Tanrı İnancı, Dinler ve Evrim Teorisi
307
yola çıkarak karar verilemez; ancak doğa yasalarının neliği-
nin irdelenmesi ve gerçekleşen olayların yorumlanmasıyla bir
kanaate varılmaya çalışılabilir.
Determinist bir evrende hiçbir boşluk yoktur: ‘A’ hep ‘B’yi,
‘B’ hep ‘C’yi belirler, ‘B’ gerçekleştiği zaman arkasından ne
geleceği bellidir, aksi bir durum mümkün değildir. Bu tip bir
evrende Tanrı’nın evrene müdahalesinin nasıl gerçekleştiği
ile ilgili sorun karşımıza çıkar. Evrenin yasalarının muhafa-
zası ve Tanrı’nın evrensel yasaları araçsal sebep olarak kul-
lanması gibi Tanrısal müdahalelerin, determinist yasalar ihlal
edilmeden de mümkün olduğu, birçok teist filozof ve teolog
tarafından savunulduğu için, en büyük sorun özellikle din-
lerin, Tanrısal müdahalelerin bir kısmının ‘mucize’ şeklinde
gerçekleştiği ile ilgili iddialarında ortaya çıkar. Teologlar ge-
nelde ‘mucizeler’i doğa yasalarının ihlali veya askıya alınması
olarak anlamışlardır. Buna göre ‘B’nin ‘C’yi gerçekleştirmesi
gerekirken ‘C’ gerçekleşmez ve ‘M’ gerçekleşir. Bilimsel ola-
rak ‘C’nin ‘B’ etkisinin sonucu olması gerekirken; söz konusu
teologlar, ‘M’nin gerçekleştiğini söyledikleri için, materyalist-
ateist kimi düşünürler, dinin bilime aykırılığını özetlenen bu
hususa dayandırmışlardır.
Dinlere karşı yapılan bu itiraz sadece ateizmden değil, kimi
zaman teolojik kökenli yaklaşımlardan da gelmiştir. Spinoza,
doğa yasalarının, Tanrı’nın doğasının ve mükemmelliğinin bir
sonucu olduğunu, Tanrı’nın bu yasalara aykırı hareket ettiğini
iddia edenlerin, Tanrı’nın kendi doğasına aykırı hareket ettiğini
söylemek gibi bir saçmalığa düşeceklerini söyler.
564
Spinoza,
doğa yasalarının, Tanrı’nın doğasından kaynaklandığını söy-
lerken Descartes’ın etkisindedir.
565
Fakat Descartes için Tanrı
564 Benedictus de Spinoza, Tractatus Theologico-Politicus, çev: Samuel Shirley,
Brill Academic Publishers, 1997.
565 Rene Descartes, Metod Üzerine Konuşma, s. 44.
Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
308
ile evren farklı cevherlerdi ve onun vurgusu, mekanik bir bi-
lim anlayışını kurmak içindi; mucizeleri inkâr etmek için böy-
lesi bir yaklaşımı kullanmadı. Oysa Spinoza, monist idi, Tan-
rısal cevher ile doğayı özdeşleştirmişti; bu yüzden, Tanrısal
doğa ile doğa yasaları arasındaki geçişi doğrudandı ve muci-
zeleri doğa yasalarına aykırı gördüğü gibi, Tanrısal doğaya da
aykırı görüyordu. Schleiermacher de teolojik sebeplerle, doğa
yasalarının ihlali anlamındaki mucize anlayışının Hıristiyan
teolojisinden çıkarılması gerektiğini savundu. O, nedenselliği
mantıki bir zorunluluk olarak kabul etmişti ve evrensel her
olguyu Tanrı’nın eseri olarak görse de bu olguların doğa ya-
saları çerçevesinde, bu yasalar ihlal edilmeksizin gerçekleşti-
ğini savunmuştu.
566
Gerek Spinoza gerek Schleiermacher, kla-
sik fiziğin Newtoncu determinizm şeklinde hüküm sürdüğü
evren anlayışının hâkim olduğu yıllarda yaşamışlardır ve fel-
sefelerinde bunun etkisi vardır.
Fizikteki determinist yaklaşımın bize en doğru evren tab-
losunu sunduğunu düşünenlerin, gerek doğa yasalarının askıya
alındığı gerek alınmadığı modellerle mucizeleri temellendir-
meleri için birkaç farklı yaklaşım mümkün olabilir. Bu yak-
laşımlar şu şekilde sıralanabilir:
1- Tanrı’nın mucizeleri gerçekleştirmek için bir süreliğine
doğa yasalarını askıya aldığı söylenebilir. Buna göre Tanrı bir
süreliğine bu yasaları askıya alıp peygamberlerin desteklene-
ceği veya türlerin yaratılacağı bir sistemi öngörmüştür. Tanrı-
sal yasalar (Sünnetullah) doğa yasalarını da içeren fakat daha
geniş bir anlamda anlaşılmalıdır. Bu anlayışın bakış açısına
göre Hz. Musa’nın denizi ikiye ayırması için mevcut yasalar
durdurulmuştur;
567
Tanrı, Hz. Musa için bu mucizeyi gerçek-
leştirerek, kendisinin doğa yasalarına hâkimiyetini ve istediği
566 Friedrich Schleiermacher, The Christian Faith, T. and T. Clark Publishers, 1999.
567 Bakınız: Tevrat, Çıkış 14-21, Kur’an-ı Kerim, Şuara Suresi, 26/63.
Tanrı İnancı, Dinler ve Evrim Teorisi
309
zamanda bu yasaları askıya alacağını göstererek insanlara kanıt
sunmuştur. Bu yaklaşımda, doğa yasalarının bazen askıya alın-
ması, Tanrısal yasaların ve Tanrısal sistemin bir parçası olduğu
için; bu durum, Tanrı’nın kendisiyle çelişkiye düşmesi olarak
görülmez. Bu görüşte olanların Spinoza ve Schleiermacher’e
verecekleri muhtemel cevap; onların, doğa yasaları ve Tanrı-
sal hikmet hakkında eksik bilgileriyle konuştukları, Newtoncu
evren anlayışını Tanrısal Doğa’nın anlaşılması için tam gü-
venilir bir rehber olarak kabul etme hatasına düştükleri, şek-
linde olacaktır. (Newton’un kendisi de Tanrı’nın kimi zaman
doğa yasalarını ihlal etmek suretiyle mucizeler oluşturduğunu
ifade etmiştir.) Mekanik kurallarla çalışan bir makinenin, ba-
zen durdurulup, parçalarının, makinenin geliştirilmesi için de-
ğiştirilmesi gibi bir istisna, nasıl makinelerle ilgili daha geniş
bir yaklaşım açısından, makinenin mekanik sistemine aykırı
bir olgu olarak görülmemekteyse; aynı şekilde, peygamber yol-
lamak gibi bir istisnanın, doğa yasalarının ihlal edilmesi gibi
bir istisna ile birleştirilmesi, Tanrı’nın en geniş anlamıyla sis-
temi (Sünnetullah) açısından bir çelişki oluşturmaz.
2- Tanrı evrende olacak her olayı önceden bilecek ve hesap-
layabilecek güce sahip olduğundan, en baştan her şeye müda-
hale ettiği de savunulabilir. Bu görüş, Tanrı’nın baştan müda-
hale ile varlıklar arası uyumu sağladığını
568
söyleyen Leibniz’in
felsefi sistemine benzer. Bu görüşün savunulması, İzafiyet Te-
orisi ile zamanın izafi olduğunun ortaya konmasından sonra
daha da kolaylaşmıştır.
569
İzafiyet Teorisi’nin ortaya koyduğu
zaman anlayışına göre on üç milyar yedi yüz milyon yıl önce
(Big Bang’in tahmini başlangıç zamanında)
yapılan bir mü-
dahale ile bir olay olmadan bir saniye önce yapılan müdahale
568 G. W. Leibniz, Monadoloji, çev: Suut Kemal Yetkin, Milli Eğitim Bakanlığı Yayın-
ları, İstanbul (1997), s. 9-11
569 Albert Einstein, İzafiyet Teorisi, çev: Gülen Aktaş, Say Yayınları, İstanbul (2001),
s. 26-28. ; 57-59.
Dostları ilə paylaş: |