Demokratik Modernite



Yüklə 26,73 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə48/89
tarix21.06.2018
ölçüsü26,73 Kb.
#50576
növüYazı
1   ...   44   45   46   47   48   49   50   51   ...   89

98
için iki taraf da bu konudan hiç söz etmediler. 
1961 Anayasası milli güvenlik devletine 
özgü bir anayasa olarak hazırlandı. Milli gü-
venlik kavramı ve ideolojik söylemi Türkiye’de 
NATO’ya girişle başlamış, ancak anayasa ve 
yasalara girerek somut uygulamalar 27 Mayıs 
askeri müdahalesinden sonra hayata geçirilmiş-
ti. Bu bağlamda, 1961 anayasasında getirilen ve 
birbirleriyle örtüşen iki temel hükümden biri, 
ABD Milli Güvenlik Konseyi’nin bir tür eşde-
ğeri olan Milli Güvenlik Kurulu (MGK)’nun 
oluşumu; ikincisi de, Genelkurmay Başkanlı-
ğı’nın Milli Savunma Bakanlığı’ndan alınarak 
Başbakan’a bağlanması ve orduya devlet içinde 
yeniden özerk bir statü kazandırılmasıydı.    
MBK’nin yaptığı ilk işlerden biri ordunun 
İç Hizmet Kanunu’nu değiştirmek oldu. 4 Ocak 
1961 tarih ve 2111 sayılı kanunla değiştirilen 
ordu İç Hizmet Kanunu’nun 35.maddesinde be-
lirtilen “Silahlı kuvvetlerin vazifesi; Türk yur-
dunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye 
Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır” ifa-
desi 27 Mayıs darbesine meşruiyet kazandırdı. 
Kanunun bu maddesi sonraki siyasal ve top-
lumsal süreçte ordunun siyasete müdahaleleri 
için hukuki zemin oluşturdu. Sonraki süreçte 
askerler, her müdahale döneminde anayasal ve 
yasal düzenlemelerle ordunun devlet içindeki 
özerkliğini güçlendirdi ve özellikle kendilerinin 
sürekli olarak temsil edildikleri MGK’yi ola-
ğanüstü yetkilerle donatarak orduyu “askeri ve 
politik bir odak” haline getirdi. Böylelikle Tür-
kiye’de milli güvenlik devleti ve askeri vesayet 
dönemi başladı.
MGK’dan önce, aralarında kuruluş ve yetki-
ler bakımından benzerlik bulunan Milli Savun-
ma Yüksek Kurulu (MSYK) vardı. l949 yılında 
kurulan MSYK, “Devlet işlerinin en başında 
gelen top yekun milli savunma görevlerini yeri-
ne getirmek üzere” kurulmuştu. 1961 anayasa-
sında MGK, “Milli Güvenlik ile ilgili kararların 
alınmasında ve koordinasyonun sağlanmasında 
yardımcılık etmek üzere, gerekli temel görüşleri 
Bakanlar Kurulu’na bildirir” şeklini aldı. 1962 
yılında çıkarılan MGK Genel Sekreterliği Kanu-
nu’nun gerekçesinde, “İkinci Dünya Savaşı’ndan 
sonra ileri memleketlerin benzeri teşkilatları 
üzerinde yaptıkları revizyonlar ve bu konuda 
MSYK’ nin 10 senelik tatbikatından elde edilen 
tecrübeler de dikkate alınmıştır.  Bu suretle bu 
tasarı, devletin maddi ve manevi bütün varlık-
larının her türlü tecavüzlere karşı korunması ve 
yüceltilmesi amacıyla takip edilecek politika, 
prensip ve planların tespiti işleri ile bu konuda-
ki hazırlık ve çalışmaları tanzim edecek esasları 
derlemiş bulunmaktadır” şeklinde açıklanmıştı.
Fonksiyonel olarak sürekli geliştirilen ve 
yetkinleştirilen MGK sonraki süreçte devlet ve 
toplum hayatında özetle şöyle roller üstlendi: 
a)
 Gerek bürokratik ve askeri yapısıyla ve ge-
rekse meclis ve hükümet üstü yetkileriyle devlet 
içinde oligarşik bir nitelik kazandı. 
b)
Kısa zamanda yasama, yürütme ve hatta 
yargının üstünde olan, devletin güvenlikle ilgili 
tüm gizli kararlarını alan, en dar, en yetkili ve 
gerçek erki elinde bulunduran bir kurum haline 
geldi.  
c)
Ordunun devlet içindeki özerk yapısıyla 
da örtüşerek “demokratik parlamenter sistem” 
bakımından hiç bir şekilde izah edilemeyecek 
Milli Güvenlik Devleti’ne özgü bir sistemin yü-
rütme gücünü oluşturdu. 
Anayasal bir kurum olarak idari, mali ve 
siyasi hiçbir denetimi olmayan MGK’nın üze-
rinde sadece ordunun ve dolayısıyla Genelkur-
mayın etkisi sürekli hale getirildi. Demirel’in  
“Kuruluşundan beri devletin hafızasıdır. Dev-
letin güvenliğini ilgilendiren her şey onun gizli 
kararlarında mevcuttur” dediği Milli Güven-
lik Kurulu rejime adeta bir “gizli askeri devlet” 
veya “Milli Güvenlik Devleti” ya da son yıllarda 
yaygın şekilde kullanılan “Derin Devlet” niteli-
ği kazandırdı. MGK, hükümetin ve parlamen-
tonun üstünde “devletin kaderinde” söz sahibi 
ancak hiçbir siyasal sorumluluk taşımayan “bü-
rokratik bir üst kurum”  olarak “devlet işleri” 
esas olarak MGK tarafından yürütüldü. 
27 Mayısçılar askeri darbenin “Milleti tem-
sil vasfını kaybetmiş olan meclisi ve hükümeti 
dağıtarak” DP’ye karşı yapıldığını açıklamış-
lardı. Cuntacıların kendilerini haklı gösterme 
gerekçelerinden başka bir şey olmayan bu an-
layış CHP’nin çabalarıyla tüm topluma benim-
setilmeye çalışıldı. Bu söylemin etkisinde kalan 
sol ve sosyalist hareket askeri darbeyi, “Tek 
parti diktatörlüğüne yönelen Demokrat Par-
ti iktidarına karşı ordunun demokratik hak ve 
özgürler için yaptığı” meşru bir hareket olarak 
gördü ve destekledi. Bu nedenle 27 Mayıs darbe-
sinin gerçek nedenleri ve tepeden inmeciliğin/
darbeciliğin anti-demokratikliği irdelenmedi. 
Bu konuda Kemalist önyargılar, egemen ulus ve 


99
devlet şovenizmi, askeri ve bürokratik elitin ve 
askeri cuntanın askeri darbeyi halka bir devrim 
olarak (“Ak devrim” olarak adlandırmışlardı) 
yutturması etkili oldu. Oysa bu darbenin arka 
planında Irak, Suriye ve özellikle de 4 sömürge-
ci devlet tarafından ilhak ve işgal edilen Kürdis-
tan gerçeği, Güney Kürdistan’daki gelişmeler ve 
ABD ile İngiltere’nin bölgede sarsılmaya başla-
yan çıkarlarından kaynaklanan gelişmeler be-
lirleyici bir önemdeydi.  Ve tabi ki bütün askeri 
müdahalelerde olduğu gibi bu darbenin ardında 
ABD’nin o günkü Ortadoğu politikaları vardı. 
Irak’ta askeri darbe ve 
Bağdat Paktı’nın dağılması 
Soğuk Savaş döneminin en önemli cephesi 
olan Ortadoğu’ya Sovyetler Birliği’nin nüfus 
etmesini önlemek ve onu çevrelemek için NA-
TO’nun bir tür uzantısı olarak Bağdat Paktı ku-
ruldu. ABD ve İngiltere’nin teşvikiyle 2 Nisan 
1954’te Türkiye ile Pakistan arasında imzalanan 
dostluk ve işbirliği antlaşması Bağdat Paktı’nın 
kuruluşu için bir aşama oldu. Ekim 1954’te An-
kara’yı ziyaret eden Irak Başbakanı Nuri Said, 
Türkiye ile Irak’ın Ortadoğu’da bir savunma ör-
gütü oluşturmayı kararlaştırdıklarını açıklaya-
rak ilk adım atıldı. 24 Şubat 1955’te Türkiye ile 
Irak arasında imzalanan karşılıklı işbirliği ant-
laşmasına 4 Nisan’da İngiltere’nin, 23 Eylül’de 
Pakistan’ın, 3 Kasım’da da İran’ın katılmasıyla 
Bağdat Paktı kuruldu. ABD ise pakta gözlemci 
üye olarak katıldı. Böylelikle Türkiye, Pakistan, 
Irak, İran ve İngiltere’den meydana gelen Ortak 
Savunma ve Bölgesel İşbirliği Teşkilatı meyda-
na geldi. Bağdat Paktı Daimi Konseyi, Kasım 
1955’te düzenlediği ilk toplantısında teşkilat 
merkezinin Bağdat’ta olmasına ve teşkilat için-
de Daimi Askeri Komite ile Ekonomik Komite 
kurulmasına karar verdi. Ancak Türkiye’nin 
Bağdat Paktı’nda sadık müttefiki olan Kral Fay-
sal’ın 14 Temmuz 1958’de askeri bir darbe ile 
devrilerek Cumhuriyet ilan edilmesi, Bağdat 
Paktı için sonun başlangıcı oldu. 28 Temmuz 
1958’de Londra’da toplanan zirvede Paktın var-
lığını sürdürmesi kararlaştırıldı. ABD ile ayrı 
ayrı güvenlik antlaşmalarının imzalandığı bu 
toplantıya katılmayan Irak’ın 24 Mart 1959’da 
Bağdat Pakt’ından çekildiğini resmen açıkla-
ması ile Bağdat Paktı sona erdi. (*) 
(*)Irak’ın çekilmesiyle merkezi Ankara’ya 
taşınan paktın adı, Merkezi Antlaşma Teşkilatı 
(Central Treaty Organisation-CENTO) olarak 
değiştirildi. Pakt yeni kimliğiyle ekonomik, 
kültürel ve teknik işbirliği alanlarına yöneldi. 
1979’da önce İran’ın, ardından da Pakistan’ın 
çekilmesiyle CENTO Daimi Komitesi Eylül 
1979’da teşkilatı feshetti. Böylece CENTO’nun 
varlığı sona erdi.
Irak, Suudi Arabistan gibi bölgedeki diğer 
Amerikan yanlısı rejimlerle iyi ilişkiler kurar-
ken ABD karşıtı Arap rejimlerine (Mısır ve Su-
riye) tavır alarak ABD’nin ve İngiltere’nin Orta 
Doğu’daki en önemli müttefiki haline gelmişti. 
Irak, İngiltere ve ABD’nin teşvikiyle, SSCB’yi 
çevrelemek ve Orta Doğu’ya inmesini engelle-
mek için Türkiye, İran, Pakistan ve İngiltere’nin 
de dahil olduğu Bağdat Paktı’na katıldı. Bağdat 
Paktı’nın tek Arap ülkesi olan Irak, pakta karşı 
gösterilen tepkiler sonucu Arap dünyasından 
tecrit edilmiş durumdaydı. 1958’de de Mısır ve 
Suriye’nin katılımıyla oluşturulan Birleşik Arap 
Cumhuriyeti’ne tepki olarak Irak’ın Ürdün’le 
Arap Federasyonu’nu oluşturması Arap birliği, 
Mısır ve Irak ordusunun genç subayları tara-
fından tepkiyle karşılandı. Mısır’da krallık re-
jimini yıkan 1952 Darbesi’ni gerçekleştiren  Ce-
mal Abdül-Nasır’ın liderliğindeki Hür Subaylar 
Hareketi’nden esinlenen General Abdülkerim 
Kasım’ın öncülük ettiği Irak Hür Subaylar hare-
keti 14 Temmuz 1958’de bir darbeyle krallık re-
jimine son vererek Irak’ta cumhuriyet ilan etti. 
Darbe sırasında Kral II. Faysal, Veliaht Prens 
Abdülillah ve başbakan Nuri Said’in de bulun-
duğu önde gelen saray mensupları öldürüldü. 
Bu darbeyle birlikte Irak’ın İngiltere ile olan 37 
yıllık siyasi bağı da koptu. Irak, Suriye ve Mısır 
gibi bağlantısızlık adı altında her geçen gün bi-
raz daha Sovyetler Birliği’nin denetimine girdi. 
Irak Cumhurbaşkanı olan Kürt kökenli General 
Abdülkerim Kasım, önce Ağustos 1958’de Irak’ı 
Arap Federasyonu’ndan ayırdı. 24 Mart 1959’da 
da Irak’ın Bağdat Paktı’ndan çekildiğini açıkladı. 
Irak’taki bu değişiklikler Ortadoğu’daki 
dengeleri alt üst etti. Bu darbeden etkilenen Su-
riye’de benzer bir askeri darbe yapıldı. Sovyetler 
Birliği’nin desteğinde gerçekleşen bu askeri dar-
beler ile Ortadoğu’nun önemli bir bölümünün 
Sovyetler Birliği’nin etkisi altına girmesi ABD 
ve müttefiklerini endişelendi. ABD, 15 Temmuz 
1958’de Türkiye’deki İncirlik üssünü kullana-
rak Lübnan’ı işgal etti. Bir gün sonra da, İngi-
liz paraşütçüleri Ürdün’ü işgal ederek işbirlikçi 


Yüklə 26,73 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   44   45   46   47   48   49   50   51   ...   89




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə