84
Mayıs 1918’de İstanbul’da kurulur. Erzurum,
Van, Malatya, Elazığ, Bitlis, Mardin, Bingöl,
Diyarbakır’da şubeler açar. Cemiyet başkanı
Seyyit Abdulkadir’dir. İkinci
başkan Emin Ali
Paşa’dır. Kurucuları arasında Ferik Fuat paşa,
Mehmet Ali Bedirhan, Süleymaniyeli Meh-
met Emin, Hacı Ali Efendi gibi tanınmış Kürt
şahsiyetleri bulunur. Bu Cemiyet Jîn (yaşam)
adında İstanbul’da bir dergi çıkarır. İlk sayı 7
Kasım 1918’de yayına başlar ve 25 sayı yayınla-
nır. Jîn hem Kürtçe, hem de Türkçe yayınlanır.
25. Sayısı 2 Ekim 1919 tarihinde çıktıktan sonra
kapatılır. Cemiyetin başkanı Seyyid Abdulka-
dir, Osmanlı Ayan Meclisi’nin başkanıdır. Sevr
Antlaşması imzalanırken ona sorulan bir soru-
ya cevap olarak “Türk halkı bu kadar zor bir du-
rumda iken, bizim bağımsız Kürdistan kurma
peşinde koşmamız ahlaki” değildir diye cevap
verir. Seyyid Abdulkadir 1925 yılında oğluyla
birlikte Diyarbakır’da idam edilir.
O dönem Kürtlerin oluşturduğu en organi-
ze örgüt 1922’de Erzurum’da kurulan “Civata
Azadîya Kurdistan” (Kürdistan Özgürlük Ce-
miyeti ) kısa adıyla “Azadi”.
Bu örgüt bütün
Kürtleri bünyesinde toplamayı başarır. Seyyid
Abdulkadir, Memduh Selim, Arif Bey… bu ör-
gütte yerlerini alırlar. Azadi, 1924’te önemli bir
kongre toplar. Diyarbakır İsyanı kararının bu
kongrede alındığı söylenir. Kongreyi organize
edenlerin başında Cibranlı Halid Bey (miralay-
dır), Mutki Aşiret Reysi Hacı Musa Bey (Erzu-
rum Kongresini organize edenlerin başında ge-
lir),Yusuf Ziya Bey, (Birinci Mecliste Kürdistan
Mebusudur) Kemal Fevzi (subaylıktan ayrılma-
dır). Kemal Fevzi Bey, İstiklal Mahkemelerinde
yargılanırken “İngiliz ajanlığıyla” suçlanması
üzerine, “Benim İngilizlere hizmet ettiğim is-
patlanırsa, kendi ipimi kendim çekerim” söz-
leri tarihi gerçekleri sergilemeye yetiyordu. Bu
kongreye Fehmi’ye Bilal ile birlikte katılan Şeyh
Said de katılır ve aktif rol oynar. Bu kongreden
alınan kararlardan cumhuriyet yöneticilerinin
haberi olacak ki Azadi’ nin önde gelenlerini
hemen tutuklanmaya başlar.
Halit Bey, Musa
Bey, Yusuf Ziya Bey başta olmak üzere sayısız
Kürt lideri tutuklanıp Bitlis cezaevine konulur.
Göstermelik bir yargılamayla idam edilirler.
Cibranlı Halit Bey’e “sizin vatana ihanet içinde
olduğunuz söyleniyor…” diye sorulunca Halit
Bey “ceddim ve bütün ailemin kanıyla yoğrul-
muş bu topraklarda yetişen biri olarak ben bu
topraklara ihanet ediyorum da, nereden geldiği
belli olmayanlar vatanperver oluyor. Bana bu-
nun cevabını verin...” diyor. Musa Bey, Halit
Bey, Yusuf Ziya Bey idam edilirken son sözleri
“ya istiklal, ya hicret” oluyor.
Bu idamların temelinde Kürtleri örgütsüz
bırakmak ve yanlış anlamalara zemin hazırla-
mak. en önemlisi örgütsüz ve kontrolsüz kalmış
Kürtleri kolayca provokasyonlara getirmeye
çalışmak yatmaktadır. Nitekim de böyle oldu.
1924 yılında Kürtler üzerindeki baskılar yo-
ğunlaştırıldı. Kürt dilinin kamu alanlarında
konuşulması yasaklandı. Kürt gelenekleri baskı
altına alındı. Kürt giysi ve kıyafetleri yasaklan-
dı. Bu uygulamalar Kürtler arasında
büyük tep-
kiler doğurdu. Kurtuluşları için Türklerle bir-
likte yola çıkmış ve birinci Mecliste 75 mebusla
temsil edilmiş Kürtler artık yok sayılıyordu.
Çok geçmeden, baskı, yok sayma ve provokas-
yonlarla Kürtleri hazırlıksız olarak çatışmaların
içine çektiler. 13 Şubat 1925 yılında Şeyh Said’e
ve beraberindeki bir gruba Diyarbakır’ın Piran
nahiyesinde baskın yapmaları sonucu ölen kimi
askerler bahane edilerek “Kürtler isyana başla-
dı” deyip hükümet güçleri her yerde Kürt hal-
kına saldırmaya başladı. Bu tehlikeyi önceden
gören “Azadî” örgütünün lideri Cibranlı Halit
Bey, “bunlar bizim ilerde boynumuzu kesecek
olan kılıçlarını biliyorlar” diyerek Sovyetler-
den yardım istemek amacıyla 22 Aralık 1922’de
Sovyetler Birliği Erzurum Elçisi olan Pavlovski’
ye 10 maddelik bir mektup verir. Mektup Sov-
yetlerin Ankara’daki büyük elçisi Aralov’a ile-
tilir, ama bir sonuç alınmaz. 1922 dönemi ayni
zamanda İngilizlerin “Kürtleri defterlerinden
sildikleri” tarih olarak da bilinir.
1908’de Meşrutiyet’in ilanından
sonra Kürt-
lerde faaliyetlerine hız verirler. Bu dönemle
birlikte Kürtler de birçok örgüt kurmaya baş-
larlar. 1910’lu yıllarda kapitalizmin başta Bal-
kanlar olmak üzere Anadolu’da, Ortadoğu’da
etkinliğini artırmaya başlamasıyla Osmanlı
İmparatorluğu sallanmaya başladı. Kürtlerde
bu dünyanın içindedirler. Salih Bey, “Serbesti”
gazetesinde kaleme aldığı yazıda, “kardeşlerim
uyanma vakti geldi. Bundan sonra gözlerimi-
zi açıp o derin uykudan uyanmazsak, Kürtlük
diye bir şey kalmaz” diyerek Kürtlerin içinde
bulunduğu durumu özetlemiştir. O günlerde
Kürtlerin içinde bulunduğu durumu anlamak
için Jîn Dergisine bakmak yeterlidir.
85
Kürtlerle Osmanlı İmparatorluğu arasında
kimi zaman ciddi sorunlar
yaşansa bile ittifak-
ları 1514 yıllarına Çaldıran Savaşına, Yavuz Se-
lim’le İdris-i Bitlisi arasında yapılan antlaşmaya
kadar gider. Kürtlerin Osmanlı’yla yaptığı bu
anlaşma olmasa Osmanlı İmparatorluğu batı-
da ne bu kadar gelişirdi, ne de bir dünya devleti
haline gelebilirdi. Osmanlı ordusunda sayısız
Kürt vardır. Erzurum’daki 8. ve Diyarbakır’da-
ki 7. Kolordunun Cumhuriyet döneminin ilk
yıllarına kadar çoğunluğunun Kürtlerden oluş-
tuğu bilinmektedir. 1925 Kürt isyanını bastır-
mada 7. Kolordu askerlerinin katılmayışları
bundan dolayıdır…
30 Ekim 1918 Mondros ateşkes antlaşmasıy-
la Osmanlı imparatorluğu hızla çökmeye başlar.
Dünya tarihi en önemli döneminden geçiyordu.
Türkler, Kürtler, komünistler, muhafazakâr-
lar, Çerkezler ve Anadolu-Kürdistan halkların
tümü bağımsızlık, özgürlük ve demokrasi için
yeniden harmanlanıyorlardı. Buna en somut
örnek Erzurum kongresinde alınan kararlar
ve delegelerin bileşimidir. Erzurum Kongresi,
17 Haziran 1919’da “Erzurum Vilayet Kongre-
si” olarak toplanır ve bu toplantıda 10 Temmuz
1919 tarihinde “Erzurum
Kongresinin toplan-
masına” karar verir. Yani tarihe geçen kong-
renin toplanmasının kararı 17 Haziran 1919’da
toplanan “Erzurum Vilayet kongresinde alınır
ve 10 Temmuz 1919’da toplanacak olan kongre-
nin delegeleri de bu kongrede seçilir. M. Kemal
3 Temmuz 1919’da Erzurum’a gelir. Erzurum’a
geldiğinde “Erzurum Vilayet Kongresi” yapıl-
mış ve 10 Temmuz 1919 toplanacak kongreye
katılacak delegeler seçilmiştir bile. M. Kemal
seçilen delegeler arasında yoktur. Kazım Kara-
bekir’in devreye girmesiyle ve Mutki aşiret lide-
ri Musa Bey’in desteğiyle seçilmiş olan delege-
lerden ikisi istifa eder, onların yerine M. Kemal
ve Rauf Orbay delege olur… O dönem Kürtle-
rin tercihini anlamak için bir de şu iki belgeye
bakmak yeterli olur. Mustafa Kemal, “Vilayet-i
Şarkiye Müdafa-i Hukuk-i Milliyeti Cemiyeti”
Diyarbakır şubesine yazdığı bir mektupta :
“Yabancı istilaya uğrayan memleketin düş-
mandan temizlendikten sonra, Kürt kardeşle-
rimin haklarına riayetkâr olacağız”.
O zaman
bu Cemiyetin başkanı Cemil Paşazade Musta-
fa Bey’dir. Cemil Paşazade Mustafa Bey’de M.
Kemal’e yazdığı mektupta “Türklerin, Kürtle-
rin, Çerkezlerin ve Lazların çıkarlarının ortak
olduğunu” yazar.
Bu kısa tespitler bile Kürtlerin o günkü du-
rumlarını ve tarihi tercihlerini net olarak ortaya
koymaya yeter.
Birinci dünya savaşı başta Ortadoğu olmak
üzere Balkanlara, Anadolu’ya ve başka birçok
bölgeye kapitalist ilişkileri ulus-devlet hege-
monyası altında ve sömürgecilik temelinde yer-
leştirmeyi sağladı. Bu uygulamanın baş mimarı
İngilizler olmuştur. Bu uygulamalar günümüze
kadar süre geldi. Ancak ikinci dünya savaşın-
dan sonra Balkanlarda ve kısmen de Ortado-
ğu’da durumlar değişti. Ortadoğu’da sonraları
birkaç devlet Sovyetlerin nüfuz alanına girdiler.
Nasır’ın Mısır’ı, Irak, Suriye,
Afganistan, Libya,
Güney Yemen vb. Günümüz Afganistan, Irak,
Suriye, Libya yeniden kaynayan birer kaza-
na dönmüş durumdadır. Adı konulmamış bir
dünya savaşı yaşanıyor. Birinci dünya savaşın-
da yarım kalmış görevler tamamlanmaya çalı-
şılıyor. Her şey yerinden oynamış, her ülke ve
toplum yeniden biçim almaya çalışıyor. Biryan-
dan emperyal güçlerin hegemonik yöntemiyle
ulus-devletlerin ve kapitalist modernitenin ege-
menliği at koşturmak istiyor. Diğer yandan Reel
sosyalizmin deneyiminden dersler çıkarmaya
çalışan ve ulus-devletlerin hiçbir toplumsal so-
runu çözemeyeceğini gören, toplumu yeniden
demokratik modernite temelinde yani demok-
ratik ulus ve onun kendi kendini yönetme biçi-
mi olarak demokratik
özerklik ve de demokra-
tik konfederalizm temelinde kurtulmayı önüne
koyan mücadele sürüyor. Bu savaşımın içinde
Kürt halkı en başta yürüyor. Kürtler hem geliş-
tirdikleri toplumsal felsefe olarak, hem de bu fel-
sefenin hümanist bir modeli demokratik ulusu
yaşamda etkin kılmak için en ön saflarda sava-
şıyorlar. Bu konu başlı başına bir yazı olacaktır.
Türkiye’de İngilizlerin hegemo-
nik etkinliğinde bir ulus-devlet
inşa edildi. Farklı halkların ve
inançların birlikte demokratik
bir yapı oluşturması
bu şekilde engellenmiş olundu