Dr. Recep Albayrak Türklerin İranı



Yüklə 9,25 Mb.
səhifə36/88
tarix15.03.2018
ölçüsü9,25 Mb.
#31630
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   88

25.İlam Bölge Valiliği

استان ايللام

Merkezi: İlam
İlam/ Elam’ın m Ö. 4000 yıla uzanan köklü bir tarihi vardır. XVII. yüzyılda bu bölge, Poştkûh ile birlikte yarı bağımsız olarak varlığını sürdürmüş ve merkezî İran yönetimine belirli bir vergi ödemiştir. Kacar döneminde Hüseyinkulu Han Ebu-Gadare, Poştkûh aşiretlerini kendi yönetimi altında birleştirmiş ve batı sınırlarının korunmasını uhdesine almıştır. Bu aşiretlerin sayısı o dönemde 1.500 çadırdı. Ahmed Rıza Han, bölgeyi merkezî yönetime bağlama girişimi başlatmış, son bölge valisi Irak’a sığınmak durumunda kalmıştır. Hüseynabad kasabasının adı İlam olarak değiştirilmiştir. Zamanla Poştkûh aşiretleri yerleşik hayata geçmeye başlamış, böylece yeni köy ve şehirler kurulmuştur.

Bölge halkı Arap, Kürt ve Lorlardan oluşmaktadır. Halkın dili de Arapça, Kürtçe ve Lorca’dır. Halk Müslüman olmakla beraber, farklı dini azınlıklar da bulunmaktadır. Irak saldırısı nedeniyle bölgedeki meskûn mahaller boşalmış ve İlam kentine göç etmişlerdir.

İlam Bölge Valiliği’nin doğusunda Loristan, batısında Irak, kuzeyinde Bahteran/ Kirmanşah, güneyinde Huzistan bulunmaktadır. (Coğrafya-yı Kâmil-i İran, s.359, 361)

26.Kacar/ Kacer/Qacer Türkleri
Anayasaya göre, eski hanedan olan Kacarların soyundan gelen prenslerden hiçbiri İran tahtına geçemezdi. Babamın diğer iki eşi Kacar hanedanı mensubu olduğu için, baba bir anne ayrı erkek kardeşlerim de, onların oğulları da şah olamazdı.

Muhammed Rıza Pehlevi
Bazı tarihçiler, Kacarların Yafes bin Nuh’un oğlu Türk’ün soyundan geldiğini kabul etmektedir. Onlar Türk asıllıdır. Eski dönemde; Sulduz, Tañkut ve Celayir olarak üçe ayrılmışlardır. Sulduzlar, hiçbir dönemde İran’a gelmedi. Tañkutlar ise, 30-40 aile idiler ve Moğollara karıştılar. Tañkutlar ve Celayirliler İran ve Turan’a yayılıp, yerleştiler.

Vámbéry ve benzeri şahsiyetleri kaynak olarak alan bazı yazarlar, “Kacer/ Gacer/ Qacer” veya “Kacar” adının, “Kaçar” kaynaklı ve “Kaçak ve firari” anlamı taşıdığını ileri sürerler. Kacar/ Kacer hanedan üyeleri ile bu il/ ulusa mensup aydınlar, “Kacar” kelimesinin Türkçe esas söylenişinin “Kacer/ Gacer/ Qәcәr” olduğunu, karşılığının “Işıldayan, parıldayan, nurlu, aydınlık” anlamı taşıdığını ifade ederler. (Dr. Hamit Cilveger, Azerbaycan Folklor Derlemeleri) “Kacar/ Kacar/ Kacer” il/ ulus adının, “Kaçmak” fiilinden kaynaklandığı ifade edilen “Kaçar” versiyonunun uydurma olduğunu söyleyebiliriz. “Kacer/ Gacer” adı, hanedanın hâkimiyette olduğu dönemde olduğu gibi, günümüzde de“Kacar” şeklinde yazılmakta ve söylenmektedir.

Adının “Kaçmak” fiilinden kaynaklandığı iddia edilen diğer bir Türk ili de Kaşkayılardır. Adam oturmuş, açmış sözlüğü, “Kacar” ve “Kaşkay” adlarının nereden kaynaklandığını ve anlamını iki dakikada bulup, gerçekmiş gibi koymuş kitabına. Önüne gelen de alıntı yapmış.

Araştırmacı-Yazar Dr. Seyfettin Altaylı, “Kacar” adını farklı şekilde izah etmektedir: Azerbaycan Türkçesi’nde “Kacar”, büyük yol, ana yol anlamına gelmektedir. Sonundaki “r” harfi, yer ve mekân bildirir. “Kaca/Qaca”, Karabağ’da bir mıntıkanın da adıdır.

Ege bölgesinde, sayıları az olmakla beraber, Kacar iline mensup cemaat üyeleri ile yapılan görüşmede; aynı ifadeyi kullanarak, Kacar ili adının gerçek söylenişinin “Kacer/ Gacer/ Qәcәr” ve “Kacar” olduğunu, Ege’de “Kacer” ve “Kacar”ların ayrı cemaatlar olmakla birlikte, aynı il/ ulusa bağlı bulunduğunu, aralarında herhangi bir fark ve ayrılığın bulunmadığını beyan ettiler. (Eşref İnan-Simav, 1994)

“İl-i Kacar” isimli kitabın yazarı Nimetullah Gazi Şekib, Kacarların kökeni ve nesebi konusunda şöyle yazmaktadır: “Ağa Muhammed Han Kacar, tahta oturduğu zaman akrabaları, aşireti ve taraftarları, düşmanlarının ve kendilerine soğuk bakan grupların tahkir ve küçümsemelerinin önünü almak istedi. Herhangi bir ihtiyaç olmadığı halde, ailesini bir saltanat hanedanına bağlayarak güç kazanıp, eleştirilere cevap verir hale geldi. Bir soy kütüğü hazırlanarak, Kacarların Cengiz Han soyundan olduğu ilan edildi (Cengiz Han oğlu→Cuci Han oğlu→Celayir oğlu→Sartak Han). Böylece Timurlular, dolayısıyla İlhanlılarla sıhriyet tesis edildi. Biz, asırlardan beri şah ve şehzadeyiz dendi”. Gazi Şekib, Kacarlar hakkında şunu ifade etmektedir: “Kacarlar, ne Özbek, ne Moğol, ne de Türkmen’dir. Belki Hazar denizinin batısında oturan Maverâ-yı Kafkas Türklerinden olan büyük Sulduz ilinin bir oymağıdır. Yanlış olarak kendilerinin Kacar Noyan’ın torunları ve Cengiz Han’ın soyu olduklarını kabul ettiler. Kacar veya Celayir beylerinden Sartak Noyan hükümran oldu ve bir süre hükümet etti. O, yerleşmek için Gürgân nehri sahilini seçti. Ölümünden sonra oğlu Kacar Noyan babasının yerine geçti. Adı, mensup olduğu ile verildi. Böylece onun döneminde Celayir ili Kacar iline çevrildi”.

Kacar/ Kacerler, XIII-XIV. yüzyıllarda Ön Asya’da Sulduz, Tañkut ve Celayir adlı Türk tayfalarından türemiş yeni bir tayfa olarak kabul edilmektedir. XIII. yüzyıl Ermeni tarihçisi Sumbat Sparabet’in yazdığına göre; Kacarlar, Ön Asya’da en güçlü Türk tayfalarından biriydi. XV. yüzyılda; -Rumlu, -Ustaclı, -Tekeli, -Afşar, -Şamlı/ Şamlu, -Zülkadir/ Dulkadar ve -Kacarlardan oluşan yedi Kızılbaş tayfasından birinin Kacarlar olması tesadüfi değildir. Safeviler hâkimiyete geldikten sonra Kacar tayfası devlete askerî hizmetlerde bulunmuştur. Onların bir bölümü Azerbaycan’da, özellikle Gence bölgesinde ve Güney Kafkasya’nın farklı yerlerine yerleştirilmiştir”. Kacarların ana vatanlarının Türkistan olduğu da kabul edilir. (Tofig Ehmedov, El-Obamızın Adları, s.31)

Kızılbaş hareketini destekleyen kabileleri dağıtıp tarumar eden I. Şah Abbas, kendi politikası doğrultusunda Türk Şahseven birleşiği/ konfederasyonunun oluşmasına büyük destek vermiştir. Kızılbaş aşiretlerinin dağıtılması ve iskânı konusunda halefleri Şah Abbas’tan geri kalmamıştır. Kerim Han Zend de benzer politika izlemiştir. Ancak Kacarlar bu politikayı sonlandırmıştır. Şahseven il/ ulusunun inanç sisteminin Safevi Kızılbaşlığından farklı olmadığının altını çizmek gerekir. I. Şah Abbas’ın derdi Türkmenlerin Kızılbaş olup olmamasından ziyade, siyaseten zaptu-rapt altına alınması olduğu bilinen bir husustur. Kacar döneminde hem Kızılbaş Kara-Koyunlular, hem de Şahsevenler, hanedana en yakın akraba Türkmen grupları olmuştur. Günümüzde bile ister yerleşik, isterse göçeri/ devlet-gez olsun Türk il, uluslarının %90’a yakınının Türk Şaman Şamanlık geleneği temelinde Alevi/ Kızılbaş olduklarını ifade edebiliriz.

Afşarlar ve Zendlilerden sonra iktidara gelen Türk Kacar şahları, iktidarlarının sonuna kadar İran’daki Türkmen aşiretlerine hep yakın olmuşlardır. Türkmen aşiretleri, Kacar hanedanını bugün bile hayırla yâd etmektedir. Tebriz ve Tahran’da oturan Kacar hanedanı ileri gelenlerine bugün bile aşiret hanı ve aile büyüğü gibi saygıda kusur etmezler. Kacarlar da bu saygının kadrini bilmekte, evlerini, sofralarını, aşiretlerin ileri gelenlerine ve mensuplarına her zaman açık tutmaktadır. Bilimsel temele dayansın veya dayanmasın hanedan mensupları, kendilerinin Kara-Koyunlu olduklarını kabul etmektedir. Bu kabul, Kacarların Kara-Koyunlu ve Şahsevenlerin teveccühüne mazhar olmalarının sebebini açıklamaya yetmektedir. Kacarlar, kendi halkı ile barışık ender hanedanlardan biridir. Iğdır vilayetinin Kacer köyünü de ilave ederseniz iyi olur kanaatindeyim.

Ahmet Caferoğlu da, benzer şekilde Kacarların Sartak Noyan’ın oğlu Kacar’a nispet edildiğini, bu nedenle “Kacar” kabile adını aldıklarını kaydetmiştir.

Kacar Türk boyunun ana vatanı Türkistan’dır. Said Nefisi’ye göre; bir zamanlar Suriye sınırlarına yakın bir yerde oturan bu Türkmen boyu, XIV-XV. yüzyıllarda Şam’a sefer eden Timur’un ağır baskıları altında, ister istemez bir aralık Türkistan’a dönmeye mecbur oldular. Fakat bu mecburi göç esnasında bir kısmı Azerbaycan/ Gence’de, bir kısmı da İran Irakı’nda yerleşmeyi tercih etmiştir. Nefisi, Kacarları eski Türk-Bulgar, Kıpçak ve bir zamanlar Karadenizle Hazar denizi kuzeyinde yaşamış olan Peçeneklerin karmasından saymaktadır. Delil olarak, Kacar ulusu içerisinde mevcut Peçene soyunu ileri sürmektedir.

Ahmet Caferoğlu, Kacarların nüfusunu 25-30 bin arasında olduğunu belirtmiştir. Benzer rakamlar, “Azerbaycan Sovet Ensiklopediyası”nda da, 1970 yılı esas alınarak İran’da yaşayan Kacarların sayısı 25 bin olarak verilmiştir. Caferoğlu ve ansiklopedide verilen bu rakamları, 1966 ve 1970 yıllarını esas alarak, sadece Doğu Mazenderan/ İran Türkmenistanı’nda oturan yerleşik ve yarı göçer/ devlet-gez Kacarlar için mevzii olarak kabul edebiliriz. Faruk Sümer de Kacar nüfusunu, yabancı kaynakları esas alarak az sayıda göstermiştir. Azerbaycan, Tahran, Gülistan ve diğer bölgeler ele alındığında Kacar nüfusunun Türkiye ve Azerbaycan’da bugüne kadar bilinenin aksine çok fazla olduğu görülecektir. İran’ın geneli dikkate alındığında, ne Caferoğlu’nun, “az sayıda” dediği Kacar nüfusu konusundaki tespiti, ne de Ansiklopedi ve “Oğuzlar” kitabında verilen bilgiler sağlıklı değildir. Verilen bu rakamlar, sadece Türkmen Sahra’daki Kacarlar için kabul edilebilir makul rakamlardır. (Bkz.→A.Caferoğlu, “İran Türkleri”, s.128-129; ASE, 3.cilt, “Kacar” maddesi, s.103; Ahmet Caferoğlu-Talip Yücel, “Güney Azerbaycan ve İran’da Türkler”, Türk Dünyası El Kitabı, s.1117; Faruk Sümer, Oğuzlar, s.365)

Doğu Mazenderan/ İran Türkmenistanı’nda yaşayan Kacar uruğu, göçü yıllar önce terk etmiştir. Halen aynı bölgedeki Hezar-Cerib ve Suvar-Şaku’da yerleşik hayata geçmiştir. Tarım, hayvancılık ve ticaretle meşguldürler. Suvar-Şaku’yu, “Suvar-Şahi; pirinç fidanı, sulu fidanlar yöresi” olarak açıklayanlar vardır. Suvar/ Sovar; ağaçla kaplı küçük tepecik anlamını taşır. (Dr.Hamit Cilveger, Azerbaycan Folklor Derlemeleri)

Ak-Koyunlu Türkmenleri, Şah İsmail Safevi’den önce İran’da güçlendi. Timurluların egemenliği sarsılınca Ak-Koyunlular, Kacarlarla akrabalık kurarak yakınlaştılar. Bu Uzun Hasan dönemidir. Kacarlar önce Azerbaycan sınırına ve Azerbaycan’ın Gence ve İrevan bölgelerine yerleştiler.

Karabağ, Gence, Horasan, Merv ve Esterabad eyaletleri H/K. 969/ 1562 tarihinde Kacar il/ ulusunun Ziyadoğlu ve Gavanlu adlı iki büyük tayfasının yönetimindeydi. I. Şah Abbas Safevi, Kacarların güçlenmesinden endişe duymaya başladı. Bu endişenin en büyük nedeni, kaynaklarda verilen bilgilerin aksine Kacarların, Türkmen olan Anadolu Türkleri ile olan akrabalıklarıdır. Bu sırada Gence, Karabağ, Horasan, Merv ve Esterabad gibi önemli politik ve ekonomik merkezler Kacarların kontrolündeydi. Bu nedenlerden ötürü Kacar ulusunu üçe böldü. Bunlardan birini Horasan ve Merv’e, diğerini Karabağ’a, üçüncüsünü Esterabad ve Gürgân’a yerleştirdi. Bu bölme sonucu Lezgiler, Türkler ve Türkmenlerle cereyan eden sınır çatışması ve savaşlarda Kacarların gücü ve kudreti azaldı. Esterabad ve Gürgân’da oturan Kacarları, oturdukları mekânı esas alarak “Yuxarı-baş/ Yuxarkı-baş” ve “Aşağı-baş/ Aşağkı-baş” adı altında ikiye böldü.

Şah Tahmasb Safevi’nin saltanı döneminde, “Yukarı-baş” Kacarlarının reisi olan Şah Sultan Hüseyin, her iki grubun ilbegliğine getirildi. “Aşağı-baş” Kacarlarının reisi olan Feth-Ali Han Serdarlığa yükselince, her iki ilbegi Şah Tahmasb’ın büyük Serdarları oldular. Feth-Ali Han, büyük bir ordu hazırlayarak, Meşhed’in muhasarası nedeniyle Şah Tahmasb’ın yardımına gitti. H/K. 04 Safer 1139/ 01 Ekim 1726 salı günü Şah’ın emriyle katledildi. Feth-Ali Han’ın öldürülmesinden sonra, Yukarı-baş tayfalarının reisliği Esterabad yönetimine geçti. Bunun üzerine Feth-Ali Han’ın oğlu Muhammed Hasan Han, Türkmenlere sığınmak zorunda kaldı. Türkmenlerin yardımı ile Esterabad’ı ele geçirdi. bilahare Kerim Han Zend ile savaşa girdi. Bu savaşta yenilerek öldürüldü. Oğulları, Türkmen aşiretlerine sığındı. Bir süre sonra Kerim Han Zend’e teslim oldular. Kazvin’e sürüldüler. Ardından Şiraz’a nakledildiler. Nadir Şah Afşar, kendisine karşı çıkan Karabağ ve Gence Beylerbegi Uğurlu Han Kacar’ın gücünü kırmak için Karabağ ve Gence’de bulunan Kacarların bir bölümünü Horasan’a sürdü.

Bazı Türk akademisyenlerin kitaplarında, Esterabad ve Gürgân bölgesinde iskân edilmiş olan Kacarların bölümlenmesi olan “Yukarı-baş” ve “Aşağı-baş” tasnifi, Halacların yapılanması olarak gösterilmiştir ki, kesinlikle yanlıştır.; İrec Afşar Sistani, Nigahi be-Azerbaycan-ı Şarki, s.177-179 ; http://xorasan.blogspot.com)

*

Kacar Şahları


Ağa Muhammed Han (H.1205-1211/ 1791-1796):

Muhammed Hasan Han Kacar’ın oğludur. Kerim Han Zend’in sarayında rehin olarak tutulmaktaydı. Kerim Han Zend’in ölümünden sonra Kacar ilinin yardımını almak ve ordu hazırlamak için Şiraz’dan Mazenderan, Talış ve Mugan’da bulunan Kacar aşiretlerinin yanına gitti. Kacar tayfalarını birleştirerek hükmü altına aldı. ((Dr. Hamit Cilveger, Azerbaycan Folklor Derlemeleri)

Ağa Muhammed Han, önce Hazar denizinin güneyini ele geçirerek, Isfahan’a yürüdü. Cafer Han Zend’in ordusunu yenerek, kenti ele geçirdi. Ardından Tahran’a gelip, 1795 tarihinde şahlığını ilan etti. Uzun mücadelelerden sonra İran’ın tamamını ele geçirdi. Şuşa kalesini muhasara ettiği sırada, üç muhafız tarafından sabah saatlerinde öldürüldü.

Feth-Ali Şah (1796-1834):

Ağa Muhammed Han’ın öldürülmesinden sonra, kardeşi Hüseyin-Kulu’nun oğlu Baba Han, “Feth-Ali Şah” adını alarak tahta çıktı. Saltanatının ilk yıllarında kardeşi Hüseyin-kulu Han, Sadık Han Şeqaqi ve Muhammed Han Zend, Feth-Ali Han’ın şahlığını kabul etmeyerek ayaklandılar. Daha sonra bunlar itaat altına alındı. Ardından Şahruh Afşar’ın oğlu Nadir Mirza Afşar, Horasan’da direnişe geçti. H/K. 1218/ 1803 yılında yakalanarak öldürüldü.

Bu sırada Rus Çarı Aleksandr, Güney Kafkasya’daki birkaç kente saldırarak ele geçirdi. Naibüs-Saltana Abbas Mirza komutasındaki Azerbaycan Serdarları Rus ordusu üzerine yürüdü. Ruslar çekilerek Tiflis’e döndü. H/K. 1220/ 1805 yılında Ruslar Karabağ’a saldırdı. Karabağ’da da Ruslara yenildiler. On yıl süreyle devam eden Rus saldırıları sırasında Kacarlar elden çıkan vilayetlerden hiçbirini geri alamadı.

Bu dönemde Fransız İmparatoru Napolyon, İran’a sefirler gönderdi. Feth-Ali Şah, Fransa’nın yardımıyla keybettiği vilayetleri geri alma umuduna kapıldı. Ancak Fransa’nın amacı başkaydı. İran üzerinden Hindistan’a geçmeyi planlıyordu. İran-Rus savaşları devam etti. İngiltere araya girerek, İran aleyhine olan Karabağ’daki Gülistan’da aynı adla anılan antlaşmanın imzalanmasını sağladı. Bu antlaşma sonucu Bakü, Derbend, Şirvan, Karabağ, Gence ve Şeki Ruslara geçmiş oldu. Bu Azerbaycan topraklarının parçalanmasının başlangıcıdır. Azerbaycan toprakları, Gülistan Antlaşması’ndan itibaren Ruslar, İranlılar ve Rus desteğindeki Ermeniler arasında usul usul paylaşıldı.

Feth-Ali Şah, 37 yıl saltanat sürdükten sonra, geride çok sayıda çocuk bırakarak 68 yaşında H/K. 1250/ 1834 yılında öldü.
Muhammed Şah (1834-1848):

Feth-Ali Şah’ın ölümünden sonra veliahd ve Azerbaycan Valisi Abbas Mirza’nın oğlu Muhammed Mirza, 26 yaşındayken Londra ve Sen-Petersburg’un onayıyla tahta geçti. Muhammed Şah, Feth-Ali Şah’ın torunudur. Muhammed Şah’ın babası Naibüs-Saltana Abbas Mirza’ya tahta geçmek nasip olmadı. Ancak en az Kacar şahları kadar tanınan bir kişi olarak tarihteki yerini aldı. (Şemistan Nezirli, Kacarlar, s.7)

Zayıf ve hastalıklı bir kişiliğe sahip olan Muhammed Şah, taht üzerinde hak iddia edenleri, babasının da veziri olan Kâim-makam Ferahani sayesinde bertaraf etti. H/K. 1251/ 1835 tarihinde törenle taç giydi. Ardından baba yadigârı olan 1834’te vezir-i azam yaptığı Ferahani’yi dedikodular yüzünden görevden aldı. Sadaret makamına 13 yıl bu görevde kalacak olan hocası Kafkasyalı sufî Mirza Agasi İrevani’yi getirdi. Bu sırada Herat valisi Kâmuran Mirza, devlet hazinesine göndermesi gereken maktu vergiyi göndermediği gibi, Sistan’ı ele geçirme sevdasına düştü. Muhammed Şah, ordusu ile birlikte H/K. 1253/ 1837 yılında Herat’a giderek, şehri muhasara etti. Dokuz ay süren muhasara sırasında İngiliz sefirinin teşviki ile İngiliz savaş gemileri Halic-i Fars/ Basra Körfezi’ne girerek, Hark adasını işgal etti. Çaresiz kaldı, Herat muhasarasına son verip, H/K. 1254/ 1838 tarihinde Tahran’a geri döndü.

Muhammed Şah’ın saltanatının son yıllarında İran ile Osmanlılar arasında sınır konusunda anlaşmazlık çıktı. Rusya ve İngitere’nin hakemliğinde anlaşmazlık sona erdi. H/K. 1263/ 1848’de Erzurum anlaşması imzalandı. Şah, 14 yıl saltanat sürdükten sonra H/K. 1264/ 1848 yılında öldü.


Nasreddin/ Nasıreddin Şah (1848-1896):

Muhammed Şah hayattan geçtikten sonra, Veliaht ve Fermanferma-yı Azerbaycan/ Azerbaycan Genel Valisi olan Nasreddin Mirza, yanında Kacarların damadı, yani kızkardeşininin kocası olan eniştesi Mirza Taki Han Emir-i Nizam ve diğer erkân olduğu halde Tebriz’den Tahran’a hareket etti. 23 Zilkade 1264/ 21 Ekim 1848 Cumartesi günü payitahtta tac giydi. Yetenekli ve reformist bir şahsiyet olan Mirza Taki Han Emir-i Nizam’ı, “Atabek-i Azam” unvanıyla sadaret/ başbakanlık makamına oturtdu. Tebriz sarayının aşçısının oğlu olan Mirza Taki Han, kendisini bu makama layık görmeyen muhaliflerini, liyakati ve ince siyaseti ile bertaraf etti. “Emir Kebir” adı ile şöhret kazanacak olan Mirza Taki Han reformist bir şahsiyetti. Önce devlet işlerini yoluna koydu. Ardından maliyeyi düzene soktuktan sonra devlet hazinesini yağmalayanların görevlerine son verdi. Vilayetlerdeki karmaşayı ve düzensizliği ortadan kaldırıp, devlet nizamını yerli yerine oturttu. En önemlisi, eğitim ve kültür faaliyetlerini genişleterek Darül-Fünun/ Yüksek okulların temelini attı. Muhaliflerinin yoğun baskısı nedeniyle 15 Muharrem 1268/ 10 Kasım 1851 Pazartesi günü Nasreddin Şah’ın fermanı ile görevden alındı. Yerine Mirza Ağa Han Nuri getirildi. 18 Rabbiülevvel 1268/ 11 Ocak 1852 Pazar günü Kaşan Fin Parkı/ Fin Bağı’ndaki Fin hamamında حمام فين , daha sonra “İtimadüs-Saltana” unvanını alacak olan Hacı Ali Han Mukaddem tarafından öldürüldü. Nasreddin Şah’ın vezirlerinden Müşirüd-Dövle’nin büyük babası hamam tellağı, Eminüs-Sultan ise, Gürcü bir berberin oğluydu.

Nasreddin Şah, H/K. 1275/ 1858 tarihinde Azerbaycan ve Irak’a gitti. “Hakayik’ul-Ahbâr”ın yazarı Nasıri şöyle yazmaktadır; “Nasreddin Şah, Kürdistan ve Hamse güzergâhını takiben Sultaniye çayırlığına ulaştı. Çayırlık, zilhicce ayının ikisinde (03 Temmuz 1859) gökyüzünün yıldızları yere inmiş gibi sultana layık şekilde aydınlatıldı ve süslendi.

Veliahd Muzaffereddin Mirza’nın yetersizliği nedeniyle, Şemsi 1257/ 1878 yılının ortalarında, veliahd ile Feth-Ali Han Sahib-i Divan arasında çıkan anlaşmazlıktan ötürü Azerbaycan’ın yönetimi zafa uğradı ve refah seviyesi düştü. Nasreddin Şah, Azerbaycan’ın ıslahı için Mirza Hüseyin Han’a geniş yetkiler vererek Tebriz’e gönderdi. Bir süre geçtikten sonra Azerbaycan halkı yönetime karşı ayaklandı. Bu arada Sahib-i Divan’ın evine baskın düzenlendi. Azerbaycan olaylarının kendisine ulaşmasından sonra Şah, konuyu araştırmak üzere Saray Kâtibi Nur-Muhammed Han Emin-i Divan’ı Azerbaycan’a gönderdi. Tebriz ayaklanması, ruhanilerin yardımı ile yatıştırıldı. Hemen Sadrazam Mirza Hasan Han Sipehsalar’ı, Azerbaycan’ın ıslah işlerine nezaret etmesi için Tebriz’e gönderdi. Sahib-i Divan ve veliahdın yetkilerine sınırlama getirdi.

Nasreddin Şah, saltanatı döneminde çeşitli Vezarethane/ bakanlıklar kurdu. 17 Zilkade 1313/ 30 Nisan 1896 Perşembe günü Rey kentinde Hz. Abdül-Azim’in türbesini ziyareti esnasında Mirza Rıza-yı Kirmani tarafından öldürüldü. Buraya defnedildi. Nasreddin Şah döneminin en önemli hadiselerinden biri 1848-1850 BABi isyanıdır. Bkz.→ Bahailik

Muzafferedin Şah (1896-1907):

Nasreddin Şah’ın öldürülmesinden sonra, 40 yıl süreyle valiahdlık yapan oğlu Muzaffereddin Mirza tahta geçti. Şemsi Mordad 1285/ 05 Ağustos 1906 Pazar günü Meşrutiyet fermanını ilan etti. Meşrutiyetin ilanından sonra Meclis-i Şura-yı Millî için seçim nizamnamesi hazırlandı ve seçim yapıldı. Muzaffereddin Şah ve milletvekillerinin katılımı ile 18 Şaban 1324/ 07 Ekim 1906 günü meclis açıldı.

Muzaffereddin Şah, 51 maddeden oluşan Kanun-u Esasi’yi Anayasa, meclisin 14 Zilkade 1324/ 30 Aralık 1906 tarihinde kabul etmesinden sonra tasdik etti. Aynı ay içerisinde hastalanarak öldü.

Muhammed Ali/ Memmedeli Şah (1907-1909):


İranlıların başlarının әngәliyәm mәn,

Hәrkәs bilüri Mәmmmәdәliyәm mәn.

(Sabirvari bir manzume)

Muzaffereddin Şah’ın ölümünden sonra oğlu Muhammed Ali Mirza Şah oldu. Meclisin, anayasanın ve meşrutiyetin hâmisi olacağını vaadetti. Hicri 29 Şaban 1325/ 07 Ekim 1907 tarihinde Kanun-u Esasi’nin tamamlayıcı maddelerini imzaladı. Verdiği sözün aksine, açıkça Meşrutiyet’e karşı olduğunu söyleyen hocası Güney Rusya Musevilerinden Şapşal’ın tahrikine kapılarak, Rusların da yardımı ile meclisi topa tutturdu ve kapattı. Hürriyet taraftarlarından bir grup, İngiliz elçiliğine sığındı. Bir kısmı yakalanarak Bağ-ı Şah’ta zindana atıldı. Bunlardan bazıları Şah’ın emriyle öldürüldü.

Çok geçmeden bütün Vilayetler, özellikle Azerbaycan halkı Settar Han Serdarı Millî liderliğinde Muhammed Ali Şah’a karşı ayaklandı. Ayaklanma ve muhalefet hareketleri tüm ülkeye yayıldı. Hürriyet taraftarı ve Meşrutiyetçilerin ayaklanması kanlı çatışmalara neden oldu. Şah istifa etmek mecburiyetinde kaldı. H/K. 1327/ 1909 tarihinde ülkeden çıkarıldı.

Muhammed Ali Şah, sonraları şikâyet ederdi, “Tebrizliler benim ne veliahdlığımı kabul ettiler, ne de şahlığımı”. Muhammed Ali Şah’ın iktidardan düşmesi indirilmesi ile ilgili olarak Kacarlar arasında bir söz dolaşmaktaydı; “Muhammed Hasan Mirza’nın anası Prenses Emine Hanım, Kacar hanedanının asıl kurucusudur. Çünkü onun yüksek zekâ ve derin düşüncesi sayesinde Ağa Muhammed Han taht-tac sahibi olabilmiştir. Emine Hanım, çocuklarına şöyle vasiyet etmiştir: ‘Her zaman veliahdları, anaları da Kacar olan prenslerden seçin’”. Lakin Muzaffereddin Şah’ın oğlu Muhammed Ali Mirza’nın anası baba tarafından Kacarlardan değildi. Mirza Taki Han Emir Kebir’in kızıydı. Yani Muzaffereddin Şah, halasının kızıyla evlendirilmişti. Kayınpederi Kacar değildi.

İran Şahlarının sürgüne gönderilmesi veya İran’dan ayrılması geleneği, Muhammed Ali Şah ile başlamıştır. Daha sonra tahta oturan oğlu Ahmed Şah, Kacarları tahttan uzaklaştıran Rıza Han ve oğlu Muhammed Rıza’nın kaderi de sürgün ve kaçış olmuştur. (Cәmil Hәsәnli, I. Bölüm)
Ahmed Şah (1909-1925):

Muhammed Ali Şah’ın istifasının ardından 11 yaşındaki oğlu Ahmed Mirza tahta oturdu. Onun döneminde Avrupa’da I. Dünya Savaşı (1914-1918) başladı. İran, tarafsızlığını ilan etti. Ancak İran toprakları işgal edildi. Özellikle Azerbaycan büyük hasar gördü. Yabancılar ülkenin iç işlerine müdahale ettiler.

İran’da fiilen Gaznelilerden beri devam eden Türk hâkimiyetinin son temsilcisi Kacar hanedanlığı, 09 Aban 1304 /1925 tarihinde Rıza Han Savadkûhi/ Pehlevi eliyle sona erdirildi.

Bu dönemde Britanya İmparatorluğu’nun pazarı her geçen gün daralmaktaydı. Muhafazakâr hükümet, İskandinavya’dan Türkiye’ye uzanan devletçikleri kullanarak, Rusya’ya karşı antikomünist bir kuşak oluşturmayı amaçlıyordu. Haliyle İran bu kuşağın devamıydı. Daha sonraları “Yeşil Kuşak” adı ile renklendirilecektir. Vüsukud-Dövle’nin, 1919 yılında İngilizlerle yaptığı anlaşmanın muhalif milletvekilleri nedeniyle yeni mecliste onaylanmayacağının anlaşılması üzerine, buna bir çare bulunmalıydı. Yeni hazırlanacak planla para harcamadan İranlıların eliyle bir antikomünist kuşak kurulacaktı. Böylece Hindistan elde tutulacak, savaşın yeni avı Mezopotamya olacaktı. Nasıl olsa zengin petrol yataklarına sahip olan İran’ı da kontrol altına alacaklardı. Yeni planın uygulamaya sokulmasına karar verildi; İran’da Kacar hanedanı yönetimine son vererek, askerî ve siyasi sonuçları olan bir devrim gerçekleştirilecekti. “Rıza Han Maksim” adıyla tanınan Savadkûhlu “Rıza Han Mirpenc Kazak”ın askerî bir devrim yapması uygun görüldü. En münasip başbakan adayı, İngiliz yandaşı Seyyid Ziyaeddin Tabatabai idi.



Sultan Ahmed Şah Kacar, Londra’da, İngilizlerin bütün baskı ve oyunlarına rağmen, İran’ı İngiltere’nin sömürgesi haline getirecek anlaşmaya şiddetle karşı çıktı ve imzalamadı. İngilizlerin rüşvet dağıttıklarını kastederek, “Kime para dağıttıysanız, anlaşmayı ona imzalatın, benim imzalamam söz konusu değil. İsviçre’de Lahana satmayı, yoksul ülkemi satmaya tercih ederim” dedi. Bu sözünden sonra İngilizler, Sultan Ahmed Şah Kacar’ı tahttan uzaklaştırmak için operasyona hız verdiler.

Kuzeydeki İran Kazak süvarilerinin komutanı Rıza Han Mirpenc, Ş.03 İsfend 1299/ 1920 tarihinde Tahran’a hareket etti. Tahran’a intikal ettiğinde başkentin yönetimini ele aldı. Bu devrim, “03 İsfend Kûdetası” adıyla tarihe geçti.

Müşirüd-Dövle kabinesi, Şemsi 03 Akreb 1299/ 1920 günü istifa etti. Müşirüd-Dövle’nin istifasından sonra, Şemsi 05 Hût 1299/ 1920 günü sabahı Başbakan Seyyid Ziyaeddin’in hazırladığı bir kararname ile Rıza Han Mirpenc Kazak’a, Serdarı Sipeh/ Başkomutan unvanı verildi. Bu yazıyı alan Rıza Han’a, “Bu ferman, dün Şah tarafından Ferruhabad sarayında hazırlandı” dedi. Seyyid Ziya, 05 İsfend-08 Hordad 1300/ 1920-1921 tarihleri arasında üçbuçuk aya yakın bir süre başbakanlık yaptı. Seyyid Ziya, Rıza Han’ın iktidar koltuğuna oturabilmesi için uygun zemin hazırlamakla görevli bir şahsiyetti.

Millî Şura Meclisi’nin, 09 Aban 1304/ 1925 tarihindeki dokuzuncu oturumundaki muvafakatıyla hazırlanan maddenin kabulü ile Ahmed Şah hal’ edilip indirilip, Kacar hanedanı yönetimine son verildiği ilan edildi. Ardından Başkomutan Rıza Han, hükümet başkanlığına getirildi. Ş. 15 Azer 1304/ 1925 tarihinde kurucu meclis göreve başladı.

Kurucu Meclis, Ş.21 Azer 1304/ 1925 tarihindeki dördüncü toplantısında, Anayasa’nın tamamlayıcı 36, 37 ve 40. maddelerini değiştirerek, saltanatı Ahmed Rıza Han ve onun erkek neslinin uhdesine verdi. Ahmed Rıza Han, Ş.04 Ordubehişt 1305/ 1926 günü resmen tac giydi. Muhammed Ali Şah’ın kız kardeşi, Sultan Ahmed Şah’ın halası Prenses Fahrüs-Saltana’nın, Kacar tacını çalmakla suçladığı Rıza Han Savadkûhi, bu suçlamaya şöyle cevap verdi; “Xanım, mәn Qacar’ın tacını oğurlamadım: tac düşmüşdü küçәyә, onu götürüb qoydum öz başıma”. Bundan sonra ağır bir dönem başladı. Daha önce payitah olmuş, bilahare veliahdların yöneticilik yaptığı Tebriz, Darüs-Saltana (Veliahdların yönetim merkezi) olma özelliğini yitirmiş, yeni devrim günlerini 25 yıl beklemek durumunda kalmıştır. (Cәmil Hәsәnli, I. Bölüm)

H/K.1243/ 1828 yılında imzalanan Türkmençay Antlaşması ile yürürlüğe giren gazavet-i konsoli/ kapitülasyon yükümlülüğü, Ş. 1306/ 1927 tarihinde zahiren kaldırıldı.

İran, Ş. 1308/ 1929 tarihinde uluslararası gümrük, uyuşturucu maddelerin sınırlandırılması anlaşmalarına katıldı ve komşu devletlerle kontratlar imzaladı.

Rıza Şah’ın saltanatının sonuna doğru 1939 yılı ortalarında Avrupa’da II. Dünya Savaşı patlak verdi. Rusya ve İngiltere, İran’ın aldığı tarafsızlık kararını bozarak, kuzey ve güney sınırlarını işgale başladı. Güney Azerbaycan Ruslar tarafından işgal edildi.

Ahmed Rıza Şah, Ş.25 Şehriver 1320/ 1941 yılında istifa etti ve Moris adasına sürüldü. Daha sonra Güney Afrika’nın Johannesburg kentine gönderildi. Bu kentte 70 yaşında Ş.04 Mordad 1322/ 1943 yılında öldü.

Ahmed Rıza Şah’ın istifasından sonra, 01 ocak 1926 tarihinde veliahd ilan edilen oğlu Muhammed Rıza tahta geçti. Müttefikler, Muhammed Rıza Şah’ın tahta çıkışının ilk günlerinde ülke topraklarının bir bölümünü, bu cümleden Güney Azerbaycan’ı da işgal etti. (İrec Afşar Sistani, Nigahi be-Azerbaycan-ı Şarki, s. 179-188, 191-193; Cәmil Hәsәnli, I. Bölüm) bkz.→ Türkmenler

*

Kacar/ Kacer il/ ulusu Safevi, Afşar, Pehlevi ve bugün İran devletinin yönetiminde, ülkenin siyasi, ekonomik ve kültürel yaşamında hep etkili olagelmiştir. Kacar ili İran, Kafkasya ve Anadolu Türkleri’nin etnogenezine de katkı sağlamıştır. İran’daki varlıkları ve etkileri hiç eksilmemiştir.



Millî Şura Meclisi’nin, 09 Aban 1304/ 1925 tarihindeki dokuzuncu oturumunda Ahmed Şah hal’ edilip indirilip, Kacar hanedanı yönetimine son verilmiştir. Ancak İran’daki güçlü Kacar varlığı ve aralarında yakın akrabalık ilişkisi bulunan Şahseven ve Kara-Koyunlu illerinin yanı sıra, inanç ortaklıkları olan Kızılbaş/ Goran Kürt topluluğunun tepkisinden çekiniliyordu. Diğer yandan Kacar hanedan üye ve ailelerinin çok kalabalık olması nedeniyle İran’dan çıkarılıp sürgüne gönderilmelerine de cesaret edilemedi. Bunu Pehlevi hanedanı kurucusu Rıza Han’ın gündeme getirmesi ailevi nedenle de söz konusu değildi. Sadece yayınladığı bir fermanla; “Kacar hanedanı kanı taşıyan hiç kimsenin Taht-ı Tavus’a oturamayacağı”nı kanunlaştırdı. (Sürgündeki Prenses Süreyya, s.210-211,216, 227, 299)

Kacar hanedanı ve ili, akrabaları olan Kara-Koyunlu ve Şahsevenlerle, kendilerine yakın olan Kürt Gôranlar, Pehlevi hanedanını hiçbir zaman içlerine sindiremedi. Pehlevi ailesi, Kacarları halkın gözünden düşürmek için tüm propaganda usullerini uygulamasına rağmen onlardan bir türlü vazgeçemedi. Çünkü İran tahtının Kacarsız devam etmesi büyük risk taşıyordu. Sarayda muhakkak Kacar prensesleri, tahta oturma şansı olmasa da Kacar hanedanı torunları olmalıydı. Pehleviler buna hep riayet ettiler. Hem Kacarları kötülediler, hem de Kacar prensesleri ile evliliği sürdürdüler.

Türkiye’de yazılan İran ile ilgili kitaplardaki Kacarlar konusundaki bölümlerde Pehlevi propagandasının izlerini görmek mümkündür. Feth-Ali Şah’ın torunun oğlu (Feth-Ali Şah oğlu, Abbas Cilve oğlu, İskender Mirza oğlu) Dr. Kulu Mirza Kacar, bu hususu şöyle açıklıyor: “Nәyniyax, qәlәm düşmәn әlindәdi”(Dr.Hamit Cilveger, Azerbaycan Folklor Derlemeleri)

İslam Ansiklopedisi’nin (MEB) “İran” maddesinde, Kacarlar hakkında Pehlevilerin sürdürdüğü aleyhte propagandanın tesiri net olarak görülmektedir: “Kaçar aşiretinden olan Ağa Muhammed Han, bütün imparatorluğu büyük bir namertlik ve zulüm ile nüfuzu altına aldı”. Ortada ne Zend, ne de Afşarların herhangi bir varlığının bulunmadığı bir dönemde Ağa Muhammed Han ne yapsaydı? Onun sayesinde İran dağılmaktan kurtuldu. Bu hezeyanın, Zendlerin Ari soylu kabul edilmesi, Kacarların ise Türk olmasından mı kaynaklandığına bakmak lazım. Neymiş, Ağa Muhammed Han Zendlilere çok sert davranmış. Şu hususu hatırlatmakta yarar vardır; İktidardaki Zend hanedanı, Ağa Muhammed Han’ı büyüdüğünde Şahlık talebinde bulunmaması için hadım ettirmişti. Ağa Muhammed Han, kendisini hadım ettiren Zendlilere nasıl davranmalıydı? Bırakın Ağa Muhammed Han Kacar’ın yaşadığı travmayı ve içinde bulunduğu psikolojiyi, günümüzde birini eleştirdiğinizde, sizi kanlı bıçaklı düşman ilan edebilmektedir. (İslam Ansiklopedisi, MEB, “İran” maddesi, Tarihî ve Etnografik Bakış, s.1025)

Aryaistlerin aleyhte yürüttüğü propagandalara rağmen, şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Türk Aleminde halkına en yakın hanedan Kacarlar olmuştur. Türk il/ ulusları, Kacarları bugün bile hayırla yad etmektedir.

Dr. Muhammed Musaddık döneminde, Kacar hanedanının tahta tekrar geçme umudu belirmişti. Musaddık’ın hem anası, hem de eşi Kacar hanedanındandı. Babası Mirza Hidayetullah Han da soylu bir kişiydi. Dr. Muhammed Musaddık’ın, Pehlevileri uzaklaştırıp, Kacar tahtını canlandırması veya cumhuriyet kurma ihtimali, Muhammed Rıza Şah’ın korkulu rüyasıydı.

Muhammed Rıza Şah’ın ilk eşi, 16 Mart 1939 tarihinde evlendiği Mısır Kralı Faruk’un kız kardeşi, İngiltere’de eğitim görmüş olan -Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunlarından Fevziye’dir. Fevziye, 1940 doğumlu Prenses Şahnaz Pehlevi’nin anasıdır. İkinci eşi(1951), Lor-Bahtiyari aşireti hanının kızı Prenses Süreyya İsfendiyari’dir. Kendisine çocuk veremeyen Prenses Süreyya’dan ayrıldıktan sonra, gene Kacar hanedanına yöneldi. Tebriz’de oturan Kacarların tanınmış ailelerinden Dibaların kızı Farah ile evlendi(1959). Farah da Kacar çizgisinden sapmadı. Oğlu Veliahd Prens Ali Rıza’yı, aynı zamanda akrabası olan Kacarların varlıklı ailelerinden Zencanlı İtimadiyelerin (İtimadiyan) kızı Prenses Yasemin ile evlendirdi. Pehlevilerin eşlerini ısrarla Kacarlardan seçmesinin asaletle ilgili şuuraltı nedenleri olmalıdır. Ancak ne Farah Diba’nın, ne gelini Yasemin’in, ne de bunların çocuklarının Kacar soylu olmaları nedeniyle tahta geçemeyecekleri hususu dillendirilmedi. Kanuna rağmen, Prens Ali Rıza veliahd ilan edildi. Velhasıl Farah Diba ve gelini Yasemin, sanki Kacar değilmiş gibi davranıldı. Farah Diba’nın anası Azerbaycan’ın Sadat-ı Tabatabai Alevi hanedanından, yani Tabatabai Alevi Seyyidelerindendir. Varlıklı bir aile olan Tabatabailer, ekiden beri Azerbaycan’da mütedeyyin, sofraları misafire açık, hayırsever insanlar olarak tanınır. Farah’ın Muhammed Rıza ile evliliğinden; Rıza Sirus (30 Ekim 1960), Farahnaz (12 Mart 1963), Ali Rıza (28 Nisan 1966) ve Leyla (27 Mart 1970-10 Haziran 2001) isimli çocukları oldu. (Dr.M.Cevad Meşkûr, s.B)

Kacarların sadece Tebriz ve çevresindeki nüfusları bir milyona yakındır. Tahran ve İran geneli hesap edilirse, bu rakam artacaktır. Tebriz’in Rasta-Küçe, şehir merkezinde bin civarında sokağı bulunan Deveçi ve Rüştiye mahallelerinin tamamında Kacar aileleri oturmaktadır. Tebrizliler bilir. Deveçi zaten kentin yarısı demektir. Rasta-Küçe, Deveçi ve Rüştiye mahallerinin resmi nüfus sayımına bakıldığında, şehirde oturan Kacarların sayısı hakkında doğruya yakın bilgiye ulaşılacaktır. Azerbaycanlılar, özellikle Tebrizliler ve Şahsevenler Kacar şehzadelerine, bu kelimenin kısaltılmışı ve muhaffefi olan “Şazda” diye hitap etmektedir. “Şazda” unvanı taşıyan Kacar ileri gelenleri, “Kacarları Tebriz’den çıkarsanız, Tebriz boşalır” derler. (Dr. Hamit Cilveger, Azerbaycan Folklor Derlemeleri)

Kacar hanedanının Prens Abbas Mirza’ya dayanan güçlü bir kolu da Kuzey Azerbaycan/ bugünkü Azerbaycan Cumhuriyeti’ne yerleşmiştir.


Kacar İli Aşiret, Cemaat ve Aileleri


Aşiret, cemaat ve aileler

Açıklama

Aşkari

Tebriz’de oturan Kacar ailelerinden.

Azadi/ Azadlı

Tebriz’de oturan Kacar ailelerinden. Ayrıca cemaat halinde Esterabad-Gürgân bölgesinde meskûndurlar.

Bademçi

Tebriz/ Rasta-Küçe’de oturan oturan Kacar ailelerinden.

Bayat

Tebriz’de oturan Kacar ailelerinden.

BehNam

Tebriz’de oturan Kacar ailelerinden.

Biler

Aşiret. Arasbaran’da otururlar. Biler, Arasbaran’da bir yörenin adıdır.

Cilve

Tebriz’de oturan Kacar ailelerinden.

Çayçı

Tebriz/ Rasta-Küçe’de oturan Kacar ailelerinden.

Çopani


Tebriz’de oturan Kacar ailelerinden. Lek bünyesindedir. Burada söz konusu edilen Lekler Türk’tür.

Dabanlı

Cemaat, Astara’da sınır bölgesinde otururlar. Bir bölümü Gence’dedir.

Develi

Cemaat. Horasan’da otururlar.

Dibâ

Tebriz’de oturan Kacar ailelerinden.

Ebrişemçi

Tebriz’de oturan Kacar ailelerinden.

Eher Kacarları

Bu tayfa, İlk Rus savaşında Eher’e yerleşti. Karabağ savaşına katıldılar. Huda-Aferin Köprüsü’nü ele geçirdiler. Toprakları Eher’in batısında Kengelabad, Verdin, Kesaneg ve Kürd-Ahmed’tedir. Muhammed Bakır Han Emir Nizam, tanınmış hanlarındandı.

Gavanlu

Tayfa/ Cemaat. Mazenderan’da otururlar.

HazineDarlu

Cemaat. Esterabad-Gürgân bölgesinde meskûndur.

Hıyabaniler

Tebriz/ Rasta-Küçe’de oturan Kacar ailelerinden. Azadistan’ın kurucusu Muhammed Hıyabani, bu ailedendir.

Horasani

Aşiret. Horasan’dadır.

İsfendiyar

Aşiret. Arasbaran’da otururlar.

İslamlı

Aşiret, Urumiye civarında Afşarlarla beraberdir.

İtimadi/ İtimadiyan/ İtimadiyeler


Zencan ve Tebriz’de oturan Kacar ailelerindendir. Lek bünyesindedir. Dibâlar da köken olarak bu ailedendir.

İzzeddinli

Cemaat. İran’ın kuzeyindedir.

Kacar

Tayfa. Razavi Horasan BV.’nin Deregez ilçesi Lütfabad nahiyesi, Kara-Koyunlu banliyösünde(şehrek) yaşamaktadır.

Kacar Ahmedli

Horasan Kacarları’na bağlı cemaat. Razavi Horasan BV.’nin Deregez ilçesinde ve Lütfabad nahiyesine bağlı Hisar köyünde yaşamaktadır.

Kadeki

Tebriz’de oturan Kacar ailelerinden.

Kara-Bayat

Aşiret, Arasbaran’da otururlar.

Kara-Gozlu(I) قره گوزلو


Aşiret. Hemedan bölgesi.

Türkiye’de, İran Türkleri’nden bahseden kitap ve makalelerin tamamına yakınında bu Kacar aşiretinin adı yanlış olarak “Karagözlü/ Kara-gözlü” olarak okunmuş ve yazılmıştır. Karagozlu/ Gara+gozlu adı; “Kara” ve “goz” kelimeleri ile “lu” mensubiyet ekinden meydana gelmiştir. “Kara”; iri ve büyük, “goz” ise; ceviz anlamında olup, Karagoz’un karşılığı “İri ceviz” demektir.



Kara-Gozlu(II)


Tebriz’de oturan Kacar ailelerinden. Lek bünyesindedir.

Kara-Gozlu(III)

Kacar döneminde Hemedan mıntıkasından Horasan’a göçürülmüşlerdir. Günümüzde Rezavi Horasan BV.’nin Deregez ilçesi/ Şilgan da denilen Şirgan köyü ile Lütfabad nahiyesine bağlı Hisar köyünde Kacar- Ahmedlularla birlikte oturmakltadırlar.

Karai/ Gerayi/ Geraylı

Aşiret. Horasan’da otururlar. Bkz.→ Horasan bölge valilikleri

Kara-Koyunlu

Aşiret. Kara-Koyunlu mahalında otururlar.

Kara-Musanlı

Aşiret, Horasan’dadır.

Kasımi

Tebriz’de oturan Kacar ailelerinden.

Kayaklu

Cemaat. Esterabad-Gürgân bölgesinde meskûndur.

Kelanteri

Tebriz’de oturan Kacar ailelerinden.

Kerlu

Cemaat. Rızaiye/ Urumiye etrafındadır.

Keşbaf/ Kacar


Tebriz’de oturan Kacar ailelerinden. “Keşbaf”, lastikçi demektir. Ailenin Kacarlardan olduğunu unutturmak için, “Keşbâf” adı kendilerine zorla verilmiştir. İtirazlarına kulak tıkanmıştır.

Kikyalu

İran dışındadır.

Koyunlu

Cemaat

Köhneli

Cemaat

Lek(I) -(Etnik Lekler ve onların yurdu olan Lekistan ile karıştırılmamalıdır)

Aşiret. Hoy yöresinde oturmaktadır. Bunların oturduğu yere de Lekistan denir. Ancak burası etnik Lekistan’dan ayrıdır. Bahsekonu Lekler Kacar Türkü’dür.

Lek(II) -(Etnik Lekler ve onların yurdu olan Lekistan ile karıştırılmamalıdır)

Tebriz’de oturan Kacar ailelerinden.

Maksudi/ Maksudiye

Tebriz’de oturan Kacar ailelerinden.

Mevla-yı Türki

Tayfa. Kirman BV’de otururlar.

Ordubadi

Tebriz’de oturan Kacar ailelerinden.

Ramiyan

Aşiret. Ramiyan, Gülistan BV’de şehirdir.

Rüşdiyye

Tebriz’de oturan Kacar ailelerinden. Mirza Hasan Rüşdiyye bu ailedendir.

Sapanlı

Cemaat. Esterabad-Gürgân bölgesinde meskûndur.

Soluklu

Aşiret

Suçanlu


Cemaat. Bir bölümü İran dışındadır. İran’da olanlar Kürtlerle karışmıştır.

Şagagi/ Şeqaqi

Tebriz’de oturan Kacar ailelerinden.

Takizade

Tebriz/ Rasta-Küçe’de oturan Kacar ailelerinden. Mütedeyyindirler.

Terbiyet

Tebriz’de oturan tanınmış Kacar ailelerinden.

Tevekküli

Tebriz/ Rasta-Küçe’de oturan Kacar ailelerinden.

Teymurtaş

Aşiret. Arasbaran’da otururlar.

Yurtçu

Tayfa. Erdebil bölgesinde DursunHacelu’lara komşu toraklarda otururlar. (Erdebil Yurtçu nahiyesi)

Ziyadoğlu

Aşiret. Esterabad-Gürgân bölgesinde meskûn.

*Kacar ve diğer Türk illerinde tayfa adlarının sonundaki mensubiyet eki “li” ve “lu” olmak üzere her iki şekilde de kullanılmaktadır; Aşkârlı, Azadlı, Sapanlı, Kikyalı, Köhneli, Kerli...

(Dr. Hamid Cilveger, Azerbaycan Folklor Derlemeleri; Behruz Hamaçî, s.404), Kara-Gozlular için bkz.→Kacar/ Hemedan Bölge Valiliği
Bu listeyi uzatmak mümkündür. Adını hatırlayamadığımız hanedan mensubu ailelerin sayısı oldukça fazladır. Lekler va Şagagiler, hanedan üyesi olmakla beraber, Muhammed Rıza Şah döneminde saraya yakın ailelerdi. Şah dönemi komutanlarından General Kasımi’nin eşi Prenses İkbal Hanım Kacar Şagagi, aynı zamanda Prenses Farah Pehlevi’nin de akrabasıdır. ABD’de, müzik piyasasının önemli şirketlerden “Koçar”ın sahipleri de Şagagilerdendir. Azerbaycan tarihine malolmuş -Kacar/ Emoğlu tiresinden Haydar Han Emoğlu ve Bağır Han Salar-ı Millî de Kacar’dır. Listeden de anlaşılacağı üzere, hem Meşrutiyet hareketine, hem de Tebriz merkezli Azerbaycan Millî Hükümeti’ne destek verenlerin içerisinde çok sayıda Kacar bulunmaktadır. (Dr. Hamit Cilveger, Azerbaycan Folklor Derlemeleri)

Kacar bünyesinde kabul edilen bazı aşiretler, bağımsız il veya oymak olarak da ele alınmakta ve değerlendirilmektedir. Elbette bu çelişki olarak kabul edilmemelidir. Kacar ili içerisindeki Kara-Gozlular ve Kara-Koyunlular bunun örneklerindendir. Benzeri yapılanma ve il-aşiret ilişkileri diğer Türk il/ uluslarının yapılarında da mevcuttur. İl, aşiret listeleri incelendiğinde, benzer aşiret ve tire/ cemaat isimlerine farklı iller içerisinde rastlamak mümkündür. Saltanat, taht, iktidar ve güç el değiştirdikçe, zaman zaman tayfa/ aşiret ve cemaatlerde kopmalar yaşanmakta ve farklı il ve aşiretlere iltihaklar olabilmektedir. Öte yandan bazı cemaat ve tayfaların nüfuslarının artması sonucu bir Han tarafından yönetilmesi imkânsız hale gelmekteydi. Bu durumda İlbeginin gözetiminde tayfa ikiye, hatta üçe bölünüp, yeni hanların yönetimine verilirdi. Bkz.→Büyük Kaşkayı İli

*

Rıza Han ve ailesi, Mazenderan’ın Savadkûh (Pol-i Sefid) ilçesinin Alaşt آلاشت köyündendir. Babası Abbas-Ali (1814-26 Kasım 1878) subaydı. Dedesi Murat Ali Han, 1848 yılında Herat kuşatmasında ölmüştür. Annesi Nuşaferin Hanım Kuzey Kafkasyalıdır. Muhtemelen de Çerkes’tir. Çünkü Savadkûh bölgesinde küçük bir Kuzey Kafkas kolonisi bugün dahi mevcuttur. Rıza Han Savadkûhi’nin (daha sonra Pehlevi) aile kökeninin Kuzey Kafkasyalı Çerkes olduğu söylentisinin aslı budur. Babası değil, annesi Nuşaferin Hanım Kuzey Kafkasyalıdır.



Babası Abbas-Ali, 1814’te Alaşt’ta dünyaya gelmiş, subaylığı seçmiş, binbaşı rütbesinde? Üçüncü Afgan Savaşı’na katılmıştır. Ahmed Rıza Han, Abbas-Ali Han’ın Kuzey Kafkasyalı olan ikinci eşi Nuşaferin’den doğmuştur. Altı yaşında iken babasını kaybetmiştir. Dayısı Abdül-Kasım Bey’in isteğiyle 16 yaşındayken küçük subay olmuştur. Aynı zamanda komutanı olan amcası Nusretullah Han ile anlaşamayınca Kazak birliğine katılmış, 1920 darbesine kadar burada görev yapmıştır. Kazak birliğindeki komutanı, Azerbaycan’ın tanınmış ailelerinden Ayrımlulara mensup, -aynı zamanda kayınpederi olan Mirpenç Teymurhani Ayrımlu Makui idi.

Ahmed Rıza Han, dört evlilik yapmıştır. İlk eşi Meryem Hanım, 1904 yılında ölmüştür. Bundan sadece Hemdemüs-Saltana Pehlevi (1903-1992) isimli bir kızı olmuştur. İkinci eşi, Azerbaycan’ın tanınmış ailelerinden Kazak birliğinde komutanı olan Makulu Mirpenç Teymurhani Ayrımlu Makui’nin kızı daha sonra Ana Kraliçe (Melike Mader/ Valide Sultan) olacak Tacül-Müluk Mirpenç Teymurhani Ayrımlu Makui (1896-1982) idi. Prensen Şems Pehlevi (1917-1996), Şah Muhammed Rıza Pehlevi (1919-1996), ikizi Prenses Eşref Pehlevi (1919), Prens Ali Rıza Pehlevi (1922-1954) bu evliliğinden olan çocuklarıdır.

Prenses Şems’in ilk eşi Başbakan Mahmut Cem’in oğlu Ali Cem’dir. Daha sonra, tüm karşı çıkmalara rağmen -adı saray tarafından beğenilmediği için Mirdad Pehlbud olarak değiştirilen bir müzisyenle evlendi. Prenses Eşref ise, ABD’deki İran askerî Ataşe Yardımcısı Ali Kavam ile evlendi. Ali’nin babası Kacar asilzadesi Kavamüs-Saltana unvanlı Ahmed Kavam, joker gibiydi. Başbakan sıkıntısı çekildiği günlerde, her zaman emre amade olmuştur. Eşref, daha sonra Mısırlı Prens Ahmed Şefik ile evlendi. Böylece Güney Afrika’da sürgünde olan babasının yanına sık sık gidip gelebiliyordu. Ondan da ayrıldı. Prenses Eşref, saray entrikalarıyla, hovardalıklarıyla ve istihbarat örgütlerine olan tutkusuyla ünlüdür.

Rıza Han daha sonra Tacül-Müluk Mirpenç Ayrımlu Makui’nin üzerine Kacar hanedanına mensup iki prensesle daha evlilik yaptı. Kacar prensesi olan ilki 1922 yılında evlendiği Turan Kamerül-Mülk Süleymani (1904-1995)’dir. Prenses Turan’ı 1923 yılında boşamıştır. Tek oğulları 1923 doğumlu gulam Rıza Pehlevi’dir. Gene Kacar prensesi olan son eşi ise, İsmet Dövletşahi’dir (1904-1995). Beş çocukları olmuştur; Abdür-Rıza Pehlevi (1924-2004), Ahmed Rıza Pehlevi (1925-1981), Olimpiyat Komitesi Başkanı Mahmut Rıza Pehlevi/ Şahpur (1926-2001), Fatıma Pehlevi (1928-1987) ve Hamid Rıza Pehlevi (1932-1992).

Prenses Turan Kacar’ın oğlu gulam Rıza, Prensen Huma ile evlendi. Prenses Huma, saray geleneğini altüst ederek, Prens gulam Rıza’yı boşadı. Daha sonra İbtihac isimli bir mimarla evlendiği gibi, sarayla olan ilişkisini de kesmedi. Eşiyle birlikte gelip gitmeye devam etti.

İsmet Dövletşahi Kacar’ın çocuklarından Abdür-Rıza, ABD’de iktisat eğitimi görmüştür. Yabancı bir diplomatın kızı olan Parissima Sand ile evlendi. Prenses Fatıma, ilk kocası Vincent Hıllyer isimli Amerikalıdan ayrılarak, Tahranlı Pilot Muhammed Hatem ile ikinci evliliğini yaptı. hanedanın en yakışıklısı olan Mahmut Rıza Pehlevi/ Şahpur’un elinden her türlü yaramazlık ve hukuksuzluk gelirdi. Kürt kaçakçılarıyla uyuşturucu işine bile girdiği söylenir. En küçükleri olan Hamid Rıza ise, Dr. Muhammed Musaddık’ın yeğeninin kızıyla evlendi.



“Kacar hanedanı kanı taşıyan hiç kimsenin Taht-ı Tavus’a oturamayacağı” yönündeki kanun, Muhammed Rıza Şah’ın İran’ın güçlü aşiretlerinden Bahtiyarilerin kızı olan eşi Prenses Süreyya İsfendiyari’nin kendisine çocuk verememesi nedeniyle tekrar gündeme geldi. Şah’ın ana bir öz kardeşi olan İsviçre Lé Rosey mezunu Prens Ali Rıza’nın, 1954 yılında uçak kazasında ölmesi ile tahta çıkacak varis kalmamıştı. Ali Rıza’nın Polonyalı dul Bayan Kristina Szolovsky’den olan oğlu Prens Ali’nin anasının yabancı olması nedeniyle valiaht olması mümkün değildi. (Sürgündeki Prenses Süreyya, s.210-211,216, 227, 299)

Kacar hanedanı için çıkarılan kanun nedeniyle, anaları Kacar hanedanından olan Prens Gulam Rıza, Prens Abdür-Rıza, Prens Ahmed Rıza ve Prens Mahmut Rıza/ Şahpur ve Prens Hamid Rıza’nın veliahd olması ve tahta çıkmaları söz konusu değildi. Şah Muhammed Rıza’nın tahta çıkma ihtimali olan ana bir öz kardeşi Ali Rıza ise, Hazar denizi kıyısındaki pamuk çiftliğinden Tahran’a gelirken uçağının dağa çarpması sonucu 28 Ekim 1954’te öldü. İran kamuoyu, bu uçak kazasını şüphe ile karşıladı. Şah Muhammed Rıza’nın, hanedandan kendisine rakip bırakmadığı yorumu yapıldı.

Pehlevi hanedanı ile ilgili sarayın desteği ile Ittılaat Yayınevi tarafından “Kitab-ı Pehlevi” isimli bir kitap/ album hazırlanmıştır. Bu kitabı görmek nasip olmadı. Ali Dehgan, Ahmed Rıza Han’ın eşi olan “Melike Mader/ Valide Sultan ve Melike Pehlevi” ad ve sıfatlarıyla da anılan Ulya Hazret Banu Tacül-Müluk Teymurhani Ayrımlu Makui’nin, Urumiye/ Rızaiye’ye bağlı Maku ilçesinden olması nedeniyle “Serzemin-i Zerdüşt Rızaiye” isimli kitabının “Otuzdördüncü Bölüm”ünde, bu kitaptan alıntı yaparak, aile hakkında detaylı bilgi vermiştir. Bu bilgiler, Tacül-Müluk Ayrımlu’nun çocuklarıyla sınırlı kalmıştır. Türkçe’ye de çevrilmiş olan “Sürgündeki Prenses Süreyya”da ise, Rıza Han’ın diğer eşleri ve bunlardan olan çocukları hakkında dedikodu lezzetinde oldukça hoş bilgiler verilmiştir. Bkz.→ Serzemîn-i Zerdüşt RıZaiye, 598. sayfa ve devamı; Sürgündeki Prenses Süreyya

*

Şah’ın son dönemlerinde Genel Kurmay Başkanı Cem, yardımcısı ise, Kacar hanedanı üyesi General Kasımi idi. Ülkede şahlık aleyhtarı gösterilerin önü alınamaz hale gelince, Tahran Sıkıyönetim Komutanlığı’na General Üveysi atandı. Şah, Kasımi’den Türklerin yoğun olduğu Azerbaycan kenti Kazvin’e sıkıyönetim komutanı olmasını istedi. Ancak Kasımi’nin bu teklifi kabul etmemesi üzerine yerine General Teymuryan’ı gönderdi.

Devrimi müteakip, Teymuryan idam edildi. Üveysi ise, Türkiye’ye kaçtı. Kasımi herhangi bir takibata uğramadı. Aradan dört yıl geçtikten sonra, hakkında tutuklama emri çıkarıldı. Evine almaya gittiler. Kapıyı eşi Prenses İkbal Hanım Kacar açtı. Türk prensi Kasımi yarım saat önce vefat etmişti. Cenazeyi göstererek, “Paşa’yı götürebilirsiniz!” ...

Daha sonra yapılan tahkikatta, General Kasımi’nin Kazvin’e atanmayı bilerek reddettiği ortaya çıktı. İtibarı iade edildi. Kızı Prenses Gülü, eğitimini Londra’da tamamlamıştı. Hariciyeci olduğuğu söylenir.

*

Yeri gelmişken Kafkas Azerbaycanı’na yerleşen Kacarlara da kısaca değinmekte yarar vardır. Bunlardan hanedan mensubu Şahzade Abdüs-Semid Behmen Mirza ilginç bir kişiliktir. Kadın düşkünü olarak suçlanan Behmen Mirza, bu suçlamayı hak etmemektedir. Evliliklerinin tamamını kanuni çerçevede yapmıştır. Bu suçlama, kendisinin iyi tanınmaması ve çok sayıda çocuğunun olmasından kaynaklanmıştır.



Rus İmparatoriçesi II. Katerina da erkek düşkünü olarak suçlanagelmiştir. Rivayete göre, bir gecede altı delikanlı kabul eden II. Katerina hakkında yazılanlar Rusya kaynaklıdır. Bu konudaki detaylı bilgileri “Department Favaritov, CP. KPA yayını, Moskva 1990” isimli kitapta görebilirsiniz.

Bu tür belden aşağı bilgiler ilim dünyasında ilgi görmemekle beraber, önemli bir takipçi kitlesi de bulunmaktadır. Rusya’da yapılan ilmî araştırmalarda, II. Katerina’nın yatak odası ve özel hayatı ile hiç ilgilenilmemiş, onun başarıları ve Ruslar için yarattığı “Altın Asır” öne çıkarılmıştır. Zaten Katerina’nın özel hayatı, kamuoyu önünde cereyan etmiş de değildir.

Şahzade Abdüs-Semid Behmen Mirza, ölümler ve ayrılıklar nedeniyle kanuni olarak onaltı evlilik yapmış, atmışüç çocuğu olmuştur. Bunların otuzbiri erkek, otuzikisi kızdır.

Peki, tarihi gerçek nedir, Şahzade Behmen Mirza kimdir? O, 1811 yılı Ekim ayının 31’inde İran’da dünyaya gelmiştir. Azerbaycan Türklerinden olup, Şahzade Abbas Mirza’nın oğlu, Feth-Ali Şah’ın torunudur. Kacar sülalesinin üçüncü hükümdarı Muhammed Şah’ın kardeşidir. Uzun süre Tebriz’de Azerbaycan Genel Valisi olarak görev yapmıştır. Bilindiği gibi İran Türk hanedanları döneminde genellikle taht ve tacın yolu Tebriz’den geçmekteydi. Bundan ötürü Tebriz resmen “Darüs-Saltana” unvanı ile anılagelmiştir. Bildiğimiz üzere, Nadir Mirza’nın “Darüs-Saltana-i Tebriz” isimli aslı taş baskı olan değerli bir eseri bulunmaktadır.

Azerbaycan tarihçileri, Behmen Mirza Kacar’ı “Şükürname-yi ŞahenŞahi/ Şahenşahi’ye Minnettarlık” isimli eseri ile tanımaktadır. Üzücüdür ki, bu kıymetli eser şimdiye kadar el yazma halinde kalmıştır. Araştırmacı Ali Hüseyinzade’nin verdiği bilgiye göre, Behmen Mirza, “Tezkire-i Mehemmed Şahi”deki (1832); Kuzey Amerika, Fransa, İngiltere, İtalya, İran, Türkiye ve Çin hakkında kısa coğrafi ve etnografik tanıtım kitaplarının yazarıdır. Azerbaycan tarihçilerinden sadece Ali Hüseyinzade, onun eserleri hakkında sağlıklı bilgiler vermiştir.

Behmen Mirza, “Şükürname-yi Şahenşahî” isimli eserini 1871 yılında Şuşa kentinde Farsça yazmıştır. Bu sırada yazar atmış yaşındaydı. Eserinde, Cengiz Han’dan Ağa Muhammed Şah Kacar’a kadar altı yüzyıllık bir dönem, ayrıca Kafkasya’nın tarihçiliği hakkında geniş bilgiler vermektedir. Müellif eserini, saray arşivinde muhafaza edilen belgeleri esas alarak kaleme almıştır.

Kuzey Azerbaycan’da yüksek bir görev alan ve geniş mansap sahibi olan Şahzade Behmen Mirza Kacar, Rus tabiiyetini neden ve nasıl kabul etmiştir? Bu konuda 1902 yılında basılmış olan “Rus İmperatorunun Coğrafiya Cәmiyyәti Qafqaz Şöbәsinin Xәbәrlәri” mecmuasının onbeşinci cildinin birinci sayısında etraflı malumat vardır. Onu özetleyerek okuyuculara takdim ediyorum:

Behmen Mirza, geçen yüzyılın kırkıncı yıllarında Azerbaycan eyaletinin hâkimi olmuştur. Bu görevi sırasında enerjik ve çağdaş medeniyete yakın ilgisi olan bir yönetici olarak tanınmıştır. Bu nedenle dönemin başveziri, Revan Türkmenlerinden fanatik bir molla olan Hacı Mirza Ağasi İrevani’nin nefretine ve takibine maruz kalmıştır. Bu vezir, hasta ve zayıf karakterli Muhammed Şah’ın muallimi ve eğitimcisi olması nedeniyle sınırsız ihtirası sayesinde otuz yıl süreyle İran’da despotça hüküm sürmüştür.

O dönemde, Avrupa medeniyetine eğilim gösterenlerin tamamı takip edilirdi. Bu takiplerden şahın öz kardeşi, Azerbaycan Genel Valisi Şahzade Behmen Mirza da kurtulamamıştır. Onun bütün girişimleri, teklifleri reddedilirdi. Bu nedenle 1847 yılında Şah ile şahsen görüşmek üzere Tahran’a gitmek mecburiyetinde kaldı. Ancak Hacı Mirza Ağasiyye’nin fitne-fesadı ve iftiraları nedeniyle, Şah öz kardeşini samimi karşılamamış ve Behmen Mirza onunla anlaşamamıştır. Fanatik yaşlı adamın sempatisini kazanmak amacıyla ona hediye olarak 50 bin Hollanda çevronu bağışlamıştır. Lakin Hacı Mirza Ağasiyye, - Şahzade’nin ifadesine göre, bu parayı kabul etse de, onunla olan münasebetini Zerre kadar değiştirmemiş, aksine şahı, kardeşinin hayatına kastetmek ve taht-taca sahip olmak niyetinde olduğuna inandırmıştır. Bundan ötürü bedbaht şahzadenin talihi kararmıştır. Cellatlara rüşvet vererek ikametgâhından kaçıp Rus Misyonu’na sığınmıştır. Rus misyonu, geleneğe uyarak, şahzadeyi himayesine almış, refakatine güçlü bir muhafız grubu vererek Tiflis’e gitmesini sağlamıştır. Daha sonra Rus yönetimi altındaki Şuşa kentine yerleşmiştir. Behmen Mirza, nakdi servetinin tamamını, dedesi Feth-Ali Şah ve babası naibüs-Saltana Şahzade Abbas Mirza’nın arşivlerinden aldığı kıymetli tarihi materyalleri beraberinde götürebilmiştir. Şuşa’da sakin ve tenha bir köşede, dünya gailelerinden uzak bir yaşam sürmüştür. Burada tarihi belgeler üzerinde tetkikata başlamış, Kafkasya’nın tarihçiliğini tertip etmiştir. Eserinde Farsların ve Türklerin egemen olduğu dönemler ile Rusların hâkimiyet dönemlerini karşılaştırma gayesi gütmüştür.

Müellif, ön sözünde şöyle yazmaktadır: “Bu tarihte, geçmiş yöneticilerin bu diyarın sakinleriyle nasıl azgın temasları olduğunu, onların emlakini talan ettiklerini, kadın ve çocukları esir alıp götürdüklerini, şehir ve köylerini dağıttıklarını kaleme almıştır. Daha sonra bu memleketin güçlü Rus hâkimiyeti dönemindeki durumunu tasvir etmiştir”.

Bu yapıt, Cengiz Han döneminden XIX. yüzyılın ilk yıllarına kadar Kafkasya’da cereyan eden olayların tüm detaylarıyla karşılaştıkça, tarihi geçmişin meşakkatleri bir bir göz önünde canlanır. Müellifin hizmeti o derecededir ki, İran salnamelerinde görüldüğü gibi şovenizmden uzak ve gerçekleri saptırmamaktadır. Örnek olarak, İran tarihçileri I. Şah Abbas Safevi/ Büyük Şah Abbas’tan ünlü kahraman, dahi lider ve kutsiyet kazanmış bir şahsiyet olarak bahseder. Daha da ileri giderek, “Cennetmekân” rütbesini verirler. Behmen Mirza, Şah Abbas’ı olduğu gibi tasvir etmiştir. Onun yazdıklarından anlaşıdığına göre, bu meşhur kahraman öyle vahşilikler türetmiştir ki, konuya aşina oldukça insanın damarındaki kan donar. Bu vahşiliği ancak insan donuna girmiş canavarlar yapabilir. Örnek olarak; öz babasına dokuz yıl zindanda işkence etmiş ve orada ölmesine neden olmuştur. Öz kardeşleri Ebu Talip Mirza ve Tahmasb Mirza’yı Alamut kalesinde tam otuzbeş yıl tutmuştur. Onlar, kalede mahrumiyetten ölmüştür. Gene onun emriyle öz çocukları, hatta taht ve tacın varisleri sebepsiz yere, şüphe yüzünden öldürülmüş ve gözleri oyulmuştur. Bunun gibi olayların ele alınmasına ilk defa rastlanmaktadır. Bu dürüstlüğü, elbette Behmen Mirza’nın eserinin müspet olumlu yönüdür.

1848 yılı Mayıs ayının 12’sinde, Lenkeran gemisi ile Bakü’ye gelen Şahzade Behmen Mirza, kısa süre Şamahı’da kaldıktan sonra Tiflis’e göç eder, Mirza Fethali Ahundov’un komşusu olarak yaşar.

Dört yıla yakın Tiflis’te yaşayan Şahzade Behmen Mirza, vatana dönmek için girişimde bulunmuştur. Bu konuda Rus Çarlığı İran hükümetine resmen müracaat etmiştir. Ancak İran Şahlığı, bu teklife karşı üç şart ileri sürmüştür: -Birincisi, Güney Azerbaycan’da yaşama amacı gütmesin. -İkincisi, makam ve mevki talep etmeden ona verilecek yerlerin geliri ile yetinsin. -Üçüncüsü, Rusya devleti tarafından himaye edilmek imtiyazına sahip olmadan, şahın diğer raiyyetleri gibi, sıradan vatandaş hukuku ile İran’a dönsün.

Behmen Mirza, adaletsiz olarak nitelediği bu üç maddeden hiçbirini kabul etmedi. Ve Rus tabiiyetine geçti. 1851 yılı Ekim ayının 4’ünde Şuşa’ya göçen Mirza, Melikovların mülkünü satın aldı. Ona, imparator tarafından 9.600.- Manat maaş bağlandı.

11 Şubat 1884 yılında Şuşa’da vefat eden Behmen Mirza, Berde’deki İmamzade mezarlığına defnedildi.

Behmen Mirza’nın çalışmalarına, devrimden önce yayınlanmış olan “Qafgaz Arxeoqrafiya Komissiyasının Aktları” dergisinin onuncu cildinde geniş yer verilmiştir.

Behmen Mirza, altmışüç çocuğunun tamamına yüksek tahsil yaptırmış, toplum için yararlı şahsiyetler olarak yetiştirmiştir. Onun kızları, Tiflis gimnazyumu/ lisesinde okumuş, “Müsәlman Qadınların Xeyriyyә Cәmiyyәtlәri”nde faal rol oynamışlardır. Cami, yol yapımı ve ibtidai/ ilk mekteplerin açılması için şahsi varlıklarını cömertce harcamışlardır.

Eski Gence’de, kızı Sabiyye hanımdan bir iz kalmıştır. Şark desenleriyle süslü Cami ve misafirhane yapılması için şahsi toprağını hibe etmiştir. Mescidin mihrabındaki kitabede şunlar yazılıdır:

Bu mәscidin yerini, öz mülkündәn-torpaqından Şahzadә Bәhmәn Mirzә’nin qızı Sәbiyyә xanım vәqf edib. Burada yaşayan başqa sәxavәt sahiblәri dә binanın tikilmәsinә xәrc çәkibdirlәr”.

Uzun yıllar Cami olarak kullanılan bu bina, revaluasyondan ihtilalden sonra Andrey Sergeyevich Puşkin adına müze haline getirilmiştir.

Behmen Mirza’nın gelinleri, torunları da Petersburg, Kiev ve Tiflis’te yüksek tahsil eğitimi görmüşlerdir.

Fransız, İngiliz, Rus, Fars ve Türk (Kafkasya/ Azerbaycan) dillerine hâkim olan Sitare Hanım Kacar’ın oğlanları Şemseddin ve Üveys, Petrograd Politeknik Enstitüsü’nde öğrenim görmüştür. “Tiflis Nücabә Qızlar İnstitutu” nda yüksek tahsil alan Gövher Hanım Kacar, 1905 yılında kurulan “Za-Qafqaziya Müsәlman Qadın Xeyriyyә Cәmiyyәti”nin başkanı oldu. O, fanatikler tarafından öldürülen Ağali-Ekber İsmayilov’un kızı, Behmen Mirza’nın ise geliniydi. Petersburg Kızlar Enstitüsü bünyesindeki özel bir kursu bitirmiş olan bu nüfuzlu kadın, general olan eşi Şahzade Emir Kâzım Mirza Kacar ile birlikte geçen yüzyılın evvelinde Müselman/ Müslümanların medeni gelişimini yakından desteklemiştir. Gevher Hanım Kacar hakkında Celil Memmedguluzade’nin eşi şöyle yazmaktadır: “Cemiyetin başkanı Gevher Hanım Kacar eğitimli, çalışkan ve becerikli bir kadındı. Modern kıyafet giyerdi. Eşi subaydı. Tiflis yüksek sosyetesi ile görüşür, kocası eşini davetlerde yalnız bırakmazdı. Aklı ve nezaketi ile Kafkas Türk toplumunun gelişmesini desteklerdi”.

Behmen Mirza Kacar’ın onbeşten fazla oğlu İran ve Rus ordularında askerî görev almıştır. Onların altısı; Emir Kâzım Mirza, Muhammed Ali Mirza, Samed Mirza, Mahmut Mirza, Emanullah Han Mirza ve Sadreddin Mirza general rütbesine kadar yükselmiştir. Altısı ise polkovnikti (albay) ; Şahruh Mirza, Hosrov Mirza, Hanbabahan Mirza, Nasrulla(h) Mirza ve Abdüs-Semid Mirza.

Şahzade Behmen Mirza’nın subay oğullarından Mahmut Mirza’yı amcası Muhammed Şah İran’a çağırmış, general rütbesi vererek, orduda görevlendirmiştir. (Şemistan Nezirli, s.7-14)

*

Dil Yarasının Ceremesi: Katırcı İle Evlenmek


1770 yılında, Zendlilerin esiri olan Ağa Muhammed Han Kacar’ın kız kardeşi, Kerim Han Zend’in oğlu Muhammed Rahim Han ile evlendirilmek üzere Kazvin’den Şiraz’a getirilir. Ancak Kerim Han’ın kızı bu evliliğe karşı çıkar. “Bir çapulcu Türk köylüsünün kızı benim kardeşime layık değil, onu katırcıya verin!” der. Ağa Muhammed Han’ın kız kardeşi, daha sonra Kerim Han Zend’in komutanlarından Ali Merdan Han ile evlenir. Yalnız olay burada bitmez. “Çapulcu Türk köylüsünün kızı” lafı, Zend sarayında dile düşer. Bu dil yarasını unutmayan Ağa Muhammed Han Kacar, Zendlileri yenip Kacar tahtına oturduktan sonra, kardeşine hakaret eden Kerim Han Zend’in kızını kendi katırcısıyla evlendirir. (Maşallah Rezmî, “İran’da Türk Düşmanlığının Kökleri”, Çeviren; Oktay Nebioğlu, Güney Azerbaycan Milli Hareketi: Makale Toplusu, s.42; Olay, Pakrevân’dan nakledilmiştir)


Yüklə 9,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   88




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə