Demokratik Modernite



Yüklə 26,73 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə38/89
tarix21.06.2018
ölçüsü26,73 Kb.
#50576
növüYazı
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   89

78
geriye on binlerce ölü ve sürgün edilmek üzere 
toplanmış binlerce sürgün kalmıştır. Harekat 
tamamlanmıştır…
Sürgün
‘’Bizi kamyona doldurdular
Tüfekli iki erin nezaretinde
Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular
Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar
Tarih öncesi köpekler havlıyordu’’
Bombalanan, yakılan köylerden, katliamdan 
geriye kalanların trenlere yüklenip batıya gön-
derilmesi anları, savaş sırasında uygulamaları 
gözden uzak tutulmasını engelleyen en önemli 
belgelerdir. Hiçbir anlatım, hiçbir resmi belge, 
sürgüne gönderilme üzere toplanmış insanların 
fotoğraflarından yansıyan anlamdan daha güç-
lü anlatılamaz. Dersim’e yaşatılanları 1915’ten 
ve yahut Nazi Almanya’sından görüntülerle 
ayırt edilemeyen yüz ifadelerine sürgünler, gö-
renler, tanık olanlar için canlı belgedir.
Sürgüne gönderilenlerin seçimi ile ilgili her-
hangi bir ayırım yoktur. Kadınlar, çocuklar, as-
kerdeki gençler, hastalar, yaşlılar trenlere doldu-
rularak zorunlu iskân bölgelerine yollanır.
Yanlarına pek az şey almalarına izin veri-
lir. Bir daha geri dönmemek üzere doğup bü-
yüdükleri yurtlarından koparılırlar. Yollarda 
hastalık ve bakımsızlıktan ölenler çok sayıdadır 
kaçan sürgünler takip edilip bulunur. Kimsesiz 
çocuklardan bazıları “düşkünler evine” gönde-
rilir. Çok sayıda çocuk asker ve subaylara hiz-
metçi veya evlatlık olarak verilir. Yanlış yere 
gönderilenler ailelerinden kopar, bu nedenle de 
aileler parçalanır. Askerden dönenler ailelerinin 
sürgün olduğu yere gönderilir sürgünlerden zo-
runlu iskân yerlerine ulaşanlar yalnız fiziksel 
katliamdan kurtulmuştur. Topraklarını, dil-
lerini, tarihlerini geride bırakmaya zorlanan 
Dersimliler ikinci bir ölüm şekliyle tanışırlar. 
Kimlikleri yok edilecektir. Zorunlu iskân ve asi-
milasyon yolu ile bu da hayata geçirilir.
İskân planı Dersimlilerin sürgün yerlerinde 
birbiriyle iletişiminin engellenmesi sağlanacak 
biçimde düzenlenmiştir. “Her köye bir aile” dü-
zenlemesine sürgünlerin Türk köyleri içinde 
kendi insanlarından yalıtılarak yerleştirilmesi, 
bu yolla Türkleştirilmesi hedeflenmiştir. 1938 
Tarihli resmi bir belgeye yansıyanlar iskân pla-
nının nasıl uygulandığını, sürgünlerin nasıl 
dayatıldığını gösterir. Bu belgede sürgünlerin 
Denizli’ye 158 hane 161 köye, Aydın’a 100 hane 
100 köye, Bilecik’e 100 hane 50 köye, Bursa’ya 
200 hane 100 köye ve benzeri şekilde dağıtılma-
sı belirtilir.
Yine Hüseyin Aygün’ün elde ettiği belgele-
re dayanarak, sürgünlerin yerleştirilme planı-
na başka bir örnek verir, buna göre 6 Ağustos 
1938 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile 1246 
haneden, 5000 kişi 15 ayrı şehrin (batı’dan) 50 
kazasına bağlı 922 köye serpiştirilerek yerinden 
edilmiştir. Sürgünlerin sayısı hakkında kesin 
bir bilgi olmamakla birlikte, resmi belgelerden 
ve tanıklıklardan elde edilen bilgiler 10-12 bin 
kişinin sürgün edildiği (Dersim katliamı sonra-
sı) şeklindedir. Fakat Dersim Tertelesi’ne varın-
caya kadar belli aralıklarla sürgünler olduğunu 
da hatırlamak gerekir. Katliam ve sürgünlerle 
Dersim büyük oranda insansızlaştırılmıştır. 
Katliam sırasında ölenlerin sayısı 40 bin olarak 
bilinir. Sürgünlerle birlikte düşünüldüğünde, 
Dersim nüfusunun önemli ölçüde ortadan kal-
dırıldığı açıktır. Sürgün edilenler zorunlu iskân 
yasası gereği uzun yıllar yerleştirildikleri Batı 
bölgelerinden çıkamadılar. Dersim’in boşaltıl-
masının dayanağı olan 2510 sayılı yasa ancak 
1947’de değişikliğe uğradıktan sonra, geri dön-
me hakkı doğar Dersim sürgünleri için; ancak 
çoğu geri dönmeyecektir.
Dersim’in katliamı, sürgün ve iskân yasala-
rı yolu ile insansızlaştırılması, bu gün hala tüm 
yönleriyle ortaya çıkarılmış bir konu olmaktan 
uzaktır. Oysa sürgünler katliamın düzeyini ve 
amacını görünür hale getirmek ve hesap sor-
mak  açısından  kritik  bir  noktada  durmaktadır.         
Dersim katliamı ve sürgün, Cumhuriyet 
tarihinin en karanlık dönemlerini yansıtmaz 
yalnızca, ulus -devletin kuruluşunun, resmi 
tarihin anlattığı gibi bir kahramanlık öyküsü 
olmadığını, sistemli katliamlar ve acılarla var 
olup geliştiğini gösterir.1938 koşullarında dün-
yada faşizm rüzgarları eserken sorgulanmayan, 
sonraki yıllarda ise UKH ilkesinin yüceltilmesi 
nedeniyle üstü örtülen ulus-devlet olgusunun, 
yapılan katliamların aydınlatılması ile sorgu-
lanması bu günün koşullarında mümkündür. 
Dersim’de yaşatılanların bütün boyutları ve 
suçların açığa çıkarılması, işlenen suçların or-
taya konması ve suçluların cezalandırılması, 
yalnız Dersim Kürtlerine karşı bir ödev değil; 
tüm halkların ortak kaderini Demokratik Ulus-
ta birleştirmeleri ve ulus-devlet yerine Demok-
ratik Ulus seçeneğini koymaları,  toplumun de-
mokratik dönüşümü için de zorunludur.


79
İkinci Dünya Savaşında Kürtler ve 
Komintern
Ömer Ağın
Savaş sözcüğünün bizzat kendisi ürperti 
yaratmaya, korku salmaya yetiyor. İnsanlık ev-
riminin binlerce yıllık tecrübesi, savaşın yıkın-
tılarının ne olduğunu fazlasıyla göstermiştir. 
Savaşlar; yalnız insana zarar vermekle kalma-
mış, doğayı tahrip etmiş, iklim değişikliğine 
yol açmış, hayvanları telef etmiş, üretim araç-
larını yıkıma götürmüş, toplumsal değerleri ve 
kültürleri yok etmiş, hümanist değerleri silip 
süpürmüş, insanı adeta vahşi bir yaratık haline 
dönüştürmüştür. Savaş, insanlığın kavrayış ye-
teneğini bile yıkar, felce uğratır ve sonunda def 
olur gider.
 
Savaş politikanın başka araç 
ve gereçlerle devamıdır
Ancak kimi savaşların taraflarının duruşu, 
niyetleri ve felsefik konumlarının birbirinden 
farklı olduğuna da tanık oluyoruz. Bu nedenle 
savaşan taraflar açısından kimi savaşların haklı, 
kimi savaşların da haksız olmasından söz etmek 
olasıdır.  Hangi savaşların haklı, hangi savaşla-
rın haksız olduğunu anlamak için savaşın ni-
teliğine bakmak gerekir. Politika, ekonominin 
yoğunlaştırılmış biçimi olduğuna göre, savaş da 
politikanın başka araç ve gereçlerle devamıdır. 
Bu tanımdan da rahatlıkla anlaşıldığı gibi, her 
savaşın temelinde ekonomik ve toplumsal çı-
karlar yatmaktadır.  İstila peşinde koşan, başka 
sınıf ve katmanları sömüren, halkların kimlik 
ve kültürlerini asimile ederek, onları tarih sah-
nesinden silmeye çalışan ve emperyal güçlerin 
Pazar paylaşımı için aralarında çıkardıkları sa-
vaşlar haksız savaşlardır. Tamamen çıkar güden 
davranışlardır. Sömürüye karşı çıkan, kimlik-
lerini ve kültürlerini savunmaya çalışan, yayıl-
macı, istilacı güçlere dur diyen, doğayı, üretim 
araçlarının gelişkinlik düzeyini korumaya çalı-
şan “savaşlar” haklı savaşlardır.
En büyük yıkım yaratan savaşlar, emperya-
lizm çağında vuku bulan savaşlardır. Çünkü en 
barbar, en sömürücü, kârları için yapamayacağı 
hiçbir kötülük olmayan, hak ve hukuk arayan 
sınıfları, halkları kanla, barutla boğmaya ça-
lışan sistem kapitalizm ve onun egemen sınıfı 
olan burjuvazidir. İnsanlık tarihine kara bir 
leke olarak geçen faşizm bu ekonomik sistemin 
en kanlı yönetimidir. Bir yandan soykırım uy-
gulayan, diğer yandan üretici güçlerde yaptığı 
tahribatla insanlığı yüz yıllarca geriye götüren, 
bugün hala insanlığın başına bela olan faşizm 
ve onun yeni versiyonlarıdır.
Savaşlar kapitalizmin doğasından kaynakla-
nıyor. Üretim araçlarının özel mülkiyette olma-
sı ve üretimin toplumsal karakteri her zaman 
çelişki doğurmuştur.  Bu çelişkiyi bastırmak ve 
toplumsal muhalefeti dağıtmak ancak ve ancak 
şiddet uygulamasıyla olasıdır. Buhar makinesi-
nin İngiltere’de keşfedilmesi, başka bir ifadeyle 
İngiltere’de kapitalizmin boy vermesiyle İngiliz 
politik yapısı da değişmeye başlamıştır. Bu deği-
şim bir yandan ulus-devletleri yaratırken diğer 
yandan sermayeyi merkezileştirdi. Avrupa’nın 
birçok yerinde egemen olan ulus-devletlerin 
dünyanın birçok yerinde yeşermesine İngilizle-
rin öncülük etmesi tesadüfî değildir. İngiltere, o 
gün var olan büyük devlet ve imparatorlukların 
kendi hegemonik yapıları önünde engel teşkil 
ettiği için onları küçük devletlere bölme ihti-
yacını duydu. Bu küçük devletleri bir biçimiyle 
kapitalist ekonomik ilişkilerle ilişkilendirerek,  
yapısal olarak da kendisine bağlaması gerekir-
di. En önemlisi ortaçağın sonlarında oluşan 
demokratik toplum geleneğini kapitalizmin 
önünde engel olarak gördü ve demokratik top-
lum örgütlenmesinin önünü tıkamak için öncü-
lük yaptı. Bütün bu girişimlerin hepsi kapitalist 
ilişkileri yerleştirmek ve ulus-devlet hegemon-
yasını yerleştirmek için gerekliydi. Hegemonik 
ulus-devlet inşası için savaşlar kaçınılmaz bir 
hal alıyordu. İngilizlerin “böl-yönet” politikası 
bu ihtiyacın sonucunda doğmuştur. Kimilerin 


Yüklə 26,73 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   89




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə