30
ancak, sanayiin gerileyerek ticaretin ve fi nansal muamelelerin ön plana
çıkmasını, servetin önemli kaynağı haline gelmesini, görmezlikten ge-
lemiyordum. Bir de görülmemiş ölçüde dinselleşme vardı; kapitalizm
ile bağdaştıramazdık ve bunu, akılcılıktan çıkma anlamına alıyorduk
Bu nedenle “Orta Çağ” teşhisinden kaçamıyordum, köyleşmeyi görü-
yordum; bilimde hem tarifl ere bağlı kalmak ve hem de tarifl eri değiş-
tirmek esastır, bunu biliyordum.
Öte yandan bilimsel ilerleme, Kuhn’un bize çok iyi bir şekilde öğ-
rettiği üzere, bir paradigmanın diğeri ile ya da aynı anlama gelmek
üzere, bir tarifl er arası mücadelenin verimidir. Bu verimden yararlan-
dığımı da şimdi daha iyi görebiliyorum; de’li ekli sözcüklerin artışı
ortadadır.
İkinci bilimsel tepkim, “Yeni Feodalite” olarak ortaya çıkıyordu,
“Tekeliyet” kavramına ulaştığım zaman bunu yapabildim, 2000 yılla-
rının başındadır.
13
Devlet idaresinin büyük tekellerle paylaşıldığı ve
çok zaman tekellere verildiği bir zamanda, Orta Çağ teşhisine eklen-
mesi gereken “Yeni Feodalite” kavramıdır. Şimdi buradayız ve bura-
dan son de’li icata geliyoruz. Bu, “de-bourgeoisifi caton” sözcüğü ile
önümüzdedir; “burjuvasızlaşma” diyebiliriz ve burjuvasını yitirmiş bir
kapitalizm’i saçma saymak zorundayız.
Gray: Sahte Şafak
*
Embourgeoisment Versus De-Bourgeoisifi cation
In the lives of the working majority, an old-fashioned career in
which Professional seniority tracks the normal life cycle is barely
a memory. As a result, familiar contrasts between middle-class and
working-class life have diminished reality. The post-war trend to
embourgeoisment is being reversed and working people are being
in some degree re-proletarianized.
Though “de-bourgeoisifi cation” may have advanced furthest in
the US, economic security is increasing in nearly all the world’s
economies. This is partly a side effect of global markets, whose
working mimic Gresham’s Law (which says that bad Money drives
out good) by making socially responsible varieties of capitalism
progressively less sustainable.
13
Daha yeni baskısı için, Yalçın Küçük, Devlet ve Hürriyet, İstanbul, 2006.
31
Worldwide mobility of capital and production triggers a “race to
bottom”, in which more humane capitalist economies are compelled
to deregulate and trim back taxes and welfare provision. In this new
rivalry all varieties of capitalism that compete during the post-war
period are mutating and metamorphosing.
* John Gray, False Dawn- The Delusions of Global Capitalism, London, 1998-
2002. s. 217-218. Gray’in kitabının Türkçe çevirisi var.
DEVLETİN BUDANMASI VE İKTİDARIN PARÇALANMASI
Orta Çağ mı, bellek silinmesi demektir; kim ellili yılları hatırlı-
yor; sınıf farklarının kalktığı ve ideolojilerin sona erdiği en temel
söylemdi. Bu proleteryanın da burjuvalaştığı savına dayandırılıyor-
du; Gray’den alıntıda “embourgeoisment” sözcüğü ile anlatılıyor ve
bunun tersine döndüğüne işaret edilmektedir. Tersine dönüş ise “de-
bourgeoistifi cation” sözcüğünde anlamını bulmaktadır.
Kapitalizm’in çöküşü, kapitalizmin kuruluşuna göre çok daha kısa
bir zamanda gerçekleşiyor; 1970 yılları ortalarında, 1976 yılında, Bü-
yük Britanya ekonomisi IMF’nin kontrolüne geçti ve hemen arkasın-
dan Madam Thatcher’in hükümet dönemleri başlıyordu. Thatcher’in,
refah devleti kurumlarını bir bir ortadan kaldırdığı artık çok bilinen bir
süreçtir; İkinci dünya savaşı ile birlikte, “kapitalist” ülkelerde nasyona-
lizasyon programlarını yürürlüğe koyan İngiltere, şimdi denasyonali-
zasyon politikasının öncülüğünü yapıyordu. Buna İngilizce “privatisa-
tion”, Türkçe “özelleştirme” diyorduk; bir kampanya halinde uygulan-
dığını biliyoruz. Doğru, Thatcher’den hemen sonra Amerika Birleşik
Devletleri’nde başkan olan Reagan’ın denasyonalize edebileceği kamu
işletme veya kuruluşları yoktu; ancak Thatcher-Reagan politikaları,
zaman zaman “karşı-devrim” de denmektedir, refah devleti’ni yerle
bir ettiler. Devleti, budadılar.
Bilinen ve non-marksist literatürde de kullanılan “wither-away”
sözcüğünü, Türkçe “devletin çözülmesi” diyoruz, kullanmıyorum, bu
her halde bir açıklamaya muhtaçtır; çok kısaca şunu not edebiliyorum.
Engels ve Lenin, bizi, ikna ediyorlar, bu kavramı “kapitalist” devlet
için kullanamıyoruz; Marksist şemada, kapitalist devleti bekleyen tek
sonuç, proleterya tarafından yıkılmasıdır. Yıkıldıktan sonra, çok çeşitli
nedenlerle, ve geçici bir süre için “proleter devlet” ortaya çıkmaktadır
32
ve devletin çözülmesi, işte bu devletin ortadan kalkması için kullanı-
lıyor. İktidar alındıktan ve burjuva devleti yıkıldıktan sonra da, hem
karşı-devrimcilerle mücadele planında ve hem diğer görevler için bir
devlet kuruluyor, proleter devlet, diyoruz ve bu zaman içinde çözülü-
yor. Zaman içinde eriyip ortadan kalkıyor; durum, budur.
Halbuki burada analiz ettiğimiz durumda, kapitalist veya tekelli
devletin çözülmesi söz konusu olmamaktadır; bunun yerine, Fransız
Devrimi’nden beri üzerine aldığı ve kendi formasyonu haline getirdi-
ği pek çok kurum ve organdan soyunduğunu görüyoruz. Çeşitli işle-
ri üzerine almasına “artükülasyon” dersek, “eklemlenme”, burada da
“dezartikülasyon” süreci ile karşı karşıya geliyoruz. Ben “budanma”
diyorum, ancak tatmin edici bulmadığım kesindir; “devletin striptiz
yapması” diyenler de var, soyunduğunu görebiliyoruz. Yerindedir.
Ne oluyor; buna gelmeden önce, bir önemli gelişmeye daha işaret
etmek durumundayım. Bu yeni dönemi, 1970 yıllarının ikinci yarısın-
dan ve Londra’dan başlatıyoruz ve tekrarlıyorum; yalnız aynı yıllarda
bir yeni dönüşümün daha başladığını görüyoruz. Bunu Kepel’den kısa
bir aktarma ile açıklayabilirim; “1977, 1978, 1979, during each of these
three years, a change of direction occurred in Judaism, Christianity and
Islam alike.”
14
Demek ki, 1980 yılına gelmeden, üç kitabi dinde de çok
ciddi yön değişiklikleri yaşıyorduk. Kepel, buna, “Allah’ın İntikamı”
adını vermektedir.
Judaik dünyada, İsrail Devleti’nin kurucusu ve o tarihe kadar hep
iktidarda kalan laik ve sol parti, yerini aşırı dinci Likud’a bırakıyordu.
Hristiyanlık’ta, Polonyalı, ancak bir misyoner sayabileceğimiz, Kar-
dinal Karol Wojtyla papa seçiliyordu; Papa Karol, hem Hristiyanlığı
daha muhafazakar ve hem de dünyayı daha Hristiyan yapmaya çalıştı;
laik bir Avrupa’ya tahammül edemediği kesindir. İslam dünyasında ise
Humeyni Devrimi ile İran’da “İslam Cumhuriyeti” kuruldu. Öylece
dünya, globalizm ile hemen hemen aynı tarihte aşırı dinselliğe bürü-
nüyordu; hiç tesadüfi sayamıyorum. Çünkü, Orta Çağ dinsel bağnazlık
çağıdır, “karanlık” yüz yıllar olarak biliyoruz ve tekeliyet düzeni için
aşırı dinselliğe ihtiyaç olduğundan hiç kuşku duymuyoruz.
15
Böylece
14
Gilles Kepel, The Revenge of God, 1991-1994, Polity Pres, s.6.
15
In China, Malasia and Singapur, in Egypt, Algeria and Iran, in Post-Communist Russia and
parts of Balkans, in Turkey and India, the end of Cold War has released powerful political
movements which reject all westernizing ideologies. The future of this century’s oldest
westernizing regime, that of Attaturkist Turkey is uncertain, as the islamist movements arise
within it to challenge its secular westward-leaning institutions. J.Gray, False Dawn, s.101
Dostları ilə paylaş: |