Ebedi dönüş mitosu



Yüklə 3,73 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə29/51
tarix15.01.2023
ölçüsü3,73 Mb.
#98631
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   51
0963-Ebedi Donush Mitosu-Mircea Eliade-chev-Umit Altugh-1976-187s

laya,
"büyük çözülme").
H. Jacobi8 haklı olarak, orijinal öğretide yugavnn evrenin 
doğumu, "yorulması" ve yıkımından oluşan tam bir devreye 
eşdeğer olduğunu düşünmektedir. Nitekim, böyle bir öğreti 
Traite d'histoire des religions
'da incelediğimiz arketipik mi­
tosa (yapı olarak lunar olan mitosa) daha yakındır. Daha 
sonraki spekülasyon ölçü birimi, yugayı daha kapsamlı dev­
relere uzatarak ilksel ritmi, yaratıhş-yıkım-yaratılışı bü­
yütmüş ve ad infinitum yeniden üretmiştir sadece. Bir Maha- 
yûga'mn
12.000 yılı "ilahi yıl" olarak görülüyordu. Bunların 
her biri 360 yıl sürüyor ve tek bir kozmik yıl toplamı 4.320.000 
yıla eşit oluyordu. Böyle bir Mahayuga bir Kalpa oluşturur; 
ondört Kalpa bir M an van tara eder. Bir Kalpa ,B rah m a'n ın
hayatında bir güne, bir diğer Kalpa geceye eşdeğerdir. Brah­
ma'nın yüz"yılı" onun hayatını oluşturur. Ama Brahma'nın bu 
yaşam süresi de zamanı tüketmeyi başaramaz, zira tanrılarda 
ebedi değildir ve kozmik yaratılış ve yıkımlar birbirini ad 
infinitum
izler. (Öteki hesaplama sistemleri, tekabül eden 
süreleri daha da uzatmıştır.)
Bu sayılar çığında9 belirtilmesi gereken kozmik zamanın 
devreselliğidir. Her yu gada (şafak ve alacakaranlık) içeri­
len ama bir M ahayuga tarafından tümüyle gerçekleştirilen 
aynı fenomenin (yaratılış-yıkım-yeni yaratılış)- sonsuz te­
kerrürüyle karşı karşıyayız. Brahma'nın hayatı her biri anı 
evreleri tekrarlayan (Krta, Treta, Dvapara, Kali) bu M a h a - 
yugalann
2.500'ünden oluşmakta ve bir Pralaya, bir R agn arok 
(tüm biçimlerin şekilsiz bir kütleye geri dönmesi anlamında, 
her Kalpa’mn sonunda M ahapralaya zamanında gerçekleşen 
"nihai" yıkım) ile son bulmaktadır. Bu sayılar karmaşasında 
tarihin -kendi süresine oranla ve sırf bu yüzden tüm biçimlerin 
ontolojik tözlerini tüketerek ortadan kaldıran- metafizik de- 
ğersizleşmesine ek olarak ve burada da bir kez daha gördü­
ğümüz başlangıçların mükemmelliği mitosuna ek olarak dik­
114


katimizi çekmesi gereken kozmosun temel ritminin ebedi te- 
rerrürü: periyodik yıkım ve yeniden yaratılışıdır. însan baş­
langıcı ve sonu olmayan bu devreden ancak bir tinsel özgürlük 
eylemiyle kurtulabilir (tüm Hint selamet öğretilerinin çö­
zümleri kozmik yanılsamadan kurtuluş ve tinsel özgürleşmeye 
indirgenebilir).
İki büyük heterodoksi, Budizm ve Jainizm aynı pan-Hint 
devresel zaman öğretisini, en azından ana hatlarıyla kabul 
etmekte ve onu içinde oniki parmaklığı olan bir tekerleğe ben­
zetmektedir (bu imge Veda metinlerinde kullanılmıştır; bkz. 
A tharva-Veda,
X, 8, 4; Rg-Veda, I, 164, 115, vb).
^Budizm kozmik devrelerin ölçü birimi olarak çok sayıda 
"hesaplanamaz"a (asam khyeya, Pali: asan kheyya) bölünen 
Kalpa (Pali: kapjmj'yı kabul eder. PaTT kaynakları genel ol­
arak dört asankheyycj, ve yüz bin kappa'dan söz etmektedir 
(örneğin bkz. Jataka, I, 2); Mahayana yazınında hesaplana- 
mazların sayısı 3, 7 ve 33 arasında değişir ve bunlar Bodhisa- 
tiva'nın değişik kozmoslardaki kariyeri ile bağlantılandı- 
rılır.10 Budist gelenekte insanın giderek yozlaşması, insan 
ömründeki sürekli azalışta belirtilir. Dolayısıyla, Dıgha- 
nikaya,
II, 2-7'ye göre 91 kappa önce beliren ilk BuddhafVi- 
passi’nin zamanında insan ömrü 80.000 yıldır; ikinci Buddha, 
Sikhi'nin zamanında (31 kappa önce) 70.000 yıldır ve bu böyle 
devam eder. Yedinci Buddha, Guatama ortaya çıktığında in­
san ömrü yalnızca 100 yıla, yani en alt yüzeye inmiştir (Aynı 
motifi İran ve Hıristiyan mahşerinde de göreceğiz). Yine de 
Budizm’e göre, tüm Hint inanışlarında olduğu gibi zaman sı­
nırsızdır ve Bodhisattva in aeternum tüm varlıkların sela­
metini müjdelemek için bedene bürünecektir^Zamandan kaç­
manın, varoluşların tunç çemberini kırmanın tek yolu insanlık 
durumunu ortadan kaldırmak ve Nirvana'ya erişmektir.11 
Ayrıca, tüm bu "hesaplanmazlar"ın ve tüm bu sayısız aeon- 
larm selamet öğretileri açısından da bir işlevi de vardır; sa­
dece bunlar üzerine tefekküre dalmak bile insanı korkutur ve 
aynı geçici varoluşu baştan başlamak aynı bitmez bilmez acı­
115


lan tekrar tekrar, milyonlarca kez yaşamak zorunda olduğunu 
kavramaya zorlar; bu da sonuçta kaçma istemini yoğun­
laştırır, yani onu, "canlı varlık" durumunu tam ve kesin ola­
rak aşmaya zorlar.
Döngüsel zaman üzerine Hint düşünüşü yeterince belirgin 
bir "tarihe reddiye" sergilemektedir. Ama arkaik anlayış­
lardan temelde ayrıldıkları bir yönü vurgulamamız gereki­
yor; geleneksel kültürlerin insanı tarihi Yaratılış’ın periyo­
dik ilgası yoluyla reddeder ve böylece tekrar tekrar başlan­
gıçların zamansız kertesinde yaşarken Hint ruhu, yüce geri- 
limleriyle artık acı çekme sorununa etkin bir çözüm olarak 
görmediği bu şafak zamanının yeniden güncelleştirilmesinden 
kaçınır, hatta bunu reddeder.Vedacı (dolayısıyla arkaik ve 
ilkel) kozmik devre tasavvuruyla Mahayana tasavvuru ara­
sındaki fark sonuçta, arketipik (geleneksel) antropolojik ko­
numu varoluşçu (tarihsel) konumdan ayırdeden farktır. İn­
sanlık durumunu haklılaştırarak ve tarihsel deneyimin dö­
kümünü tutarak Budizm-öncesi Hint bilinci için bir avunma 
kaynağı olabilecek evrensel nedensellik yasası Karma, za­
man içinde insanlığın "esareti"nin simgesi haline gelir. Do­
layısıyla, insanın kurtuluşunu öneren her Hint metafiziği ve 
tekniği karmayı yoketmeyi hedeflemektedir. Ancak, kozmik 
devreler öğretileri evrensel nedensellik teorisinin açıklan­
masından ibaret olsaydı bu bağlam içinde yer vermemiz ge­
rekmezdi onlara. Dört yuga anlayışı aslında yeni bir unsura 
katkıda bulunmaktadır: tarihsel felaketlerin, insanlığın bi­
yolojik, sosyolojik, etik ve tinsel gerileyişinin açıklaması (ve 
dolayısıyla haklılaştırılması). Zaman, sürem oluşundan ötü­
rü kozmosun durumu ve bunun sonucunda insanın durumunu daha 
da şiddetlendirir. Sırf şu anda kali Yuga'da, yani dağ ılm a 
işareti altında ilerleyen ve bir felaketle son bulacak olan 
"karanlık çagı"nda yaşadığımız için daha önceki çağlarda 
yaşamış insanlardan daha fazla acı çekmek yazgımızdır. Şu 
anda, bizim tarihsel uğrağımızda başka bir şey umamayız; en 
fazla (ve Kali Yuga'nın selamet öğretisine ilişkin işleviyle
116


karanlık ve felaket dolu tarihin bize tanıdığı ayrıcalıkları 
burada görebiliriz) kozmik esaretten kurtulmaya çabalayabi­
liriz. Hint dört çağ teorisi, dolayısıyla tarihin terörü altın­
daki insanı teselli etmekte ve avutmaktadır. Şöyle ki: (1) bir 
yandan, karanlıklaşan çözülmeyle çağdaş olduğu için çektiği 
acılar insanın, durumunun geçiciliğini anlamasına yardım et­
mekte ve böylece esaretten kurtulmasını kolaylaştırmakta­
dır; (2) öte yanda, bu teori özgürlüğü seçmeyip kendini varo­
luşuna teslim eden ve bu sayede yaşaması için (daha doğrusu 
yeniden yaşaması için) ona verilen çağın dramatik ve fela­
kete açık yapısının bilincine varan insanın çektiği acılan ge­
çerli kılmakta ve haklılaştırmaktadır.
İnsanın "karanlık çağı"nda, bir devrenin kapanışında yeri­
ni bulmasının ikinci yolu bizi özellikle ilgilendiriyor. Bu 
diğer kültürlerde ve tarihsel anlarda da görülmektedir. Koz­
mik devrenin düşüş yolunda bulunduğu konumun bilincine vara­
rak bir felaket çağında yaşamanın güçlüğüne katlanmak Gre- 
ko-Doğu medeniyetinin alacakaranlığında etkin olmuş bir 
tavırdır.
Burada Doğu-Helenistik medeniyetlerin ortaya koyduğu 
bir çok soruna girmemiz gerekmiyor. Bizi ilgilendiren tek yan 
insanın bu medeniyetlerde tarih karşısında ve özellikle de 
çağdaş tarihle karşılaşırken kendine bulduğu yerdir. Bu ne­
denle antik kozmik devreler mitosunun geliştirildiği ve araş­
tırıldığı çeşitli kozmolojik sistemlerin köken, yapı ve evrim­
leri ya da felsefi vargıları üzerinde durmayacağız. Sokrates- 
öncesi düşünürlerden Yeni-Pitagorasçılara dek bu kozmolojik 
sistemleri sadece şu soruya verdikleri yanıt bağlamında ince­
leyeceğiz: Tarihin, yani kaçınılmaz coğrafi koşullar, toplum­
sal yapılar, politik konjonktürler ve benzerlerinin yolaçtığı 
insani deneyimler bütünlüğünün anlamı nedir? Şunu hemen be­
lirtelim ki bu soru Doğu-Helenistik medeniyetler döneminde 
sadece çok küçük bir azınlık için - sadece antik tinselliğin uf­
kundan ayrılmış olanlar için anlam taşımıştır. Çağdaşlannm 
büyük çoğunluğu, özellikle dönemin başında, arketiplerin ege­
117


menliği altında yaşamayı sürdürmüşle ı'dir; ancak çok sonra­
ları, İskender'in yol açtığı ve Roma'mu çöküşüyle bile tama­
men son bulmayan güçlü tarihsel gerilimler sırasında bunun dı­
şına çıkmışlardır (hatta belki de, sözgelimi tarım toplumları 
söz konusu olduğunda, bunu da tam olarak yapamamışlardır). 
Ama bu azınlık tarafından, Sokrates-öncesi düşünürlerle 
başlayarak geliştirilen felsefi mitoslar ve az ya da çok bilim­
sel kozmolojiler zaman içinde yaygınlık kazanmıştır. M.Ö. 
beşinci yüzyılda ancak hiç de yaygın olmayan bir gnosis dört 
yüzyıl sonra yüz binlerce insanı avutan bir öğreti olmuştur 
(örneğin Roma dünyasındaki yeni-Pitagorasçılık ve yeni- 
Stoacılık). Kozmik devreler mitosuna dayalı tüm bu Grek ve 
Greko-Doğu öğretilerinin bizi ilgilendirmesinin nedeni kendi 
içkin değerleri değil daha sonra kazandıkları "başan"dır el­
bette. 
_
Bu mitosun izleri en başlarda, Sokrates-öncesi düşünüşte 
görülebilmektedir. Anaksimander her şeyin doğduğunu ve 

Yüklə 3,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   51




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə