1. CİLt mart 2018, kocaeli kartepe zirvesi 2017 uluslararasi 15 temmuz



Yüklə 13,15 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə39/232
tarix26.10.2018
ölçüsü13,15 Mb.
#75629
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   232

105

w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m

da  bulunmaktadır.  Soğuk  savaş  dönemi  şartlarında  Batıcı  elitlerin  baskıcı 

yönetimlerinin  geride  bıraktığı  tepkisel  düşüncelerin  yanında  ‘demokrasiyi 

getirmek!’ gerekçesiyle Irak ve Afganistan’ın işgal edilmesi türünden zorbalıklar, 

Müslümanlarda Batı’ya ve Batılı değerlere yönelik derin bir güvensizlik duygusu 

oluşturmuştur. Ancak İslam’ın geri dönüşü ile birlikte Ortadoğu’da din eksenli 

politik  çatışmaların  ortaya  çıkması  ve  bunların  derinleşmesi,  çok  dinli,  çok 

kültürlü ve çok etnisiteli coğrafyada barış, huzur ve birlikte yaşamayı mümkün 

kılan bir düzen inşâ etme gereği acil bir ihtiyaçtır. Kısacası demokrasi, özgürlük 

ve insan haklarına saygı gibi değerleri Müslümanlar bir başkası için değil, kendi 

gelecekleri için talep etmek zorundadırlar.

Ortadoğu’da  yaşanan  mezhep  odaklı  çatışmalar,  zaman  zaman  tarihsel 

ve  toplumsal  etkenlerin  tartışılmasını  engellemektedir.  Her  şeyi  din  üzerinden 

görmek ve okumak, sadece dinci fanatiklerin değil, fanatik olmayan dindarların 

ve  dahası  ne  olduğuna  karar  veremeyen  ve  ne  iş  yaptığını  fark  edemeyen 

akademisyen  ve  entelektüellerin  de  içine  düştüğü  bir  algı  bozukluğudur. 

Dinselleşen  siyasal  arzuları  teşhis  etmek,  parantezin  dışına  çıkmakla 

mümkündür. Bu da eleştirel düşüncenin dinsel alana dahil edilmesini gerektirir. 

Bunun  için  dinsel-teolojik  olduğunu  düşünülen  şeylerin,  gerçek  yüzlerini  yani 

sosyal, kültürel ve siyasal özelliklerini ortaya koymak gerekir. Ortadoğu’da ve 

gittikçe Ortadoğu’ya benzetilmeye çalışılan Türkiye’de, sorunları dinsel olarak 

okuyan  bir  zihniyetin  yapısının  kendini  toplumda  ve  kamuda  hissettirmeye 

başladığı gözlemlenmektedir. Bunu toplumsal dindarlığın bir dışavurumu olarak 

değerlendirmek, FETÖ olayında olduğu gibi tekrar edilemeyecek bir saflık olur.

Bu  arada  siyasal  kavram  ve  değerlerin  evrensel  oldukları  kadar  yerel 

bağlamlardan  daha  çok  etkilendiklerini  de  fark  etmek  gerekir.  Aynı  şeyler 

sanat ve kültür için de söylenmelidir. Bir toplumun kendi tarihsel ve toplumsal 

gelişiminde  ortaya  çıkan  kavram  ve  değerler,  diğer  bir  topluma  aktarılmaya 

çalışıldığında, en azından iki sorunla karşı karşıya kalınır: İlk olarak aktarılmaya 

çalışılan değerlerin daima ‘yabancı’ olarak algılanmasıdır. İkincisi de toplumun 

kendi  değer  ve  kurumlarını  geliştirme  sürecinin  sekteye  uğratılmasıdır.  XX. 

Yüzyılda  sıklıkla  yapılan  şey,  toplumun  belirli  bir  aydınlanma  aşamasına 

ulaştırılması için zorlanmasıdır. Dindar ya da seküler tüm toplum mühendisleri, 

zihinlerindeki şablonu geliştirmek amacıyla toplumlarına sözel ya da düşünsel 

şiddet uygulama saplantısından kendilerini alıkoyamamışlardır.

İnsan düşüncesinin ve arzularının yerel ile evrensel arasında gidip gelmesi, bir 

yandan gelişme ve yeni keşiflere karşı duyulan heyecan, diğer yandan ise bir yere 

bağlanma, ait olma ve güvenlik ihtiyacı düşünme tarzlarına da yansımaktadır. 

Sivil toplum kavramının balına gelenlerin Batı ve bizde farklı hikâyeleri vardır. 




106

w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m

Batı’da Kilise otoritesine karşı verilen savaş özgürlük, bireycilik ve hümanizm 

kavramlarıyla tanımlanan bir zaferle sonuçlandı. Ardından özgürlüğün yegâne 

düşmanın kilise olmadığı anlaşıldı. Feodal beylere, krala, devlete karşı toplumun 

(burada toplumun ne kadar muğlak bir gönderme olduğu ve aslında kastedilenin 

yükselen  yeni  orta  sınıf-burjuvazi  olduğu  unutulmasa  çok  iyi  olur!)  haklarını 

savunan  söylemler  ortaya  çıktı.  Sivillik  askerî  olanın  karşıtı  değildir.  Aksine 

politik toplumu tanımlar ve politik toplumun ayrılmaz bir parçası olarak iktidarın 

karşısında duran (muhalif ya da yandaş fark etmemektedir.) dağınık toplumsal 

dokuyu ifade etmektedir. Örgütlü, yasayı elinde tutan ve meşru şiddet kullanma 

hakkına sahip devlet karşısında örgütlü biçimde sivil-toplumsal hakları savunan 

araçlar  olarak  sivil  toplum  kuruluşları  ortaya  çıkmıştır.  Her  STK’nın  belirli  bir 

kuruluş  amacı  ve  çalışma  alanı  bulunmaktadır.  Devlete  karşı  toplumun  gözü, 

kulağı ve sesi olan STK’lar Batı demokrasilerinde çok önemli işlevler üstlenmiştir. 

Örgütlenmek, demokrasilerin vaz geçilmez şartlarından biri olarak görülmüş ve 

teşvik edilmiştir.

Oysa  demokrasiyi  kendi  tarihsel  tecrübesinden  çıkarmak  yerine  dışarıdan 

ithal  eden  Batı  dışı  toplumlarda  STK’lar  çoğunluklar  ‘sivil’  özelliklere  sahip 

olmamışlardır.  Alabildiğine  politiktirler.  Ya  iktidara  ortak  olmak  ya  da  onu 

etkilemek  üzere  hareket  etmektedirler;  ya  da  sivil-toplumsal  alanda  bizzat 

kendileri  iktidar  alanı  oluşturmaktadırlar.  Bu  nedenle  çok  sevimsiz  ve  hatta 

saldırgan bir kategorizasyon gibi görünse de Doğu toplumlarında hala devlet 

dışındaki örgütlenmeler bir tehdit ve risk olarak algılanmaktadır. Bu algı boşuna 

oluşmamıştır ve tarihsel, politik bir arka planı vardır. Nitekim İslam coğrafyasında 

tarih  ve  günümüzde  ortaya  çıkan  devlet  dışı  örgütlenmeler,  güçlendiklerinde 

önce devlet otoritesini yönlendirmek ve mümkünse onu ele geçirmekten geri 

durmamışlardır. Bunun son ve en tahrip edici örneği şüphesiz FETÖ’dür.  

Demokrasinin gelişmesi, millî sermayenin artması, küreselleşme gibi etkenler 

nedeniyle devlet-toplum ilişkilerinde yaşanan esneklik ve rahatlama, STK’ların 

öneminin  fark  edilmesine  yol  açtı.  Böylece  devletin  baskıcı  uygulamalarını 

önlemenin  yanında,  başta  hak  arama  olmak  üzere  iktidardan  istekleri  etkili 

biçimde talep ve takip etme imkânı ortaya çıkmış oldu.

Ancak  demokrasi  kavramı  gibi  STK  da  yerel  kültürel  değerlerden  etkilenir 

ve biçimlenir. Küreselleşme ile birlikte STK’ların farklı bir yüzüne şahit olmaya 

başladık.  Küresel  ve  bölgesel  güçlerin  etkisi  ve  güdümü  altından  kurulan 

STK’lar,  yerel  çıkarları  gözetmekten  çok,  bağlı  oldukları  devletlerin  çıkarları 

doğrultusunda  hareket  etmeye  başladılar.  Farklı  ilişkileri  ağı  içinde  hareket 

eden  her  STK,  diğerlerinden  ayrı  bir  kimlik,  politika  ve  duruş  geliştirdi.  Daha 

doğrusu bu gerçeği açık biçimde bizler yeni fark ettik. Görünüşte yerel duyarlık 




Yüklə 13,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   232




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə