100
Kral Hüseyin’in despotik rejimini pekiştirdi.
Kürtlerin
ulusal ve
demokratik haklara kavuşması
14 Temmuz 1958 darbesinden sonra Kürtle-
rin demokratik hak ve özgürlük taleplerinin gö-
zetileceğini açıklayan Kasım, Irak Anayasası’n-
da değişiklikler yaparak Irak Birliği çatısı içinde
Kürtlere Araplarla eşit bir statü kazandırdı.
Anayasanın 3. maddesinde “Büyük Arap Vata-
nı’nın bir parçası olan Irak’ın Arapların ve Kürt-
lerin müşterek sahipleri olduğu” belirtildi. Ana-
yasanın bu maddesiyle Irak hükümeti 1932’de
(*) tanınan eşit yönetim yasasını, eşit paylaşımı,
sosyal hizmet ve gelişme projelerinden eşit ya-
rarlanılmasını ve Kürt dilinin statüsünü yük-
seltmeyi uzun yıllar sonra yeniden kabul etmişti.
(*)Irak’ta manda rejiminin sona ermesi
ve Irak’ın Milletler Cemiyeti (MC)’ne kabu-
lü münasebetiyle 30 Mayıs 1932’de Başbakan
Nuri Said tarafından yayımlanan Deklarasyon
ile Irak’ın tek taraflı olarak ülkesinde yaşayan
azınlıkların haklarını garanti altına alındığını
açıklayarak MC azınlık
koruma sistemine dahil
olmuştu. Bu çerçevede “Kürt, Türk ve diğer her
türlü dil ve din azınlıklarının” kişisel ve siyasal
haklardan eşit olarak yararlanacağı, ayrımcı-
lık yapılmayacağı, her Iraklının istediği dilde
ticari, dini ve her türlü basın yayın faaliyetin-
de bulunabileceği, mahkemelerde kendi dille-
rini yazılı ve sözlü kullanabilecekleri, inanç ve
ibadet özgürlüğünün korunacağı, azınlıkların
kendi dillerinde eğitim yapabilecekleri, hatta
Kürtlerin yoğunlukta oldukları yerlerde resmi
dilin Arapça ile birlikte Kürtçe olacağı,
Kerkük
ve Kıfri’de ise Türkmenlerin çoğunluğu oluş-
turmasından dolayı Türkçe ve Kürtçe’nin Arap-
ça’nın yanı sıra resmi dil olacağı bildirilmiş ve
azınlıklara tanınan bu hakların Irak’ın temel
kanunu olacağı, hiçbir yasa ile değiştirileme-
yeceği vurgulanmıştı. (Kuzey Irak’ta Olası Bir
Ayrılmanın Meşruluğu ve Self-determinasyon
Sorunu, Yrd. Doç. Dr. Erol Kurubaş, S. Demirel
Üniversitesi)
Bu ortamda 12 yıllık mültecilik hayatı sona
eren Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri
Molla Mustafa Barzani Ekim-1958’de Bağdat’a
döndü. Araplar ile Kürtlerin ortak vatanı ola-
rak Irak’ın yeniden kurulmasını isteyen Bar-
zani’nin kısmi özerklik talepleri Bağdat yöne-
timi tarafından genel kabul gördü. Abdülkerim
Kasım Türkiye’nin ve Türkmenlerin tepkisini
çekecek olan Kerkük’ü de kapsayacak tarzda
Kürtlere geniş bir
otonomi verme niyetini ta-
şıyordu. Ancak bazı iyi niyetli yaklaşımlarına
karşın Abdülkerim Kasım’ın (*) Mısır lideri
Cemal Abdül-Nasır’ın etkisinde kalarak Arap
milliyetçiliğine soyunması, Kürtler ile Bağdat
yönetimi arasındaki ilişkilerin bozulmasına ve
Kürtlerin de içinde yer aldığı Irak Ulusal Birlik
Cephesi’nin fiilen çökmesine neden oldu. Kürt-
lerin aleyhindeki bu gelişmeler üzerine KDP 16
Eylül 1961’de ayaklanma kararı alarak savaşa
başladı. Savaşın ilk yıllarında Güney Kürdis-
tan’ın büyük bir bölümünde KDP egemenliği
kuruldu. Dahası Güney Kürdistan’ın dağlık ku-
zeyi ve Türkiye sınırına yakın bölgeler Barzani
güçlerinin denetimine geçti.
(*)Komünistlerin ve Kürtlerin desteğini kay-
bederek giderek güçsüzleşen Abdülkerim Kasım
sonunda 8 Şubat 1963’te Baas Partisi’nin Irak
kolu tarafından gerçekleştirilen darbeyle devril-
di. Arap Sosyalist BAAS Partisi’yle işbirliği ya-
pan bir grup subay tarafından yapılan darbede
Kasım öldürüldü. 1958’de Krallık
dönemine be-
raberce son verdikleri Abdüsselam Arif Devlet
Başkanlığına getirildi. Böylece Irak’ta Baasçılar
dönemi başladı. Irak’ta darbe ile Devlet başkan-
lığına Abdüsselam Arif, Başbakanlığa ise Albay
Ahmet Hasan El-Bekr getirildi.
Irak’taki darbe yönetimime karşı ilk bü-
yük tepki 8 Mart 1959 tarihinde Musul’da or-
taya çıktı. Arap Milliyetçisi Albay Abdulvahap
Şevvaf bir ayaklanma başlattı. Kasım’a karşı
başlatılan bu ayaklanma üzerine, Bağdat’ın em-
riyle Musul garnizonu bombalandı. Musul’da
kanlı çarpışmalar meydana geldi. Bu arada,
Kerkük’teki yerel yöneticiler arasında yapılan
bir takım değişiklikler Türkmenler ile Kasım
güçleri arasında gerginliklere neden oldu. 14
Temmuz 1959 günü Cumhuriyetin birinci yıl
kutlamaları için resmigeçit törenleri sırasın-
da başlayan ve üç gün süren (14,15 ve 16 Tem-
muz 1959) çatışmalarda Türkmenlerden ölenler
oldu. Olaylara katılan Türkmen lider ve ileri ge-
lenleri halk mahkemelerinde yargılanarak kur-
şuna dizildi. Dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı
Fatih Rüştü Zorlu Irak’ın Ankara Büyükelçisi’ni
çağırarak Türkmenler için güvence istedi. Tür-
kiye’nin Bağdat Büyükelçisi Ankara’ya
gelerek
olaylar hakkında bilgi verdi ve Türkiye’nin is-
tekleriyle birlikte Başbakan Adnan Menderes’in
101
bir mesajını Kasım’a iletti. 28 Temmuz 1959’de
bir basın toplantısı yapan Cumhurbaşkanı Ka-
sım, Türkmenlere yapılan şiddeti kınayarak
olaylarla ilgili çekilmiş fotoğrafları basın men-
suplarına gösterdi. Daha sonra olayların baş so-
rumlusu olarak gösterilen 2.Tümen Komutanı
Davud al-Cenabi ile birlikte 200 kişi tutuklandı.
Irak’ta, ulusal, sınıfsal, etnik ve kültürel ay-
rışmalar ve politik saflaşmalar gelişirken, Gü-
ney Kürdistan’da Kürt özgürlük mücadelesinin
yeniden dirilişi Kürdistan’ın diğer parçalarını
etkilemeye başladı. ABD kadar Türkiye’yi de
kaygılandıran Irak ve Güney Kürdistan’daki bu
gelişmeler, soğuk savaşın psikolojik savaş yön-
temlerinin uygulanmasına yol açtı. Özellikle
Kerkük’te Kürtlere özerklik tanınmasını içine
sindiremeyen Türkiye, Türkmenleri “sahiplen-
me” adına Irak hükümeti ve Barzani’ye karşı
“Mukabeleyi bil misil” (misli ile karşılık verme
durumu) diye tanımlanan uygulamalara yönel-
di. Bu bağlamda Menderes hükümeti 17 Aralık
1959’da, yani askeri darbeden önce “49’lar Da-
vası” olarak bilinen tutuklamalara başladı.
Kerkük’te Türkmen Sorunu
ve 49’lar Davası
Özetlemeye çalıştığımız Irak ve bölgede-
ki gelişmeler üzerine CHP Niğde milletvekili
emekli Albay Asım Eren, “Biz de Irak’ta öldü-
rülenlere misilleme yapalım” diyerek bir kam-
panya başlattı. Başbakan Adnan Menderes’in
cevaplaması için “Irak Kürtlerinin, Irak’ta
Türkmen soydaşlarımıza yaptığı baskı, zulüm
veya öldürme olaylarından dolayı, Türkiye’deki
Kürtlere karşı aynıyla mukabele yapacak mısı-
nız?” diye bir soru önergesi verdi. Bazı iddialara
göre dönemin cumhurbaşkanı
Celal Bayar, “Biz
de 1000 Kürt’ü sallandıralım ki, diğerlerine ib-
ret olsun” dedi. Bu söylemler Dersim isyanından
bu yana ilk defa ciddi anlamda Kuzey Kürdistan
illerinde tepkilere yol açtı. Metropol kentlerde
okuyan üniversiteli Kürt öğrenciler imza top-
layarak hem CHP’yi hem de Asım Eren’i pro-
testo ettiler. 102 üniversite öğrencisi, Başbakan,
Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, Diyarbakır
Baro Başkanı ile ABD, Almanya, İtalya, Fransa
ve İngiltere gibi büyük devletlerin büyükelçilik-
lerine olayları kınayan telgraf çekti. Bu telgra-
fın altında “Türkiye Kürtleri” imzasının bulun-
masını bahane eden Türk milliyetçi çevreler ve
gazeteler “Kürtler örgütleniyor, Kürtçülük yapı-
lıyor” şeklinde propagandalara başladı.
Hükümet yanlısı gazetelerin “102
Kürt öğ-
renci Kürtlük iddiasında bulundu” diye haber
yapmasının ardından (MAH) Milli Askeri Ha-
ber alma (Milli İstihbarat Teşkilatı-MİT’in eski
adı) harekete geçerek bir rapor hazırladı. Döne-
min MAH başkanı Ergun Gökdeniz’in raporu-
na göre, “1000 Kürt vatandaşının bölücülükle
suçlanarak tutuklanması” Kürtlerin bu tepki-
sini önleyecekti. Ancak bu rakamı fazla bulan
hükümet sayıyı önce 100’e sonra da 50’ye düşü-
rerek savcıları harekete geçirdi. Tam bu sırada
Canip Yıldırım ve Yusuf Azizoğlu ile birlikte
İleri Yurt Gazetesi’ni çıkaran Musa Anter’in
Kürtçe yazdığı “Qimil / Kımıl” şiiri yayınlan-
mıştı. Şiirin “Üzülme bacım, seni kımıl, süne ve
sömürenlerin zararından kurtaracak kardeşle-
rin yetişiyor artık” dizesinden dolayı Kürtçülük
ve bölücülük suçlamasıyla soruşturma açıldı. 22
Eylül 1959 Yurt Gazetesi sahibi Abdurrahman
Efem Dolak, Yazı işleri müdürü Canip Yıldı-
rım ve Musa Anter tutuklanmıştı. 17 Aralık
1959’dan itibaren MİT’in hazırladığı
rapor ve
liste doğrultusunda Türkiye ve Kürdistan’ın her
tarafından ve her meslek grubundan insanların
olduğu 50 kişi tutuklanarak İstanbul’da şim-
dilerde Harbiye Müzesi olan askeri cezaevine
konuldu. Burada şartların ağırlığından dolayı
öğrenci Emin Batu’nun hayatını kaybetmesiyle
tutuklu sayısı 49’a düşünce, bu dava “49’lar da-
vası” olarak adlandırıldı. (*)
(*)TCK’nın 125. Maddesine göre, “Yabancı
devletlerin müzahereti ile devletin birliğini boz-
maya ve devletin hâkimiyeti altında bulunan
topraklardan bir kısmını devlet idaresinden
ayırmağa matuf fiil işlemeye teşebbüsle” suçla-
nan 49 kişinin adları, ikametleri ve meslekleri
şöyleydi:
1- Şevket Turan (Mardin – levazım binbaşı-
sı), 2- Naci Kutlay (Kars – Doktor), 3- Ali Kara-
han (Siverek – Avukat), 4- Koço Elbistan (Hassa
– Doktor), 5- Yavuz Çamlıbel (Doğubayazıt –
Asteğmen), 6- Mehmet Ali Dinler (Cizre – Ank.
Huk. Fak. öğrencisi), 7- Yusuf Kaçar (Dersim,
İnşaat Tek. Ok. öğrencisi), 8- Nurettin Yılmaz
(Cizre – Ank.Huk. Fak. öğrencisi), 9- Ziya Nami
Şerefhanoğlu (Bitlis – Avukat), 10- Medet Ser-
hat (Iğdır – İst. Huk. Fak. öğrencisi), 11- Hasan
Akkuş (Urfa – İktisat Fakültesi öğrencisi), 12-
Örfi Akkoyunlu (Pötürge –
Madeni eşya fabri-
katörü), 13- Selim Kılıçoğlu (Varto – üsteğmen),