Erdem ve mutluluk



Yüklə 32 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə59/77
tarix14.05.2018
ölçüsü32 Kb.
#43822
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   77

Hümanist ve otoriter vicdanlar arasındaki farkın, birincisinin 
bağımsız olarak gelişmesine karşılık, ikincisinin kültürel gelenek 
tarafından yoğrulmuş olmasından ileri gelmediğine dikkati 
çekmek gerekir. Tersine, hümanist vicdan bu bakımdan, insan 
varlığına sıkı sıkıya bağlı imkânlardan oluştuğu halde yalnızca 
sosyal ve kültürel bir çerçeve içerisinde gelişebilen konuşma ve 
düşünme yeteneklerine benzemektedir. İnsan soyu, son beş ya 
da altı bin yıllık kültürel gelişmesi içerisinde, her insanın 
vicdanının -işe ta baştan başlamak zorunda kalmak istemiyorsa 
eğer- mutlaka yönelmesi gereken ahlâk kuralları koymuştur or-
taya ve bu kurallar din ve felsefe sistemleri içerisinde yer al-
mıştır. Ama her sistemi kendi çıkarlarına göre kullanmak iste-
yenler yüzünden, bu sistemleri kabul edenler ortak özden çok, 
farklar üzerinde durmuşlardır. Bununla birlikte, insanın açısın-
dan, bu öğretilerdeki ortak unsurlar, farklardan daha önemlidir. 
Bu öğretilerin yeterince güçlü olamamaları ve bozulmaları, özel 
birtakım sosyo-ekonomik, tarihsel ve kültürel durumların sonucu 
olarak görüldüğü zaman, insanın gelişmesini ve mutluluğunu 
amaç edinen bütün düşünürler arasında şaşılacak bir görüş bir-
liğinin bulunduğunu göreceğiz. 
3. Zevk (Haz) ve Mutluluk 
Mutluluk erdemin mükâfatı değil, erdemin ta kendisidir; 
tutkularımızı dizginlediğimiz için mutlu olduğumuz ya da 
mutluluğun tadına vardığımız söylenemez; tersine, mut-
luluktan büyük bir zevk duyduğumuz içindir ki, tutkula-
rımızı dizginleyebiliyoruz. 
Spinoza, Ethics 
202 
A. Bir Değer Ölçüsü Olarak Zevk 
Otoriter ahlâkın basitlik gibi bir avantajı vardır; iyiyi kötüden 
ayırmamıza imkân veren şey, otoritenin emridir ve ona itaat 
etmek de insanın erdemidir. Hümanist ahlâk ise, daha önce 
üzerinde durduğum bir güçlükle uğraşmak zorundadır: İnsanı, 
değerlerin biricik yargıcı yapmak, zevk ve acıyı, iyi ile kötüyü 
ayırt etme konusunda son sözü söylecek bir hakem haline 
getirmek... Tek çıkar yol bu olsaydı, o zaman, gerçekten de, 
hümanist ilke, ahlâk kurallarının temeli olamazdı. Çünkü bazı 
kimselerin içmekten, para ve mal mülk biriktirmekten, ün ka-
zanmaktan, insanları incitmekten zevk aldıklarını, bazılarının ise 
sevmekten, bazı şeyleri dostlarıyla paylaşmaktan, düşün-
mekten, resim yapmaktan zevk aldıklarını görüyoruz. İnsanı ol-
duğu kadar hayvanı da, iyi insanları da, kötüleri de, normal ve 
hasta olanları da aynı şekilde harekete geçiren bir itki nasıl olur 
da hayatımıza yön verebilir? Zevk ilkesini başkalarının yasal 
haklarına dokunmayan zevklerle sınırlasak bile, Zevkin hareket-
lerimize yön veren bir ilke olarak yeterli olduğunu söylemek 
güçtür. 
Şu var ki, davranışlarımıza yön veren ilkeler olarak, otori-
teye boyun eğmekle, zevkimize göre hareket etmek arasında bir 
tercih yapmak zorunda olduğumuz doğru değildir. Zevkin, tatmin 
olmanın, mutluluğun ve sevincin özel niteliği ile ilgili gözlem ve 
deneyimlere dayanan bir analizin, bütün bunların farklı ve bir 
dereceye kadar çelişken olaylar olduklarını ortaya koyduğunu 
göstermeye çalışacağım. Bu analiz, mutluluk ve sevincin, bir 
anlamda, sübjektif yaşantılar olmakla birlikte, objektif şartlaria 
olan karşılıklı etkilerin sonucunda ortaya çıktıklarını ve objektif 
şartlara bağlı olduklarını, yalnızca sübjektif olan bir zevk yaşan-
tısı ile karıştırılmamaları gerektiğini göstermektedir. Bu objektif 
şartlar, en geniş kapsamı ile, yaratıcılık olarak özetlenebilir. 
203 


Zevkin nitelik yönünden analizinin anlam ve önemi, hüma-
nist ahlâkî düşüncenin başladığı ilk günlerden beri anlaşılmıştır. 
Ama zevk yaşantısının bilinç-dışı dinamiği incelenmediği sürece, 
problemin çözümü ister istemez yetersiz kalmıştır. Psikanalitik 
araştırmalar, hümanist ahlâkın bu eski problemine yeni veriler 
getirmiş ve yeni cevaplar bulunabileceğini göstermiştir. Bu 
bulguları daha iyi anlamak ve onları ahlâk kuramına uygulamak 
için, zevk ve mutlulukla ilgili ahlâk kuramlarının en önemlilerini 
kısaca gözden geçirmek uygun olacaktır. 
Hazcılık ya da zevkçilik (Hedonizm), zevki hem gerçek ol-
gular, hem de kurallar bakımından, insanın hareketlerine yön 
veren bir ilke olarak görmüştür. Zevkçilik kuramının ilk temsilcisi 
olan Aristippos, zevke ulaşmanın ve acıdan kaçmanın hayatın 
amacı ve erdemin kriteri olduğuna inanıyordu. Aristippos, zevk 
deyince, o an için duyulan zevki anlıyordu. 
Zevk ilkesini temel olarak kabul eden bu safdil görüş, bire-
yin anlam ve önemi üzerinde durmak ve mutluluğu şimdiki ya-
şantıya bağlayan somut bir zevk kavramına ağırlık vermek bakı-
mından değerlidir.
44
 Şu var ki, bu görüşü savunanlar, daha önce 
söz konusu ettiğimiz apaçık bir güçlüğü yeterli bir şekilde çöz-
meyi başaramamışlardır: Dayandıkları ilkenin tümüyle sübjektif 
bir nitelik taşımasından ileri gelen güçlüğü... Zevkle ilgili kavram-
lara objektif bir kriter getirerek zevk kuramını yeniden gözden 
geçirme girişimi, ilk defa Epikuros tarafından yapılmıştır; Epiku-
ros, hayatın amacının zevk olduğu noktası üzerinde, durmakla 
birlikte, "her zevk, kendi başına ele alındığında iyi olsa bile, bazı 
zevklerin seçilmesi doğru değildir" demiştir; çünkü bazı zevkler 
daha ileride, o anda duyulan zevkten daha büyük sıkıntılara yol 
açmaktadır; ona göre, ancak doğru olan zevkler akıllı, iyi ve 
44
 Bakınız: H. Marcuse, "Zur Kritik des Hedonismus," Zschft. f. 
Sozialforschung, VII, 1938. 
204 
dürüst bir şekilde yaşamayı sağlar. "Gerçek" zevk, ruh huzurun-
dan ve korkunun bulunmayışından oluşmuştur; bu zevke ancak 
tedbirli ve ileri görüşlü olanlar, dolayısıyla sürekli ve sakin bir 
hoşnutluk için şimdiki zevkten vazgeçmeye hazır olanlar ulaşa-
bilir. Epikuros, hayatın amacı olarak görülen böyle bir zevk kav-
ramının ölçülülük, cesaret, adalet ve dostluk gibi erdemlerle tu-
tarlı olduğunu göstermeye çalışmıştır. Şu var ki, "duyguyu her 
türlü iyiliği değerlendirmemize imkân veren bir yasa olarak" gör-
düğü için, bu kuramın temelinde bulunan güçlüğü yenmeyi ba-
şaramamıştır: Sübjektif zevk yaşantısı ile "doğru" ve "yanlış" 
zevkleri birbirinden ayırma imkânını verecek objektif kriteri bağ-
daştıramamıştır. Epikuros'un sübjektif ve objektif kriterleri birbi-
riyle uyumlu hale getirme girişimi, böyle bir uyumun var olduğu-
nu öne sürmekten öteye gidememiştir. 
Zevkçi olmayan hümanist filozoflar yine aynı problemle 
uğraşmışlardır: Bir yandan doğruluk ve evrensellik ilkesini koru-
maya, ama öte yandan hayatın son gayesi olarak bireyin mutlu-
luğunu gözden kaçırmamaya çalışmışlardır. 
Doğruluk ve yanlışlık kriterini isteklere ve zevklere ilk uygu-
layan Platon olmuştur. Zevk de, düşünce gibi doğru ya da yanlış 
olabilir. Platon, sübjektif zevk duygusunun gerçekliğini inkâr 
etmemiştir; ama zevk duygusunun "yanıltıcı" olabileceğine ve 
zevkin de, tıpkı düşünce gibi, bilgi ile ilgili bir fonksiyonu oldu-
ğuna dikkati çekmiştir. Platon, bu görüşünü, zevkin, insanın 
zevk duymaya elverişli özel bir bölümünden değil de, tüm kişi-
liğinden kaynaklandığı şeklindeki kuramı ile desteklemektedir. 
Dolayısıyla, iyi insanların doğru zevkleri, kötü insanların ise yan-
lış zevkleri olduğu sonucuna varmaktadır. 
Aristoteles de, Platon gibi, sübjektif zevk yaşantısının her-
hangi bir etkinliğin iyiliğini, dolayısıyla değerini ölçme imkânını 
ı
 127 


Yüklə 32 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə