Evrim Teorisi Ortaya Konmadan Önceki Felsefe, Bilim ve Biyoloji Tarihi
85
‘kanlı-kansız’, ‘kıllı-kılsız’ gibi gözlemsel özelliklere dayana-
rak yaptığını belirtmek faydalı olacaktır.
Linnaeus canlıları âlem, filum, sınıf, takım, familya, cins,
tür şeklinde sınıflandırarak her canlının doğadaki konumunu
belirlemeye çalıştı. Onun sınıflandırma yöntemiyle insanın
yeri şu şekilde gösterilmektedir:
Âlem:
Hayvanlar
Filum:
Omurgalılar
Sınıf:
Memeliler
Takım:
Primatlar
Familya:
Hominidler
Cins:
Homo
Tür:
Sapiens
Linnaeus, bütün türlerin en baştaki yaratılış şekillerini ko-
ruduklarını, en başta sabit sayıda tür yaratıldığını söylüyordu.
O, Leibniz’in ‘doğada atlama olmadığı’na dair fikrini takip et-
mişti ve ‘hiyerarşik varlık merdivenleri’nde, her türün diğer
iki türün arasında bir yerde yer aldığını düşünüyordu.
177
Bu
aslında evrime en ters fikirdir, çünkü ‘varlık skalası’nda tüm
yerler dolu olduğu için evrimle oluşacak yeni türe yer yoktur.
Ayrıca türlerin baştaki sabitliğini muhafaza ettiğini düşünmek
Evrim Teorisi ile asla bağdaştırılamaz. Bu özelliklerinden do-
layı Linnaeus’un yaklaşımının, Evrim Teorisi’ne karşı direncin
önemli bir sebebi olduğu söylenebilir. Diğer yandan ilginç bir
şekilde bu yaklaşımın, ‘Evrim Teorisi’ne yol açan bir yaklaşım
olduğunu da tespit edebiliriz. Linnaeus, haritadaki devletlerin
sınırlarda birbirlerine değmeleri gibi bitki türlerinin birbirine
bitiştiğini söylemiştir;
178
bu yaklaşım, türleri kendi içlerinde
döl oluşturma yoluyla diğer türlerden izole ederken bir yandan
177 Fairfield Osborn, From The Greeks to Darwin, s. 129.
178 Ernst Mayr, Toward A New Philosophy of Biology, s. 177.
Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
86
da bitiştiriyordu. Darwin de ‘varlık merdivenleri’ne canlıları
dizen ve görüşüne ters bir şekilde türleri sabit sayan anlayı-
şın ‘doğada atlama olmaz’ ilkesine sonuna kadar sadık kaldı.
Canlıları hiyerarşik bir sıraya dizmese de, her bir türü diğer
iki türün arasına koyarak doğadaki devamlılığı savundu. Ama
canlıları bu farklı görüşler altındaki bu şekilde dizişler, göz-
lemsel verilerden öncelikle ‘doğada atlama olmaz’ metafizik-
sel ilkesinin bir tezahürü olmuştur. Kitabın 3. bölümündeki
homoloji ve fosillerle ilgili başlıklarda bu konu işlenecektir.
Linnaeus’un varlıkları hiyerarşik sıralayışının başına ortak
bir ata konarak ve canlıların birbirlerinden türedikleri söyle-
nerek evrimsel gelişme açıklanmaya çalışılmıştır. Bu noktada
varlıkların hiyerarşik sıralamasının ne kadar doğru olduğunu
sormak gerekir. Bal yapan arının, denizde sonar sistemi olan
yunusun, uzun göç yollarını izleyen kuşların ve konuşma ye-
teneğiyle insanın hangi kritere göre sınıflaması yapılacaktır?
Birçok canlı kendi özel becerisinde diğer tüm canlılardan daha
iyidir. Bu farklı becerilere sahip canlıların hiyerarşik sırasını,
kim hangi kriterle belirleyecektir ki ‘varlık merdivenleri’ne
yerleştirilebilsin? Canlılar üzerine modern araştırmalar can-
lıların özgün yanlarını daha çok ortaya koymuştur ve bu, ‘hi-
yerarşik bir varlık merdiveni’ kurmanın imkânsızlığını gös-
termektedir. İnsanın ve diğer birçok canlının, kendilerine has
alanlarda diğer canlılara üstünlükleri vardır ve canlıların hi-
yerarşik sıralaması için hangi ölçüyü alırsak alalım, pek çok
canlıyı birbirine göre konumlandırmak mümkün olamayacak-
tır. Günümüzdeki canlı sınıflamalarının hemen hepsi, canlı-
ların hiyerarşik sınıflamasıyla ilgilenmeden, özellikle canlı-
ları benzerliklerinden hareketle sınıflama üzerine kuruludur.
Linnaeus’un doğanın dengesinden bahsederken ‘yaşam
mücadelesi’ni vurgulaması, Darwin’in ‘doğal seleksiyon’ fikrinin
Evrim Teorisi Ortaya Konmadan Önceki Felsefe, Bilim ve Biyoloji Tarihi
87
oluşmasında kavramsal olarak arka plan oluşturmuştur.
179
Fi-
ziksel benzerliklere göre sıralama yapan Linnaeus’un, insan
ile maymunu beraber sınıflamasının da Evrim Teorisi’ndeki
insanı maymundan türeten anlayışı kolaylaştırdığı söylenir.
Ayrıca dünyanın yaşını Usher’i takip edenlerden çok daha
yüksek bulması da Evrim Teorisi’ni savunmayı kolaylaştırıcı
nitelikte olmuştur.
Linnaeus’un sisteminin sorunlu bir yanı, türlerin yok olma-
sını mümkün görmemesidir.
180
Bulunan fosillerin birçok canlı
türünün yok olduğunu göstermesi, Linnaeus’un, Tanrı’nın dü-
şüncelerini sandığı gibi doğru okuyamadığını gösterdi. Oysa
en basit gözlemle, insanların veya diğer canlıların birçok bi-
rey canlıyı öldürdüğünü herkes gözlemleyebilmektedir; bir
türün bireylerinin yok olması mümkünse, neden tüm türün
yok olması mümkün olmasın? Türler de bireylerden oluşmu-
yor mu? Anlaşılıyor ki kendi akıl yürütme süreçleriyle ulaş-
tığı kategorileri varlığa uygulaması, biyoloji tarihinin en ba-
şarılı ve etkili simalarından biri olan Linnaeus’u yanıltmıştır.
Linnaeus’un yaklaşımında türün mensupları ortak özellik-
leri paylaşırlar, türlere içkin bu özler Tanrı tarafından yaratıl-
mıştır. Biyoloğun görevi bu özleri bulmak ve türleri cinsleriyle
(genus) tanımlamaktır.
181
Türler konusunda özcü yaklaşımı sa-
vunanlar, bu özleri değişmez ve sürekli özellikler olarak gö-
rürler. Oysa özcü yaklaşıma katılmayanlara göre türlerin or-
tak özellikleri varsa da bunlar, özcülüğün savunduğu gibi
değişmez ve sürekli değillerdir.
182
Bu tarzda varlık anlayışında
‘tür’ kavramı sadece pratik faydaları açısından yararlı olsa da,
canlılar dünyasında bir gerçeğe karşılık gelmez. Linnaeus’un
varlık anlayışına göre ise ‘türler’ gerçek varlıklardır. Türlerin
179 Ernst Mayr, The Growth of Biological Thought, s. 341.
180 Peter J. Bowler, Evolution the History of an Idea, s. 60.
181 Marc Ereshefsky, Species and the Linnean Hierarchy, s. 287.
182 Ernst Mayr, Toward A New Philosophy of Biology, s. 345.
Dostları ilə paylaş: |