Fəlsəfə tarixi və müasirlərimiz
19
aktarılması mümkün değildir. Bir yerde Kierkegaard, episteme konusundaki
sofistik şüpheyi iman safhasına tatbik etmektedir. Peki, bu şüphe imanı ve
dolayısıyla itaate dayanan ahlakı temellerinden sarsarak ortadan kaldırmaz
mı? Aslında Kierkegaard’a göre şüphe daima çelişki ile iç içe geçmiş bir şe-
kilde bulunur. Zaten Kierkegaard’a göre inanç alanı çelişkiyi içinde barın-
dırır; onca böyle olduğu için birey, birey olarak evrensel ve genel olanın üs-
tündedir. Zaten İbrahim kıssası ahlakın teleolojik olarak askıya alınmasıdır
(Kierkegaard 2015: 59). İşte bu çelişki dolayısıyladır ki, birey kendi öz-
gürlüğünü elinde tutmuş olur. Bu açıdan yaklaşıldığında trajik kahramanın
ahlaki durumunun ve tercihinin rasyonel olarak açıklanabilmesine karşın,
iman şövalyesinin eylem
ve tercihleri izah edilemezdir; dolayıyla İbrahim’in
anlaşılması mümkün değildir. Zira genel için mevzu bahis olan ödev fikri
akli bir temele dayanmasına rağmen iman şövalyesinin yerine getirmesi ge-
reken ödev Tanrıdan gelmektedir.
Etik safha, varoluş için yeterli değildir. Zira insan etik safhada ras-
yonel kuralların ve buna dayalı seçimlerin sınırları dahilinde hareket etmek
zorundadır. Kierkegaard, etik safhada bir Kantçıdır. Varoluş, rasyonelliği
aşmayı gerektirir. Başka bir ifadeyle, Kierkegaard’ın fideist olduğunu nazarı
itibara alacak olursak inanç alanında rasyonellik ve rasyonel seçimler ey-
lemlerin istikametini belirlemeye elverişli değildir. Bunun için Kierkega-
ard’ın verdiği örnek İbrahim’in oğlunu kurban etme görevi ile ilgili ha-
disede yaşadıklarıdır.
Kierkegaard’a göre, İbrahim söz konusu eyleminde etik olanı askıya
almak suretiyle onu aşmıştır (Kierkegaard, 2016: 35). İshak’ın
kurban etmek
üzere harekete geçmesi etiğin terimleriyle izah edilemez. Zira etik olan ev-
rensel bir ödevi tazammun eder. Bu anlamda bütün insanlar için ifa edilmesi
bir zorunluluktur. Ancak İbrahim dışında bir insanın
böyle bir fiili ifa etmesi
cinayettir.
Dolayısıyla İbrahim’in eylemi evrensel olanın üzerinde ve ondan ayrı
bir yerde durur. Bu açıdan İbrahim etik olana göre yargılanamaz. İbrahim'in
Fəlsəfə tarixi və müasirlərimiz
21
ramanın durumundan farklıdır. Aralarındaki fark açıktır: Trajik kahraman
Tanrıyla özel bir ilişkiye girmez; onun açısından kutsal olan başlı başına ah-
laktır. Buna mukabil, iman şövalyesi için kutsal olan ahlakın da üstünde o-
lan Tanrı buyruğudur.
İbrahim’in nasıl bu duruma geldiği ve nasıl bu durumda kaldığı açık-
lanamaz. O bu yönüyle imanın babası olmuştur. İnsan
kendi gayretiyle trajik
kahraman olabilir, ancak inanç şövalyesi olması mümkün değildir. Ayrıca
trajik kahraman, anlaşılabilir olduğu için kendisine yol gösteren pek çoktur;
ne var ki iman şövalyesine kimse öğüt verecek yoktur. Onu kimse anlaya-
maz; zira inanç başlı başına bir mucizedir. Yine, trajik kahraman ke-
sin/somut olan adına kesin/somut olandan vazgeçer; İbrahim ise sonsuzluk
için sonlu olandan vazgeçer. Bu açıdan İbrahim Kierkegaard için hem korku
hem de hayranlık uyandırıcıdır (Kierkegaard 2015: 63, 70).
Genelden hareket edip Aşkın olana yaklaşan birey, hakikati de kendi
varoluşuna dâhil eder. İtaat ahlakında hakikat ve varoluş bir ve aynı şey ha-
line gelir. Kierkegaard’da hakikat bir bilme meselesi değil olma meselesidir.
Bir anlamda hakikat bilinmeden önce olunur. Nitekim Pilatus Mesih’e “ha-
kikat nedir?” diye sormakla, bundan ne kadar bihaber olduğunu ortaya koy-
muştu. Zira Mesih hakikati bilmiyordu; zaten kendisi hakikat idi
(Kierkegaard, 2016: 63,65). İşte Kierkegaard, tıpkı Sokrates’in bilgi ile er-
demi bütünleştirmesi gibi, hakikatin bilgisine sahip olunmadan önce amelî
olarak mevcut bulunduğunu dile getirmektedir.
Bunu Kierkegaard yol metaforu ile açıklar. İki türlü yoldan bahsedile-
bilir: birincisi insanın dışında bir gerçekliğe sahiptir, insanın üzerinde yü-
rüyüp yürümemesinden bağımsız olarak vardır; diğeri ise insanın içinde
kâin olan yoldur; bu yol ancak üzerinde yüründüğünde husule gelir (Kierke-
gaard, 2016: 67). Birinci yol etik safha için ikinci yol ise dinî safha için söz
konusudur. Bir anlamda ikinci yol yürümek, var olmak, çabalamaktır.
Kierkegaard’a göre, insan doğada bulunan diğer varlıklar gibi olmadığı için
nedensellik ilkesine göre varoluş serüvenini sürdürmesi düşünülemez. Bu