1. CİLt mart 2018, kocaeli kartepe zirvesi 2017 uluslararasi 15 temmuz



Yüklə 13,15 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə38/232
tarix26.10.2018
ölçüsü13,15 Mb.
#75629
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   232

103

w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m

tanımlayan bir kavram değil, aynı zamanda ontolojisini de belirleyen bir varoluş 

durumudur.

Klasik  İslam  Mezhepleri  Tarihi  perspektifinin  açıklamada  yetersiz  kaldığı 

durumlardan biri de FETÖ’dür. Söylemlerinde milliyetçi ve mezhepçi unsurlara 

yer veren Fetullah Gülen, Türk milliyetçiliği ve Sünnîlik üzerinden dinî-politik bir 

kimlik inşâ etmiştir. Şia-İran karşıtlığı FETÖ’nün ulusal ve uluslararası stratejisinin 

belirgin özelliklerinden biri olmuştur. Ancak teolojik açıdan bakıldığında, Fetullah 

Gülen’in o çok düşman olduğunu söylediği Şiîliğin temel kavram ve yöntemlerini 

aldığı görülmektedir. Örneğin; seçilmişlik düşüncesinin inceden inceye işlendiği 

ve Şiî Mehdî inancına yakın bir inanç oluşturduğu ve diğer bir karizmatik kutsal 

kurtarıcı inancını anlatan Mesih kavramıyla birleştirdiği görülmektedir. Yine Şiîlik 

mezhebinde önemli bir yer tutan takiyye inancının, FETÖ mensupları tarafından 

ilkesiz  ve  ölçüsüz  biçimde,  hiçbir  dinî,  ahlâkî  ve  hukukî  sınır  tanınmaksızın 

uygulandığı  ortaya  çıkmıştır.  Şiîlik  mezhebinde  yeri  açıkça  tanımlanmış  olan, 

kimliğin bir parçası olarak kurgulanmış olan bu iki kavramın Sünnî ve muhafazakâr 

bir yapılanma tarafından merkeze alınması açıklanması ve temellendirilmesi çok 

zor bir husustur. Sünnî topluluklar bu çelişkiler karşısında teolojik olarak hazır ve 

dirençli değillerdir. Şiî toplumu diri tutan, disiplini sağlayan, düşünce ve eylem 

birliğini sağlayan bu 2 kavram Sünnî toplumu dağıtmaktadır. Hem mehdî inancı 

hem de takiyye konusunda Şia’nın yerleşmiş teorik ve teolojik bir alt yapısı vardır. 

Ancak kitabî düzeyde ve söylemde Şia’dan ayrı olduğunu dile getiren Sünnîlik, 

kültürel  düzeyde  Şiî  kavram  ve  düşüncelere  açıktır.  Bu  esintiler,  zamanla  bir 

kasırgaya dönüşmekte ve siyasî ve dinî krizlere yol açmaktadır.

Şia’dan ve İran’an nefret eden Fetullah Gülen, aslında izlediği politik-teoloji 

ile tıpkı Humeynî’nin Paris’ten İran’a zaferle dönmesi ve milyonlarca taraftarının 

sevgi gösterileri ile karşılanmasına benzer parlak akıbet tasarlamış olmalıdır.

15  Temmuz  sonrası  süreçte  mehdî  inancının  ve  takiyyenin  dinî  durumu 

tartışmaya açılmıştır. Bu konuyla ilgili bilimsel çalışmalar da yapılmıştır. Ancak 

15 Temmuz’un üzerinden 1 yıl geçmeden gündem değişmiş mehdîlik, tarikatlar, 

din-devlet  ilişkileri  gibi  konular  hızlı  biçimde  azalmaya  başlamıştır.  Bu  tablo, 

Sünnîliğin yapısal sorunlarının sürdüğünü ve aktüel olarak aşılan krizin potansiyel 

olarak devam ettiğini göstermektedir. 

Kutsal  bir  dava  için  seçildiğine  inanan  çevresindekileri  de  buna  inandıran 

Fetullah Gülen, Mehdici hareketlere özgü tutum ve davranışlar üreten bir örgüt 

kurmayı  başarmıştır.  Bu  örgütün  diğer  İslamcı  gruplardan  ayrı  ve  bağımsız 

bir gündemi,  stratejisi  ve  hedefleri  bulunmaktadır. İslam dünyasında  yaşanan 

sorunlara (Filistin meselesi, Irak ve Afganistan’ın işgali, Batılı devletlerin İslam 

konusundaki saldırgan politikaları vs.) farklı bir hassasiyetle ancak ilginç biçimde 




104

w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m

ve  mazoşistçe  Müslümanları  suçlayan  yaklaşımlar  sergilemesi  politik  olduğu 

kadar duygusal olarak da yabancılaştığını ortaya koymaktadır.

Darbe  dışarıdan  bakıldığında  hukuksal,  siyasal  ve  toplumsal  bir  sorundur. 

Ancak  ‘içeriden’  bakıldığında  kültürel,  dinsel,  ahlakî,  estetik  vb.  bir  sorundur 

da.  Modern  sosyal  bilimler,  darbe  ve  benzeri  politik  krizlerin  incelenmesinde 

büyük  ilerlemeler  kat  etti.  Ulusal  ve  küresel  gelişmeler,  ekonomik  ve  kültürel 

yapı, inanç yönetimi geniş bir araştırma yelpazesi oluşturuldu. Bunun yanında 

güvenlik paradigmaları ve stratejik yaklaşımlar da yeni ve bütüncül okumaların 

gelişmesini sağladı. ‘Büyük resmi görmek’, ‘üst aklın stratejilerini anlamak’ vb. 

gibi kavramlar, gündelik konuşmalara kadar yaygınlık kazandı. Ortaya oldukça 

somut senaryoların dökülmesi, kuşkuları da çoğaltmaktadır.  Zira zekâ ve incelik 

ürünü bu birikim, darbeye niyet edenlere de akıl vermiyor mu? Bazı katillerin 

zeki yazılmış cinayet romanlarından esinlenmelerine benzer bir durumdur bu. 

‘Öznesini yaratan söylem’ ya da ‘kendini doğrulayan kehânet’e benzetilebilir.

Çağdaş  siyasal  ve  sosyal  bilimlerde  adı  konulmamış  bir  anlaşma  gereği, 

tüm  okuma  ve  incelemelerde  demokrasi  bir  ‘opus  magnum’  kabul  edilmiştir. 

Demokrasi bir ideal, söylem, kültür ve bunların sonucu olarak kurumsal bir yapı, 

bir sistemdir. Demokrasiyi gerçekleştiremeyenler, aslında bir türlü onu tasavvur 

edip düşünemeyenlerdir. Bu durumu bir arıza ve hastalık olarak gören bilimsel 

(!)  yaklaşımlar,  sorunun  kökeninde  kültürel,  dinsel  ve  coğrafî  vs.  özellikleri 

bulmaktadırlar. Bu anlayış, Batı’nın o çok sevdiği, Batı dışı toplumları hastalıklı 

ve tarih dışı gören, yani sorunu Batı dışı toplumlarının özlerinde varsayan özcü, 

ontolojik bakış açısının bir sonucudur.

Demokrasi,  fantastik  çağrışımları  olan  yoğun  bir  kavramdır.  İfade  ettiği 

somut değerler üzerinden onu tanımlamak, gereksiz apolojileri de önleyecektir. 

İslam  dünyası  demokrasiyi  beğenmiyorken  ve  daha  iyisinin  kendisinde  zaten 

var olduğunu iddia ediyorken, daha kötüsü ile karşılaştı. Darbeler, etnik ve dinî 

çatışmalar,  ekonomik  kriz,  kültürel  yabancılaşma  ile  radikalleşmenin  at  başı 

gitmesi gibi çok sayıda problemin içinde buldu kendini. İçinde yaşadığımız kısa 

tarihsel  çağda  dünyadaki  savaşların  neredeyse  tamamı  İslam  coğrafyasında 

yaşanmaktadır.

Soru  şudur:  Demokrasi  dışında  nasıl  bir  toplumsal  ve  siyasal  model 

düşünülmektedir?  Hem  Müslüman  kimliğini  korumak  hem  de  yaşanabilir  bir 

düzen kurmak nasıl başarılacaktır? Entelektüel ve siyasal bir birikimi olan Raşid 

Gannuşî’nin ısrarla savunduğu gibi, Müslümanlar artık demokrasiyi içselleştirmek 

zorundadırlar.  Müslüman  kitlelerde  demokrasi  kavramına  yönelik  bir  antipati 

olduğu bilinen bir gerçektir. Bazı radikal kesimlerin İslam ile demokrasi arasında 

kurdukları  karşıtlık  ilişkisinden  bağımsız  biçimde  oluşan  mesafeli  yaklaşımlar 




Yüklə 13,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   232




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə