Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
59
G
enel anlamı ile sınır, “ötesi-
ne” geçilebilen bir alan veya
hacmin başlangıcı veya so-
nuysa, bu boyuttan farklı olanla belir-
gin bir ayrımı ifade eder. Bu durumda
sınır bir ayraçtır. Ancak “ö
gibi bir önerme ile baş-
langıç, bitiş ve ayracı olmayan sınır-
sız bir kesintisizlik veya “ ınırlı ola-
nın ötesi yoktur” önermesi ile mutlak
ama kesintili (başlangıç ve bitişli) bir
bütünlük iddiasında bulunabiliriz.
Sınır, muğlak olmayan ve mutlak bir
karşılığı olan bir kelime gibi algılan-
masına karşın, kesinlik ve belirliliğe
çok olanak vermeyen bir anlam çeşit-
liliği ve zenginliği ile derinlemesine
sorgulamamız gereken bir kavramdır.
Bu sorgulamayı hem içinde yaşa-
dığımız
Evren üzerinden, hem de
zihnimizin sınırlarına dokunmaya
çalışarak yapma teşebbüsünde bulu-
nacağız.
İnsan, ilk çağlardan bu yana Dünya
ve Evrenin
sınırları ve büyüklüğü ko-
nusunda hemen her zaman yanılmış-
tır. Dünya’yı düz bir ova anlayışı ile
algılayan ve ufka yürüyünce yıldız-
lara ulaşabileceğini düşleyen insanın
devrimsel dönüşümleri ve binlerce
yıl süren yanılgılarından kurtulması,
gözlem, ölçüm ve bilinen veya kabul
gören anlayışları risk alarak terk etme
cesareti ile sınır ve boyut kavramla-
rını güncellemesi sayesinde mümkün
olmuştur.
Ptolemy’nin 2. yüzyılda yazdı-
ğı
1600’lü yıllara kadar kabul görmüş
ve Avrupa üniversitelerinde okutul-
muştur. Neredeyse 1400 yıl süren
bu yanılgıya son veren Kopernik’in
güneş merkezli modelini kabul et-
mek pek kolay olmamıştır. Dogmatik
anlayışların hükümranlıkları Evrenin
sınır, boyut ve işleyişi hakkında söz
söyleme yetkisini kendi iktidar alan-
ları içinde görmüş aksini savunanlar
işkenceden geçirilmiş, meydanlarda
yakılmıştır.
Ancak yaşadığımız yüzyıla kadar sü-
ren bu yanılgıları anlamak için çok
gerilere gitmeye gerek yoktur. Ko-
pernik’ten neredeyse 400 yıl sonra
bile bu yanılgılar büyük ölçüde de-
vam etmiştir.
1920 yılının Nisan ayında Ameri-
ka’nın saygın bilim kurumlarından
Smithsonian Enstitüsü’nün Doğal
Tarih Müzesi’ndeki bir oturumunda
Evrenin büyüklüğü ve sınırları tartışı-
lır. Sonraları “
” adıy-
la anılacak ve bilim tarihine geçecek
olan bu oturumda devrin saygın ast-
ronomlarından Harlow Shapley ve
Heber Curtis’in Evrenin büyüklüğü
ve sınırları üzerindeki sunumları o
zamanki tahminler ve bilgi birikimi
Evren
ve Düşünsel
Boyutlarımızda
Sınır Kavramı
Hüseyin Topuz
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni
60
Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
hakkında en önemli veri kaynakların-
dan birini oluşturmaktadır.
Bugünkü bilgilerimiz ışığında her iki
astronomunda büyük ölçüde yanıldı-
ğını gördüğümüz tahminler o kadar
yanlıştır ki, 1900’lü yılların başında
bile, en saygın bilimsel kurumların
ve en önemli bilim adamlarının dahi
Evrenin sınır ve büyüklüğü konu-
sundaki bilgileri, Mezopotamyalılar,
Mısırlılar, Yunanlılar gibi antik uy-
garlıkların astronomi
bilgi-
lerinden pek farklı değildir.
Shapley, gördüğümüz gök-
yüzünü içine alan galaksiyi
tüm bu uygarlıklar gibi ev-
renin tamamı zannediyordu.
Curtis’e göre ise Evrenin
sınırları sadece 30 ışık yılı
kadar, yani bugün olduk-
ça yakın sayılabilecek bir
yıldız olan kutup yıldızına
olan mesafemizin (434 ly)
yaklaşık 15’de biri kadardı.
Devrin teknolojik imkânla-
rı ve veri eksikliği nedeni
ile bu yanılsamaların çok
normal olduğunu rahatlıkla
söyleyebiliriz. Zira içeri-
den ve sınırlı bir gözlemle
Evrenin boyutlarını tahmin
etmek hemen hemen imkânsızdır. Bu
tartışmadan 3 yıl kadar sonra Hubb-
le’ın 1924 yılında yaptığı gözlemler-
le yeni bir dönem açılmış ve yaşa-
dığımız galaksinin Evrenin tamamı
olmadığı ve milyarlarca galaksiden
biri olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca Ev-
renin statik bir yapısı olmadığı ve
genişlediği hesaplanmıştır. Daha son-
ra kaydedilen teknolojik gelişmeler,
teleskoplar ve uzay çalışmaları sa-
yesinde, Evrenin yapısı ve boyutları
konusundaki bilgilerimiz tamamen
değişmiş ve şaşırtıcı büyüklükte so-
nuçlara ulaşılmıştır.
Bugün tartışmalı da olsa büyük ölçü-
de kabul gören kozmolojik anlayışı-
mız 13,8 milyar yıl önceki başlangıcı
temel alan Büyük Patlama kuramına
göre temellenmiştir. Buna göre geniş-
leme nedeniyle 93 milyar ışık yılı ka-
dar olan ve “görünebilir evren” ola-
rak adlandırılan bir büyüklük ve bo-
yuttan söz etmekteyiz. Bu büyüklük
yukarıda sözü edilen 1920 yılındaki
tartışmada belirtilen en yüksek tah-
min olan 300.000 ışık yılının 300.000
katıdır. Başka bir deyişle, İnsan, Ev-
renin ölçüsünü 96 yıl öncesi yaptığı
tahminin üç yüz bin misli olarak gün-
cellemiştir.
Son yıllarda bu boyutun sonsuz ola-
bileceği konusunda da görüşler var-
dır. Görünebilir Evrenin ufkundan
itibaren ise hiçbir zaman görme ve
temas imkânımızın olamayacağı bir
bölüm karanlıkta kalmaktadır. Zira
buradaki yıldızlardan ve nesnelerden
gelen fotonlar genişleme nedeni ile
hiçbir zaman bize ulaşamayacaktır.
Evrenin sınır ve büyüklüğü konusun-
da tartışmalı da olsa belli bir bilgiye
ulaştığımız söylenebilir. Ancak kay-
dedilen önemli gelişmelere rağmen
Evrenin yapısı hakkındaki bilgileri-
miz halen çok sınırlıdır.
Evrendeki kütle yapısının, bildiği-
miz fizik yasaları ile açıklanabilme-
si için gözlenebilen ve ölçülebilen
kütleden çok daha fazlasının olması
gerektiği saptanmıştır. Henüz hak-
kında hemen
hiçbir şey bilmediğimiz
bu enerji/kütleye
adı verilmiştir. 1990’lı yıllarda ya-
pılan çalışmalarda beklenmedik bir
şekilde Evrendeki genişlemenin hız-
landığının saptanması işleri daha da
zorlaştırmıştır. Hızlanmaya sebep
olan ve
ismi ile anılan bu
enerjinin yapısı hakkında da hemen
hemen hiçbir bilgimiz yok. Bugün
kabul edilen standart modele göre,
galaksilerin, yıldızların ve
bilinen tüm nesnelerin Ev-
renin sadece % 5’ini teşkil
ettiği, geriye kalan % 95’lik
bölümünün, hakkında he-
men hemen hiçbir bilgi sa-
hibi olmadığımız Karanlık
Madde (% 27) ve Karanlık
Enerjiden (% 68) meydana
geldiği düşünülmektedir.
Fizikçilerin ve astronomla-
rın önünde Karanlık mad-
de ve Karanlık enerji gibi
çözülmemiş önemli koz-
moloji problemleri vardır.
Evrenin sınırları ve boyut-
ları hakkındaki bilgilerimiz
bu problemlerin çözülmesi
doğrultusunda
değişebi-
lir.
kuramı
önemli ölçüde test edilmek-
le birlikte halen kuramsal düzeyde ve
tartışmalı olarak kabul edilmektedir.
Bu kuramın değişikliklere uğraması
veya çoklu evrenler gibi karşıt ku-
ramların dayanak bulması ile mevcut
Evren anlayışımızın kökten güncel-
lenmesi de mümkündür.
Evrenin sınırları hakkındaki bilgi bi-
rikimimiz gözlem, ölçüm, matematik
modeller ve bilimsel yöntemle kaza-
nılmıştır. Düşünsel ve zihinsel alanda
sınır kavramı ise hareket alanı bilime
göre daha geniş ve esnek olan fel-
sefe, mantık, teoloji ve politika gibi
disiplinlerin platformlarında ele alın-
mıştır. Gökler ve Evren, Tanrısal oto-
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni