1. CİLt mart 2018, kocaeli kartepe zirvesi 2017 uluslararasi 15 temmuz



Yüklə 13,15 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə55/232
tarix26.10.2018
ölçüsü13,15 Mb.
#75629
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   232

139

w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m

ci ülke olmuştur. Yunanistan ile aynı tarihte AET’ye katılma başvurusu yapılmış 

olmasına rağmen, Türkiye’nin Batı yolculuğunda 27 Mayıs 1960 darbesi nede-

niyle daha başlangıç aşamasında gecikme yaşanmış, ortaklık anlaşması ancak 

1963 yılında imzalanabilmiştir. Ankara Anlaşması ile kurulan ortaklık ilişkilerinin 

ilk döneminde AET tarafı Türkiye’ye tek taraflı olarak ekonomik ve teknik yardım 

yapmıştır. Katma Protokol’ün imzalanması ile birlikte tarafların karşılıklı yüküm-

lülükler altına girdiği yeni bir dönem başlamıştır. 

Genel olarak ifade etmek gerekirse Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler, başlan-

gıçtan günümüze iniş ve çıkışlarla dolu bir seyir takip etmiştir. 1970’li yıllarda 

siyasal istikrarsızlık, petrol ambargosu, Kıbrıs müdahalesi gibi sebeplere ilave 

olarak Türkiye’nin gümrük indirimleri ve ortak gümrük tarifesine uyum sağlama-

sında yaşanan gecikmeler, Batı yolculuğunun hızını yavaşlatmıştır. 1980 askeri 

darbesinden sonra taraflar arasındaki ilişkiler 6 yıl süreyle dondurulmuş; Turgut 

Özal  hükümeti  döneminde  Türkiye’nin  yaptığı  tam  üyelik  başvurusu,  Orta  ve 

Doğu Avrupa üzerindeki SSCB hegemonyasının kalktığı koşullarda sürünceme-

de kalmıştır. 

İkili ilişkilerde gecikme ve sorunlara rağmen, olumlu gelişmeler de kaydedil-

miştir. Ortaklık Konseyi kararı ile gümrük birliğinin 1996 başında kurulması, 1999 

sonunda Türkiye’nin aday ilan edilmesi ve hemen ardından başlayan mevzuat 

uyumu, Türkiye’de devrim sayılabilecek bir değişimin kapısını aralamıştır. Ne var 

ki, bu olumlu hava, 3 Ekim 2005’de müzakerelerin başlamışından kısa bir süre 

sonra yerini belirsizliğe bırakmış, Türkiye için getirilen ek mükellefiyetler ve en-

gelleme girişimleri nedeniyle ilişkilerde duraklama yaşanmış ve Türkiye’de Batı 

kuşkuculuğu yükselmiştir. Yaklaşık 10 yıldır, Türkiye ile AB arasında tam üyelik 

müzakereleri hukuki bakımdan devam etmesine karşılık, fiilen durmaya yakın bir 

seviyede seyretmektedir. 

Bu tarihi arka planı dikkate alarak bu çalışmada, AB’nin 15 Temmuz darbe 

girişimi döneminde ortaya koyduğu tutum ve ardından Türkiye-AB ilişkilerinin 

nasıl bir seyir takip ettiği incelenecektir. İlk bölümde tam üyelik müzakerelerinin 

başlamasından  sonra  ikili  ilişkileri  etkileyen  önemli  gelişmeler  ve  anlaşmazlık 

konuları ele alınacak; ikinci bölümde ise  AB’nin 15 Temmuz darbe girişimi karşı-

sında ortaya koyduğu tutum analiz edilecek ve son bir yıl içinde belirgin biçimde 

güçlenen ikili ilişkileri olumsuz yönde etkileyen güven eksikliği ve anlaşmazlıklar 

üzerinde durulacaktı. Fili durumun kapsamlı ve objektif analizi,  aynı zamanda 

Türkiye–AB ilişkilerinin gelecek senaryolarını da belirgin hale getirecektir. 



140

w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m



1.  Müzakere Döneminde Yaşanan Temel Sorunlar

Türkiye ile AB arasında ilişkiler kendine özgü nitelik taşımaktadır.  Tam üyelik 

müzakerelerine yön veren müzakere çerçeve belgesi analiz edildiğinde bugüne 

kadar AB ile masaya oturan hiçbir ülke için ileri sürülmeyen koşulların Türkiye 

bakımından gündeme getirildiğini görmek mümkündür.  (AB Bakanlığı Müzake-

re  Çerçeve  Belgesi,  2005).  Müzakere  başlıklarının  açılması  ve  kapanmasında 

tüm üye devletlerin görüş birliğinin aranması, müzakerelerin açık uçlu olması ve 

tam üyeliğin önceden garanti edilemeyeceğinin vurgulanması, ilk bakışta dikkat 

çeken negatif farklılıklardır.  1999 Helsinki Zirvesinde Türkiye’ye ayrımcılık yapıl-

mayacağı, o dönemde müzakere yürütülen ülkelerle aynı koşullara tabii olduğu 

taahhüt edilmesine rağmen, Müzakere Çerçeve Belgesi öteki adaylardan belir-

gin biçimde farklılık göstermiştir. 

Gümrük birliği öncesinde Türkiye’de AB ile ilgili olanlar Dışişleri bürokratları, 

kimi iş çevreleri ve medya mensupları ile sınırlı iken, sonradan halkın büyük bö-

lümü bu konuya ilgi duymaya başlamıştır. 2000’li yılların başında yapılan kamuo-

yu yoklamalarında AB’ye olan desteğin % 70’lerin üzerinde seyrettiği görülmüş-

tür. O dönemde Başbakan olan Erdoğan, Türkiye’nin AB’ye katılımı konusunda 

kararlı bir tutum ortaya koymuş ve bu durumu  “vatana ve halka karşı bir borç” 

olarak nitelendirmiştir. (Ahmad, 2014:184).  Türkiye’nin aday ilan edilmesinden 

sonra  doğrudan  yabancı  sermaye  girişleri  hızlanmış,  müzakerelerin  başlama-

sından sonra daha da artmıştır. Ne var 2006 yılında kimi müzakere başlıklarının 

dondurulması üzerine AB kuşkuculuğu güçlenmeye başlamıştır. Bu bölümde, 15 

Temmuz öncesinde AB ile ilişkiler mercek altına alınacaktır. 

1.1.  Başlıkların Bloke Edilmesi  

Türkiye ile AB arasında 3 Ekim 2005’de başlayan müzakerelerin başlangı-

cında Türk mevzuatı ile AB müktesebatı karşılaştırılmıştır. Tarama süreci olarak 

bilinen bu dönemin ardından, önce Bilim ve Araştırma Başlığı, bir süre sonra da 

Maliye ve Bütçe başlığı müzakereye açılmıştır. Tam üyelik müzakerelerinin yavaş 

başlamasının bir düzineye yakın sebebi bulunmaktadır. Her şeyden önce, Türki-

ye ile tam üyelik müzakerelerinin başlaması, sürdürülmesi ve sonuçlandırılması 

konusunda  Avrupa  Birliği  üyesi  devletler  arasında  görüş  birliği  bulunmadığını 

belirtmek gerekir. Nitekim, müzakerelere yön veren temel ilkelerin kurgulanması, 

yani müzakere çerçeve belgesinin muğlak ve güçlüklerle dolu olması da, esasen 

AB tarafındaki kafa karışıklığını ve müzakerelerin sürüncemede bırakılacak şekil-

de kurgulandığını göstermektedir. 

2006  yılı  sonunda,  gümrük  birliğinin  Güney  Kıbrıs  Rum  Yönetimine  teşmil 

edilmesi aşamasında bu ülkenin kullandığı Kıbrıs Cumhuriyeti kavramına karşı 




Yüklə 13,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   232




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə