33
dünyanın her tarafında akılcılığı reddetmeye hazır, gözlerinin önünde
hep sisler olan ve eleştirel bakıştan yoksun, karar vermede aciz sürüler
imal etmek için önemli adımlar atılmış oluyordu. Tekeliyet düzenini,
çok küçük bir azınlığın rejimi olarak anlıyoruz
16
ve bu düzen, halksız-
dır; halkın yerine sürüleri koymak, halksızlaştırmak ve daha yerinde
bir sözcükle yurttaş’tan yoksun etmeye mahkumdur. Gereği yerine ge-
tirilmiştir ve buradan devam ediyoruz.
Dinselleştirme, sürüleştirme’dir.
Ortaya çıkan nedir ve ne diyeceğiz; Bauman, sadece “zayıf dev-
let” demektedir; globalizasyon, “weak” devletlere muhtaçtır ve şimdi
bunlardan çok var.
17
Bunu da, global fi nans, ticaret ve enformasyon
sektörlerinin, serbestçe hareket edebilmek ve hedefl erine ulaşabilmek
için, dünyayı parçalara ayırmaya mecbur oldukları tespitine dayandır-
maktadır; globalizm’de fragmantasyon veya morcellement, böylece,
zayıfl atmak esas teorem durumundadır.
Zayıf devlet’tirler, weak but nevertheless remain states, fakat, yine
de devlet olarak duruyorlar; bazı fonksiyonları artık dumura uğramış-
tır; yalnız, baskıcı organlarına baktığımızda, belki eskisinden daha çok
devlet’tirler. Bu, global aktörlere, hür ve güvenli bir ortam sağlamak
için zorunludur. Şöyle de söyleyebiliriz, parçalanmış, küçülmüş, bütün
eklemleri koparılmış, ancak, baskıcı yanı daha da kuvvetlendirilmiş
bir devlet ile karşı karşıya geliyoruz. Buna bir de, resulting in the di-
sempowerment of politics as an effective agency, politikanın aşırı ölçü-
de güçsüzleştirilmesini, ekliyoruz.
18
Politikanın güçsüzleştirilmesini,
kütlelerin depolitizasyonu olarak anlamamak durumundayız, bu var ve
çok önemlidir; yalnız bunun kadar önemli olan bir nokta da politika-
nın kendisinin çok zayıfl aması, daralması ve dejenere olmasıdır. Glo-
balizmde ve “zayıf devlet” tipolojisinde, politika, politik kadrolardan
ekonomiye ve daha doğrusu tekellere geçmektedir. Politika ve seçim,
artık sadece göstermelik’tir. Hem adayların belirlenmesinin ve hem de
16
At the highest levels of government, the power to decide things has instead gravitated from
many to few.
17
Bauman, ulus-devletlerin, nation-states, bu halini “withering away” olarak niteliyor; bunu,
marksist literatürde zayıf olduğunun bir işareti olarak görüyorum. Yalnız bunu bir kötüleme
niyetiyle not etmiyorum; tam tersine, henüz “marksist” yazarlar, “kapitalist” devletin başına
gelenleri kabul etmekten yana değiller. Burada, kapitalist devletin çöküşünü tahlil edenler için
de “marksist” olmadığını ayrıca kayıt ediyorum. Zygmunt Bauman, Globalization-The Human
Consequences, Polity, 1998, s.56
18
ibid., p.68
34
seçimin kendisinin halk ve politika ile bir bağını kuramıyoruz. Burada
bir skandaldan söz ediyorum ve bunu biliyorum.
Şunu da ekleyebiliyoruz, “zayıf devlet” artık bir ideoloji ve kültür
haline gelebilmiş durumdadır; bunu, global devletlerin, “düvel-i mu-
azzama” diyebiliriz, yönetenlerinin davranış normlarına yansımıştır,
anlamında dile getiriyorum. Türkiye’de yüksek makamları işgal eden
Abdullah Gül, Cemil Çiçek ve Mehmet Ali Şahin’e, Strasbourg’ta bir
yüksek mahkeme reisinin layık gördüğü muameleyi başka türlü izah
etmemiz imkansızdır. Yüksek mahkeme başkanının bu son derece kü-
çümseyen ve bir devleti pek zayıfl atan muameleyi, üçünü, nerede ise
bir belediye otobüsünde, dar bir koltuğa yığmasını, planlayarak yap-
tığını iddia etmek zordur; zayıf olduklarını bilmekte ve bir sömürge
idarecilerine layık bir tavır sergilemektedir. Ne yapan ve ne de, hiçbir
bağımsız ülkenin yönetenlerinin kabullenmelerini düşünemediğimiz
bu muamelenin muhatapları, muameleden haberdar görünüyorlar; ha-
bersiz haldeler.
Monbiot ise, “captive state”, esir devlet, nitelemesini uygun görü-
yor; hükümetlerin, bir coup d’état ile tekellerin eline geçtiğini ileri sür-
mektedir. They are seizing powers previously invested in government,
and using them to distort public life to suit their own ends, tekeller,
daha önceleri hükümetlerin elinde olan iktidarları ele geçirip, bu güçle,
kamusal yaşamı kendi amaçları doğrultusunda bozuyorlar; Monbiot’un
katkısını bu şekilde özetleyebiliyoruz.
19
Tabii “bozma” burada çok ha-
fi f bir sözcüktür; tekeller, esir devletin elinden, sağlık, eğitim, güven-
lik, hapishaneler, hava alanları, limanlar türünden bütün kamusal işleri
gasp ediyorlar. Ekonomi cephesinde gasp ettiklerini sayma gereği duy-
muyorum; kamusal fonksiyonları ve iktidarı paylaşarak, yeni feodali-
teyi kuruyorlar, net olan işte budur.
Güzel, ancak, “Devlet ve Hürriyet” çalışmamda göstermeye çalış-
tım, feodalite, kapitalizm’e yüksek övgüler çerçevesinde, çok küçüm-
senmiş ve analitik planda anlaşılması pek zor bir hale indirgenmiştir;
bir devlet halidir. İdare ve kamusal işler fragmente’dir; bu haliyle, ister
adı “zayıf” ve isterse “esir” ya da “itaatkar devlet” olsun, Monbiot bu
tarifi de, “compliant state” kullanıyor, eninde-sonunda feodal nitelikler
taşıyorlar. İktidar ve kamusal işler, feodalitede ve tekeliyette, fragman-
19
G.Monbiot, Captive State-The Corporate Takeover of Britain, London, 2001, s.4
35
tedir; bölünmüş ve tekeller arasında dağıtılmış olarak buluyoruz. Tek-
rarlamış oluyorum.
Monbiot’tan şu paragrafı da aktarmak istiyorum: globalization,
moreover, has enabled companies to hold a gun to government’s head,
if it refuses to meet their demands, they threaten to disinvest, move
their plant to Thailand and damage its credibility by making thousands
of workers redundant. Globalize olmuş devlet zayıf’dır, ancak aynı za-
manda esir ve esir olduğu için de itaatkar mizaçtadır; güzel, yalnız,
itaatkar olmaya da mahkum görünüyor. Çünkü, tekeller, sözlerini tut-
mayan hükümetleri, yatırımlarını çekerek, disinvest, daha itaakar ve
aynı zamanda ücretlerin esaret çizgisine daha da yakın olduğu bir ül-
keye götürmekle tehdit edebiliyorlar.
20
Bizde de var.
Delokalizasyon sözcüğünü burada hatırlıyoruz; “işçiler, vatansız-
dır” deniyordu ve şimdi sermayedarların vatanlarını yitirmiş olduk-
larını görüyoruz. İşçiler, artık şehirsiz ve eş’sizdirler; kıt olan işin pe-
şinde, eşlerini arkada bırakıp bir şehirden diğerine göçüyorlar. Demek
kapitalizm, artık, hem kendisini tahrip ediyor ve hem de aile kurumu-
nu yıkıyor; artık “devrimcidir” diyebiliyoruz.
İki nokta var, itaatkar bir devlet, daha düşük ücret düzeyini uy-
gulayabilmek için, eğer terörünü artırmak gereğini duymuyorsa, daha
dindar görünmek zorundadır.
21
Fabrikada sükuneti, din üstlenmiş hal-
dedir. Bu birincisidir.
İkincisi, zayıf veya esir ya da itaatkar devletin, bağımsız olmasını
düşünemeyiz.
İktidarı paylaşmış tekeller artık, yabancıdırlar. Bağımsızlık kavra-
mına düşmandırlar.
Egemen ideoloji, egemenlerin ideolojisidir ve bağımsızlığa saldırı,
işte buradan, çıkıyor. Bu, yeni feodalite’nin ideolojisidir.
Devamla ve kaldı ki Monbiot bunlara, quasi-state, “güya-devlet”
de diyor ki doğrudur. Ancak tam-bağımsız devlet, devlet’tir ve ba-
20
Bizde, bir sanayi odası başkanı ve şimdi sanayi bakanı, Doğu için daha düşük asgari ücret
uygulanmazsa, asgari ücretin çok zaman en yüksek ücret olduğunu biliyoruz, yatırımların
Mısır’a kaçacağı tehdidini savunmuştu. En yüksek tirajlı gazetenin yöneticisi de, yatırımların
Romanya’ya göçmemesi için, ücretlerin daha da düşürülmesini istiyordu.
21
Aihva Ong, Spirit of Resistance and Capitalist Discipline-Factory Women in Malaysia, State
University of New York Press, 1987. Malezya’da, çoğu yabancı büyük tekellerin işliklerinde
esaret koşullarında çalışan, köyden yeni kopmuş, kadın işçilere, Malezyalı’lar, “oruspu”
diyorlar. Bu meslek hem haz vermekte ve hem de ek ücret sağlamaktadır. Fabrika disiplini
yüksek düzeydedir.
Dostları ilə paylaş: |