çabalayanların sayısının ne derece arttığı konusunda bir fikir
vermeye yetecektir.) Bütünselliği içindeki tarihsel an ise ait
olduğu devrenin düşüş evresindeki konumunun kaçınılmaz so
nuçlarını uzak tutamaz. Hint görüşünde Kali Yuga'daki her
insanın özgürlük ve tinsel güzelliği aramaya yönelmesi, alma
bir yandan da bu karanlık dünyanın
tümüyle yokolmasmdan
kaçamaması gibi gönderme yaptığımız çeşitli sistem lerin
görüşlerinde de tarihsel an, çağdaşlarına sunduğu kaçış ola
naklarına rağmen bütün olarak, nihai felaketi haberleyen her
an gibi trajik, patetik, adaletsiz, kaotik olmak zorundadır.
Helenistik-Doğu dünyasına yayılmış tüm devresel sistem
leri birbirine bağlayan ortak bir özellik var:
herbirinin
görüşünde çağdaş tarihsel an (kronolojik konumu ne olursa ol
sun) kendinden önceki tarihsel anlara kıyasla bir yol açmayı
temsil eder. Sadece çağdaş aeon diğer çağlardan (altın, gümüş,
vb. çağları) aşağı olmakla kalmaz, sürmekte olan çağın (yani
devrenin) çerçevesi içinde bile insanın yaşadığı "kerte" zaman
geçtikçe daha da kötüye gitm ektedir. Çağdaş anların
değersizleştirilmesi yönündeki bu eğilim bir kötümserlik be
lirtisi olarak yorumlanmamalı. Tam tersine, aşırı bir iyimser
liği gösterir bu, zira insanlığın, hiç olmazsa bir bölümü çağdaş
durumun kötüleşmesinde bunun ardından gelmesi gereken yeni-
dendoğumun belirtilerini görmektedir. İşaya’nm zamanından
beri bir çok askeri yenilgi ve siyasal çöküş dünyayı
yeniden
doğuracak Mesihçi
illud tempus'un
belirtileri olarak heye
canla beklenmiştir.
Ancak, insanın olası konumları farklı olsalar da ortak bir
özellik sergilemişlerdir: tarihe, sadece anlamı olduğu için
aynı zamanda, son tahlilde, zorunlu olduğu için katlanıla
bilir. Tüm bir kozmik devrenin tekerrürüne inananlar için, sa
dece sonuna yaklaşan
tek bir devreye inananlar gibi, çağdaş
tarih draması zorunlu ve kaçınılmazdı. Platon kendi za
manında bile, ve Kaide astrolojisinin bazı şemalarını kabul
etmesine rağmen astrolojik kaderciliğe kapılanları veya teri
min katı (Stoacı) anlamında ebedi tererrüre inananları hicve-
128
diyordu (örneğin bkz.
Devlet,
VIII, 546 ve devamı). Hı
ristiyan filozoflarına gelince, onlar da Roma İmparatorluğu
nun son yüzyıllarında artan aynı astrolojik kaderciliğe karşı
şiddetle mücadele ettiler.37. Birazdan göreceğimiz gibi, Saint
Augustinus bir ebedi Roma fikrini sırf devresel teorilerce be
lirlenmiş bir
fatum'u
kabul etmemiş olmak için savunacaktır.
Ne var ki astrolojik kaderciliğin de tarihsel olayların akışını
hesaba kattığı ve dolayısyla, tıpkı
çeşitli Grek-Doğu gnos-
tizmlerinin ve Yeni-Pitagorasçılığın başarıyla yaptığı gibi
çağdaşların bunları anlamaları ve katlanmalarına yardım
ettiği doğrudur. Örneğin, tarih ister göksel cisimlerin devi
nim leri veya saf ve yalın biçim de, ilk bütünleşmeyle
bağlantılı bir dağılmayı zorunlu kılan kozmik süreçler ta
rafından belirlensin, ister Tanrı'nın iradesine, kahinlerin se
zebildiği iradeye tabi olsun sonuç aynıydı: tarihte tezahür
eden felaketlerin hiç biri keyfi değildi. İmparatorluklar yük
seliyor ve çöküyor, savaşlar sayısız acılar doğuruyor,
ölümsüzlük yitiriliyor, toplumsal adaletsizlik durmadan ‘
artıyorduysa bunlar zorunlu oldukları,
kozmik ritm,
Dostları ilə paylaş: