İbrahim MEMİŞ
122
hayvanlardan ayıran bir unsur olmanın yanında bütün insanlarda yaratılıştan
var olan ve insanın iyi hüküm vermek için ve doğruyu yanlıştan ayırt etmek
için sahip olduğu bir kuvvettir.
16
Leibniz’e göre, deneyden gelmeyen ve
duyu organlarıyla hiçbir bağımlılığı olmayan hakikatlerle ilgili olup, aynı
zamanda tecrübeden elde ettiği hakikatleri de birbirine bağlama yetkisine
sahip akıl (Akl-ı Selim) yanında, peşin hüküm ve arzu-tutkularla karışık olan
akıl vardır. Leibniz’e göre, aklın hakikatleri ebedi ve pozitif olmak üzere iki
çeşittir. Bunlardan birincisi; matematik, cebir, metafizik hakikatler gibi akıl
sayesinde öğrendiğimiz (a priori) zorunlu hakikatler, ikincisi ise Allah’ın
tabiata koymuş ve insanın deney ve gözlem yoluyla elde edebileceği pozitif
hakikatlerdir.
17
Felsefe ve mantık terimi olarak, “ Varlığın hakikatini idrak eden,
maddi olmayan fakat maddeye tesir eden basit bir cevher; maddeden
şekilleri soyutlayarak kavram haline getiren ve kavramlar arsında ilişki
kurarak önermelerde bulunan, kıyas yapabilen güç demektir. Bu anlamıyla
akıl, sadece meleke değil özdeşlik, çelişmezlik ve üçüncü şıkkın imkansızlığı
gibi akıl ilkelerinin fonksiyonlarını belirleyen bir terimdir. İnsanın her çeşit
faâliyetinde doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ve güzeli çirkinden ayıran bir
güç olarak akıl, ahlâkî, siyasî ve estetik değerleri belirlemede en önemli
fonksiyona haizdir.
18
Akıl, tüm bilgi vasıtalarımızın üzerinde ve onlara
hakim durumda olan bir güçtür. Duyu ve deneylerle elde ettiğimiz bilgileri
sistemli bir hale getiren ve onlara anlam veren akıldır.
Aklın ve insanın sahip olduğu maddi kuvvetlerin insan için bir bilgi
sebebi olduğunu; “Bilmediğin şeyin ardına düşme, doğrusu kulak, göz ve
kalb, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur.”
19
“Akıl insanlara Allah
tarafından verilmiş olan en büyük nimettir. Çünkü insan bu nimet sayesinde
bir takım mükellefiyetlere girer ve sorumlu olur. Akıl, ilahi tekliflerin kabul
edinebilmesi için ilk şarttır. Akıl olmayan insan teklifle mükellef değildir.
Akıl sadece ilahi teklifin kabulü konusunda değil, beşeri kural ve kanunlar
için de geçerlidir.‘’De ki; sizi yaratan, sizin için kulaklar, gözler ve kalpler
16
Descartes, Rene, Metod Üzerine Konuşma,(Ç.M.Karasan), İstanbul-1967, s.3-4
17
Leibniz, G.W., İmanla Aklın Uygunluğu Üzerine Bir Konuşma, (Çev;Hüseyin
Batu), İstanbul-1986, s.4-5
18
Bolay, Süleyman Hayri, DİA, “Akıl”, İstanbul-1989, C.2, s.238
19
İsra, 17/36
İbn-i Rüşd felsefesinde kavramsal olarak nefs ve akıl
123
var eden O’dur. Ne az şükrediyorsunuz.”
20
, ayetlerinden anlıyoruz.Bu
ayetlere baktığımızda insanın ilahi vahye muhatap olması aklı neticesinde
olur.Aynı zamanda insan aklını ilahi tekliflere göre yönlendirmesi
durumunda kendi fıtratına uygun bir şekilde hareket etm,ş olacaktır ki bu da
insan için bir yetkinliktir.
Birçok İslam düşünürüne göre, ilk yaratılan şey akıldır ancak akıl emir
ve nehiyleri anlayacak güçtedir. İlahi yaratıkların da en üstünü ve en şereflisi
akıldır. Akılla alınır ve akıla verilir; akılla hesaba çekilir ve yaptıklarının
neticesi sorulur.
21
Akıl sahip olduğumuz bilgi vasıtalarının hepsinin üzerinde
olan ve onlara hakim konumda olan bir güçtür. Diğer bilgi vasıtalarımız olan
duyuların ve deneyin verdiği bilgileri sistemleştiren ve onları belirli bir
süzgeçten geçirdikten sonra anlamlandıran akıldır.Aklın mahiyet ve
fonksiyonlarını müstakil bir risâlede ele alarak yorumlayan, ilk islâm
filozofu Kindi’dir. Kindî, aklı dört kategoriye ayırır. Önce bütün
akledilirlerin ve beşeri akılların ilkesi sayılan ve daima aktif olan bir akıl
(fa`âl akıl) vardır. Madde ile hiçbir ilişkisi bulunmayan bu aklın işlevi,
insanda doğuştan var olan akla etki ederek onu aktif hale getirmektir. Bu ise,
fa`âl akıl'dan başkası değildir. İkinci aşamada güç halindeki akıl gelir. İnsan
nefsinde pasif bir melekeden ibaret olan bu akıl, aktif âklın etkisi olmadan
bilgi üretemez. Kindi üçüncü mertebedeki akla fiil halindeki akıl veya
müstefâd akıl adını vermekte ve bunu aktif aklin güç halindeki akla etki
etmesi sonucu, varlığa ait form veya kavramların bağımsız birer bilgi haline
gelmesi olarak nitelemektedir. Bu aşamada akıl ile kavram özdeşleşmiştir.
Çünkü insan nefsi bölünme kabul etmeyen bir bütündür. İstediği her an bilgi
üretebilen bu aklın en belirgin özelliği, varlığın türlerini yani küllîleri idrâk
etmesidir. Dördüncü olarak Kindî, beyânî vaya zâhir akıl (ortaya çıkan ve
bilgiyi dışa vuran)'dan söz eder ki, bu da müstefâd aklın aktif halidir. Yani
akılda bilgi oluştuktan sonra düşünsün veya düşünmesin o yine aktif sayılır.
Ama düşünce ürettiği sürece bu akıl beyânî veya zâhir akıl adını alır.
22
Kindi’nin bu gçrüşlerine bakıldığında aklın insan için çok önemli bir meleke
20
Mülk, 67/23
21
Erdem,Hüsameddin, İlkçağ Felsefesi Tarihi, Konya,1998, s.25
22
Kindi, Felsefi Risâleler, Çev Mahmut Kaya, İstanbul-1994, s.149-152
İbrahim MEMİŞ
124
olduğu ve insan için aslolan şeyin ‘’bilgi üretmek’’ olduğu fikri açığa
çıkmaktadır.
Fârâbî de, özne-nesne ilişkisinde bilginin dört aşamada meydana
geldiğini ve her aşamadaki bilgiye akıl adının verildiğini ayrıntılı olarak
anlatır. Fârâbî, beşeri akıllar arasındaki ilişkide hiyerarşik bir düzenin
mevcut olduğunu söyler. Yani bir önceki akıl bir sonrakinin maddesi o da
onun formu durumundadır. Bu şu demektir: İnsan aklı somuttan soyuta
yükseldiği gibi, soyuttan da somuta inerek hem ulvî hem de süflî varlıkların
bilgisini edinebilmektedir.
23
Fârâbî, bu görüşüyle Kindi ile aynı mantığı
paylaşmaktadır ki bu da akıllar arasındaki hiyerarşidir.
Fârâbî, insan aklı ile fa`âl akıl arasındaki ilişkiyi de güneşle göz
arasındaki ilişkiye benzeterek der ki: Güneş, ışığını gönderip çevreyi
aydınlatmadıkça göz, varlığa ait renk ve şekilleri algılayamadığı gibi, fa`âl
akıl da feyzini göndermedikçe insanda hiçbir, bilgi meydana gelmez. Ona
göre fa`âl akıl bizim dünyamıza en yakın olan ay feleğinin aklıdır.
Dolayısıyla ay-altı âlemde meydana gelen fizikî, kimyevî ve biyolojik her
türlü olayı bu akıl tayin etmektedir.
24
Buna göre, çevremizde meydana gelen
olayları anlamlandırma ve bir onları bir forma dönüştürmek aklın temel
işlevidir.
Fârâbî’ye göre, Fa’âl Akıl, insan ile ilahi alem arasındaki irtibatı
sağlaması açısından çok önemli bir konuma sahiptir ve bir aracı
konumundadır. Fa’âl akıl, insanın nâtıka gücünü kuvveden fiile çıkarır ve
insanı en son mutluluğa erdirir. Nübüvvet öğretisi için de anahtar bir
kavramdır. Fa’âl Akıl beşeri bilginin olduğu kadar ilah bilginin de yegane
kaynağı durumundadır. Bir yerde Cebrail’dir. Her ne kadar vahiy Fa’âl akıl
dan gelmiş olsa bile bu aklın kendisi de ilahi varlıktan (ilk Akıl) çıktığı için
sonuç olarak kaynağı yine Allah’a dayanır.
Varlıkları kozmolojik bakımdan akıl, ruh (nefs) ve cisim olarak üçe
ayıran İbn-i Sînâ’ya göre; her kozmik akıl, İlk Varlık'ı zorunlu, kendi özünü
İlk Varlık'tan ötürü zorunlu, ve kendi varoluşunu mümkün olarak kavrar.
Böylece ortaya sırasıyla bir sonraki akıl, bu akla ait gök katının (felek) ruhu,
23
Fârâbî, el-Medine el-Fâzıla,Beyrut-1959, s.83.84
23
Fârâbî, el-Medine el-Fâzıla,Beyrut-1959, s.83.84
24
Fârâbî, Age, s.83.84
Dostları ilə paylaş: |