85
S
İ Y A S E T V E
K
Ü L T Ü R
D
E R G İ S İ
1921’de Totayköy’de açılan öğretmen
okulunda Tatar dili ve edebiyatı öğretmenliği
yapmıştır.
Veli
İbrahimov’un
çabalarıyla
Akmecsit’te açılan üniversitede Türkoloji profesörü
unvanıyla, “Türk Lehçelerinin Grameri” dersini
vermiştir. 1924 yılında Kırım Üniversitesi’nin
rektörlüğüne getirilmiştir. 1924-1937 yılları arasında
Taşkent, Kazan, Moskova, Leningrad (Petersburg)
üniversitelerinde
ders
vermiş;
Dağıstan,
Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve diğer
bazı yerlerde araştırma ve çalışmalar yapmıştır.
1926’da
Bakü’de
toplanan
Türkoloji
Kongresi’ne “Türk-Tatar Dillerinin Karşılıklı
Münasebetleri” ve “Türk-Tatar Dillerinde İlmi
Terminolojinin Tanzimi Prensipleri” başlıklı
bildirilerle katılan Çobanzade, Yeni Alfabe Merkez
Komitesi’nin 6-13 Mayıs 1931’de Almatı’da yaptığı
toplantıda “Türk Alfabelerinin Birleştirilmesi”
sorunu ile yetinmeyerek yazım, terminoloji ve Türk
dillerinin birleştirilmesi gibi konuları da gözden
geçirmiştir.
Nerimanovcuların Azerbaycan’da iktidara gelmesinden sonra millî kadroların
hazırlanması amacıyla yurt dışından davet edilen bilim adamları arasında Bekir
Sıtkı Çobanzade de yer almıştır. Çobanzade, öldürüldüğü 1937 yılına kadar
Azerbaycan’da üniversitede millî kadroların yetiştirilmesi işiyle uğraşmıştır (Otar
1999: 13-20).
Düşünce sisteminin temelinde “dil birliği” yatan Çobanzade, dünyada
Türkçenin bütünlüğüne inanmış ve gerek Latin harflerinin kabulünde ve
gerekse
akademik çalışmalarında bu yolda ilerlemeye çalışmıştır. O, Türkçenin tek bir
dil olduğuna inanmış, onun edebi, ilmi ve fenni bakımlardan bütünleşmesini
arzulamıştır. Dilin bölünmesi ve lehçelerin zorla birbirinden uzaklaştırılıp ayrı
diller hâline getirilmesine karşı mücadele etmiştir. Yerel lehçelere dayanan ayrı
ayrı edebiyatlar ve bilim dilleri yaratma düşüncesine her zaman muhalif olan
Çobanzade, kitaplarını bu düşünce çerçevesinde yazmış, derslerini de yine bu
düşünce doğrultusunda vermiştir. Yaşanılan dönemin bütün zorluklarına rağmen,
dil birliği düşüncesinden taviz vermeyen Çobanzade, İsmail Gaspıralı’nın “Dilde,
Fikirde, İşte Birlik” şiarından asla şaşmamıştır. “Türk-Tatar Lisaniyyatına Methal”
adlı eserinde,
“Muhtelif şivelerden ayrı ayrı edebiyat, mektep, matbuat meydana getirmek,
Türk münevverlerinden pek çoğunun geçtiği bir koridordur; hâlbuki bu mümkün değildir”
diye yazan ve Türk lehçelerinin köklü bir geçmişe sahip olan Türk dilinin çağdaş
Düşünce
sistemi-
nin
temelinde
“dil birliği” yatan
Çobanzade,
dünyada
Türkçenin
bütünlüğüne
inanmış
ve gerek
Latin harflerinin
kabulünde
ve gerekse
akademik
çalışmalarında bu
yolda ilerlemeye
çalışmıştır.
86
D
Ü Ş Ü N C E
D
Ü N Y A S I N D A
T
Ü R K İ Z
uzantıları olarak kabul edilmesi gerektiğini ifade eden Çobanzade, 1926’daki
Türkoloji Kongresi’nden sonra da alfabelerin birleştirilmesi yolunda mücadelesine
devam etmiş ve bu mücadelesi hayatına mal olmuştur (Otar 1999: 24).
Daha 1929’dan itibaren üzerine gidilmeye başlanan Çobanzade, Ocak
1937’de tutuklanıp hapse atılmış ve “karşı devrimci”, “pantürkist” suçlamalarıyla
dört kez sorgulanmış, suçu sabit görülüp kurşuna dizilerek öldürülme cezasına
çarptırılmıştır. Çobanzade’ye yönelik suçlamaları maddeler halinde şu şekilde
sıralamak mümkündür:
1. Millî
Cumhuriyetleri, SSCB’den ayırmak istemesi; birleşik bir Türk-Tatar devleti
kurmak düşüncesini uygulayan bütün SSCB çapında karşı devrimci pantürkist bir teşkilatın
üyesi olarak Sovyetler Birliği Komünist Partisi’ne ve Sovyet Devleti’ne karşı mücadele
etmesi,
2. Kırım, Azerbaycan, Özbekistan ve Dağıstan’da silahlı isyan, sabotaj ve terör
yollarıyla faaliyetlerde bulunması,
3. Fiilen casusluk yapması, Türkiye ve Polonya gizli servislerinin ajanı olması
(Bünyadov 1993: 94; Otar 1999: 21-22).
12 Ekim 1937’de hakkında idam kararı verilen Çobanzade, 13 Ekim 1937’de
kurşuna dizilerek öldürülmüştür. Öldürülmesiyle ilgili diğer bir rivayet de, 1937
yılının sonlarında başlarında bir Ermeni’nin bulunduğu bir NKVD heyeti tarafından
tutuklanıp Sibirya’ya sürüldüğü ve orada Ruslar tarafından şehit edildiğidir (Otar
1999: 22).
Halid Seyid Hocayev
Nerimanovcuların Azerbaycan’da iktidara gelmesinden sonra millî
kadroların oluşturulabilmesi için Azerbaycan’a çağırılan ve Sovyet yönetimince
1937’de kurşuna dizilerek öldürülen büyük Türkolog Halid Seyid Hocayev,
1888’de Taşkent’in Koşkorgan kentinde dünyaya gelmiştir. İlköğrenimini köyünde
tamamladıktan sonra Taşkent’te altı yıl medrese eğitimi almıştır. Burada Arapça ve
Farsça öğrenen Halid Seyid, yüksek öğrenimi için İstanbul’a gelmiştir. Giriş sınavını
başararak 1914’te İstanbul Üniversitesi Tarih-Filoloji Fakültesi’ne girmiştir. 1918’de
fakülteyi bitirerek memleketine dönmek üzere yola koyulmuş, fakat iç karışıklıklar
nedeniyle Türkistan’a geçişler kapalı olduğu için bir müddet Azerbaycan’da
kalmıştır. Bu süre zarfında Gence’de lise öğretmenliği yapmış, ortalığın yatışması
üzerine Taşkent’e geçmiştir. Taşkent’te fazla kalmayan Hocayev, tekrar Azerbaycan’a
dönmüş, 1922-1926 yılları arasında Özbekistan’ın Bakü’deki temsilciğinin öğrenci
yurdunda müdürlük, orta ve yüksek tahsil okullarında öğretmenlik yapmıştır.
1926’dan itibaren Azerbaycan Yüksel Pedagoji Enstitüsü ile Azerbaycan Devlet
Üniversitesi’nde Azerbaycan dili ve edebiyatı, Arapça ve Farsça dersleri vermiştir.
1934 yılından tutuklandığı 1937 yılına kadar SSCB Bilimler Akademisi Azerbaycan
Şubesi’nde çalışan Hocayev, üslup, sentaks, Türk ve Fars dillerinin grameri ile