Demokratik Modernite



Yüklə 26,73 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə47/89
tarix21.06.2018
ölçüsü26,73 Kb.
#50576
növüYazı
1   ...   43   44   45   46   47   48   49   50   ...   89

96
halk geçinmek için metropol varoşlarında en 
zor işlerde çalışmak durumunda bırakılmıştır. 
Sanayinin Kürdistan’da gelişmesi devlet eliyle 
engellendi. Kürdistan’ın geniş ovalarında ekilen 
buğday, mercimek, pamuk vb. tarım ürünleri, 
sömürgeci sistemin ofislerinde toplandı ve batı 
illerine gönderildi. 
 
Bir Soykırım Aracı Olarak 
Yer İsimlerinin Değiştirilmesi:
Beyaz soykırımın bir aracı da yer isimleri-
nin tarihi adlarının yasaklanması ve değiştiril-
mesidir. Buna toplumların tarih ve köklerinden 
koparılması da diyebiliriz. Yer isimleri aynı za-
manda o bölgede yaşayan halkların tarihini de 
veriyor. Birçok işgalci güç işgal ettikleri yerlerin 
adlarını öncelikle değiştirerek kendilerine ait 
kılmaya çalışırlar. Kendilerinin bu yerlerin asıl 
sahipleri olduklarını bu tarzda kabul ettirmek 
isterler. Buna rağmen birçok yerin tarihi üzerin-
de yaşayan halkların tarihinden daha eskidir. O 
yerlere isim veren halklar yok olmuş ya da baş-
ka yere göçmüş \ göçertilmiş olabilirler ama o 
yerlerin onlardan aldığı adlar varlığını koruyor. 
Böyle kalıcı olan yer adları, insanlık tarihi 
açısından da önemli bilgi kaynağı olabiliyor. 
Arkeolojik kalıntılar, tarihi yapılar, tablet vb. 
kalıntılar toplum ve insanlığın geçmiş tarihini 
öğrenmek için aydınlatıcı birer ışıktırlar. Tari-
hi yer isimleri bundan dolayı toplumsal kültür 
mirasıdırlar. Birçok yerin UNESCO tarafından 
korunması ve tahrip edilmesinin yasaklanması, 
bu yerlerin insanlık tarihinde önemli yer tut-
tukları nedeniyledir. 
Yer adları, aynı zamanda yerli halkın kim-
liğinin de bir unsurudur. Yer ve bölge adları 
yerli halkın kimliklerini tamamlayan öğe ola-
rak önemini günümüzde de korumaktadır. Bazı 
ülke, şehir, nehir, dağ vb. adlarının sadece bir ad 
olmanın ötesinde anlamlı olduğunu biliyoruz. 
Zira bu adlar, aynı zamanda bir kültürü, bir ka-
rakteri de yansıtıyor. Örneğin Kobané, Şengal 
isimleri bugün bizim için isim olmanın ötesin-
dedirler. Çiyayê Cudi, Amed, Dersim isimlerini 
birer ruhu, kültürü de ifade ediyor. 
Türkiye’de yer isimlerinin değiştirilmesi 
siyaseti, İttihat ve Terakki iktidarı döneminde 
1913-1916’da başlamış, bu dönemde Rum ve 
Bulgar isimleri değiştirilmiştir. 
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, yer isim-
lerinin Türkçeleştirilmesi ideolojik olarak tar-
tışılıyor olsa da pratikte fazla uygulanmamış-
tır. 1930’larda Kürdistan’da bazı yer isimleri 
değiştirildi. Sevan Nişanyan’a göre: ‘’Sonradan 
Türkiye’ye katılan Artvin’deki tüm köy adları 
1925’te, Hatay’dakiler 1938’de Türkçeleştirildi. 
1923-60 aralığında topluca Türkçeleştirme va-
kaları bu iki yerle sınırlıdır.’’ 
Ancak ‘’Türk Tarih Tezi’’ ve ‘’Güneş Dil Te-
orisi’’ yle yeni bir tarih yazmaya ve bunu herke-
se kabul ettirmeye kararlı soykırımcı zihniyet, 
kendinden saymadığı dilleri, kültürleri yok say-
dığı gibi , bu dillerin , kültürlerin şekillendiği 
yerlerin adlarını da ortadan kaldıracak , top-
luma ve insanlığa unutturmak isteyecekti. Bu-
nun için 1957’de İçişleri Bakanlığı bünyesinde, 
Türkçe olmayan yer isimlerini belirlemek ve 
yeni isimler önermek amacıyla ‘’Yabancı Adları 
Değiştirme Komisyonu’’ kuruldu. 
‘’Hazırlıklar 27 Mayıs 1960 darbesinin he-
men ertesinde semeresini verdi. Darbeyi izleyen 
dört ay içinde 10.000’e yakın yeni köy adı resmi 
kullanıma sokuldu. 1965’ten önce tüm yer adla-
rının yaklaşık üçte biri değiştirildi. Bazıları bin-
lerce yıllık tarihe sahip olan 12.000 dolayında 
köy ve 4.000 dolayında bağlı yerleşim ile binler-
ce akarsu, dağ ve coğrafi şekil, bürokratik zih-
niyetin ürünü olan yani Türkçe adlara kavuş-
tu.’’(9) Değiştirilen bu yer adlarının çoğunun 
Kürdistan’da olduğunu söylemeye gerek yok. 
Soykırımcı sistemin hedefinde sadece yer 
adlarını değiştirmek yoktu. Kürdistan’daki sur-
ları, köprüleri, tarihi yerlerin fiziki olarak orta-
çağdan kaldırılması için de çoğu kez girişimde 
bulunulmuştur. Birçok tarihi eserimizin yok ol-
ması veya yok olmayla yüz yüze kalmasını bu po-
litikayla direk bağlantılı olduğu bilinmektedir. 
Kürdistan’da uygulanan Beyaz Soykırımın 
çok yönlü olduğunu ve süreklilik arz ettiğini 
açıkça görmekteyiz. Ulus-devlet geleneğinin 
Anadolu’daki temsilcisi olarak kurulan T.C. sis-
temi, tekçi mantığın gereği olarak farklılıkları 
ortadan kaldırmayı amaç edinmiştir. Bunun 
için cumhuriyetin kuruluşundan günümüze 
kadar bir devlet politikası olarak beyaz soykı-
rım devrededir. 1940-60 yılları arasında bu 
politikaya karşı durabilecek bir Kürt iradesinin 
olmaması, soykırımcı rejime amaçlarını daha 
rahat koşullarda hayata geçirme şansı vermiştir. 
1960’larda Kürtlerde başlayan hareketlenme , 
‘’Kürdistan bir sömürgedir’’ tespitiyle yola çı-
kan genç yüreklerin cesaretli çıkışı, yeni bir dö-
nemin başladığını müjdeliyordu.


97
27 Mayıs 1960 Askeri Darbesinin 
Arka Planındaki Kürt Sorunu
Şaban İba 
27 Mayıs 1960 sabahı, “Dikkat! Dikkat! Rad-
yolarınızın başına geçiniz! Güvendiğiniz silahlı 
kuvvetlerinizin sesi bir dakika sonra sizlere hi-
tap edecektir” anonsuyla başlayan askeri darbe, 
Albay Alpaslan Türkeş tarafından şöyle duyu-
ruldu: “Sevgili Vatandaşlar. Bu harekete Silahlı 
Kuvvetlerimiz, partileri içine düştükleri uzlaş-
maz durumdan kurtarmak ve partiler üstü ta-
rafsız bir idarenin nezaret ve hakemliği altında 
en kısa zamanda adil ve serbest seçimler yaptı-
rarak idareyi hangi taraf mensup olursa olsun 
seçimi kazananlara devir ve teslim etmek üzere 
girişmiş bulunmaktadır. Girişilmiş bu teşebbüs, 
hiçbir şahsa ve zümreye karsı değildir… Bü-
tün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sadığız. 
NATO ve CENTO’ya inanıyoruz ve bağlıyız. 
Düşüncemiz, ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’tur.” 
Demokrat Parti hükümetini askeri bir darbe 
ile devirerek siyasi iktidara el koyan; sonradan 
başına Orgeneral Cemal Gürsel’i getiren ve adı-
nı Milli Birlik Komitesi (MBK) olarak açıkla-
yarak 38 kişilik askeri cunta tarafından yayın-
lanan bu Bildiri, radyodan okunmadan önce 
ABD Büyükelçiliği’nin giriş kapısının altından 
atıldı. Ayrıca MBK sabahın erken saatlerinde 
ABD Büyükelçisi F. Warren’la görüşerek askeri 
müdahalenin kesinlikle ABD’ye karşı bir ha-
reket olmadığı konusunda garanti verdi. ABD 
Dışişleri Bakanlığı da üç gün sonra 30 Mayıs’ta 
yayınladığı bildiri ile “Eskiden olduğu gibi Tür-
kiye ile ABD arasında yakın ve dostça ilişkile-
rin sürdürüleceğini” açıkladı. Aynı gün CHP 
örgütlerine bir genelge gönderen Genel Baş-
kan İsmet İnönü, askeri darbeyi desteklediğini 
açıklayarak partililerden MBK’ nin kararlarına 
uyulmasını ve genel seçimlerin beklenilmesini 
istedi. 28 Mayıs’ta İstanbul Üniversitesi anayasa 
profesörleri tarafından askeri darbenin hukuki 
dayanağı olabilecek bir bildiri/’fetva’ yayınlan-
dı. Bu bildiri de, “Milli Birlik Komitesi’ni, yani 
devlet müessese ve kuvvetlerinin idareyi ele al-
masını, meşru ve sosyal nizamı tekrar kurmak 
ihtiyacının bir neticesi sayıyoruz” denildi.  
  
27 Mayıs darbesinin niteliği  
MBK’si kendi denetiminde bir Kurucu Mec-
lis oluşturarak yeni anayasa çalışmalarını baş-
lattı. 6 Ocak 1961’de çalışmalarına başlayan 
Anayasa Komisyonu tarafından hazırlanan ve 
MBK tarafından onaylanan anayasa taslağı 27 
Mayıs 1961’de Kurucu Meclis’in kabul etmesin-
den sonra 1961 Anayasası olarak halk oylama-
sına sunuldu.  Bu yeni anayasa taslağı CHP’nin 
1959 yılındaki XIV. Kurultayı’nda kabul edilen 
ve “İlk Hedefler Beyannamesi” adıyla yayınla-
nan Bildiri/program 1961 Anayasası’nın temeli-
ni teşkil etti. 9 Temmuz 1961’de yapılan ve yüz-
de 80 katılımın olduğu halk oylamasında yeni 
anayasa yüzde 61.5 “Evet”, yüzde 38.5 “Hayır” 
oyuyla kabul edildi. Yeni anayasanın yürürlüğe 
girmesinin ardından 15 Ekim 1961 genel seçim-
lerinin yapılmasına karar verildiği sırada, yeni 
döneme özgü bir tarzda askeri icazet ve vesayet 
devreye girdi. MBK ile seçimlere katılacak olan 
siyasi partiler arasında “yuvarlak masa toplantı-
ları” denilen görüşmeler yapıldı.  31 Ağustos 1961 
-5 Eylül 1961 tarihleri arasında yapılan bu top-
lantılardan sonra siyasi parti liderleri MBK’ ye, 
a)
27 Mayıs 1961 Askeri Müdahalesi’ni siyasi 
çıkarlarına alet etmeyeceklerine; MBK’ yi seçim 
meydanlarında eleştirmeyeceklerine;  
b)
Atatürk reformlarını koruyacaklarına;  
c)
İslamiyet’i siyasal amaçları doğrultusunda 
kullanmayacaklarına; 
d)
aşırı sol ve aşırı sağ düşüncelere kar-
şı mücadele edeceklerine dair, MBK üyeleri-
ne garanti verdiler. Bu “milli mutabakattan” 
sonra 15 Ekim 1961 tarihinde genel seçimlere 
gidildi. Kürtler ve Kürt sorunundan hiç söz 
edilmeyen yuvarlak masa toplantılarında tüm 
partiler Kürt sorunu konusunda MBK ile tam 
bir uyum ve anlayış birliği içinde oldukları 


Yüklə 26,73 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   43   44   45   46   47   48   49   50   ...   89




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə