Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
250
olan, canlıları benzerlikleri temelinde sınıflandıran ‘cladis-
tic sınıflama’ temelli yorumlara göre Archaeopteryx’in atası
iki ayaklı dinozorlardır (buna göre ise ‘yerden yukarı’ yakla-
şımın benimsenmesi gerekir). Cladistler sınıflandırmalarını
sadece canlıların benzerlikleri temelinde yaptıkları için ‘yer-
den yukarı’ yaklaşımın sorunlarına veya hangi canlının fo-
sil tabakalarında önce göründüğü sorununa ciddi bir önem
atfetmezler. Bu yüzden bu sınıflandırmandan hareket eden-
ler Archaeopteryx’in atası olarak, ondan on milyonlarca yıl
sonra yaşamış olan kuşa-benzer dinozorları göstermekte bir
sorun görmemişlerdir.
497
Bu, son yıllarda popüler olan ‘cladis-
tic’ canlılar sınıflamasının (bu sınıflamayı yapanların çoğu
da evrimcidir) Evrim Teorisi’ne açtığı sayısız sorunlardan sa-
dece birine örnektir.
İNSANIN KÖKENİ VE FOSİLLER
Biyolojik ya da fiziksel antropoloji insanın zaman ve mekân
içindeki çeşitliliğini incelerken, bir alt ilgi alanı olan paleo-
antropoloji ise fosil kayıtlarına dayanarak insanın kökeni ko-
nusunu ele alır.
498
Bulunan fosiller kafatası, iskelet, dişler gibi
sert organlar hakkında bilgi verdiği için, hiçbir zaman fosillere
dayanarak elde edeceğimiz bilgiler, yaşayan bir canlıyı incele-
yerek elde edeceğimiz bilginin yerini tutmamaktadır. Ayrıca,
evrimci bilim insanlarının da belirttiği gibi, insanın köküyle
ilişkilendirilen fosil belgelerin sayısı; yüz binlerce bitki ve
deniz hayvanı kalıntısına, on binlerce tükenmiş sürüngen ve
binlerce memeli hayvan fosiline karşın çok az sayıdadır. Ev-
rimci bilim insanları, insan türünün, dünyanın ömrüne göre
çok kısa bir zaman dünyada var olmasını, bataklıklarda fosil
497 Jonathan Wells, Icons of Evolution, s. 116-120.
498 Conrad Phillip Kottak, Antropoloji, çev: Serpil N. Altuntek, Ütopya Yayınevi,
Ankara (2002), s. 13.
Evrim Teorisi'nin Değerlendirilmesi
251
bırakmayışını, açık alanlarda yaşamasından dolayı cesetle-
rinin diğer canlılarca daha kolaylıkla yok edilmesini, insana
dair bu fosil yetersizliğinin sebepleri olarak göstermektedir-
ler.
499
En temelde fosillere dayalı evrim çıkarımı homolojiden
evrime varmaya dayalı bir çıkarım olduğu ve desteğe sahip
olamayacağı için eleştirilere açıktır; fakat insan türünün fo-
sillerinin yetersizliği, bu türe mahsus daha fazla sorunun var
olduğunu gösterir.
Fosil bulgularda bulunan Australopithecus türleri ve Homo
erectus gibi türler, kimi evrimci fosilbilimcilerce insanlığın
atası olarak gösteriliyorken,
500
evrimi reddeden fosilbilim-
ciler bunları insanın atası olmayan maymun gibi türler ola-
rak görmektedirler.
501
Sorun bu kadarla da kalmamakta, ev-
rimi kabul eden bilim insanlarının içlerinde de birbirinden
çok farklı ve birbirine zıt görüşler savunulmaktadır. Örneğin
Australopithecus’un insansıların atası olduğunu Louis Lea-
key gibi ünlü paleoantropologlar da reddetmiştir.
502
Richard
Leakey’in bulduğu Homo habilis’in bir Homo türü olup ol-
madığı, Homo erectus’un doğrudan Australopithecus’tan tü-
reyip türemediği, Neanderthal’in modern insanın atası olup
olmadığı evrimciler arasında süren birçok tartışmanın sadece
ufak bir kısmıdır.
503
Allan Wilson ve Vincent Sarih’in ‘insan soyu’ ile ilgili
çalışmalarda moleküler yaklaşımı öne çıkarmaları ve mutas-
yonların düzenli bir hızda gerçekleştiği önkabulüne dayanan
499 Güven Arsebük, İnsan ve Evrim, 2. Baskı, Ege Yayıncılık, İstanbul (1995), s. 4-5.
500 Richard Leakey-Roger Lewin, Göl İnsanları, s. 29-75; Roger Lewin, Modern İn-
sanın Kökeni, s. 26-41
501 Martin L. Lubenow, Bones of Contention, s. 78-168; Duane T. Gish, Fosiller ve
Evrim, çev: Adem Tatlı, Cihan Yayınları, İstanbul (1984), s. 109-150.
502 Richard Leakey-Roger Lewin, Origins Reonsidered, Doubleday, New York
(1992), s. 110.
503 Mary Maxwell, Human Evolution, Columbia University Press, New York (1984),
s. 294-296.
Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
252
‘moleküler saat’ hipotezi ise yeni bir bakış açısıyla beraber
yeni sorunları beraberinde getirmiştir. Evrim Teorisi’ne tesa-
düfçü bir bakış açısıyla yaklaşanlar mutasyonları rastgele olu-
şan değişimler olarak değerlendirir; bu anlayışla mutasyonların
düzenli bir hızda gerçekleştiği anlayışı arasında bir çelişki ol-
duğunu ifade edip ‘moleküler saat’ yaklaşımına soğuk bakan-
lar olmuştur, fakat tesadüfçü mutasyonlarla ‘moleküler saat’
yaklaşımını beraber kabul edenler de olmuştur. Moleküler saat
yaklaşımıyla varılan sonuçlar ile fosillere dayalı sonuçlar ara-
sında çıkan farklılıklar yeni tartışmaların kaynağı olmuştur.
1970’li yıllarda insansıların (Hominidae) 15 milyon yıl kadar
önce ortaya çıktığı, Ramapithecus’un fosil kalıntılarına daya-
nılarak savunuluyordu. Ama moleküler saat yaklaşımını be-
nimseyenler, ilk Hominidae’nin 5 milyon yıl önce ortaya çık-
mış olması gerektiğini savundular. 1976 yılında Pilbeam’ın,
Pakistan’daki araştırma ekibi, bir Ramapithecus alt çene fo-
sili buldu. Bu fosilin değerlendirilmesi sonucu 1932 tarihli ilk
çene kurgusunun (reconstruction) yanlış olduğu anlaşıldı.
504
1980’lerde Türkiye ve Pakistan’da bulunan Sivapithecus fo-
sillerinin yorumu sonucunda da Ramapithecus’un bir insansı
değil, bir Miosen kuyruksuz maymunu olduğu anlaşıldı.
505
Bu örnek de, Evrim Teorisi’ne olan yaklaşımın, fosilleri yo-
rumlama şeklini öncelediğinin bir göstergesidir. Yeni bulgu-
ların Ramapithecus’un insansılar kategorisinden çıkarılmasını
gerektirdiği bir dönemde, diğer fosiller ve Ramapithecus’un
daha önce farklı kurgulanan dişleri öyle bir yorumlanmıştır
ki; Ramapithecus, soy ağacında doğrudan insanın atası olan
eski yerinden yeni bir dala nakledilmiştir. Ünlü paleoantropo-
loji yazarı Roger Lewin kuramsal önyargıların, kanıtların yo-
rumlanışına tüm bilim dallarında gölge düşürebileceğini, ama
504 Roger Lewin, Modern İnsanın Kökeni, s. 33.
505 Roger Lewin, Modern İnsanın Kökeni, s. 32.
Dostları ilə paylaş: |