çünkü yapı farkları onların aynı çevre içerisinde birbirinden az
ya da çok farklı yaşantılar edinmelerine yol açmaktadır. Kökle-
rini bir insanın karakter yapısından alacak yerde, yalnızca kül-
türel kalıplara uymasının sonucu olarak ortaya çıkan hareket ve
düşünce alışkanlıkları, yeni sosyal kalıpların etkisiyle kolayca
değişebilirler. Buna karşılık, eğer bir insanın davranışı, karak-
terine iyice kök salmışsa, enerji ile doludur ve ancak o insanın
karakterinde temel bir değişiklik olduğu zaman değişebilir.
Bundan sonra yapacağımız analizlerde, yaratıcı yöneliş ile
yaratıcı olmayan yönelişler birbirinden ayrılmıştır.
6
Bu kavram-
ların belli bir bireyin karakterinin tanımlanması değil de, "ideal
tipler" olduklarını unutmamak gerekir. Ayrıca, anlamayı kolaylaş-
tırmak için, bu tipler burada ayrı ayrı ele alınmıştır; oysa belli bir
kişinin karakteri genellikle bu yönelişlerin hepsinin ya da bazıla-
rının karışımından oluşmuştur; bununla birlikte, her birinde bu
yönelişlerden biri egemen durumdadır. Son olarak şunu da be-
lirtmek isterim: Yaratıcı olmayan yönelişlerden söz ederken yal-
nızca olumsuz görünüşler üzerinde durulmuştur; bu yönelişlerin
olumlu yönleri bu bölümün sonunda kısaca tartışılacaktır.
7
(2) Karakter Tipleri: Yaratıcı Olmayan Yönelişler
(a) Alıcı Yöneliş
Alıcı yönelişte, bir insan "her türlü iyi şeyin kaynağı"nın
kendisinin dışında olduğunu hisseder ve ister maddî bir şey ol-
6
Okuyucu, daha başlangıçta bütün tipleri bir arada görmek istiyorsa 134'üncü
sayfadaki şemaya bakabilir.
7
136 ve sonraki sayfalara bakınız. Pazarlama yönelişinin dışında, yaratıcı
olmayan yönelişlerin ayrıntılı bir şekilde incelenmesinde Freud ve başka
psikanalistlerin pregenital karakterle ilgili klinik tanımlamalarından hareket
edilmiştir. Biriktiricl karakter üzerinde tartışırken kuramsal farklar belirgin hale
gelmektedir.
82
sun, isterse sevgi, aşk, bilgi ya da zevk olsun, istediği şeyi elde
etmenin tek yolunun onu bu dış kaynaktan almak olduğuna
inanır. Bu yönelişte sevgi problemi, sevmek değil de, yalnızca
"sevilmek"tir. Bu gibi kimseler sevgi objelerini seçerken hiçbir
ayrım yapmama eğilimini gösterirler, çünkü herhangi bir kimse
tarafından sevilmek onlar için öylesine büyük bir yaşantıdır ki,
kendilerini seven birine ya da sevgiye benzeyen bir şeye
"tutuluverirler". Bu sevgili kimsenin kendilerinden el-çekmesine
ya da herhangi bir isteklerini geri çevirmesine karşı aşırı bir
duyarlık gösterirler. Yönelişleri, düşünce alanında da aynıdır:
Zeki iseler, en iyi dinleyici onlardır, çünkü yöneldikleri şey fikirleri
kendi kafalarında yaratmak değil, dışarıdan almaktır; yalnız
başlarına bırakıldıkları zaman kendilerini felce uğramış
hissederler. Bu gibi kimselerin ayırt edici niteliği, kendi başlarına
en ufak bir çaba gösterecek yerde, ihtiyaç duydukları bilgiyi
kendilerine verecek birini bulmaktır; ilk düşündükleri şey budur.
Dine bağlı kimselerse eğer, hiçbir şeyi kendi çabaları ile elde
etmeye çalışmaksızın her şeyi Tanrıdan bekledikleri bir Tanrı
kavramları vardır. Dinsiz oldukları zaman da, insanlar ve kurum-
larla olan ilişkileri yine aynıdır; her zaman bir "sihirli yardımcı"
ararlar. Kendilerine uzatılan ele karşı duydukları minnete ve onu
yitirmekten duydukları korkuya dayanan özel bir bağlılık
gösterirler. Kendilerini güvenlik içerisinde hissedebilmeleri için
birçok ele ihtiyaç duymaları yüzünden, birçok kimseye bağla-
nırlar. "Hayır" demekte güçlük çekerler ve birbiriyle çatışan bağ-
lılıklar ve verilen sözler arasında kolayca sıkışıp kalırlar. "Hayır"
diyemedikleri için, her şeye ve herkese "evet" demekten hoşla-
nırlar, bunun sonucu olarak da eleştiri yeteneklerinin felce uğra-
ması onları gitgide başkalarına daha çok bağımlı hale getirir.
Yalnızca kendilerine bilgi verecek ve yardım edecek yetkili
kişilere değil, onlara şu ya da bu şekilde destek olacak herhangi
bir kimseye de bağlanırlar. Yalnız başlarına kaldıkları zaman ne
83
yapacaklarını bilemezler, çünkü başkalarından yardım görme-
den hiçbir şey yapamayacaklarını hissederler. Bu çaresizlik,
ancak tek başına yapılabilecek şeyler -karar verme ve sorum-
luluk yüklenme gibi- söz konusu olduğu zaman özellikle önem-
lidir. Kişisel ilişkilerinde, hakkında karar vermek zorunda olduk-
ları kişiden öğüt istemeye kalkarlar.
Bu alıcı tip, yemekten ve içmekten büyük bir zevk duyar.
Bu gibi kimseler endişelerini ve ruh çöküntülerini yemek ya da
içmekle gidermeye çalışırlar. Ağız özellikle dikkati çeken, çoğu
zaman en anlamlı olan organlarıdır; dudakları hiç durmadan
beslenmek istiyormuş gibi yarı açık durmaktadır. Rüyalarında,
beslenmek, sevilme ihtiyacının sık sık karşımıza çıkan bir
simgesidir; açlıksa, engellenmenin ya da hayal kırıklığına uğra-
manın ifadesidir.
Bu alıcı tipten olan kimselerin görünüşü genellikle iyimser
ve dostçadır; hayata ve hayatın kendilerine vermiş olduğu şey-
lere güven duymakla birlikte, "onları besleyen kaynak" tehlikeye
girdiği zaman endişeli ve ne yapacağını şaşırmış bir hale
gelirler. Çoğu zaman gerçek bir yakınlık gösterebilirler ve
başkalarına yardım etmek isterler; şu var ki, başkaları için bir
şeyler yapmak, aynı zamanda onların yardımını sağlamak gibi
bir fonksiyon da görmektedir.
(b) Sömürücü Yöneliş
Sömürücü yönelişin temel ilkesi, tıpkı alıcı yönelişte olduğu
gibi, her türlü iyi şeyin kaynağının dışarıda olduğu, insanın elde
etmek istediği şeyi orada araması gerektiği ve insanın kendi
başına hiçbir şey yaratamayacağı duygusudur. Bununla birlikte,
bu iki yöneliş arasında bir fark da vardır: Sömürücü tip,
başkalarından alacağı şeyleri kendisine armağan etmelerini
85
bekleyecek yerde, onlardan zorla ya da hileyle almak ister. Bu
yöneliş, her türlü etkinlik alanını kapsamaktadır.
Sevgi ve aşk alanında bu gibi kimseler zorla almak ve
çalmak eğilimini gösterirler. Yalnızca bir başkasının elinden
alabilecekleri kimselere ilgi duyarlar. Bir insanın çekici olması,
onlar için, o insanın başka birine bağlı olması demektir; bir baş-
kasına bağlı olmayan bir kimseye hiçbir zaman âşık olamazlar.
Düşünce ve düşünceyle ilgili amaçlar söz konusu olduğu
zaman da aynı tavırla karşılaşıyoruz. Bu gibi kimseler kendi
başlarına birtakım fikirlere ulaşacak yerde, başkalarının fikirlerini
çalma eğilimini gösterirler. Bu, doğrudan doğruya başkalarının
eserlerini çalmak şeklinde olabileceği gibi, konuşurken başkala-
rının fikirlerini şu ya da bu şekilde tekrarlamak, bu fikirlerin yeni
ve kendilerinin malı olduğunu iddia etmek şeklinde de olabilir.
Oldukça zeki kimselerin çoğu zaman bu şekilde davrandığı
dikkati çekmektedir; oysa kendi yeteneklerine güvenmiş olsalar-
dı, pekâlâ kendilerinin malı olan düşünceler atabilirlerdi ortaya.
Bpzı kimselerin yetenekli oldukları halde orijinal fikirlere ya da
bağımsız düşünce ürünlerine ulaşamamaları, doğuştan gelen bir
orijinallikten yoksun olmalarından değil, böyle bir karaktere
sahip olmalarından ileri gelmektedir. Aynı şey, maddî objelere
yönelme konusu için de geçerlidir. Başkalarından alabilecekleri
şeylerin, kendi başlarına yaratabilecekleri herhangi bir şeyden
daha iyi olduğunu sanırlar. Bir şeyler elde edebilecekleri herkesi
ve herşeyi kullanırlar ve sömürürler. İlkeleri şudur: "En tatlı olan
meyveler çalınmış olanlardır." İnsanları kullanmak ve sömürmek
istedikleri için, açık ya da üstü kapalı bir şekilde sömürü objesi
olma umudunu veren kimseleri "severler"; sıkıp suyunu çıkara-
cak kadar sömürdükleri kimselerle "beslenirler": Bunun aşırı bir
örneği, satın alacak parası olduğu halde ancak çaldığı şeyler-
den hoşlanan kleptomanlardır.
ı
127
Dostları ilə paylaş: |