Fuat aydin



Yüklə 0,71 Mb.
səhifə4/7
tarix22.10.2018
ölçüsü0,71 Mb.
#75418
1   2   3   4   5   6   7

İBADETLERİ

Keşişler ve normal dünyevi hayatlarını devam ettirenlerden (laik) oluşan Cayin inananlar topluğunda (samga), ilahilerden, kutsal mekânları ziyaret etmekten ve yirmi dört tirthankaranın heykellerine meyve, pirinç ve süt takdimelerinden oluşan ibadet, laiklerin işidir. Bu tür törenlere katılsalar da, keşişler onları yönetmezler. Onların işi, laikler için örnek alınacak bir hayat yaşamak ve çok az bir derecede de olsa, öğretmektir. Öğretme işleri de, keşişlerin yağmur mevsimlerinde sığındıkları yerlere, laikler onları dinlemek maksadıyla geldiklerinde gerçekleşir

Cayinlerin mabedlerindeki ibadet nesneleri tirthankaraların heykelleridir. Doğası gereği yaratıcı tanrıyı kabul etmemelerine rağmen hem tirthankaralar hem mükemmelliğe ulaşan ruhlar hem de Hinduizm’den geçmiş olan bazı küçük tanrılar ibadete konu olurlar. Cayin mabetleri başta yirmi dört tirthankara olmak üzere, kurtuluşa erenlerin ve küçük tanrıların heykelleriyle doludur. İbadette heykellerin kullanılması, bunların kurtuluşa ermeye çalışanlara örnek oluşturmaları ve kendilerine ibadet eden kimselerin zihinlerini nirvanaya hazırlama amacına yöneliktir. Mabetlerde bulunan cinaların, çoğunlukla da beyaz kireç taşından yapılmış olan heykelleri, onların arınmış durumunu gösterir ve simetrik ve mükemmel çıplak bedenleri evrenin tepesinde ikamet eden üstün insanın dinginlğini akla getirir.

Her gün şafaktan önce Cayinler kalkar ve ellerindeki 100lük tesbihlerle Beş Büyüklere, yüce varlıkların beş sınıfına dua ederler. Elleri doğuya, kuzeye, batıya ve doğuya doğru açık bir şekilde şu duayı tekrarlarlar: “Arhatları selamlıyorum, siddhaları selamlıyorum, âchâryaları selamlıyorum, upadhyâsaları selamlıyorum, bu dünyadaki bütün saddhuları selamlıyorum”. Burada selamlananlar sırayla, bedenlenmiş mükemmeller, tirthankaraları da içeren bedenden sıyrılmış mükemmeller, asketik liderler, öğretici azizler ve diğer bütün asketiklerdir.

Keşişler ve sınırlı bir zaman için keşiş kurallarını takip edebilecek laik için dini uygulamalar, bir günde kırk sekiz dakikalık ibadeti ve oruç tutmayı içerir. Manastırlarda ise, günah itirafı, günahın yol açtığı karmadan kurtulmak maksadıyla yönetici tarafından verilen bir cezanın/keferatin kabulü vardır. Gece ise, Beş Büyükler selamlanır ve tesbih çekilir. Cayinin kaderinden kendisinden sorumlu olduğu popüler bir dizenin sözleriyle hatırlatır: “Ruh yapandır ve yapmayandır ve kendisini mutlu yapar, mutsuz yapar, kendi kendinin dostudur ve kendi kendinin düşmanıdır, durumunun iyi mi kötü mü olacağına kendisi karar verir”.

Svetambara Cayini ibadetleri, sabah saat yediden sonra mabedi ziyareti içerir. Cayin, banyo yaptıktan ve temiz elbiseler giydikten sonra kutsal atkıyı beline dolar ve mabede doğru gider. Onun etrafında, inancının üç mücevherini: “Doğru bilgi”, “doğru inanç” ve “doğru davranış” üzerinde tefekkür ederek üç kez dolanır. Ayakkabılar, çoraplar ve ister Cayin ister ziyaretçi olsun herkesin sahip oldukları deri nesneleri mabedin dışında bırakmaları gerekir. Sundurmada, kaşlarının arasında üç parmağıyla safrandan bir işaret koyar ve bütün günahları ve tasaları bir kenara bırakmak için nissah kelimesini tilavet eder.

Mabette ibadet eden kişi, makama doğru ilerler ve burada bulunan belli başlı tirthankaraların heykellerini yıkama hakkı için harekete geçer. Heykelin önündeki mücevherleri ve çiçekleri kaldırır ve heykel su, süt ve beş nektar ile yıkanır. Kuruduğunda onu ovar ve sıvı safranı ayak parmaklarından başına kadar, vücudundaki on dört yere sürer bu sırada da övgü maksadıyla dizeler okur. Eşikte mum ve lambalar sallanır ve bir prinç takdimesi kapının önündeki bir tepsiye konur. Bu prinç, dinin üç mücevherini temsil etmesi için ay şeklinde, üç grup halinde ve svastika (gamalı haç) şeklinde yapılır. Heykel yıkandıktan ve takdimeler sunulduktan sonra ibadet eden, bütün bu yaptıklarının en önemlisi olarak kabul edilen bhâva pûjayı (manevi ibadeti) icra eder. Üç kez heykelin önünde secdeye kapanır sonra, tirthankaraların faziletlerini sayar ve onları över. Son olarak da, heykele doğru reverans yapan elleriyle kapıya doğru gider ve bu şekilde yaparak mabetten ayrılır.



Svetembaralarda, heykellere gösterilen ihtimam ve mabet ritüelinin icrası, Brahminlere ya da diğer Hindu kastlarına mensup kimselere tevdi edilir. Akşam ibadetinde yalnızca bu rahip dâhili makama girer, baş heykelin önündeki lambaları ve mumları yakar. İbadete katılanlardan en yüksek teklifi sunan, sallamak için lambaları alır ve geri kalan diğerleri ise ise davullara ve gonglara vurulurken ilahiler söylerler.

Digambarların mabetlerindeki resmi görevlileri Cayinler’dir ve ibadet cemaatle yapılır. Takdim edilen bütün prinçler ve kurutulmuş meyveler, baş heykelin önündeki bir masaya konulmak üzere, geniş bir tepsinin üzerinden alınır. Sonra monoton bir şekilde bir şeyler söyleyerek ve diz çökerek tepsinin üstündeki bütün şeyler svastika ile işaretlenmiş olan boş bir tepsiye nakledilir. Arkasından, onu rahibin kendi kendine mantraları tekrarladığı, boyun eğdiği, diz çöktüğü ve başıyla yere dokunduğu manevi ibadet takip eder. Gece böceklerden korumak maksadıyla camla korunmuş bir lambal yakılır, ilahiler söylenir ve kutsal sözler tilavet edilir (Parrinder, 1961, s. 66-68).

Cayinlerin kutladıkları bayramlara gelince, en çok bilineni erkek ve kadın keşişlerin yağmur mevsimi için sığınakta oldukları Ağustos’da kutlanan Pajjsanadır. Bu bayramı Svetambaralar sekiz Digambaralar on gün olarak kutlarlar. Bu günlerde mümkün olduğu ölçüde oruç ve meditasyonlar yapılır. Son günde keşiş olmayan Cayinler bir önceki yıl düşünce, söz ya da fiili olarak yapmış olabilecekleri herhangi bir suçtan dolayı bütün varlıklardan af dilerler. Ailenin en yaşlılarının en gençlerden ve işverenlerin işçilerinden af dilemeleri adettir. Bu bayram, laiklerin asketiklerin hayatlarına katılma imkânı sağladığı gibi aynı zamanda keşişleri ve laikleri bir araya getirir ve cemaat kimliğini güçlendirme işlevi de görür (Nanavati, 1974, 101; Folkert, 1991, s. 271).

Kutsal yerlere hac, Cayinler için önemli bir faaliyettir ve mabet ibadetinin (puja) maksatlarıyla yakından ilişkilidir. Hac mekânları, nihai kurtuluşa ulaşmış tirthankaraların ve büyük Cayin azizlerinin hayatlarındaki bir takım olayların yaşadığı yerlerdir. Sofu laik kişiler, bu yerleri büyük mabetler ve makamlarla donatmışlardır. Büyük hac yerleri arasında şunlar sayılabilir. Bihar şehrindeki Sameta Sikhara, Pavati ve Saurashtra’daki Girnar Dağı. Bunlar, tirthankaraların kurtuluşa ulaştıkları yerlerdir. Gujarat’daki Shatrunjaya, Rajasthan’daki Abu Dağı ve Karnataka’daki Shravana-Belgola büyük mabet ve tirthankarların ve öteki cayin azizlerinin asketizminin anısına yapılmış olan anıtların bulunduğu alanlardır (Folkert, 1991, s. 270)

MEZHEPLERİ

Cayin cemaat içindeki en eski ayrılık Digambara (hava giyinenler ya da çıplaklar) takipçileriyle Svetambara (beyaz giyinenler) bağlıları arasında oldu. Birinciler, Mahavira’nın dünyayı tam bir terkin ifadesi olarak elbiselerini çıkarması geleneğini takip ettiklerini düşünürler. Bu ayrılığa daha sonra başka farklı düşünce noktaları da ilave edilince Cayinizm’in iki ana gruba ayrılması kalıcı bir hale gelir. Digambaralar, normal hayatlarını kesintiye uğratmaksızın hava giyinemeyceklerini bu yüzden de kadınların kurtuluşu gerçekleştirmeye muktedir olmadıklarını kabul ederler. Kadınlar yalnızca, erkek olarak yeniden bedenlenmeleri durumunda ancak kurtulabileceklerdir. Yine onlar, Svetambaraların Mahavira’nın esas olarak bir Brahman ailesinden olan Devânanda rahminde bulunduğu ancak tirthankaralar kşatriyadan olmaları gerektiği için bir kşatriya leydisi olan Trişalâ’nın rahmine nakledildiğini de reddederler. Digambaralar mö. üçüncü ve dördüncü yüzyılda birkaç cemaate daha ayrıldılar ancak bunlar arasındaki ayrılık konuları yüzeyseldir ve önemsizdir.

Cayinler arasındaki söz konusu ayrılık bugün hala devam etmektedir. Svetambaraların merkezi Kathiavar, Digambaraların merkezi ise Mysore’dir.

Yararlanılan Kaynaklar

Aydın, Fuat (2006). Hint Dini Düşüncesinde İnsanın Özgürlük Arayışı, Ataç Yayınları, İstanbul.

Cole, W. Owen (1996). Six World Faiths, Cassell Publishers Limited, London.

Couliana, Ioan P. (1997), Mircae Eliade (t.y). Dinler Tarihi Sözlüğü, çev. Ali Erbaş, İnsan Yayınları, İstanbul.

Dendekar, R. N. (1971). “Hinduism”, J. Bleeker and Geo Widengren (ed.), Historia Religionum: Religions of the present, E. J. Brill, Leiden.

Hiriyanna, M. (2005). Outlines of Indian Philosophy, Molilal Banarsidas Publishers, Delhi 2005.

Jaini, Padmanah S. (1979). The Jaina Path of Purification, Motial Banarsidass, Delhi.

Klostermaier, Klaus K. (1994). A Survey of Hinduism, State University of New York Press, Albany.

Klostermaier, Klaus K. (1998). A Short Introduction to Hinduism, Oneworld Publications, Oxford.

Klostermaier, Klaus K. (1999). A Concise Encyclopedia of Hindusm, Oneworld Publications, Oxford.

Kulke, Hermann -Dietmar Rothermund (2001). Hindistan Tarihi, çev. Müfit Günay, İmge Kitabevi, Ankara.

Parrinder, G. (1961), Worship in the world Religions, Faber and Faber, London.

Raghavan, Venkatarama (1974). “Hinduism”, İsma’îl Râgi al Farûqî (ed.), Historical Atlas of the Religions of the World, Macmillan Publishing Co. Inc, New York.

Weightman, Simon (1991), “Hinduism”, John R. Hinnels (ed.), A Handbook of Living Religions, Penguien Books, London.




BUDİZM

GİRİŞ

Budizm’in dinler tarihinin mi dolayısıyla bir din ve felsefe tarihinin mi dolayısıyla da felsefi bir sistem mi olduğu zaman zaman tartışılan bir konudur. Ancak onun ruhlara, tanrılara, kendisine hedef olarak koyduğu fakat tanımlanamaz olarak kabul ettiği nirvana inancından ve kutsal-kutsal olmayan arasındaki ayırımdan (bu dünyadan olan/lauikaka ve bu dünyadan olmayan/lokattara) ve “sekiz seçkin yol” öğretisinden dolayı bir din olduğu hususunda bugün genel bir uzlaşı vardır. Fakat bu onun diğer dinlerle aynı kategoride değerlendirildiği anlamına gelmez. Budizm bir kurtuluş yoludur; tanrıyla ya da dünyayla değil, özellikle akıllı varlıklar olan beşerin hayatıyla ve onun maruz kaldığı genedoğumun yol açtığı acının/ıstırabın kaldırılmasıyla ilgilenir. Kurtuluşa ulaşmak ne karşı çıktığı Brahmanların yönettiği ritüel kurbanlar, ne inanç ne de tanrısal iradeye değil, “eşyanın gerçek mahiyetinin ne olduğu”nu anlama yoluna dair derin bir anlayışa dayanır.



TARİHSEL SÜREÇ

Mö. altıncı yüzyılda Brahmanların hâkim olduğu, kurbanın kurtuluşa götüren yegâne yol alarak kabul edildiği ve acımasız bir kast sisteminin bulunduğu bir dönemde alternatif kurtuluş yolları bulmak maksadıyla ortaya çıkan birçok hareketten bugün yalnızca ikisi varlığını devam ettirmektedir. Birincisi bir önceki ünitede gördüğümüz Buddha’nın yaşlı bir çağdaşı olan Mahavira tarafından kurulan Cayinizm; ikincisi ve birincisinden daha da önemlisi olanı ise Budizm’dir. Doğduğu yerin dışına çıkmayan birincisinden farklı olarak Budizm, kurucusunun vefatından sonra Hindistan’ın doğusunda, kuzeyinde ve güneyinde kalan ülkelere yayılmış ve yerel kültlerin katkısıyla farklı nitelikler kazanarak bulunduğu ülkelerin ya hâkim dini ya da önemli dinlerinden biri haline gelmiştir.

Bir din olarak Budizm’in tarihi, Goutoma Siddhartha’ya kadar geri gider. Siddhartha 35 yaşında Bodhi ağacının altında, dört soylu gerçeği keşfeder. O artık aydınlanmış, uyanmış bir kimsedir (Buddha). Bu halde dört hafta kalan ve bulduğu gerçeğin, anlaşılmasının zorluğundan dolayı insanlara anlatılıp anlatılmaması hususundaki tereddüdünü, Tanrı Brahman’nın müdahalesi ve kurtulacak olan insanların sayısının çokluğu ortadan kaldırır. Daha önce çile hayatını bıraktığı için kendisini terk eden beş müridini Varanasi/Benares’deki geyik parkında bulur ve onlara dört soylu gerçek ve çilecilikle dünyevi zevkler arasındaki orta yoldan bahseder. “Dharma/yasanın çarkını döndürmek” olarak bilinen bu ilk vaaz aynı zamanda, bugün Batı literatüründe Budizm, kendileri tarafından ise Buddha-sasana (Buddha talebeliği) olarak anlandırılan dinin tarihinin de başlangıcını oluşturur. Bu beş kişi, onun öğretisini kabul ederek arhat (aziz) haline gelirler ve daha sonra sangha adını alacak olan Budist cemaatin ilk çekirdeğini oluştururlar. Bir süre sonra Benaresli bir sarrafın oğlu ve ailesi de cemaate girer. Kısa zamanda cemaatin sayısı altmışa yükselir. Uruvila’daki gösterdiği birçok mucize sayesinde Agni tapınıcısı olan Brahmanlara ve Kasyapa kardeşlere öğretisini kabul ettirmeyi başarır. Kasyapa’nın bin kadar müridini de öğretisine dâhil eder. Bu andan itibaren yeni öğretiyi kabul edenlerin sayısı hızla artar. Kırk beş yıllık faaliyeti boyunca krallar da dâhil birçok mürit edinen Buddha, Kuşinagara’da seksen yaşında vefat ettiğinde (parinirvana=nirvanaya girme/ölme) cenazesinde binlerle ifade edilen bir cemaat toplanır.

Buddha’nın vefatından sonraki yaz, Kral Ajataştru’nun desteğiyle, öğretisini emanet ettiği Maha-Kaşyapa’nın gözetimi altında Rajagrah’da bir mağarada bir toplantı yapıldı. Budizm tarihinde birinci konsil olarak kabul edilen bu toplantıda keşişler, doktrini (dharma) ve disiplini (vinaya), onların nakli ve haklarındaki başka birçok tartışmayı hallettikten sonra derlediler. Buddha’nın nirvanaya ulaşmasından yüzyıl sonra sangha arasında, özellikle manastır kurallarının yorumu ve Buddha’nın manevi statüsü hakkındaki olmak üzere bir takım kanaat farklılıkları ortaya çıktı. Kral Kalasoka’nin hâkimiyeti sırasında Vesali’de ikinci konsil gerçekleştirildi. Keşişlerin en yaşlısı olan Sabbakami’nin başkanlık ettiği bu konsilde, ayrılıklar giderilerek vinaya ve dhammanın sahihliği onaylandı. Bu konsilde üzerinde uzlaşılan vinaya ve dhamma Budizm’deki bütün okullardaki öğretinin temeli kabul edildi.

Hem kendisi hem de bazı şakirtlerinin birkaç komşu ülkeyi ziyaret ettiklerine dair bilgiler olsa da, Buddha’nın faaliyet sahası hayatı boyunca kuzey Hindistan ve Hindistan’ın güneyindeki birkaç küçük toplumla sınırlı kaldı. Sonraki iki yüzyıl boyunca Hindistan’ın başka bölgelerine yayılmış olsa da, Kral Aşaoka’nın onu din olarak kabul etmesine kadar (mö. 3. yüzyılın ortası), Budizm’in gerçek bir yayılım gerçekleştirdiği söylenemez. Kalinga’yı işgalinin hayatı için dönüm noktası olduğu Maurya Hanedanlığının kralı Aşoka (mö. 304-232), burada sebep olduğu ölümlerden dolayı büyük bir pişmanlık duydu. Halkı dindarların kurallarını yerine getirmeye teşvik etmek için gerektiğini düşündüğü bir takım adımlar attı ve onlara rehberlik yapsın diye kayalara oyulmuş fermanlar yayımladı. Aşoka’nın Budizm’e büyük faydaları dokunmuş olduğu ve mesela, seksen dört bin stupa inşa ettiği söylenir.

Aşoka’nın koruyuculuğu altında üçüncü yüzyılda Pataliputra’da Buddha’nın öğretisinin hakiki doğasının belirlendiği, Budist kutsal metin külliyatının tripitaka (üç sepet) olarak tamamlandığı üçüncü konsil gerçekleştirildi. Bunun arkasından Aşoka, Budizm’i yaymak maksadıyla farklı bölge ve ülkelere; Yavanalar’a (İranlı Yunanlılar), Gandhara’ya, Keşmir’e, kuzeydeki Himalaya bölgelerine, Hindistan’ın batı kısımlarına ve Malaya ve Sumatra’ya misyonerler gönderdi. Bunların yanı sıra fermanlarında, Suriye, Mısır, Makedonya, Epirus (kuzey Yunanistan) ve Cyrenia’ya ( kuzey Afrika) da misyonerler gönderdiği zikredilir. Miladi birinci yüzyılda Kuşhan imparatoru Kanişka da, merkezi Asya’ya, Çin’e ve Moğolistan’a misyonerler gönderdi.

Yedinci yüzyıla kadar Budizm Hindistan’da gelişti ancak bu tarihten sonra burada, sanghanın gücündeki düşüş, laik desteğin azalması, Cayinizm’in yayılması ve ibadet ve felsefi bakımdan tutarlı, tedricen Budizm’i içine alan Hinduizm’in ortaya çıkmasıyla bir çöküş yaşadı. Bu çöküşe rağmen, Nalânda, Valabhi ve Taksila gibi Budist manastır ve üniversiteler varlıklarını devam ettirdiler. Müslüman fetihler ve on birinci yüzyılda İslam’ın yayılışı, Budizm’in Hindistan’ın kültürel hayatındaki, bazı kısımlarında devam eden, belirleyici etkisini sona erdirdi.

Yaklaşık 1850’den itibaren, Asya’daki yenilenmiş Budist faaliyetle uyumlu olarak Budizm Hindistan’da bir canlanma yaşadı. Bu Budist uyanışa batılı bilim adamlarının Budist kutsal metinleri, onların çevirileri ve tarihsel değere sahip kitapların yayınlanmasının da bir katkısının olduğu genel olarak kabul edilir. Batılıların bu çalışmaları, geçmiş kültürlerinin oluşumunda büyük katkısı olan Budizm hususunda Hindu bilim adamlarının çalışmalar yapmalarına sebep oldu. Hindistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra, Hindistan’ın yetiştirmiş olduğu en büyük insan olan Buddha’yı onurlandırmaya yönelik yoğun bir istek var oldu. Bunun bir sonucu olarak, Budist semboller ulusal bayrağa konuldu. Birçok Budist kutsal anıtı restore edildi. Ortodoks Hinduizm’den büyük sıkıntılara maruz kalan “bastırılmış” sınıflar (dalit) Budizm’de kendilerine yer buldular ve Liderleri Ambedkar’ın (1891-1956) başkanlığında büyük bir kısmı Budizm’i kabul etti; bunun bir sonucu olaraktır ki, bugün Hindistan’da milyonlarca Budist vardır.

Her ne kadar Budizm Hindistan kökenli bir din olsa da, dışarıda bulunan Budistlerin sayısı oradakiyle kıyaslanamayacak kadar çoktur. Bu yüzden, çok kısaca da olsa Budizm’in Hint dışındaki yayılış tarihine de bir göz atmak gerekmektedir. Hindistan dışında Budizm’in yayıldığı yerler aynı zamanda onun, öz olarak aynı olmakla birlikte, oralardaki yerel kültürlerle karışarak doğduğu yerdekinden farklı Budist anlayış ve mezheplerin ortaya çıktığı yerlerdir. Bu farklılıklara uygun olarak Hindistan dışındaki Budizm’in tarihini Güney Budizm’i, Kuzey Budizm’i ve Doğu Budizm’i şeklinde ele almak uygun olacaktır.

Güney Budizm’iyle güney Asya ülkelerinden Sri Lanka, Seylan, Burma, Kamboçya, Endonezya, Laos, Tayland ve Vietnam gibi ülkelerdeki Budizm kastedilir. Budizm, Seylan olarak da bilinen Sri Lanka’ya yaklaşık mö. iki yüz ellide Aşoka’nın gönderdiği misyonerler vasıtasıyla Sri Lanka kralı Devanampityatissa zamanında gelmiştir. Aşoka’nın oğlu Mahinda tarafından Theravadin şeklinin getirildiği Budizm, o zamandan beri Sri Lanka’da çok güçlü olmuştur. Budist kutsal metinleri Hindistan’da şifahi olarak nakledilirken ilk olarak burada, mö. yaklaşık 25’de Pali dilinde olmak üzere yazıya geçirilmiş ve Pali Kanon olarak bilinmiştir. Sri Lankalı keşiş ve keşişeler Budizm’in hem Asya’da hem de dünyanın geri kalan kısımlarında yayılmasında çok önemli bir işlev görmüşlerdir. Seylan’da on dokuzuncu yüzyıldan itibaren İngiliz eğitimi almış laik kesimler arasında Budizm’in modernist bir versiyonu gelişti. Belli bakımlardan Protestan Hıristiyanlığın etkisi altında kalan bu insanlar “Protestan Budistler” olarak bilinirler. Bunlar, erken dönem metinleri öne çıkartan, laikler için daha çok rolü ve keşişler için daha çok sosyal faaliyeti savunurlar. Bu eğilimin hala mevcut olan bir örneği, Sri Lanka’da gelişen Sarvodaya Shramandâna Köy Gelişim Hareketidir.

Sri Lanka dışındaki güney Asya ülkelerinin dini ve kültürel gelişimlerinde de Budizm önemli bir rol oynamıştır. Sinhale sangha olarak bilinen Burma sanghası, özel meditasyon teknikleri geliştirme ve bunları öğretme özellikleriyle tanınırlar. Budizm’in güçlü bir yere ve daimi bir devlet desteğine sahip olduğu Taylan, Dharma hakkındaki öğretilerin ve uygulamaların gelişimi hususunda bir merkez haline geldi. Burada Budizm, bir devlet kurumudur. Seylan dışında Budizm bugün, Tayland, Kamboçya, Laos’da devlet dinidir. Kamboçya ve Laos’da halkın tamamı Budist’tir.

Kuzey Budizm’i, Tibet, Moğolistan ve merkezi Asya’daki Budizm’i içerir. Budizm, Tibet’e yedinci yüzyılda gelmiş ancak, kesin olarak yerleşmeye on birinci yüzyılda başlamıştır. Tibet’in ölü krallar kültü, ruhları ele geçirme/ ruhlar tarafından ele geçme, büyü, kötü ruh ve vampir çıkarma gibi inançlar üzerinde merkezileşen ve Bon olarak bilinen din, aynı zamanda Budizm’le yeniden doğum inancını paylaşmaktadır. Budizm tarafından etkilenen bu din, aynı zamanda Budizm’i etkilemiş ve Sanskritçe gurunun muadili olan lamayı kullandıkları için Lamaizm olarak bilinen Tibet Budizm’i ortaya çıkmıştır. Tibet Budistleri, çeviride ve edebi çalışmada, bilimde, mabet inşa etme ve onların varlıklarını sürdürme hususunda çok faaldiler.

Birinci yüzyılda Kanışka misyonerlerinden birini de Moğolistan’a gönderir. Budizm burada yerleşir ve ana dini olarak varlığını devam ettirir. Merkezi Asya’da birçok Budist imparatorluk olmuş ve son yıllarda yapılan kazılar, Budizm’in bu alanın geçmişindeki önemini ortaya koymuştur. Asya’da Budizm’den etkilenmeyen bir ülke yok gibidir. İki bin beş yüz yıldan daha uzun bir süredir Budizm Asya medeniyetinin gerisindeki birinci itki ve onun kültürel başarılarının ana kaynağı olmuştur.

Doğu Budizm’i kategorisi içinde Çin, Kore ve Japonya’daki Budizm yer alır. Çin’e Budizm ilk önce Kuzey Hindistan’dan İpek Yolu vasıtasıyla daha sonra da deniz yoluyla güney Asya ülkelerinden geldi. Budizm burada Budist tüccarlar ve onlara eşlik eden keşişler vasıtasıyla yayıldı. Çin’e mö. yaklaşık elli yılları civarında ulaşan Budizm burada dikkate değer bir genişleme gösterdi ve Budist metinlerin Çinceye tercüme edilme projesine yol açacak kadar büyük bir ilgi uyandırdı. Zamanla Budizm Konfüçyanizm ve Taoizm’le birlikte Çin’in üç dininden biri haline geldi. Hatta bazı krallıklarda devlet dini olarak kabul edildi; ancak zaman zaman da takibata maruz kaldı. Sri Lanka’lı keşişeler burada beşinci yüzyılda gelerek bir keşişeler tarikatı kurdular. Hindistan ve Sri Lanka gibi ülkelerle Çin arasında on ikinci yüzyıla kadar Budist öğreti ve uygulaması arasında yakın bir alış veriş vardı ve bunun bir sonucu olarak Budizm hem Konfüçyanizm hem de Taoizm’den etkilendi. Budist felsefesinin bir takım özelliklerini alan Yeni-Konfüçyanizm Budizm’in, halk düzeyinde güçlü olsa da, aydın kesim arasındaki etkisini tedricen zayıflattı. 1980’de itibaren ise Çin’de bir Budist uyanış oldu ve birçok Budist mabedi bugün aktif haldedir.

Kore’ye Budizm dördüncü yüzyılda Çin’den gelmiştir. Kısa bir sürede buraya yerleşen Budizm yedinci yüzyılda devlet dini olarak kabul edildi ve Budizm Kore kültüründeki hâkimiyetini bugüne kadar devam ettirdi. Kore’den altıncı yüzyılda Japonya’ya geçtiğinde Budizm kendisiyle birlikte Konfüçyanizm’in de içinde yer aldığı Çin kültürünü beraberinde getirdi. Kısa bir süre sonra, kraliyet çevrelerinde kabul edildi ve Japonya’yı 592’den 622’ye kadar yöneten prens Sotoku tarafından desteklendi. Japonya’da Budizm’in gelişmesinde ana rolü Çin Budizm’i (Chan Budizm) oynamıştır. Bir Japon keşiş Çin’e gitmiş ve dönüşte beraberlerinde Çince metinler getirmiştir. Japonya’da Konfüçyanizm’in gölgesinde kalmayan Budizm burada, Konfüçyanizm ve Japonya’nın yerli manevi geleneği olan Şintoizm’le birlikte faaliyet gösterdi ve nihai olarak Şintoizm’den etkilendi. Bu etkilenmeye rağmen farklı bir Budist gelenek oluşturarak (Zen Budizm) Japonya’da bulunan ana dinlerden biri olarak varlığını devam ettirdi.

KURUCUSU

Az önce ortaya çıkışını ve günümüze kadar olan tarihinden kısaca bahsettiğimiz Budizim’in/Buda Disiplinin (Buddha sasana) kurucusu olarak kabul edilen Buddha’nın tarihsel bir şahsiyet oluşu hususundaki tartışmalara, mö. üçüncü yüzyılla tarihlenen ve Buddha’nın doğduğu yerlere ilk Budist imparator olarak bilinen Aşoka’nın diktiği taşlar ve onlarda yer alan bilgiler sona erdirdi. Bu dikit taşlar onun tarihsel bir şahsiyet oluşunu kesin bir şekilde ortaya koydu. Ancak bu tarihsel Buddha hakkındaki bilgi kaynağıdır. Çünkü Budistler için Buddha yalnızca tarihsel olarak yaşamış bir şahsiyet değil o aynı zamanda, en azından bazı Budist gruplar için, mucizevî nitelikleri olan aşkın bir varlıktır da. Bu yüzden aslında Budizm’in kurucusu olarak Buddha’nın biri tarihin, öteki de inancın konusu olan birbirine girmiş olan iki hayatı söz konusudur. Burada önce tarihin Buddha’sının daha sonra da efsanenin ve inancın Buddha’sının portresi kısaca da olsa çizilmeye çalışılacaktır.

Talebeleri tarafından Buddha “bilen, aydınlanmış, uyanmış” sıfatıyla tanınan Gautama hakkında kesin olarak söylenecek şeyler onun, mö. 563 doğmuş ve 483 yılında vefat etmiş olduğudur. Kosalaların büyük ve güçlü krallığına bağlı olan, Nepal etekleriyle Rapti nehri arasında yer alan bugünkü Oudh eyaletinin kuzey doğusunda bulunan küçük bir krallık olan Sakyalar’ın yönetici sınıfına mensuptur. Buddha’nın ismi Siddhartha, aile ismi ise Gautama, babasının adı Suddhodana ve annesinin ismi de Mâya’dır. Siddhartha’nın annesi çocuğun (bugün Nepal’de bulunan Lumbini koruluğundaki) doğumundan yedi gün sonra vefat etmiştir. Mâya’nın kız kardeşi ve Suddhodana’nın bir başka eşi olan Mahapajâpatî annesinin yerini almıştır. Siddhartha, hareketli bir başkent olan Kapilavastu’da askeri konularda eğitilmiştir. Erken dönem kitaplar onun, brahmanik irfanı elde ettiğine dair herhangi bir işareti içermezler. Zengin gençler gibi, kış, yaz ve yağmur mevsiminde olmak üzere ikamet ettiği üç evi vardı. Bunlar güzel bahçeleri olan ve basit bir lüks içeren evlerdi. Evlendiği ve daha sonra şakirdi olan, Râhula adında bir oğlunun olduğu kaydedilir. Belli bir yaşta entelektüel ve manevi bir huzursuzluk yaşadı ve zevk dünyasına yönelik bir tatminsizlik hisseti. Bu tatminsizlik dünyanın geçiciliği ve insanın ölüme götürecek her türle hastalığa maruz kalacağı gerçeğinden kaynaklanmaktaydı. Babasının, oğlunun, dönemin düşünürlerinin genel bir eğilimi olan dünyayı terk ederek bir münzevi olacağı korkusu gerçekleşti. Siddhartha kendisini alıkoyacak her türlü zevk ve lüksü, bütün insanları ölümün köleliğinden kurtulmada kullanılacak hakikati arayan gezginlerin “evsizlik hayatını” takip etmek için terk etti. Yıllar süren bir arama sonunda bu aydınlanmayı buldu. Arkasından gezici bir tebliğci olarak uzun bir dönem boyunca Dört Aryan Hakikatini ve Sekizli Yolu tebliğ etti. Bu tebliğ sonunda birçok şakirt edindi ve hem erkek hem de kadınların yer aldığı bir manastır tarikatı kurdu. Seksen yaşında iken öldü. Ölümünün arkasından şakirtleri, “Aydınlanmış olanın sözlerini” bir araya getirdiler ve bunlardan, bir yüzyıl boyunca Pali Konon’un bütünü ve farklı yorumlarla yoğun Mahayana sutralar külliyatı ortaya çıktı.

Genel olarak din tarihi çalışanları, Buddha hakkında gerçek olanın yukarıda anlattığımız kısım olduğunu, bundan sonra anlatacaklarımızın ise sonradan ona izafe edildiğini, böylece de onun insanüstü bir portresinin ortaya çıktığını düşünürler. Oysa Budist metinlerin takdim ettiği Buddha, ölüm kelimesinin işaret ettiği her türlü hastalıktan insanlar kadar tanrıları da kurtarmak maksadıyla gökten inmiş bir güneş tanrısıdır ve onun doğumu ve ölümü zamanla yaşıttır. Bu açıdan bakıldığında Buddha, insan suretindedir ancak o bir insan değildir.

Buddha, her bir çağda yeni bir bedenle yeryüzüne inen aydınlanmaya hazır, aydınlanacak olanlardan, bodisattvalardan biridir. Buddha, aydınlanmanın gerçekleşeceği nihai gelişten önce farklı bedenlerde olmak üzere birçok kez bu dünyaya gidip gelmiştir. Tarihsel Buddha bedeni onun bu şekilde gidip gelişindeki yedinci bedenidir. Onu, şimdilerde gökte müstakbel Buddha, bir bodhisattva olan Maitreye takip edecektir ve mesela, bilkuvve Buddhalar olan, ancak bütün varlıklar kurtuluncaya kadar Budalıklarına başlamayı erteleyen başka boddhisattvalar da vardır.

Yeryüzüne son gelişinden önce Boddhisattva, Tuşita göğünde ikamet etmektedir. Buradayken on bin dünya sisteminin tanrısı bir araya gelerek, boddhisatvanın, yeryüzündeki acılardan evreni kurtarmak için son kez yeryüzüne dönme vaktinin geldiğini ona haber verdiler. Bunun üzerine bodhisattva, doğum yerini, zamanını ve doğacağı aileyi, annesini ve brahman kastında mı yoksa kşatriya kastından mı doğacağına karar verdi. Buddha, doğacağı dönemde hangi kast hâkim ise o kastta doğar. Buddha’nın doğduğu zamanda kşatriya kastı hâkim olduğundan, Sakya klanında, bu kasta mensup Suddhodana’nın karısı Mâha Mâya’dan, Kapilavastu’da doğmayı seçer. Mâya rüyasında göklerden inen beyaz muhteşem bir filin rahmine girdiğini görür. Bu, onun hamile olduğu ve doğacak olanın ya evrensel bir kral ya da bir buddha olacağı şeklinde yorumlanır. Boddhisattvanın beden bulması üzerine, dilsizler konuşmaya, sakatlar yürümeye, bütün ağaçlar çiçek açmaya, gökyüzünden lotus çiçekleri yeryüzüne inmeye başlar. Çocuk annesinin karnında görünmektedir. Doğum zamanı geldiğinde Mâyâ, Devahrada’daki ailesini ziyaret etmek için yola çıkar. Yol üstündeki lumbini koruluğunda mola verirler; doğum zamanının geldiğini hisseden anne dayanmak için bir ağaç dalına uzanır, ancak dal kendiliğinden ona doğru gelir. Bu şekilde, hiçbir acı duymadan doğum gerçekleşir. Çocuk onun böğründen doğar. Bu doğumun bakire olarak gerçekleştiği anlamına gelir. Çocuk toprağa düşer düşmez, dört yöne yedi uzun adım atar ve kendisinin bu dünyadaki ilk kişi olduğunu, insanlığı cehalet ve ıstıraptan kurtarmak için geldiğini ilan eder. Evrenin her tarafını aydınlık kaplar. Aynı zamanda, bütün buddhaların doğumunda olduğu gibi, onun gelecekteki eşi, atı ve şakirdi Ananda da doğar.

Beşinci günde, ad verme töreni yapılır ve çocuğa Siddhartha adı verilir. Brahmanlar arasında bulunan sekiz kâhinden yedisi onun evrensel bir kral yedincisi, Kondanna onun bir buddha olacağını söyler. Bu Kondanna, daha sonra Buddha’nın ilk şakirtleri olacak olanlardan biridir. Onun bir buddha oluşuna yol açacak dört işaret; “yaşlanmanın tükettiği bir adam, hasta bir adam, ölmüş bir beden ve bir münzevi” olduğunu öğrenen prensin babası, oğlunun bunlarla karşılaşmasına engel olmak ve onun zihnini dünyevi zevklerle meşgul etmek için elinden geleni yapar. Annesi doğumdan sonraki yedinci günde ölür ve otuz üç tanrının göğünde yeniden doğar. Bunun üzerine çocuk, teyzesi ve sütannesine, Matron Gautami’ye emanet edilir. Bu arada Siddhartha, Çiftçilik Bayramında ilk mucizesini gösterir. Bir bambu ağacının altında oturur ve güneş dönerken, ağaçların gölgesi de güneşe uygun olarak yer değiştirirken Sidhattha’nın altında oturduğu ağacın gölgesi hiç yer değiştirmemektedir. Bunu fark ettiğinde kral çocuğu selamlar ve bu sana sunulan ikinci saygıdır, diye bağırır. Boddhisattva büyürken babası onun için, üç farklı yer inşa emiştir ve mevsime uygun olarak o bunların birinde oturmaktadır. Burada Bodhisattva’yı her türlü lüks kuşatmıştı ve ona hizmet için tayin edilmiş binlerce dans eden kız vardı. Bütün eğitimlerde başarı olmuş ve savaş sanatlarında mükemmelleşmişti.

On altı yaşına geldiğinde kral onu evlendirerek daha çok dünyevi hayata bağlamayı düşündü. Brahmanları sakya aileleri arasında bir kız bulmak için gönderdi ve Siddhartha’nın kuzeni olan Yosadhara eş olarak seçildi.

Evlendikten sonra babasının bütün engellemelerine rağmen tanrılar Siddhartha’nın geçeceği yol üzerinde birinci gün yaşlı bir insan, ikinci gün bir hasta üçüncü gün yakılmak üzere götürülen ölü bir beden ve dördüncü gün dünyayı terk etmiş münzevi bir keşiş olarak çıkarlar. Bunları gören Siddhartha ihtiyarlık, hastalık, ölüm ve var olmanın yol açtığı bu değişikliklerin üstüne çıkmış insan hakkında bilgi sahibi olur. Babasına yaşadığı bu dünyevi zevk hayatını terk etmeyi ve ölümün üstesinden gelecek yolu bulmak için gezgin derviş olmak istediğini söyler. Ancak babası bunu yapmaması için gerekli tedbirleri alır. Fakat Siddhartha, tanrıların da yardımıyla ailesinden ayrılır. At bakıcısıyla beraber şehir dışına çıkar. Sahip olduğu bütün dünyevi şeyleri ve atı bakıcısıyla geri gönderir. Ancak, atı onun hasretine dayanamaz ve ölür. Saçlarını keser ve Tanrılar tarafından kendisine bir hacı elbisesi temin edilir. Saçları ve elbisesi göğe götürülür. Ölüm ve kötülük tanrısı Mara, kurtuluş yolunu bulmasına engel olmak için, “eğer geri dönerse kendisine dünya imparatorluğunu vermeyi” teklif eder. Kabul etmeyince yeni fırsatları kollamak için onu takip eder.

Bunun arkasından Siddhartha, brahman üstatlarıyla dersler yaparak kendisini herkesin altından kalkamayacağı nefis terbiye tekniklerini, usullerini bir deri bir kemik kalıncaya kadar uyguladı. Bu yaptıkları etrafında beş şakirdin yer almasına yol açtı. Ancak yerine getirdiği şeylerin hedefi açısından kendisine bir fayda sağlamadığını fark edip, dünyevi şeylerden tat almaya başlayınca etrafındaki şakirtleri onu terk ettiler. Bunun üzerine yakınlardaki bir ormanda, altında bir tahta ya da masanın bulunduğu bodhi/bilgi/uyanıklık ağacının altında, “bedenim kurusa bile ölümün acısına yol açan şey ile onun ilacının bilgisine ulaşmadan oradan ayrılmayacağım”, der. Mara tekrar gelir ve tahtın kendisine ait olduğunu söyler. Siddhartha, tahtın kendisine ait olduğu ve bunun için gerekli niteliklere sahip olduğuna tanık olarak toprağa dokunur ve toprak buna tanıklık yapar. Mâra kötü ruhlardan oluşan ordusuyla saldırır, ancak bütün bunlar istenilen sonucu vermeyince Mâra savaşmayı bırakır ve onun gelişiyle ayrılan tanrılar tekrar Siddhartha’nın yanına geri dönerler. Sabaha kadar Siddhartha, buddha olmasını sağlayacak olan mertebelerin hepsini aşar. Sınırlı oluşum (pratiya samutpâda) döngüsünü tam olarak anlar ve mutlak uyanıklığa ulaşır o artık bir buddhadır. Yaşadığı mutlu halden dolayı bütün evrenin yüzü değişir.

Buddha kurtuluş bilgisine ulaştıktan sonra uyanıklık/bilgi ağacının etrafında yedi hafta kalır. Burada iki şey meydana gelir. Birincisi Mâra’nın başaramadığını onun kızları gerçekleştirmeye çalışır. Buddha’yı yoldan çıkarmak için ellerinden gelen her şeyi yaparlar ancak başarılı olamazlar. İkincisi ise yukarıda da kendisinden söz ettiğimiz, Buddha’nın ulaştığı bilginin insanlar tarafından anlaşılamayacağı ve bu yüzden kendisinin sıkıntılar yaşayacağı hususundaki endişesidir. Ancak bu endişe tanrıların müdahalesiyle aşılır ve Buddha Benares’e gider ve burada, daha önce kendisini terk etmiş olan beş kişiye ilk vaazını vererek, “yasanın tekerliğini (dharmacakra) harekete geçirir/döndürür”

Zamanla gezgin rahiplerden oluşan büyük bir topluluk meydana getirir. Kendisinin istememesine rağmen, teyzesi Mahapajâpatî’nin ısrarı ve gözde şakirdi Ananda’nın onu desteklemesi üzerine kadınların da bir keşişler topluluğu oluşturmalarına izin verir. Buddha zamanının büyük kısmını, manastırdaki bu kadın ve erkek topluluklarla ilgilenmekte ve keşişler topluluğuna vaazlar vermekle; Brahmanlarla tartışmalar yapmakla geçirirdi. Nihayetinde Buddha, yakın bir zamanda öleceğini şakirtlerine haber verir. Öleceği yer olarak Kusinagara şehrine yakın iki sal ağacı arasındaki yeri seçmiştir. Ananda’nın hazırladığı bu yerde son bir kez daha meditasyon yapmak üzere oturmuş ve bu haldeyken, kırk yılı tebliğle geçen seksen yıllık bir ömür sonunda büyük bir dinginlik ve huzur içinde vefat etmiştir. Vasiyeti üzerine cesedi, bütün dünyaya hükmetmiş bir kralınki gibi önce yakılmış, sonra da külleri sekize bölünmüştür. Bunların bir kısmı kşatriya kastından olan Malla’lara; geri kalanlar da onların komşularına verilmiştir. Buddha’nın üzerinde yakıldığı odun yığını ve küllerinin bulunduğu kaplar üzerinde sonradan ilk on stupa inşa edilmiştir.



Yüklə 0,71 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə