Evrim Teorisi Ortaya Konmadan Önceki Felsefe, Bilim ve Biyoloji Tarihi
79
sindirimin anlaşılmasına katkılarıyla da biyoloji bilimi açısın-
dan önemli bir yere sahiptir.
162
ÖNOLUŞ VE SIRALIOLUŞ
‘Kendiliğinden türeme’ ile ilgili tartışmalar genelde ‘öno-
luşum’ (preformation) ve ‘sıralıoluşum’ (epigenesis) tartışma-
larıyla bir arada yapılmıştır. Önoluşumu savunanlar, canlının
özelliklerinin tohum aşamasında baştan belirlendiğini; sıra-
lıoluşumu savunanlar ise canlının tohum aşamasında baştan
belirlenmeyip, geçirdiği süreç içinde şeklini aldığını savun-
muşlardır. Önoluşumu savunanların kimisi yumurtanın belirle-
yiciliğine (ovism) vurgu yapmıştır; bu görüşün, Haller, Bonet,
Spallanzani gibi önemli savunucularıyla 18. yüzyılda hâkim
fikir olduğu söylenebilir.
163
Haller, biyolojiye ‘evrim’ kavra-
mını sokan kişidir; o, Havva’nın her yumurtasında birer in-
sancık, her insancığın yumurtasında daha küçük bir insancık
şeklinde, adeta Rus matruşkaları gibi iç içe bir yaratılışı sa-
vunmuştur. O ‘evrim’ kavramını, başlangıçtaki minik insan-
cıkların sıkışık hallerinden açılmaları ve embriyolojik gelişme
boyunca boyutlarını büyütmeleri anlamında kullanmıştır.
164
Günümüzde genetik bilginin ilerlemesiyle önoluşum ve sı-
ralıoluşum görüşlerinin bir sentezini yapabileceğimiz görül-
müştür. Genetik bilimi, başlangıçtaki zigotun, sonradan olu-
şacak canlıdan çok farklı olduğunu göstererek; başlangıçtaki
tohumu, oluşacak canlının bir minyatürü gören önoluşumculu-
ğun bu yanlışını düzeltmiş ve sıralıoluşumculuğu bu noktada
desteklemiştir. Canlının genetik bilgisinin baştan DNA’larda
kodlu olduğunun öğrenilmesi ise önoluşumculuğun haklı ol-
duğu noktadır. Çağımız genetiği açısından önoluşu savunan
162 F. S. Bodenheimer, The History of Biology an Introduction, s. 123-124.
163 F. S. Bodenheimer, The History of Biology an Introduction, s. 62.
164 Stephen Jay Gould, Darwin ve Sonrası, s. 20.
Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
80
yaklaşım daha ön plana çıksa da gelişme fizyolojisinin kav-
ramları sıralıoluş yaklaşımının kavramlarından esinlenmiş-
tir.
165
Günümüz biyolojisi açısından önoluşum ve sıralıoluşum
arasındaki gerilimin bir önemi yoktur; canlının gelişimi özel-
likle genetikteki gelişmeler ışığında ve bu karşıtlığı temel al-
mayan bir kavramsal çerçevede irdelenmektedir.
17. ve 18. yüzyılda önoluşumu savunanlar, kendi yaklaşım-
larıyla ‘kendiliğinden türeme’ fikrinin uyuşamayacağı kana-
atindeydiler.
166
Bu fikri geçersiz kılacak deneylerin yapılma-
sında bu anlayışın teşviki önemlidir. ‘Kendiliğinden türeme’ye
inananlar, mayalanma ve kokuşmanın canlılar oluşturabilece-
ğini sandılar; fakat bunun tersinin, yani mikro organizmaların
mayalanma ve kokuşmanın oluşmasına sebep olabileceğini an-
layamadılar.
167
Görülüyor ki neden ile sonuçların, deneye baş-
lamadan önceki önyargı yüzünden yer değiştirmesi, ‘kendiliğin-
den türeme’ ile ilgili yanlış kanaatlerin uzun zaman muhafaza
edilmesine sebep olmuştur. Pastör (1822-1895) yaptığı deney-
lerle fermantasyonun mikro organizmaları meydana getirmedi-
ğini, durumun tam tersi olduğunu gösterdi. Fakat 19. yüzyılda
da Pouchet (1800-1872) gibi bilim adamları Pastör’e muhale-
fet etti ve fermantasyon ile çürüme gibi süreçlerin ‘kendili-
ğinden türeme’ye sebep olduğunu söylediler.
168
Mikroskoplar
geliştikçe ‘kendiliğinden türeme’nin mümkün olmadığı iyice
anlaşıldı ve bu görüşü savunan hiç kimse kalmadı.
‘Kendiliğinden türeme’nin yanlışlığını gösteren her bulgu,
canlı ile cansız arasında sanıldığından daha büyük uçurum ol-
duğunu ortaya koydu. Bu uçurum böceklerin cansız madde-
den oluşamayacağının gösterilmesiyle açılmıştı. Fakat gözle
165 Teoman Duralı, Canlılar Sorununa Giriş, s. 60.
166 Elizabeth Gasking, Investigations into Generations, s. 63.
167 Catherine Wilson, The Invisible World Early Modern Philosophy and the In-
vention of The Microscope, s. 173.
168 Erik Nordenskiöld, The History of Biology, s. 433-434.
Evrim Teorisi Ortaya Konmadan Önceki Felsefe, Bilim ve Biyoloji Tarihi
81
görülemeyen mikro organizmalar için bile bunun mümkün ol-
madığının tam olarak anlaşılması uçurumu daha da büyüttü.
Mikroskoplar geliştikçe ‘kendiliğinden türeme’ye inanç tama-
men yıkıldı ve bunu savunan hiç kimse kalmadı. Fakat bunun
bir istisnası vardır; Evrim Teorisi’ne inananlar bütün canlıla-
rın birbirinden türediğini söylerken, başlangıçtaki bütün can-
lıların atası olan ilk canlının ‘kendiliğinden türediği’ni kabul
etmek zorundadırlar.
169
Kitabın tasarım delili ile ilgili bölü-
münde, ‘kendiliğinden türeme’ ile oluşum konusu, olasılık he-
sapları çerçevesinde detaylıca irdelenecektir.
DÜNYANIN YAŞI İLE İLGİLİ TARTIŞMALAR
Hıristiyan toplumlarda dünyanın yaşı ile ilgili çıkan sorun,
en çok İrlanda başpiskoposu James Usher’in (1581-1656) yap-
tığı hesaptan kaynaklanmıştır. Protestan Hıristiyanlar Usher’in
hesabına dayanarak dünyanın MÖ 4004 yılında yaratıldığını
kabul ettiler. Cambridge Üniversitesi Rektör Yardımcısı Ligh-
tfoot, yaratılış yılı olarak bu yılı kabul etti, günü ve saati ken-
disi hesapladı; 23 Ekim günü sabah saat 9’da yaratılış olmuş-
tu.
170
Birçok dinbilimci, Kitabı Mukaddes’te geçen ve Usher’in
‘oğlu’ olarak aldığı ifadenin ‘soyundan olan’ anlamına geldi-
ğini ve Usher’in hesabının güvenilir olmadığını söylemişlerdir.
Ayrıca Stephen J. Gould’un belirttiği gibi Usher’in bu hesabı
yapmasında, Kitabı Mukaddes’in aktardığı kronolojide atla-
malar olması gibi sorunlar vardı. Ayrıca kameri aylarla ilgili
artık yıllar sorunu vardı. Bu sorun geçmişte, Jülyen (Roma)
takvimi ile yerine 1582 yılında Papa 13. Gregorus’un düzelte-
rek uygulamaya koyduğu Gregoryan takviminde, karışıklığa
169 Ernst Mayr, The Growth of Biological Thought, s. 582.
170 Bertrand Russell, Bilim ve Din, çev: Hilmi Yavuz, Cem Yayınevi, İstanbul (1999),
s. 35.
Dostları ilə paylaş: |