Gizli sırlar Öğretisi



Yüklə 4,8 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə33/64
tarix29.05.2018
ölçüsü4,8 Kb.
#46588
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   64

arasında büyük bir fark olduğunu kendisi de sezer.
Artık  elde  ettiği  hazinenin,  kavuştuğu  sevgilinin,  keşfettiği  bir  yerin  önemi
kalmamıştır.  Öyle  bir  değişikliğe  uğramıştır  ki,  maddi  değerler  kendisince
silikleşir gider. Çünkü o artık en büyük hazineyi, yani kendi sırrını bulmuştur.
Asıl amacına ulaşmıştır…


GÖKYÜZÜNDEN GELEN ELÇİLER
Söz dışında kalmasın, bilsin herkes bu işi,
Oğuz Han’ın yanında, vardı bir koca kişi,
Sakalı ak, saçı boz, çok uzun tecrübeli.
Altın’dan bir yay gördü, uyur iken uykuda,
Yayın bulunuyordu, üç gümüşten oku da,
Ta doğudan batıya, altın yay uzanmıştı.
Üç gümüş ok kuzeye, sanki kanatlanmıştı.
Anlattı Oğuz Han’a uyanınca uykudan,
Rüyayı tabir etti, içindeki duygudan.
Dedi: Bu düş sana, dirlik düzenlik versin,
Rüyamda ne gördüysem, Gök-Tanrı’nın sözüyle,
Seni de öyle yapsın, Tanrı kutsal özüyle.
Ak  sakallı  bilge  ermiş  kişilerin  Türk  Mitolojisi’nde  önemli  bir  yeri  olduğu
bilinen  bir  gerçektir.  Bu  bilge  kişiler  sürekli  karşımıza  çıkar.  Bazı  sırları
bildikleri  için  zaman  zaman  mitoloji  kahramanlarına  yardımda  bulunurlar.
Burada da sakalı ak, tecrübeli bir ihtiyar Oğuz Kağan’a üstü kapalı bir şekilde
bazı sırları aktarmaktadır. Bunu da rüyasında gördüğü ok ve yay sembolleriyle
yapmaktadır.
Haberci  rüyalar  Türk  Mitolojisi’nde  çok  etkin  motiflerden  biridir.  Türk
Mitolojisi’nde bazı sırların rüyalar kanalıyla alındığı tüm açıklığıyla anlatılır.
Parapsikoloji  üzerinde  yapılan  en  son  araştırmalar,  gerçekten  de  rüyalar
kanalından bazı bilgilerin alınabileceğini kanıtlamış durumdadır.
Rüyada sözü edilen altın yay ve üç gümüş oka gelince…
Yay:  Türkler’de  hakimiyet  sembolüydü.  Hatta  Büyük  Selçuklular’da  devlet
sembolü olarak bile kullanılmıştır. Oğuz Kağan Destanı’nda yayın, gökyüzünü
baştan  sona  kapladığı  söyleniyor.  Burada  yay,  bir  devletin  değil,  onun  da
üstünde,  gökyüzünün  sembolü  olarak  karşımıza  çıkmaktadır.  Gerçekten  de
yapılan  araştırmalar,  Türkler’in  yayı  aynı  zamanda  gökyüzünün  sembolü
olarak kullanmış olduklarını ortaya çıkartmıştır.
Ok:  Türkler’de  elçilik  sembolü  olarak  kullanılmıştır.  Örneğin,  bir  yerden


bir yere giden elçiler, yanlarında kendi hükümdarlarına ait oklar taşırlardı.
Konuyu biraz toparlamaya çalışalım…
“Altın Yay” göklerin sembolü olduğuna göre, “ok” un da göklerin elçilerinin
sembolü olabileceğini düşünmek hiç de zor olmayacaktır. Nitekim, Eski Türk
geleneklerinde, Kağanlar’ın, Tanrı’nın elçileri oldukları inancı hayli yaygındı.
Bu inaçları da, az önce yaptığımız yorumu doğrular niteliktedir.
Eski  Türkler’de  yeri  ve  göğü  yaradan  Tanrı’ya  Kang  Tengri  denilmekteydi.
Tengri: Gök-Tanrı, Kang ise: Baba ve Ulu Ata anlamına gelmektedir.
Büyük  Hun  İmparatorluğu’nun  meşhur  hükümdarı  Mete’nin  ünvanı  da
“Tengri’nin  Oğlu”  idi.  Buna  pek  şaşmamak  gerekir.  Çünkü  eski  devirlerde,
devleti  yöneten  hükümdarlar,  aynı  zamanda  ruhani  lider  olarak  da  görev
yapmaktaydı. Bu görevlerini başarıyla yerine getirebilmeleri için ise yoğun bir
inisiyatik  öğretiden  geçirilir  ve  halkın  bilmediği  geleneksel  ezoterik  sırlar
kendilerine  rahipler  tarafından  öğretilirdi.  Yani  inisiyasyondan  geçirilirdi.
Mitolojiler bunların sayısız hikayeleriyle doludur…
“Tanrı’nın  Oğlu”  olma  sembolü  başlı  başına  kapalı  bir  sırdır.  En  kısa
açıklamasıyla,  bazı  ezoterik  sırlara  sahip  kişi  anlamına  gelir.  Hiç  bir  zaman
putperestliğin bir ifadesi olmamıştır.
“Tanrı’nın Oğlu” olmak, aynı zamanda belli bir vazifeyle yeryüzüne doğmuş
bulunan bir elçiyi de ifade eder. Bu bilgi birçok yerde karşımıza çıkar. Örneğin
İsa Peygamber’in insanlara söylediği ilk sözlerden biri, kendisinin “Baba’nın
Oğlu” olduğudur. Bu uzun bir süre anlaşılamamıştır. Hatta başka dine mensup
olanlar onu putperestlikle suçlamışlardır.
Ancak  görüldüğü  gibi  bu  sembolü  sadece  İsa  Peygamber  değil  ondan  çok
önceleri de kullananlar vardı. Bunlardan biri de Eski Türkler’di.
Burada  gözleri  gören  ve  kulakları  işitenlere  hitap  eden  çok  köklü  bir  bilgi
aktarılmıştır.  Anlayan  anlamış,  anlayamayanlar  ise  anlayabilecekleri  zamanı
beklemektedirler…  şunu  hemen  ifade  etmeliyim  ki,  insanlık  hiç  bir  zaman,
bilgiden  uzak  bırakılmamıştır.  Üstü  kapalı  da  olsa,  ihtiyacı  olanların
alabileceği  bilgiler  tüm  heybetiyle  etrafımızda  dolanıp  durmaktadır.  Bunu
herhalde gönüllerdeki perdeler teker teker açıldıkça daha iyi anlayabileceğiz.
Demiştik ya… şimdilik uyku baldan tatlı geliyor…


ERGENEKON’DAN ÇIKIŞ
Mükemmeliyetten  uzaklaşan  ve  birçok  bilgiden  bu  nedenle  mahrum  kalan
günümüz  insanlığının  halihazırda  içinde  bulunduğu  devir,  birçok  gelenekte
“demir çağ” olarak adlandırılmıştır.
Dünya üzerinde yaşamış tüm toplumların geleneksel ezoterik bilgilerinde yer
alan  bu  husus,  Türk  Mitolojisi’nde  en  canlı  olarak  Ergenekon  Destanı’nda
karşımıza çıkar.
Destan,  demirden  meydana  gelmiş  büyük  dağların,  kurulan  birçok  körükle
eritilmesinden  ve  bir  “kurt”un  yol  göstericiliğiyle  oradan  uzaklaşabilen
insanların  yaşadıklarını  anlatır.  Bu  çizilen  motif,  demir  çağının  bir  gün  sona
ereceğini  ifade  eder.  Eriyen  demir  dağ,  demir  çağının  bitişinin  sembolüdür.
Eriyen  demir  dağdan  insanların  çıkışı  sırasında  “Kurt”un  yol  göstermesi  ise,
Siriusyen  bilgilerin  yeniden  açıkça  ortaya  çıkışıyla,  insanların  yeniden
mükemmeliyete  doğru  yükseleceklerini  anlatan  son  derece  gizli  bir  bilgidir.
Ergenekon’dan çıkış o devirde yaşanan bir olayı değil gelecekte yaşanacakları
anlatan  bir  motiftir.  Ve  Türk  Mitolojisi’nde  çok  önemli  bir  yeri  vardır.  Bu
gelecekle  ilgili  bir  kehanet  özelliği  de  taşır.  Bir  taraftan  içinde  yaşadığımız
devri,  bir  taraftan  da  bu  devrin  bitişinin  nasıl  olacağını  mitolojik  bir  üslupla
anlatır.
Söz konusu ettiğimiz Siriusyen bilgiler nasıl tekrar ortaya çıkacaktır?
Bunun  cevabını  zamanın  akışına  bırakarak,  konuyu  şimdilik  burada
noktalayalım…


Yüklə 4,8 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   64




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə