Erdem ve mutluluk



Yüklə 32 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə29/77
tarix14.05.2018
ölçüsü32 Kb.
#43822
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   77

sebat ve derinlikten yoksun kimseler olarak görürler. Buradaki 
mantık hatası, belli bir mizaç tipinden olan "iyi" bir kimseyi, öteki 
mizaç tipinden olan "kötü" bir kimse ile karşılaştırmak ve değer 
farklarının mizaç farklarından ileri geldiğini sanmaktır. 
Mizaçla karakter arasındaki bu karışıklığın ahlâkı nasıl etki-
lemiş olduğu açıktır. Çünkü yaygın mizaç tipi bizimkinden farklı 
olan bütün ırkları kınamaya ve suçlamaya götürmesi bir yana, 
karakter farklarının, tıpkı mizaç farkları gibi bir zevk, bir tercih 
farkı olduğunu kabul etmekle, bu karışıkılığın, rölativizmi destek-
lemiş olduğu da açıktır. 
Bu bakımdan, ahlâk kuramını tartışırken, karakter kavramı-
na dönmek zorundayız; çünkü bu kavram hem ahlâkî yargının 
konusudur, hem de insanın ahlâkî gelişmesinin objesi, yani he-
defidir. Burada da yine, ilk olarak, bu alanda öteden beri sürüp 
gelen karışıklığı ortadan kaldırmamız gerekecektir; bu karışıklık 
dinamik psikolojinin karakter anlayışı ile davranışçı psikolojinin 
karakter anlayışı arasındaki farklarla ilgilidir. 
B. Karakter 
(1) Dinamik Bir Görüş Açısından Karakter 
Davranışlara yönelik psikologlar için karakter özellikleri 
davranış özellikleriyle eş-anlama gelmektedir. Böyle bir görüş 
açısından karakter "belli bir bireyin ayırt edici özelliği olan dav-
ranış kalıbı"
5
 olarak tanımlanmaktadır; buna karşılık McDougalI, 
R.G.Gordon ve Kretschmer gibi yazarlar karakter özelliklerinin 
temelinde bulunan ve belli bir amaç uğruna çaba göstermeyi ge-
5
 Leland E. Hinsie and Jacop Shatzky, Psychiatric Dictionary (Nevv York: 
Oxford University Press, 1940). 
74 
rektiren itici güçlere ve karakterin dinamik unsuruna ağırlık ver-
mişlerdir. 
Freud, karakteri, davranışın temelinde bulunan, ama 
davranışla aynı anlama gelmeyen bir çabalar sistemi olarak 
gören bir kuram atmıştır ortaya; bu kuramı yalnızca ilk defa 
ortaya atmakla kalmamış, aynı zamanda en tutarlı ve en derin 
biçimde geliştiren de o olmuştur. Freud'un dinamik karakter 
kavramını değerlendirebilmek için, davranış özellikleriyle 
karakter özellikleri arasında bir karşılaştırma yapmak yararlı 
olacaktır. Davranış özellikleri, üçüncü bir kişi tarafından gözle-
nebilen eylemler olarak tanımlanmaktadır. Böylece, sözgelişi, 
"cesur olma" gibi bir davranış özelliği, bir insanın rahatını, 
özgürlüğünü ya da hayatını tehdit eden tehlikelerden yılmaksızın 
belli bir gayeye doğru yöneltilmiş bir davranış olarak 
nitelenebilecektir. Cimrilik gibi bir davranış özelliği ise, para ya 
da başka maddî şeyler biriktirme amacını güden bir davranış 
olarak tanımlanabilecektir. Bununla birlikte, bu gibi davranış 
özelliklerinin temelinde bulunan itkileri, özellikle bilinçdışı itkileri 
araştıracak olursak, belli bir davranış özelliğinin birbirinden farklı 
birçok karakter özelliğini kapsamış olduğunu göreceğiz. Cesur 
davranan bir insan, haristik gibi bir itkiyle harekete geçmiş 
olabilir, böylece başkalarını kendine hayran bırakmak için 
duyduğu şiddetli isteği tatmin etmek amacıyla belli durumlarda 
hayatını tehlikeye atabilir; intihar içtepileriyle harekete geçmiş 
olabilir, böylece bilinçli ya da bilinçdışı olarak hayatına değer 
vermediği ve kendini yok etmek istediği için tehlikeye atılmış 
olabilir; yalnızca hayal gücünden yoksun olduğu için bu şekilde 
hareket etmiş olabilir, böylece kendisini bekleyen tehlikeyi 
bilmediği için cesur davranabilir; son olarak da, belli bir fikre, bir 
amaca gerçekten bağlanmış olduğu için cesur davranmış olabilir 
ki, genellikle cesaretin temelinde böyle bir itkinin bulunduğu 
ı
 12



kabul edilmektedir. Bütün bu örneklerde farklı itkiler rol oynadığı 
halde, yüzeyde kalan bir gözlemle yetinildiğinde, davranışın hep 
aynı olduğu görülmektedir. "Yüzeyde kalan" deyimini kullandım, 
çünkü bu gibi durumları dikkatle gözleyebilirsek eğer, itki 
farklarının davranışlarda da birtakım ince farklara yol açıtığını 
görebiliriz. Sözgelişi, savaştaki bir subay, harisliğinden ötürü 
değil de kendini bir fikre, bir davaya adadığı için cesur 
davranıyorsa, farklı durumlarda oldukça farklı bir şekilde hareket 
edecektir. Bu durumda, büyük bir tehlikeye atılmaya değmeye-
cek bazı taktik amaçlar söz konusu olduğu zaman saldırıya 
geçmeyecektir. Ama harisliği yüzünden cesursa, bu tutku onu 
gerek kendisini, gerekse askerlerini tehdit eden tehlikeleri 
göremeyecek hale getirebilecektir. Bir davranış özelliği olarak 
gösterdiği "cesaretin" bu sonuncu durumda çok şüpheli bir 
avantaj olduğu açıktır. Öteki örnek cimriliktir. Bir insan, ekono-
mik durumu gerektirmiş olduğu için tutumlu olabilir; ya da pinti 
bir karakteri olduğu ve pintiliği onu, aslında zorunlu olmasa da, 
yalnızca biriktirmiş olma gibi bir amaç uğruna biriktirmeye götür-
düğü için cimri olabilir. Burada da itkiler bazı davranış farkları 
yaratacaktır. Birinci durumda, insan, para harcamanın mı yoksa 
biriktirmenin mi daha akıllıca bir iş olduğuna karar verme yete-
neğini kullanabilecektir. İkinci durumda ise, gerçek bir zorunluluk 
olsun ya da olmasın, yine de para biriktirecektir. İtki farkları ile 
belirlenmiş başka bir etken de davranışın önceden kestirile-
bilmesi ile ilgilidir. Harislik itkisiyle hareket eden "cesur" bir 
askerin, ancak cesaretinin mükâfatını göreceğine emin olduğu 
zaman cesur davranacağını önceden kestirebiliriz. Kendini 
davasına adadığı için cesur olan bir askerin durumunda ise, 
cesaretinin herkesçe bilinip bilinmemesinin o askerin davranışı 
üzerinde pek az bir etkisi olacağını önceden söyleyebiliriz. 
77
 ı
 127 
Freud'un karakter özelliklerinin temelinde belli bir amaç 
uğruna çaba göstermeyi gerektiren itici güçlerin bulunduğu 
şeklindeki kuramı, bilinçdışı itki kavramı ile yakından ilgilidir. 
Büyük romancıların ve piyes yazarlarının her zaman fark ettikleri 
bir gerçeği Freud da kabul etmektedir: Balzac'ın dediği gibi, 
karakterin incelenmesi "insanı harekete geçiren kuvvetler" le il-
gilidir; bir insanın hareket etme, hissetme ve düşünme biçimi 
yalnızca gerçek durumlara gösterilen akıllıca tepkilerin sonucu 
değildir; büyük ölçüde, o insanın karakter özelliği ile belirlenmiş-
tir; "insanın kaderi, karakteridir". Freud, karakter özelliklerinin 
dinamik niteliğini fark etmiş ve bir insanın karakter yapısını, ya-
şama süreci içerisinde enerjinin belli bir kanala doğru itildiği özel 
bir kalıp olarak görmüştür. 
Freud, karakter özelliklerinin bu dinamik niteliğini, karakter-
bilimini libido kuramı ile uzlaştıracak şekilde açıklamaya çalış-
mıştır. 19. yüzyılın sonlarında tabiat bilimlerinde yaygın olan 
maddeci düşünceyi -tabiî ve fizik olaylardaki enerjiyi bir ilişkiler 
sistemi içerisinde ele alacak yerde, kendi başına var olan bir 
gerçek olarak kabul eden düşünce şeklini- izleyerek, Freud, 
cinsel itkinin karakterin enerji kaynağı olduğuna inanıyordu. Bir 
sürü karmaşık ve parlak varsayımla, farklı karakter özelliklerini 
cinsel itkinin çeşitli şekillerinin "yüceltilmesi" ya da onlara karşı 
* Freud'a göre, yüceltme (sublimation), bilinçdışı işleyen bir süreçtir ve 
Ego'nun bir fonksiyonu olarak gerçekleşir. Bu süreç ile Ego, küçük görülen ya 
da beğenilmeyen bir içtepiyi ya da bir itkiyi değişikliğe uğratarak, kendisinin ve 
toplumun beklentilerine ve isteklerine uyacak hale getirir. Bu süreç, bir 
anlamda, bir şeyi başka bir şeyin yerine koyma olayıdır. Ego'nun bir cinsel 
içtepiyi, cinsel olmayan bir kılığa büründürerek toplumun ve dolayısıyla 
kendisinin değer verdiği, yüce gördüğü bir hale dönüştürmesi demektir. 
Böylece, içtepi ya da istek, ayıplanacak yerde takdir edilecek, beğenilecek bir 
şekle sokulmuştur -yani yüceltilmiştir ve tatmin edilmiştir: Açıkça su yüzüne 
çıkmayan içtepilerin, isteklerin ya da duyguların, bir sanat eserine dönüştürül-
mesi olayında olduğu gibi... (Çevirenin notu.) 


Yüklə 32 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə