara, Büyük Yıllara, aeonlara yayılan yaratılış) formüle
edildiği gibi kendini ad infinitum tekrarlayan bir devre ola
rak görülmemektedir artık^Doğrudan Yehova'nm iradesince
buyurulmuş olan tarih bir dizi, olumlu ya da olumsuz, her biri
kendine ait değer sahibi tanrı-tezahürleri olarak görülmek
tedir. Elbette, tüm askeri yenilgiler bir arketipe atfedilebilir:
Yehova'nm gazabı. Ama bu yenilgilerin her biri, temelde
aynı arketipin tekrarları olsa da, bir geri çevrilemezlik kat
sayısı kazanır: yani, Yehova'nm kişisel m üdahales^Ö rneğin
Samiriye'nin düşüşü Kudüs'ün düşüşüne benzer olsa da Yeho-
va'-nın yeni bir jestin d en , Tanrı'nın tarihe yeni bir
müdahalesinden kaynaklandığı için farklıdır.^
Ama bu Mesihçi anlayışların sadece bir dinsel seçkin kesi
min yaratısı olarak kaldığı da unutulmamalıdır. Bu seçkin
kesim yüzyıllar boyu İsrail halkının dinsel eğitimi üstlenmiş,
ama tarih ve hayata bir değer atfederek geleneksel Eski Doğu
yaklaşımını ortadan kaldırmakta her zaman başarılı olama
mıştır. İbranilerin dönem dönem Baal ve Astartelere dönüşü
büyük ölçüde tarihe bir değer vermeyi, yani tanrının tezahürü
olarak görm eyi reddetm eleriyle de açıklanm alıdır. Halk
katmanları, özellikle de tarımsal topluluklar için eski dinsel
kavram (Baallerin ve Astartelerinki) tercihe şayandı; "ha-
yaf'a daha yakın olmalarını sağlıyor ve tarihi görmezden
gelmelerine olmasa da katlanabilmelerine yardımcı oluyor
du. Mesihçi peygamberlerin tarihle yüzleşme ve Yehova'yla
108
korkutucu bir diyalog olarak kabullenme yönündeki kararlı
istemleri, askeri yenilgilere ahlaki ve dinsel sonuç verdirme
ve İsrail halkının Yehova tarafından bağışlanması ve nihai
selameti için zorunlu olarak görüp katlanma istemleri -gene,
her anı belirleyici bir an olarak görme ve dolayısıyla ona din
sel değer verme istemleri - aşırı fazla bir dinsel gerilim ge
rektiriyordu ve tıpkı Hıristiyanların çoğunluğunun, özellikle
halk kesimlerinin, Hıristiyanlığın hakiki hayatını yaşama
yı reddetmeleri gibi Israiloğullannm çoğunluğu buna boyun eğ
meyi reddetti.5 Talihsizliklerde ve sınanma zamanlarında
bir kurban vererek (bu bebeklerin Moloh'a kurban edilişi olsa
bile) kolayca iyileştirilebilecek bir "kaza" (örneğin bir tıl
sım) veya bir "ihmal"i (örneğin ayinsel bir hata) suçlamak
daha yatıştırıcı ve daha kolaydı.
Bu itibarla, İbrahim'in kurbanına ilişkin klasik örnek ge
leneksel arketipik jestin tekerrürü anlayışıyla dinsel deney
im sonucu kazanılan yeni boyut, iman arasındaki farkı belir
gin bir biçimde sergilemektedir6. Morfolojik açıdan bakıl
dığında İbrahim'in oğlunu kurban edişi Eski-Doğu dünyasında
sıkça uygulanan ve îbranilerin Peygamberler dönemine kadar
sürdürdükleri, ilk çocuğun kurban edilişi pratiğinden başka bir
şey değildir, ilk çocuk, çoğunlukla bir tanrının çocuğu olarak
görülürdü; hatta, arkaik Doğu'da evlenmemiş .kızların
tapınakta bir gece geçirmeleri ve tanrı (onun temsilcisi, rahip
ya da elçisi, "yabancı") tarafından hamile bırakılmaları
adet olmuştu. Bu ilk çocuğun kurban edilmesi tanrıya ait ola
nın ona geri verilmesi demekti. Böylece genç kan, tanrının tü
kenmiş enerjisini arttırıyordu (zira doğurganlık tanrıları dün
yayı sürdürme ve bolluk sağlama çabasında kendi tözlerini
tüketiyorlardı; dolayısıyla onların da periyodik olarak yeni
lenmeleri gerekiyordu) ve bir anlamda, Ishak, Tanrı'mn
oğluydu, zira Sara doğurganlık çağını geçtikten çok sonra
İbrahim ve Sara'ya verilmişti. Ama Ishak inançları yoluyla
verilmişti onlara; vaat ve inancın çocuğuydu. İbrahim ta
rafından kurban edilişi, biçim olarak Eski-Sami dünyasmda
109
yeni doğmuş bebeklerin kurban edilişine benzese de içerik ba
kımından bunlardan farklıdır. Eski Sami dünyasının tümünde
böyle bir kurban, dinsel işlevine rağmen, sadece bir anane, an
lamı tümüyle kavranılabilir bir ayinken İbrahim'in durumun
da bir inanç eylemidir. Bu kurbanın neden istendiğini anla
maz; yine de bunu yerine getirir, çünkü Tanrı böyle istemiştir.
Görünürde saçma olan bu eylemle İbrahim yeni bir dinsel de
neyim i, im anı başlatm aktadır. Diğer hepsi (tüm Doğu
dünyası) İbrahim ve izleyicileri tarafından açılacak olan bir
kutsallık ekonom isi içinde davranmayı sürdürm üşlerdir.
Kierkegaard'ın terminolojisini kullanacak olursak, bu kurban
edişler "genel olan"a aitti; yani, sadece kozmostaki kutsal
enerjinin dolaşımı (tanrıdan doğaya ve insana, sonra insandan
-kurban aracılığıyla- tanrıya, vb.) ile ilgilenen arkaik tann-
tezahürleri üzerine kuruluydular. Bunlar, haklılığı kendi
içinde yatan eylemlerdi; mantıksal ve tutarlı bir sisteme gir
mekteydiler: Tanrı'ya ait olan ona dönmelidir. İbrahim için
Ishak doğrudan ve maddi bir gebeliğin ürünü değil Tanrı'dan
gelen bir armağandı. Tanrı ile İbrahim arasında bir uçurum
uzanıyordu; süreklilikte temel bir kopuş vardı. İbrahim 'in
dinsel eylemi yeni bir dinsel boyutu açmaktadır: Tanrı hiç bir
rasyonal (yani genel ve öngörülebilir) bir haklılaştırm a ol
maksızın belirleyen, emreden, isteyen ve onun için her şeyin
mümkün olduğu kişisel, "tümüyle ayrık" bir varoluş olarak
gösterm ektedir kendini. Bu yeni dinsel boyut M usevi-
Hıristiyan anlamda "iman”ı mümkün kılmaktadır.
Yahudi dininin geleneksel yapılara kıyasla ne kadar yeni
olduğunu göstermek için bu örneği zikrettik. İbrahim’in dene
yiminin insanın kozmos içindeki yeni dinsel konumu olarak
görülebilmesi gibi, peygamberlik makamı ve M esihçilik yo
luyla tarihsel olaylar da Israiloğlu seçkinlerinin bilincinde
daha önce bilinmeyen bir boyutta görünmektedirler: tarihsel
olaylar sadece Yehova’nın iradesini değil, onunla halkı ara
sındaki kişisel ilişkileri de gösteren tanrının tezahürleri ol
maktadır. Hıristolojinin irdelemeleriyle zenginleşmiş olan bu
110
anlayış Hıristiyanlığın St. Augustinus'dan başlayarak kur
maya çalıştığı tarih felsefesinin de temeli olacaktır. Ama şu
nu tekrar edelim: ne Hıristiyanlık ne de Musevilik’te, dinsel
deneyimdeki bu yeni boyutun, imanın keşfi geleneksel anla
yışların temelden değişmesi sonucunu doğurmaz. İman her
Hıristiyan birey için mümkün kılınmıştır sadece. Hıristiyan
denilen halkların büyük çoğunluğu günümüze kadar tarihten,
ona bir olumsuz ya da olumlu tanrı tezahürü anlamım vererek
değil, görmezden gelerek veya katlanarak korunmuşlardır.7
Ancak, tarihin Musevi seçkinler tarafımdan kabulü ve kut
sallaştırılm ası önceki bölümde incelediğimiz geleneksel
tavrın aşılması anlamına gelmez. Dünyanm. nihai yeniden
doğumuna ilişkin Mesihçi inanışlar da tarih-karşıtı bir tavır
göstermektedir. Tarihi artık görmezden gelemeyen veya peri
yodik olarak yok edemeyen İbrani, az veya çok uzak bir gele
cekte son bulacağı umuduyla katlanır ona. Tarihsel olayların
ve zamanın geri çevrilemezliği tarihin zamanla sınırlanması
yoluyla telafi edilir. Mesihçiliğin tinsel ufkunda tarihe karşı
direniş, hala arketip ve tekerrürlerin geleneksel ufkunda ol
duğundan daha kararlıdır; burada tarih Yaratılış’m periyo
dik yeniden doğuş yoluyla reddedilir, görmezden gelinir ve
yokedilirken Mesihçi anlayışla tarihe, eskatolojik bir işleve
sahip olduğu için katlanılmalıdır, ama ancak bir gün yokola-
cağı bilinerek katlanılabilir tarihe. Böylece tarih ebedi bir
şimdide yaşama bilinci (arketiplerin vahyedildiği zaman-
dışı kerteyle çakışma) veya periyodik olarak tekrarlanan bir
ayin (örneğin, yılın başlangıcı ayinleri) yoluyla yokedilmez-
gelecek içinde yokedilir. Yaratılış'm periyodik yeniden do
ğuşunun yerini gelecek illo tempore içinde gerçekleşecek tek
bir yenidendoğum alır. Ama tarihe nihai ve kesin bir son ver
me istemi hala tarih-karşıtı bir tavırdır, tıpkı diğer gelenek
sel anlayışlar gibi.
111
|