Büyük Dinleri Tanımak



Yüklə 379,11 Kb.
səhifə37/52
tarix01.08.2018
ölçüsü379,11 Kb.
#59924
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   52

24. Ruhbanlık


Havarilerin döneminden bu güne değin bazı Hıristiyanları Mesih’in yolunu izleyerek bekârlığı ve zahitliği kendileri için bir yaşam tarzı kılmışlardır. İsa, kesinlikle evlenmemiştir ve bazı kimselerin tanrının melekûtu için bekâr olarak yaşayacağını bildirmişti (Matta, 19:12). Petrus gibi elçilerin çoğu evlenmişti. Ancak Pavlus bekâr olarak yaşıyordu ve onun durumu istisna idi. Bekârlık başlangıçta İsa’nın yakın zamanda dönüşü inancıyla irtibatlandırılıyordu. Zamanın geçmesiyle İsa’nın dönüşünün yakın olmadığı anlaşılınca bazı Hıristiyanlar Mesih’te oluşturulması gereken yeni hayatın nişanesi olarak bekârlığı seçtiler.

Bilinmelidir ki; havariler döneminde Hıristiyanlara göre evlilik hayatı Mesih’e uymanın doğal yolu ve onun öğretilerine şahitlik etmek anlamındaydı. Hıristiyan tarihi boyunca sürekli olarak bekârlık Hıristiyanlardan belirli kişiler için istisnai bir durum olarak telakki edilmiştir. Onlar iman hayatlarını bu şekilde sürdürmek üzere özel olarak davet edildiklerini düşünürler.

İlk asırlarda Hıristiyanlar üzerine şiddetli eziyetler tufanı estiği zaman Hıristiyanlar, İncil’e tâbi olmak için o büyük tehlikeler içerisinde sıkı bir yakınlık içindeki küçük bir topluluğu oluşturmuştular. Konstantin döneminde Hıristiyanlık kralların ve halkın çoğunun resmi dini olduğunda ise insanlardaki dindarlık düzeyi aşağı düştü. Hıristiyanların çoğu Mesih’in öğretileri ve yaşamına uymayan bir yaşam sürüyorlardı. Toplumdaki bu değişiklik, sahradaki ruhbanlığı getirecekti. Tabi Yahudiler, Hıristiyanlardan önce bu işe kalkışmışlardı ve Yahudilik bölümünde de geçtiği üzere milattan önce Esseni adındaki gruplar, Ölü Deniz kenarındaki Kumran yakınlarında Manastırlar kurmuştular. Bu grupların inancına göre dünyevi toplumlar şer ile kirlenmiştirler ve o toplum içerisinde kurtuluşa ermek mümkün değildir. Bu yüzden kendilerini toplumun fesat ve günahlarından korumak için çöl yaşamına sığınmaktaydılar.

Üçüncü ve dördüncü asırlarda bazı Hıristiyanlar aynı yolu sürdürdüler ve İskenderiye ve Antakya gibi şehirleri terk ederek yalnız başlarına ibadet etmek için çölde zahitçe yaşamayı tercih ettiler. Çölde yaşayan kutsal rahiplerden biri meşhur olunca da insanlar grup grup, nasihat almak ve onun yanında ibadetle meşgul olmak amacıyla onun ziyaretine gidiyorlardı. Bu ziyaretçilerden bazıları onun yanında kalıp o yaşamı benimsiyorlardı. Böylece müşterek bir hayat sürdüren ve manastırda toplanan ilk ruhban grupları meydana geldi.

Bu oluşum önce Mısır çöllerinde görüldü ve hızla Suriye ve Arap yarımadası çöllerini de sardı. Antonio (ö. M.356) ve Makarios (ö. M.390) Mısır’ın ilk ruhbanlarındandılar ve zahitliğin en ağır çeşidini seçmişlerdi. Pakomios (ö. M.346) bir grup öğrenciyi bir araya getirerek dokuz manastır kurdu ve her manastırda yüz rahip ibadetle meşguldü. O, grup halindeki ruhbâni yaşamın düzeni için ilk kez yönetmelik koyan kişiydi.

Bu anlatılanların karşısında, bazı pederler ruhbanlık için daha farklı bir anlam sundular. Onlar, beşeri toplumun fesadına ve toplumdan kaçmak gerektiğine inanmıyorlardı. Bu insanların pek çok meşguliyetleri vardı ve aktif bir şekilde ilahiyat konuları ve dönemlerindeki siyasi konuların tartışmalarına katılıyorlardı. Bununla beraber onların hepsi arada bir, iş yoğunluğunu kontrol altında tutabilme ve İncil öğretilerine tam anlamıyla uymanın hayatın hedefi olduğunu hatırlayabilme duygusuyla dua ve tefekkür için çöle çıkıyordu.

Basel, ruhbanlar için şu anda da Doğu kiliselerinde uygulanan bir kanun düzenledi. Ardından Suriye’nin çöl bölgelerinin ve Arap yarımadasının bütün bölgelerinde, Anadolu ve Yunanistan’ın az nüfuslu bölgelerinde Basel manastırları kuruldu. Ruhbanlar kendilerini ziyarete gelen halka nasihat ediyorlardı. Çölde yolunu kaybeden veya zulüm ve sorunlardan kaçarak oraya gelenlere sığınak ve dinlenme imkânları sunuyorlardı.

25. Kilise Konseyleri


Piskoposlar iman ve amel ile ilgili konuları incelemek üzere resmi toplantılar düzenlemektedir. Evrensel konseyler dünyanın dört bir ucundan piskoposların katıldığı toplantılardır. Yöresel konseyler bir şehre veya bölgeye özeldir ve genellikle “Synod” olarak adlandırılır. Katolik kilisesi 21 evrensel konseyi delil görmektedir. Ortodoks kilisesi ilk yedi evrensel konseyi kabul etmektedir ve onların kurallarına bağlıdır.[1] Protestan kiliseleri ilk dört konseye değer vermektedir.

En son evrensel konsey Papa XXIII. Jean’ın davetiyle gerçekleşen ikinci Vatikan konseyiydi. Bu konsey 1962’den 1965’e kadar devam etti ve amacı ise yeni dönemin ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde Katolik kilisesinin yenilenmesiydi. Bu konseye dünyanın bütün bölgelerinden piskoposlar katılmışlardı. Aynı şekilde Ortodoks ve Protestan kiliselerinden gözetmenler, İslam dininden misafirler ve Yahudilik ile diğer bazı dinlerden de katılanlar vardır.

Vatikan konseyi 16 senet yayınladı. Amacı ise bütün iman simgeleri ile dini davranışları yenilemekti. Bu konseyin en önemli talimatları şunlardı:

1- Kitab-ı Mukaddes’in Hıristiyan toplumunun imanındaki seçkin yeri;

2- Bütün Hıristiyanların ruhani sayılması;

3- Hıristiyanlığın vahdeti için çalışma üzere taahhüt;

4- Adaletin, barışın ve insan haklarının sağlanması için ciddi bir mücadele taahhüdü;

5- İbadi merasimlerin yöre diliyle düzenlenmesi;

6- Diğer din mensupları için de ilahi kurtuluşun varlığı.

Konseyin yayınladığı senetlerden birinin başlığı şöyledir: “Hıristiyan toplumunun diğer dinlerle ilişkisi hakkında görüş belirtmek.” Bahsettiğimiz senette İslam’a özel bölümde (İslam’a değil de) bir kere Müslümanlara değinilmiştir. Bu, resmi olarak Müslümanlar konusunu inceleyen ilk kilise kaynağıdır. Şimdi kısaca o bölüme değinelim:

- Hıristiyanlar, Müslümanlara saygı göstermeli ve onlara değer vermelidir.

- Müslümanlar ve Hıristiyanlar; yeri ve göğü yaratan, güçlü, şefkatli ve beşerle konuşmuş olan bir tanrıya tapmaktadırlar.

- Müslümanlar ve Hıristiyanlar O’nun emirlerini yerine getirmek için bir ölçüde çalışmaktadır.

- Her iki grup da imanlarını Hz. İbrahim’in imanına dayandırmaktadır.

- Müslümanlar İsa’ya bir peygamber olarak tazimde bulunuyor ve bakire Meryem’e değer veriyorlar.

- Müslümanlar ve Hıristiyanlar hüküm verilecek günü ve ölülerin dirileceği günü beklemektedir.

- Müslümanlar ahlaki temellere uygun bir yaşama değer vermektedir.

- Müslümanlar özellikle namaz, oruç ve infakla Allah’a ibadet etmektedir.

İkinci Vatikan konseyinin Müslümanlar hakkındaki görüşleri şöyle son buluyor:

Geçmiş asırlar boyunca Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında birçok çekişme ve düşmanlıklar meydana geldiğinden dolayı konsey, herkesten geçmişi unutmasını ve samimi bir şekilde uzlaşmaya yönelmelerini ve birbirleriyle herkesin faydasına olan barışı, özgürlüğü, toplumsal adalet ve ahlaki değerleri koruyup güçlendirmek için çaba göstermelerini önemle vurgulamaktadır.

1965 yılında Papa VI. Paul Vatikan’da dinler arası diyalog sekreterliğini kurdu. Ardından Müslümanlarla diyalog kurmak için bir komiteyi de ona ekledi. Bu komitenin hedefleri; karşılıklı hoş görüyü güçlendirme, Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında ilmi konuşmalarla uzlaşının sağlanması, toplumsal konularda ve kalkınma ile ahlaki konularla ilgili gelişmeler konusunda ortak projeler hazırlamaktır.

[1] Nasturi kilisesi sadece iki konseyi, Antakya’nın Ermeni, Kıpti ve Süryani kiliseleri de yalnızca ilk üç konseyi kabul etmektedir.


Yüklə 379,11 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   52




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə