Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
46
Meşhur bir hikâyeye göre atın kaç dişi olduğunu merak eden-
lerin, atın ağzını açıp dişlerini sayacaklarına Aristoteles’in ki-
taplarına başvurdukları bir dönem yaşandı.
84
Böylece ortaçağ
Hıristiyan dünyasına -Katolik Kilisesi ile Aristoteles sentezi-
Thomas Aquinas’ın şahsında en iyi temsil edilen sistem (pa-
radigma) hâkim oldu. Aquinas’ın canlıları belirli, değişmez
bir sayıda gören yaklaşımının canlılar dünyasına yönelik ev-
rimsel bir teorinin oluşumunu uzun yıllar engellediği düşü-
nülmüştür. Bu paradigma çok açıklayıcı gözüküyordu, fakat
her türlü bilgi elde edilmiş ve iş bitirilmiş havasında sunul-
duğu için bilimsel bilginin gelişiminin önünü tıkamıştı. Aris-
toteles felsefesi kendi döneminde olmadığı kadar tartışılmaz
olmuştu ve “dinsellik” etiketiyle Katolik Kilisesi’nin himaye-
sine girmişti. Bu, Aristoteles’in bile tahmin edemeyeceği bir
sonuçtu; kendisi adeta azize, felsefi-bilimsel sistemi ise bazı
düzeltmelerle dine dönüşmüştü.
Hıristiyan dünyada 13. yüzyılda yaşayan Dominik tarika-
tından Albertus Magnus’un (1200-1280, Thomas Aquinas’ın
hocası) doğal tarih üzerine yazdığı kitap, kendinden önceki
Hıristiyan medeniyetinin ve kendi asrının en ciddi biyoloji ki-
tabıdır. O, Galenos, Hippokrates ve İslam düşünürlerinin (İbn
Sina ve İbn Rüşd başta olmak üzere) fikirlerinden de yararlan-
mıştır. Bu kitabında yazar, Aristoteles’in derin etkisi altında-
dır; kendi gözlemleri de olmakla beraber, bunların çok fazla
olduğu söylenemez.
85
Bu dönemde imparator II. Frederik’in, Dominiken tarikatın-
dan Thomas Cantimpratensis’in ve Vincentius Bellovacensis’in
biyoloji ile ilgili çalışmaları da önemlidir ama hiçbiri Albertus
Magnus’unki kadar geniş çaplı değildir.
86
Bilimsel anlamda
84 Erik Nordenskiöld, The History of Biology, s. 78.
85 F. S. Bodenheimer, The History of Biology an Introduction, s. 101.
86 Erik Nordenskiöld, The History of Biology, s. 79-80.
Evrim Teorisi Ortaya Konmadan Önceki Felsefe, Bilim ve Biyoloji Tarihi
47
bilinen bir keşfi olmasa da, ortaya koyduğu metodolojisinin
doğa bilimlerindeki önemi sebebiyle Roger Bacon (1214-1293)
da bu dönemde anılması gereken bir isimdir. Matematiği te-
mele alan, fakat soyut akıl yürütmenin yanı sıra gözlemden
ve deneyden de yararlanan birleşik bir bilimin olması gerek-
tiğini savundu.
87
Bu metodoloji modern bilimlerin gelişmesini
sağlayan metodolojidir. Roger Bacon, bu metodolojinin, mo-
dern bilimin geliştiği Batı medeniyetine yerleşmesinde öncü-
lük eden önemli isimlerden birisidir. O, etkisinde olduğu İs-
lam düşünürlerine benzer şekilde, bu dünyadaki şeyleri bilirsek
dini daha iyi anlayacağımızı savundu. Matematiği ve gözlemi
daha dindar olmanın bir aracı olarak gördü.
88
Bilimde gözlemin merkezi rolünün artması, biyoloji bilimi-
nin tüm dallarındaki gelişmelerin motoru hükmündedir. Coğ-
rafi keşiflerin ve özellikle Amerika’nın ilerleyen yüzyıllarda
keşfi de biyoloji açısından önemli olmuştur. Bu keşifler saye-
sinde biyoloji yeni materyallere kavuşmuştur. Bunları hiç gör-
memiş olan Aristoteles’e dayanarak bilgi edinmenin bundan
böyle imkânı da kalmamıştır. Bu durum, yeni araştırmaların
yapılıp, gözlemin bilimde daha da merkezi bir role kavuşma-
sında etkili olmuştur.
89
KOPERNIK - KEPLER - GALILE SÜRECİ ve
KİLİSENİN GÜCÜNÜ YİTİRMESİ
Bilimsel fikirleri ortaya atanlar toplumdan yalıtılmış birey-
ler değildir, bilimsel aktiviteler de toplumun dışında yapılmaz-
lar. Demek ki bilimin sosyolojik ortamla bir etkileşimi var-
dır; bu etkileşimin bazen bilimin objektif olma idealine zarar
87 Bryan Maage, Felsefenin Öyküsü, s. 58.
88 John Hedley Brooke, Science and Religion, Cambridge University Press, Camb-
ridge (1991), s. 58-59.
89 Erik Nordenskiöld, The History of Biology, s. 81.
Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
48
verebilecek olması ihtimali bu gerçekliği değiştiremez. Orta-
çağ Hıristiyan toplumunda Kilise ile Aristoteles’in felsefe ve
biliminin karışımı olan paradigmanın hâkim olduğunu gör-
dük. O dönemin sosyolojik ortamında Kilise’nin gücü ve be-
lirleyiciliği, bu paradigmanın kurulmasında ve devam ettiril-
mesinde en önemli faktördü. Bu paradigmanın değişmesinde
ise Kilise’nin gücünü yitirmesi belirleyici olmuştur. Kilise’nin
gücünü yitirmesinde, evvelden beri Kilise’yle çekişmekte
olan siyasi otoritelerin Kilise’ye karşı kazandıkları başarı-
lar ve özellikle Martin Luther ile John Calvin’in başlattıkları
16. yüzyıldaki Protestan hareketinin, birçok kimsenin Kato-
lik Kilisesi’nden kopmasına yol açması önemlidir. Fizik bili-
minde yaşanan gelişmeler de Kilise’nin kontrol ettiği paradig-
manın delinmesinde etkili olmuştur. Bu sistemsel (paradigmal)
değişimde, fizik (özellikle astronomi) motor rolü oynasa da,
daha sonra bu değişimin, tüm doğa bilimlerinde ve konumuz
açısından önemli olan biyolojideki etkisi de önemli olmuştur.
Yunanlıların ve İslam düşünürlerinin yaptığı gözlemler, as-
lında çok az gözlem yapmış olan Kopernik’in (1473-1543) yeni
bir evren modelini önermesinde etkili oldu. Kopernik 16. yüz-
yılın başında (1514) Güneş merkezli kuramının kısa bir öze-
tini sundu. Ancak yaşamının sonlarına doğru eseri yayım-
landı. Kilise başta bu kitaba karşı önemli bir tepki vermedi
ama daha sonra 1616’da bu kitabın okunması yasaklandı.
90
Ko-
pernik bu kitabında Dünya yerine Güneş’in merkez olduğu ve
Dünya’nın Güneş’in etrafında döndüğü aksiyomlarını kabul
edersek, evrendeki gök cisimlerinin hareketlerini daha iyi an-
layacağımızı söyledi.
91
Kopernik’in bu iddiası, Aristoteles’in
fikirlerini resmi olarak kabul eden Kilise’nin felsefi ve bilim-
sel görüşlerine aykırıydı.
90 James T. Cushing, Fizikte Felsefi Kavramlar, s. 91-92.
91 Nicolaus Copernicus, Gökcisimlerinin Dönüşleri Üzerine, çev: Saffet Babür,
Yapı ve Kredi Yayınları, İstanbul (2002), s. 8-9.
Dostları ilə paylaş: |