Ediz Yayınevi ® Eserin Adı


§  Küçük kasabadaki burjuva takımının lafta kalan dini



Yüklə 239,3 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə2/3
tarix27.12.2023
ölçüsü239,3 Kb.
#161906
1   2   3
jules-payot-rade-terbiyesi Mir.az


§ 
Küçük kasabadaki burjuva takımının lafta kalan dini 
inancıyla dini bütün bir azizin inancı arasındaki farkı dü­
şünelim. Aziz dini gerçekleri hissediyor, kendini bu uğurda 
feda etmeye, dünyevi tüm varlıklardan vazgeçmeye, icabın­
da fakirliği kabullenmeye, ızdırabı, en zor koşulları sırtlan­
maya hazır. Burjuvanın inancı sadece zihninde duruyor. 
Pazar ayinine gidiyor ama çirkince bencillikten de ödün 
vermiyor. Zengin olmasına rağmen zavallı bakıcıyı köle 
gibi kullanıyor, az yemek verip çok iş istiyor. 
Lüzumsuz harcamalardan ve zevküsefadan kendini 
alıkoyamayan sosyalist tayfasıyla, servetine ve dehasına 
rağmen Rus köylüsü gibi sade yaşayan Tolstoy'un hissettiği 
sosyalizmi karşılaştırabiliriz. 
Yine bu şekilde kaçınılmaz ölüm düşüncesi insanların 
birçoğunda soyut olarak kalır. Peki içimizdeki hırsı, kendini 
beğenmişliği, egoizmi zayıflatmaya bu kadar elverişli olan ve 
bize teselli de veren bu ölüm fikri neden davranışlarımız üze­
rinde etkisiz kalıyor? Ölüme mahkum olanlar bile genellikle 
ancak son anlarında bunu hissederler. Aklının bir kenarında 
hep vardı ama genel, soyut ve belirsiz bir şekilde duruyor­
du. Çünkü dikkatini bu düşünce üzerinde toplamıyordu. 
Şu anda ise öleceği düşüncesiyle ürperiyor, titreme geliyor, 
ateş basıyor. "İstem dışı mahkeme kürsüsünün parmaklık­
larını sayarken birinin kırık olduğunu görünce şaşırıp acaba 
tamir ederler mi diye düşünüyor. Tam da o elim günün ari-
158 


İrade Terbiyesi 
fesi gelip çattığında, yolun sonuna geldiği düşüncesi yoğun 
bir şekilde ve tüm korkunçluğuyla içine yerleşiyor. Oysa o 
ana kadar ölüm düşüncesi sadece hayal gibi gelip geçiyordu 
aklından."35 
Farklı örnekler vermek mümkün ama gerek yok. Bir­
çoğunuz geçmişini kurcalarsa eminim bizim tezimizi des­
tekleyen farklı tecrübelere ulaşacaktır. Hayır, düşünce baş­
lı başına bir güç değildir. Eğer o bilincimizde tek başına 
olsaydı bir güç olabilirdi. Fakat duygusal hallerle çatışma 
halinde olduğu için savaşırken ihtiyacı olan gücü de yine 
duygulardan alması şart. 
il 
Zihnimizdeki düşünceler zannettiğimizden çok daha 
güçsüzdür. Ancak kişinin bilinç yapısı yani farkındalığı 
sayesinde beynin yapacağı çağrışımlar bize muhteşem bir 
kolaylık sağlar. Bu çağrışım yasası sayesinde ilişkili fikirle­
rin zincirlerini kırıp, fikirlere yeni düşünceler ekleyip zih­
nimizde yeni bağlar kurabilmekteyiz. 
Bu teorik konuyu açıklayacak somut bir örnek ara­
dığım sırada muhteşem bir hikaye denk geldi. Bir fabri­
kanın düdük sesi duyuldu. Bu ses istemeden de olsa bir 
anda bütün algılarımı değiştirip aklıma denizi ve Korsika 
Dağları' nın manzarasını getirdi. Muhteşem Bastia36 iskelesi 
gözümde canlandı. Fabrika düdüğünün sesi geçmişte üç yıl 
boyunca duyduğum vapur sesinden çok da farklı değildi. 
Çıkarımım şu oldu; bir şeyin çağrışımını yapmak onu tem­
sil etmekten çok daha etkilidir. Eğer işitilen bir düdük sesi 
35 
Charles Dickens, Oliver Twist, Hachette, Bölüm 
LII, 1 882. 
36 
Fransa'nın Korsika Adası'nda bir şehir. 
159 


Jules Payot 
aniden fikir silsilesini kırabiliyorsa biz de bir düşüncenin 
yerine başka bir düşünce yerleştirmek istiyorsak bilinçli 
olarak aynı şeyi yapmamız gerekir. 
İstediğimiz anda kendimizde çağrışım algısı oluştura­
biliriz. Bu algı içimizde yerleşmiş güçlü zincirin kırılmasına 
neden olabilir. Bir de çok faydalı bir çağrışım yolu var ki o 
da harekettir. Bilhassa konuşmayla ilgili hareketler. Yüksek 
sesle kelimeler söyleyebilir, okuyabiliriz. Dindarların yaptı­
ğı gibi içimizden çıkarmaya çalıştığımız sıkıntıları yüksek 
sesle söyleyip dağıtabiliriz. Amaç fikirleri değiştirecek ve 
yeni bir başlangıç olmasını sağlayacak düşünceyi yaratmak. 
Bunu da zorla yerleştirebiliriz. 
Burada işimizi kolaylaştıran muhteşem bir hafıza 
kanunu var. Tüm hatıraların içimize derinlemesine kazın­
ması için sık tekrara ihtiyaç duyarız. Başka bir ifadeyle ha­
tıralar candan ve sempatik bir ilgiye ihtiyaç duyar. Bilin­
cimizden uzak tuttuğumuz, uzaklaştırdığımız düşünceler 
zayıflar, azalır, silinir ve etrafındaki bağlı olduğu düşünce­
leri de alıp götürür. Yani düşüncelerimizin efendisiyiz. Yer­
leşmiş kötü bitkileri ve hatta daha fazlasını koparıp atmaya 
muktediriz. 
Aksi olarak, mevcut durumu korumak, içimize yerleş­
mesini istiyorsak konu dışı olan ve alakasız hatırlamalara 
sebebiyet verecek zararlı çağrışımları uzaklaştırmak gerekir. 
Sakin, sessiz oluruz. Hatta zihnimiz hassas ise gözlerimizi 
de kapatırız. Sonra işimize yarayacak çağrışımlardan yar­
dım isteriz. Yüksek sesle konuşur, düşüncelerimizi de yaza­
rız. Uzun soluklu konsantrasyonlar için yazı muhteşem bir 
kurtarıcıdır. Beyin, göz ve elden destek alır. Örneğin bende 
160 


İrade Terbiyesi 
mesleki nedenlerle yerleşmiş telaffuz etmeden okuyamama 
sorunu var. Kelimeyi telaffuz ederek okuduğumda yazıyı 
zihnimde pekiştiren etkenler de artmış oluyor. Bilindiği 
gibi bir kelime dört birimden oluşur; 1 . Kelimenin motor 
imgesi (Telaffuzu), 2. Görsel imgesi (Kelimenin yazılı gö­
rüntüsü veya basımı) , 3. İşitsel imgesi (Kelimenin duyulan 
sesi), 4. Grafik motor imgesi (Yazma eylemi). Düşünceyi 
dil olmaksızın ifade etmek mümkün olmadığından her dü­
şünceye bu dört imgeden birkaçı destek verir. 
Sonuç olarak, düşüncelerimizi kontrol etmek amacıyla 
kaslarımız üzerinde güç kurabiliriz. Özellikle konuşma ve 
duyu organlarımıza hükmetmemiz mümkün. 
Elbette psikoloji biliminde her gün yeni durumlarla 
karşılaştığımızdan kendimiz hakkında genelleme yapmak 
doğru değildir. Ama şahsen b·en bir fikre müdahale etmek, 
değiştirmek istediğim zaman işe bazı hareketlerimi hayal 
etmekle, kafamda tasarlamakla başlarım. Çünkü düşünce­
lerim üzerindeki hakimiyetim kaslarıma hükmedebilmek­
ten geçiyor. 
161 


İkinci Bölüm 
Duygusal Hallerin İrade Terbiyesindeki 
Rolü 
Duyguların irade terbiyesindeki önemi yadsınamaz. 
Kuşkusuz acılarla ve hatta ölümle bile baş etmemizi sağ­
lıyor. Duygunun gücünü anlamak ancak tecrübeyle öğre­
nilen bir kanunun farkında olmakla mümkündür. Bu ev­
rensel ampirik yasayı bilimsel bir kurama dönüştürmek de 
mümkün. 
Duyguyu analiz edip parçalarına ayrıştırdığımızda Be­
ethoven'in aheste bestelerine benzediğini fark ederiz. Kısa, 
temel bir ezgi tüm halleriyle ortaya çıkar. Bazen vurgulu 
olur, bazen de üstü örtülür, gizlenir. Derin izler bırakır. 
Bestede binlerce kez tekrar eden bu ezgi müzikal hayatın 
oluşmasına da yardımcı olur. Tüm ihtişamıyla besteyi dol­
duran temel bir duygudur. Bu kısa, temel ezgi duyguya da 
birlik verir. Bu sabit ezginin üzerine hatıralar, acılar, sevinç­
ler ve güçlü duygular inşa ederiz. 
Descartes'e göre yaratılma ancak Tanrı'nın devamlı ya­
ratma kudretine bağlanmıştır. Bizim de zevklerimiz, acıları­
mız, hislerimiz, hatıralarımız bir sürekli yaradılışın devamı 
gibidir. İçimizdeki canlı istek, hislerin ışıldamasını sağlar. 
İçimizde isteme iradesi olmayınca soğuk, cansız, renksiz, 
tamamen soyut ve etkisiz bir psikolojik hal olarak kalırlar. 
162 


İrade Terbiyesi 
Tüm duyguların temeli olan bu öz, ruh hallerinin 
bunca sağlam ve güçlü olmasının nedenini açıklıyor. Doğ­
rusu, acıların şekillendirdiği yaşama isteğimiz ve eğilimleri­
miz ortaya çıkarken birçok istikameti terk etmeye mecbur 
kalıp kendilerine müsaade edilen yollara doğru yayılırlar. 
Ya doğal yollarla yok olurlar ya da gelişip kendi yolunu bul­
ma kuralına uyarlar. 
Acının kendine göre yönettiği bu faaliyet her eğilimin 
ilk ve ilkel bir şeklidir. Acının kontrolü altına girmeyen her 
faaliyet ise kendini türlü istikamete doğru dağıtır ve kör 
olur gider. Yani hareket, acı olmazsa gücünü yitirir. 
Bilindiği üzere insandaki eğilimler yakıcı özellikleriyle 
bir tür enerji gibidir. Onlar bir hareket grubundan veya 
daha doğrusu ilkel hareketlerden oluşan bir kütleden iba­
rettir. Kısacası eğilimler muhtelif kaslarımızda mevcuttur 
ve zamanı gelince açığa çıkar. 
Örneğin, kaslarımız sinir, aşk vs. durumlarında hep 
birbiriyle benzer haldedir. Tüm canlılarda aynı özellikler 
taşır. Varlığımızı sağlayan geçmiş nesillerde de aynıydı. Bu 
olgudan yola çıkarak herkes ferdi farklılıklar ekler. Bütünü­
ne bakarsanız son derece tutarlıdır, bunu beşikteki bebek 
bile görür. Eğilim ve kas ifadeleri bize nesilden nesile kalı­
tımsal olarak aktarıldı. Yüzyıllardır süregelen bir bağ. Anla­
şılıyor ki bilinçli bir şekilde şu düşüncenin şu kası harekete 
geçirmesini zorla yapmıyoruz. Üstelik birçoğu otomatik­
leşmiştir. Bunların yok olmamalarının nedeni bu acımasız 
savaşta, kalıtsal davranışlarla iş birliği yapmış olmalarıdır. 
Öyle olmasaydı davranışlarımızla düşüncelerimizi birbiri­
ne bağlayan hassas ilişki karşılaştığı şoka dayanamazdı. 
163 


Jules Payot 
Yüklə 239,3 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə