201
S
İ Y A S E T V E
K
Ü L T Ü R
D
E R G İ S İ
Bu okulun öğretmenlerinin çoğu Kazan’da okumuş kişiler veya Kazan ve
İstanbul’dan davet edilmiş kişilerdir. Dolayısıyla bu okulda Kazan ve İstanbul’daki
okullarda uygulanan tedrisat uygulanmıştır. Öğretmenler maaşa bağlanmış,
yeni imtihan sistemi uygulanmış, öğrencilerin başarı puanlarına göre diploma ve
sertifika verilmiş, fakir öğrenciler için burs tahsis edilmiş, ayrıca kız öğrenciler
için ayrı sınıf tesis edilmiştir.
6
Musabay kardeşler takip eden yıllarda Kaşgar ve
Kulca’da buna benzer birçok okulun açılmasını sağlamışlardır. Mesela Kulca’da
açılmış “Hüseyniye Mektebi” (1889), “Hüner-kesip Mektebi” (1905), “Turaniye
Mektebi” (1911), “Sayramiye Mektebi” (1913), “Mekteb-i Nur” (1916), “Dernek
Okulları” 1924), Keşfiye Mektebi” (1925), “Murat Mektebi” (1928) bu tür okulların
bazılarıdır.
7
Japon araştırmacı Oişi Şin’içiro Musabay kardeşlerin bu hareketinin
kendi sanayisinde çalışacak elemanları yetiştirme amacı taşıdığını ileri sürmüştür.
8
Araştırmacı bu görüşünde kısmen haklı olabilir
9
, ama Avrupa, Rusya ve Türkiye’deki
gelişmeleri yakından takip eden, ceditçilik hareketinin anlamını derinden kavrayan
Musabay kardeşlerin eğitim reformuyla ilgili çaba ve emeklerinin daha ulvi amaçlar
taşıdığını göz ardı etmemek gerekir.
Doğu Türkistan’da “ilk islahatçı”, “ceditçi” diye tanınmış Abdulkadir
Damollam ise İsmail Gaspırali’nin temsil ettiği ceditçilik hareketinden doğrudan
etkilenmiş bir zattır. Asıl adı Abdülkadir İbn Abdülvaris Kaşgari’dır. Doğumuyla
ilgili farklı tarihler verilmektedir. Bazı araştırmacılar 1854-1855 tarihini
10
, bazıları
1870 tarihini
11
vermektedir. Ama genel olarak kabul edilen tarih 1862’dir. Söz
konusu tarihte Kaşgar’ın Atuş bölgesine bağlı Meşhed
12
köyünde doğmuştur. İlk
tahsilini “Hez Soltan Medrisisi” (Hazreti Sultan Medresesi)
13
nde, orta tahsilini
Kaşgar’da bulunan Hanlık Medresesi’nde yaptıktan sonra, yüksek tahsil görmek
üzere önce Hokand’a, iki yıl sonra, yani 1891 yılında Buhara’ya gitmiştir.
14
Buhara’da
8 yıl okuduktan sonra, memleketi Kaşgar’a dönmüştür.
15
Bazı kaynaklar onun 1901
yılında Kaşgar’a döndüğünü belirtir.
16
Abdulkadir Damollam’ın 19 Nisan 1916
tarihli “Edebi Bir Musahebe” adlı makalesinden onun Buhara’daki tahsilinden pek
memnun kalmadığı anlaşılıyor.
“Buhara’daki anlayıştan zehirlenmiş akıl ve fikrimin şifa bulmasının diğer bir sebebi
büyük âlimlerden İbn Şamiye, Kayyum Cuziye, Cemalettin Afgani, Şeyh Muhammed
Abduh ve Reşid Riza hazretlerinin eserlerini mütaala ve mülahaza etmek ve şu anki
“Tercüman”, “Vakit”, “Şura” gibi faydalı gazete ve dergileri takip etmek oldu.”, “Bu faydalı
eserleri okuyan insanın vicdanı eskiden yüz çevirip ıslahat ve terakki yolundan dönmez.”
17
Bu satırlardan anlaşıldığı gibi, Abdulkadir Damollam Buhara’da bulunduğu
sırada ceditçilik hareketinden ve bu hareketin neşri efkârından derinden
etkilenmiştir. Kaşgar’a döndükten sonra, “Hanlık Medrese”de bir süre müderrislik
yapmış olan Abdülkadir Damollam 1907 yılında hac farizasını yerine getirmek
üzere Mekke’ye, dönüşünde ise İstanbul ve Mısır’a uğramıştır.
18
Bu sırada çeşitli
vesilelerle Türk ve Tatar aydınlarıyla görüşmüş, sohbetlerde bulunmuştur. Birkaç
202
D
Ü Ş Ü N C E
D
Ü N Y A S I N D A
T
Ü R K İ Z
ay kaldığı bu ülkelerde toplumda meydana gelen
değişme ve gelişmeleri doğrudan gözlemleme
imkânı bulmuş, eğitim sisteminde gerçekleştirilen
reform faaliyetlerinin sonucunu bizzat müşahede
etmiştir. Bu gözlem ve izlenimlerle Kaşgar’a dönen
Abdülkadir Damollam Uygur toplumundaki
cehalete karşı savaş açmış, halkı uyanmaya
çağırmıştır. O “Nasihat-ı Amme” adlı eserinde şöyle
der: “Bu zaman; gaflet ve vurdumduymazlık zamanı
değil, uyanma ve uyanık olma zamanıdır; cehalet ve
bilgisizlik zamanı değil, ilim ve marifet zamanıdır;
Uyuşukluk ve vurdumduymazlık zamanı değil,
çabalama ve gayret etme zamanıdır. Diğer milletler
bilim sayesinde havada uçup suda tıpkı karada
gidiyormuş gibi özgürce gidebilmektedirler. Biz
hâlâ gaflet uykusunda yatmaktayız, uyku ölümün
kardeşi ve başlangıcıdır. Bu şekilde sürekli uyumak, yok olmanın ve ölümün
işaretidir!. Hâlâ vakit ve fırsat vardır.!” Onun bu retoriği insanlarda millî şuurun
uyanmasına, politik bilincin oluşmasına vesile olmuştur. Abdulkadir Damollam
geleneksel eğitim usulünü ıslah ederek bilimle dini birleştiren yeni eğitim metodunu
uygulamaya koymuş, yeni müfredatla eğitime devam etmiştir. Ancak gelenekçilerin
şiddetli muhalefetine maruz kalınca, 1909 yılında tekrar Hokand, Taşkent ve
Buhara’ya gitmiş,1912 yılına kadar bu şehirlerde kalmıştır. Bu yıllar söz konusu
şehirlerde ceditçilik hareketinin gelişip kökleştiği yıllardır.
“Evet, sonra vatanıma dönüp ahaliyi terakkiye ve yenileşmeye ıslahata çağırmaya
başladım. Sonunda bu teşebbüs vatandan ayrılmama sebep oldu. Yine Hokand, Buhara’ya
gittim. Ne şanstır ki, Buhara’ya vardığım günlerde “usul-i cedid haram, onda okuyan dinsiz”
şeklindeki fetvanın yerine büyük üstatlarımızın “usul-i cedid vacip, onu okumak zaruridir”
şeklindeki fetvası çıkmıştı.”
19
Dolayısıyla bu seyahatin Abdulkadir Damollam üzerindeki etkileri büyük
olmuştur. 1912 yılında Kaşgar’a dönen Abdulkadir Damollam bizzat kendisi bir
usul-ı cedit okulu açmış, bu arada kızlar için de okul açılmasını teşvik etmiştir.
20
O
bir taraftan diğer memleketlerden davetle öğretmen getirirken, diğer taraftan her
yıl İstanbul, Kazan, Ufa, Orenburg gibi şehirlere öğrenci göndermiştir.
21
Ayrıca,
usul-i cedit okullarında okutulmak üzere “Akaid Zaruriye” (Zorunlu Kaideler),
“Mütalaa-i Hidayet” ( Doğru Yol Üzerine Arayışlar), “İbadet-i İslamiye” (İslam’da
İbadet), “Sarb Nahvi” (Morfoloji ve Sentaks), “Akaid Cevheriye” (Temel Kaideler),
“Talim-i Sebiyan” (Çocuklara Terbiye) “llm-i Coğrafya”, “Tahsil-i Hesab” (Hesap
Eğitimi), “Tecvid-i Türki” (Türkçe Okuma), “Miftehi’l-edeb” (Edebiyatın Anahtarı),
“Bidayet’üs-Sarb” ( Temel Leksikoloji), “Bidayet’ün nahvi” (Temel Gramer) gibi
derslik kitaplarını hazırlamıştır.
22
Bu zaman;
gaflet ve
vurdumduymazlık
zamanı değil,
uyanma ve
uyanık olma
zamanıdır;
cehalet ve
bilgisizlik
zamanı değil,
ilim ve marifet
zamanıdır;
Dostları ilə paylaş: |