154
ANADOLU ÜNİVERSİTESİ
XIX. yüzyılın ikinci yarısında Fransız edebiyatı: Parnas ve sembolist şiir hareketleri
Parnas şiir
XIX. yüzyılın ilk yarısının başlarında tüm Avrupa’da olduğu gibi, Fransız edebiyat dünyasın-
da da İngiliz ve Alman kökenli romantizm anlayışı baskındı. Edebiyat alanında Victor Hugo’nun
bir bakıma liderliğini yaptığı bu üslup bireyin hem konu bağlamında hem de ifade ve biçimlerin
oluşmasında ön plana çıktığı, duygusal yoğunlukların, lirizmin, düşselliğin, doğa duygusunun,
kaçış özleminin, karşıtlıkların, değişimlerin, dramanın ifade ve biçimin oluşmasında merkeze
yerleştiği, klasik üslubun görmezden geldiği konuların da edebiyata taşındığı, her türlü sanat
yapıtında hacimlerin arttığı bir üsluptur. Bu üslubun önde gelen kuramcısı Mme de Staël’in
tespitini Tahsin Yücel (1981: 60) şu şekilde aktarır: “Geçirilen büyük değişimler sonucu, çağdaş
insan coşkulu ve hüzünlü bir niteliğe bürünmüş, acılı bir yetersizlik ve eksiklik duygusu içinde
kıvranır olmuştur.” Gerçekten de, romantik üslup bu dramın ifadesi için klasik üslubun önem
verdiği
ölçüleri alt üst eder, bir bakıma özün biçimi aşmasıyla, biçimden taşarak onu geri plana
itmesiyle kimliğini kazanır. Bu üslubun önde gelen Fransız yazarları arasında Hugo, Chateaub-
riand, Lamartine, Vigny, Musset, Nerval gösterilebilir (Alkan, 2006: 11-13).
Romantizm XIX. yüzyılın ikinci yarısına doğru yerini çeşitli üsluplara bırakmaya başlar.
Bu üslupların kimisi, oryantalizm gibi, romantizmin bir uzantısı olarak ortaya çıkar, kimisi de
gerçekçilik ya da doğalcılık gibi romantizmin ilkeleriyle karşıtlaşarak doğar. Şiir sanatında da,
romantik üslubun öznelliğine karşı çıkan ve sonunda kendilerini parnasyen şairler olarak ad-
landıracak yeni bir şair grubu oluşur.
3
Bu grubun bayraktarlığını Gautier yapar. Önemli şairleri
arasında Gautier, Leconte de Lisle, Heredia, Banville’in yer aldığı parnas şiir akımı özetle ‘sa-
nat,
sanat içindir; sanat, toplumsal bir amaç gütmez; sanatın, güzelden başka bir amacı yoktur’
ilkesine dayanır. Bu akımda biçim ve tekniğe çok önem verilir; ölçü, dize ve uyak önemlidir.
Parnasyen şiir plastik sanatlara yakın durur, plastik bir güzelliği yansıtmaya çalışır. Çalışmayı,
araştırmayı merkeze alır, ilhamı yadsır. Bilimle sanat arasında birliktelik arar. Bu şiirde nesnel-
lik önemlidir, bireysellik dışlanır (Alkan, 2006: 13, 17-19; Kula, 1996: 123). Parnasyen şiire bir
örnek olarak José-Maria de Heredia’nın L’Oubli adlı şiirini (Heredia, 1995: 54) ve O. Ülkülü
tarafından yapılan çevirisini aktaralım (çeviri, derleme, 1995: 55).
L’Oubli
Le temple est en ruine au haut du promontoire
Et la Mort a mêlé,
dans ce fauve terrain
Les Déesses de marbre et les Héros d’airain
Dont l’herbe solitaire ensevelit la gloire.
3 Tanju İnal ve Semiramis Kantel, birlikte kaleme aldıkları “Sanat İçin Sanat” ve Parnas Şiir Akımı adlı makalede bu tepkiyi şöyle tanımlar-
lar: “Fransız yazının önemli evresini oluşturan coşumcu şiirin temel özellikleri ‘aşırı bireycilik ve duygusallık, doğayı bir bütün ve özdeşleşme
içinde yalnızca Ben’in tasarımında tutma’, parnas ozanlarınca en çok eleştirilen özellikler olmuş, bunların estetik beğeniyi azalttığı, dili
kısırlaştırdığı özellikle vurgulanmıştır (İnal ve Kantel, 1981: 85).”
Bu akımın önemli bir şairi olan Banville’in bir sözü bu anlayışın sloganı gibidir: “Uyak dizenin ta kendisidir (Alkan, 2006: 18).”
155
SANAT & TASARIM DERGİSİ
Seul, parfois, un bouvier menant ses buffles boire,
De sa conque où soupire un antique refrain
Emplissant le ciel calme et l’horizon marin,
Sur l’azur infini dresse sa forme noire
La terre maternelle et douce aux anciens Dieux
Fait à
chaque printemps, vainement éloquente,
Au chapiteau brisé verdir une autre acanthe;
Mais l’Homme indifférent au rêve des aïeux
Ecoute sans frémir, du fond des nuits sereines,
La Mer qui se lamente en pleurant les Sirènes.
Unutuş
Tapınak bir yıkıntıdır burnun tepesinde
Ve Ölüm, birbirine karıştırdı bu boz toprakta,
Mermer Tanrıçaları ve tunçtan Kahramanları
Şimdi ıssız otlarla örtülüdür onların şanları.
Yalnız ara sıra mandalarını suya götüren bir çoban
Eski bir ezginin iç çektiği kavalı ile,
Deniz ufkunu ve sessiz gökyüzünü doldururken,
Dikilir kara bir gölge gibi o uçsuz mavilikte.
Eski tanrılara yumuşak bir ana kucağı açan toprak
Boşuna bir çaba ile her baharda
Yeşertir bir başka deve dikenini kırık sütun başlığında.
Ama atalarının rüyasına
ilgisiz insan
Ürpermeden dinler durgun gecelerin derinliğinden,
Su perileri için ağlayıp döğünen Denizi.
Örnek 1. José-Maria de Heredia - L’Oubli
156
ANADOLU ÜNİVERSİTESİ
Uyak şemasından ve 4 + 4 + 3 + 3 şeklindeki dize düzeninden hareketle eski usul bir sonnet
olarak tanımlayabileceğimiz bu şiirde parnasyen yaklaşımın plastik sanatlarla ilişkisi açıkça gö-
rülür; şiir pastoral-epik bir tablo gibidir. Ayrıca kullanılan söz dağarı tümüyle nesnel tutulmuş-
tur. Çağrışımlar çok sınırlı ve uzlaşılmış anlamlarıyla yer bulur, kullanılan sözcükler bilimsel
bir titizlikle seçilmiştir. Şair karşısında duran manzarayı nesnel biçimde aktarır; bu manzaranın
şairde yarattığı duygu şiirde hissedilir, ancak bu duygu da bireysel olmaktan çok, uzlaşılmış,
didaktik ve epik genel bir bakışın yansımasıdır. Yapısal
olarak da, derin bir işçilik görülür; şiir
alexandrin veznine
5
sıkı sıkıya bağlı kalınarak yazılmıştır, her dize 6 + 6 şeklinde iki hémistiche’e
ayrılır. Sadece üçüncü dizede 12 heceli alexandrin vezni 4 + 4 + 4 şeklinde bölünmüştür.
Bu bakımdan parnasyen şiir, roman ve öyküdeki gerçekçilik akımının şiirdeki karşılığıdır. Bu
akım içinden çıkan dört şair (Verlaine, Rimbaud, Baudelaire ve Mallarmé) sonradan sembolizm
olarak adlandırılacak yeni bir anlayışa yönelirler. Bu şairler parnasyen nesnelliğe ve doğrudan
aktarmaya şiddetle karşı çıkarlar; şiirin nesnesinin bireysel bir bakışla ve örtülü olarak sunul-
ması gerektiğini savunurlar. Bireyselliği savunmaları yönünden romantik üsluba yakın gözük-
seler de, romantizmin doğrudan, yalın ve yüzeysel anlatımını yadsırlar.
Sembolist Şiir
Sembolizmin temel ilkesi bir nesneyi doğrudan adlandırmamak, onu yavaş yavaş, çağrışım-
larla kurmaktır. Parnasyen şiirin bilimsel titizlikle
seçilmiş sözcüklerinin aksine, sembolistler
sözcüklerini sözlüklerin en ücra köşelerinden seçerler. Anlamı belirsiz, çağrışım gücü yüksek,
farklı anlamları olan ve bunları şiire katarak akış yönünü iyice belirsizleştiren sözcükler, az kul-
lanılan ya da zamanla kaybolmuş bir anlamı olan sözcükler ve aliterasyon, asonans gibi ses
oyunları sembolist şairler için çok çekicidir. Sembolist şiirde bu sözcükler işaret ettikleri kavra-
mı, nesneyi şiire katmazlar; çağrışımlarla, taşıdıkları tını ve ritim nitelikleriyle
şiiri oluştururlar;
bunlar şiirin dokunduğu ses olaylarıdır (İnal, 1981: 199-200; Alkan, 2006: 25-26). Sembolist şiir
oluşum, dönüşüm fikrini şiirin merkezine taşır. Sembolistler şiirin nesnesi etrafında dolaşarak
onu çevreler, ışığını, sesini, bu nesnenin şairde uyandırdığını simgelerle aktarırlar. Nesnenin
kendisini açıkça adlandırmazlar. Mallarmé’nin şu sözü sembolizmin bir sloganı gibidir: “Bir
nesneyi adıyla söylemek parça parça keşfedilecek şiir hazzını dörtte üç oranında yok etmek de-
mektir; aslolan nesneyi çağrıştırmaktır.”
6
Mallarmé’nin Brise Marine adlı şiirini (1987: 92) Can
Yücel’in çevirisiyle (İnal, 1981: 211) aktaralım.
5 Fransız şiirinde çok sık kullanılan 12 hecelik vezne alexandrin denir. Bu vezne uyan dizeler genelde 6 + 6 şeklinde iki
yarım dizeden (hémistiche) oluşur.
6 “Nommer un objet, c’est supprimer les trois quarts de la jouissance du poème qui est faite de deviner peu à peu: le suggérer,
voilà le rêve (McCombie, 2003: 95,96)”. McCombie Mallarmé’nin bu sözünü şairin tüm eserlerinin toplandığı Œuvres
complètes (tüm eserleri, ed. Henri Mondor ve G. Jean-Aubry) adlı kitapta (s. 869) yer alan bir röportajdan (réponse à une
enquête) aktarır.