Dr. Recep Albayrak Türklerin İranı



Yüklə 9,25 Mb.
səhifə35/88
tarix15.03.2018
ölçüsü9,25 Mb.
#31630
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   88

*

Horasan Türkçesi bir şiir:


Yâdî ez-Qozeşte
Keçәn günlәr hәr dәm yadıma düşәr

Cavanlığ dövrәsi nәzәrdәn keçәr

Novxandan’da yaşayduq o günlәr

Yaxşı yiyüb geyinurduğ o günlәr

Zindәgânlığ fikri yoxidi bizdә

Ayәndә qorxusu yoxıdı gözdә

Cümә güni çoxlu ata minәrduğ

Dostlәrnıyәn biz gәrdişә gedәrduğ

Hәr gecә bir iddә bizә gәlәrdi

Molla Bәrәt yaxşı qıssә deyәrdi

Iyd güni tәzә libas geyәrdim

Day-oğluynәn ıyd görüşә gedәrdim

Meydanlarda hәr gün aşıq çәlәrdi

Hәyәtlәrde hәr gün qızlәr oynәrdi

Qәrmәşәrdi yaxşı rәşid cavanlar

Oynayardı dәstә cәmi kişilәr

Sәbzdәh güni gedәr dolar çöllәrә

Hәzrәt-sultana çuxullar bağlara

Gezәydular, gülәydular cavanlar

Keçdi heyf o xoşluğ, o günlәr

Bir vәqt o günlәrdәn söhbәt idәllәr

Mәcitlәn bizi yada salub deyillәr

(Seyyid) oğul gәtdi ayrı diyarә

Düşdü qürbәt elә gәlmәz dubarә.



(Seyyid Ali Mirniya, Serdaranî ez-Îlât ve Tavâif-i Deregez der-Hıdmet-i Mîhen, s.181)

22.Huzistan Bölge Valiliği

استان خوزستان

Merkezi: Ahvaz اهواز
İran Arabistanı (Arabistan-ı İran) veya Huzistan Türkleri
Huzistan Bölge Valiliği toprakları İran’ın güneybatısında, Basra Körfezi’nin (Kenger Körfezi/ Halİc-i Fars) kuzeyinde konuşludur. Batıdan Irak’a komşudur. Bölgenin yerlisi olan Araplar ile Arap aşiretleri Arapça, Bahtiyariler Lor-Bahtiyarice, Dizful lehçesi ve Türkçe konuşurlar. Halkın büyük bölümü Farsça da bilir. İran Arabistanı Türklerini şöyle tasnif edebiliriz:

1.Türkler: Büyük bölümü “Yarım-Taglu”lardır. Yarım-Taglular; -Yarım-Taglu, -Söhrabi, -Lişinli, -Camadlı, -Niyazi ve -Remziyar tayfalarından ibarettir.

2.Kaşkayı Türkleri: Huzistan’ın, Kûhgiluye ve Buyer-Ahmed Bölge Valiliği sınırındaki Ram-Hürmüz ve Behbehan ilçe/ bölgesinde meskûndur. Göçeri/ devlet-gez hayata devam etmektedirler.

3.Lirki/ Lérki Türkleri: Türkçe ve Türkçe-Farsça karışımı bir dil kullanırlar. (http://arabistan-tr.blogspot.com, 23 Temmuz 2005)

Ahvaz
Huzistan Bölge Valiliği’nin merkezi olan Ahvaz kentinde, Azerbaycan Türkleri’nin Ahvaz Azerbaycanlıları Hüccetiyye Mescidi (Mescid-i Hüccetiyye AzerbayCanihâ-yı Ahvaz) isimli bir camileri vardır. Bu cami, Ahvaz’ın Leşkerabad meydanındadır. Ahvaz’ın yerli Türkleri, kentin Keyan mıntıkasında, ayrıca kuzeybatısındaki Şuş kenti civarında oturmaktadır. Danyal peygamberin kabri, Ahvaz’a bağlı Şuş ilçesindedir. (http://arabistan-tr.blogspot.com, 13 Şubat 2008)
Heftgel Lirki Türkleri
Heftgel/ Heftgél هفتگل nahiyesi, Ahvaz’ın doğusundaki Ramhürmüz ilçesine bağlıdır. Rakımı yaklaşık 275 m’dir. Bu bölgede daha önce hiç ev yoktu, sadece buğday yetişirdi.

Bir zamanlar Bahtiyari hanları, “halise” adı altında bu bölgenin topraklarını satın aldılar ve arazilerini genişlettiler. O dönemde Fars’ta yaşayan Kaşkayı Türklerinden; -Safi-Hani, -Çahardeh-Çerik, -Venda, -Emirlu, -Loki, -Aslanlu, -Şekerlu ve -Çehrazi tireleri topraklarından ayrılarak bu bölgeye göç ettiler ve Bahtiyari iline bağlandılar. Bahtiyarilerden yerleşmek üzere kendilerine arazi tahsis edilmesini istediler. Bahtiyari hanları, bu teklifi kabul edip, Gezin arazisini paylaştırıp, mülkiyetini Kaşkayı Türkleri’ne verdiler. Gezin, Heftgel’in kuzeybatısına düşer. Heftgel nahiyesi, Ramhürmüz ilçesine bağlıdır. Bu bölgede halen iki Türk köyü bulunmaktadır. (http://arabistan-tr.blogspot.com, 23 Temmuz 2005, 17 Aralık 2005) Bkz. →Lirki İli


Huzistan Afşarları
Afşar ili, Huzistan’da uzun süredir ikamet etmektedir. Safevi saltanatı döneminde onların adı Huzistan adı ile birlikte geçmekteydi. O dönemde Afşar ili daha çok Huzistan’ın Ramhürmüz, Çaharmahal-u Bahtiyari’nin Durak (Şadgân) ve Huzistan’ın Şuşter bölge ve şehirlerinde güçlü durumdaydılar. Daha sonra Huzistan’da oturdukları yerlerden çıktılar. Bugün sadece Şuşter kenti çevresinde Gündüzlü Afşarları oturmaktadır. (Mecelle-i Âyende, yıl:1, sayı:4, s.241)

Afşarlar, İran’ın büyük illerinden biridir. Çeşitli aşiret ve cemaatlere ayrılmaktadır. I. Şah İsmail Safevi (H/K 905-930/ M.1500-1624) döneminde, İran’ın muhtelif eyalet ve vilayetlerinde, bu cümleden olmak üzere Azerbaycan, Kirman, Horasan, Sistan, Zencan, Hemedan, Huzistan ve diğer yerlerde perakende olarak yaşamaktaydılar. (Serdaranî ez-Îlât ve Tavâyif-i Deregez, 1.cilt,s.10)

Afşarlar, İran’ın yerli halklarından değildir. Türkistan’dan bu topraklara göçmüşlerdir. İran’a ne zaman ve hangi tarihte geldikleri hakkında kayıtlar mevcuttur. Avrupalı araştırmacılardan biri Hicri X/ XVI. yüzyılda bu hususu kaydetmiştir. Mirza Mehdi Han Esterabadi, Tarih-i Cihanguşa-yı Nadiri’de şöyle yazmaktadır: “Afşarlar, Türkmenlerin soyundandır. Bu ilin kadim yurdu Türkistan’dır. Moğolların Türkistan’ı istilası sırasında yurtlarından ayrılarak Azerbaycan’a gelmişler, burayı vatanları haline getirmişlerdir”. Tarihi belge ve araştırmalara göre, Afşar aşiretleri Hicri VI/ XII. yüzyılın başlarında Huzistan’a göç ettiler. Bu esnada onlardan Şumla isimli bir şahsiyet güç kazanarak, kırk yıl süreyle Huzistan yönetimini elinde tuttu ve çocuklarıyla beraber yönetti.

Abdullah bin Fazlullah Şirazi, “Tarih-i Vassâf” adlı eserinin ikinci bölümünde şöyle demektedir: “Selçuklu saltanatının sona ermesinden sonra, Türkmen toplulukları dalgalı deniz halini alıp kabardı. Yakub ibn-i Arslan El-Afşari, kalabalık il/ ulusu ile birlikte Huzistan’a geldi. Sungur bin Mevdud El-Salğuri’nin de Kûhgiluye topraklarında… çadırları yükselmeye başladı”. Burada söz konusu olan El-Afşari’den kasıt, Afşar ve Afşar aşiretleridir. VI/ XII. yüzyılın başlarında Huzistan’a geldiler.

Huzistan, o tarihlerde Selçuklu emirleri ve şehzadelerinin hükmü altında ve nüfuzundaydı. Bir süre Bağdat halifesinin tasarrufuna geçti. bilahare Harezmşahlar, Moğollar, Loristan Atabekleri, Şah İshak Éncu/ Încu, Fars Muzafferileri, Emir Timur Gürgâni (Sahib-Kırân/ Timurleng) ve Âli Muşaşa’a gibi hanedanlardan birinden diğerinin hükümranlığına geçti.

Huzistan tarihinde bahsi geçen hanedanların adı unutulup gitti. Ancak Afşarların adı Huzistan adı ile birlikte hep yaşadı. Hicri X/ XVI. yüzyılın başında hükümdarlık Safevi hanedanının eline geçti. Bundan sonra Afşarların adı Huzistan’da geçen olaylarla birlikte anılmaya başladı. (Mecelle-i Âyende, yıl:1, sayı:4, s.241-243)

Huzistan’daki Afşar Serdarı Şumla’nın asıl adı, “Camiiüt-Tevârih”te “Kaştogan”, Tarih-i İbn-i Esir’de “Aydoğdu”, “İmad-ı Isfahani” kitabında “Kaştogan” olarak geçmektedir. Sadece bir kaynakta “Aydoğdu” olarak kayıtlıdır. Türkiye’de bazı kayıtlarda “Küş Togan” olarak geçmektedir.

Şerefname’nin müellifi İdris-i Bitlisi, adından (kimin adından o şekilde bahsetmektedir, İdrisi Bitlisi’nin mi, yoksa başka birinin mi, bu konuya açıklık getirin) “Hüsameddin Şuhlu” olarak bahsetmektedir. Vilayet-i Küçük Lor (Lor-u Çûçek) Vilayeti’nden bahsederken şöyle yazmaktadır: “Hüsameddin Şuhlu, bu diyarın hâkimi olan Selçuklulara bağlı Afşar Türklerindendir…”. (ŞerefName, Tarih-i Mufassal-i Kürdistan, s.58; İrec Afşar, Îlhâ, Çâdurnişînan…, 1.cilt, s.438)

Sultan Mahmut bin Mahmut, 547/ 1152 yılında Hemedan’da padişahlıktan azledilerek zindana atıldı. Zindanda uzun süre kalmadı. Güney İran’a kaçtı. Bu sırada Afşar Serdarı Şumla da Hemedan’dan kaçarak, Huzistan’a gitti. Burada Sultan Melikşah’a yardım ederek, tahtına kavuşmasını sağladı. Ve her zaman yanında oldu.

İbn-i Esir’in yazdığına göre, Şumla Huzistan’ı ele geçirdi, Sultan Melikşah’ı destekledi. Bağdat halifesi üzerlerine asker sevketti ve yenildi. Vaziyet keşmekeş bir hal alsa da, bütün çatışmalarda başarı elde ederek, Melikşah’ın padişahlığının iadesini sağladı. Şumla, her zaman Melikşah’ın destekçisi oldu. Melikşah, H/K. 555 veya 556/1160-1161 yılında Isfahan’da vefat etti. Şumla, Melikşah’ın çocuk olan yaştaki oğlunu Huzistan’a götürerek, onun adına hükümet etti. 20-22 yıl süreyle Huzistan ve Loristan’da hükümranlık kurdu. Defalarca Bağdat halifesinin güçleri ve Atabek İldeniz’in sipahileri ile savaştı. Her zaman komşu Vilayetlerden Vasıt, Basra ve Nihavend’e akınlar düzenledi. Atabek Zengi ile savaşarak, onu Şiraz’dan çıkardı. Atabek de onun üzerine asker sevketti. Şumla da Huzistan’a geri dönmek durumunda kaldı. (Mecelle-i Âyende, yıl:2, sayı:8, s.597-600)

Şumla, 570/1175 yılında Atabek İldeniz ile yaptığı savaşta yaralandı. Oğlu ve kardeşinin oğlu ile birlikte esir düştü. İki gün sonra da vefat etti. Şumla’nın vefatından sonra oğlu Huzistan’da yirmi yıl süreyle hükümet etti. H/K. 590/ 1194 yılında o da öldü. Ardından çocukları arasında çekişme ve düşmanlık baş gösterdi. Bağdat halifesi, bu zaafiyetten yararlanarak, Huzistan’a asker sevketti. Çocukları ele geçirirlip Bağdat’a gönderildi. Bu Arap tertibi sonucu Şumla Afşar hanedanı Huzistan’da sona erdi. (İrec Afşar Sistani, Nigahi be-Huzistan,, s.129; İrec Afşar, Îlhâ, ÇâurnişîNan…, 1.cilt, s.437-439)

Dizful Türkleri

Mukaddem, Begdili, Afşar…
Dizful kenti, Huzistan Bölge Valiliği merkezi olan Ahvaz’ın kuzeyindedir. Bu şehir, hem İslam öncesi, hem de İslam döneminde kavimler kapısı ve çeşitli halkların yerleştiği bir şehir olmuştur. Elamlılar, Huziler, Yunanlılar, Partlar, Parslar, Romalılar, Asuriler/ Süryaniler, Araplar; İslam döneminde Türkler, Moğollar ve Gürcüler bu topraklara gelmişlerdir. Dizful’da günümüzde; Afşar, Mukaddem, Merağalı ve Şamlu ve diğer Türk aileleri yaşamaktadır.
Mukaddem tayfası:

Safevi döneminde kullanılan adıyla “Otuziki Îl-i Vilayet-i Karabağ/ Karabağ Vilayeti Otuziki İli”, diğer adıyla “Otuziki Cevanşir/ Si-yu dû-gâne Cevanşir”dendirler. I. Şah Abbas onları Merağa’ya getirmiştir. Bunlardan bir grup, Safevi döneminin sonuna doğru Dizful ve Şuşter’e gelip yerleşti. Kacar hanedanı döneminde öne çıkmışlar ve önemli görevler üstlenmişlerdir. Bazı Mukaddem aileleri, görev sırasında verilen “Mustovfi” gibi unvanları bugün aile adı olarak kullanmaktadır. Bazıları, “İmad” ve “Mukaddem” adını taşımaktadır. Mukaddem مقدم adı; bayrılık ve kıdâm (Kıdâm kelimesini kıdem anlamında mı kullanmışsınız, değilse Türkçe anlamını yazın) anlamınındaki “kadem قدم ” kökünden, “Cüretkâr, girişken ve ilerleyen” manasını taşımaktadır. Aslında Karabağ/ Yarım-Taglu iline mensupturlar. Girişken ve cesur tavırlarından ötürü “Mukaddem” onlara alem olmuş ve aşiret adı haline gelmiştir. Bugün Merağa kentinin yanı sıra, Azerbaycanın çeşitli şehirlerinde perakende olarak yaşamaktadırlar. Mukaddemlerin esas yurdu Erzurum ile Pasinler arasıdır. Diğer Türk oymakları ile birlikte İran’a göçmüşler ve Merağa’ya yerleştirilmişlerdir. (Dr.M.Cevâd Meşkûr, NazaRi be-TaRih-i AzerbâyCan, s.243)


Begdili/ Beydili ili:

Oğuz Türkleri’nin bir koludur (Yıldız Han oğlu). Gazneli Sultan Mahmut zamanında İran’a gelmişler Azerbaycan, Ermeniyye ve Şam’a gitmişlerdir. Emir Timur zamanında Şam’a gidenler Azerbaycan’a geri dönmüştür. Safevi saltanatının başlangıcında Safevi müridi olmuşlar, Şamlu ve Begdili-Şamlu adını almışlardır. Bunlardan bir grup, sipahi olarak Dizful’a gelmiş ve burada yönetici ve ruhani sınıfa dâhil olmuştur.


Salihpur ailesi:

Bu aile, Kale Mahallesi’ne (Mahalle-i Kale) yerleşmiştir. Bunların soyundan Abbas-Kulu Beg, Nadir Şah zamanında Dizful ve Şuşter hâkimi/ yöneticisi oldu. Aile üyeleri, yakın zamana kadar isimlerinin sonunda “Beg” unvanı kullanagelmiştir. Geçmiş dönemde Mahalle-i Kale’nin yöneticiliği de bunların elindeydi.


Sahra Mahallesi Hanları:

Bu hanların aile adı “Hulagûi” ve “Çengizi/ Cengizi”dir. Hulagû Han ve Cengiz Han neslinden olduğunu kabul ederler.


Afşar:

Dizful’da bugün Afşar aileleri mevcut ve yaşamaktadır.


Gürcüler:

Kafkas halklarından olan Gürcüler, Safevi döneminde Ebine Han Gürci liderliğinde Dizful’a gelip yerleşmiştir. Bunlardan “Reşidyan” ailesi, bir dönem Haydar-Han mahallesi reisliğini yürütmüştür. (http://arabistan-tr.blogspot.com, 23 Temmuz 2005)


Ağacari/ Ağaç-eri İli

Behbahân
Ağaç-eriler, Kaşkay Türkleri’nden olan Lirki’ler ve Şuşter, Dizful arasındaki Afşarlardan olan Gündüzlü’ler, diğer Türk soylu ve Türk dilli tayfalarla birlikte İran Arabistanı Türkleri’ni oluştururlar. Ayrıca büyük şehirlerde oturan Azerbaycan Türkleri’ni de unutmamak gerekir.

Eğaç-eriler, Huzistan Bölge Valiliği’nin doğusunda yaşamaktadır. Behbehan’ın 78 km kuzeybatısındaki Ağacari kenti, ayrıca Abadan-Şiraz kara yolu üzerindeki Behbehan kentinin Ağacari nahiyesinde meskûndurlar. Behbehan’nın Ağacari nahiyesi, bu il/ ulusun kışlağıdır. Ahvaz’ın banliyolerindan banliyölerinden birinin adı da Ağacari’dir. Ağaç-eri’ler, 1820’li yıllarda Bahtiyari ilinin saldırısı nedeniyle Behbehan’ın hemen yanındaki Buyer-Ahmed ve diğer aşiretlere komşu olarak yerleşmiştir.

Anglo-İrani/ Anglo-Persian Oil Company, Ş. 1305/1926 yılında bu bölgede petrol sondajına başlayınca, iş nedeniyle Lor, Arap ve Türkler bu bölgeye gelmeye başladılar. Bugün bahse konu bölge petrol üretim merkezlerinden biridir. Ağacari kenti de aynı nedenle yoğun nüfus artışına sahne olmuştur. Petrol üretimi nedeniyle Ağaç-eriler Abadan, Bender- Maşur ve Ağacari’ye gelerek, buralara yerleşmiş ve çalışmaya başlamıştır. Azerbaycan Türkleri ile birlikte geniş bir Türk toplumu oluşturmuşlardır.

Minorsky, Behbehan civarındaki Ağaç-erileri, Safevi döneminde Fars Vilayetine göç eden Kızılbaş Şahseven Türkleri’nden olduğunu kabul etmektedir. Ağaç-eriler, 1913 yılına kadar aşiret yapılarını muhafaza etmiştir. O dönemdeki nüfusları 2 bin hanedir. 1950 yılında bin aile olarak tespit edilmiştir. Bu rakamlar, Ağaçerilerin büyük kısmının yerleşik hayata geçtiklerinin göstergesidir. Bugün 500 hanelik bir Ağaçeri grubu Behbehan’ın kuzeybatısındaki Zeydun çevresinde yarı göçer/ devletgez haldedir. Tarım ve hayvancılıkla meşguldürler. Agayi adıyla anılmaktadırlar.

Ağacari/ Eğaç-eri ilinin aşiret ve cemaatları; -Afşar, -Begdili, -Tilku تيلكو , -Came-Bozorgi, -Coğatayi, -Şiri شعرى , -Karabaği ve -Geşttil گشتتيل ’dir. Reşideddin Fazlullah Hemedani, “Ağaçeri” adının çok eski olmadığını, Oğuzların ortaya çıkmasından sonra bu adı aldıklarını belirtmiş, Farsça karşılığını “Kavm-i Bişe/ Orman il- ulusu” olarak kaydetmiştir. Bazı tarihçi ve antropologlar, Eğaç-erileri kadim Türkler tasnifi içerisinde değerlendirmektedir. (http://arabistan-tr.blogspot.com, 07 Mayıs 2005, 05 Ekim 2008; Camiiüt-Tevârih, 1.cil,s.35) bkz.→Araplar



23.Hürmüzgan Bölge Valiliği

استان هرمزگان

Merkezi: Bender-Abbas بندرعباس
Hürmüzgan, İran’ın güneyindedir. Doğusunda Sistan ve Beluçistan, batı ve kuzeybatısında Fars ve Buşehr, kuzey ve kuzeydoğusunda Kirman, güneyinde Fars Körfezi ve Umman denizi bulunmaktadır.

Gişm ve Günbed-i Nemeki önemli adalarındandır. Hürmüz Boğazı, kuzeydeki yaklaşık bin kilometrelik iç deniz yolunu Umman denizi güzergâhından açık denize ulaştırmaktadır. Hürmüz Boğazı’ndan her 12 dakikada bir petrol tankeri girip çıkmaktadır. Bender-Abbas, Hümüz Boğaz’nın kuzeyinde stratejik konuma sahip bir limandır..

Basra Körfezi (Azerbaycanlılar, Kenger Körfezi demektedir), 225.000 km²’dir. Eni 180 ilâ 300 km arasında değişmektedir. Basra Körfezi’nin uzunluğu, Şattül-Arap’tan Ebu-Dabi sınırına kadar 900 km’dir. Körfezin doğu kıyıları 50-80 metre, batı kıyıları yaklaşık 10-30 m derinliğindedir. Tonb-u Bozorg adasının 15 km güneyinde derinlik 93 metreye ulaşmaktadır. Körfez, balıkçılığın yanı sıra, inci üretim merkezidir. Zagros dağlarının eteği olması nedeniyle petrol bakımından da zengindir. Az da olsa med-cezir cereyan etmektedir. Körfez’de; Hürmüz, Lark, Gişm, Hengâm, Tonb-u Bozorg, Tonb-u Küçük, Ebu-Musa, Farur-Bozorg, Farur-Kuçek ve Lavn’ın yanı sıra sıra, çok sayıda küçüklü büyüklü adalar bulunmaktadır.

Bender-Abbas, Şahlık rejimi döneminde Kirman bölge valiliğinden ayrılan Sahil Bölge Valiliği’nin merkezi yapılmış, daha sonra Hürmüzgan’ın merkezi olumuştur.


Emperyalistlerin Bender-Abbas’a gelişleri:

1.Portekizliler:

Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul’un fethinin ardından, İpek Yolu’nun Türklerin kontrolüne geçmesinden sonra Portekizliler; 1492, 1507 ve 1512 tarihlerinde olmak üzere üç kere İran topraklarına tecavüz etmiş ve Bender-Abbas, bazı sahil kesimleri ve adaları işgal ederek, ticari üsler kurmuştur. Şah Abbas, H/Ş. 966/ 1587 yılında tahta çıktıktan sonra İngilizlerin müracaatı ve yardımı ile Portekizlileri İran’dan çıkarmıştır. Bu sırada İran kuvvetlerinin başında İmamkulu Han bulunmaktaydı. İngilizlerle bu ittifak, daha sonraki yıllarda İran’ın başına büyük gaileler açacaktır.

2.Hollandalılar:

Portekizlilerin İran’dan çıkarılmasından sonra, 1622 yılında gelmişlerdir. Bender-Abbas’ın batısında ticari üs kurmuşlardır. Bölgedeki varlıkları 1890 yılına kadar devam etmiştir.

3.İngilizler:

İlk defa 1581 yılında bir İngiliz müsteşar göndermişlerdir. Hürmüz adası ve Bender-Abbas’a yerleşmiş, zaman içerisinde Portekizlilerin yerini almışlardır. 1622 yılında ticaret merkezlerini Bender-Cask’tan Gâmrun’a taşıdılar. İran şahları ile İngilizler arasında ticari ilişkiler geliştikten sonra, Hollandalı tacirler iflas ederek İran’ı terk ettiler.

4.Fransızlar:

XVIII. yüzyılda İran-Fransız ilişkilerinin gelişmesinin ardından Fransızlar Bender-Abbas’ta ticari amaçlı bir konsolosluk (Şehberderhane) açtılar.

Daha sonra ticari imtiyaz alan Belçikalılar, Ruslar ve İspanyollar, Bender-Abbas’a yerleştiler. Müteakiben dünyada siyasi ve ticari konjonktürün değişmesi sonucu Bender-Abbas’tan ayrılarak Buşehr sahillerine taşındılar.

Hürmüzgan’da; Farsça, Arapça ve diğer yerel diller konuşulmaktadır. Halkı genellikle Şii/ Caferi ve Sünni’dir. (Coğrafya-yı Kâmil-i İran, 2.cilt, s.1234-1235, 1242-1243)


24.Isfahan Bölge Valiliği

استان اصفهان

Merkezi: Isfahan
دلم مي خواهد به اصفهان بر گردم

به آن دنياى نصف جهان بر گردم

به آن شهركه خيال دنيا

به ديارى كه ازآن عاشقان برنمى گردم


Dilem mîhâd be-Isfahan ber-gerdem

Be-ân dünya-yı nısf-cihân ber gerdem

Be-ân şehr ki hıyâli dünya,

Be-diyâRi ki ez-ân âşigân ber-nemî-gerdem
Gönlüm Isfahan’a dönmek istiyor

Orası ki dünyanın yarısıdır

O şehir, hayallerin bittiği yerde dünyanın gerçeğidir

O yerden benim gibi aşıklar geri dönemez

Melik’üş-Şuarâ Bahar
Isfahan Bölge Valiliği, Orta İran’dadır. Doğusunda Yezd, batısında Merkezî, Loristan, Çahar-Mahal u Bahtiyari, Kûhgiluye vu Buyer-Ahmed, kuzeyinde Simnan ve Kum, güneyinde Yezd, Fars ve Kûhgiluye vu Buyer-Ahmed bölge valilikleri bulunmaktadır.

Isfahan Bölge Valiliği’nin merkezi olan Isfahan kentinin, Hz. Nuh oğlu, Sam oğlu, Feluc oğlu Isbahan (Isbahân bin Feluc bin Sam bin Nuh) tarafından kurulduğu ve ona nispet edildiği rivayet edilir. (Mehr’üz-Zaman Novbân, Veche Tesmiye Şehrhâ ve Rustahâ-yı İran, s.19)



Isfahan, Safevi döneminde İran’a payitaht da olmuştur. H/K. 1001/ 1593’te Şah Abbas, ülkenin güvenliğini dikkate alarak, payitahtı başkenti Kazvin’den Isfahan’a nakletmiştir.

Isfahan Bölge Valiliği topraklarında bir milyon civarında Türk yaşamaktadır. Yerli Türklerin dışındakiler Azerbaycan ve diğer Türk mıntıklarından çalışmak için bölgeye gelip yerleşenlerdir.

*

“Azerbaycan Millî Hareketi” üyesi oldukları gerekçesiyle Erdebil’de tutuklanan şahıslardan ötürü Isfahan Üniversitesi’nde okuyan Türk öğrenciler bildiri yayınladı.

Bildiride, Türkçe eğitim isteyen Türkler üzerinde siyasi, ekonomik ve kültürel baskıların kaldırılmasını isteyen Erdebilli Asker Ekberzade, Hüseyin Hüseyni, Behruz Alizade, Erdeşir Kerimi Hıyavi, Vedud Saadeti ve Rahim Gulami’nin tutuklanması kınandı. Adil olmayan ve insan haklarına aykırı olan tutukluluk hallerinin kaldırılması istendi.

Bahsekonu şahıslar, Erdebil Devrim Mahkemesi I. Şube’since beşer yıl hapse mahkûm edildiler. Asker Ekberzade Zahedan, Hüseyin Hüseyni Kirman, Behruz Alizade Bocnurd, Erdeşir Kerimi Hıyavi Hürmüzgan, Vedud Saadeti Simnan, Rahim Gulami ise Hemedan hapishanelerine gönderildi.

Bildirinin altında İsfahan’daki üniversitelerden; Dânişgâh-ı Isfahan, Dânişgâh-ı Ulum-u Pezeşkî Isfahan, Dânişgâh-ı Sәnәti Isfahan, Dânişgâh-ı Sәnәti malik Әştәr/ Şahinşәhr, Dânişgâh-ı Hünәrhâ-yı İslami Isfahan, Dânişgâh-ı Muhacir, Dânişgâh-ı Gayr-ı İntifâî Şeyx Bahai’de okuyan Türk öğrencilerin imzası bulunmaktadır”. (http://isfahan-tr.blogspot.com, Mehran BahaRi, 22 Şubat, 2009)


Azerbaycan Meselesi “Râste Hüseyni” Gibi*
Yazan: Seyyid Haydar Bayat

Tarih: 05 Ekim 2008
Birkaç hafta önce şair dostum İsmail Cemil’den bir mail aldım. “Tahran’da Azerbaycanlı yazarlar niçin tutuklanıyor?” diye soruyordu. Ona cevap yazdım, yayınladı. Ancak yazısının tamamına baktığımızda toz pembe görünüyordu. Ben de konuya açıklık getirmek durumunda kaldım.

Azerbaycanlı yazarların büyük bölümü Tebriz ve Tahran’da yaşamaktadır. Türkçe eserlerin büyük bölümü, Tebriz ve Tahran’da yayınlanmaktadır. -Böyle zannediliyor sanırım. Bu zanda belki de art niyet vardır. Tahran’daki kültürel üretim, yani basım faaliyetleri sanki sadece Azerbaycan için yapılıyormuş gibi. “Tahran’da Türk kültürüne ait eserlerin müşterisi bulunmamaktadır” mı, denmek isteniyor acaba? Tahran’da sadece basılır. Müşterileri Azerbaycan’dadır.

Şarkül-Avsat’taki yazının iyi niyetle kaleme alınmadığı görülmektedir. Ben de cevap yazmak durumunda kaldım.

Azerbaycan meselesi bir gerçektir. Dost, düşman her kesim bunu bilmektedir. (…)

Bugünlerde gündemde olan “Azerbaycan Milli Hareketi/ Hareket-i Millî Azerbaycan”ın yüz yıllık bir geçmişi vardır. Merhum Mirza Hasan Rüşdiyye, İran’da yeni usul okulların babasıdır. Muîn Sözlüğü/ Ferheng-i Muîn’ndeki tabirle, “İran kültürünün babasıdır”. Rüşdiyye, İran’daki yeni usul okulları ilk açan şahsiyettir. Telifi olan üç kitabı bulunmaktadır; “Zebân-ı AraBi/ Arap Dili, Zebân-ı Farsi/ Fars Dili ve Türkçe Vatan Dili”dir. Bu kitaplar, “Cedid Medrese”lerde okutulmuştur. Bir de Cabbar Bağçabân’ın, “Pervane Nece Gızdı” isimli çocuklar için bir şiir kitabı vardır. Bu kitap da muhtemelen yeni mektepler için hazırlanmış olmalıdır.

Ancak Ahmed Rıza Han hâkimiyete geldikten sonra İran’da Türkçe yasaklanmıştır. Bu nedenle Rüşdiyye’nin çalışmaları yarım kalmıştır. Ahmed Rıza Han/ Şah’tan sonra iktidara gelen oğlu Muhammed Rıza Şah, Azerbaycan Demokrat Fırkası ile yüzyüze gelmiştir. Mir Cafer Pişeveri’nin başkanlığındaki Demokrat Fırkası’nın hâkimiyeti döneminde Türkçe Azerbaycan’da resmi dil olmuştur. Öğrenci karneleri de Türkçe hazırlanmıştır. Demokrat Fırkası’nın yenilgisinden sonra Türkçe geleneği, Türkçe yazma ve okuma yasaklanmış, hatta dönemin yazılı belgeleri ateşe verilmiştir. Bu yasak, devrime kadar şiddetle sürmüştür.

Devrimin ilk günlerinde Türkçe konusu tekrar gündeme gelmiş geldi, Türkçe birkaç yayın çıkmaya başlamıştır başladı. Bu cümleden olmak üzere, ‘Varlıq’ ve ‘Yoldaş’ yayınlanmıştır yayınlandı. İran-Irak Savaşı’nda Türkçe tekrar rafa kaldırıldı. Ancak Varlıq dergisinin yayınlamasına devam edildi. Bu dergi, hem Azerbaycan, hem Türkiye, hem de Türk Dünyası’nda tanınmaktadır.

Savaştan sonra konu ikinci defa tekrar gündeme geldi. Haşimi RafsamCani Refsancani’nin cumhurbaşkanlığının son döneminde kendisine sunuldu. Seyyid Muhammed Hatemi’nin bu makama oturmasından sonra, üniversite ve bölge valiliklerinde Farsça-Türkçe olmak üzere iki dilli dergi ve gazetelerin yayını başladı. Devlet, önceleri bu yayınları fantezi kabul ederek üzerinde durmadı. Ancak yavaş yavaş ciddi, hatta çok ciddi bir hal aldı. Bunun ardından Azerbaycan’da yüzlerce kişiden oluşan gruplar her yıl Babek Kalesi’ne düzenledikleri tırmanış/ yürüyüş sırasında taşıdıkları pankart ve bayraklarla birlikte bu büyük yürüyüş grubunun çekimleri CD’lere aktarılarak elden ele dolaşmaya başladı. Diğer önemli husus ise, İran Türkleri’ni ilgilendiren konuların yoğun ve güçlü şekilde internet sitelerine taşınmasıdır.

İnternette İran Türkleri’ne ait sitelerin tamamı Azerbaycan Türkleri’nce oluşturulmuştur. Ancak bir yanılgıya düşülmektedir. Azerbaycan; Doğu Azerbaycan, Batı Azerbaycan, Erdebil ve Zencan olmak üzere dört bölge valiliği olarak hülasa edilmektedir. Burada gözden kaçan iki meseleye dikkat çekmek gerekmektedir. Birincisi, İran’daki Türk nüfusu Batı Azerbaycan’dan, yani Türkiye sınırından Tahran’a kadar devam etmektedir. İkincisi, Tebriz-Tahran arası ve Tahran-Kum arasındaki köyler, kesintisiz olarak yerli Türklerden oluşmaktadır. Zencan, Kazvin, Kerec, Hemedan, Buin-Zehra, Save, Şehriyar, Erak kentlerine bağlı Türk köyleri ile Kum’un bizatihi kendisini gördüm. Hatta güney nahiyeleri, Kum ve Kaşan’a doğru, Kum’un doğusunda Türkçe konuşan köyler mevcuttur. Bu köyler, yerli Türk köyleridir. Bir zamanlar gerçek Türk olmadıkları, -ne demekse, ikinci derece Türk oldukları yönünde propaganda yapılıyordu. Bereket versin, internet, basılı yayın, radyo, üniversite öğrencileri, askerler, Azerbaycanlı ve diğer Türkler birbirleri ile temasa geçtikten sonra tamamının birinci sınıf Türk oldukları anlaşılabildi. Meğer Türkler arasında birinci sınıf, ikincı sınıf diye bir ayırım yokmuş. Bu insanların hem soyları, hem de dillerine karşı hassasiyetleri vardır.

Bu arada Tahran’da Mühendis Sarrafî ile birlikte 19 aydın ve yazar tutuklandı. Bunların arasında Hüseyin Hariri de göze çarpıyordu. Hüseyin Hariri, Kazvin Türklerinden olup, üniversite öğrencilerine yönelik bir yayın olan “Ulus”un imtiyaz sahibidir. Hariri, Azerbaycan Millî Hareketi’nin ne kadar çok yaygınlaşabileceğine işaret etmiş ve dikkat çekmiştir. Bu arada Kum kentine de vurgu yapmıştı. Bu kentte dört stereo/ ses kayıt merkezi faaliyet göstermektedir. Bunlar, aşık ve bölgedeki yerli Türklerin müziklerini kayıt etmekte ve derleme yapmaktadır. Yüz âşık, Şahseven havaları… Kum, Save ve diğer bölgeler, Tahran, Kazvin, Hemedan’da yaşayan şair ve âşıklardan kayıtlar yapmaktadır. Bununla ilgili “Kum, Save Âşık Muhiti” isimli makale internet sahifelerinde mevcuttur. Son dönemde Kum’daki halk âşıklarına, bu babtan olmak üzere Âşık Mahbub, Cevan ve Ekber Gulami’ye de baskı uygulandığı ifade edilmektedir.

Bölge insanları, Türk kimliklerini göstermek ve belirlemek için Saveli Télim/ Teylim Tilim Han’ın, her Tîr (hangi aya denk geliyorsa onu yaz) ayının sonunda şairin doğduğu Mergi köyünde anma merasimi düzenlemektedir. Bu sene (2008) Merasime yaklaşık iki bin kişi katıldı. Bazı gözlemciler, Şair Saveli Teylim Tilim Han için düzenlenen anma merasiminin, Azerbaycan Türk kimliğinin sembolü olan ve her sene düzenlenen Babek Kalesi tırmanışına/ yürüyüşüne destek amacıyla alternatif bir toplantı olduğunu telakki etmektedir. Haliyle bu iki ziyaret merkezi arasında amaç olarak bir paralellik elbette vardır.

Diğer bir mesele de Azerbaycan’dan göç eden Türklerdir. Pehlevi yönetiminde yürütülen siyaset gereği, fabrikaların büyük bölümü ve üretim yapan firmalar Tahran etrafında yoğunlaştı. Bu gelişme Azerbaycan’dan Tahran, Kum, Kerec ve Kazvin’e göç akını başlattı. Bu siyaset halen devam etmektedir. Musevi Tebrizi beyle elektronik posta yoluyla haberleşmemizde de bu konu gündeme geldi. Şöyle diyordu: Bugün Kum’da yaşayan halkın 600 binini Türkçe konuşanlar, yani Türkler oluşturmaktadır. Tahran, Kerec ve Kazvin de aynı minval üzeredir. “Tahran, dünyada Azerbaycan Türkleri’nin yoğun olarak oturduğu en büyük şehirdir تهران بزرگترين شهرآذرى نشين جهان است / Tehran bozorgterin şehr-i Azeri-nişîn cihân-est”. Bu aynı zamanda şu da demektir: Dünyada İstanbul’dan sonra Türklerin nüfus olarak en yoğun yaşadığı ikinci büyük şehir Tahran’dır.

Tahran, Kerec, Kum şehirleri ve başkent Tahran civarında bulunan banliyolarda banliyölerde nüfusun % 95’ini Türk dilli insanlar oluşturmaktadır. Konu bununla da bitmemektedir. Kaşkayı Türkleri, Gecsaran/ Dugünbedan (Kûhgiluye ve Buyer-Ahmed BV) Türkleri, Isfahan Feriden Türkleri, Kuzey Horasan Türkleri ve diğer Türkler önemli bir yer oluşturmaktadır. Günümüzde bunların kimlik sorunu ciddi bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer bir mesele de, Azerbaycan Kültür Haraketi/ Haraket-i medeni Azerbaycan’dır. Bu konu, dört Azerbaycan bölge valiliği ile hülasa edilemez. Geride kalan Hamse Azerbaycanı ve Cibal Azerbaycan bölge valiliklerini nereye koyacaksınız? Bu Azerbaycan bölge valiliklerini yok mu sayacaksınız?

Ancak aydınlar, bu konuyu görememektedir. Suskunlukla bunun üstesinden gelinmesi mümkün değildir. Bunun belirli merhalelerle aşamalarla halli mümkündür. Zamanla bu tehlike İran’ın diğer kentlerine de sirayet edecektir. İran Türkleri’nin kimliği, Türkçe’nin ve Türk tarihinin resmen kabulü vb… hususlar önem kazanacaktır. Ancak konunun çözümü, üst üste yığılmaya başlayan entnik ve sosyal problemlerin üstünün örtülmesi değildir. Türklerin haklarının verilmesi bir lütuf da olmayacaktır. Bugün Azerbaycan meselesi yüzünden İran yönetimi dâhili iç, harici dış olmak üzere çeşitli grupların baskısı altındadır.

İran yönetimi, Azerbaycanlılar üzerinde baskı ve propaganda metodunu sürdürmektedir. Burada esas olan, yönetimin Azerbaycanlılar üzerinde uyguladığı baskıya son vermesi halinde hiç kimse zarar görmeyecektir. (Yazan: Seyyid Haydar Bayat, http://isfahan-tr.blogspot.com, 05 Ekim 2008)

*“Hüsyeynî Arastası” anlamındaki “Râste Hüseyni”, bir deyimdir. Karmaşayı, kafa karışıklığını ifade için kullanılır.

*

“Isfahan’da, Türkçe eğitim veren bir sınıf açıldı. Cuma günü gerçekleşen Türkçe sınıfın açılışına, Isfahan’da eğitim gören altmış civarında Türk öğrenci katıldı”. (http://isfahan-tr.blogspot.com, 07 Kaım 2007)


Culfa’da Nisan Ayı
Yazan: Mehran Bahari

Tarih: 08 Ağustos 2005
Culfa, Isfahan kentinin bir mahallesidir. Bu mahalle, I. Şah Abbas tarafından kurularak, Culfa ve Kuzeybatı Azerbaycan (Bugünkü Ermenistan)’da yaşayan Ermeniler buraya getirilip yerleştirildi. Zayende-rud’un güneyinde, Suffe dağının eteğindedir. Ermenilerin burada kendilerine ait okulları ve pazar yerleri vardır. Bağımsız bir koloni halinde rahat bir yaşam sürdüklerini söyleyebiliriz.

1655 yılında yapılmaya başlayan ve 1664’te tamamlanan Vang kilisesine gittiğinizde, Sözde Ermeni soykırımında ölen ikibuçuk milyon insanın anısına dikilen sembolik bir makbere ile karşılaşacaksınız. Birkaç kez otobüsle oradan geçtiğimde, Ermenice sloganların yer aldığı ve Türkiye’nin adının geçtiği afişler görmüştüm. Ancak ne yazdığını anlamamıştım.

Bildiğimiz gibi, Azerbaycan Türkleri nerede yaşarsa yaşasın Muharrem ayında muhakkak tören düzenler yaparlar. Isfahan’da çok sayıda Azerbaycan Türkü yaşamaktadır. İş nedeniyle oraya gidip yerleşmişlerdir. Bir kısmı demir-döküm ve diğer fabrikalarda çalışmaktadır. Bir kısmı da benim gibi öğrencidir. Azerbaycanlıları iki şekilde bir araya toplamak mümkündür. Biri Muharrem ayındaki dinî merasimlerde, diğeri de Türk öğrencilerin-özellikle Türkoloji öğrencilerinin düzenlediği unutulmaz coşkulu geceler ve toplantılarda.

Bundan beş yıl kadar önce Muharrem ayı yaz ortalarına rastlamıştı. Ben o yıllar Isfahan’da öğrenciydim. Bizden yaşça büyük olan eski öğrencilerden öğrendiğimize göre, yas tutan iki grup vardı. Biri “Sine vuran”, diğeri “Zencir vuran”lardı. Sine vuran topluluğun adı, “Isfahanda Mukim Hz. Ebül-Fezl’e Yönelen Azerbaycanlılar Heyeti/ Hey’et-i AzerbayCanihâ Mukîm Isfahan Mütevessilîn be-Hazret-i Ebül-Fezl”* idi. Bunlar Erdebil, Zencan ve oldukça kalabalık olan Urumiyelilerden oluşmaktadır. Kerbela olayları dolayısıyla Muharrem ayı töreni düzenlendiğinde, Isfahan’ın tüm semtlerine gönderilen otobüslerle Azerbaycanlılar törenin düzenlendiği Ya-Mehdiyye Mescid/ Camisi’ne taşınır. Bu servislerden biri de üniversiteye gönderilirdi. Biz de hemşehrilerimizle beraber olabilmek için dersleri asar, her gece camiye giderdik. Ya-Mehdiyye Mescidi, Ermenilerin oturduğu Culfa mahallesinin ortasında, Vank kilisesine birkaç yüz metre mesafededir. Sadece Ermenilerin yaşadığı bu mahallede, gecenin yarısında Azerbaycan Türkleri’nin sesi semada yankılanmaktaydı: “Meherremdir Hanım Zeyneb ezası/ Bizi seslir Hüseyn’in Kerbelasi…”.

Bu heyetin eminlerinden birisi şöyle diyordu: “Gençler ve öğrenciler dışarı çıkmasın, Ermenilerle karşılaşmaları mümkündür. Tatsızlık çıkmasına meydan verilmesin!”. Dışarı çıkma gibi bir düşüncemiz yoktu. Ancak eminin bu sözüne kulak asmadan bir arkadaşımla birlikte dışarı çıktık. Yukarıda bahsettiğim sloganları yakından görüp okuduk. Çok sayıda poster asılmış. Afişler İngilizce ve Farsça yazılıydı: “Nisan ayında Türkler tarafından gerçekleştirilen Ermeni soykırımını kınıyoruz”, “Türkler cinayet işliyor, Amarika himaye ediyor”, “Türkiye’ye ölüm!”, “Türklere ölüm!”, “Kahrolsun Türkiye ve İsrail!”… Bu yazıları okuduktan sonra, tören yerindeki uyarının neden yapıldığını anladık. Onlar hakaretlerine Müslüman Türkler’in yanı sıra, Amerika ve İsrail’i de dâhil etmişlerdi. Bu hadiselerin olduğu dönemde, ortada İsrail diye bir ülke yoktu. Savaş sırasında bazı tatsızlıklar ve aşırılıklar yaşanmış olabilir. Ancak bu Ermenilerin böyle seviyesiz bir tavır sergilemelerinin gerekçesi olamaz. Peki Taşnakların Salmas, Hoy, Urumiye, Hocalı, Karabağ ve diğer yerlerde yaptıkları dehşet verici cinayetler neyin nesi, biz unuttuk mu?

Ben ve arkadaşım için ilk defa karşılaştığımız bir durumdu. Gördük ki, İran İslam Cumhuriyeti dâhilinde Müslümanlara hakaret edilebiliyor. Biz buna tahammül edemedik. Poster ve afişleri aceleyle yırttık. Ne görelim, bir grup Ermeni küfrederek üzerimize doğru geliyor… Şans eseri onların eline düşmedik…

Türkler, Aşura günü eza yerinde öğle yemeği veriyordu. Şaşkınlıkla bakakaldık; Ermeniler de gelmişti. İmam Hüseyin’nin nezrinden alıyorlardı. Bu sahneyi gördükten sonra şöyle düşündüm: Türkler, geçmişi barış için çabuk unutur, çok tez vazgeçerler. Bu güzel davranışı Türkler mi, yoksa Ermeniler mi sergiliyor? (http://isfahan-tr.blogspot.com, Mehran Bahari, 08 Ağustos 2005)

*”Isfahanda Mukim Hz. Ebül-Fazl’a Yönelen Azerbaycanlılar Heyeti”nin merci-i taglidleri, vefat etmesine rağmen Ayetullah Şeriatmedari ve onun öğrencisi olan Ayetullahlardır.
Küçük Kafkasya: Feriden

ya da


Isfahan Bölge Valiliği’ndeki Türk Mıntıkaları


  1. Kaşkayı Türkleri:

Kaşkayı iline mensup iki tayfa Isfahan Bölge Valiliği sınırları dâhilinde yaşamaktadır. Semirum ve Şehrıza Türkleri muhtemelen bu iki gruba mensuptur. Diğer bölüm, daha önce Kaşkayı iline bağlıyken, il içindeki çatışma veya gerginlikler nedeniyle ayrılıp, Bahtiyari iline bağlananlardır. Bu Türk tayfası, halen Çahar-Mahal ve Bahtiyari Bölge Valiliği’ndeki Saman, Buldacı, Feradunbe ve Cungan’da oturmaktadır.


  1. Feriden Türkleri:

Feriden Türkleri, beş kaza merkezinde oturmaktadır: Feriden, Feridunşehr, Hansar (Humsar), Gülpayegan (Gülpegen) ve Eligûderz’dir. Eligûderz, Loristan Bölge Valiliği şehirlerindendir.

Feriden’de oruran Türklerin sayısı oldukça fazladır. Bu nedenle “Feriden Türkleri/ Türkhâ-yı Feriden” adıyla tanınmışlardır. Feriden Türkleri’nin oturduğu saha, Loristan’ın doğusunda küçük bir şehir olan Çemen-Sultan’a kadar uzanmaktadır. Ş. 1375/ 1996 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre, sadece Feriden kentinde 100 binden fazla Türk yaşamaktadır. Bunlar, Isfahan/ Feriden Türkleri’dir. Feridunşehr, Hânsâr ve Gülpayegan mıntıkalarındakilerin sayısı 150 binden fazladır.

Türkler Isfahan’a, Moğol harekâtı ve Emir Timur’un batıya yürüyüşü sırasında yerleşmiştir. Isfahan’ın imarının ve “Nısf’ı cihân” olmasının ardında gene Türk hanedanları vardır. Kentin ilk imarını Selçuklular gerçekleştirmiştir. “Mescid-i Camii Isfahan” Selçuklu eseridir. Kentin bugüne ulaşan imarını, Safeviler gerçekleştirmiştir. Isfahan, ihtişamını Türk Safevi hanedanına borçludur. Mescid-i Camii, Ali-kapu İmareti, Nakş-i Cihan Meydanı, Mescid-i Şah (bugün İmam), Mescid-i Şeyh Lütfullah, Minar-ı Coban (Sallanan minare), Çaharbağ/ Sultani Medresesi, Çihl-Sütun Sarayı, Heşt-Beheşt Sarayı, Çaharbağ Caddesi, Talar-ı Teymuri Müzesi, Vank Kilisesi ve Müzesi, Ateşgâh, Pol-i Hacu, Pol-i Şehristan, Si yu se Pol/ Allahverdi-Han Köprüsü, Isfahan Pazarı Külliyesi, Bağ-ı Perendegân, kadim Taht-ı Fulad Kabristanı… Ateşgâh, Mescid-i Camii ve Taht-ı Fulad Kabristanı Safevi öncesi yapılardır.

Bildiğimiz üzere Selçuklular, hem İran, hem de Türklerin ortak atasıdır.

Bu eserlerin tamamına yakını Türkler tarafından yapılmakla beraber, Isfahan’da bağımsız bir Türk kültür kurumu ve grubundan eser kalmamıştır. Türk mimarlık tarihinde Selçukluların (İran safahatı), Safevi ve Kacarların çok özel bir yeri vardır. Türkiye’de henüz bu yönde bir çalışma yapılmamıştır. Zaten Türkiye’de bırakın muhteşem medeniyetlerini ve arkeolojisini, Selçukluların -istisnalar dışında adı bile anılmamaktadır. Haliyle bir iki kişilik istisna kaideyi bozmaz. Selçuklu kültür ve medeniyeti, Türkiye’deki kültürel yozlaşma ve Arabizasyonun karşısında çok güçlü maddi-manevi derinliği olan devasa bir varlıktır. Türkiye, dünya çapında bir Selçuklu kültür merkezi ve müzesi bile oluşturamamıştır. Ve muhteşem Selçuklu kültür varlıkları talan edilip, yok edilmeye mahkûm edilmiştir. Bu İran için de geçerlidir.

Ben sadece Hakim Nizami caddesinde “Tebrizliler Mahallesi” adına rastladım. Bu, Üstad Şeriyar’ın deyimiyle, “Bir guru ad” kalmıştır.

Bugün Feriden, Feridunşehr, Hansar, Gülpayegan Çahar-Mahal ve Bahtiyari, Semirum, Mubareke ve diğer yerlerde yoğun olarak, Isfahan çevresinde ise perakende halde Türkler yaşamaktadır. Ümit edelim bunlardan da “bir guru ad” kalmasın!”. (http://isfahan-tr.blogspot.com, Mehran BahaRi, 08 Ağustos 2005)

Isfahan’ın Burhar ve Meyme (Şahinşehr) ilçesine bağlı Destgerd/ Destcerd nahiyesi Sadabad köyünde Kara-Koyunlular oturmaktadır. Bunlar da aynı duaya muhtaçtır.


Kaşkayıların Tarihi:

Kaşkayılar, esasen Fars BV’ne ait ve orada yaşayan bir Türk ulusudur. Kaşkayı iline mensup bazı tayfa ve cemaatler Isfahan civarında yaşamaktadır.

Feriden’de Farsça konuşmayan en büyük grup Türklerdir. Burada yaşayan etnik gruplar; Türkler, Ermeniler ve Gürcülerdir. Feriden Türkleri’nin sayısı 150 bin kişidir. Ben bugüne kadar hiçbir kitap ve yayın organında “Feriden Türkleri veya Feriden Türkü” konulu bir yazı veya makale okumadım. Sayın Sadıgi, “Feriden’in Tarihi” kitabına, göçeri/ devlet-gez bir il olan “Ustaclu”larla başladı.

Eğer Feriden’den bu üç etnik grubu alırsak, geriye sadece küçük bir Bahtiyari ve Lor bakiyesi kalır. Bugün Feriden’deki Farsların nüfusu 20 bindir. Bölgedeki Farslar, Kacar hanedanı döneminde Bahtiyari hanları vasıtasıyla yerleştirilmiş Bahtiyarilerdir. Zamanla kendi dillerini unutup, Farsça konuşmaya başladılar.

Feriden, Türklerin yoğun olarak yaşadığı bir bölgedir. “Feriden Türkleri’nden kasıt; Feriden bölgesi, yani Feriden ve Feridunşehr kazaları”nda yaşayan Türklerdir.

Feriden; Isfahan Bölge Valiliği’nin kuzeybatısında yer almaktadır. Doğudan Necefabad, batıdan Loristan Bölge Valiliği şehirlerinden Eligûderz, kuzeyden Humsar ve Gülpegen (Hansar ve Gülpayegan), güneyden Çahar-Mahal ve Bahtiyari Bölge Valiliği ile çevrilidir.

Bu bölge, iki ilçeden oluşmaktadır. Bunlardan biri Feriden, diğeri ise Feridunşehr’dir. İran meclisinde bir milletvekilleri vardır. Daran, Feriden’in ilçe merkezidir. Feridunşehr’in ilçe merkezi, aynı adla anılmaktadır. Eski adı “Ahura”dır. Bunlara ilave olarak; Çadgan, Buin, ve Miyandeşt, Efus ve Damene, Feriden bölgesinin şehirleri olarak kabul edildir. Bölgede 150’den fazla köy bulunmaktadır. Yüzölçümü 6.000 km²’dir.

“Coğrafya-yı İnsani”de Ş. 1375/ 1996 yılı sayımına göre Feriden ve Feridunşehr’in nüfusu 180.521 olarak belirtilmiştir.
Dil Bakımından Feriden:
Farsça:

Feriden’nin kuzeydoğusunda küçük bir grup tarafından konuşulmaktadır. Kırk yıl önce küçük bir köy olan Daran’ın yerli halkı bunlardır. Damene ve Aşcerd köylerinde de Farsça konuşulmaktadır. Halen Daran’ın nüfusu, çevreden gelip yerleşen Türklerden oluşmaktadır.


Lorca:

Lorca’nın, eski Farça’nın (Parsi) bir ağzı olduğu iddia edilir. Feriden’in batı ve güneybatısındaki Bultag, Nenadgân, Kemitek, Çağa, Bezme ve diğer birkaç köyde konuşulmaktadır. Feriden’in kuzeybatısı ve güneyindeki bir iki küçük köy de Lor dil sahasındadır.


Türkçe:

Feriden, Gülpegen, Humsar, bunların yanı sıra Loristan’daki 10 bin nüfuslu Çemenabad da Türk olup, Feriden Türkleri hinterlandındadır. Feriden bölgesi, Türk dilinin konuşulması nedeniyle önemli bir konuma sahiptir. İran Türkleri’nin kaderi, bu bölgeyi de etkilemektedir.

-Çadigân, -Badgân, -Siftikan, -Nehr-i Halac, -Halac, -İskenderi, -Karabultaq, -Hayderi, -İnalca, -Bitlice, -Gence, -Dabanlı, -Tohmaqlı, -Hacılı, -Halilli, -Marbur, -Hadan, -Möyrek, -Dere-Sari, -Dere-Hovz, -Dere-Bid, -Dere-Suhte, -Daşkesen, -Hosur, -Çilehane, -Ruzve, -Novğan (Aşağı ve Yukarı), -Kirt, -Tirkert, -Kala-Behmen, -Kala-Has, -Kala-Hoca, -Şahverdi, -Şavalet (Şah-Vilayet)… Feriden’in; -Uzun-Bulaq, -Humisli, -Sorana, -Sengbaran… Feridunşehr’in; -Düşharat, -Ağdaş, -Gala-Babamemmed… -Humsar, -Gürgân (Gurugân), -Tiken, -Vumakole, -Hacile, -Ercen, -Ercenk… ve -Gülpegen şehir ve köylerinde Türkçe konuşulmaktadır.
Gürcüce:

Feriden, Buin ve Yandeşt şehirleri ile bu şehirlerin civarındaki birkaç köyde, Feridunşehr ile civarındaki bir iki köyde sınırlı seviyede konuşulmaktadır. Çoqyurd, Şahverdi, Şişgân, Hoygân, Ağçay, Daşkesen ve diğer birkaç köyden bahsedilmektedir. Bunlardan Şişgân ve Hoygân’da Farsça, Şahverdi ve Daşkesen’de Türkçe konuşulmaktadır. Öte yandan Buin, Miyandeşt ve Feridunşehr’de ise halkın büyük bölümü Türk’tür.


Ermenice:

Feriden’de Ermenice, içinde bulunduğumuz yüzyılın başında bazı Ermeni ailelerin bu bölgeye yerleşmesi ile konuşulmaya başlamıştır. Feriden’de yaşayan Ermeniler, Türkçe’yi de iyi seviyede konuşabilmektedir. Bunda, geldikleri bölgeler ile şifahî sözlü Türk edebiyatı oldukça etkili olmuştur. Bu diğer halklar için de geçerlidir. Bugün Feriden’de sadece Rezene köyünde Ermeniler yaşamaktadır. Ayrıca Hezar-Cerib, Hoygân, Daşkesen, Buin, Miyandeşt, Namagird ve Badigân’da birkaç Ermeni aile yaşamaktadır.

Bölgede bazı yerleşim birimleri vardır ki, kendi dillerini bırakarak, başka dil konuşmaya başlamıştır. Farsça konuşan bazı dağ köyleri şehre yerleşince, Türkçe konuşmaya başlamıştır. Şişgân’da oturan Gürcüler, kendi dillerini bırakarak önce Türkçe konuşmaya başlamışlar, ardından Farsça’ya dönmüşlerdir. Şahverdi halkı da aynıdır. Ermeniler ise, Hoygân’ı terk etmiştir. İlginç olan diğer bir konu ise, camiye gelen cemaat aralarında Farsça konuşuyor, yemin ederken Gürcüce ediyorlardı.

Daşkesen’de halk Türkçe, Gürcüce, Ermenice ve Farsça konuşabilmektedir. Dere-Sari ve Eznule halkı Türk olmakla beraber, Lorca da bilmektedir.

Geçen birkaç yüzyıl içerisinde, Feriden’de iki Türk ağzı konuşulmuştur. Ancak Azerbaycan Türk edebiyatı materyalleri halk arasında yaygındır. Tufarganlı Âşık Abbas, Âşık Garib ve Şah İsmail gibi…

Bazı örnekler:

1. Gәlmişәm, gәlmişәy, gәlmişiñ, gәlmişdur, gәlibdur, gәlmişig, gәlmişiz, gәlmişler, gәlibler… “Hava soyuxdur, hava dumanlıdur”.

2. Gәlibәm, gәlibәy, gәlibiñ, gәlib, gәlibig, gәlibiz, gәliblәr… “Hava sovuge; hava dumanlıye; hava dumanlıy”, “Gәlәcәyәm, gәlәm, gәlәcәklәr, gedәrlәr”. (Yazan: Hüseyin Müslimî ‘Çeviren: Mehran Bahari’, http://isfahan-tr.blogspot.com, 18 Mayıs 2004)


Semirum İlçesi
Daha önce 2.500 m rakımında küçük bir köy iken, Kemaleddin Ali Semirumi, Selçuklu Sultanı Mahmut’un veziri olunca şehir haline gelmiştir. Buraya hamam ve değirmen de yaptırmıştır. Safeviler döneminde kale yapılmıştır. Nasreddin Şah Kacar’ın fermanıyla burası nakliye merkezi olmuştur.

Semirum, II. Dünya Savaşı’ndan önce Kaşkayı hanlarınca yönetiliyordu. Savaş sırasındaki kargaşada şehir yakılmış ve harabeye dönmüştür. Bunun etkisi günümüze kadar sürmüştür. 1946 yılında Fars Bölge Valiliği’nden alınarak, Isfahan Bölge Valiliği’ne bağlanmıştır. 1963 yılında ilçe haline getirilmiştir. Nüfusu 26.260’tır (2006). Rivayete göre, şehir adını Babil Melikesi Semiramis’ten almıştır. Başka bir rivayet ise şöyledir: Şehname’de adı geçen Sam Neriman Pehlivan’ın dişi ağrıyormuş, bir türlü derman bulamamış. Buraya gelince şifa bulmuş. Adı da, “Mekân-ı derd-efken/ Sam-aram” olmuş.

Semirum ve çevresi Kaşkayı iskân sahasına girmektedir. (http://tiraxtorqashqayi.bloksky.com, 16.6.1389/2010)


Yüklə 9,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   88




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə