rar sağlamamış da olsa düşüncenin uygulamaya kona
bilmesinin, yani tekniğe uygulanmasının gerektirdiği
yöntem için zorunludur ve bu yöntemin ayrılmaz bir
parçasıdır. Zen’in görüşüyse, hayat konusundaki en son,
en yüce soruya düşünce yoluyla bir yanıt bulunamaya
cağı ilkesine dayanır. «Her şey günlük, düzenli yala
ğında aktıkça anlığın (intellect) kıvrımlarına kendile
rini uydurabilen «evet» «hayır» yanıtları yeterli olabilir,
ama hayat konusunda en yüce, en son sorular ortaya
çıktığı zaman anlık (intellect), onlara doyurucu, kan
dırıcı bir yanıt bulmaya yetmiyor (31). İşte bu neden
ledir ki, satori yaşantısı anlıksal yoldan bir kimseden
ötekine aktarılamaz. Bu öyle bir yaşantıdır ki «ne kadar
açıklamaya çalışırsanız çalışınız, ortaya ne kanıtlar
koyarsanız koyunuz, kendisi daha önce bu durumu ya-
şantılaştırmamış kimseye bu yaşantıyı anlatabilip tat-
tıramazsınız. Eğer satori böyle bir yaşantıyı tatmamış
kimseye de kolaylıkla anlatılabilecek bir şey olsa zaten
böyle bir satori, satori olmaz. Çünkü bir düşünce biçi
mine dönüştürülebilen satori, satori olmaktan çıkar,
böyle bir şey de Zen yaşantısı sayılamaz (32). «Hayata
verilebilecek en son ve kesin yanıtın anlıksal (intellec-
tual) bir formül içinde verilememesi bir yana, aydınlan
maya erişebilmek için, zihni gerçek içgörünün ortaya
çıkmasını önleyen bir çok duygusallıklardan da kurtar
mak gereklidir.» Zen, insanın zihninin özgür ve bağlan
tısız olmasını istiyor. Hatta her şeyin bire dönüştürüle
bileceği, her şeyin bir bütünlük oluşturduğu gibi düşün
celer bile zihnin önünde duran bir sürçme taşma ya da
onun özgürlüğünü boğazlayabilecek bir kurt kapanma
benzetebileceğimiz bir tehlikedir (33) . Bundan çıkan so
(31)
Aynı yapıt, S. 67.
(32)
Aynı yapıt, S. 92.
(33)
Aynı yapıt, S. 41.
78
nuç Batılı ruhbilimcilerin o kadar üzerinde durdukları,
başkalarının duygularını paylaşma ya da duygu sezgisi
(empathy) denilen olayın Zen için geçerli olmadığıdır.
«Paylaşma ya da duygunun sezilmesi» dediğimiz şey,
asıl yaşantının akıl yoluyla yorumlanmasıdır, yoksa ya
şantı söz konusu olunca, yaşantının yapısı, bölünmenin
hiç bir türlüsüne elverişli değildir. Gerçek şu : Anlık
(intellect) işe karışıyor, yaşantının üzerinde kolaylıkla
işlem yapabilmek için onu parçalayıp bölmeye girişiyor,
anlığın yaptığı işlemse iyiyi kötüden, doğruyu eğriden
ayırma, karşıtları ortaya çıkarma gibi şeyler... O za
man başlangıçta var olan gerçekle kendini özdeşleştir
me duygusu kayboluyor, ondan sonra anlık (intellect)
kendine özgü, gerçeği parçalara bölme işlemine girişi
yor. Duygunun paylaşılması ya da duygu sezgisi (em
pathy) böylece anlığın işe karışmasının ortaya çıkart
tığı bir durum... Kendileri bu durumları yaşantılaştı-
ramamış filozoflar ister istemez paylaşma yolunu seç
me eğiliminde oluyorlar (34) .»
Yalnız, bir tek anlığın (intellect) işe karışması de
ğil, ‘her tür kesin, katı uyulması zorunlu kurallar ko
yan düşünceler ya da önemli kişiler yaşantının ken
diliğinden, oluşumunu, içtenliğini engelliyor; bu neden
le Zen «kutsal sutralara ve onların bilge, bilgin kişi
lerce yapılmış olan yorumlarına, sırf kutsal oldukları
için ya da yorumu yapan kimselerin kişiliklerinden ötü
rü özel bir önem vermez. Kişisel yaşantı Kutsal Kitap
lardan da, uluların, büyüklerin sözlerinden de, vahiyle
rinden de öne geçer... (35). Zen’de ne T a n n ’nm varlığı
(34) D. T. Suzuki, Mysticism, Christian and Buddhist, World
Perspective series, R. N. Anshen yayını (Harper, New York, 1957)
S. 105.
(35) D. T. Suzuki, Introduction to Zen Buddhism, S. 34.
79
yadsınır ne de üstüne basılarak onaylanır. «Zen hatta
Tanrı’dan bile tam olarak özgür olmak istiyor (“ ).»
«Aynı özgürlüğü hatta Buda’ya karşı da sürdürmek is
tiyor; bu nedenle şöyle bir Zen deyişi var. «Buda’nm
adı ağzınızdan çıkarsa ağzınızı güzelce yıkayın.»
Zen’in anlıksa! içgörüyle ilgili bu tutumuna uy
gun olarak, eğitim konusundaki yöntemi de Batı’da
olduğu gibi, giderek öğrenciyi .mantıklı düşüncenin da
ha üst düzeylerine çıkarmaya çalışmak değildir. Onun
yöntemi insanı bir ikilem içine koymaktır. Bu ikilemi
mantık yoluyla çözmek olanaksızdır. Ancak bu ikileme
daha üst düzende çalışan bir zihinle bir çözüm buluna
bilir (3T).» Bu nedenle de öğretmen Batılı anlamda bir
öğretmen değildir. Öğretmen, kendi zihni üstünde ege
menlik kurmuş olan bir ustadır, onun için de öğrenciye
tek aktarılabilecek şeyi aktarır; kendi varlığının bilin
cini. Usta ne yaparsa yapsın öğrencinin o şeyi yakala
masını sağlayamaz, ta ki öğrenci onu yakalamaya tam
olarak kendini hazırlamış olsun... En son kesin gerçeği
insan ancak kendi kendine yakalayabilir (38).»
Batılı okuyucu, otorite deyince ya mantıklı bir te
mele oturtulamayacak kesin, katı kuralların buyruğu
na uymaya zorlanarak özgürlüğün kısıtlanması ve öz
gürlüğün içeriğinin sömürülmesi ya da hiç bir sınır ta
nımadan, dilediğini yapmak anlamındaki başıbozukluk
durumlarından birini seçmeye alışık olduğundan Zen
ustasının öğrencisine karşı izlediği tutumu anlamakta
güçlük çekebilir. Zen’in temsil ettiği başka tür bir oto
ritedir; akla uygun, «akılcı bir otoritedir». Usta öğren
(36) Aynı yapıt, S. 97.
(37) Aynı yapıt, S. 40.
(38) D. T. Suzuki, Zen Buddhism, S. 96.
80
Dostları ilə paylaş: |